Ana səhifə

İkinci bölüm: Fİnansal serbestleşme pOLİTİkasi ve fİnansal kriZ iLİŞKİSİ


Yüklə 1.1 Mb.
səhifə3/12
tarix27.06.2016
ölçüsü1.1 Mb.
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   12

2.2. İkinci Kuşak Kriz Modelleri


Obsfeld (1994), birinci kuşak kriz modellerinin sabit kur politikalarının işleyişine yönelik bazı endişeleri gideremediğini düşünerek, ikinci kuşak kriz modellerinin geliştirilmesinde öncülük etmiştir. Bu modeller, genellikle para ve bankacılık krizlerini incelemektedir. Sabit kur politikaları, özellikle gelişmekte olan ülkelerde para piyasalarında istikrar yaratarak, yatırımların ulusal ve uluslararası piyasalar aracılığıyla finansmanını kolaylaştırmaktadır. Ancak, sabit kur politikalarının ulusal paraların değerinde şiddetli kayıp yaratması ülkelerin borç yükünü artırmıştır. Öte yandan, mali açığı kapatmak amacıyla uygulanan esnek para politikaları para otoritelerini büyük bir devalüasyon kararına zorlayarak, kurun dalgalanmaya bırakılmasıyla sonuçlanmıştır (Flood and Marion, 1996: 3-5).

Birinci kuşak kriz modelleri, ülkeler arasında parasal ve ticari bağların sabit kur politikaları yoluyla güçlendirilebileceğini, ikinci kuşak kriz modelleri ise, sabit ve esnek para politikalarının bir arada uygulanmasının parasal kriz yaratacağını dikkate alarak, birbirine zıt yönde iki politika önermiştir.

Öte yandan, birinci kuşak kriz modellerinde para politikaları ve yatırımcıların bekleyişleri arasındaki ilişkilerin göz ardı edilmesi kendi kendisini besleyen kriz sürecine neden olmuştur. Para otoriteleri sabit kur politikalarının sürdürüleceği garantisini vermesine karşılık, yatırımcıların sona ereceği beklentisinde olmaları; ardından kurun dalgalanmaya bırakılması, “kendini besleyen devalüasyon beklentisi”ni güçlendirerek, devalüasyon maliyetini artırmıştır (Saqib, 1999: 13-15).

Kendini besleyen kriz (self fulfilling crisis) süreci, sabit kur ve esnek para politikaları uyuşmazlıklarına ek olarak, bankacılık sektöründe önemli sorunlara eşlik etmektedir. Bu süreç, performans dışı varlıkların toplam varlıklara oranının % 10’u aşması ve iflas eden bankaları kurtarma maliyetlerinin GSMH’nin % 2’sini aşması durumunda başlamaktadır. Kamunun mudilere güven vermek amacıyla bankaları garanti kapsamına almasına bağlı olarak, yaşanan panik ortamı, kendini besleyen kriz sürecini tetiklemektedir (Demirgüç-Kunt and Detragiache, 1997: 12).

Krizler genellikle zincirleme reaksiyonlar şeklinde oluşur. Piyasadaki oyuncuların çoğunun belli bir yönde hareket etmesi için aralarında anlaşma yapmaları gerekmektedir. Herkes bu yönde oyunu seyrederken, diğer seyircilerin oyun hakkında ne düşündüğünü ve nasıl tepki vereceğini kestirmeye çalışacaktır. Piyasa katılımcılarının toplu hareket etmesi, bir anda krizi genişletmektedir (Öztürk, 1996:21).

1997 G.D. Asya krizinden önce yaşanan 1992 ERM (Avrupa Döviz Krizi) ve 1994-1995 yıllarında Latin Amerika’da yaşanan ikinci kuşak para ve bankacılık krizlerine ait göstergeler, G.D. Asya krizinin yaklaştığı yönünde yeterli sinyal vermemiştir. Öte yandan, Asya ülkelerinde yaşanan sabit kur politikaları istikrar sağlamak amacıyla kullanılmadığından, sabit kur ve esnek para politikaları arasındaki uyuşmazlıklara işaret eden geleneksel kriz göstergeleri, G.D. Asya krizine işaret etmemiştir.

1997 G.D. Asya krizini birinci ve ikinci kuşak kriz modelleri kapsamında incelemek olası değildir. Asya bölge ülkelerinin çoğu sabit kur politikalarını uygulamadığından, kur ve para politikaları arasındaki uyuşmazlıklara dayalı kriz sürecine girmemişlerdir. Öte yandan, 1997 G.D. Asya krizi öncesinde, 1992 ERM (Avrupa Döviz Krizi) ve 1994- 1995 Latin Amerika krizlerinin, cari açık, aşırı değerli para, kısıtlı rezerv ve enflasyon sorunlarına dayalı geleneksel kriz sinyalleri vermemişlerdir.

Meksika krizinden üç yıl sonra patlak veren G.D. Asya krizinin önceden tahmin edilememesi, uluslararası fiyat istikrarının korunması önemini vurgulamıştır. Global varlık fiyatlarının çok iyi takip edilmesi ve ani fiyat artışlarının hızla denetlenmesi gerekmektedir. Varlık fiyatlarının artması uluslararası düzeyde bir likidite sorunu yaratarak, faiz oranlarını yükseltmiş, reel varlıklarda ve diğer piyasalarda fiyat deflasyonu yoluyla bankacılık sisteminin kriz duyarlılığını artırmıştır. Bir çok ekonomide, para krizi ardından, döviz kurunda büyük değer kaybı yaşanmıştır. Sıkı para politikaları, krizden sonra enflasyonu hızlı ve kesin olarak düşürmesine karşılık, işlemler açığını şiddetlendirmiştir (Goldfajn and Gupta, 1999: 3).

Bununla birlikte, 1995 yılında Asya bölge ülkelerinin Latin Amerika’da yaşanan türden krizlere karşı duyarlı olup olmadığı incelenmiş, cari işlemler açıkları; zayıf bankacılık sisteminin spekülatif yatırım ve yabancı finansman eğilimleri dikkate alınarak, bir takım uyarılar yapılmıştır. Özellikle, IMF’in Tayland ve Malezya’ya bu yönde yaptığı uyarılar ve ortaya koyduğu kriz sinyalleri göz ardı edilmiştir. Ancak, genel olarak, Asya’da finansal piyasaların verdiği sinyallerden hareketle, ikinci kuşak kriz modelleri yaklaşan krizi çözmekte başarılı olamamıştır.

Güney Doğu Asya finansal krizi, Avrupa ve Latin Amerika krizlerinden farklı olarak, bölgesel kriz kimliği taşımaktadır. Kriz, aynı anda birkaç ülkeyi birden kavramış ve hızla yayılarak bölgesel krize dönüşmüştür. G.D. Asya krizi, Bretton Woods sisteminin 1970 yılındaki çöküşünden sonra dünya ekonomisinin yaşadığı en büyük kriz olmuştur (Berksoy, 1998: 4).

Kaminsky and Reinhart (1998: 446), 1970-1995 döneminde, Latin Amerika, Avrupa, Orta Doğu ve Asya ülkelerinde para ve bankacılık krizleri arasındaki bölgesel farklıları karşılaştırmalı bir çalışma yaparak ortaya koymuştur (Çizelge 18).

Latin Amerika, Doğu Asya ülkeleri ve diğer ülkeler grubunda Avrupa ve Orta Doğu ülkeleri ile Türkiye’nin de yer aldığı çalışmada, M2 para çarpanı ve ulusal kredilerin GSMH’ye oranından oluşan 15 gösterge kullanılarak, krizden önceki 18 ay içinde mutlak değerden sapmalar alınmış ve göstergelerin oynaklığı bulunmuştur. Sonuç olarak, sırasıyla ticari banka mevduatları, M2’nin yabancı döviz rezervlerine oranı ve borsada fiyat oynaklığının para krizlerini etkileyen en önemli göstergeler olduğu görülmüştür. Öte yandan, banka mevduatları, borsada fiyat hareketleri, M2 / döviz rezervi oranı ve yabancı döviz rezervlerinde oynaklığın bankacılık krizlerinde yükseldiği ortaya çıkmıştır. Para ve bankacılık krizleri açısından ticari banka mevduatlarında oynaklığın en önemli kriz göstergesi olduğu görülmüştür.



Çizelge 18: Çeşitli Asya Ülkelerinde 1970-1995 Döneminde Yaşanan Para ve Bankacılık Krizlerinin Bölgesel Farklılıkları

A. Para Krizleri

Göstergeler

Oynaklık




Latin

Amerika

Doğu

Asya

Diğer ülkeler

M2 çarpanı

28.1

8.01

11.11

Ulusal krediler/GSMH

21.4

12.61

5.61

Mevduatlara verilen reel faiz oranı

0.91

0.81

4.3

Ödünç verme oranının mevduat faizlerine oranı

16.6

8.91

9.71

Aşırı M1 2

3.3

0.41

0.61

Banka mevduatları

321.4

6.91

20.11

M23/döviz rezervi oranı

76.4

35.01

22.31

İhracat

28.4

24.9

17.41

İthalat

35.9

27.4

21.91

Reel döviz kuru

36.1

38.2

7.81

Ticaret hadleri

19.6

14.3

4.71

Yabancı döviz rezervleri

71.7

42.51

33.61

Ulusal ve uluslararası reel faiz farklılıkları

4.3

0.91

0.91

Üretim

10.4

8.9

6.11

Borsada fiyat hareketleri

64.7

36.11

30.61

B. Bankacılık Krizleri

Göstergeler




Oynaklık







Latin

Amerika

Doğu

Asya

Diğer Ülkeler

M2 çarpanı

18.1

5.31

9.5

Ulusal krediler/GSMH

13.3

5.71

7.0

Mevduatlara verilen reel faiz oranı

2.1

0.71

0.71

Ödünç verme oranının mevduat faizlerine oranı

13.9

10.4

10.1

Aşırı M1

3.0

0.31

0.41

Banka mevduatları

350.2

7.3

20.8

M2/döviz rezervi oranı

61.5

15.81

24.0

İhracat

23.1

19.2

15.61

İthalat

25.1

16.41

16.91

Reel döviz kuru

32.8

26.1

11.31

Ticaret hadleri

16.4

12.4

4.61

Yabancı döviz rezervleri

53.6

19.21

31.11

Ulusal ve uluslararası reel faiz farklılıkları

2.2

0.71

0.81

Üretim

5.7

14.0

5.0

Borsada fiyat hareketleri

80.1

34.31

60.3

Kaynak: Kaminsky and Reinhart, 1998: 450.

İstatistiksel olarak

1. % 5 anlamlılık düzeyinde.

2. Dar anlamda tanımlanmış, harcama amacıyla tutulan paradır. Dolaşımdaki banknotlar, madeni paralar ve vadesiz mevduatlardan oluşmaktadır.



3. Geniş anlamda tanımlanmış harcamak ve veya değer saklamak amacıyla tutulan paradır. M1+vadeli mevduatlardan oluşmaktadır.
Çizelge 19’da, krizden önce ve sonraki 24 ayda göstergelerin değişimleri incelenmiş, sapmalar bulunarak ülkelerin finansal kırılganlık düzeyi ölçülmüştür.
Çizelge 19: Latin Amerika, Doğu Asya ve Diğer Ülkelerde Para ve Bankacılık Krizleri ile Finansal Kırılganlık İlişkisi

  1. Para Krizinde Yüzdeler




Sapma Yüzdesi[*]

Latin Amerika


Doğu Asya

Diğer ülkeler

80-100

45

29

32

60-79

39

42

39

40-59

8

29

18

20- 39

8

0

11

<20

0

0

0

B. Bankacılık Krizinde Yüzdeler

Sapma Yüzdeleri

Latin Amerika

Doğu Asya

Diğer Ülkeler













80-100

46

25

38

60-79

46

75

25

40-59

8

0

25

20-39

0

0

12

<20

0

0

0

Kaynak: Kaminsky and Reinhart, 1998: 450

* Sapma sergileyen göstergelerin yüzdesi.

Buna göre, para krizinde Latin Amerika ülkelerinde göstergelerin %45’inin, Doğu Asya’da % 29’unun ve diğer ülkelerde % 32’sinin, (80-100) aralığında maksimum sapma sergilediği görülmüştür. Benzeri şekilde, bankacılık krizlerinde, göstergelerin Latin Amerika ülkelerinde % 46’sı, Doğu Asya ülkelerinde %25’inin ve öteki ülkelerde % 38’inin (80-100) maksimum sapma aralığında olduğu görülmüştür. Çalışmanın sonuçlarına göre, Latin Amerika ülkelerinin 1970-1995 döneminde Doğu Asya ülkelerine göre daha kırılgan olduğu görülmüştür.

Çizelge 20’de, krizden önceki altı ay içinde ortalama rezerv kaybı ile kriz sonrası 6 ay içinde döviz kurunun değer kaybı incelenerek, 1970-1994 ile 1995-1997 döneminde para ve bankacılık krizlerinin şiddeti bulunmuştur. Buna göre, 1970-1994 döneminde Latin Amerika ülkelerinde para krizlerinin, % 48.1, bankacılık krizlerinin ise, % 21.6 şiddetinde gerçekleştiği, Doğu Asya ülkelerinde 1995-1997 döneminde para krizlerinin, % 40.0 bankacılık krizlerinin ise, % 15.0 şiddetinde gerçekleştiği görülmüştür. Sonuç olarak, 1970-1994 döneminde Latin Amerika ülkeleri ve 1995-1997 döneminde ise, Güney Doğu Asya ülkelerinde sırasıyla para ve bankacılık krizleri daha şiddetli yaşanmıştır.

Çizelge 20: Latin Amerika Doğu Asya ve Diğer Ülkelerde Para ve Bankacılık Krizlerinin Şiddet Endeksi

A. Para Krizleri


Krizin Şiddet Endeksi

Dönem

Latin

Amerika

Doğu

Asya

Diğer Ülkeler

1970-1994

48.1

14.0

9.0

1995-1997

25.4

40.0

NA

B. Bankacılık Krizleri











Dönem

Latin

Amerika

Doğu

Asya

Diğer Ülkeler

1970-1994

21.6

2.8

7.3

1995-1997

8.3

15.0

NA

Kaynak: Kaminsky and Reinhart, 1998: 450

Bankacılık krizinin şiddet endeksi, 1997 G.D. Asya krizi için hazırlanmıştır.

1995-1997 döneminde, Güney Doğu Asya ülkelerinde finansal kırılganlığın ve kriz şiddetinin artmasının altında, 1990 yılında başlayan finansal serbestleşme politikalarının yarattığı aşırı iyimserlik ortamı ile varlık fiyatlarında yükselme; finansal sistemde kredi genişlemesi; sermaye işlemlerinin serbest bırakılmasıyla kısa vadeli sermaye akımlarının yükselmesi ve aşırı yatırım eğiliminin finansmanı amacıyla izlenen sabit kur politikaları yatmaktadır.

1990-1994 döneminde, Latin Amerika ülkelerinde finansal kırılganlığın yükselmesinin, para ve bankacılık krizlerinin daha şiddetli geçmesinin altında ise, 1990’lı yıllarda finansal serbestleşme sürecine eşlik eden kronik enflasyon ve düşük büyüme gibi yapısal sorunlar yatmaktadır. Bununla birlikte, Meksika, 1994 finansal krizi ve tekila etkisine karşılık, 1996-1997 döneminde istikrar politikalarını başarıyla uygulayarak, düşük enflasyon altında yüksek büyüme trendi yakalamıştır. 1996-1997 döneminde, Latin Amerika ülkeleri gerek doğrudan yabancı yatırımları, gerekse kısa vadeli sermaye akımlarının çekim merkezi olmuştur.

Gelişen piyasaların globalizasyon trendini yakalayabilmeleri için, öncelikle finansal sistemin zayıf noktalarını, şirket yönetimindeki finansal darboğazları tespit ederek, ciddi reformlar uygulamaları gerekmektedir. Gelişen ekonomiler ve geçiş sürecini yaşayan ülkelerde, genellikle kur politikalarının yarattığı rezerv kayıpları, kamudan kaynaklanan büyük cari açıklar; etkin olmayan reformlar ve sürekli yenilenen istikrar politikaları finansal sistemin istikrarını bozmuştur. Fisher’e göre, gelişen ekonomilerin bir kısmında sabit kur politikaları, ekonominin krize karşı duyarlılığını artırmıştır. Tayland, Endonezya, Kore, Rusya ve Brezilya, G.D. Asya krizinden bu nedenle daha çok etkilenmişlerdir. Bununla birlikte; Meksika Türkiye ve Kuzey Afrika ülkelerinin uyguladığı esnek kur politikaları, bu ülkeleri G.D. Asya krizi dalgasına karşı korumuştur (Fisher, 1999a: 2). Ancak, Türkiye ekonomisinde 1999 yılında sabit kura dayalı çıpa (anchor) uygulamaları, ülkenin finansal kırılganlığını artırarak, kriz duyarlılığını yükseltmiştir.

1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   12


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət