Ana səhifə

İkinci bölüm: Fİnansal serbestleşme pOLİTİkasi ve fİnansal kriZ iLİŞKİSİ


Yüklə 1.1 Mb.
səhifə10/12
tarix27.06.2016
ölçüsü1.1 Mb.
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   12
2.3.2.2.2.Finansal Serbestleşme Politikalarının Neden Olduğu Temel Finansal Dengesizlikler

Finansal serbestleşme uygulamaları ardından, kırılganlık sorunu ile ahlaki çöküş sorunun Asya finansal piyasalarında yol açtığı sorunlar ve bu sorunları ortaya koyan temel finansal göstergeler; aşırı ödünç verme, zayıf ve sorunlu bankacılık sektörü, yüksek yabancı borç yükü ve sınırlı döviz rezervi stokundan oluşmaktadır.

i) Aşırı Ödünç Verme

McKinnon ve Phill (1996), finansal serbestleşme politikalarının yetersiz denetim altında uygulandığı gelişmekte olan ülkelerde, aşırı ödünç verme sorununa (over lending syndroum) yol açtığını belirtmektedir. Aşırı ödünç verme finansal serbestleşme ardından, yüksek faiz politikalarının borçlanma olanaklarını artırması sonucunda ortaya çıkmaktadır. Borçlanma, yabancı sermaye akımları yoluyla yapıldığı gibi banka ve özel finansal kurumların uluslararası finansal piyasalardan aldığı krediler yoluyla da yapılmaktadır. Aşırı ödünç, banka kredilerinin kalitesini düşürerek, spekülatif yatırım alanları yaratmakta ve ekonomiyi genel bir ahlaki çöküş sorunuyla karşı karşıya bırakmaktadır.

Asimetrik bilgi altında gelişmekte olan ülkelerde finansal serbestleşme politikaları, finansal sistemde aşırı ödünç verme yaratarak, finansal sistemin zayıf bir kredi portföyü kazanmasına yol açmıştır. Aşırı ödünç verme ve bankacılık sektöründe hızlı finansal derinleşme eğilimi, uzun dönemde ekonomik genişleme yaratmasına karşılık, kısa dönemde finansal sistemde boom dönemi ve ardından bir çökme yaratmıştır (Mishkin, 1996: 40-41).

Aşırı ödünç verme sorunu, bankacılık sektörünün kredi kalitesini düşürmektedir. Sachs, Tornell ve Valesco (1998), bankacılık sektörü ödünçlerinin GSMH’ye oranını, Corsetti, Pesenti ve Roubini (1998d: 9) ise, bankacılık sektörünün özel sektöre verdiği kredilerin GSMH’ye oranını, aşırı ödünç verme kriteri olarak almaktadır. Özel sektöre açılan kredilerin GSMH’ye oranı, Filipinler’de %151, Tayland’da %58, Malezya’da %31, Kore, Singapur ve Hong Kong’da %7 düzeyinde gerçekleşmiştir (Çizelge 38). 1997 Güney Doğu Asya krizinde spekülatif ataklardan en çok etkilenen ülke olarak, Tayland ve Malezya’da, bu oranın çok yüksek olduğu görülmektedir (NBER, 1998). Öte yandan, özel sektöre açılan kredilerin GSMH’ye oranı, tekila etkisinden en çok etkilenen ülkelerden Meksika’da % 116, Arjantin’de % 57 ve Brezilya’da ise % 68 düzeyinde gerçekleşmiştir.

Çizelge 38 Çeşitli Asya Ülkelerinde 1990- 1996 döneminde Aşırı Ödünç Verme Oranları


Ülke

%

Kore

11

Endonezya

10

Malezya

31

Filipinler

151

Singapur

17

Tayland

58

Hong Kong

26

Çin

7

Kaynak: Corseti, Pesenti and Roubini; 1998a.

Kredi kalitesi açısından ikinci önemli gösterge sayılan performans dışı kredilerin toplam kredi stokuna oranı (NPL), Tayland ve Endonezya’da % 13, Malezya ve Çin’de % 14, Kore’de % 8, Singapur ve Tayland’da % 4, Hong Kong’da ise % 3 düzeyinde gerçekleşmiştir.

Meksika, 1995 yılında yaşadığı finansal krizin ardından 1995-1997 döneminde, hızlı bir iyileşme ve GSMH de ciddi bir artış yaşamıştır. Bu dönemde, ticari bankaların özel sektöre açtığı kredi stoku, 1995 yılında % 16’ dan , 1997’ de %12’ye düşmüştür. Ticari sektör uluslar arası finansal piyasalara açılırken, ticaret dışı sektör ihracata dönük çalışamadığından iç piyasadan finansman yoluna gitmiştir. Bu arada, finansal piyasalarda kredi havuzunun daralması, sektörde yüksek faizlerden kredi toplanmasına yol açmakta ve küçük firmalarda performans dışı kredi kullanımı yaygınlaşmıştır (Krugel and Tornell, 1999: 21-25).

Sonuç olarak, krizin ardından, ihracata dönük üretim yapmayan sektörlerde, büyük ölçekli firmalar yüksek faizle kredi kullanabilirken, küçük ölçekli firmalar zorlanmaktadır. Bu şekilde, özel sektöre açılan kredi stoku bir yandan azalırken öte yandan da mevcut krediler performans dışı krediler sorununa yol açmaktadır. Buna genel olarak kredi kırılması (credit crunch) denmektedir.

Meksika’da 1982-1998 döneminde yaşanan krizler genel olarak Doğu Asya’nın ve Türkiye’nin yaşadığı krizlerden farklı değildir. Dünya ekonomisi bu krizlerden gerekli dersleri çıkaramadığı için Asya ülkeleri, Rusya, Brezilya, Türkiye sürekli kriz duyarlılığı taşımaktadır. Meksika’da yaşanan “kredi kırılması” olayının diğer bir sonucu da performans dışı kredilerdeki artıştır. Şeffaf bir piyasanın ve iflas prosedürünün olmaması, 1996-1997 döneminde, Meksika’da GSYİH’nin artışı performans dışı kredileri % 26’dan % 30 düzeyine çıkarmıştır. Bunun sonucunda ticaret sektöründe yer alan büyük firmalar uluslar arası finansal çevrelere yönelmiş, iç finansman piyasası küçük firmalara kalmıştır. Öte yandan, ödünç kalitesinin azalması ve beklenen getiri oranlarının düşmesi bankacılık sektöründe mevduat çekmek amacıyla uygulanan yüksek faiz politikalarının cazibesini ortadan kaldırmıştır. Sonuç olarak, özel sektöre açılan kredi stoku azalmıştır (Saving and Cheung et all., 1998: 10).

Corsetti, Pesenti ve Roubini (1998c: 2) ahlaki çöküş sorununa dayalı para ve finansal kriz ilişkisini ikili kriz kavramıyla incelemiştir. Asya ülkelerinde finansal serbestleşme politikaları ulusal ve uluslararası boyutta bir ahlaki çöküş sorunu yaratmaktadır. Ulusal ve uluslararası finansal piyasalarda ahlaki çöküş sorunu, finansal serbestleşme süreciyle gelişen aşırı ödünç verme sorununun bir sonucu olmuştur. Reel ekonominin ve hükümetlerin hızlı büyüme hedefleri, finansal piyasalarda kredi hacmini genişleterek, uluslar arası finans piyasalarının bölge ülkelerine aşırı ödünç vermesine neden olmuştur. Bu şekilde dağıtılan takipsiz ve denetimsiz krediler, uluslararası seviyede bir ahlaki çöküş sorununa yol açarak, para ve finansal krizlerin iç içe yaşanmasına neden olmaktadır.

McKinnon’a göre, IMF’in, Güney Doğu Asya ve Latin Amerika krizlerinde son kredi mercii olarak izlediği politikalar krizin şiddetini artırmıştır. Asya’da borçlu ülkelerin önemli sorunlarından ahlaki çöküş sorununda IMF politikalarının etkisi olmuştur (McKinnon, 1999: 19).

Uluslararası boyutta ahlaki çöküş sorununun önüne geçmek amacıyla, için uluslar arası finansal mimarinin yeniden yapılanması gerekmektedir. Buna göre, IMF kredilerinin şarta bağlı krediler (contingent credit line) biçiminde verilmesi gerekmektedir. Aşırı ödünç verme ve performans dışı kredi kullanım sorunlarının çözülmesi amacıyla IMF’in şarta bağlı kredi politikası izlemesi gerekmektedir (Fisher, 1999b:4).

Genelde tüm finansal krizlerde, özelde ise G.D. Asya krizinde krizi çözmek amacıyla uygulanan politikalar uluslararası finansal piyasalarda ciddi ahlaki çöküş sorunu yaratmaktadır. Özellikle, IMF’nin krizdeki ülkelerin sorunlu bankacılık sektöründe kurtarmaya yönelik kaynak transferi, bu ülkelerde riskli finansmanın sürdürülmesine ve performans dışı kredi kullanımına yol açmıştır. Özellikle, gelişen piyasalarda yapılan uluslararası anlaşmalarda;


  • öncelikle IMF’nin resmi olmayan borçlar ve bölge ülkelerine verdiği ödünçlerin sürdürülemez borç yükü olduğunu kabul etmeleri ardından,

  • gelişen piyasaların mevduat garanti sistemi oluşturmaları, finansal şirketlerin, ticari bankaların korunmasına son verilmesi gerekmektedir (Goldstein, 1999a: 7; 1999b: 12).

ii) Zayıf ve Sorunlu Bankacılık sektörü

Berthelemey ve Varoudakis (1995: 71), finansal gelişme ve ekonomik kalkınma ilişkisi konusunda yaptığı analize göre, ekonomik büyüme hızı düşük olan ülkelerde, finansal sistemin yeterince gelişmediği ve rekabet gücünden yoksun olduğu görülmüştür. Ekonomik büyüme ile finansal gelişme arasında çoklu bir dengenin olduğu düşünüldüğünde, finansal gelişmenin ekonomik büyüme üzerinde “eşik etkisi” ( threshold effect ) olduğu görülmektedir. Zayıf bankacılık sektörünün bulunduğu finansal piyasalarda, yüksek aracılık maliyetleri, finansal ve reel ekonominin büyüme hızını düşürerek hane halkının tasarruf eğilimini azaltmıştır. Düşük istihdam seviyesi ve üretim kapasitesine sahip olan ülkelerin finansal sistemleri de yeterince gelişmemiştir.

Gelişmekte olan ülkelerin çoğunda, finansal serbestleşme politikaları ardından, finansal sistem yeterince denetlenmemiş, yetersiz sermaye birikimi altında rekabete açılmış ve bankacılık sektörü kırılganlaşmıştır. Gelişmekte olan ülkelerde tahvil ve hisse senetleri piyasaları gelişmediğinden, bankacılık sektörü finansal sistemin temelini oluşturmaktadır. Finansal sistemin önemli bir parçasını oluşturan bankacılık sektörünün zayıf ve sorunlu bir yapı kazanması, finansal sistemin kırılganlaşması ve sistemik kriz riskinin artışı açısından önemli bir sorundur. Buna göre, finansal serbestleşme ardından yaşanan sorunlar genel olarak, para ve vade uyuşmazlığı; kısa vadeli yabancı sermaye akımlarının yarattığı sorunlar, gelişmekte olan ülkelerde bankacılığa dayalı finansman modelinin benimsenmesine ve kriz yaşayan ülkelerde IMF’in verdiği gizli ve açık garanti sisteminin yarattığı sorunlardan oluşmaktadır.

1. Bankacılık sektöründe para ve vade uyumsuzluğu sorunu: Zayıf bankacılık sektörü, reel ve finansal sistemden kaynaklanan yapısal sorunlarla birleşerek finansal sistemin kırılganlığını artırmaktadır. Buna göre, enflasyona karşı uygulanan sabit ya da yarı sabit kur politikaları sonucunda, kurun reel değerinden sapması (misaligment); bankaların para ve vade uyuşmazlığı yaşaması; banka bilançolarının geri dönmeyen kredilerle bozulması; banka portföylerinin risklere karşı korunmaması (unhedge) ve bankaların her türlü ödeyememe, likidite ve yönetim bozuklukları yaşaması finansal kırılganlığı artırarak ülkelerin kriz duyarlılığını artırmıştır.

Finansal serbestleşme politikaları, banka bilançolarında para ve vade uyuşmazlıkları (mismatches) yaratmaktadır. Bu politikalar, ülkelerin uluslararası finansal çevreler ve yeni finansal araçlar yoluyla borçlanma olanaklarını artırmıştır. Bankalar genellikle, döviz cinsinden borçlanıp, ulusal para cinsinden ödünç vererek para uyumsuzluğu (money mistmaches), ya da kısa vadeli borçlanıp uzun vadeli yatırım projelerine kredi vererek, vade uyumsuzluğu (maturity mistmaches) yaşamıştır. Para ve vade uyumsuzluğu yaşayan bankacılık sektöründe döviz kurunda beklenmeyen bir değer kaybı, finansal istikrarsızlık ve panikle son bulmuştur.

Gelişmekte olan ülkelerde vade yapıları kısa olması, vade ve kur uyuşmazlığı sorunu güçlendirmiştir. Finansal istikrarı kurmak amacıyla hükümetin uzun vadeli borçlanma olanaklarını yaratacak, siyasi bir istikrar ortamı sağlaması gerekmektedir. Çünkü siyasi istikrarsızlık, finansal istikrarsızlığı şiddetlendirerek finansal sistemin kırılganlığını ve kriz duyarlılığını artıracaktır (Mishkin, 1996: 46).

Şili’de 1981 yılında, Meksika’da 1955 yılında, Nordik ülkelerinde 1990’lı yılların başında ve Türkiye’de 1994 krizinde, bankacılık sistemi kur ve vade uyuşmazlıkları konusunda ciddi sorunlar yaşamış ve yabancı kredilerin bankacılık sistemi içindeki yoğunluğu bankacılık krizinde önemli olmuştur (Demirgüç-Kunt and Detragiache, 1998: 8).



2.Kısa vadeli sermaye akımlarının etkisi: Finansal serbestleşme ardından, gelişmekte olan ülkelerde finansal piyasalara yönelen sermaye akımları, öncelikle, özel ve kamu kesiminde bilanço değerlerine zarar vererek, borç verme gücünü zayıflatmakla birlikte, döviz kurlarına duyulan güveni sarsarak, riskli ülke pozisyonu yaratmaktadır. Buna göre, finansal sektör sorunları paranın uluslararası gücünü zayıflatırken, devalüasyon politikaları bankaların döviz cinsinden borçlarını artırmıştır. Döviz kuruna yönelik spekülatif bir atak durumunda, merkez bankasının faiz oranlarını yükseltmesi, bankacılık sektöründe para ve vade uyuşmazlığı sorunlarıyla birleşerek finansal kırılganlığını artırmıştır Bu kırılganlık ortamında, merkez bankasının faiz indirimi yoluna gitmesi, dövize saldırı yaratarak banka borçlarını artırmaktadır. Özelde bankaların, genelde şirketlerin toplam karlarının borçlarına oranı, toplam borçlarının varlıklarına oranı, sermayenin toplam varlıklarına oranı ve nakitlerin toplam varlıklara oranının normal değerinden sapması, finansal kriz sinyali olarak yorumlanmaktadır.

Buna göre, uluslar arası finansal çevreler sermaye işlemlerinin serbestleştirilme sürecinin yeniden gözden geçirilmesi; uluslar arası finansal kurumların yeni dünyaya uyum sağlaması; IMF’nin finansal istikrar amacıyla gözetim görevini üstlenmesi gerektiği konusunda harekete geçmiştir (Camdessuss, 1999a,b,c: 8).



3.Bankacılık sektörüne dayalı finansmanın yarattığı sorunlar: Krizden önce Asya ülkeleri, bankalar aracılığıyla uluslararası finansal piyasalardan finansman yoluna gitmiştir. Bankacılık sektörünün tek finansman kaynağı olması nedeniyle, finansal panik durumunda doğrudan reel ekonomi kriz ortamına girmiştir. Buna göre, Tayland’da finansal serbestleşme politikaları ardından, bir yandan banka dışı finansal kurumlar yoluyla öte yandan, hükümetin off shore ödünçlere uyguladığı vergi indirimleri yoluyla kredi arzı aşırı genişletilmiştir. Kore’de ise, finansal sistem özel sektör koordinasyonu içinde (cheabol) bir yapılanmaya girmiş ve kredi kalitesini zayıflatarak ahlaki çöküş sorunu yaratmıştır.

Genellikle, gelişmekte olan ülkelerde devletin, kredi dağıtım süreçlerinde yer alması ve ticari bankalarda kredi faiz oranın piyasa dengeleyicisi (marketing clearing) olarak işlemesi oldukça güçtür. Gelişmekte olan ülkelerde bankacılık sektöründe kredi dağıtım kanalları hantallaşarak, para politikalarının reel ekonomiye yansımalarını (transmission) geciktirmiştir (Scholnick, 1996 : 423)

Asya ülkelerinden finansal sistemi en zayıf olan Endonezya’da tüm finansal sistem beş büyük devlet bankasından oluşmaktadır. 1988-1989 döneminde finansal sektör reformları ardından kurulan özel bankalar, bir anda borsanın üçte birine sahip olmuştur. Bankacılık sektöründe hızlı büyüme, eksik sermayeli irili ufaklı bir çok bankanın ortaya çıkmasına neden olmuştur. 1996 rakamlarına göre, Endonezya’da toplam 240 bankadan ancak, 15’i zorunlu sermaye yeterlilik oranını karşılayabilmiştir. Bu bankaların % 41’inin harcama limitlerini aştığı; 89 yabancı bankadan 77’sinin aşırı pozisyon aldığı görülmüştür.

Malezya’da ise, rekabet edemeyecek kadar küçük ve çok sayıda bankanın oluşturduğu sektörde, performans dışı kredi kullanma oranı, 1995’de % 3.9’dan %5.5’e yükselmiştir (Çizelge 39).

Çizelge 39 Çeşitli Asya Ülkelerinde 1996 Yılında Performans Dışı Kredilerin Toplam Kredilere Oranı


Ülke

%

Kore

8

Endonezya

13

Malezya

10

Filipinler

14

Singapur

4

Tayland

13

Hong Kong

3

Çin

14

Tayvan

4

Kaynak: 1997 BIS Annual Report, World Bank and IMF-IFS’nin Global Development Finance (GDF) raporu, Hong Kong, Singapur, Tayvan verileri Asian Development Bank, Kore 1995 ve 1996 verileri OECD, External Debt Statistics’den.
4. IMF’in kriz yaşayan ülkelere verdiği gizli ve açık garanti: G.D. Asya krizinde, IMF’nin izlediği politikalrı, genel olarak bölge ülkeleri, özel olarak da özel sektörü, daha fazla kredi kullanmaya yönlendirmiştir. Bölge ülkelerinde IMF politikaları iki yolla ahlaki çöküş yaratmıştır. İlk olarak, hükümetlerin uyguladıkları hyanlık politikaların kötü sonuçlarına katlanmalarına izin vermeden, IMF tarafından kurtarılması, bu politikaların sürdürülmesine neden olmuştur. İkinci olarak, IMF’nin sorumsuz yatırımcıları kurtarması, yeterli denetim ve gözetim yapmadan kredi olanaklarını sunması uluslar arası finansal kurumları da kredi vermeye teşvik etmiştir.

G.D. Asya krizi ardından, zayıf finansal sistemin yol açtığı ahlaki çöküş sorunu su yüzüne çıkmıştır. IMF’nin bankacılık sektörünü kefaletle tahliye yoluna gitmesi krizin maliyetini artırmıştır. Uluslar arası finansal çevreler krizin maliyetlerine özel sektörün katlanması gerektiği; özel sektörün düşük kârlı yatırım projeleri ile bankaların aşırı ödünç verme eğilimi sonucunda yaşandığı konusunda uzlaşmıştır (Camdessuss, 1998: 14).

Genellikle borçlu ülkelerde IMF’nin rezerv zorunluluğunu karşılayacak kadar rezervi garanti edeceği bekleyişlerine girmesi döviz kuru riskini artırmıştır (Feldstein, 1998a: 10; 1998b). Öte yandan, IMF, Asya ülkelerine kriz nedeniyle yapılan yardımların ABD ekonomisinde genişleme yaratarak, Asya ve Amerika ekonomisinin büyüme hızını etkilediğini ve ahlaki çöküş yarattığını kabul etmektedir (Frenkel, 1998b: 16).

IMF’nin Asya ülkelerinin gözetim ve denetimde başarısız olması uluslara arası finansal çevrelere büyük maliyetler yüklemiştir. Özellikle, ödünç veren kurumlar, bazı temel yanılgılara düşmüştür. Buna göre, Asya’da firmalar bankaların uzun vadeli borçlarını kısa vadeli ve yabancı paralar cinsinden borçlanmaları sonucunda kur ve vade riski yaratmaları; IMF’nin borç alan ülkelerin toplam varlık ve borç yapısını gözetim ve denetim altına alamaması ahlaki çöküş sorununa yol açmıştır (Meltzer, 1998: 171).

Küreselleşme süreci, ülkelerin tek başlarına kriz önleyebilmelerini ya da krizden kaçabilmelerini olanaksız hale getirmiştir. Artık, dünya ekonomileri krizde sistemik hareket etmektedir. Uluslar arası finansal çevreler, kriz konusunda uluslar arası standartlara uyma; şeffaflık ilkesi; uluslar arası finansal piyasalara entegrasyon zorunluluğu krizin çözülmesi ve önlenmesinde özel sektörü içeren çözümlerin üretilmesi, ve uluslar arası finansal yeniden yapılandırılmasında sosyal consensusun önemi vurgulanmıştır (Sugisaki, 1999: 21).

Doğu Asya’da finansal piyasalarda ve sermaye işlemlerinde serbestleşme ardından, zayıf finansal denetime bağlı yaşanan ahlaki çöküş sorunu, finansal krize yol açmıştır. Benzeri sorunlar, Latin Amerika ve Kuzey ülkeleri ile Japonya’da da yaşanmıştır (Bisignano, 1999: 28). Buna göre, kamu bankalarının açıklarının kapatılması amacıyla finansal kaynaklara başvurulması ve kamu banklarının varlığı, finansal kaynakların etkin kullanımını engellemiştir. Öte yandan, piyasa kredi kriteri dışında uygulamalar kredi portföyünün kalitesini bozarak mali disiplini zedelemiştir.

1982-1983 döneminde Hong Kong’ da, 1991 yılında Japonya’da, 1981-1987 döneminde Filipinler’ de, 1981-1993 döneminde Şili’ de, 1979-1989 döneminde ABD’de ve 1982-1995 döneminde ise Türkiye’de yaşanan krizler ile 2000-2001 krizleri finansal piyasalarda düzenleme yetersizliğinden kaynaklanmıştır. Bu ülkelerde 1970’li yıllarda başlayan finansal serbestleşme politikaları, kredi genişlemesi, aktif fiyat balonunda sönme ve aktif fiyatlarında çökmeye neden olmuştur.

G.D. Asya krizinde ülkeler, birinci kuşak kriz modellerinin analiz ettiği gibi mali açıklar ile ikinci kuşak kriz modellerinde yer alan sabit kur politikaları ve aşırı değerli kur gibi temel makro ekonomik sorunlara ek olarak, finansal yapıya dayalı temel makro ekonomik sorunlar yaşamıştır. Krizden önce, Asya’da finansal kurumlar ve bankalar, kamu garantisi altında ödünç verdiklerinden, aşırı ödünç verme, riskli yatırım projelerine kredi vermeye bağlı ahlaki çöküş sorunu yaşamıştır. G.D. Asya krizinde ise IMF’in finansal piyasalarda aşırı iyimserlik ortamına bağlı piyasa başarısızlıkları ile finansal varlık balonunun çökmesiyle kendi kendini besleyen parasal bir kriz yaşanmıştır (Krugman, 1998c). G.D. Asya krizi, ahlaki çöküş ortamında kendi kendini besleyen kriz mekanizmalarının bulaşma etkisini nasıl şiddetlendirdiğini göstermiştir.



iii) Yüksek Borç Yükü Sorunu

Finansal serbestleşme politikaları ardından, özel ve kamu bankalarının, firmaların ve devletin borçlanma olanakları artarak, toplam borç yükü yükselmiştir. Döviz rezervi stoku borç yükünün sürdürülebilirliği açısından önemli bir araçtır. Sachs, Tornell ve Valesco (1998), kısa vadeli borçların yükselmesi kendi kendini besleyen krizler için ateşleyici unsur olarak görür..

Çizelge 40’ da Dünya Bankası’nın 1996 yılı verilerine göre, Asya ülkelerinde yabancı borçların GSMH’ye oranı, Endonezya’da % 56, Tayland’da % 50 ve Filipinler’ de % 49 oranında gerçekleşmiştir.

Çizelge 40: Çeşitli Asya Ülkelerinde 1990-1996 Döneminde Dünya Bankası Verileriyle Yabancı Borçların GSMH’ya Oranı (%)



Yıllar

1990

1991

1992

1993

1994

1995

1996

Kore

13.79

13.51

14.34

14.18

14.32

23.80

28.40

Endonezya

65.89

68.21

68.74

56.44

60.96

61.54

56.74

Malezya

35.80

35.48

34.51

40.74

40.40

39.31

40.06

Filipinler

69.02

71.45

62.29

66.09

62.42

53.21

49.75

Singapur

11.23

11.07

9.47

9.45

10.79

9.84

10.74

Tayland

32.80

38.38

37.51

34.10

33.31

33.78

50.05

Hong Kong

16.80

14.84

14.99

14.35

18.38

16.60

15.44

Çin

14.26

14.84

14.99

14.35

18.38

16.60

15.44

Tayvan

11.04

10.73

9.37

10.44

10.87

10.40

10.07

Kaynak: 1997 BIS Annual Report, World Bank and IMF-IFS’nin Global Development Finance (GDF) raporu, Hong Kong, Singapur, Tayvan verileri Asian Development Bank, Kore 1995 ve 1996 verileri OECD, External Debt Statistics’den.

Çizelge 41’e göre, 1990-1996 döneminde, kısa vadeli borçların GSMH’ye oranı, Tayvan’da % 68, Kore’de % 50 ve Hong Kong’da ise % 43 düzeyinde gerçekleşmiştir.



Çizelge 41: Çeşitli Asya Ülkelerinde 1990-1996 Döneminde Dünya Bankası Verileriyle Kısa Vadeli Borçların Toplam Borçlara Oranı(%)

Yıllar

1990

1991

1992

1993

1994

1995

1996

Kore

30.87

28.19

26.99

25.85

25.47

51.60

50.20

Endonezya

15.92

18.00

20.52

20.17

18.05

20.87

24.98

Malezya

12.43

12.14

18.18

26.58

21.13

21.19

27.83

Filipinler

14.48

15.24

15.93

14.01

14.29

13.38

19.34

Singapur

17.51

18.92

19.91

17.87

13.28

14.56

19.81

Tayland

29.63

33.13

35.22

53.01

60.67

72.36

41.41

Hong Kong

45.97

46.63

45.89

41.19

30.04

28.36

43.57

Çin

16.85

17.89

19.01

17.80

17.40

18.91

19.72

Tayvan

88.31

86.49

86.93

84.99

76.75

72.18

68.44

Kaynak: 1997 BIS Annual Report, World Bank and IMF-IFS’nin Global Development Finance (GDF) raporu, Hong Kong, Singapur, Tayvan verileri Asian Development Bank, Kore 1995 ve 1996 verileri OECD, External Debt Statistics’den.

Çizelge 42’ye göre, 90-1996 döneminde, kısa vadeli borçların döviz rezervi stokuna oranı verilmiştir. Kore’de bu oran % 243.31, ve Filipinler’de % 137.06 dır.



Çizelge 42: Çeşitli Asya Ülkelerinde 1990-1996 Döneminde Dünya Bankası Verileriyle Kısa Vadeli Borçların Döviz Rezervlerine Oranı (%)

Yıllar

1990

1991

1992

1993

1994

1995

1996

Kore

72.13

81.75

69.62

60.31

54.06

171.45

203.23

Endonezya

149.28

154.62

172.81

159.70

160.36

189.42

176.59

Malezya

19.54

19.05

21.12

25.51

24.34

30.60

40.98

Filipinler

479.11

152.31

119.37

107.68

95.00

82.85

79.45

Singapur

2.65

2.67

2.35

2.04

1.75

1.78

2.60

Tayland

62.55

71.31

72.34

92.49

99.48

114.21

99.69

Hong Kong

23.52

21.78

18.38

17.09

16.49

14.16

22.35

Çin

31.49

24.68

66.76

68.33

33.04

29.62

23.74

Tayvan

21.56

20.21

21.00

23.64

21.76

21.64

21.31

Kaynak: Corseti, Pesenti and Roubini; 1998a.

G.D.Asya ülkelerinde, kısa vadeli borçların döviz rezervlerine oranının yüksek olması ve bazı finansal kurumların borçlarını ödeyememesi, finansal piyasalarda panik etkisi yaratarak, kısa vadeli sermaye akımlarını kaçırmıştır. Öte yandan, IMF’nin izlediği sıkı para ve maliye politikaları, likidite sorununu şiddetlendirerek, krizin reel ekonomiye yayılma hızını artırmıştır (Özbilen, 1998a: 90-93).

Finansal serbestleşme uygulamaları ardından, aşırı tüketim eğilimi kamu açığını artırmıştır. Büyük kamu açıkları cari açığa yol açmakla birlikte, ılımlı mali açık ekonomide Keynezyen etkiye sahiptir. Aşırı borç yüküne sahip olan ülkelerde kamuoyu olası bir istikrar politikası sonucunda, ek vergi yüküyle karşı karşıya kalacağını düşünerek, tüketim harcamalarını azaltmaktadır. Buna göre, 1981 yılında İngiltere, 1982 yılında Danimarka ve 1987 yılında İrlanda aşırı borç yükü karşısında istikrar amacıyla vergi oranlarını artırarak, tüketimi caydırmayı başarmıştır (Shutherland, 1997:160).

iv) Sınırlı Döviz Rezerv Oranı

Döviz rezervi stokunun yetersiz olması, para krizlerinin kısa sürede borç krizlerine dönüşmesine ve panik etkisiyle finansal krizle sonuçlanmasına neden olmaktadır. Enflasyonu düşürmek amacıyla sabit kur politikaları izleyen ülkelerde, döviz rezervi stokunun cari açığın sürdürülebilirliğini korumak açısından yüksek olması gerekmektedir. Çizelge 43’e göre, Asya ülkelerinde döviz rezervi stoku kritik düzeylerde seyretmektedir. Kısa vadeli yükümlülüklerin döviz rezervlerine oranının artışı, finansal kırılganlığı göstererek, yaklaşan krizin önemli bir sinyali olmuştur.

1997 yılında, Asya ülkelerinde döviz rezervi oranı, 1996 yılı ile karşılaştırıldığında düşme eğilimine girdiği görülmektedir. Buna göre, Kore’de bu oran 2.32’den 1.42’ye Tayland’da 5.53’den 4.40’a düşmüştür.

Çizelge 43: Çeşitli Asya Ülkelerinde Dünya Bankası Verileriyle Aylık İthalatı Değişimine Göre Döviz Rezerv Oranları (%)






1990

1991

1992

1993

1994

1995

1996

1997

Kore

2.34

1.83

2.23

2.53

2.63

2.52

2.32

1.42

Endonezya

3.24

3.53

3.62

3.60

3.24

2.94

3.64

3.26

Malezya

3.68

2.98

4.71

5.64

4.53

3.29

3.59

2.73

Filipinler

0.75

2.63

2.93

2.59

2.81

2.33

2.95

1.79

Tayland

4.49

5.03

5.35

5.64

5.65

5.35

5.53

4.40

Hong Kong

3.13

3.04

3.04

3.33

3.27

3.10

3.47

4.80

Tayvan

12.99

12.86

11.28

10.64

10.90

8.90

8.68

7.56

Kaynak: Corseti, Pesenti and Roubini; 1998a.

Çizelge 44-45’de M1/Fx oranının 1994 Meksika krizinde % 9.1, Brezilya ve Arjantin’de % 3.6 değerinde gerçekleşirken, G.D. Asya krizinde Kore’de % 10, 50 ve Endonezya’da %7.37 değerinde gerçekleşmesi finansal sistemin kırılganlığını artırmıştır.



Çizelge 44: Çeşitli Asya Ülkelerinde1990-1997 Döneminde M1’in Döviz Rezervlerine Oranı

Yıllar

1990

1991

1992

1993

1994

1995

1996

1997

Kore

1.50

2.16

1.84

1.79

1.57

1.54

1.44

1.81

Endonezya

1.73

1.48

1.30

1.44

1.58

1.53

1.21

1.62

Malezya

0.96

0.93

0.81

0.69

0.84

1.07

1.16

1.46

Filipinler

4.14

1.21

1.05

1.13

1.01

1.19

0.89

1.24

Singapur

0.30

0.28

0.28

0.29

0.26

0.26

0.25

0.26

Tayland

0.57

0.50

0.48

0.48

0.47

0.43

0.44

0.52

Hong Kong

0.45

0.46

0.45

0.40

0.35

0.35

0.23




Çin

4.95

3.87

10.30

12.99

4.72

4.07

3.45

3.24

Tayvan

0.99

0.98

1.18

1.27

1.28

1.32

1.42

1.55

Kaynak: Corseti, Pesenti and Roubini; 1998a.
Çizelge 45: Çeşitli Asya Ülkelerinde1990-1997 Döneminde M2’in Döviz Rezervlerine Oranı

Yıllar

1990

1991

1992

1993

1994

1995

1996

1997

Kore

6.48

8.33

7.20

6.91

6.45

6.11

6.51

10.50

Endonezya

6.16

5.51

5.61

6.09

6.55

7.09

6.50

7.37

Malezya

2.91

2.99

2.64

2.09

2.47

3.33

3.66

4.99

Filipinler

16.33

4.82

4.35

4.90

4.86

5.86

4.50

6.97

Singapur

1.23

1.18

1.17

1.05

1.06

1.05

1.03

1.17

Tayland

4.49

4.10

4.10

4.05

3.84

3.69

3.90

5.29

Hong Kong

5.43

4.84

4.54

4.43

4.35

4.25

3.18




Çin

10.37

8.00

21.39

26.93

10.29

9.65

8.55

7.76

Tayvan

3.20

3.36

4.28

4.61

4.78

5.35

5.78

6.30

Kaynak: Corseti, Pesenti and Roubini; 1998a.

Çizelge 46’da 1996 yılında Asya ülkelerinin kısa vadeli borçlarının rezervlere oranı yer almaktadır. Finansal sistemin kırılganlığını göstermesi açısından bu oran, Kore’de % 213, Endonezya’da % 181 ve Tayland’da % 169 düzeyinde gerçekleşerek, para krizinden önce kısa vadeli kredi almanın mümkün olmadığını göstermektedir.

Çizelge 46: Çeşitli Asya Ülkelerinde1996 Yılında Kısa Vadeli Borçların Rezervlere Oranı

Ülke

%

Ülke

%

Kore

213

Filipinler

77

Endonezya

181

Tayland

169

Malezya

47

Çin

36

Kaynak: Corseti, Pesenti and Roubini; 1998a.

v)Yabancı Sermayenin Kompozisyonu

Yabancı sermaye akımları (FDI), özellikle cari işlemler açıklarının finansmanı açısından önemli bir kaynaktır. Yabancı sermaye akımları, sıcak para akımlarına göre daha istikrarlı olduğundan yatırımlara yönlendirilmesi durumunda, finans ve sermaye piyasalarında beklenilen faydayı sağlamaktadır. Bununla birlikte, yabancı bankalardan alınan krediler, olası bir panik durumunda kolaylıkla borç krizi olasılığını arttırmaktadır.

Yüksek enflasyon ortamında, aşırı değerli kur politikası izleyen gelişmekte olan ülkelerde, yabancı paralarla borçlanma tercih edilmektedir. Bununla birlikte, cari açığın sürdürülebilirliği açısından yabancı sermaye akımlarının kompozisyonu hassas bir konudur. Yabancı sermaye akımlarının önemli bir kısmını oluşturan kısa vadeli sermaye akımları, Merkez Bankasının rezerv stokunu artırmasına karşılık, panik durumunda portföy yatırımları ile birleşerek hızla geri dönmüş ve cari açığın sürdürülebilirliğini riske atmıştır. Diğer yandan, cari açığa oranla kısa vadeli sermaye akımlarının daha fazla girişi, öncelikle ulusal paranın nominal değerini arttırarak ülkenin rekabet gücünü zayıflatmıştır.

Çizelge 47’de Asya ülkelerinde kısa vadeli sermaye akımlarının dağılımı yer almaktadır. Buna göre, Tayland ve Kore’de cari işlemler açıklarının doğrudan yabancı sermaye akımları tarafından finanse edildiği görülmektedir. 1992-1995 döneminde bu oran, Endonezya’da % 60, Malezya’da % 100, Filipinler’de ise, % 45 düzeyinde gerçekleşmiştir.



Çizelge 47: Çeşitli Asya Ülkelerinde1990-1997 Döneminde Doğrudan Yabancı Yatırımlarla Cari Açığın Finansmanı (%)

Yıllar

1990

1991

1992

1993

1994

1995

1996

1997

Kore

45.16

14.19

18.43

-59.39

20.92

20.88

10.11

34.82

Endonezya

36.58

34.79

63.92

95.16

75.54

67.58

80.83

97.11

Malezya

268.05

95.58

239.18

180.13

98.27

90.10

110.84

139.28

Filipinler

19.67

52.61

22.80

41.05

53.93

74.65

38.38

29.12

Tayland

33.57

26.60

33.52

28.35

16.90

15.26

15.90

103.84

Kaynak: Corseti, Pesenti and Roubini; 1998a.
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   12


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət