Ana səhifə

I. BÖLÜM: temel kavramlar diL, KÜLTÜr ve iletiŞİM


Yüklə 4.86 Mb.
səhifə9/29
tarix25.06.2016
ölçüsü4.86 Mb.
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   29

Besim (Arapça- Erkek: Güleryüzlü, güleç adam):

- Söylemem dayı(Besim), mazur gör(17/17)

- Mefharet'in kardeşi(Besim) hayretini gizlemek için önüne baktı(39/36)

- Kardeşinden (Besim) bu defa milimetrelik hakikat çizgilerine bile dikkat edecek kadar ciddi konuşmasını isteyecekti(222/21-23).

- Bana Besim Bey'i çağır(222/25).



b.Tekrir (recurrence): Tekrir (Yineleme), sözün etkisi güçlendirmek için sözcük ya da söz grubunu yineleme şeklinde yapılan söz sanatıdır.

“Ey varlığı varı var eden var! / Yok yok sana yok demek ne düşvar."

"Kimsesizim kimsem yoktur herkesin var kimsesi / Kimsesiz kaldım meded kıl kimsesizler kimsesi."

"Kapalı Çarşı içinde kapalı rüya çarşıları / Kapalı Çarşı içinde öfke ve af çarşıları."

"Bu yağmur… Bu yağmur…Bu kıldan ince / Öpüşten yumuşak yağan bu yağmur / Bu yağmur…Bu yağmur…Bir gün dinince / Aynalar yüzümüzü tanımaz olur."

"Hepsi gider, bu kubbede kalacak / Âşık sesi, şair sesi, er sesi / Bizi bundan sonra sarıp alacak / Tanrı sesi, sanat sesi, yâr sesi"

"Kaldırımlar, ıztırap çekenlerin annesi, / Kaldırımlar, içinde yaşamış bir insandır. / Kaldırımlar, duyulur ses kesilince sesi / Kaldırımlar, içimde uzayan bir lisandır."

c. İştikak (partial recurrence): Aynı kökten kelimelerin birbiriyle ilgileri. İştikak yani türetme, ortak kökten gelen sözcükleri aynı beyit te kullanmaya dayalı söz sanatıdır. Aynı kökten türeyen birden fazla sözcüğü bir arada kullanma sanatına iştikak denir. İştikak sanatı Arapça sözcüklerle yapılır. Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler / Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler (Yahya Kemal Beyatlı); Ey beni lutfuyla yoktan var eden Rabb-i gafûr / Mağfiret kıl eyledikte azm-i iklîm-i bekâ (Enderunlu Vâsıf) “Ey beni iyiliğiyle, rahmetiyle yoktan var eden, bağışlayıcı merhametli Allah, sonsuzluk dünyasına, ahirete gittiğimizde bizi bağışla, bize merhamet et.” Burada "gafûr" ve "mağfiret", Arapça dilbilgisi kurallarına göre aynı kökten türemiş iki sözcüktür; Karşısında nice erbab-ı denaât titrer / Hâkim-i mahkeme-i hükm-i cezadır kalemim (Eşref).

Bir kökten türemiş kelimelerin bir cümle veya beyitte kullanılması sanatıdır.

Gözlerim gözler iken oldu gözün gözüme dûş

Göz ucile gözedirken göze göz oldu fiten (Aydınlı Visâlî) beytinde, “göz” kökünden türetilen “göze”, “gözün”, “gözler”, “gözlerim”, “gözüme”, “göz ucu” ve “gözedirken” kelimeleri bir arada kullanılarak iştikak sanatı yapılmıştır. Şibh-i İştikâk: Bir kökten türemiş gibi görünen ama gerçekte öyle olmayan kelimelerin bir araya getirilmesi sanatıdır.

Hükümet hikmet ile müşterekdir

Vezîr olan hakîm olmak gerekdir (Keçeci-zâde Fuad Paşa) beytinde kullanılan “hükümet” ve “hikmet” kelimeleri bir arada kullanılmasına rağmen aynı kökten türemiş kelimeler değillerdir.



ç. Paralellik (parallelism): Belirli bir hususu vurgulayan, birbirine paralel tekrarlar kullanarak metinde imtizaç sağlamak da mümkündür. Meselâ: "Vaizler kürsülerde, hatipler minberlerde, konferansçılar geniş halk kitleleri karşısında bu millet gibi düşünmeli, bu millet gibi heyecanlanmalı, bu millet gibi konuşmalı, bu millet gibi sevinmeli ve bu millet gibi tasalanmalıdır." (Şahin, 1990c: 18). "Düşünmek", "heyecanlanmak", "konuşmak", "sevinmek" ve "tasalanmak" fiillerinden önce getirilen "bu millet gibi" tabiri, ifadede bir paralellik temin ederek hem istenilen vurguyu gerçekleştirmekte, hem de metinde bir imtizaç meydanagetirmektedir.

d. İzah (paraphrase) bu sözcüğün anlamı "bir metni, anlamını açıklayacak şekilde başka kelimelerle ifade etmek". Özellikle makale türü yazılarda doğrudan alıntılamamak için, anlamı bozmadan, birtakım sözcüklerin yerleri değiştirilir. Sözgelimi; "Dünyanın %75'i sudur." tümcesini değiştirerek "Dünyanın %25'inde su yoktur" demek bir 'paraphrase'örneğidir.

“Antartika, güneşin ısı kaynağımız olduğu gibi, gezegenimiz üzerinde soğuğun en büyük kaynağıdır ve iklimimiz üzerinde büyük kontrol uygulayan bir sistemdir.” “Antartikanın çevresindeki soğuk okyanus suyu sıcak su ile karışmak için kuzeye akar. Hem yüzey suyu soğutur hem de atmosferimizi soğutmak için yardımcı olur. Ancak an cak bu iklim düzenleyici sistemin kırılganlığı insan faaliyetlerinin tehdidi altındadır (Captain Cousteau," Audubon (May 1990):17).”

“1610 yılında, Galileo Galilei o Padua semalarında yapmış olduğunu astronomik gözlemleri anlatan küçük bir kitap yayınladı. Onun ev yapımı teleskopunda çok az büyüteç zardı ve bugün satınalınabilen çözüm gücü teleskopu kullanıcılarını bile şaşırtacak şekilde; hayret verici keşiflerde bulundu: ayın yüzeyindeki dağları diğer topografik özellikleri; Jüpiterin etrafındaki uyduları, Samanyolunun bireysel yıldız oluşturduğunu keşfetti. Bu keşiften sonra kilisenin öfkesi arttı ve Galileo Galilei uyarıldı. Daha fazla bu tür deneyler ve teoriler sürmemesi istendi.”



e. İkame (oturma, substitution): Belirli bir tabirin yerine başka bir tabiri kullanmak demektir. "... bir gözsüz akrep ve ayaksız bir yılan gibi haşerata mağlup olan insana, bir küçük kurttan ipeği giydiren ve zehirli bir böcekten balı yediren; onun iktidarı değil, belki onun zafının semeresi olan teshir-i Rabbani ve İkram-ı Rahmani'dir. Ey insan! Madem hakikat böyledir; gururu ve enaniyeti bırak. Uluhiyyetin dergahında acz ve zafını, istimdat lisaniyle; fakr ve hacatını, tazarru ve dua lisaniyle ilan et ve abd olduğunu göster." (Sözler: 328). "Böyle" kelimesi, kendinden önceki cümlelere atıfta bulunarak onların hepsinin yerine kullanılıyor.

f. Hazf (eksilti, eksik ama anlaşılır cümle kullanma, eski yazı ile, noktasız harfllerle mensur, manzum cümle tertip etme, ellipsis): Bazı ifadelerin atlanmasıyla yapılan bağlantılardır. Meselâ: "Fütüvvet derken; tepeden tırnağa, alabildiğine genç, dinç, gözüpek ve inançla gerilmiş yiğitleri hatırlarız: Aliler, Hamzalar, Alparslanlar, Fatihler ve Ulubatlı Hasanlar gibi yiğitleri..." (Şahin, 1990c: 47). "Ulubatlı Hasan gibi yiğitleri" ifadesinden sonra gelebilecek olan "hatırlarız" fiili hazf edilmiştir. Hazf, bir bakıma, "sıfır değiştirim"dir (Halliday ve Hasan, 1976: 317). Yani, bu kez "hatırlarız" fiilinin yerini bir boşluk almakta, ama yine de zihinde yaptığı bir atıfla imtizacı sağlamaktadır. Zaten hazfın gayesinden biri de okurun düşünce sürecini etkilemeyecek şekilde bir kısım tabirleri akla havale ederek okurda bir merak uyandırıp onu arayışa sevketmektir.

Bir malzemeden alıntı yaparken, sadece kullanışlı malzemeyi aldığımızı diğerini almadığımızı gösterir. Üç nokta arasındaki boşluk bazı harf ve işşeretleri almadığımızı ifade eder. Şu cümleyi ele alalım “Tören Amerika Birleşik Devletlerini ziyaret eden Karayipli on iki parlak sporcu onuruna yapıldı.” ve “Karayiplileri” bırakın:

“Tören ABD’yi ziyaret eden… on iki parlak futbolcu onuruna yapıldı.”

Eksilti bir cümleni sonuna gelirse, cümlenin akışında duraklama belirtmek için kullanılır ve eksilti kesinlikle konuşmada yararlı olabilir:

Himmet çocuk, düşündü, düşündü… ve sonra, biraz daha düşündü.

Himmet çocuk şakın bir şekilde, “Merak ediyorum…” dedi.






g. Zaman ve hal (tense and aspect) "Zaman", fiilin gösterdiği hareketin hangi zamanda yapıldığını veya olduğunu ifade eden gramer kategorisidir (Ergin, 1985: 133-134). "Hal", ismin kendi dışında kalan kelimelerle münasebetini ifade eden gramer kategorisidir (Ergin, 1985: 129). Şimdi vereceğimiz misal, bir imtizaç unsuru olan "zaman"la ilgili: "Bak! Bayırlar, rengârenk güzellikleriyle milletimin taliine (baht, kader) tebessüm ediyor, bağ ve bağçeler etrafa saldıkları diriltici rayihalarla gönülleri coşturuyor ve ruhlara bahar muştuları (bahar müjdesi) sunuyor. Ve artık, aylar güneşler bir başka türlü doğuyor, bir başka türlü batıyor." (Şahin, 1990c: 79). "Tebessüm ediyor", "coşturuyor", "sunuyor", "doğuyor", "batıyor" kelimeleri aynı "zaman"da kullanıldıkları için metinde bir bağlantılık teşkil etmektedir. Bu misal de "hal" ile ilgili: "Soluklarında 'Hak', düşünceleri hakikat, dillerinde ölümsüzlük muştusu, önlerinde sonsuz saadet... Dünyayı mamur etmeyi azmetmişlerdir, ama hayattan kâm almayı akıllarının köşesinden bile geçirmezler." (Şahin, 1990c: 87-88). "Soluklarında", "dillerinde" ve "önlerinde" kelimeleri, lokatif hal ekiyle kullanıldıkları için bir irtibat ve imtizaç temin etmektedir.

ğ. Bağlama edatları (junctions): "Bunlar kelimeden küçük dil birliklerini, kelimeleri, kelime gruplarını ve cümleleri şekil veya mana bakımından birbirine bağlayan, onlar arasında bir irtibat kuran edatlardır." (Ergin, 1985: 352) (ve, ya, fakat, çünkü, ki, dolayı... gibi). Bağlama edatlarına bir misal: "Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve feraizle zinetlendiriniz ve günahlardan kaçınmakla muhafaza ediniz." (Sözler: 146). Yalnız bir metinde mana açıksa, bağlama edatlarına ihtiyaç yoktur. Okurun idrakini geciktirebilir (Brooks ve Warren, 1949: 19). Buraya kadar bahsettiğimiz irtibat unsurlarının dışında, konuşma dilinde "vurgu"nun da önemli bir unsur olduğu unutulmamalıdır.

2. İnsicam

Metindeki anlamsal, mantıksal uyum yani bütünlüktür. Ducrot ve Schaeffer'e göre, tutarlılık anlam parçalarının metne konu olan izleğin etrafında bütünlük ve süreklilik oluşturacak biçimde gelişerek birbirlerine eklenmesini sağlar; bu da, metin evreninin biçimini belirleyen ve ussal bir yapı olarak tasarlanan kavramların kabul edilebilirliğini önvarsayar. Bu olgu metinde yer alan eylem, durum ya da olayların, yani göndergelerin, alıcının sahip olduğu metin dışı dünya gerçeklerine ilişkin bilgiler doğrultusunda anlamlandırabileceği biçimde ortaya çıkmasına bağlıdır. Başka bir deyişle, metnin göndergelerinin, alıcının dış dünya gerçekleriyle örtüşmesi gerekmektedir.



3. Niyet

Metnin iletişimsel amaçlarına uygun biçimde bağlaşık ve tutarlı kılınmasıdır. Kabul edilebilirlik taşıyan bir metin, iletişimsel amaçlarına uygun bir biçimde bağlaşık ve tutarlı kılınmış ve uygun bir durum bağlamında kullanılmıştır. Yani kabuledilebilirlik ilkesini yakalamış bir metin hizmet ettiği amaca da uygunluk gösterebilecek düzeyde yazılmış bir metindir. Her metin belli bir amaçla yazılır. Seçilen sözcükleri kullanılan üslûp ve anlatım bu amaca hizmet eden unsurlardır.



4. Kabuledilebilirlik

Metnin durum bağlamı ile uyumlu olmasıdır. Metinde ifade edilen durum uygun ve tutarlı sözcüklerle verilmek zorundadır. Okuyucunun durumsal bağlamdan haberdar edilmesi metnin ancak kabuledilebilir bir tarzda yazılmasıyla sağlanır. Okurun tutumu, metnin okura uygunluğu ve okurca kullanılıp değerlendirilmesiyle ilgilidir. Burada Grice tarafından önerilen işbirliği ilkesinden söz etmek yararlı olacaktır. Çünkü insanlar birbiriyle iletişim kurdukları zaman belirli bir işbirliği içine girerler. Bu işbirliği de onların sözceleri yorumlamasına, sözcelerin hangi amaçla söylendiğini anlamasına yardımcı olur.



5. Orijinallik

Metnin alıcısı için yeni bir bilgi taşımasıdır. Yeni bilgi değeri taşımayan tümce yığınlarının metinsellik değerleri çok azdır ya da yoktur. Yani yazılan her metin, içinde yeni bilgiler taşımalı, zaten var olan bilgileri yinelemekten kaçınmalıdır.



6. Makama mutabık olma

Metnin iletişimsel amaçlarının durum bağlamı içinde belirginleşmesidir.



7. Metinler arası ilişki (Tedai)

Bir metnin önceki metinlerle kurduğu ilişkidir. Her metin, önceki metinlerle ilişkiye girer. Bu metnin anlamlandırılması sırasında alıcının o metni ilişkili olduğu diğer metinleri de düşünerek kavramasını sağlar. Bu yüzden bir metin tek başına değil de daha önce etkileşime girdiği metinlerle ele alınarak değerlendirilmelidir.





1.1.1.4. Okuma

Okuma, yazıya geçirilmiş bir metne bakarak bunu sessizce çözümleyip anlama veya aynı zamanda seslere çevirme ya da bir yazıyı; sözcükleri, cümleleri, noktalama işaretleri ve diğer öğeleriyle görme, algılama ve kavarama eylemi (ÜNALAN, 2002: 86); insanların kendi aralarında önceden kararlaştırdıkları özel sembollerin duyu organları yoluyla algılanıp beyin tarafından yarımlanarak değerlendirilmesi (YALÇIN, 2002: 47); alıcının bu sembollerden oluşan metin karşısında yaptığı düşünsel bir etkinlik; yazılı bir metnin şifresini çözme; grafiksel olarak kodlanmış bir bildiririnin kodunu çözme etkinliğidir (AKBAYIR, 2003: 92).

Okuma, okul hayatıyla sınırlı olmayıp hayat boyu sürdürülen bir etkinliktir. Okul hayatı bitince insan için sınıfları hiç bitmeyen bir okul başlar. Birinden mezun olmanız diğerinden mezun olabileceğiniz anlamına gelmez. Hayat okulu inişli çıkışlı geçişlerle doludur. Burada yükselen değer yüksek notlarla elde edilmiş bir diploma değildir. Hayat okulunda geçerli olan tecrübe, bilgi üstünlüğü ve kişisel yeteneklerdir.

İnsan olarak hepimiz sürekli eğitime, yenilenmeye ve motive olmaya ihtiyaç duyarız. Sürekli eğitim açısından kendimizi eğitmenin en önemli yollarından biri okuma etkinliğidir. Bu etkinlikte önemli olan hızlı okuma ve okuduklarını hızlı anlamadır. Yani ne kadar okuduğumuz değil, ne kadar anladığımız önemlidir. Anladıklarımızdan da gerçek hayatta yararlanabilmek önemlidir.

Hızlı okuma özel bir yetenek değil, geliştirilebilen teknik bilgidir. Bilgiyi beceriye dönüştürmenin yolları da öğrenilebilir. Her alanda hayatı kolaylaştıran bilgiler bulabilirsiniz Bu bilgilere ulaşmanın ve kullanabilmenin de katlanılması gereken zorlukları vardır.

Öğrenme bizim için hiç bitmeyen bir süreçtir. Beynimizi zinde ve genç tutmak ve beynimizin sağlığını bozacak şeylerden uzak tutmak, ruh sağlığımızı bozmak istemiyorsak, öğrenme etkinliğinin önemini kavramalıyız. Öğrenme gücü yüzde elli isteklendirme (motivasyon), yüzde elli de teknik bilgilere dayanarak geliştirilebilir.

İletişimsel bir etkinlik olarak ele alacağımız okuma kimi bilgi ve beceriyi gerektirir. Bu bilgi ve beceriler neyi gerektirir? Metinlerin türlerine göre nasıl bir değişkenlik gösterir? Çağdaş yaşamın vazgeçilmez bir öğesi olan okuma, ilk bakışta, okuma-yazma eğitimini almış herkesin okuma geçekleştirdiği varsayılabilir mi?

Okuryazar olmak “bireyin kâğıt üzerindeki bir takım imleri birbirine çatarak sesbirimler, sözcükler, sözcük dizileri, anlamlar çıkarabilme, kendi istediklerini de o imler aracılığıyla kâğıt üzerine dökebilme becerisidir”(Göktürk,1989:45-46).

Hızlı okuyabilmek için, temel okuma becerisine-alfabetik semboller bilgisine, kelime dağarcığına, gramer bilgisi ve idrake sahip olma yanında, mevcut bilgilerinizi yeni kaynaklarla karşılaştırıp gerekli olan bilgileri görüp kavramanız, eski bilgilerinizle sentez yaparak, daha iyisini öğrenmeniz; bu bilgileri pratiğe dökerek, pekiştirip kullanılabilir hale getirmeniz gerekir.

İletişimsel bir etkinlik olan okuma ediminin gerçekleşmesi yazar-metin-okur üçlüsünün varlığını gerektirir. Yazma edimi de bir tür iletişim etkinliğidir. Her yazarın okuruyla paylaşmak istediği bir iletisi, bir düşüncesi, bir amacı, bir yazım ve yaşam biçimi vardır.

Yazarlar, öncülük etme, toplum düzenini değiştirme ve ışık tutma, okurlarını bilinçlendirme amacıyla yazarlar, kimileri de yazının işlevini kendi içerisinde oluşturur ve yazınsallık yoluyla okurlarına ulaşmaya çalışır. Onların bakış açılarını değiştirmeye çalışır. Kimi yazarlar da güzellik ve çirkinlikleri, olumlu davranış biçimleriyle olumsuz davranış biçimlerini bir araya getirerek yazısında bir denge kurar. Bunu yaparken de hep dilin kendine sunduğu olanaklardan yararlanır ve kime, neyi, niçin, nasıl aktaracağını belirler.

Emin Özdemir okur’u şu biçimde tanımlar: “Okunan metnin niteliği ne olursa olsun, basılı ve yazılı bir sayfaya bakarak iletişim süreci içine giren o sayfayı okumaya çalışan herkese okur diyoruz” (1983:53). Umberto Eco okuru şöyle tanımlar: “Örnek okur ancak örnek yazarı keşfettiğinde ve onun kendisinden istediklerini anladığında tam anlamıyla okur haline gelecektir(Aktaran:Ecevit,1996:42).

Metin, okumaya konu olan, anlatımsal bir bütünlüğü bulunan sözcelerin oluşturduğu somut bir varlık, dilsel bir üründür. Okuma ediminin nesnesi metindir ve türü ne olursa olsun her metin belli bir okura seslenir. Anlamsal ve anlatımsal bütünlük taşıyan bir tümce, bir paragraf, bir kitap ya da kitabın herhangi bir bölümü, kısacası yazılı olan her şeyi bir metin olarak değerlendirebiliriz. Her metin aynı amaçla yazılmayabilir. Biz burada metni iki tür olarak ele alacağız: Bilglendirici ve yazınsal.

Yazınsal bir metin türü bize insanı, insan yaşamını farklı bir biçimde anlatmayı amaçlar. Yazar metnini oluştururken bize çeşitlilik, yaşantı zenginlikleri sunabilir. Bilgilendirici bir metinde amaç bilgi sunmaktır ve sözcükler(gösterge) temel anlamlarıyla kullanılır. Metnin ilettiği anlamların karşılığını günlük yaşamda, yaşantımızda bulmak olasıdır. Yazınsal bir metinde ise metnin iletisinin karşılığı gerçek yaşamda bulunamayabilir. Yazar metnini daha önce yaşanan ya da yaşanması olası olan gerçek üzerine de kurabilir, ancak bu gerçek yazarın kendi düş gücüyle ve o gerçeğe bakış açısıyla yaratılmış bir gerçektir. Bu durumda gerek yansıttığı dünyanın nesnel gerçeklikle, yaşadığımız dünyayla ilişkileri, gerek dili gerekse bizden beklediği eylem açısından farklı olan metinler aynı zamanda farklı okumaları da gerektirir. Eğitici ilk olarak okura bu ayırımın temel dayanaklarını öğretmeli ve bireye türüne göre okuma bilincini yerleştirmelidir.

Todorov’a göre yazınsal metnin iki yönü vardır. Dilbilimsel ve yazınsal. Yazar yaratısını oluştururken dilin kendisine sunduğu olanaklardan yararlanarak kendi biçem (deyiş)iyle okuyucusuna iletisini sunmaya çalışır. Okuyucu da o metni okurken metnin bütününü yeniden yorumlayarak anlamlandırır. Yazarın çağrıştırdığı olayları yeniden yorumlamayı öğrenmemiz okuma edimi açısından yeterlidir. Bunu şöyle şakalaştırabiliriz (Todorov,1980):

1- Yazarın anlatısı 4- Okuyucunun anlatısı

 


2- Yazar tarafından çağrıştırılan 3- Okuyucu tarafından oluşturulan

kurmacasal dünya kurmacasal dünya

Yazınsal bir metni okumak, bir bakıma onun anlamsal evrenini yeniden yaratmaktır. Her okur okuduğu yazınsal metni kendi kafasında biçimlendirir. Okurken metnin gösterilen boyutunu kendine göre değiştirebilir, sözcüklere farklı anlamlar yükleyebilir. Bu türden yapılan (sözcüklere farklı anlam) yüklemeler de okuyucunun yaşına, deneyimine, bakış açısına, ekin(kültür) düzeyine, becerisine, sosyal ortamına göre değişiklik gösterebilir. Okuyucunun sahip olduğu farklı okuma stratejileri vardır. Her okuyucunun değişik okuma alışkanlık(lar)ı olabilir.

Bilgilendirici metin, okura bilgi edindirmek amacıyla yazıldığından bu tür metinlerin okunması yazınsal bir metin türüyle aynı türden bir okumayı gerektirmez. Bilgilendirici bir metin türünde okurun yapması gereken ilk iş metnin konusunu saptamak olacaktır; bu saptamadan sonra ise yazarın konuyu hangi bakış açısıyla oluşturduğunu, metnin iletisinin ne olduğunu temel anlamda bulmak ve değerlendirmektir. Bilgilendirici bir metni okurken yazarın hangi konuyla ilgili yazdığı ve yazısının başlığı metnin ana konusu hakkında bize bir ipucu verebilir. Okuyucu bunu değerlendirmelidir.

Yazınsal metinlerde ileti örtük, bilgilendirici metinlerde ise açıktır. Metnin konusu da ileti açısından bir araçtır. Yazarın asıl amacı, yazma nedenlerinden en önemlisi, iletidir. Anlayarak okumanın gerçekleşmesi için okurun metin içerisinde yer alan ileti tümcesini yakalaması gerekir. Bilgilendirici bir metinde ileti tek olacağından ve yazarın kullandığı sözcükler temel anlamda kullanılacağından okurun metnin iletisini bulması güç değildir. Her yardımcı düşünce iletiyi belirli bir açıdan açar, destekler ya da karşı çıkar, olumsuzluğunu gösterir. Okuduğunu anlama da yazının düşünsel düzeninin nasıl olduğunu araştırmaktır. “Bilgilendirici metinleri anlayarak okuma yardımcı düşüncelerle ileti(ana düşünce) arasındaki ilişkiyi çözmektir”(Özdemir,1983:60). Ancak yazınsal-kurmacasal bir metni okurken metnin iletisini yakalamak için okurun daha fazla çaba göstermesi gerekmektedir. Ecevit yeni okur’un okurken uyanık olması her satır ve paragrafta yazarın bırkmış olduğu anlam boşluklarını doldurmalıdır. Yeni yazında odak yazar değil, okurdur. “Okur, yazarın eğittiği, yol gösterdiği biri değildir (…) yeni okur tipi tüketici değil, üreticidir”(Ecevit,1996:43). Geleneksel yazındaki odak öğesi olan her şeyi bilen, her yerde hazır bulunan güçlü yazar yerini okura bırakmıştır. Bir bakıma okur, o metnin bir parçası, değişmez bir öğesidir. Bu nedenle bu yeni türde yazılan metinleri okuyan bir okuyucu, okuduğunu anlayabilmesi için kendi konumunun bilincine varması ve eski alışkanlıklarından kendini kurtararak kendisinden beklenen okuma edimini gerçekleştirmesi gerekmektedir.

Etkili okuma becerilerinin öğretilmesi, okuma ediminin daha anlamlı ve etkili olmasını sağlayabilir. İster bilgi edinmek, isterse tad almak için, bir metin, her nedenle okunuyorsa okunsun okuma sürecinde birtakım becerilerin kazanılması karmaşık olan okuma edimini kolaylaştırır, onu daha anlamlı kılar ve bireyin zamanını en iyi biçimde kullanmasına olanak sağlar.

Bu durumda okurun ilk yapması gereken iş okuyacağı metinle ilgili önbilgiye sahip olmasıdır. Okuyucunun gerekli olan önbilgiyi elde edebilmek için J. W. Apps sekiz aşama önerir(Aktaran:Türkoğlu ve öt.,1996:61):

Başlık sayfasını okumak.

Kitabın basım tarihine bakmak.

Önsöz ya da giriş bölümünü okumak.

Gerekirse dizin bölümüne bakmak.

İçindekiler bölümünü incelemek.

Kaynakçayı incelemek.

Varsa yayınevinin notunu okumak.

Varsa yazar hakkındaki notu okumak”.

Daha önce de belirttiğimiz gibi, yazılı bir metni anlamlandırmak için öncelikle o metnin kodunu çözmek gerekir, metnin kodu çözüldükten sonra anlamlandırılmaya çalışılır. Bu arada bilinmeyen sözcükler anlamlandırma açısından engel oluşturur. Bilinmeyen sözcüğü anlamak için ilk yapılan iş sözlüğe bakmaktır, ancak bu okuma hızımızı düşüreceğinden ve sık sık sözlüğe bakmak metni yanlış anlamlandırmamıza neden olabilir. Bu nedenle sözlüğe bakmak yerine anlaşılmayan sözcük tümce içerisinde kullanıldığı anlamda ve bağlama10 göre değerlendirilmelidir. “Tanıma anında okur, kendisine ipucu olabilecek öğenin varlığını algılar, tanımlama sırasında onu dizgenin diğer öğeleri arasındaki yerine yerleştirir, yorumlama anında da ona anlamını verir. Artık görsel etkinliğe anlaksal etkinlik de katılmış olur. (…). Böylece varsayımlar üretip, metindeki yeni verilerin yardımıyla onları sınayıp doğrulayarak eyleminin sonuna ulaşan okuyucunun beklentileri ile yazarın projesi[tasarımı] buluştuğunda metnin anlamı yakalanmış olur”(Semercioğlu,1989:105). Bunu yaparken de öncelikle metin tanınır, tanımlanır ve son olarak da yorumlanır. Bu tanıma, tanımlama ve yorumlama aşamalarında kısa süreli bellek sürekli çalışır ve bilgiler uzun süreli belleğe aktarılırken oradaki eski bilgilerle etkileşime girer.

Gözlerimiz aracılığıyla algıladığımız yazılı metindeki imler kısa süreli bellek aracılığıyla uzun süreli belleğe gider ve orada bu yeni gelen imler daha önceden edinilmişse bu çerçeve içerisinde anlamlandırılır. Bu nedenle okuma sürecinde bireyin deneyim(ler)i, ekin(kültür) düzeyi, önce edinmiş olduğu bilgiler okuduğu metni anlamlandırma açısından önemlidir. Okunan metinle ilgili önbilgi edinildikten sonra etkin okuma süreci başlamış demektir.

Etkin olarak okuma edimini gerçekleştirmek için bir çok değişik kurallar vardır, bunun yanında okuyucunun kendisinin koyduğu kurallar da olabilir.

Bu önerileri şöyle sıralayabiliriz:

1. Okurken biliş(zihin)de anlamayı kontrol etme; okuyucunun belleğine gelen her tümce ya da paragrafın okuyucu için ne anlama geldiği sorusunun bilişsel olarak yanıtlanmasıdır.

2. Metinle ilgili soru sorma ve yanıtlama; okur okuduğu metni okumayı bitirdikten sonra bölümlerle ilgili kendine soru sormalı ve yanıtlamalıdır.

3. Okunan metnin özetini çıkarma; Okunan metnin kalıcı olması için metnin özetinin çıkarılması yararlı olur. Bu görüldüğü gibi kolay değildir. Bu nedenle uzmanlar dört aşamalı bir sürecin uygulanmasını önerirler(Aktaran:Türkoğlu ve öt.,1996:67-76):

1. Özetleme için basit bir metin seçilmelidir. Yazınsal metinlerin bilgilendirici metinlere göre özetlenmesi daha kolaydır.



2. Metin okunduktan sonra, özetleme yapılırken metne bakılması, bu beceriyi ilk öğrenenler için gerekli olabilir, çünkü hem metni hatırlamaya[anımsamaya] çalışmak, hem de özetlemek ilk aşamada güç olabilir.

3. Metindeki önemli olgu, olay ya da kavramların belirlenmesi gerekir. Bunun için bir metinde özellikle başlangıç cümleleri ya da paragrafları, sonuç ya da özet bölümleri incelenmelidir.

4. Özetlemenin mutlaka okuyucu odaklı olması gerekir. Metindeki cümleler olduğu gibi alınmamalı, okuyucu özeti kendi anladığı biçimde, kendi tümceleriyle yapmalıdır.

4. Okurken alt çizme; okurken, metnin önemli görünen bölümlerinin altını çizme okuyucuyu etken kılar ve etkili okumaya katkıda bulunur. Alt çizme işleminin verimli olabilmesi için bir takım önemli noktalara dikkat etmek gerekmektedir. Usova bu eylemi şu biçimde belirler: (Aktaran:Türkoğlu ve öt.,1996:74-75).

1.İşaratleme ya da alt çizme yapılırken değişik renkte kalemler kullanılabilir.



2.Okunan metinlerde aynı tür işaretleme ya da alt çizme sistemi kullanılmalıdır.

3.Aşırı işaratleme ya da alt çizmeden kaçınılmalıdır.

4.Altı çizilen yer(ler)in uygunluk durumuna göre kısa notlar yazılmalıdır.

5.Alt çizme işine yalnız bir işaret koyma olarak bakılmamalıdır. Aslında bu işlem önemli yerlerin daha sonraki tekrarlar için belirlenmesi işidir. İşaretlenen ya da altı çizilen yerler de daha sonra gözden geçirilmelidir.

5. Okurken not alma; etkili okuyucular, okuma sırasında metnin yazarıyla konuşur biçimde okudukları için okurken düşünür ve yazarın yazısıyla tartışır. Bu sırada konuyla ilgili akla gelen her türlü bilgi okuduğu bilgi başka bir kitapta daha farklı verilebileceğinden metnin bir köşesine yazılmalı, uzunsa başka bir kâğıda yazılmalıdır. Okurken not alma becerisi kişiden kişiye ve okuma metninin türüne göre de değişiklik gösterebilir. Birey kendi konu ve gereksinimine göre bu beceriyi geliştirebilir. Bütün bu beceriler okuduğumuz metni anlamlandırmamızı, en az çabayla en fazla bilgiye ulaşmamızı sağlayacaktır. Okuyucu bu becerileri alışkanlık haline getirerek zamandan kazanacak ve kendisine gerekli olan bilgileri sistemli olarak edinebilecek ve bu bilgiler zamana yenik düşmeyip kalıcı olacaktır.

Safiye Akdeniz, Bir metide Yer Alan Yapı Düzlemleri, adlı makalesinde: “Bir metin, art arda gelişigüzel sıralanmış cümleler yığını değil, bir yapıdır (structure), organize olmuş bir sistemdir. Bu sistemde bağlar (liens), ilişkiler (relation), geçişler (transition) ve öbekleşmeler, boğumlanmalar (articulation) görev alır. Bu yapılaşmalar birçok farklı düzeylerde gerçekleşir: Bir metinde yapılanma (structuration) düzeyleri şunlardır: Kelime, kelime grubu, basit cümle, birleşik cümle, paragraf, metin. Bu unsurları kısaca gözden geçirelim:

Okuma, dil kurallarına uyarak yazılı iletişimleri, sözlü iletişim hâline getirmek, kavramak, kıyaslamalar yapmak, yorumlamak, fikir yürütmek ve yargıya varmaktır. Okuma sırasında, okuyanın zihninde okuduğu sözcükler değil sözcüklerin anlamları belirir. Okuma işlemi sürerken hem okuduğumuzun anlamını kavramaya çalışır, doğru okuyup okumadığımıza dikkat eder hem de okuduklarımızın ne oranda gerçeğe uygun olduğunu araştırırız. Demek ki okurken anlamanın yanı sıra kıyaslama, yorumlama ve yargılama da işin içine girmektedir.

Bütün yazılı işaretler bir ileti (mesaj), bir anlam taşırlar, bunları kavrayamadıktan sonra, iyi okuma tekniğine sahip olmanın pek yararı yoktur.

Özetle okuma, basılı iletileri duyu organları yoluyla algılayıp bunları yorumlama, anlamlandırma amacı ile zihnimizin duyu organlarımızla ortaklaşa yaptığı bir etkinliktir. Okuma işleminde esas amaç, işaretlerden düşüncelere hızla geçmeyi sağlamaktır. Şu hâlde okuma işleminde iki aşama vardır:

a. Duyu organları ile basılı harflerin, sözcüklerin veya sayıların tanınması, birbirinden ayırt edilmesi: Göz Etkinliği.

b. Beyin etkinliği ile bu görüntülerle konuşulan dilin duyma uyarıları arasında çağrışım yapma: Beyin Etkinliği.

Göz etkinliği, okumanın aracı, beyin etkinliği ise amacıdır.

Diğer bir tanımla okuma, bireylerin simgesel (sembolik) bilgilerle karşılıklı iletişim bütünü veya yazılı işaretlerden (sembollerden) anlam çıkarma işlemidir. Okuma işlemini, yazılı işaretlerle gerçekleştirilen iletişim yollarından birisi diye tanımlamıştık. İletişim işlemi ise bir kişinin duygu ve düşüncelerini başkalarına çeşitli araçlarla aktarma işlemi olduğuna göre okuma işleminin gerçekleşmesi için aşağıda sayılan unsurların olması gereklidir:


  1. Simgeler (semboller) (okunan metindeki harf, sayı, sözcük, sayı ve sözcük kümeleri),

  2. Kaynak (haberleşme işleminin kitap, dergi vb. unsurları),

  3. Alıcı (kaynak ve sembolleri okuyan kişi).

1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   29


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət