Ana səhifə

I. BÖLÜM: temel kavramlar diL, KÜLTÜr ve iletiŞİM


Yüklə 4.86 Mb.
səhifə13/29
tarix25.06.2016
ölçüsü4.86 Mb.
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   29

Belirli Bir Dilin Öğelerindeki Kültürel İçerik


Birçok dilbilimci dil ve kültür arasındaki ilişkiyi keşfetmeye çalışır. Nida (1988: 29) “Dil ve Kültürün iki sembolik sistem” olduğu görüşüne sahiptir. Dilde anlamı olan her şey belirli ve ilişkili, gösteren ve yan anlamlara sahiptir. Kullandığımız her dil formu küldür ve kültürle ilişkili olduğu için benzer anlamlar ve farklı anlamları da taşıması söz konusudur. Farklı kültürdeki insanlar, aynı dil formlarını kullanırken farklı şeyler ifade edebilirler. Örneğin bir İngiliz’in öğle yemeği dediğinde hamburger ya da pizzaya atıfta bulunabilir, Çinli büyük olasılıkla buharda pişmiş ekmek ve pirince atıfta bulunabilir. İngilizcedeki dog kelimesi Çincedeki gou karakteri benzer türde bir hayvanı adlandırır. Ama çoğu İngiliz gibi lucky dog (şanslı köpek) gibi çok övücü bir deyimle birlikte evcil bir hayvan olarak ifade edilebileceği gibi, iyi bir arkadaşı da ilişkilendirebilir. Çoğu Çinli bunun aksine, gou tu izi aşağılayıcı bir anlama sahip olarak, gou kelimesini avcı köpeklerle, evleri hırsızlardan koruyan gürültülü bir hayvanla ilişkilendirir.

Dil ve Kültür


İnsan sosyal bir varlıktır. Gerçekte insan gönderilen mesajları alan bir alıcı, kendisinden bilgileri ve başkasına ait bilgileri birleştiren, işleyen bir işlemci sonra da gerektiğinde de bunları diğer insanlara gönderen bir dağıtıcıdır (Greimas, 1970). Sapir (1956: 104) “her kültür kalıbın ve her sosyal davranışın ve her bir hareketin açık veya örtülü anlamda iletişim içerdiğini” ısrarla savunmaktadır. Bir iletişim için araç dildir.

Dil ile ilgili bir tartışma açmak için her şeyden önce, dil söz konusu olduğunda Saussure’ün İşaret Teorisi’nin bu alanda etkin ve önemli rol oynayan ana teorilerden biri olduğunu ifade etmek gerekir. Saussure’ün İşaret Teorisi hem dil hem de göstergebilimsel yaklaşım üzerinde etkileyici ve onlarla ilgili kavramları yeniden gözden geçirmemizi gerektiren düşünceleri içerir. Onun için, bir işaret bir göstergeden oluşur (ses-görüntü veya yazılı şekil) ve bir anlam (bir kavram), bir şekilde bu, onların her ikisi de birbiriyle ayrılmaz şekilde birbirine bağlıdır. Saussure’e göre dil : “Dil bir kâğıda benzetilebilir: Düşünce kâğıdın ön yüzü, ses ise arka yüzüdür. Kâğıdın ön yüzünü kestiniz mi, ister istemez arka yüzünü de kesmiş olursunuz. Dilde de durum aynı: Ne ses düşünceden ayrılabilir, ne de düşünce sesten…”. Başka bir değişle ses-görüntü kavramdan ayrılamaz, bu demektir ki bunlar asla birbirleriyle ayrı düşünülemez. O dilin kâğıdın bir parçası olduğunu düşünüyor; ona göre düşünce kâğıdın ön kısmı, sesin de arka kısmı olduğuna inanıyor. Bu iki parça arasını kesmek imkânsızdır. Dilin sesleri ve anlamı birbirinden ayrılamaz.

Saussure’ün düşüncesinin temelini dile ve dili oluşturan dilbilimsel işarete yönelik getirdiği yeni tanım oluşturmaktadır. Saussure ilk olarak Langue/Dil ve Parol’ü/Söz birbirinden ayırmakla işe başladı. (Langue/dil: somut bir sistem olan ve kendi kendini düzenlediği düşünülen dil). (Parol/söz: konuşucunun kişisel konuşmasını içeren aktüel söyleyiş). Saussurecü dilbilim langui/dili parolü meydana getiren somut söyleyişlerden çok dilin soyut biçimi gibi incelemeyi tercih etmişlerdir. Meşhur bir istiareye başvuran Saussure langue olarak kabul ettiği dili bir satranç oyununa benzetir. Langue satranç oyunundaki kurallardır. Buna karşılık parol satranç oyuncusunun oynadığı kendine mahsus oyundur. Satranç oyunu, parol olarak kabul edilen dile karşılık gelecek şekilde oynanır. Dil (Langue) herhangi bir bireysel isteğe veya tercihe bağlı değildir; dilin gayri şahsi yönüdür. İşlevlerini bağımsız olarak gerçekleştirir. Dil(Langue) oluşturan ses değildir. Ses sadece düşüncenin aracıdır. Tek başına varlıktan yoksundur. Dil yetisinin hem bireysel tarafı hem de toplumsal tarafı vardır. Bunlardan biri olmadan öbürü düşünülemez. Dil yetisinin kapsadığı şeyler ve çalışma şekli sosyal gelenekle belirlenir. Dildeki işaretlerin biçimsel ağına dayanan kurumsal bir tarafı vardır. Yerleşik bir sistem olduğu kadar, kendi içinde bir tekâmülü içerir. Yani hem çağdaşın kurumu hem de geçmişin kurumudur.

Saussure dilbilimsel işareti akustik imaj ya da işaretleyen ile kavram ya da işaretlenen diye birbirinden ayrılan ikili bir varlık olarak tanımlar. Yani işaretleyenin korelasyonu. İşaret veya işaretin kendisi ne işaretleyen ne de işaretlenendir. Onlar sadece birbirleri arasındaki yapısal ilişki sayesinde bir işaret durumuna geçerler. Belirli bir işaretleyen ile onun karşılığı olan işaretlenen arasındaki bağ Saussure’ün görüşüne göre tamamen keyfî bir bağdır. Onları birleştiren herhangi bir doğal güdüleyici yoktur. Fransızcadaki Cheval, İngilizce’deki horse, Almancadaki pferd ve Türkçedeki At kelimeleri tamamen aynı kavrama gönderme yaparlar. Bizim bir kavramla gelişigüzel birleştirdiğimiz belirli bir ses-imaj keyfiliğine dayanırlar. İşaretleyen ve işaretlenenin bir arada oluşu bir kâğıt parçasının iki yüzünün bir arada oluşuna benzetilebilir. Birleştirilmiştir fakat birbirinden ayrıdır.

Saussure’ün dil ile ilgili diğer bir keşfi de şudur: Saussure olumlu bir görüş olmamakla beraber, dilde yalnızca farklılıkların bulunduğu konusunda ısrar eder. Başka bir ifadeyle, Saussure göre, hiçbir dilbilimsel işaretin kendi başına bir anlamı yoktur. Anlam sistematik bir işaret ile diğer işaretlerin arasındaki oppozisyonla elde edilir. Fonolojinin bakış açısından bakarsak, “cat” “cap” veya “bat” ile oppozisyonel bir ilişki neticesinde anlamlı hâle gelir. Saussure farklı merkezlerden gelen bu ilkeyi, dil çalışmalarını daha da belirginleştirmek için fonolojiyle genelleştirdi. Daha sonraki dönemlerde, Saussurecü semiyotikçiler sistemin bireysel birimlerinin sadece oppozisyonlar veya farklılıklar yoluyla anlamlı hâle geleceğini söylediler. Anlam sistemin öğeleri arasındaki ilişkilerin belirlenmesiyle ortaya çıkar.

Saussure’ün dilin sentagmatik ve paradigmatik ekseni üzerine yaptığı ayrım Saussure düşüncesinin en önemli yönlerinden birisini meydana getirir. Sentagmatik eksen dilbilimsel birimlerin ve onların seri halindeki karışımının çizgisel bir şekilde birleşiminden meydana gelir. Paradigmatik eksen ise tercihe dayanmayan fakat belirli bir söyleyiş sayesinde tercih edilen işaretlerin birbirinin yerine ikâme edilmesiyle oluşur. Seçilen dilbilimsel işaretlerin birbirine yakın anlamlı olmasına dikkat etmek gerekir. Saussure, dil kavramının merkezî noktasını oluşturan paradigmatik eksen ile sentagmatik eksen arasında böyle bir ayrım yapmak suretiyle, dili kullanma esnasında okurun zihinsel faaliyetinin iki farklı biçiminin farkındalığını arttırmayı amaçlamıştır. Bunlardan ilkine göre, anlam, her bir öğenin anlamını kendini takip eden ve kendisinin yerine geçen diğer öğenin anlamıyla olan zıtlıkları sayesinde kazandığını ileri süren çizgisel tarzdaki öğeler toplamıdır (in praesentia). İkincisi ise, bir öğenin diğerinin yerine geçme olasılığı neticesinde iki öğenin paylaştığı müştereklikler temelinde na-mevcut olan öğe (in absentia). Saussure’ün sentagmatik eksen ile paradigmatik eksen üzerine yaptığı tanım, daha sonraki dönemlerde, bilhassa istiare ve mecaz-ı mürsel gibi sanatlar üzerine yapılan incelemelerde oldukça etkili sonuçlar doğurmuştur.

Saussure senkroni ile diyakroni arasında da bir ayrım yaptı. O, diyakronik dil incelemesini, yani tarihteki gelişmeleri temel alan dil incelemelerini tamamen bir kenara bıraktı. Saussure, dil incelemeleri yaparken senkronik yöntemi tercih etti. Bununla belirli bir zamanda, belirli bir sistemdeki işaretlerin işlevsel ilişkisinin incelenmesini önerdi. Saussure’ün yaptığı bu ayrımın da daha sonraki semiyotik incelemeler üzerinde ciddi etkileri oldu. Senkronik görüşün avantajı bağımsız bir işlevsel sistem olarak düşünülen dilde yapısal ilişkilerin ve fonksiyonların ön plana alınmasından ileri gelir.

Kültür

Roohul-Amini (1989: 15) göre "Kültürün çok yönlü anlamları vardır. Kültür tarım demek". Kırsal kültür, kent kültürü, Amerikan kültürü ve benzeri gibi her yerde kullanılır. Bugün kültürün beşeriyetteki her alanda belli bakış açılarıyla incelenmesi gerekir. Bu terim arkeoloji dilbilim, tarih, psikoloji, sosyoloji vb alanlarda kullanılır. Yani, hayvanın davranış insanın davranışlarını ayıran faktör (Mesbahe Yazdi, 2005) kültürdür. Genel olarak sosyolojik açıdan kültür kalıtsal miras, doğuştan gelen fikirler, tutumlar, inançlar, değerler, bilgi, bilgiyi kullanma, sosyal eylem temelinde bunları paylaşma kültür denilen mirasın toplamıdır. Ortak olan grupların belirli fikirleri, faaliyet aralıkları, bir toplumun üyelerini etkileyen belirili grup ve grupların fikirleri, grup üyeleri ve liderleri tarafından vurgulanan değerler ve ortak geleneklerle yaygınlaşmış değer yargılarını içerir.

Edward Sapir (1956) kültürün tanımı ile ilgili olarak “kültürün bir davranışlar sistemi ve bilinç kaybına bağlı tipik değerler” olduğunu söyler. Bir antropolog olan Rocher (1972, 2004:142), "Kültür bir toplumda halkın çoğunluğu tarafından kabul edilen fikirler ve duyguların bir bağlantısı" olduğuna inanmaktadır. Şühesiz kültür öğrenilir, sosyal gruplar içinde paylaşılır ve nesiller arasında genetik olmayan yollarla taşınır. (The American Heritage, Science Dictionary 2005). Antropolog Taylor (1974), İlkel Kültür’de kültürün inanç, sanat, beceri, ahlak, yasalar, gelenekler ve bir toplumun üyesi olarak kendi toplumundan aldığı bireysel davranışları da içine alan karmaşık bir tanım ile kültürü tanımlamaya çalışır. Kroeber ve Kluckhohn (1952), medeniyet ve kültürün aynı şey olduğunu düşünür ve bu iki terimin aynı anlamda kullanılması gerektiğine inanırlar. Onlar için, ikisi de benzer konuların farklı düzeylerini gösterirler. Medeniyet bir toplumun büyük gelişmelerini gösterir; kültür de benzer konuları gösterir. Her toplum ya basit ya karmaşık kendine ait özel bir kültüre sahiptir. Kültür ciddiye alınırsa, insanların sadece yeterli gıdaya değil, aynı zamanda da iyi pişmiş yemeğe ihtiyaç duyduğunu ortaya koyar. Goodenough (1996) kültürün yaşamı belirli şekilde olan insanın sistematik bir ilişkisi olduğunu iddia eder. Bu nedenle, kültür, insan ve hayvanlar arasındaki tek farktır. Tabii ki, ilişki yaşayan hayvanlar ancak özel bir türüdür ama bunların da bir kültür yarattıkları söylenemez. Gerçekten insanlar ve hayvanlar arasında ilişkisel hayat, çocuklara yönelik tutumlar vb. sorumluluklar gibi bir çok paylaşılan özellikler vardır. Ama kültür sadece insanlar içindir. T.S. Eliot (1961) kültürün, tüm kültürleri geliştirmek, sermaye ve araç geliştirmek, insan sorunlarının tamamını sona erdirmek, bilgiye ulaşmak ve ekonomik istikrarı ve siyasi güvenliği sağlamak için yardımcı olduğunu bu nedenle dikkate alınması gerektiğini vurgular. Spencer (1986), kültürü süper organik bir ortam olarak adlandırır ve fiziksel ve doğal etkenlerden kültürün ayrılması gerektiğini vurgular. Spencer süper organik faktörün sadece insan için olduğuna; diğer iki faktörünse insan ve hayvan için benzer olduğuna inanır.

Kültürün Unsurları

Her birey özel bir gruba aittir. Her insan kendi özel düşüncesini ve kültürünü yansıtır. İnsanları düşünce ve kültür değerlerine göre bir gruba koymak ve diğer bir gruptan ayırmak kolaydır. Örneğin Kuzey Anadolu bölgesinden yaşayan bir çocukla, Güney Anadolu bölgesinde yaşayan bir çocuk, kıyafetiyle, kelimeleri seslendirme biçimleriyle birbirlerinden farklı özellikler gösterirler. Okumuş belli bir mesleği olan bir kişi ile okumamış vasıfsız bir kişinin de kıyafeti ve kullandığı kelime ve konuşma biçimleriyle farklılık gösterirler ve bunları birbirinden kolayca ayırt edebiliriz. Dil, bilim, kıyafet, gelenekler, inanç ve değerler insanları bir araya getiren unsurlardır (Roohul-Amini, 1989). Kültür diğer insanlarla ilişki yoluyla öğrenilir. Bu nedenle kültür doğuştan doğal olarak gelen bir şey değil, daha çok daha sonra gelişecek olan sosyal bir üründür. Bir toplumdaki bilgi ve bilgi birikimi, toplumsal değişmeler, sosyal ilişkiler ve kitle iletişim araçları gibi unsurlar kültürün aktarılması için çok önemli faktörlerdir. Bu nedenle kültürün unsurları, alt kültürlere ayrılarak, bir yerden başka bir yere, bir çağdan başka bir çağa, nesilden nesile aktarılarak iletilir.

Kelimeler kültürel sembollerin en önemli araçlarıdır. Demek ki, şiir, hikâye, kurgular, destanlar ve mitler bir toplumda kültürün ana maddeleri ve unsurlarıdır. Levis Strauss (1976) mitin, bir dilde sembollerle evrensel gerçekleri ifade ettiğine inanır. Genel olarak kültür unsurları ortak davranış kalıpları ilk örnek, örnekler, sanat, inanç, kurum, tüm diğer insan iş ürünleri ve düşüncelerinin sosyal bütünlüğü sağlayan iletilenlerdir.

Genel olarak belirli bir dilin ve özellikle de kültür açısından bakıldığında dil ve kültür arasında çok yakın bir ilişki olduğu söylenebilir. Yani kültürün dil üzerinde doğrudan bir etkisi vardır. Aslında iki konu birbiriyle ilişkili ve bağıntılıdır. Dil bir milletin ya da bir toplumun sembolik sunumudur. Diğer bir ifadeyle dil, bir kültürün sembolik sunumudur.



Kaynaklar

Türkçenin Doğru Kullanımı (İletişim, Etkili Konuşma, Yazma ve Okuma Kılavuzu) [Hazırlayanlar: S. Ömer Erenoğlu, Selma Otçu], Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları , 2007.

Eliot, T.S. (1961), Notes toward the Definition of Culture, London: Faber and Faber.

Saussure, F. de. (1956). Course in General Linguistics. (R. Harris, trans.). London: Gerald Duckworth.

Saussure, F. de. (1966). Course in General Linguistics. (W. Baskin, trans.). London: Gerald Duckworth.

Saussure, F. de. (1972). Course in General Linguistics. (R. Harris, trans.). London: Gerald Duckworth

Saussure, F. de. (1974). Course in General Linguistics. tr. Wade Baskin, London: Fontana.

Saussure, F. de. (1983). Course in General Linguistics. (Ch. Bally, trans.).London: Gerald Duckworth.

Sapir, E. (1921). Language. New York: Harcourt Brace. ------------, (1956). Selected Writings in Language, Culture and Personality. Berkeley: University of California Press

Brown, H. D. 1994. Principles of Language Learning and Teaching (3rd edn). Englewood Cliffs, NJ: Prentice Hall Regents.

Greimas, Algirdas Julien (1966). Sémantique structurale. Paris: Larousse [dt.: Strukturale Semantik. Braunschweig: Vieweg1971Greimas, Algirdas Julien (1970). Du sens. Paris: Seuil

Nida, E. 1998. ‘Language, culture, and translation.’ Foreign Languages Journal 115/3: 29-33.

Roohul-Amini, M. (1989). Outline of Culture. Tehran: Atar Press.

The American Heritage, Science Dictionary, (2005), Houghton Mifflin Company.

Levi-Strauss, C. (1976). “Structure and Form: Reflections on the Work of Vladimir Propp”. In Structural Anthropology, Vol. 2 Trans. Monique LAYTON. New York: Basic Books.

Kroeber, A. L. and Kluckhohn, (1952). Culture: A Critical Review of Concepts and Definitions. Cambridge, MA: Peabody Museum.

Goodenough, W.H. (1996). Culture. In Levinson 8 Ember (Eds.) Encyclopedia of cultural anthropology vol. 1. New York: Henry Holt and co.

Taylor, E.B. (1974). Primitive Culture: researches into the development of mythology, philosophy, religion, art, and custom. New York: Gordon Press.

Mesbahe Yazdi, Mohammad T. (2005). Cultural Offense. Tehran: Imam Khomeini Educational and Research Institute Press.

1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   29


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət