Ana səhifə

Kobi’ lerde ekonomik kriz yönetiMİ Yrd. Doç. Dr. Famil ŞAMİLOĞlu arş. Gör. Utlu uygun giRİŞ


Yüklə 90 Kb.
tarix27.06.2016
ölçüsü90 Kb.


KOBİ’ LERDE EKONOMİK KRİZ YÖNETİMİ
Yrd. Doç. Dr. Famil ŞAMİLOĞLU

Arş. Gör. Utlu UYGUN

GİRİŞ
Günümüzde tüm dünyada işletmelerin büyük çoğunluğunu KOBİ’ler oluşturmaktadır. Bu işletmeler büyük firmalara göre daha dinamik ve esnek bir yapıya sahip olmanın yanısıra büyük bir istihdam yaratma kaynağını da oluşturmaktadırlar. Ülkemizdeki işletmelerin % 98’ini oluşturan KOBİ’lerin ülkemizin ekonomik kalkınma ve gelişmesi bakımından önemi son dönemlerde daha iyi anlaşılabilmiştir.
Bu çalışmanın amacı; ülkemizdeki KOBİ’lerin sorunlarını genel çizgileriyle ortaya koymak ve yaşanan ekonomik kriz karşısında izlemeleri gereken politikalara yönelik öneriler geliştirmektir.
1. KOBİ KAVRAMI VE ÖNEMİ
Küçük ve orta ölçekli işletme; sahibi tarafından yönetilen, daha çok yöresel faaliyette bulunan ve büyümesini büyük ölçüde iç kaynaklarla finanse eden işletmeler şeklinde tanımlanmaktadır(Özdemir, 1996: 31).
KOBİ tanımlamasına ilişkin Türkiye’de en son, “Yeni Teşvik Düzenlemesi” çerçevesinde yapılan tanıma göre(Önal, 2000);İmalat ve tarım sanayiinde faaliyette bulunan ve yasal defter kayıtlarında arsa ve bina hariç, makine ve teçhizat, tesis, taşıt araç ve gereçleri, döşeme ve demirbaşları toplamının net tutarı 400 Milyar TL’yi aşmayan;1 ile 9 işçi çalıştıran işletmeler mikro ölçekli,10 ile 49 işçi çalıştıran işletmeler küçük ölçekli,50-250 işçi çalıştıran işletmeler ise orta ölçekli, olarak kabul edilmektedir.
Günümüzde ABD dahil olmak üzere hemen hemen tüm ülkelerde KOBİ’lerin gerek işyeri, gerek istihdam ve gerekse üretimdeki payları genel ekonomi içinde her geçen gün ihmal edilemez boyutlara ulaşmaktadır(Gültekin, 2001: 28). KOBİ’ler konusunda yapılan çalışmalar bu işletmelerin istihdama katkı, bölgelerarası dengeli büyüme, esnek üretim yapısına sahip olma ve ekonomiye dinamizm kazandırma gibi çok önemli özellikleri taşıdığını ortaya koymuştur. Bu nedenle başta gelişmiş ülkeler olmak üzere tüm ülkeler KOBİ’lerin doğması, büyümesi, gelişmesi ve korunabilmesi için gerekli şartları hazırlayacak politikaları geliştirmekte ve yürürlüğe koymaktadır(DPT, 2000: 82).
Dünya genelinde özellikle 1980’li yıllarda artarak devam eden globalleşme ve finansal liberalizasyon süreci, beraberinde değişen koşullara ve yeniliklere hızla uyum sağlayabilen şirketlerin önemini arttırmıştır. Büyük ölçekli işletmelerin ekonomik ve siyasî konjonktürdeki değişmeler karşısında hareket kabiliyetinin sınırlı olması, teknolojideki en son gelişmelerin bu şirketlere adaptasyonunun maliyetinin yüksekliği nedeniyle uyum sorununun yaşanması, ekonomide meydana gelen değişikliklere uyum sağlama esnekliği yüksek ve konjonktürel dalgalanmalara, ekonomik ve mali krizlere karşı daha esnek olan, ekonomik ve sosyal yaşamın temel istikrar unsurlarından biri olan KOBİ’lerin dünya genelinde önemini daha da arttırmıştır(Erçel, 2000: 16). KOBİ’ler, piyasa sisteminin dinamik unsuru olma, sağlıklı bir rekabet ortamı oluşturma, istikrar sağlama, uzmanlaşma ve yeniliği uyarma gibi oldukça önemli potansiyellere sahiptirler.
Türkiye’deki KOBİ’lerin istihdama katkıları ve yarattıkları ekonomik değer gözönüne alındığında, bunların ülkemizin sosyal ve ekonomik yapısı bakımından taşıdıkları önem kolayca anlaşılmaktadır.
Ülkemiz KOBİ’leri imalat sanayiinde faaliyette bulunan işletmelerin % 99.5’lik bir bölümünü temsil etmektedirler. KOBİ’lerimiz imalat sanayiindeki istihdamın % 61.1’lik gibi çok önemli bir kısmını karşılamaktadırlar. Yine ülkemiz KOBİ’leri % 27.3’lük bir ekonomik değer yaratmaktadırlar(www.kosgeb.gov.tr/kos.htm: 2000).
Genel olarak KOBİ’ler bazı durumlarda büyük firmalara göre daha fazla avantajlara sahiptirler. Bunlar genel olarak; yüksek istihdam katkısı, değişen pazar şartlarına uyum, teknolojik yeniliklere yatkınlık ve teknik yeniliklerde verimlilik, bölgelerarası dengeli büyümeye katkı, tüketici tercihlerine esneklik, çalışanlarla yakın ilişki, daha az yönetici ve bürokrasi, yan sanayi avantajları, bireysel tasarrufların teşviki şeklinde sıralanabilir.
Türkiye’de KOBİ’ler bu sayılan avantajlarının yanısıra ciddi sorunlarla karşı karşıyadırlar. Bu temel sorunlar genel olarak; yönetim ve personel ile ilgili sorunlar, hammadde tedariki sorunu, üretim ile ilgili sorunlar, teknoloji sorunları, finansman sorunları, pazarlama sorunları, ihracat sorunları şeklinde sıralanabilir.
2. EKONOMİK KRİZ VE KOBİ’LER
Ekonomimizin avantajlı olduğu yönler; eğitilebilir, genç ve dinamik bir nüfusa sahip olmak, zengin doğal kaynakların varlığı, Ortadoğu ve Orta Asya gibi yakın ve geniş ürün/hizmet çeşitliliğinin sunulabileceği pazarlara yakın olmak ve imkan tanındığında hızla kendini geliştirebilen dinamik bir özel sektörün varlığı olarak özetlenebilir. Ancak ekonomimizin dışa bağımlı özelliği, siyasi istikrarsızlık ve ona bağlı yanlış politikalar, küresel krizler ve en önemlisi üreten değil tüketen bir ekonomi olması şüphesiz rekabette zayıf bırakan faktörlerdir(Erkan, Eleren, 2001: 209). Dolayısıyla, genel itibariyle rekabet gücü düşük KOBİ’lerden oluşan bir ülke ekonomisi profilimizin varolduğu görülmektedir.
Finansal istikrarsızlık son on yılda dünya ekonomisinin en belirgin özelliği haline gelmiştir. Kısa aralıklarla ortaya çıkan ve birbirini izleyen krizler, bilhassa gelişmekte olan ülkelerin reel ekonomileri üzerinde kalıcı etkiler bırakmaktadır. Ekonomik krizlerin görünür etkisi finans piyasalarında, gerçek etkisi reel kesimde ortaya çıkmaktadır(Uzay, 2001: 441).
IMF ile 1999’un Aralık ayında imzalanan stand by anlaşması ve verilen Niyet Mektubuyla uygulamaya konulan Enflasyonla Mücadele Programı 14 aylık uygulamada iki büyük finansal krizle karşılaştı. 2000 yılı Kasım krizinin ardından gelen 19 Şubat 2001 krizi ekonomimizi ve dolayısıyla ülke ekonomisinin temel dinamiğini oluşturan KOBİ’lerimizi derinden sarsmıştır.
2000 yılının başlarında oluşturulan olumlu konjonktür sebebiyle pek çok girişimci borçlanarak yatırıma gitti. Ancak Enflasyonla Mücadele Programı çerçevesinde alınan bir takım tedbirlerin, para politikalarıyla sınırlı düzeyde kalması, yapısal reformların gerçekleştirilememesi, özellikle de TL’nin değer kazanması ihracat-ithalat dengesinin bozulmasına neden oldu. Bu kısa aralıklarla yaşanan iki kriz KOBİ’leri daha da güç duruma düşürdü. KOBİ’lerin büyük bir kısmı ekonomik kriz ve iç pazardaki daralmaya bağlı olarak küçülmüş, ayakta kalma mücadelesi vermektedirler. Geride kalan dönem içerisinde hedeflerini, yakın ve orta vadeli stratejilerini istikrar programına göre belirleyen ve buna paralel bağlantılarını kuran KOBİ’ler özellikle döviz kurunun tahmin edilebilir olmaması ve sürekli yükselme trendini devam ettirmesi nedeniyle zor günler geçirmektedirler. Faizlerin çok yüksek oranlara ulaşması, dövizde dalgalı kur sistemine geçilmesi sonrası yaşanan belirsizlikler, iç satışların çok büyük oranda azalmasına yol açmıştır. Devalüasyon sonrasında ihracatta önemli ölçüde artış yaşanacağı beklenmekteydi. Ancak, özellikle dövize bağlı hammadde ithalatında artan maliyetler, ihracattaki artış beklentilerini de zayıflattı. Nitekim yılın ilk sekiz ayında ihracattaki artış ancak % 10 düzeyinde gerçekleşmiştir.
Şubat 2001’de dalgalı kur uygulamasına geçilmesiyle birlikte, işletmelerin girdi maliyetleri artmış ve buna bağlı olarak da fiyat düzeyinde bir yükselme görülmüştür. Dolayısıyla krizle birlikte talep azalmış, iç pazar küçülmüştür. Firmaların krizi atlatmak üzere aldıkları önlemlerden en önemlisi, üretimlerini azaltmak olmuştur. Üretimdeki azalmaya bağlı olarak, krizle birlikte yatırımların da azaldığı görülmektedir. Yaşanmakta olan krizin üzerinde durulması gereken en önemli boyutu istihdamda yol açtığı gerilemedir. Kriz ve durgunluk dönemlerinde şirketler ayakta kalabilmek için küçülme yoluna gider, üretimlerinin azalmasına bağlı olarak da eleman çıkarma politikası uygularlar. Kriz sadece istihdamı değil, işgücü ücretlerini de etkilemiştir. Bazı firmalar işgücü çıkarmamak için işgücü ücretlerini düşürmüşlerdir. Dalgalı kura geçilmesiyle birlikte, döviz cinsinden borçlanan firmaların yükü aşırı ölçüde artmış, bir yandan da TL cinsinden alacakları erimiştir(Uzay, 2001: 444-446).
Türkiye’de nominal ve reel faiz oranları yüksektir. Faiz oranlarının yüksek oluşmasının sebepleri kaynak ve tasarruf yetersizliği, yüksek enflasyon, kur artışları, bankaların işletme ve kaynak maliyetleri, ekonomik riskler, siyasî riskler ile finansal hizmetler üzerindeki vergilerdir. İşletmelerin önemli finansman kaynağı olan bankacılık sektörünün mali yapısının bozulması ve sektörde yaşanan küçülme süreci de kullandırılabilir kaynakları, yeni kredi hacmini daraltmaktadır. Ayrıca bankaların geri dönmeyen alacakları da artmaktadır. Bu nedenle faiz oranları yüksek oluşmaya devam etmektedir(Gürlesel, 2001: 76).
Rakamlar Türkiye’de imalat sektörünün son sekiz yıldaki üç ekonomik krizden şiddetli biçimde etkilendiğini ortaya koymaktadır. KOBİ’ler üç krizin sonunda imalat sektöründeki büyük ölçekli işletmelerden daha yüksek kârlılık düşüşü göstermiştir. İmalat sektöründeki büyük ve küçük ölçekli işletmelerin toplam aktif kârlılığındaki düşüşün en önemli nedeni düşen kâr marjlarıdır(Müslümov, 2001: 281). Kriz dönemlerinde mali varlık fiyatlarında önemli düşüşler meydana gelir. Türkiye’de son ekonomik kriz döneminde borsa TL bazında yaklaşık % 50, dolar bazında yaklaşık % 80 değer yitirmiştir(Altan, Bezirci, 2001: 457). Reel sektörün canlanması için Dünya Bankası’ndan alınması beklenen 500 milyon dolar ile TOBB’nin Eximbank kanalı ile kullandıracağı 100 milyon dolar dışında bankacılık sisteminden KOBİ’lere sağlanan kaynak kalmamıştır. TOBB, ihracatçılar ve reel sektör temsilcileri ile Ortak Finans Konseyi kurulması öngörülmüşse de KOBİ’ler açısından somut adım atılamamıştır(Apak, 2001: 482). Ortaya çıkan tablo,genel olarak, reel sektörün ve bunların içerisinde de KOBİ’lerin çok sıkıntılı bir dönem geçirdiğini, çok ciddi tedbirler ve çözümler getirilmediği sürece ülke ekonomimizin ve dolayısıyla KOBİ’lerin çok daha kötü durumlara düşebileceğini göstermektedir.
Krizin olumlu ve olumsuz etkileri yapılan bir araştırmada şöyle belirlenmiştir(Altan, Bezirci, 2001: 458-459):
Olumlu etkileri: Yeni pazar arayışları, dış pazarlara açılma gereği, maliyetlerin azaltılması gereği, özkaynakların öneminin anlaşılması, kalitenin önem kazanması, Ar-Ge’nin önem kazanması.
Olumsuz etkileri: Merkezi yönetim nedeniyle yaratıcılığın azalması, örgüt içi çatışma ve gerilimin artması, finansal sorunların ve işten çıkarmaların artması, çalışanların motivasyonunun düşmesi, sabit giderlerin ve atıl kapasitelerin artması, teknolojik yenilenmenin durması, güven ortamının sarsılması.
Özellikle yüksek enflasyonun ve krizlerin olduğu dönemlerde KOBİ’lerin özkaynakları giderek azalmaktadır. İşletmeler üretim faaliyetlerini sürdürürken, genelde ihtiyaç duydukları emek dahil tüm üretim girdilerini peşin ödeme ile sağlamakta, ancak ürünlerini belirli vadelerle piyasaya sunma durumunda kalmaktadırlar. Ekonomik istikrarsızlık ve piyasada baş gösteren tıkanıklık, işletmelerin tahsilatlarını aksatmakta, hatta bazen hiç tahsilat yapamama gibi bir durumla karşı karşıya bırakmaktadır. Nakit sıkıntısının baş göstermesi, işletmeleri maliyeti yüksek finans kaynaklarına yöneltmekte yada çok ciddi darboğaz içerisine sokmaktadır. Enflasyonun baskısı altındaki bir ekonomide, üretim maliyetleri yükseltmekte, işletmelerin özkaynakları erimektedir. Sabit varlık yatırımı yapıp, belli bir üretim ve satış kapasitesine ulaşan işletme, enflasyonist dönemlerde aynı işi döndürebilmek için daha büyük bir sermaye sorunu ile karşı karşıya kalmaktadır(Karabıçak, Altuntepe, 2001: 369).
Türkiye’deki ekonomik krizler özellikle ihracat imkânları yüksek olan işletmeler ile turizm sektöründeki işletmeler dışındaki işletmelerin getirisini azaltmanın yanısıra, bu işletmelerin riskini aşırı derecede yükseltmiştir. Ekonomik kriz yıllarında KOBİ’ler ve büyük ölçekli işletmelerin finansal kaldıraç oranı ve toplam borç içerisinde kısa vadeli borçların payı ciddi artış göstermiştir. Bu artış özellikle KOBİ’lerde daha fazla belirgindir. Kısa vadeli yükümlülükleri karşılama potansiyeli olan cari oran, kriz yıllarında imalât sektöründe faaliyet gösteren büyük ve küçük ölçekli işletmelerde önemli düşüş göstermiştir(Müslümov, 2001: 281-282).
Özellikle 2000 yılının son döneminde ve Şubat 2001 krizi sonrasında ortaya çıkan krize karşı koyma yöntemleri ağırlıklı olarak 5 kalemde toplandı. Bu tedbirler; vadeli satışların durdurulması, üretime ara verilmesi, ödemelerin ertelenmesi, ticari kredilerin kapatılması, istihdamın azaltılması olarak ortaya çıktı. Özellikle döviz borcu bulunan işletmeler Şubat 2001 krizinden çıkmak için bütün faaliyetlerini dondurmak zorunda kaldılar. Öz kaynak kullanımı düşük, yabancı kaynak kullanımı yüksek olan firmalar, aşırı yükselen kredi faizleri sebebiyle, daralmayla birlikte öz kaynağa dönüş başvurulan yollardan birisi haline geldi. Öz kaynak yaratamayan, kredi bulamayan, teşviklerden faydalanamayan, yüksek kredi maliyetlerini karşılayamayan ve dolayısıyla işletme sermayesi ihtiyacı hızla artan şirketler büyük ölçüde faaliyetlerine son vermek zorunda kaldılar. Firmaların büyük bir bölümü, mevcut dönem sona erene kadar bankalarla yeni kredi ilişkisine girmeme eğilimi gösterdi(TOSYÖV, 2001: 4). İSO Ekonomik Durum Tespiti Anket Çalışması sonuçlarına göre, 934 sanayi kuruluşunun % 25’inin, 2001 yılı ilk altı ayında %30 ve daha düşük kapasiteyle çalıştığı, kuruluşların %80’inin %60 yada altında bir kapasite kullanabilmiş olduğu, imalat sanayiden 400.000’e yakın işçi çıkartıldığını ortaya koydu(Güvemli, 2001: 62).
2001 yılının ikinci yarısından itibaren ekonomide canlanma beklenirken sanayi üretimindeki % 11.2 oranındaki gerileme, ekonominin bu yıl % 8-11 aralığında küçüleceği sinyallerini veriyor. Bir taraftan kısa vadeli , diğer taraftan yüksek reel faiz ile iç borçları çevirebilme çabaları devam ederken, ekonomideki ciddi daralmanın önümüzdeki yıl kamunun vergi gelirlerini önemli ölçüde tehdit edeceği anlaşılıyor(Uzunoğlu, 2001: 14).
Piyasada protestolu senet sayısının arttığı, çek ve senetlerin geri döndüğü, işletmelerin alacaklarını tahsil edemediği bilinen bir gerçek(Gücenme, 2001: 68). Bugünkü döviz fiyatı, faiz politikası özel sektörü sıkan, bankacılık sektörünü sıkan bir sistemdir. Şimdi ne bankalar kredi veriyorlar, ne de işletmeler kredi alıyorlar. İşletmeler kredi almayınca da, üretim yapma imkânları daralıyor ve üretim sürekli düşüş gösteriyor. Mikro politikalara yeterince önem verilmiyor, bu politikalarla hiç ilgilenmiyor. Ayrıca işletmelerde finansal tablolar kullanılamaz durumdadırlar. Üretimi olan bir ekonomide enflasyon ne kadar yüksek olursa olsun, bununla mücadele daha kolaydır. Üretim yapmayan yada üretimi düşen bir ekonomide enflasyonla mücadele mümkün olmamaktadır(Aysan, 2001: 64, 65).
İşletmeler özellikle döviz bazındaki banka kredilerinden kaçınmaları gerekir. Ama bugün Türkiye’de işletmelerin 25-26 milyar dolar ya kendilerinin aldığı, yada bankacılık kesimi kanalıyla aldıkları döviz kredileri vardır. Türkiye’nin 112 milyar dolarlık dış borcunun 25-26 milyar doları işletmelerin borcudur(Güvemli, 2001: 66).

Dünya ekonomisinde yaşanan durgunluğun ABD’deki “terör” şokuyla birlikte girdiği yeni şartların, zaten kırılgan olan Türkiye ekonomisini ciddi biçimde etkileyeceği açıktır. Bu şartlar altında ilave dış destekler olmazsa yeni dengelerin sürdürülmesi de oldukça zor görünüyor. Başta sanayi olmak üzere, reel kesim gittikçe daralmaya devam ediyor. Ekonomide yaşanan darboğazın çözümü “ekonomik büyümenin sağlanması” veya ekonominin canlanmaya başlamasına bağlıdır. Bu başarılmaz ise ekonomide daha radikal programlar uygulanması kaçınılmaz hale gelir. Bu da daha ağır bir faturanın ödeneceğini ifade eder(Uzunoğlu, 2001: 14).


KOBİ’lerin iş yapabilme kabiliyetlerini ve rekabet güçlerinin artırılması büyük önem taşımaktadır. Bürokrasiyi artırmak ise bu işletmeleri kayıtdışı ekonomiye iter ve ekonomik büyüme yeterince sağlanamaz(Apak, 2001: 477).
Bugün Türkiye ekonomisi güç bir dönem yaşamaktadır. Dolayısıyla bugünkü koşullarda KOBİ’lerin kaynak sorununu, ana şirketler ve sektörlerin destekleriyle veya sermaye piyasaları yoluyla çözmek mümkün görünmemektedir. Bu durumda KOBİ’lere yönelik özel dış kaynak temini için çaba harcanması gerekmektedir(Alkin, 2001: XI). Bunun yanısıra KOBİ’ler yüksek faiz oranlı kredi kaynaklarından uzaklaşarak, büyümelerini ve gelişmelerini özkaynaklarla finanse etmeye çalışmalıdırlar.
Kaynak temininde başka bir alternatif ise sermaye piyasalarıdır. KOBİ’lerin sermaye piyasasından yeterince yararlanabilmeleri için öncelikle bilgilendirilmelidirler. Daha sonra KOBİ’lerin sermaye piyasasına girmelerini destekleyici politikalarla finansal yapılarını güçlendirmek için önlemler alınmalı ve KOBİ hisse senetlerine talep yaratacak kurumsal yatırımcıların teşviki, risk sermayesi, piyasa yapıcı mekanizmalar gibi önlemlerin alınması da gerekir(Erkan, Topal, 2001: 94).
KOBİ’lerin finansal sorunlarını çözmek için devlet kurumları ve özel kuruluşlar el ele vererek mevcut ve yeni finansman tekniklerinin alt yapısı hazırlanmalı ve yenilikler takip edilmeli, pilot bölgeler oluşturulmalı ve bu bölgelerde KOBİ’lere danışmanlık desteğinde bulunacak ve finansman yönlendirmesi yapacak birimler kurulmalıdır(Özdoğan, 2001: 163).
İşletmelerin kendi yarattığı fonlarla faaliyetlerini finanse etmesi olarak tanımlanan otofinansman, açık ve gizli otofinansman olmak üzere iki şekilde gerçekleştirilebilir. Açık otofinansman, faaliyetler neticesinde elde edilmiş olan kârın işletme içinde tutulmasıdır. Gizli otofinansman ise ticari kârın tespitinden önce, faaliyetler neticesinde elde edilmiş olan gelirlerin, işletme dışına çıkmasını önleyici tedbirler alarak, ticari kârın düşük hesaplanmasının sağlanmasıdır. Gizli otofinansman ülkemiz şartlarında sağlam mali yapı için vazgeçilmez bir finans kaynağıdır. Açık otofinansman yanında özellikle gizli otofinansman imkânlarının, muhasebe standartlarının izin verdiği ölçüde azami olarak kullanılması, kriz ortamında işletmelerin başvurmaları gereken en cazip fon kaynaklarındandır(Gücenme, 2001: 43-46).
Özsermaye ile çalışan işletmeler, borç kullanan işletmelere göre krizden daha az etkilendiler. Şimdiki konjonktürde işletmelere küçülme tavsiye ediliyor. Sadece kendi kaynaklarıyla çalışmaları, yeni yatırımlara girişmemeleri tavsiye ediliyor(Gücenme, 2001: 67)
3. KRİZ YÖNETİMİ VE KOBİ’LER
Kriz yönetimi, olası bir kriz durumuna karşılık, kriz sinyallerinin yakalanarak değerlendirilmesi ve örgütün kriz durumunu en az kayıpla atlatabilmesi için gerekli önlemlerin alınması ve uygulanması süreci olarak ifade edilebilir(Şimşek, 1998: 312). İşletmelerde kriz yönetiminin altı aşaması vardır. Bunlar: 1-Krizden kaçınmak(Krizi önlemek), 2-Krizi yönetmeye hazırlanmak, 3-Krizi saptamak(Kriz olduğunu kabul etmek), 4-Krizi dondurmak, 5-Krizi çözmek, 6-Krizden yarar sağlamaktır(Augustine, 2000: 17-39).

Kriz yönetiminde sorunların nedenlerinin sağlıklı bir şekilde analiz edilmesi büyük önem taşımaktadır.


Ayrıca krizi aşmanın diğer bir yolu da gelecek yönetimidir. Gelecek yönetiminin esasını; firma, firmanın ilişki içinde olduğu müşteriler, tedarikçiler, bankalar ve rakiplerinden oluşan katılımcı organizasyonlar meydana getirir. Kriz dönemleri tehdit ve fırsatların bir arada yaşandığı dönemlerdir. Harward Business School Öğretim Üyesi Ram Charon’a göre krizi fırsata dönüştürmek için şunları yapmak gerekir(Altan, Bezirci, 2001: 459): 1-Kriz sinyallerini iyi değerlendirmek, 2-İstatistiklere güvenmemek, 3-Yetersiz yöneticilerin görevine son vermek, 4-Yeniden yapılanmak, 5-İletişimi artırmak, 6-Yeni fırsatları kaçırmamak.


KOBİ’lerin kriz dönemlerinde nasıl yönetileceği ve ne yapılması gerektiği, her sektörün işleyişine ve iş alanına göre farklılık göstermektedir. Bu bağlamda her firma kendisine özgü bir kriz masası oluşturmak suretiyle hızla bazı önlemler almak zorundadırlar.
Herkesin söyleyebildiği karamsar veya gerçeği yansıtmayan iyimser sözler yerine, olağanüstü durumların karakterine uygun “çözüm öneri planları” hazırlanmalıdır. İşletmelerde, kendi problemlerinin türünü dile getirerek, bu çabaya katkıda bulunmalıdırlar(Özkan, 2001: 18). Ayrıca bu süreçte işletmelerde ek harcamalar yapmadan toplam kaliteyi artırıcı çalışmalar içerisine girmelidir. Zamanın boşa gitmesine izin vermeyip, çalışanlara işyerindeki yenilikleri aktarmak vb. eğitimler verilebilir(Karatay, 2001: 19).
KOBİ’lerin kriz dönemlerinde gerek işletme içi ve gerekse işletme dışı iletişimi ve bilgi akışını artırmaları büyük önem taşımaktadır. Bu noktadan hareketle KOBİ’lerde, alınan kararların uygulama hızı artırılmalı, kriz dönemi atlatılıncaya kadar yeni yatırımlar ertelenmeli ve en uygun finansman modelinin belirlenmesi ve süratle uygulamaya konulması gerekmektedir.
Yeni dünya düzeni, yeni ekonomi, küreselleşme, AB’ye giriş süreci vb. terimler değişimi simgelemektedirler. Bu terimlerin hepsini bir araya getirdiğimiz zaman, ortaya çıkan çarpıcı sonuç; dünya hızla değişiyor, bizimde bu değişimin içinde olmamız zorunludur. Türkiye bu değişimi gerçekleştirmek için KOBİ’lerimizi değişime, hem de çok çabuk bir şekilde monte etmelidir(Karaduman, 2001: 23).
4. KOBİ’LERİN ORTA VADEDE ALMALARI GEREKEN ÖNLEMLER
KOBİ’lerin mevcut kriz ortamındaki faaliyetlerini etkinleştirebilmelerinin sağlanması noktasında düşünülmesi gerekenler sadece finansal destekler değildir. KOBİ’lerin “bilgi”yi tüm faaliyetlerinin merkezi kılmaları, bu anlamda yeniden yapılanmaları ve bir vizyon değişikliğine gitmeleri gerekmektedir.
KOBİ’ler profesyonel yönetim anlayışını benimsemek mecburiyetindedirler. Ayrıca KOBİ’lerde mesleki ve hizmet içi eğitim büyük önem taşımaktadır. Bu işletmelerde çalışanlara, günün şartlarına uygun olarak bilgilerin aktarılması ancak etkin bir eğitimle sağlanabilecektir. Ayrıca ülkemizde girişimcinin ve KOBİ’lerin “Danışmanlık” hizmetlerinden yararlanmalarını cazip hale getirmek, bunlara danışma ücretleri konusunda yardım yapılması ve teşvik edilmesi gerekmektedir. KOBİ’lerin yönetimde uzmanlaşmaları da çözmeleri gereken bir unsurdur.
KOBİ’ler leasing, factoring, forfaiting, risk sermayesi gibi yeni finansal ürünlerden faydalanmalı ve faydalandırılmalıdırlar. Bunların yanısıra Kredi Garanti Fonu uygulamasının yaygınlaştırılması da KOBİ’lerin finansmanında destek unsuru olacaktır. Tüm bunların yanısıra ülkemizdeki enflasyonun tek haneli rakamlara indirilmesi ekonomik istikrarın sağlanması ve faiz oranlarının düşürülmesi KOBİ’lerimizin sorunlarının giderilmesine sağlayabileceğimiz en etkili çözüm olacaktır.

KOBİ’ler tüm faaliyetlerinde ileri teknolojilerden optimum düzeyde yararlanmalıdırlar. Türkiye’deki KOBİ’lerin verimliliğinin, rekabet gücünün artırılması ve etkinliğinin sağlanması için, tasarım ve üretim sistemlerinde bilgisayar teknolojisinin hakim kılınması ve işletmelerin üretim birimleri arasında otomasyon ağının yaygınlaştırılması gerekmektedir. KOBİ’lerin yüksek rekabet gücüne sahip olmaları ve tüketici isteklerine eksiksiz ve istenilen zamanda cevap verebilmeleri için, imalâtçı KOBİ’lerin yoğun otomasyon ağını geliştirerek bilgisayar destekli üretim teknolojilerini kullanarak ve üretimde esnekliği sağlayarak müşterilerin taleplerini karşılamaları gerekir.


İçerisinde bulunduğumuz kriz atmosferinde KOBİ’lerin stok politikalarının tutarlı bir yapıya kavuşturulması ve etkin bir stok politikası daha da önem kazanmıştır. .KOBİ’lerde stoklar konusunda, yöneticilere bilgi akışının zamanında sağlanması, stok yönetiminin sürekli kontrol altında tutularak stoklardaki istenmeyen gelişmelerin önlenmesi büyük önem taşımaktadır.
KOBİ’lere yönelik olarak, güncel verilerin oluşturulması, pazar araştırması, eğitim faaliyetlerinin düzenlenmesi, yeni teknik ve teknolojik sistemlerin bu işletmelere aktarılabilmesi noktasında da sanayi-üniversite işbirliğini oluşturmak suretiyle periyodik aralıklarla sempozyum, panel, konferans gibi faaliyetlerin yapılması sağlanmalıdır.
KOBİ’lerin Ar-Ge faaliyetleri desteklenmeli ve bu doğrultuda düzenlemeler yapılmalıdır.Bunun yanında Ar-Ge çalışmalarının yoğun bir şekilde yapıldığı “teknoparkların” kurulması için etkin destek mekanizmalarının bir an önce uygulamaya konması gerekmektedir.
KOBİ’ler tarafından çağdaş pazarlama anlayışı benimsenmelidir.İşletmelerinin tüm faaliyetlerinin ana merkezinin tüketicilerin ihtiyaçları olduğu kavranmalı, üretim süreçlerinin ileri yoğun teknolojilerle donatılmasındaki ana felsefelerden biri olan Toplam Kalite Yönetimi anlayışı pazarlama faaliyetlerinin destekleyicisi kılınmalıdır. KOBİ’ler “Ne üretirsek satarız” anlayışını terk ederek, hedef tüketicilerinin gereksinimlerinden hareketle mal ve hizmet üretmeye odaklanmalıdırlar.
Günümüzde KOBİ’lerin değişime uyum sağlayabilmeleri için, çağın gereği olan teknolojik gelişmelerden biri olan internetten (e-ticaret,e-pazarlama) yararlanmalarının yaygınlaşması kaçınılmaz bir hal almıştır.Böylece e-ticarette yaşanan hızlı gelişme, ülkemizdeki fiziki alt yapı yetersizliklerinin hızla tamamlanmasını ve gerekli hukuksal yapıya ilişkin çalışmaların bir an önce başlatılması ve sonuçlandırılmasını zorunlu kılmaktadır.E-ticaretin geliştirilebilmesi için devletin her şeyden önce, gerekli teknik ve idari alt yapının kurulmasını sağlaması, hukuki alt yapıyı oluşturması, e-ticareti özendirecek önlemleri alması ve ulusal politika ve uygulamaların uluslararası politikalar ve uygulamalarla uyumunu sağlaması gerekmektedir.Ayrıca KOBİ’lerin bilgi-iletişim teknolojilerinden etkin yararlanabilmelerini sağlamak amacıyla eğitimli personel sıkıntısının giderilmesi ve yeterli bilgisayar ve donanımlarına sahip olmaları konusunda desteklenmeleri gerekmektedir. KOBİ’lerin e-ticarete yönelimlerini özendirecek tedbirler ve destekler süratle uygulamaya geçirilmeli, hükümetler, e-ticareti yaygınlaştırmak için KOBİ’lerin internete erişim maliyetlerini minimum seviyeye düşürerek,buna karşın telekomünikasyon hizmet ve kalitesini yükseltecek tedbirler almalıdır.Ayrıca KOBİ’lere bu konuda bilgi ve teknik destek sağlayacak oluşumlara gidilmeli, bu anlamda KOBİ-NET’in etkinliği artırılmalıdır.
İhracatta özellikle dış pazarları tanıma ve mevzuata ilişkin sorunları olan KOBİ’lere yönelik olarak üretim, pazarlama, mevzuat, teknoloji vb. konularda veri tabanı oluşturularak hem ulusal hem de uluslararası iletişim ağları oluşturulmalıdır.
Yatırımda modernizasyon, üretimde verimlilik ile ileri teknolojik sistemlerin kullanımı, ürünlerde uluslararası norm ve standartlara uygunluk bakımından gerekli ISO 9000 ve CE işareti gibi işletme içi yapısal düzenlemelere gitmelerinin özendirilmesi ve bu anlamda desteklenmeleri gerekmektedir. Ayrıca, KOBİ’lerin yurt dışı fuar ve sergilere katılmaları konusunda bilgilendirilmeleri, yönlendirilmeleri ve teşvikleri konularında gerekli düzenleme ve desteklerin yapılması gerekmektedir.
KOBİ’lerin ihracatta etkili bir model olan Sektörel Dış Ticaret Şirketleri (SDŞ) biçiminde örgütlenmeleri konusunda bilgilendirilmeleri, özendirilmeleri ve desteklenmeleri gerekmektedir. Ayrıca, ihracatta vazgeçilmez bir kurum olan Eximbank’a yeterli kaynak sağlanmalı ve bu anlamda KOBİ’lerin desteklenmeleri sağlanmalıdır.
5. SONUÇ
Ekonomimizin sağlam temellere oturtulabilmesinde büyük önem taşıyan KOBİ’lerin yaşanan ekonomik krizden sonra, mevcut sorunlarına karşı daha duyarlı davranılması gerekmektedir. Üretim her türlü imkanla teşvik edilmeli, İhracata ağırlık verme faaliyetlerinde özellikle komşu ülkelerle ticaretin geliştirilmesine çalışılmalı ve yeni pazarlar elde edilmelidir. KOBİ’lerin, en iyi yaptıkları işlere odaklanmaları, kalite ve rekabet gücü yüksek ürünleri tercih etmeleri, özkaynağa yönelerek yüksek banka kredilerinden kaçınmaları gerekmektedir. KOBİ’lerin tasarrufu ön planda tutmaları, kriz dönemini öne sürerek yetişmiş işgücünü işten çıkarmamaları, artan maliyet artışları ile kur farkının fiyatlara yansıtılmasında makul ve ölçülü davranmaları, özellikle döviz üzerinden yapılan hammadde ithalatında en azından belirli bir süre kısıntıya gitmeleri ve bunu iç pazarlardan temin etme yoluna gitmelerinin faydalı olacağı düşünülmektedir. KOBİ’ler kısa vadeli borçlardan ve özellikle döviz bazında borçlanmadan kaçınmalıdırlar. Türk Lirası’na dayalı ve uzun vadeli borçlanma imkânları varsa bunlardan yararlanmalıdırlar. Ayrıca KOBİ’ler için kriz sürecinde en emniyetli ve ucuz kaynaklardan biri de otofinansmandır. KOBİ’ler özellikle gizli otofinansman yoluna gidip, mali yapılarını kuvvetlendirebilirler. KOBİ’lerin kriz sürecinde, stoklarını eritip nakde döndürmeleri, vadeli mal satımı yerine peşin, ıskontolu mal satmaya çalışmaları krizi daha az maliyetle atlatabilmelerinde büyük önem taşımaktadır.
KOBİ’lerin orta vadeli olarak “bilgi”yi tüm faaliyetlerinin merkezine almaları ve bir vizyon değişikliğine gitmeleri, profesyonel yönetim anlayışını benimsemeleri, eğitime önem vermeleri, bilgisayar ve iletişim teknolojilerinden optimum düzeyde yararlanmaya çalışmaları, çağdaş pazarlama anlayışını örgüt kültürü haline getirmeleri ve Ar-Ge faaliyetlerine yönelmeleri, kalite standardizasyona önem vermeleri yakın bir gelecekteki rekabet güçleri ve başarılı performansları açısından kaçınılmaz hale gelmiştir.
KAYNAKÇA
-ALKİN, Erdoğan(2001): “KOBİ’ler ve Türkiye Ekonomisi”, I. Orta Anadolu Kongresi, KOBİ’lerin Finansman ve Pazarlama Sorunları, KOSGEB, Nevşehir

-ALTAN, Mikail, Muhammet, BEZİRCİ(2001): “Ekonomik Krizlerin KOBİ’ler Üzerine Etkisi:Karaman Örneği”, I. Orta Anadolu Kongresi, KOBİ’lerin Finansman ve Pazarlama Sorunları, KOSGEB, Nevşehir

-APAK, Sudi(2001): “KOBİ’lerin Desteklenmesi ve Finansman Yöntemlerinin Kriz Ortamında Değerlendirilmesi”, I. Orta Anadolu Kongresi, KOBİ’lerin Finansman ve Pazarlama Sorunları, KOSGEB, Nevşehir

-AUGUSTİNE, R. Norman(2000):Önlemeye Çalıştığınız Krizi Yönetmek,Çev:Salim Atay,Kriz Yönetimi,Harward Business Review,MESS YayınNo:328

-AYSAN, Mustafa(2001): MUFAD Yuvarlak Masa Toplantısı, Muhasebe-Finasman Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı, S:12

-DPT(2000): Sanayi Politikaları, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Sanayi Politikaları Özel İhtisas Komisyonu KOBİ Alt Komisyonu Raporu, Ankara

-ERÇEL, Gazi(2000): “Enflasyonu Düşürme Programı ve Küçük ve Orta Boy İşletmeler”, Ekonomik Forum Dergisi, S:9, Yıl:7

-ERKAN, Mehmet, Ali, ELEREN(2001): “Küreselleşme Sürecinde KOBİ’lerin Yeniden Yapılandırılması ve Bir Model Önerisi”, I. Orta Anadolu Kongresi, KOBİ’lerin Finansman ve Pazarlama Sorunları, KOSGEB, Nevşehir

-ERKAN, Mehmet, Yusuf, TOPAL(2001): “KOBİ’lerin Sermaye Piyasası Yoluyla Finansmanı ve İMKB’deki KOBİ’lerle İlgili Ampirik Bir Çalışma”, I. Orta Anadolu Kongresi, KOBİ’lerin Finansman ve Pazarlama Sorunları, KOSGEB, Nevşehir

-GÜCENME, Ümit(2001): MUFAD Yuvarlak Masa Toplantısı, Muhasebe-Finasman Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı, S:12

-GÜLTEKİN, Rodoplu(2001): “Esnaf ve Sanatkarlar ve Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerin Finansman Sorunları ve Ticari Krediler”, Muhasebe ve Finansman Dergisi, MUFAD, S:9

-GÜRLESEL, C.Fuat(2001): “Üretim Artışı Dış Pazarlar ve Etkin Rekabet Politikaları”, MESS MERCEK

-GÜVEMLİ, Oktay(2001): MUFAD Yuvarlak Masa Toplantısı, Muhasebe-Finasman Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı, S:12

-KARABIÇAK, Mevlüt, Nihat, ALTUNTEPE(2001): “KOBİ’lerin Kredi Yoluyla Finasmanı”, I. Orta Anadolu Kongresi, KOBİ’lerin Finansman ve Pazarlama Sorunları, KOSGEB, Nevşehir

-KARADUMAN, Ahmet(2001): “Çifte Değişim”, TOSYÖV Girişim, S.16

-KARATAY, Musa(2001): “Sakin Ol, Gerçekleri Gör, Panik Yapma”, TOSYÖV Girişim, S.16

-MÜSLÜMOV, Alövsat(2001): “Türkiye’de Ekonomik Krizlerin Halka Açık KOBİ’lere Etkisi”, I. Orta Anadolu Kongresi, KOBİ’lerin Finansman ve Pazarlama Sorunları, KOSGEB, Nevşehir

-ÖZDEMİR, Hülya(1996): “Gümrük Birliği Kapsamında Türkiye’deki KOBİ’ler İçin İhracatı Teşvik Olanakları”, İzmir Ticaret Odası Dergisi Ekonomik Vizyon, Yıl:6, S:23

-ÖZDOĞAN, Osman N(2001).: “Alternatif Bir Finansman Aracı Olarak Angel Finanslama ve Kuşadası’nda Faaliyet Gösteren KOBİ’lerin Finanslama Yönelimleri”, I. Orta Anadolu Kongresi, KOBİ’lerin Finansman ve Pazarlama Sorunları, KOSGEB, Nevşehir

-ÖZKAN, Ali(2001): “İşletme Olmanın Diğer Yönü”, TOSYÖV Girişim, S.16

-ŞİMŞEK, M. Şerif(1998): Yönetim ve Organizasyon, 4.Baskı, Konya

-TOSYÖV Girişim(2001): “Krizin Hasarını Tamir Zor...”, S:16

-UZAY, Nısfet(2001): “2001 Krizinin Kayseri’deki Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler Üzerindeki Etkileri”, I. Orta Anadolu Kongresi, KOBİ’lerin Finansman ve Pazarlama Sorunları, KOSGEB, Nevşehir

-UZUNOĞLU, Sadi(2001): “Dünya Ekonomisinde Ortaya Çıkan Yeni Trendler”, MESS MERCEK, Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası



-www.kosgeb.gov.tr/kos.htm, 2000




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət