Ana səhifə

I. BÖLÜM: temel kavramlar diL, KÜLTÜr ve iletiŞİM


Yüklə 4.86 Mb.
səhifə14/29
tarix25.06.2016
ölçüsü4.86 Mb.
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   29

BEYİN VE DİL


Bireylerde konuşmayı sağlayan üç sistem vardır.

Sürekli ses çıkarabilen bir seslendirici araç.

Karmaşık seslere kod açabilen bir kulak.

Seslere anlam verebilen beyin.

Bu üçlü sistemden biri, herhangi bir nedenle yetersiz, güçsüz, kusurlu olursa dil bozulur, iletişim kurulamaz hale gelir. Bir çocukta işitme yetersiz ise, çocuk konuşmayı öğrenmede birçok engelle karşılaşabilir veya imkânı yoksa hiç öğrenemeyebilir de. Beyin dil sisteminin yöneticisidir. Konuşma, temel olarak beyin kabuğundaki iki alan tarafından kontrol edilir. Dil işlevleri, her zaman değilse de çoğunlukla beynin sol yarım küresinde yer alır. Bunların sol yarım kürede olup olmaması hangi elin kullanıldığı ile ilişkilidir. Bireylerin yaklaşık %93’ü sağ ellerini kullanırlar.

Geri kalan %7’si ya iki elini ya da yalnız sol elini kullanır.

Vücudun bir tarafındaki kaslara giden sinirler hemen hemen beynin diğer yarı küresinde yer alır. Sağ elini kullanan bireylerin konuşmasında beynin sol yarım küresi rol alır. Sol elini kullananların konuşmasında da sağ yarı küre etkindir.

Konuşmada beynin hangi tarafının kullanıldığını saptamak için tıbbi olmayan bir yol vardır. Bireyin iki kulağına aynı anda, iki değişik mesaj verilir. İki mesajı aynı anda almak zordur. Genellikle bireylerin çoğu sağ kulağa verilen mesajları alırlar. Bu da, sol yarı kürenin daha işlevsel olduğu anlamına gelir.



YERYÜZÜNDEKİ DİLLER


Yeryüzünde konuşulan diller konusunda kaynaklarda farklı sayılar verilmektedir. 1997 yılında UNESCO tarafından yapılan bir araştırmada, dünyada konuşulan 10.000 dil olduğu tespit edilmiştir. Bu dillerin yaklaşık 2.000 kadarının yazılı şeklinin olduğu bilinmektedir. Toplam 52 ülkede resmî dil olarak 1,7 milyar kişi tarafından konuşulan İngilizce ilk sırada yer almaktadır. Diğer diller şöyle sıralanmıştır: Çince 1,5 milyar, Hintçe 418 milyon, İspanyolca 372 milyon, Arapça 255 milyon, Rusça 254 milyon, Portekizce 218 milyon, Fransızca 124 milyon, Almanca 121 milyon, Türkçe 120 milyon.

Dil sayısının bu kadar çok olmasının yanı sıra birbirinden çok uzak coğrafyalarda yaşamış olmalarına rağmen, aynı seslerden, aynı harflerden oluşan kelimelerin birçok dilde aynı varlığı karşılaması, bütün insanların aynı ana-babanın çocukları olduğunun ispatı gibidir. Bunu Richard Fester’in 200 dili karşılaştırarak yaptığı bir araştırmadan elde ettiği neticelerle misâllendirebiliriz. Almanya’da “Ren”, Fransa’da “Rhone, Garonne, Roanne”, İtalya’da “Reno”, Norveç’te “Rena” isimli nehirler olduğu gibi, Amerika’da Washington yakınlarındaki bir nehir de Kızılderililer tarafından “Raanoke” şeklinde adlandırılmıştır.

Gerek yazı, gerekse konuşma dili olsun, yeryüzündeki dil zenginliğinin her geçen gün azalmasında, teknolojik yönden gelişmiş ve güçlü ekonomiye sahip ülkelerin kendi kültürlerini diğer ülkelere çeşitli vasıtalarla ihraç etmeleri mühim rol oynamaktadır. Zaten bir dilin gelecekte yaşayıp yaşamayacağını anlamak için genç nesiller ve küçük yaştakiler tarafından konuşulup konuşulmadığına bakmak gerekir. Yoksa konuşan sayısının çok olması, o dilin gelecekte de varlığını sürdüreceği manasına gelmez.

Diller ve kelime hazineleri

Dillerin kelime hazineleri de birbirinden farklıdır. Yüz binlerce kelimesi olan dil bulunduğu gibi, birkaç bin kelimeli diller de mevcuttur. Aslında bir dil, kelime hazinesi bakımından ne kadar zengin olursa olsun, kişilerin günlük hayatta, konuşmada kullandıkları kelimelerin sayısı sadece binlerle ifade edilmektedir. Bu konuda Verlee adlı bilim adamı, sıradan kimselerin 2.000’den biraz fazla, eğitimli kişilerin ise en çok 4.000 – 5.000 dolayında kelime kullandığını ileri sürer…

Yeryüzünde saf bir dil olduğunu söylemek oldukça zordur. Böyle bir dil ancak hiçbir medeniyetle alâka kuramamış kabilelerde konuşuluyor olabilir. Yoksa her milletin dilinde başka dillerden geçmiş yüzlerce, binlerce kelime bulunması pek tabiîdir. Her cemiyet, alâka tesis ettiği komşu milletlerin âdet, kültür ve inançlarının tesiri altında kaldığı gibi, dillerinden de kelimeler almıştır. Üstelik bu kelime transferi çift yönlüdür.

Türkçenin durumu

Türkçenin kelime hazinesi de Türklerin tarih içindeki yolculuğuyla değişikliklere uğramıştır. Bilinen en eski Türkçe yazılı vesika kabul edilen Orhun Kitabelerinde yabancı kelime sayısı % 1’i geçmemektedir.  Türklerin Anadolu’ya yerleşmelerinden sonra ise Türkçeye, Arapça ve Farsçadan çok sayıda kelime geçmiş. Bu arada Balkan milletleriyle münasebet kurulmasıyla az sayıda da olsa Balkan dillerinden geçen kelimeleri unutmayalım.

Türkçenin komşu dillerle olan bu münasebetinde sadece alıcı bir dil olmadığını söylemekte fayda vardır.  Tarih içinde diğer diller de Türkçeden çok sayıda kelime almıştır. Meselâ, sadece Sırpça ve Hırvatçada 6.878 Türkçe kelime vardır. Ermenicede 4.262, Bulgarca ve Rumencede 3.500’er, Yunanca, Farsça ve Arnavutçada 3.000’er, Rusça’da 2.500, Macarca ve Arapçada 2.000’er, Ukraynacada 747, İngilizcede 470, Çincede 347, Çekçede 248, Urducada 227, Almancada 166, İtalyancada 146, Fincede 118 Türkçe kelime tespit edilmiştir.

Her milletin, her kavmin kendine göre bir anlaşma sistemi olduğu gerçeğinden yola çıkarak, dünyada ne kadar kavim varsa o kadar dil vardır diyebiliriz. Nitekim, bugün ölü olan dillerle birlikte yeryüzünde yaklaşık olarak üç bin civarında dilin varlığından bahsedilmektedir. Ancak nüfus itibariyle yüz milyondan fazla kişi tarafından konuşulan dilleri saymak istersek bu sayının parmakla sayılabilecek kadar azalacağı görülecektir.

Dilin nasıl doğduğu ve konuşmanın nasıl ortaya çıktığı konusunda dil bilimciler tarafından birtakım teoriler ortaya atılmıştır. Bunlardan bazılarına göre konuşma, insanın tabiattaki sesleri taklidinden ortaya çıkmıştır. Bazılarına göre ise bütün dünya dilleri tek kaynaktan doğmuştur.

“Schleicher, tabiatçı ve felsefî yanlarına ait fikirlerini, dillerin kelime yapılarına uygulamıştır. Buna göre Çince gibi tek heceli dillerde, yalnız anlamlı kelime kökleri yani tezler bulunmaktadır. Türkçe gibi eklemeli dillerde ise temel anlamı taşıyan tez – köklerin karsısında gramer bükümlerini taşıyan ek – antitezler bulunmaktadır. Latince gibi kaynaşık yapılı dillerde ise tez kökleri ile ek antitezleri birbirleri ile kaynaşarak sentez kelimeleri meydana getirmişlerdir. Dillerin doğuşunda, hepsinin yapısı aynı kabul edilmektedir. Diller tarih öncesi devirlerde yazıdan önce gelişirlerken, başka başka hızlarda ilerlediklerinden aralarında ayrılıklar meydana gelmiştir. Bütün diller ilk önce tek heceli yapı aşamasından geçerken, Çince gibi diller bu noktada takılmış, öbürleri gelişmeye devam etmiştir. Eklemeli yapı aşamasında ise Türkçe gibi diller duraklamış; Latince, Sanskritçe, Arapça gibi diller gelişmeye devam ederek kaynaşık yapıya sentez aşamasına erişmiştir” (Ö.Başkan, 2003: 58-59).

Yeryüzündeki diller arasındaki benzerliklerin-farklılıkların belirlenmesinde çok çeşitli sınıflandırma ölçütleri vardır. Dillerin sınıflandırılmasında, sözcük yapıları ve oluşumları, söz dizimi, cümle kuruluş yapıları, parçalar üstü bürün yapıları kavşak, ton, vurgu, ezgi gibi unsurların anlam değişikliği yapıp yapmadığı; zaman, yapı, canlı olma–ölü olma, kaynak olma ve türeme, yazı dili-edebî dil, konuşma dili gibi çeşitli ölçütler ele alınmaktadır.

Biz Türkçe dersinde, dünya dillerini, yapı ve köken akrabalığına göre sınıflandırma geleneğine uyarak iki başlık altında inceleyeceğiz:

1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   29


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət