Ana səhifə

I. BÖLÜM: temel kavramlar diL, KÜLTÜr ve iletiŞİM


Yüklə 4.86 Mb.
səhifə22/29
tarix25.06.2016
ölçüsü4.86 Mb.
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   29

5.1.Karahanlı Türkçesi (11.-13.yüzyıl):


Eski Türk dili kapsamında gelişen İslami Orta Asya Türk yazı dilinin ilk dönemi Karahanlı Türkçesi’dir. Bu yazı dili Doğu Türkistan’da merkezi Kaşgar olan Karahanlı devletinde kullanılan yazı dili idi. Bu dönem Türkçesi için Hakaniye Türkçesi terimi de kullanılmaktadır. Karahanlı sülalesi Karluk boyuna dayanmaktadır.

Karahanlı Türkçesi ile yazılmış en önemli eserler: Kutadgu Bilig (1069), Divanü Lugati’t-Türk (Türk Dillerinin Sözlüğü) (1073), Atabetü’l Hakayık (12. Yüzyıl sonu, ya da 13. Yüzyıl başları), Karahanlı Türkçesi ile yazılmış Kur’an tercümeleri.





Kutadgu Bilig (1069):


Yusuf Has Hacib tarafından yazılmış 6500 beitlik mesnevi tarzında bir eserdir. Balasagunlu olan Yusuf Has Hacib, çalışkan, anlayışlı, akıllı ve bilgili kişidir. Arapça, Farsça ve İran dillerinden Sogdçaya hâkimdi. Balasagunlu Yusuf, haciplik (perdedarlık, mabeynci) görevini yapmış “has” ünvanı ile ödüllendirilmiş güvenilir bir devlet adamıdır.

Eser, 4 ana unsur ve bu 4 unsuru temsil eden sembolik şahsiyetler üzerine kurulmuştur. Dört soyut kavramı kişileitirmiş ve onlara şu adları vermiştir:



İsim

Anlamı

Meslek

Sembolü

Kün-Togdı

"Gün Doğdu" doğan güneş

Hükümdar

Adalet

Ay-Toldı

"Dolunay"

Vezir

Baht, talih, ikbal Mutluluk

Ögdülmiş

"Övülmüş"

Bilge: vezirin oğlu

Akıl (ya da Bilgi), anlayış

Odgurmış

"Uyanmış"

Derviş

Akıbet “uyanık” (Yaşamın sonu)

Eserin başında bu dört kişiyi okuyucularına tanıştırır. Eserde anlamlı adlar taşıyan Küsemiş (Aytoldı’ya başkentte geldiğinde yardımcı olan kişi), Ersig (hükümdarın mabeyencisi) ve Kumaru (Odgurmuş’un müridi).

Özellikleri:

1. Mesnevi tarzında yazılmıştır.

2. Siyasetname türünün ilk eseridir.

3. Türk dilinin Hakaniye (Çağatay) lehçesi ile yazılmıştır.

4. Nazım birimi beyittir. (Redif ve kafiye kullanılmıştır.)

5. Allegorik ve didaktiktir bir esr olmasına rağmen lirizm özelliklerinin görüldüğü şiirselliğe sahip ifadeler, Balasagunlu Yusuf’un iyi bir şair olduğunu da ortaya koyar.

6. İslami Türk edebiyatınınilk tevhid ve münecaat örneğidir.

7. Aruzun mütekarib (fe’ûlün fe’ûlün fe’ûlün fe’ûl) vezniyle yazılan eser, 6645 beyit, 85 bâbdan oluşmaktadır.

8. Bazı bölümlerinde ansiklopedik bilgiler içerir.

9. Üç yazma nüshası vardır: Viyana (Herat) nushası (1439, Uygur harfleri ile yazılmıştır.), Mısır Nushası (1374’ten önce, Arap harfleriyle yazılmıştır.) ve Fergana nüshası (14. Yüzyıl ilk yarısında).

10. 'Kutlu Olma Bilgisi' veya 'Mutluluk Veren Bilgi' olarak Türkiye Türkçesine aktarılabilir.


Karahanlı Türkçesinin özellikleri:


1.Söziçi ve sözsonu /d/ sesinin ötümlü dişlerarası sızıcı /d/ sesine deyişmesi ET adak>adak “ayak”, ET tod> tod “doymak”

2. Söziçi ve sözsonu /b/fonemsesinin /v/’ye değişmesi: ET eb>ev “ev”, ebir->evür- “evirmek, döndürmek”

3. Eski Türkçe şart ekinin /r/ sesinin düşmesi ile –sā/-sē biçimini alması: ET bol-sār “olsa”, ET kel-ser > kelsē vb.

4.Eski Türkçe geniş zaman ekinin –mas/-mes biçimini alması: ET bol-maz > bol-mas “olmaz”, >bil-mez>bil-mes “bilmez” vb.

5.Güç yetmezliği bildiren -uma eyleminin -uma/-üme biçimini alması: ısır-u uma >ısr-uma “ısıramamak” kör-ü uma- >körüme- “görememek” ET tapın-u uma- >tapnuma- vb.

bayat atı birle sözüg başladım

törütgen égidgen keçürgen idim

2. üküş ögdi birle tümen miñ senâ

uğan bir bayatka añar yok fenâ

3. yağız yér yaşıl kök kün ay birle tün

törütti halâyık öd üdlek bu kün

4. tiledi törütti bu bolmış kamuğ

bir ök bol tédi boldı kolmış kamuğ

5. kamuğ barça muñluğ törütülmişi

muñı yok idi bir añar yok éşi

6. ay erklig uğan meñü muñsuz bayat

yaramaz seniñdin adınka bu at

7. uluğluk saña ol bedüklük saña

seniñdin adın yok saña tuş teñe

8. aya bér birikmez saña bir adın

kamuğ aşnuda sen sen öñdün kédin

9 . sakışka katılmaz seniñ birlikiñ

tüzü neñke yetti bu erkliglikiñ

10. séziksiz bir ök sen ay meñü eçü

katılmaz karılmaz sakışka seçü

11. ay iç taş biligli ay hakku’l-yakîn

közümde yırak sen köñülke yakın

12. barıñ belgülüg sen kün ay teg yaruk

neteglikke yetgü köñül ögde yok

13. ne ersedin ermez seniñ birlikiñ

ne erselerig sen törüttiñ senin

ŞİİR
Türkçe'de karşılığı koşuk, yır, özün gibi sözcükler önerilmişse de hiçbiri yaygınlık kazanamamıştır. Günümüzde koşuk, nazım karşılığı olarak kullanılmaktaysa da nazım ve şiiri birbirine karıştırmamak gerekir. Birincisi yalnızca bir anlatım yoludur. Geçmişte şiirin uyak, ölçü, nazım biçimleri gibi biçimsel özelliklerden ayrı düşünülmemesi sebebiyle şiirle nazım eşanlamlı sayılmışsa da günümüzde bu düşünce aşılmışsa da edebiyatın şiirle birlikte başladığı düşüncesinde fikir birliği oluşmuştur.

Yahya Kemal Beyatlı şiiri "Bildiğimiz musikiden farklı bir musiki" olarak tanımlarken, Cahit Sıtkı Tarancı'ya göre şiir "Kelimelerle güzel şekiller kurma sanatıdır" Ahmet Haşim şiiri "Söz ile musiki arasında olan fakat sözden ziyade musikiye yakın olan bir lisan" olarak tanımlar. Necip Fazıl Kısakürek ise şiir için "Mutlak hakikati arama işidir" der.

Şiir, neredeyse dilin doğuşuyla beraber ortaya çıkan bir yazın türüdür. Şiiri tanımlamak için binlerce ifade kullanılmışsa da doğru ve değişmeyecek bir tanıma ulaşmak olanaksız gibi görünmektedir..

Ancak, kendine ait bir dil ya da söylem kullanması, müzik ve sesle yakın ilişki içinde bulunması ve estetik bir etkileme gücünün olması herkes tarafından kabul edilebilecek özelliklerdir.

Şiirin ortaya çıkışı, insanın sesini bulması ve özellikle konuşarak iletişim kurmasını sağlayan bir dil geliştirmesi ile yaşıttır. İnsan günlük konuşma dilinin yanı sıra özellikle değiştirebileceği ya da yansıtabileceğini düşündüğü doğayı etkilemek için bir büyü dili oluşturmuştu. Bu dilin ritmik özellikleri şiir dilinin öncülü olarak algılanabilir. Platon da şiiri tanımlarken "büyülü söz" ifadesini kullanmıştır..

Çağlar boyunca türküler şiirsel metinler olarak sözlü yazın örnekleri olarak yaşamışlardır..Her kültürün günlük dil kadar sık kullandığı türkülerin sosyolojik boyutu yazınsal boyutundan daha önde görülmüştür..İşlerini yaparken türkü söyleyen insanlar bireysel ya da grupsal gereksinimlerinden dolayı farklı türlerde şiir geliştirmişlerdir..Bu gereksinim sonucu ortaya çıkan türler Yunan kültürü etkisi altında gelişmiştir..Bu bağlamda ilk gelişen türler lirik, epik ve dramatik şiirdir..

Bunların dışında pastoral, didaktik ve satirik diye adlandırılan türler de şiirde iç farklılaşmanın diğer örnekleridir..

Topluma ortak bir duyarlık ve bazen vicdan oluşturmak, insan-doğa ilişkisini düzene koymak,sıradan insanın gözlemleyebildiği halde ifade edemediği olayları ve olguları güzel ve farklı bir dil kullanarak gündeme getirmek ve böylece toplumun sözü olmak gibi işlevleri vardır şiirin. Şiirin işlevi yazıldığı ya da söylendiği döneme bağlı olarak farklılık göstermiştir..Topluma kazandırılmak istenen değerlerin sözcülüğünü yapmış,yenilikleri tanıtmaya çalışmış, demokrasi ve özgürlük kavramlarının kalıcı olmasında önemli pay sahibi olmuştur.

Şiir anlatılamayan duyguların dışa vurumudur. Kendinizi ifade edemediğinizde çıldırmışlığınızın önüne geçen bir kettir. Muhayyilenizde sadece size ait nesneler vardır kimsenin bilmediği. Kendi bulutunuzu kendi sisinizi ve kendi mağaranızı yaratırsınız.

Dün fena sıkıldım akşama kadar;

İki paket cigara bana mısın demedi;

Yazı yazacak oldum sarmadı;

Keman çaldım ömrümde ilk defa;

Dolaştım;

Tavla oynayanları seyrettim,

Bir şarkıyı başka makamla söyledim;

Sinek tuttum, bir kibrit kutusu;

Allah kahretsin, en sonunda,

Kalktım, buraya geldim.

(Orhan Veli Kanık)

RUBAI


Bilmem kime yahut neye uyduk gittik

Gâhi meye gâhi neye uyduk gittik

Erbâb-i zekâ riyayi mezhep bildik

Bizler dili divâneye uyduk gittik

YAHYA KEMAL BEYATLI

Şiir (ar. si'r, fr. poésie, ing. poem), en eski edebiyat türüdür. Değişik sanat anlayışlarına bağlı olarak çeşitli tanımları yapılmış, şiirin tanımlanamayacağı da öne sürülmüştür. Yine de genelde, şiirin ritime ve imgeye dayanan, kendine özgü dili ve söyleyiş özelliğiyle estetik etkilenmeler yaratıcı bir söz sanatı olduğunda birleşilmektedir

Türkçede şiir karşılığı koşuk, yır, özün gibi sözcükler önerilmişse de hiç biri yaygınlaşamamıştır. Bugün koşuk, nazım karşılığı kullanılmaktadır. Ayrıca nazımla şiiri birbirine karıştırmamak gerekir. Birincisi yalnızca bir anlatım yoludur. Geçmişte şiirin uyak, ölçü, nazım biçimleri gibi biçimsel özelliklerden ayrı düşünülemeyişi şiirle nazmın eşanlamlı sayılmasına yol açmış, giderek şiir «mevzuu ve mukaffa (ölçülü ve uyaklı) bir söz sanatı» olarak tanımlanmıştır. Günümüzde bu anlayış aşılmıştır. Nitekim şiirin doğuşunu, sanat olarak gelişimini açıklamaya çalışan aşağıdaki özet, bir bakıma şiirin ne olduğu konusunu da aydınlatmaktadır:

«İnsan, doğayı denetim altına almak için kullanmaya başladı araçlarını. Bunu başarmaya uğraşırken, doğanın, insan iradesinin dışında, kendi yasalarına göre yönetildiğini anladı... zamanla doğadaki yasaların nesnel gerekliliğini tanıyarak onları kendi amaçları uğrunda kullanma gücünü elde etti. Bu yasaların kölesi olmaktan kurtulup onlara hükmetmeyi başardı, öte yandan doğal yasaların nesnel gerekliliğini anlıyamadığı sürece, çevresindeki dünyayı kendi isteğine kalmış bir hareketle değiştirebileceğini sandı. Büyünün temeli budur. Büyüyü, gerçek tekniğin eksiklerini tamamlıyan, aldatıcı bir teknik olarak tanımlayabiliriz... Üretim çalışmaları topluca iken bir ezginin eşliği olmadan iş yapılamıyordu. Böylece konuşma, asıl üretim tekniğinin bir parçası olarak ortaya çıktı... Vahşilerin bugün bile yaptıkları yansılama (mimetic) dansları, buna örnektir... Böylece bütün dillerde iki konuşma biçimi olduğunu görürüz: Biri, insanların birbirleriyle bildirişmelerine yarayan bildiğimiz günlük konuşma; öbürü de toplu olarak törenlerde kullanılan, daha yoğun, olağan dışı, ritimli ve büyüsel olan şiirsel konuşma.

Bu açıklamaya göre şiir dili, genel olarak ritim, müzik ve düş niteliğini daha çok koruduğu için konuşma dilinden daha ilkeldir... İlkel insanların konuşmaları ancak şiir için düşündüğümüz ölçüde ritimli, ezgisel ve olağan dışıdır. Günlük konuşma şiirsel olunca, sür de büyüseldir. Bildikleri şiir türküdür, türkü söyleyişleri ise her zaman gövdesel bir hareket eşli­ğindedir ve bir başka büyü görevini yerine getirir. Dış dünyayı taklit yoluyla etkileme, düşü gerçeğe uygulama amacını güder... Hemen bütün ilkel duaların; sesçil ve ritimli, eğretileme ve ses yineleme etmenleriyle zengin, garip titreşimler ve tekrarlardan yararlanan bir yapıda olduğu görülmektedir. Hepsinde gerçekleşmesini istediğin şeyin gerçekliğini öne sürerek onu gerçekleştirmiş olmak amacı vardır...

Böylece şiir, büyüden çıkmış olur...

Neden şairler olmayacak şeyleri özlerler? Çünkü şiirin büyüden aldığı, başlıca görevi budur da ondan. Vahşiler yansılama danslarında insanüstü bir çabayla düşlerini gerçekçiliğe dönüştürmeye çalışırlar.. Şair de dünyaya karşı öznel tutumuyla aynı davranıştadır. Ritim, perde ve temposu belli aralıklarla düzenlenmiş sesler dizisi diye tanımlanabilir. Fizyolojik bir başlangıcı vardır; belki de yüreğin vuruşuna bağlanabilecek bir başlangıç...

İnsan, ritmi, araçların kullanılmasıyla geliştirir. Bugün de yaşayan iş türkülerinin görevi, üretim işine ritimli, coşturucu bir nitelik katarak onu hızlandırmaktır.. Kültür tarihinin her döneminde, yeryüzünün her yanında iş türkülerine raslanır. Sadece makinelerin uğultusu bazı yerlerde bu türlü türküleri bastırmıştır...

Zamanla türküler çalışma sürecinden ayrılarak boş zamanlarda, dinlenme saatlerinde uydurulmaya başlanmıştır. Çalışma sürecinden kopunca heyamolaların değişmez öğesi genişlemeye başlayarak «ballad» dörtlüğü doğar. Ballad biçiminde dörtlük bir müzik cümlesi, beyit bir müzik cümleciği, dize de bir müzik birimi olur. Çünkü başlangıçta bir dans biçimiymiş ballad.. özetlersek; dans, müzik ve şiir dediğimiz üç sanat, bir tek sanat olarak başlamıştır...

Bizim anladığımız anlamdaki şiirin gerçekleşmesi için atılan ilk adım dansın bir yana bırakılmasıydı. Böylece türkü ortaya çıktı. Türküde şiir müziğin özü, müzik de şiirin biçimidir. Daha sonra bu ikisi de birbirinden ayrıldı. Şiir türküden aldığı biçimi kendi mantığının özüne göre yalınlaştırarak korudu, ritim yapısı şiirin biçimi oldu. Şiir, ritim düzenine bağlı olmaksızın, kendi iç bütünlüğü olan bir hikâye anlatır. Böylece, daha sonraları şiirden düzyazı ile yazılmış hikâyeler ve romanlar doğmuş oldu.»



Lirik Şiir:

Duygu ve düşüncelerin coşkulu bir dille anlatan şiire lirik şiir denir.


Eski Yunan edebiyatında şairler şiirlerini Lyra (lir) denilen bir sazla söyledikleri için bu tür şiirlere lirik denilmiştir. Lirik şiir, dünya edebiyatında en çok işlenen ve sevilen şiir türüdür. Lirik şiirler insan yüreğine seslenen , okunduğunda insanı duygulandıran , coşkulandıran şiirlerdir. Batı edebiyatında Rönesans devrim şairlerinin(PETRERCA,RONSARD) daha sonra da ilke olarak içe dönüklüğü benimseyen romantik şairlerin(Lamartine ,Hugo, Goethe, Schiller) duygusal ve öznel bir nitelik gösteren şiirlerin bu türün başarılı örnekleridir.

Lirik (yun. lyrikos, f. lyrique), duyguların coşkun bir dille anlatıldığı şiirlerin genel adıdır. Bireysel duyguların içten geldiği gibi, coşkulu, etkili bir dille anlatılmasına da lirizm denir.

Sıfat olarak «esin dolu, coşkun, içli bir dili bulunan» anlamlarında kullanılan lirik sözü, bu niteliği taşıyan düzyazı ürünleri de niteler. Aynı genellik lirizm için de söz konusudur.

«Eski Yunan edebiyatında ozanlar şiirlerini lyra (fr. lyre: lir) denen telli bir sazla söyledikleri için, bu türlü şiirlere lirik denmiştir. Türk edebiyatında da âşık, ya da saz şairi adı verilen halk ozanları şiirlerini hâlâ sazla söylemektedirler.

Lirik şiirde toplumsal mutluluk ya da felâketlerden duyulan sevinç ya da acı gibi ortak duygular; ya da aşk, ayrılık, özlem, ölüm acısı, vb. gibi bireysel duygular anlatılır.

Lirik şiir dünya edebiyatında en çok işlenen ve sevilen şiir türüdür. Batı edebiyatında Rönesans devri ozanlarının (Petrarca, Ronsard, vb.); daha sonra da, ilke olarak içe dönüklüğü benimseyen romantik ozanların (Lamartine, Hugo, Musset, vb.) duygusal ve öznel bir nitelik gösteren şiirleri bu türün başarılı örnekleridir. Lirik şiir, Türk edebiyatında da en çok kullanılan şiir türlerinden biri olmuş; Divan edebiyatında (Fuzuli, Nedim, vb.), Halk tasavvuf edebiyatında (Yunus Emre, vb.), din-dışı Halk edebiyatında (Karacaoğlan, vb.) ve yeni edebiyatta (Yahya Kemal, vb.) bu alanda büyük ozanlar yetişmiştir. (Cevdet Kudret). Divan şiirimizden lirizme örnek:


Örnek-1
Ne zaman seni düşünsem

Bir ceylan su içmeye iner

Çayırları büyürken görürüm

Her akşam seninle

Yeşil bir zeytin tanesi

Bir parça mavi deniz

Alır beni

Seni düşündükçe

Gül dikiyorum elimin değdiği yere

Atlara su veriyorum

Daha bir seviyorum dağları ( İlhan BERK)

Örnek-2


Karadutum, çatal karam, çingenem

Nar tanem, nur tanem, bir tanem,

Ağaç isem dalımsın salkım saçak

Petek isem balımsın oğulum

Günahımsın vebalimsin.

Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan

Yoluna bir can koyduğum,

Gökte ararken yerde bulduğum

Karadutum, çatal karam çingenem

Daha nem olacaktın bir tanem? (Bedri Rahmi EYÜBOĞLU)

Örnek-3
NERDESİN?

Geceleyin bir ses böler uykumu.

İçim ürpermeyle dolar: - Nerdesin?

Arıyorum yıllar var ki ben onu,

Aşıkıyım beni çağıran bu sesin.

Gün olur sürüyüp beni derbeder,

Bu ses rüzgârlara karışır gider.

Gün olur peşimden yürür beraber,

Ansızın haykırır bana: Nerdesin?

Bütün sevgileri atıp içimden,

Varlığımı yalnız ona verdim ben,

Elverir ki bir gün bana derinden

Ta derinden bir gün bana "Gel" desin (Ahmet Kutsi TECER)

Örnek-4
ENDÜLÜSTE RAKS


Zil, şal ve gül. Bu bahcede raksın bütün hızı...

Şevk akşamında endülüs üc defa kırmızı.

Aşkın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir

İspanya neş'esi ile bu akşam bu zildedir.

Yelpaze çevrilir gibi birden dönüşleri,

İşveyle devriliş, örtünüşleri...

Her rengi istemez, gözümüz şimdi aldadır.

İspanya dalga dalga bu akşam bu şaldadır..

Alnında halka halka aşüfte kâkülü

Gögsünde yosma gırnatanın en güzel gülü...

Raks ortasında bir durup oynar, yürür gibi;

Bir baş çevirmesiyle bakar öldürür gibi...

Gül tenli, kor dudaklı, kömür gözlü sürmeli,

Şeytan diyor ki, sarmalı yüz kere öpmeli.

Gözler kamaştıran şala, meftun eden güle

Her kalbi dolduran zile, her sineden "Ole!" (Yahya Kemal BEYATLI)


Didaktik Şiir

Didaktik (fr. didaktique, os. talimî), öğretici demektir. Amacı bilgi vermek olan edebiyat ürünleri bu sözcükle nitelenir. «Tâlimi Edebiyat», «Öğretici Edebiyat» da aynı anlamdadır. Başlangıçta bu bölümleme yalnız şiir için söz konusuydu. Edebiyat türü olarak yalnız şiir vardı. Dualar, dinsel amaçlı metinler kolay akılda tutulabilmesi için şiir biçiminde yazılıyordu. Türklerin gelişimi sonucu didaktik terimi tiyatro, öykü, roman için de kullanılmıştır. Dinsel şiirlerin yanısıra Aisopos'un hayvan öykülerini (fabl) de didaktik yapıtların ilk ürünleri arasında sayabiliriz.

Türk edebiyatında didaktik yapıtların ilk örnekleri olarak Turfan kazılarında bulunan Uygur metinlerini gösterebiliriz. Eski şaman duaları da bu türe sokulabilir. Nitekim elimizdeki Uygur metinlerinin çoğu da dinsel nitelik taşımaktadır. Reşit Rahmeti Arat, Eski Türk Şiiri adlı yapıtında ele geçen metinleri «Mani, Burkan ve islam» çevrelerinde yazılanlar olarak üç bölümde toplamaktadır. Şiirlerin amacı yeni kabullenilen dinlerin ilkelerini öğretmektir. Bir bölüğü ise doğrudan doğruya duadır. Daha sonra Yusuf Has Hacip Kutadgu Bilig, Edip Ahmet Atebetü'l-Hakayık'la türün en iyi örneklerini verirler. Orta Asya döneminde Ahmet Yasevi Hikmet'leri de didaktik yapıtlar arasına girer.

Türk edebiyatının Anadolu'daki gelişimi başlangıçta didaktik bir nitelik taşır. Özellikle Anadolu'ya gelen derviş'ler Tasavvufla beslenen ve kimi tarikatların ilkelerini yaymayı amaçlayan bir şiirin gelişmesine yol açarlar. XIII. yüzyıl Anadolusunda yazılmış yapıtların hemen hepsi öğretici niteliktedir. Bunlar arasında en ünlü örnek olarak Mevlana'nın yapıtları gösterilebilir. Ama Farsça oluşları öğreticilikte güdülen amacın gerçekleşmesini önler. Sonradan yapıtlarının birçok çevirisinin yapılması, şerh edilmesi de bu niteliğinden ötürüdür. Eskilerin deyimiyle talimî bir nitelik taşıyan Mesnevi'si başlıbaşına ders olarak, günümüzde lisans öğretimi dediğimiz biçimde okutulmuştur.

Bu dönemde Türkçe yazılmış yapıtların başlıcaları olarak da Ahmet Fakih'in Çarhnâme'si , Aşık Paşa'nın Garipnâme'si, Yunus Emre'nin kimi şiirleri, Gülsehrî'nin Mantıku't-Tayr'ı sayılabilir.

Osmanlı dönemi Türk edebiyatında dinsel ve tasavvufî amaçlarla yazılmış yapıtların didaktik bir nitelik taşıdıklarını söylemek yanlış olmaz. Ahmediyye, Muhammediyye gibi yapıtlar, Kabusname benzeri ahlak kitapları, Nabi'nin Hayriyye'si öğretici bir amaca dayanırlar.

Tanzimat'tan sonra ise öğreticiliğin alanı büsbütün genişler. Edebiyatın toplumu, insanları eğitmek için bir araç olduğu düşüncesi yazarları, sanatçıları bu yolda ürün vermeye iter. İlk çeviri roman olan Telemak bile öğretici niteliğinden dolayı Türk okuruna sunulur. Edebiyat-ı Cedide ise bu anlayışa tepki olarak doğar.

Günümüzde edebiyat yapıtının öğretici olup olmaması sorunu tartışma konusu olmaktan çıkmıştır. Ancak çocuklar için yazılan yapıtlarda sanat kaygusunun yanısıra öğreticilik de gözetilmektedir.

Belli bir düşünceyi aşılamak ya da belli bir konuda öğüt, bilgi vermek, ahlaki bir ders çıkarmak amacıyla öğretici nitelikte yazılan, duygu yönü zayıf şiir türüdür. Eski çağlarda ozanların eğitici öğretici bir kişi olduğu kabul ediliyordu. Eski Yunan edebiyatında HESİODOS bu türün ilk örneklerini vermiştir. Türk edebiyatında "ta'limî" terimi de aynı anlamda kullanılmıştır. Manzum hikâyeler ve fabllar da bu gruba girer.

Örnek-1
KARGA İLE TİLKİ


Bir dala konmuştu karga cenapları;

Ağzında bir parça peynir vardı.

Sayın tilki kokuyu almış olmalı;

Ona nağme yapmaya başladı:

"Ooooo! Karga cenapları, merhaba!

"Ne kadar güzelsiniz; ne kadar şirinsiniz

"Gözüm kör olsun yalanım varsa

"Tüyleriniz gibiyse sesiniz

"Sultanı sayılırsınız bütün bu ormanın."

Keyfinden aklı başından gitti bay karganın;

Göstermek için güzel sesini

Açınca ağzını düşürdü nevâlesini.

Tilki kapıp onu dedi ki: "Efendiciğim,

Size küçük bir ders vereceğim;

Alıklar olmasa iş kalmaz açıkgözlere;

Böyle bir ders de değer sanırım bir peynire"

Karga şaşkın, mahcup biraz da geç ama,
Yemin etti gayrı faka basmayacağına. (Çev: Orhan Veli)

Örnek-2
Şunlar ki çoktur malları

Gör nice oldu halleri

Sonucu bir gömlek imiş

Anında yoktur yenleri ( Yunus EMRE )
«Şayet» isimli didaktik bir şiir örneği:

Ömrünü vakfettiğin işin mahvolduğunu

Görüp de hiç yılmadan işe baştan başlarsan

Yüz oyunluk kazancı bir oyunda kaybedip

İstifini bozmadan metanetle başlarsan

Aşka esir olmadan âşık olup da eğer

Her zaman hem kuvvetli hem de müşfik olursan

Sana kin güdenlere vermeden hiçbir değer

Kin gütmeden kimseye sen kendini korursan

Safdilleri kandırıp kurmak için bir tuzak

Sarfettiğin sözlerin hainlerin ağzından

Bambaşka bir şekilde tekrarını duyarak

Omuz silkip geçersen üzerinde durmadan

Hiçbir zaman şüpheci ve yıkıcı olmadan

İnceler ve öğrenir, düşünür ve anlarsan

Kontrolü hiçbir zaman elinden bırakmadan

Bir mütefekkir gibi hülyalara dalarsan

Bütün kabahatleri sana yükleyerekten

Bir faniye kapılıp herkes telâş ederken

Kendine hâkim olup soğukkanlılıkla sen

İtidalini eğer muhafaza edersen

Milleti unutmadan krallarla gezersen

Halkla temas edersen vakarını bozmadan

Kayırmadan birini dostlarını seversen

İncitmezse seni ne bir dost ne bir düşman

Bir felâketten sonra zaferle karşılaşıp

Bu iki hilekâra fazla kıymet vermeden

Bozmadan istifini hep aynı gözle bakıp

Tebessümle karşılar şayet gülüp geçersen

Ecelle vâki olan nihaî buluşmayı

Ayıran son dakkayı koşarak bitirirsen

Ab-ı hayatla dolu ömür denen kupayı

Sevinçle ve kedersiz tüketip yitirirsen

Talihi ve zaferi, şahları, ilâhları

Sadık köleler gibi hep yanında bulursun

Fakat hepsinden mühim olanı şu ki... Oğlum

Sen o zaman hakikî, tam bir insan olursun. (Rudyard KIPLING)

1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   29


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət