Ana səhifə

S. B. Ana Hizmet Birimleri


Yüklə 4.52 Mb.
səhifə2/24
tarix24.06.2016
ölçüsü4.52 Mb.
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   24

Hizmet kaynağından ayrılmaz.

Hizmetler onları üretenden ayrılmaz. Hakim ve /veya tanı için kullanılan cihaz olmaksızın teşhis yapılamaz. Ayrıca teşhisisin kullanılabilmesi veya müdahalenin yapılabilmesi için hastanın da orada bulunması zorunludur. Başka bir ifade ile hizmetlerde satıcı ile alıcının, sunan ile alanın bir arada bulunması gerekir. Halbuki bir evi vekalet verme yolu ile satar veya alabilirsiniz.

Hizmetler bir makarna veya deterjan gibi market rafına yerleştirilemez. Raflarda sunulan tüketim mallarının kendi kendisini satması mümkündür. Hizmeti kişi yada kuruluşlar pasif olarak bekleyemez.

Profesyonel hizmetlerde müşteriler hizmetin kimin sunduğuna büyük önem verirler. Bu nedenle kendilerine hizmet sunan hekimin değişmesini istemezler. Çünkü hekimlerin sunduğu sağlık hizmetinin kalitesi onlar için adeta özdeşleşmiştir.


  1. Hizmet Kalitesinin Değişkenliği;

Hizmet kalitesi onu sunan kişiye göre değiştiği gibi, zaman içinde aynı kişi düzeyinde de sabit kalmaz. Bir hekim gün boyunca yaptığı ameliyatların hepsinde aynı oranda başarı sağlamayabilir. Hizmet üretiminde insan emeğinin oranı artıkça kalite farkı doğru orantılı bir şekilde artar.

Hizmetlerde kalite kontrolü son derece zordur. Ancak dikkatli personel seçimi ve eğitimle, hizmet kalitesini bir ölçüde standartlaştırmak mümkün olabilir. Nitekim bu nedenle hizmet işletmeleri hizmet için eğitime üretici işletmelere oranla daha fazla önem verirler.

Sağlık çalışanlarının işlerinden duydukları tatmin ile sunulan sağlık hizmetleri kalitesi arasında istatistiki olarak bir ilişki saptanmıştır. Yani personelin işini severek güler yüzle yapması sunduğu hizmetin kalitesini olumlu yönde etkilemektedir.

Hizmet için “teknik kalite “ ve “algılanan kalite “ olmak üzere iki tür kaliteden söz etmek mümkündür. Hastalar ve /veya yakınları bir operasyonun kalitesini sadece onun teknik kalitesine (operasyonun başarısı) göre değil, algıladıkları kaliteye göre değerlendirirler.

Hastalar, cinsiyet, yaş, gelir düzeyi ve benzeri sosyo – ekonomik özellikleline göre farklı beklentilere sahip olduklarına göre tümü için geçerli bir kalitenin ne olduğunu araştırmak yerine, bunları nasıl daha fazla tatmin edebiliriz diye sormak daha mantıklı bir yaklaşımdır.

Konuyu özetlersek, hastanın sağlık kuruluşlarının kalitesi hakkındaki düşünceleri, başka bir ifade ile algılanan kalite teknik kaliteye göre daha sübjektiftir. Dolayısı ile hastadan hastaya değişir. Teknik kalite daha objektiftir ve kolay tanımlanabilir. Örneğin Sağlık Kuruluşlarının Sağlık Bakanlığı veya bunları denetlemekle sorumlu diğer yetkili kurumlarca denetimleri sırasında dikkate alınan öncelikleri teknik kalitelerine ilişkin boyutlardır. Ancak bu denetim açısından yeterli, ancak hasta tatmini açısından yetersiz olabilir. Diğer bir anlatımla sağlık kurumlarında kalite yönetimi teknik kalitenin yanında algılanan kaliteyi de kapsar.

Bir hizmet işletmesi kendini aynı dalda faaliyet gösteren diğer işletmelerden üç şekilde farklılaştırabilir ve hizmet kalitesi yönünden özel bir konuma sahip olur. Bunlardan birincisi müşteri ye daha candan davranan personel kullanmak, ikincisi fiziki koşulları mükemmel hale getirmek, üçüncüsü ise daha hızlı hizmet sunmaktır. Örneğin bekleme süresinin azaltılması hastaların sağlık kuruluşunun kalitesi hakkında düşüncelerini olumlu yönde etkiler.
4.Hizmet Depolanamaz:

Elle tutulabilen mallar önce üretilip, sonra depolanır, satılır ve nihayet son tüketici tarafından tüketilir. Hâlbuki hizmetler ise zaman ve yer içinde taşınma yeteneğine sahip değildir. Hizmet, ancak, alıcının talep edebileceği zaman ve yerde sunulabilir. Çünkü hizmetin üretimi ile sunumu arasında bir zaman süresi bulunmamaktadır. Hizmet, satışı sırasında üretilir. Bu durum hizmet işletmelerini oldukça önemli bir risk karşısında bırakır. . Yukarıda sıralanan nedenlerden dolayı sağlık kuruluşu kapasitesini talebin en yüksek olduğu düzeye göre belirlemek zorundadır. Yani hizmetlerini devamlı olarak alıcılarının kullanımına hazır bulundurmak zorundadır. Bu da çok yüksek maliyetler olarak karşımıza çıkmaktadır. Arz ve talep arasında bir denge oluşturabilmek için ya arzı talebe ya da talebi arza uydurmak zorundadır. Mevsimsel olarak talepte olası artış ve azalışları sağlık yöneticisinin göz önüne alması (talebin yüksek olduğu dönemde part-time eleman çalıştırması, izin ayarlaması ve benzeri yöntemler) gerekmektedir.


Sosyal Hizmetlerin Konularına Göre Bölümlendirilmesi

Sağlık hizmetleri, acil, alerji, anestezi ve reanimasyon, astım, bulaşıcı hastalıklar, çene cerrahi, çocuk hastalıkları, çocuk şirürji, deri ve zührevi hastalıklar, endokrinoloji, metabolizma, fizik tedavi ve iyileştirme, gastroenteroloji, Gastroenteroloji şirürji, genel şirürji, göğüs şirürji göz hastalıkları, hematoloji, iç hastalıkları, kadın hastalıkları ve doğum, kardiyoloji, kulak-burun-boğaz, nöroloji, nöroşirürji onkoloji ve röntgen tedavi ,ortopedi ve travmatoloji , plastik şirürji, ruh hastalıkları, üroloji, yoğun bakım gibi konularına (uzmanlık dallarına) göre bölümlendirilebilir.

Ancak her hastanede yukarıda sayılan servislerin hepsi bulunmaz. Aşağıda görüleceği gibi bazı hastanelerin hizmet birleşimi çok daha dar, üniversite ve genel ihtisas hastaneleri gibi diğerlerinin ise çok geniştir.

Sağlık Hizmetlerinin Kademlerine Göre Sınıflandırılması;

Sağlık Hizmetleri, kademelerine göre bir kaç değişik şekilde sınıflandırılsa da genel kabul görmüş olan; birinci, ikinci ve üçüncü kademe sağlık hizmetleri ve Rehabilitasyon hizmetleri şeklinde bölümlendirilmedir.



Birinci kademe sağlık hizmetleri;

Birinci kademe sağlık hizmetleri (primary care) sağlık hizmetleri sürecinin ilk basamağını oluşturur. Hastalanan veya sağlığından şüphe duyan kişinin ilk başvurduğu kişi, aile, semt hekimi, sağlık ocağı veya kendine coğrafi olarak en yakın sağlık kurumudur. Hastaya ilk teşhis burada konulur, tedavisi mümkünse gerçekleştirilir.

Birinci kademe sağlık hizmetleri muayene, teşhis, tedavi veya iyileştirme çalışmaları şeklinde olabilir. Birinci kademe sağlık hizmetleri veren hekim ve kuruluşlar, koruyucu sağlık hizmetleri sağlamakla da sorumludur. Birinci kademe sağlık hizmetlerine toplumun her gün ihtiyaç duyduğu sağlık hizmetleri de diyebiliriz. Bu hizmetler geniş bir bina, araç-gereç, personel kadrosu ve donanımı gerektirir.

Birinci kademe sağlık hizmetleri sunan sağlık personelinin, örneğin sağlık ocakları, hekim ve sağlık memurlarının en önemli görevi hastayı doğru yönlendirmek, teşhis ve tedavisini mevcut olanaklar içinde yapmak, mümkün değilse daha üst sağlık kuruluşlarına sevk etmektir.

Birinci kademe sağlık hizmetleri dağıtım zincirinde hastaya en yakın olan noktadır. Hastanın sağlık sektörü ile ilk ilişkisi burada başlar. Bu noktadaki doğru teşhis ve tedavi hasta ve sağlık hizmetlerinin etkinliği ve tedavinin maliyeti açısından büyük önem taşır.

Hastanın acil sorunları kadar uzun dönemdeki sağlıklı yaşamı da bu kademede sunulan hizmetin niteliği ile yakından ilgilidir. Aile hekimleri sağlık ocaklarında çalışan hekimler ve diğer sağlık personeli hastanın öğretmenidir. Hasta bu kişi ve kuruluşlarla uzun süreli bir ilişki kurar, onlara güvenir ve tedavilerine göre hareket eder. Bu nedenle birinci kademe sağlık hizmetleri çalışanları, sağlık hizmetleri dağıtım kanalını aşağıdan yukarı doğru kontrol ederler.




İkinci ve Üçüncü Kademe Sağlık Hizmetleri:

İkinci ve üçüncü kademe sağlık hizmetleri, birinci kademe sağlık hizmetleri sağlayan hekim ve kuruluşlarca sunulmayan daha ileri teşhis ve tedavilerdir. Bu tür hizmetlere hastalar doğrudan başvuramazlar. Hastanın hangi uzman hekime gitmesi gerektiğini ilk başvurduğu aile hekimi veya sağlık ocağı hekimi söyleyecektir.

Uzman hekim hastalığı tam teşhis etmek için hastadan bir takım testler talep eder. Bu incelemeler eğer uzman hekimin çalıştığı klinik veya hastanede yapılabiliyorsa orada yapılır. İleri teknoloji ve bilgiyi gerektirmeyen operasyonlar ikinci kademedeki uzman hekimler, klinikler ve hastaneler tarafından gerçekleştirilebilir.

Açık kalp ameliyatları, beyin cerrahisi, tropikal hastalıklarla ilgili incelemeler, kanser kemoterapisi, yoğun bakım vb. üçüncü kademe sağlık hizmetleri için verebileceğimiz örneklerdir. Başka bir ifade ile üçüncü kademe sağlık hizmetleri donanım, personel, bilgi ve tecrübe bakımından geniş olanlara sahip hastaneler tarafından sunulan, özelliği olan hizmetlerdir.

Üçüncü kademe sağlık hizmetlerinin bir diğer sınıflandırma ölçütü olarak, hastanın eğitim hastanesi olara çalışması alınmaktadır. Buna göre Eğitim ve Araştırma hastaneleri ile Tıp fakülteleri hastaneleri üçüncü kademe sağlık hizmeti veren kurumlar olarak tanımlanmaktadır.
Sağlık kuruluşlarının yukarıda sıralanan sınıflandırmalarına ek olarak


  1. Hastaneler verdikleri tedavi hizmetlerinin türüne göre iki grupta toplanmaktadır. Genel ve özel dal hastaneleri, Genel hastaneler her türlü acil vaka ile yaş cinsiyet, farkı gözetilmeksizin, bünyesindeki mevcut uzmanlık dallarıyla ilgili hastaların kabul edildiği hastanelerdir. Özel dal hastaneleri ise belirli bir yaş veya türde hastaların kabul edildiği hastanelerdir. Örneğin çocuk hastaneleri ve doğumevleri bu guruba girmektedir.

  2. Diğer bir sınıflandırma da ise “Hastaların hastanede kalış süreleri” esas alınmaktadır. Buna göre hastaneler kısa süreli hastaneler ve uzun süreli hastaneler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Kısa süreli hastaneler hastalarının % 50 den fazlasının 30 günden az hastanede kaldığı hastanelerdir. Türkiye’deki devlet hastaneleri bu guruba örnek olarak gösterilebilir. Uzun süreli hastaneler ise hastalarının yarıdan fazlasının bir aydan daha fazla hastanede kaldığı hastanelerdir. Örneğin psikiyatri ve tüberküloz hastaneleri bu gruba girmektedir.

  3. Organizasyon açısından diğer bir önemli sınıflandırma da hastanelerin büyüklüklerine (yatak kapasitelerine) göre sınıflandırılmasıdır. Çünkü hastane büyüdükçe bazı yeni hizmet birilerine ihtiyaç duyulacağı gibi diğer bazı birimler de yeterli büyüklüğe ulaşacaklarında organizasyonlarında değişiklikler olacak, böylece hastane içindeki idari kademelerin ve pozisyonların sayısında artışlar olabilecektir. Büyüklülüklerine göre hastaneler 25, 50, 100, 200, 400, 600, 800 ve üstü yatak kapasiteli hastaneler olarak sınıflandırılmaktadır.

Hastanelerin bu temel işlevlerine ek olarak idari ve mali, teknik ve otelcilik işleri de diğer hizmet işletmelerinde olduğu gibi olmaktadır.
Organizasyon nedir:

Resmi rolleri yerine getiren veya ortak bir amacı güden, iki veya daha fazla kişi ya da bireyin sistematik olarak düzenlenmiş halidir.

Organizasyonların üç ortak özelliği vardır;

-Amaç veya misyon

-insanlardan oluşmuş

-Resmi rollerini belirleyen sistematik yapı.

Hastanelerin çoğu bürokratik organizasyonlar olarak yapılandırılmıştır. Piramitsel bir hiyerarşi ile bireysel pozisyon yada pozisyonlar olarak organize edilirler. Hastane organizasyonlarında kontrol aralığı olarak en fazla 5-10 kişinin etkinliğine ulaşmada ideal rakam olduğu belirlenmiştir.

Sağlık Hizmetlerinin ve Hastanelerin Özellikleri

Hastaneler birer hizmet işletmesi olmalarına rağmen , diğer tüm işletmelerden ayrılan bir çok özellikleri vardır. Bunlar;



  1. Sağlık hizmetleri piyasasının şeffaf olmaması ,. Belirsizlik ve Risk:

Hastanelerin en önemli özelliği , hastaların kendilerine verilen sağlık hizmetlerinin türünü, kalitesini ve niteliğini belirleme ve değerlendirme durumunda olmamalarıdır. Yani , sağlık hizmetlerinde tüketici ne zaman, nerede , ne miktarda ve nasıl bir sağlık hizmetine ihtiyaç duyacağını,talep edeceğini ve tıbbi tedavinin etkisini önceden bilemez. Çoğu sağlık hizmetlerinin tüketiminin ani ve/veya beklenmedik olması, çok pahalı olması gibi nedenlerden dolayı sağlık hizmetleri ihtiyacı, talebi ve tüketilmesi noktasında belirsizlikler vardır.

  1. Yapının Karmaşıklığı;

Hastaneler karmaşık yapıda örgütlerdir ve benzer büyüklükteki diğer örgülerin en karmaşık olanlarıdır. Bunun çeşitli nedenleri vardır. Bunlar; 1. Çok sayıda farklı hastalıklardan sorunları olanların hastaneye gelmesi ve bu gelişlerin düzensiz olması, donanım ve personel açısından hastanenin her zaman kullanıma hazır tutulmasını gerektirmektedir. Bu durum çok sayıda aşırı uzmanlaşmış personelin istihdam edilmesi ve karmaşık bir teknolojik donanımında her an kullanıma hazır tutulmasını gerektirmektedir.

  1. Matriks Organizasyon; Hastane örgütleri matriks proje örgütlerinin en güzel örneklerini oluşturmaktadırlar. Matriks örgütler birer proje örgüt çeşididirler. Proje tipi örgüt yapısı içinde,belirli amaçları gerçekleştirmek üzere proje ekiplerinin teşkili öngörülmektedir. Proje ekipleri, gerçekleştirilecek amaçlara bağlı olarak örgütün çeşitli düzey ve bölümlerinden bir araya gelen örgüt üyelerinden oluşmaktadır. Örneğin; üroloji kliniğinde yatan bir hastanın tedavisi bir projedir. Çünkü hastalara verilen tedavi kişiselleştirilmiş tedavidir. Bir üroloji hastasının tedavisinde uygulanan usuller ve tedaviye katılan personel başka bir üroloji hastasından farklı olabilmekle bu nedenle de farklı proje ekipleri devreye girmektedir.

  2. Bilgi Asimetrisi; Bir çok mal ve hizmet için tüketicinin kalite ve hizmetin uygunluğu konusunda bir fikir vardır. Ancak sağlık hizmetlerinde tüketicinin kendisine uygulanan tedavi yönteminin uygunluğu ve kalitesi konusunda çok az bilgisi vardır. Bu noktada tüketici hekime hemen hemen tam anlamıyla bağlıdır. Tüketicilerin sağlık hizmetleri ihtiyacının belirlenmesi veya ne tür sağlık hizmetinin ne miktarda ve kalitede tüketileceği noktasında bilgisinin kıt olması nedeni ile hekim bir vekil olarak devreye girip hasta için danışmanlık yapmakta ve tüketimi şekillendirmektedir. Bu durum hekimi hem bir hizmet sunucu hem de bir hizmet talep eden/belirleyen eşsiz bir pozisyona sokmaktadır. Hekimin bu pozisyonu literatürde “Arzın yarattığı talep” olarak adlandırmaktadır. Azın talep yaratmasından kaynaklanan sorunların neden olduğu olaylarda “ahlaki tehlike” olarak adlandırılmaktadır.

  3. Sağlık hizmetlerinin yaşam ve ölüm meselesi olması; Bozuk çıkan bir mal satana veya üreticisini iade edilebilir Müşterinin zararının telafisi mümkündür. Ancak sağlık hizmetlerinde hatalı teşhis ve tedavisinin geriye dönüşü her zaman mümkün olmamaktadır. Bu nedenle sağlık kuruluşları ve hekimler bu görevlerini yerine getirirken azami dikkat ve özeni göstermek zorundadır.

Yukarıda sıralanan özelliklerine ek olarak, Sağlık işletmelerinin 24 saat kesintisiz hizmet vermesi kamu malı olması, dışsallıkların olması, devlet müdahalesine ihtiyaç duyması , tüketici egemenliğinin olmaması, bayan personelin çokluğu, etkinlik amacı vs. şeklinde sıralayabiliriz.
I. 2. Türkiye’de Sağlık Hizmetlerinin Gelişimi
Kuruluş Yılları ve Dr. Refik Saydam Dönemi

Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde sağlık hizmetleri İçişleri Bakanlığı’na bağlı bir genel müdürlük tarafından yürütülüyordu. Sağlık Bakanlığı 3 Mayıs 1920 tarihinde, 3 sayılı “Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti Yasası” ile kurulmuştur. 3 Mayıs 1920’ de yapılan ilk Bakanlar Kurulu toplantısına Dr. Adnan Adıvar ilk sağlık bakanı olarak katılmıştır.

10 Mart 1921’de bakanlıktan ayrılan Dr. Adnan Adıvar’ın yerine Dr. Refik Saydam bakan olmuştur. Refik Saydam döneminde koruyucu ve tedavi edici hekimlik hizmetlerinin birbirinden ayrı ele alınması ilkesi benimsenmiştir. Bu dönemde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’nın esas görevinin koruyucu hekimlik olduğu kabul edilmiş ve örgütlenme buna göre yapılmış, genel bütçe olanakları bu yöne aktarılmıştır. Yerel yönetimler hastane açmaya özendirilmiş, bu idarelere örnek olmak üzere Ankara, İstanbul, Sivas, Erzurum ve Diyarbakır gibi büyük illerde Bakanlığa bağlı numune hastaneleri açılmıştır. Her ilçede hükümet tabipliği kurulmuş, o gün için sağlık sorunu olan sıtma, verem, trahom, cüzzam gibi bulaşıcı hastalıklarla mücadele için dikey programlar başlatılmıştır. 1924 yılında İstanbul ve Sivas’ta sağlık memurları okulları ile 1925’te İstanbul’da Kızılay Hemşirelik Okulu açılmış, tüm sağlık personelinin atama ve terfileri Sağlık Bakanlığı’nın yetkisine verilerek, sağlık personelinin yönetimi tek elde ve merkezde toplanmıştır. 1928 yılında 1912 sayılı “Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Yasa” çıkartılarak sağlık personelinin yetki ve sorumlulukları belirlenmiştir. 1930 yılında çıkarılan 1593 sayılı “Umumi Hıfzıssıhha Yasası” ile sağlık hizmetlerinin politikasının esasları belirlenmiştir. 1936 yılında ise 3017 sayılı “Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Teşkilat ve Memurin Yasası” çıkarılmış sağlık örgütünün temel çatısı kurulmuştur.

1938 Sonrası ve Dr. Behçet Uz Dönemi

1938 sonrası dönemde Türkiye, savaşın getirdiği sıkıntıları yaşamıştır. Bu dönemde sıtma, tifüs ve çiçek salgınları olmuştur. 1945 yılında “Olağanüstü Sıtma Savaş Yasası” çıkarılması zorunlu görülmüştür. Aynı yıl önemli bir gelişme de Sosyal Sigortalar Kurumu’nun kurulmasıdır. Bu kuruma sigortalı işçiler için sağlık örgütü kurma, işletme ve sağlık personeli atama yetkisi verilmiştir. 1946-50 yılları arasında bakanlık yapan Dr. Behçet Uz tarafından hazırlanan 1. On Yıllık Milli Sağlık Planı, 1946 yılında toplanan 9. Milli Tıp Kongresi’ne sunulmuştur. Bu plana göre ülke 7 sağlık bölgesine ayrılacak ve her bölgenin örgütlenmesi kendine yeterli hale getirilecekti. Bu bölgelerde, her 40 köy için 10 yataklı bir sağlık merkezi kurulacak ve merkezlerde iki hekim, bir ebe, bir sağlık memuru, bir ziyaretçi hemşire bulunacaktı. Buna ek olarak, her 10 köy için bir ebe ve bir sağlık memuru öngörülmüştü. Bu merkezler koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetlerini birlikte yürüteceklerdi. Koruyucu ve iyileştirici hizmetleri ayrı ayrı ele alan, yataklı tedavi hizmetlerini yerel idarelere bırakan anlayıştan vazgeçilerek sağlık hizmetlerinin tümü merkezi hükümet görevi ve sorumluluğu haline getirilmiş oluyordu. Behçet UZ’un bakanlıktan ayrılmasından sonra bu plan gereği gibi uygulanmamış, her ilçeye bir sağlık merkezi yapma biçimine dönüşmüştür.



1950-1960 Dönemi

1954 yılında, 6134 sayılı yasa ile il özel İdarelerine, belediyelere ve vakıflara bağlı hastaneler Sağlık Bakanlığı’na bağlanarak hastane hizmetleri tek elde toplanmış (SSK ve Üniversite hastaneleri hariç), tamamen merkezi hükümetin görev ve sorumluluğu haline getirilmiştir. Bu dönemde özel sektörün geliştirilmesi düşüncesi ağırlık kazanmış ve bu sektör sağlık yatırımları için özendirilmiştir. Uluslararası kuruluşlarla, özellikle Dünya Sağlık Örgütü ve UNICEF ile işbirliğine önem verilmiş, bu kuruluşlardan ana-çocuk sağlığı ve tüberkülozla savaş gibi koruyucu sağlık hizmetlerine destek sağlanmıştır.



1961’ den Sonra Olan Gelişmeler

Bu dönemde tedavi edici hizmetler, koruyucu hizmetleri tamamlayan bir öğe olarak görülmüş; hastanecilik hizmetleri iki. plana itilerek evde ve ayakta tedaviyi sağlayan, küçük topluluklara kadar yayılan bir sağlık örgütünün kurulması öngörülmüştür. 1961 yılında Sağlık Bakanlığı müsteşarı Dr. Nusret Fişek’in önderliğinde hazırlanan 224 sayılı “Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkındaki Yasa” kabul edilmiştir. Uygulanmasına 1963 yılında Muş’ta başlanan sosyalleştirilmiş sağlık hizmetlerinin, 1977 yılında tüm illere yaygınlaştırılması amaçlanmıştı. Bu yasa ancak 1 Ocak 1984 tarihinden itibaren Türkiye genelinde uygulanmaya başlanmıştır. Bu Yasasın kabul ettiği başlıca ilkeler şunlardır: Eşit, sürekli, entegre, kademeli, öncelikli, katılımlı, ekip ile, denetlenen, uygun ve nüfusa göre hizmet. Yasaya göre sağlık hizmetleri il içinde bir bütündür ve sağlık hizmetlerini ildeki amiri validir. Sağlık müdürü, vali adına hizmeti yürütür. İl içindeki bütün sağlık kuruluşları, sağlık müdürlüğüne bağlıdır. İl içinde örgütlenme iki basamaklı bir model olarak kurulmuştur. Birinci basamak evde ve ayakta hizmetleri ile koruyucu hizmetlerin sunulduğu sağlık ocaklarıdır. İkinci basamak ise sağlık ocaklarından sevk edilen hastaların bakılacağı hastanelerdir.


I.3. Türkiye’de Sağlık Hizmetlerinin Örgütlenmesi

Ülkemizdeki sağlık hizmetlerinin örgütlenişi karmaşık bir yapıya sahiptir. Nüfusun tamamına hizmet vermekle yükümlü olan Sağlık Bakanlığı’nın yanı sıra, Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK), üniversiteler, birçok bakanlık, kamu kuruluşları, belediyeler ve özel kuruluşlar sağlık hizmeti vermekteydiler.

Sağlıkta dönüşüm programı çerçevesinde son yıllarda sağlık hizmeti sunumundaki iyileşmeler ve değişim,Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık hizmeti sunulan tüm birimlerde hissedilir biçimde arttırılmıştır.

Bu değişim ve gelişim sürecinin bir devamı olarak 2005 yılı içerisinde SSK ve diğer kamu kurumları hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devri ile sağlık hizmetlerinin örgütlenişi üzerindeki karmaşık yapı sonlandırılmıştır.Diğer yandan,sunulan sağlık hizmetinin kalitesi ve ulaşılabilirliğini arttırmayı hedefleyen çalışmalarla birlikte özel sektörün önündeki bürokratik engellerin kaldırılması ve teşvik edilmesiyle atıl durumdaki kurumlar daha verimli kullanılmaya başlanmış,bazı hastaneler birbiri ile enteğre edilmiş,bazıları da Özel dal hastanelerine dönüştürülmüştür.


Sağlık Hizmeti Sunan Başlıca Kurumlar

Sağlık Bakanlığı:

Sağlık Bakanlığı, kendisine bağlı yataklı ve yataksız sağlık kuruluşlarının yapımı, onarımı, işletilmesi, personel ihtiyacı, hizmetlerin planlanması ve denetimi gibi işleri ya doğrudan merkezden ya da taşra teşkilatı aracılığı ile yürütmektedir. Diğer kurumlara bağlı olan sağlık kuruluşlarının kurulması ve işletilmesinde de standartları belirleme ve denetim yetkilerine sahiptir.



Üniversiteler:

Tıp fakültesi bulunan üniversiteler, mezuniyet öncesi ve uzmanlık eğitimlerini sürdürebilmek amacıyla hastaneler işletirler. Asıl amaçları eğitim olmakla birlikte, bu hastanelerde hasta bakımı hizmetleri de sürdürülür. Üniversite hastaneleri doğrudan rektörlere bağlıdır. Devlet bütçesinin yanı sıra döner sermaye gelirleri de vardır. Üniversite hastanelerini iki. basamak sağlık kuruluşları saymak gerekir. Ancak, bazı branşları oldukça gelişen bazı üniversite hastaneleri üç. basamak (özel dal) sağlık kuruluşları olarak da sayılabilir.



Askeri Sağlık Kuruluşları:

Silahlı kuvvetlerin kendi ihtiyacına cevap veren özel bir sağlık örgütlenmesi vardır. Ankara’da bulunan ve aynı zamanda bir tıp fakültesi olan Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) ve diğer askeri hastaneler kapasitelerinin yüzde 5’ini sivil hastaların bakımına ayırmışlardır.



Özel Sektör:

Özel olarak sağlık hizmeti verilmesinin kurallarını belirleyen başlıca yasalar 1219 sayılı “Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarz-ı İcrasına Dair Yasa” ve “Hususi Hastaneler Yasası”dır. Özel laboratuvarların açılmasının ve işletilmesinin esasları şu iki yasayla belirlenmiştir: 992 sayılı “Serin ve Gıdai Taharriyat ve Tahlilat Yapılan ve Masli Teamüller Aranılan Umuma Mahsus Bakteryoloji ve Kimya Laboratuvarları Yasası” ve 3153 sayılı “Radyoloji, Radyum ve Elektrikle Tedavi ve Diğer Fizyoterapi Müesseseleri Hakkında Yasa”. Eczanelerin açılması ve işletilmesi ise 6197 sayılı “Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Yasa”da belirtilen esaslar dahilinde yürütülür. Özel olarak çalışan sağlık mensuplarının ve hastanelerin denetimleri Sağlık Bakanlığı tarafından yapılır. Ayrıca meslek birliklerinin de deontolojik yönden denetim yetkileri vardır.


I.4. Uluslararası Sağlık Kuruluşları
1948 yılında yayımlanan “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi”, sağlık hizmetlerinden yararlanmayı bir insan hakkı olarak görmektedir. 1970 yılında geliştirilen bildirge, bu hakkın herkese sağlanabilmesi için ülkelerde sağlık örgütlerinin etkinliğinin artırılmasının önemini ortaya koymuştur. Ancak ülkelerin sağlık örgütlerinin çabaları, çoğu sağlık sorunlarını çözmede yeterli olmamış; bu durum sağlık alanında uluslararası işbirliğinin yapılması gerektiğini ortaya koymuştur. Böylece çeşitli alanlarda uluslararası sağlık hizmeti yapan kuruluşlar ortaya çıkmıştır.
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   24


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət