Ana səhifə

Gazeteci Philip Willan: 'Papa'yı vur emrini P2 verdi' 24. 06. 2010 'Papa'yı vur emrini P2 verdi'


Yüklə 1.95 Mb.
səhifə12/17
tarix26.06.2016
ölçüsü1.95 Mb.
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   17

Yine Yargılanacak Pınar Selek'e 200 Aydından Destek


Pınar Selek için biraraya gelen aydın, yazar, aktivist, hukukçu, akademisyenler "Suçsuzluğuna tanığız" dediler.

BİA Haber Merkezi

9 Nisan 2009, Perşembe




Emine ÖZCAN

Amargi Feminst Kitabevi'nde bir araya gelen yazar, feminist, gazeteci, oyuncu, sanatçı, hak savunucusu, akademisyen ve hukukçular Pınar Selek hakkında yerel mahkemenin verdiği beraat kararını bozan Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin ağır müebbet istemine yönelik tepkilerini dile getirdiler.

İstanbul Eminönü’ndeki Mısır Çarşısı’nda 9 Haziran 1998'de yaşanan ve yedi kişinin yaşamını yitirdiği ve 127 kişinin yaralandığı patlamayla ilgili davada Selek patlamaya "bombanın mı yoksa LPG’nin mi neden olduğunun kesin tespiti yapılamadığı" gerekçesiyle 2008'in mayıs ayında beraat etmişti. 

İki kez beraat ettiği davada yeniden yargılanıyor


Yaklaşık 200 kişinin katıldığı toplantıda grup adına basın açıklamasını Jülide Kural okudu.

Kural, süreci şöyle özetledi:

"Yaşamını ezilenlerin, ötekileştirilenlerin, mağdurların haklarını korumaya ve barışa adamış olan Selek, iki kez beraat ettiği bir davadan yeniden yargılanmak isteniyor. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, daha önce ilgili mahkemenin verdiği beraat kararını bozarak Selek’e ağır müebbet hapis cezası verilmesini talep ediyor."

Hukuk davası olmaktan çıktı


Akıl, vicdan ve sağduyu sahibi insanlar olarak, gözümüzün önünde cereyan eden bu davanın hukuk davası olmaktan çıktığı kaygısını taşıdıklarını söyleyen Kural, ekledi:

"Selek, değil bomba koyarak insanların ölümüne yol açmak, karıncayı bile incitemez. Bizler onun suçsuzluğuna sonuna kadar inanıyor, şiddetin her türlüsüne karşı verdiği mücadelenin tanığı olmaya devam ediyoruz."

Avukat Mebuse Tekay, "Hukukun son sözünün adalete uygun olması için elimizden geleni yapacağız" dedi, süreci "hukuk dışı" diye niteledi.

Oya Baydar, Selek'in davasında herkesi onu desteklemeye davet etti ve kendilerinin tanık Selek'e olduğunu dile getirdi.

Türkiye PEN Başkanı Tarık Günersel, "PEN'in üyesi olan Selek'in davasının, 11 yıldır bitemeyen bu yıpratıcı sürecin beraat kararındaki gibi adil bir kararla sona ermesini diliyoruz" dedi.


"Bir kere bile 'acaba' demedik"


Esmeray, Selek'le 15 yıldır tanıştıklarını, onu ilk tanıdığında gencecik bir üniversite öğrencisi olduğunu, sokak çocukları ve travestilerle sokak atölyesinde buluştuğunu, ilk kez tutuklandığında akıllarından asla suçlu olacağının geçmediğini, sokak çocuklarıyla buluşup onu ziyarete gittiklerini anlattı.

Esmeray'ın ardından söz alan oyuncu Deniz Türkali “Genç bir kadın olarak travestilerle, sokak çocuklarıyla bir aradaysanız bu tehlikeli bir durumdur. Pınar'a çok özeniyorum. Aslında herkesin Pınarlaşmasını istiyorum" dedi.

Kalabalığın Amargi'den sokağa taştığı, o nedenle basın açıklamasının bir kez de sokakta okunduğu toplantıya katılanlar şöyle:

Belgin Çelik, Emma Sinclair Webb, Fatih Polat, Kemal Aytaç, Mahir Günşiray, Mazlum Çimen, Mehmet Atak, Melek Ulagay, Meltem Ahıska, Meral Tamer, Merhet Tarhan, Murat Çelikkan, Murat Morova, Neslihan Akbulut, Nil Mutluer, Nilgün Yurdalan, Nükhet Sirman, Oya Baydar, Ragıp Zarakolu, Sema Aslan, Sennur Sezer, Silva Bingaz, Sibel Yalın, Şükran Soner, Taha Parla, Tarık Günersel, Tuba Kancı, Tuğrul Eryılmaz, Ümit Şahin, Ülkü Özakın, Vildan Yirmibeşoğlu, Yıldırım Türker, Yıldız Ramazanoğlu, Zeynep Direk, Zeynep Oral.

Dayanışma içinde olduklarını bildirenlerse şöyle:

Ali Nesin, Aslı Erdoğan, Aslı Güneş, Filiz Kerestecioğlu, Kemal Aytaç, Meriç Eyüboğlu, Mebuse Tekay, Av. Yasemin Öz, Ayça Damgacı, Ayfer Tunç, Aynur Seyrek, Ayşe Akdeniz, Ayşegül Devecioğlu, Ayşegül Sönmez, Belgin Çelik, Bennu Yıldırımlar, Büşra Ersanlı, Can Candan, Canan Arı, Deniz Türkali, Dilek Kurban, Emma Sinclair Webb, Erdal Karayazgan, Erol Kızılelma, Fatih Polat, Ferhat Kentel, Feyyaz Yaman, Fırat Genç, Filiz Karakuş, Filiz Oğuz, Garo Paylan, Gencay Gürsoy, Gülay Kayacan, Gülnur Savran, Gülseren Onanç, Halil İbrahim Özcan, Halil Savda, Havva Yılmaz, Hüseyin Karabey, Jale Karabekir, Jale Parla, Julide Kural. (EZÖ)



Paylaş |



0 Yorum - Yorum Yaz


Yerel seçim sonuçları; ilk izlenimler!...    07.04.2009

  Yerel seçim sonuçları; ilk izlenimler!... - Alınteri

Seçim geride kaldı, sonuçları ise çok tartışılacak. Peki devrimci bir sınıf siyaseti açısından seçimlerden çıkartılması gereken temel sonuç ne olmalıdır?

Bu yerel seçimlerde AKP sayısal bakımdan bariz bir oy kaybetti. Fakat sayısal bakımdan yüzde 5-6 olan bu kayıp asıl psikolojik açıdan “sarsıcı” bir darbe özelliğine sahiptir. Tayyip Erdoğan ve AKP küstahlığı bir tokat yemiştir. Bu tokat Kürdistan'da ve krizin ezici sonuçlarının seçim öncesinden başlayarak yaşanmaya başladığı işçi ağırlıklı sanayi bölgelerinde daha belirgin ve sarsıcıdır.

Bu sonuç belki bir “erken seçim” tartışması ve efelenmelerini gündeme getirebilir. Ama şu an için kayda değer bir siyasal kriz-sarsıntı bile yaratmaz. Ancak AKP'nin inişe geçişi, kapitalizmin krizinin önümüzdeki süreçte ağırlaşacak ekonomik-toplumsal sarsıntılarıyla da birleştiği taktirde potansiyel bir olasılık olarak farklı yön ve boyutlar kazanmaya gebedir.

Bu sonuç asıl kriz ve krizin yükünü işçi sınıfı ve emekçi yığınların sırtına yıkma yönelimleri/hazırlıkları yönünden ikili bir sonuç doğurmaya adaydır. AKP ne artık eski küstahlığıyla “ben yaptım oldu” rahatlığı ve saldırganlığıyla hareket edebilecektir (yığınların tepkisinden korkutan etkisi), ne de TÜSİAD patronlarının kendisini zorlayacağı konularda onlara karşı da eskisi kadar rahat dayılanabilecektir. Dolayısıyla farklı tekelci sermaye kliklerinin basınçlarına karşı koyma katsayısında bir düşme yaşanacaktır.



Kapitalizme karşı...

Buradan devrimci bir sınıf siyaseti açısından çıkartılması gereken temel sonuç şudur: İşçi sınıfı ve emekçi yığınlar, daha fazla ezilmemek için hakları ve talepleri doğrultusunda atak ve militan bir mücadele çizgisi izlemek zorundadır.

İşsizlik başta olmak üzere krizin ezici sonuçlarının seçim tantanaları arasında boğuntuya getirilmesi büyük ölçüde başarıldı. Her gün binlerce işçi kapının önüne konulurken (sırf şu son üç ayda 375 bin işçi işini kaybetti) bunların çoğu sınıfı temsil etme, ona devrimci öncülük iddiasındaki komünist ve devrimci güçlerin görüş alanına dahi giremedi.

Kapitalist sistemin dünya çapında tarihsel yapısal krizlerinden birine daha yuvarlandığı 2009 Türkiye’sinin somut koşullarında, nesnel anlamı ve sonuçları itibariyle fiilen burjuvazinin gündeminin peşinden sürüklenmek anlamında bu tarihsel hata, hiç olmazsa şimdi seçim sonuçlarına dayalı olarak koparılacak yaygaralar, “erken seçim” vb. tartışmalarına dalmak şeklinde tekrarlanmamalıdır. Devrimci proletaryanın bağımsız sınıf çizgisi-politikası açısından akıl almaz bir aymazlık ve sürükleniş anlamına gelen bu “daralma”, sırf kendisiyle de sınırlı kalmayıp telafisi sonradan da çok zor tarihsel bir hata olur...

Seçim arifesinde ertelenen IMF ile anlaşma ile birleşik bu saatten itibaren kriz programı olarak emekçilerin sırtına bindirilecek yeni ekonomik, siyasal paketler yoksulluk ve özgürlük yoksunluğunu derinleştiren bir faktör oynayacak. İşçi sınıfı devrimcileri olarak seçimimiz tüm dikkat ve enerjimizi, bunlara karşı sınıf savaşımını besleyip güçlendirecek, etkin eylem talep ve sloganlarıyla sınıfın birleşik ve militan mücadele hattını örmeye yoğunlaştırmak olmalıdır. Sosyalizm alternatifini bunun içerisinden yetkinleştirerek yürünmelidir.

Kürdistan’da “refarandum”!

Kürdistan’da bir “refarandum” özelliğini kazanan bu seçimde Kürt halkı net bir tutum sergiledi. Faşist rejimin liberal açılımlarını değil Kürt burjuvazisinin yönelimlerini esas aldı.

DTP Kürt halkının aidiyet duygusu ve kimliğine sahip çıkma iradesini arkasına alarak Kürdistan’daki etkinliğini pekiştirdi.

Fakat Kürdistan’dan göçü yoğun alan illerde DTP’nin ciddi oranda gerilediğini görüyoruz. Mersin, Adana, İzmir ve İstanbul gibi iller başta olmak üzere DTP’nın toplama yansıyan oy kaybı işçi ve emekçilerin sınıfsal taleplerinin göz ardı edilmesinin faturası oldu.



Tehlikeli kutuplaşmaya karşı...

Bu seçim sonuçlarında kaydedilmesi gereken bir diğer gelişme de CHP ve MHP’nin “yükselişi” ve yükseldiği yerlerin Türk-Kürt ayrılığı temelinde etnik kutuplaşmanın keskin olduğu yerler olması yönüdür. Bu emekçiler arasında bir iç boğazlaşma yaratma zemininin ne kadar güçlü olduğunu gösteren bir veridir.

Kürt, Türk farklı milliyetlerden emekçilerin kardeşlik bilinci ve eylemi ancak ve ancak, kapitalizmin krizinin sarsıntısı ile de birleşik, sınıf mücadelesi ortak paydasında buluşturulabilir.

Bu saatten itibaren yüzümüzü, sınıf muharebesinin doruğa çıkacağı devrimci 1 Mayıs’ı örgütleme ruhuna ve krizle birlikte kapitalizmi tarihin çöplüğüne gönderecek sosyalizm savaşımına dönmeli, buna kilitlenmeliyiz.

Fabrikalar, grev-direniş alanları, emekçi semtlerinden 1 Mayıs’a akmak, ancak ve ancak oralarda somut talepler doğrultusundaki mücadeleyle güç kazanacaktır!

Paylaş |



0 Yorum -


TSK masum, MİT mazlum, AKP mağdur, kalleş ETÖ!    27.03.2009

 Ergenekonla ilgili çok şey söylendi.Söylenmeye devamediyor.İşte SoL'dan farklı bir yaklaşım daha:

TSK masum, MİT mazlum, AKP mağdur, kalleş ETÖ!

2009-03-27 

Ergenekon'un ikinci iddianamesinde, örgütün "derin devlet" olmadığı, derin devletin devletin yüksek çıkar ve menfaatlerini gözeteceği, oysa Ergenekon'un devlet kurumlarını ele geçirmeye çalıştığı ileri sürülüyor.

Kamuoyunda Ergenekon davası olarak bilinen davanın açıklanan 'İkinci İddianame'si de, birçok tartışmayı beraberinde getirdi. 'Birinci İddianame'ye göre daha siyasi bir dile sahip olan iddianame, bu özelliğiyle, daha çok "sırrı ifşa edici" nitelikte.

İşte Ergenekon'un ikinci iddianamesinde dikkat çeken bazı noktalar...

Ergenekon ne zaman kuruldu?
Birinci İddianame'de Ergenekon'u tarihsel ve mitolojik referanslarla tanımladığı için alay konusu olan savcılar, bu iddianamede, örgütlenmenin ideolojik ve siyasal çerçevesini oluşturan belgelere daha çok yer veriyorlar.

İddianamenin 36. ve 37. sayfalarında, "Örgüt Dokümanları" başlığı altında yer verilen 50 adet belge bulunuyor. Bu belgelerden önemli görülebilecek olanları, devletin yeniden yapılandırılması ve yeniden yapılanan devletin unsurları başlığında toplanıyor. Belgelerin 40'tan fazlası 1999-2000 yıllarına, sadece 3 tanesi 2001 yılına, 2 tanesi ise AKP'nin seçimleri kazanıp iktidar olduğu 2002'den sonrasına ait. Bir sonraki "Bir kısım Önemli Örgüt Dokümanının Özeti" bölümünde bulunan belgeler ise 27 adet ve bunların yazım tarihi verilenlerinden sadece bir tanesi 2001 yılına, diğerleri 1999 ve 2000 yıllarına ait görünüyor. Bu veriler, Ergenekon olarak kodlanan bir derin devlet yapılanmasının hazırlık ve tasarım aşamalarının, AKP'den çok daha öncesine dayandığı ve ancak AKP iktidarına karşı bir konumlanış içine girmesiyle beraber bir tehdit unsuru olarak algılandığı yönündeki görüşü destekliyor.



Bu iddiayı güçlendiren sayısız kanıttan biri, iddianamede yer alan "Octobus (State organized crime) Mafia (La Cosa Nostra) İstanbul-Eylül 2000" başlıklı doküman aracılığıyla dile getiriliyor. Alıntılanan paragrafta geçen "Şu halde Türk Mafia'sının çökertilmesi, yok edilmesi yerine re-organize edilebilmesinin Türkiye’nin çıkarları için gerekli olduğu (...) bu nedenle öncelikle bir zamanlar Pentagon’un yaptığı gibi Türk Genelkurmayı'nın denetiminde yepyeni bir Mafia örgütlenmesinin yapılması gerektiği" ifadelerinin, genel olarak NATO'ya üye devletlerdeki kontrgerilla yapılanmasıyla birebir örtüşmesi gözden kaçmıyor.  İlgili paragrafta, "Pentagon'un yaptığı gibi" ifadesiyle, Pentagon'un kendi içinde yaptığı bir düzenlemeye mi yoksa Türkiye'de "Türk Genelkurmayı denetiminde yaptığı" kontrgerilla örgütlenmesine mi referans verildiği, cümledeki anlatım bozukluğu dolayısıyla ne yazık ki anlaşılamıyor.

İddianame "derin devlet"e karşı mı?
İddianame'nin 65. sayfasında "Ergenekon Silahlı Terör Örgütü" başlığı altında yer verilen tanımlama, bu iddianameyle derin devletin çökertildiğini düşünen birçok liberalin uykularını kaçıracak cinsten. İddianamede geçen ve "Derin Devlet" kavramına karşı çıkmayıp, Ergenekon'un "yoldan çıktığından" bahseden bölüm şöyle: " 'Derin devlet' tabiri Türk Dil Kurumu'nca 'Devletin çıkarlarını gözetip kolladığı öne sürülen, göz önünde olmayan örtülü güç' olarak tanımlanmıştır. Oysa 'Derin devlet' olduğunu kabul eden ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ’nün devletin yüksek çıkar ve menfaatlerini gözetmekten çok, örgütün ideolojik görüşlerinin hâkim olması ve demokrasi dışı yollardan baskı, sindirme ve gereğinde terör yöntemleri ile devleti yönetmeyi veya yönetimleri baskı/kontrol altında tutmayı,  bunu sağlamak için de Türk Silahlı Kuvvetleri, Milli İstihbarat Teşkilatı, Emniyet Teşkilatı, Yargı ve diğer devlet kurumları ile birlikte Siyasi Partiler ve Sivil Toplum Örgütlerine sızmayı amaçladığı anlaşılmaktadır."

Ergenekon, herkese karşı
İlk iddianameye yönelik "Ergenekon sadece AKP'ye karşıymış" eleştirileri, ikinci iddianamede, bahsedilen yapılanmanın, CHP ve MHP'ye dönük çalışmalarına da yer verilerek dengeleniyor. Basın tarafından hayli geniş yer verilen bu başlıklar altında DTP'nin unutulması şaşırtıcı. Çünkü, ikinci iddianame, DTP'nin de Ergenekon'un hedeflerinden olduğunu açıkça dile getiriyor. "Türk-Kürt çatışması" çıkartmak isteyen 'Ergenekon örgütlenmesi'nin "DTP'li Diyarbakır Belediye Başkanı Osman BAYDEMİR, DTP Genel Başkanı Ahmet TÜRK ve DTP milletvekili Sebahat TUNCEL gibi isimlere suikast hazırlıkları planladıkları da görülmektedir" denilerek, Ergenekon karşısında yer alması istenen cephe genişletilmeye çalışılıyor. Hatırlanacağı üzere daha önce basına servis edilen ve bu iddianamede de geçen "Alevi Bektaşi Konfederasyonu Genel Başkanı Ali Balkız’a bombalı suikast planı" ve "Alevi Bektaşi Konfederasyonu Genel Sekreteri Kazım Genç’e bombalı paketle suikast" iddiaları da, Ergenekon karşıtı cepheyi genişletme çabası olarak yorumlanmıştı.

Hatta Gökçek'e de karşı
İddianame kapsamında yer alan konuşma çözümleri, Ergenekon yapılanmasının, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'i de karşıya aldığını gösteriyor. Yerel seçimler öncesi açıklanmasıyla dikkat çeken iddianame, bu haliyle Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerine el atmayı ihmal etmiyor. İddianame kapsamında halen Ankara Keçiören Belediye Başkanı olan ve 29 Mart'ta yapılacak seçimlerde aday olmayacağını açıklayan Turgut Altınok ile 2003 yılında Albay olarak görev yapan Hasan Attila Uğur arasında bir konuşmaya yer veriliyor. Konuşmada, Uğur, Turgut Altınok'a, "Senin en büyük hedeflerinden bir tanesi, BİZCE BENCE BU MELİH DENİLEN PE…….İ ALT ETMEK OLMALI, yani bunu sakın aklından çıkartma" diyor. Turgut Altınok'un adaylıktan çekilmesine, belediye encümen adaylarının belirlenme sürecinin yol açtığı iddia edilmişti.Kaynak.SoL

Paylaş |



0 Yorum - Yorum Yaz


HİLMİ ÖZKÖK'ÜN İTİRAFLARI    27.03.2009
HİLMİ ÖZKÖK'ÜN İTİRAFLARI

HİLMİ ÖZKÖK'ÜN 2. İDİANAMENİN AÇIKLANMASININ ARDINDAN MURAT YETKİN'E YAPTIĞI İTİRAFLAR!


27 Mart 2009 Cuma

Ergenekon davasının ikinci iddianamesi darbe girişimi suçlamasıyla 25 Mart günü Mahkeme tarafından kabul edildi.
Zaten birinci iddianamenin ardından bundan daha az bir suçlama, hem ilk iddianameyi havada bırakacak, hem de kamuoyunda belirsizlik suçlamalarına yol açacaktı. İddianamenin Özden Örnek ve Mustafa Balbay"a atfedilen günlükleri içermesiyle Türkiye"de ilk kez bir askeri darbe girişimi, sivil mahkeme önüne getirilmiş oldu. Çünkü İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı"na göre, Örnek ve Balbay metinleri yalnızca ortada gizli bir örgütlenme olduğunu değil, bu örgütlenmenin çalışma yöntem, takvim ve olay akışını da ortaya koyuyor.
Savcılık makamınca ortaya konulan ifadeyi şöyle özetlemek mümkün:
?AK Parti"yi iktidara getiren Kasım 2002 seçiminden hemen önce, Ağustos 2002"de oluşan Türk Silahlı Kuvvetleri"nin yeni komuta kademesi içinde, iktidarı seçim dışı yollarla devirip yerine yenisini getirmek isteyen bir eğilim ortaya çıkmış.
?Bu eğilimin lokomotifi olarak ilk başlarda dönemin Jandarma Komutanı Şener Eruygur ve Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman görünüyor. Her ikisi de 27 Mayıs 1960 darbesinde sokağa dökülen Kara Harp Okulu son sınıf öğrencilerinden, yani "Genç Subaylardandır".
?Dönem bir yandan Irak savaşı öncesinde ABD ile, üyelik süreci ve Kıbrıs meselesi nedeniyle de AB ile ciddi sıkıntı ve krizlerin yaşandığı dönemdir. İddianamede Hava Kuvvetleri Komutanı İbrahim Fırtına ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden
Örnek"in de bu ekibe katıldığını ve Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök"ün en üstteki beşli anlamında yalnız kaldığını okuyoruz.
?Burası önemli, çünkü bu darbe girişimini, 12 Eylül tipi emir-komuta zinciri içinde TSK"nın girişimi yapmaktan çıkarıp, 27 Mayıs, ya da 12 Mart türü bir cunta hareketi yapan işte bu özelliği. 23 Mayıs 2003"te Cumhuriyet"te Mustafa Balbay imzalı "Genç Subaylar tedirgin" manşetinin Özkök"te ne gibi çağrışımlara ve "Demokrat olmak suç mu?" tepkisini vermesine yol açtığını tahmin etmek güç değil.
?Ve bir ayrıntı daha var önem taşıyan:
Dar ekip sivil darbe heveslilerine Özkök"ün yalnız olduğu izlenimini yayıyor ama, Özkök yalnız değil. İddianame, TSK"nın çoğunluğunun bu işe karşı durduğunu söylüyor. Özkök"ün geçen hafta Fikret Bila ve Enis Berberoğlu"na orduda darbeler döneminin artık kapandığını, yeni kuşak gençlerin demokrasiye daha çok inandığını söylemesine yol açan önemli bir dönüşüm bu. Belki diğer kurumlara göre daha yavaş, ama TSK da değişiyor; iddianame kanıtı.
?Ancak iş öyle bir noktaya geliyor ki, yine iddianameye göre, Özkök direnince, Yalman "Ben yokum" diyor". Bunda Yalman"ın Eruygur"un bazı çalışmalarından çekinir hale gelmesinin de payı var. O aşamada Eruygur"un yanında Hurşit Tolon"u görmeye başlıyoruz.
?İddianameye göre, Özkök"e kalkan olmakla ve girişimi engellemekle suçlanan Yaşar Büyükanıt, Fevzi Türkeri ve İlker Başbuğ gibi üst rütbeli subayları devreden çıkarmak için tertipler var ama, Yalman, Örnek ve Fırtına bir aşamadan sonra Jan-darma"yı karargâh yapmış bu hareketin kendilerini de tasfiye etmesinden çekinir hale gelmişler.
Ama Hilmi Özkök birinci hedefleri. Özkök"ün bu ekibi emekli olduğu 2004 yılı Ağustos"una dek, kendi sağlığı açısından tedbir maksadıyla yemeklerini dahi evde hazırlayıp karargâha getirdiğini biliyoruz; ken-disi söylemişti. (Radikal, 13 Temmuz 2008) İddia- nameye baktığımızda Özkök"ün de darbe girişimini görüp engellediği halde tasfiye etmediği, yargıya taşımadığı suçlamasıyla karşılaştığını görüyoruz.
Mahkeme çağırırsa ifade vermekten çekinmeyeceğini daha önce söylemiş olan Özkök ile dün telefonda konuştuk.

Çok soru sordum, bu iddiayı da sordum, çok az konuştu, ama bence çok şey söyledi.


İşte Hilmi Özkök"ün iddianame sonrasında ilk sözleri:
?“Her şey ortada. İddialar ortaya kondu, suçlananlar kendilerini savunacak. Mahkûm edilene kadar herkesi suçsuz saymamız lazım. Şu aşamada iddiaları doğrular, ya da yalanlar şekilde konuşup mahkemenin vicdani kanaatini etkilemek istemem. Gerçekler ortaya çıkmalıdır. Gerçeklerin ortaya çıkmasında zamanlama da önemlidir. Şimdi süren bir dava var, yorum yapmak istemem.”
Özkök"ün 2002-2006 döneminde yaptıklarının önemi ve anlamı, olaylar açıklık kazandıkça daha çok ortaya çıkacak. Ama ikinci iddianame ve gelişmeler öyle gösteriyor ki, bu dava bir iddianame daha kaldıracak gibi. Gerçekler, gerçekten ortaya çıkmalı.                                                        MURAT YERTKİN/ RADİKAL

Paylaş |



0 Yorum - Yorum Yaz


ERGENEKON'DA ŞOK İDDİA!    26.03.2009
ERGENEKON'DA ŞOK İDDİA!

Ergenekon 'un PKK, MLKP, TİT ve Hizb-ut Tahrir gibi t örgütleri taşeron olarak eylemlerinde kullandığı iddia edildi


 2009-03-26

İddianamenin 4. bölümünde, Ergenekon yapılanmasının PKK, MLKP, Türk İntikam Tugayı (TİT) ve Hizb-ut Tahrir gibi terör örgütlerini taşeron olarak eylemlerinde kullandığı iddia edildi
İddianamede Ergenekon yapılanmasının yasadışı terör örgütleriyle irtibatı ilk iddianamenin sanıklarından olan Veli Küçük ve Ümit Oğuztan"da çıkan "Panzehir" adlı dokümana dayandırılıyor. Bu kısımda savcıların Ergenekon ile bağlantılı olduğunu söylediği ilk örgüt ise PKK. Buna göre PKK"nın tamamen tasfiye edilmesi yerine, PKK terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan ile işbirliği yapılıp bizzat Ergenekon içinde bulunan, kendilerini “genç subaylar” olarak tabir eden ve muhtemelen örgüt adına çeşitli askeri kurumlara sızmış örgüt üyelerinin, PKK"nın üst düzey yönetici kadrolarının yerlerine getirilmesinin öngörüldüğü kaydedildi.
Ergenekon yapılanmasının amacının terörle mücadele değil, bizzat kendi kontrollerindeki terör örgütlerini kullanarak devlet otoritesini zaafa uğratıp kamu düzenini bozmak olduğu belirtildi. Buna dayanak olarak ise ilk davanın İşçi Partili sanıkları Doğu Perinçek ve Ferit İlsever"in PKK"nın kamplarında Öcalan ile çektirdikleri resimler ve uzun yıllar PKK"nın içinde bulunmuş gizli tanıkların anlatımları gösterildi.
“TİT naylon terör örgütü”
İddianamede TİT"le Ergenekon bağlantısının anlatıldığı bölümde ise “Değişik zamanlarda da olsa aynı amaç için organize edildiği sonucuna varılan TİT yapılanmaları, bu yapılanmaların gerçekleştirdikleri eylemler, ülkede kaos oluşturmaya yönelik suikast planları, TİT örgütü adına gerçekleştirmiş olduğu eylem dolayısıyla mahkûm olan ve halen Ergenekon üyesi olmak iddiası ile İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi"nde yargılanan Semih Tufan Gülaltay"ın faaliyetlerinden de anlaşılacağı üzere, TİT yapılanmalarının Ergenekon belgesinde ifadesini bulan naylon terör örgütü niteliğinde olduğu kanaatine varılmıştır” denildi.
İddianamede ayrıca MLKP"nin Ergenekon tarafından taşeron örgüt olarak kullanıldığı konusunda şüpheler bulunduğu ifade edildi.
Yılmaz Çelik"in Türkiye sorumluluğuna gelmesinin ardından 2004"ten itibaren Hizb-ut Tahrir örgütünün strateji değişikliğine gittiği belirtilen iddianamede, örgüt tarafından, 2005 Eylül"ünde “Hilafetin Kaldırılışının Hicri yıldönümü” münasebetiyle İstanbul Fatih ve Ankara Hacıbayram camilerinde cuma namazı sonrası protesto gösterisi düzenlemesi eyleminin, örgütün başka güçlerce yönlendirildiğini gösterdiği belirtildi. Geniş olarak ise 2005 yılında Fatih Camii"nde cuma namazı çıkışında yaşanan olaylar anlatıldı. Fatih Cami avlusunda eylem yapan örgüt mensuplarından bazılarının telefon numaralarının, zanlılardan Kuddusi Okkır, Fikret Emek ve İsmail Yıldız"ın üzerinde çıktığı belirtildi.
Önemli suikastlar
İddianamede Ergenekon"un siyasi partileri yönlendirmeye çalıştığı da iddia edilerek, örgütün kendisi gibi düşünmeyen ya da örgütünün amaç ve hedefleri doğrultusunda çalışmayan siyasilerin ortadan kaldırılması gerektiğini düşündüğü, bunun için de suikast ve dezenformasyon yöntemlerini kullandığı da kaydedildi.
Bunlara örnek olarak ise 29 Mayıs 1977"de dönemin CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit"e Çiğli"de yaptığı seçim gezisinde, kimliği belirsiz kişilerce suikast girişiminde bulunulması, 19 Temmuz 1980"de eski başbakanlardan Nihat Erim"in İstanbul"da uğradığı saldırı sonucu öldürülmesi, 18 Haziran 1988"de dönemin Başbakanı Turgut Özal"ın partisinin olağan genel kongresinde silahlı saldırıya uğraması gösterildi.
Değerlendirme bölümünde ise “Ergenekon soruşturması sırasında, örgütün siyasilere yönelik gerçekleştirdiği bir suikast ya da suikast girişimi olayı aydınlatılmış değildir, fakat Ergenekon dokümanındaki ifadelerden ülkemizde bugüne kadar meydana gelen bu olayların arkasında örgütün olduğu yönünde tereddütler oluşmuştur” denildi.
MİLLİYET

Paylaş |



0 Yorum - Yorum Yaz


- JİTEM’in ölüm timi sorguda    23.07.2009

 JİTEM’in ölüm timi sorguda

2009-03-26 

Ölüm kuyularından sonra savcı JİTEM’in infaz timinin peşine düştü. Albay Temizöz’ün ardından Abdülhakim Güven ve yedi kişi daha gözaltına alındı. Cizre ve Silopi’deki ölüm kuyularının kazılmasından sonra, itirafçı Abdülkadir Aygan’ın ifadelerinde isimleri tek tek yer alan JİTEM’ci infaz timine yönelik operasyonlara hız verildi. Albay Cemal Temizöz’den sonra, dün de tetikçi Abdülhakim Güven ve yedi kişi gözaltına alındı. Daha evvel gözaltına alınan eski korucubaşı ve JİTEM’ci Kamil Atak ise tutuklandı. Aygan ve faili meçhullerin yakınlarının ifadelerine göre, eski PKK’lı Güven, Alay Komutanı Cemal Temizöz’ün başında bulunduğu ölüm timine katılmış ve pek çok infazda yer almıştı



Şırnak’ın Cizre ve Silopi ilçelerindeki kazıların ardından sıra JİTEM tetikçilerine geldi. İtirafçı Abdülkadir Aygan ile JİTEM davalarına bakan Av. Tahir Elçi’nin dile getirdiği isimler arasında yer alan itirafçı Abdülhakim Güven, dün Diyarbakır polisince gözaltına alındı.
Bir süre önce gazetemizde röportajı yayınlanan Avukat Tahir Elçi, şunlara dikkat çekmişti: “İtirafçılar ve jandarma subaylarından oluşan, Renault marka beyaz Toros arabalarla gezen, Cizre ve Silopi’de olduğu gibi on yerde görünen, gözaltındakileri ya da çeşitli evrakları götürüp, getiren bir ekip. Bunlar 1994-95-96’da bölgede herkesin tanıdığı insanlardı. Cizre İlçe Jandarma Komutanı Cemal Temizöz’ün komutasında bir tim oluşturulmuştu. Bir ölüm mangasıydı bu. Bu timde Temizöz dışında, Abdülhakim Güven, Adem Yakın, isimlerine ulaşamadığımız jandarma istihbarat subayları var. O tarihlerde Cizre Jandarma Komutanlığı istihbarat biriminde kimler görev yapıyordu, bunlar çok açık. Savcılar bunu soruştursa, bir günde çıkarırlar.”

Aygan: Altınları çaldı, şirket kurdu
Nasname internet sitesinde de verilen bilgilere göre Çankaya, Seyranbağları nüfusuna kayıtlı ‘Fırat Altın’ kimliğini kullanan Abdulhakim Güven, minibüsleri durdurup kadınların altınlarına el koyuyordu. Müteahhitlik firması kurarak kısa zamanda büyük servetler elde eden Güven hakkında Abdülkadir Aygan, şunları söylemişti: “Abdulhakim Güven partiden ayrıldıktan sonra, önce Jandarma Bölge Komutanlığı’nda sorgulandı. Onlarla birlikte çalıştı. Hiçbir itirafçı, onun kısa zamanda sahip olduğu maddi imkanlara sahip olamadı. Kurtoğlu Lojmanları’nın karşısında daire aldı. Bir inşaat şirketi kurdu. İsmi, Güney İnşaat Gıda ve Sanayi Ticaret’iydi. Devlet ile kurduğu ilişkiler, Cizre’de partiye karşı faaliyet yürütmesi, orada kendi şahsına menfaat sağladı.”

Kirli işlerde Temizöz imzası
Görev yaptığı 1990’larda işlenen ve Cizre’deki kazılarda bulunan kemiklerle bir kez daha gündeme gelen faili meçhul cinayetler nedeniyle gözaltına alınan Kayseri İl Jandarma Alay Komutanı Kıdemli Albay Cemal Temizöz’ün adı pek çok olayla birlikte anılıyor. Kenya’da yakalanıp Türkiye’ye getirilen PKK lideri Abdullah Öcalan’ı ve “Parmaksız Zeki” kod adlı Şemdin Sakık’ı sorgulayan ekiplerde yer alan Temizöz, Cizre’de JİTEM Grup Komutanlığı yaparken itirafçılardan oluşan özel bir ekip kurdu. “Beyaz Enerji” operasyonu ile Türkiye’de yargının durumuna ilişkin yoğun tartışmalara yolaçan Şemdinli İddianamesi’nde de Temizöz’ün adı geçiyordu.
JİTEM’in ilk kurucularından olan Cem Ersever’in tasfiye edilip öldürülmesinin ardından Ergenekon sanığı Veli Küçük’ün himayesine geçen ekipte yer aldığı belirtilen Cemal Temizöz, faili meçhul cinayetlerin en yoğun olduğu 1993-96 yılları arasında Şırnak’ın Cizre İlçesi’nde görev yaptı. Bir süre önce Ankara’da intihar eden emekli Albay Abdülkerim Kırca ile birlikte Silopi ve Cizre’de çalışan Cemal Temizöz, eski JİTEM mensubu Abdülkadir Aygan’ın anlatımına göre burada uzman çavuş ve bir grup itirafçıyla özel ekip kurdu.

Aygan: İnsanları kuyulara attılar
PKK ve JİTEM itirafçısı Abdülkadir Aygan’ın anlatımları şöyle: ‘’Şırnak ve Cizre’de ayrı bir ekip vardı. Abdulhakim Güven, Hıdır Altuk, Adem Yarkın, Hüseyin Bülbül isimli itirafçılardan kurulu bu ekip, oradaki İlçe Jandarma Komutanı Yüzbaşı Cemal Temizöz’ün emrindeydi. Yanlarına da bir-iki tane sivil uzman çavuş verilmişti. Bunlar orada terör estirdiler. Kimi insanları milis diye veya kardeşi dağda diye kuyulara atmışlardı, kimilerinin evlerinin altına anti-tank mayını koymuşlardı, kimisini sığınağa koyup, yani sığınağa baktırma bahanesiyle bomba atarak imha etmişlerdi.’’

Öcalan’ı İmralı’da sorguladı
Şırnak’tan 1997-2000 yılları arasında Diyarbakır’daki JİTEM Grup Komutanlığı’na atanan Temizöz, “Parmaksız Zeki” kod adlı Şemdin Sakık’ı sorguladı. 1999’da Kenya’da yakalanıp Türkiye’ye getirilen Abdullah Öcalan’ı İmralı Adası’nda sorgulayan ekipte Temizöz de vardı. O dönem Binbaşı rütbesinde Diyarbakır Jandarma İstihbarat Komutanı olan Temizöz’le birlikte halen Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklu yargılanan Albay Atilla Uğur’da sorgu ekibindeydi.

‘Beyaz Enerji’ operasyonunda
Daha sonra yarbaylığa terfi eden Temizöz Ankara’ya tayin oldu. Jandarma İstihbarat Okullar Komutanlığı’nı yapan Temizöz, 2000 yılı Aralık ayında başlayan ve hükümetle-askeri karşı karşıya getiren “Beyaz Enerji” operasyonunu gerçekleştiren ekipte yeraldı. Albay Aziz Ergen’le birlikte soruşturmayı yürüten Temizöz, Beyaz Enerji zanlılarını Ankara İl Jandarma Komutanlığı’nda sorguladı.

Şemdinli iddianamesinde
Temizöz’ün adı, Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya’yı meslekten eden Şemdinli iddianamesinde de geçiyordu. 2006/21 sayı ile tefrik edilerek Genelkurmay Başkanlığı Hukuk Müşavirliği’ne gönderilen dosyada Yaşar Büyükanıt’la beraber beş asker ve bir MİT yöneticisinin adı yer aldı. Bu askerlerden biri de Cemal Temizöz’dü.

Terfi etmeyi bekliyordu
İki yıldır tuğgeneralliğe terfi etmeyi bekleyen Temizöz, albay olduktan sonra sırasıyla Tekirdağ ve Denizli İl Jandarma Komutanlığı yaptı. Temizöz, geçen yıl Ağustos ayında Kayseri İl Jandarma Komutanlığı’na atanmıştı.

Kayseri’deki astsubaylar
Kıdemli Albay Cemal Temizöz’ün adı son olarak Kayseri’de geçtiğimiz hafta gözaltına alınan üç astsubayın avukatlarından Musa Öncel’in açıklamalarıyla gündeme gelmişti. Öncel, Temizöz’ün gözaltındaki astsubaylar için “Asit kuyularına sizleri de atarız, yapmadığımız bir şey değil. Öldürün gitsin bunları” ifadelerini kullandığını iddia etmişti.
Kuştepe’deki kazılarla ilgili gözaltına alınan Cizre Eski Belediye Başkanı ve emekli korucubaşı Kamil Atak, Temizöz Cizre’de görevliyken belediye başkanı seçildi.

Hukukçular: Gözaltı önemli bir gelişme
Kıdemli Albay Cemal Temizöz’ün görev yaptığı yerlerde avukatlık yapan Tahir Elçi ile Şırnak Barosu Başkanı Nuşirevan Elçi, gözaltı olayını Ergenekon soruşturmasının gidişatı açısından “önemli bir gelişme” olarak değerlendirdi.

Nuşirevan Elçi: “Halk arasında Cemal Temizöz ismi faili meçhullerin sorumlusu olarak telafüz ediliyordu. Şimdi bu ismin gözaltına alınması sevindirdi. Çünkü bu gözaltı gösteriyor ki Ergenekon soruşturmasının da gidişatı açısından ciddi sonuçlar çıkacak.

Tahir Elçi: Veli Küçük, Arif Doğan ve Levent Ersöz’ün yargılanması aşamasında bu isim fotoğraftaki önemli bir boşluğu doldurdu. Ergenekon’la bağlantısı bu anlamda incelenmeli. Tanıklar, kayıp yakınları, 93 ve 96 arasındaki dönemde Cizre, Silopi ve Diyarbakır’daki kayıplarda Temizöz’ün ismini söylüyorlar. Temizöz’ün üzerine gidilmesi onunla bağlantılı diğer isimlere ve bir şekilde o adı konmamış örgüte götürecektir bizi.

Paylaş |



0 Yorum - Yorum Yaz


Ergenekon davasında ki İDDİANAMENİN TAM METNİ    26.03.2009
İşte A'dan Z'ye ikinci iddianame!
25 Mart 2009 Çarşamba

Ergenekon davasında ikinci iddianeme açıklandı. İddianamede 'Yakamoz', 'Eldiven' gibi darbe planları yer alıyor.

Ergenekon davasında 21'i tutuklu 56 sanık hakkında hazırlanan 1909 sayfalık ikinci iddianame, davaya bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. Davanın ilk duruşması 20 Temmuz 2009 tarihinde yapılacak.

Açılan ikinci dava ile halen görülmekte olan davanın birleştirilmesi yönündeki savcılığın talebi, daha sonra değerlendirilecek. Mahkeme heyeti, tutuklu 19 sanığın bu hallerinin devamına karar verdi.

İŞTE İDDİANAMENİN TAM METNİ

İkinci Ergenekon davası iddianamesinin tam metnine ulaşmak için buraya tıklayınız



Paylaş |



0 Yorum - Yorum Yaz


FAİLİ MEÇHULLER NEREYE GÖMÜLDÜ?    25.03.2009
 
FAİLİ MEÇHULLER NEREYE GÖMÜLDÜ?
25 Mart 2009 Çarşamba

Ergenekon Operasyonu, son dönemde JİTEM itirafçısı Abdulkadir Aygan'ın ifadeleri ile yeni bir boyut kazandı.
Aygan itiraflarında kendisinin de bir dönem içinde bulunduğu JİTEM'in işlediği cinayetlerden ve bu cinayeti işleyenlerin Ergenekon ile bağlantısından söz ediyordu. Aygan'ın açıklamaları nedeniyle bir dönem özellikle Türkiye'nin güneydoğusunda işlenen faili meçhul cinayetler o dönem olduğundan daha fazla gündeme oturdu. Faili meçhul cinayetleri ve tespit ettiği toplu mezarları Türkiye'de ilk defa yazan gazeteci ise Günay Aslan.
Günay Aslan o dönem çalıştığı 2000'e Doğru Dergisi'nde faili meçhul cinayetleri ve toplu mezarları haber yapmıştı. Aslan, önemli bir özelliği de 2000'e Doğru Dergisi'nde pek çok çalışma arkadaşının Ergenekon Operasyonu nedeniyle tutuklu bulunması.
Son dönem Ergenekon Operasyonu nedeniyle tekrar gündeme gelen faili meçhul cinayetleri ve toplu mezarları nasıl haber yaptığını Günay Aslan'a sorduk.
Günay Aslan, 2000'e Doğru'da yayınladıkları bu haberleri ve bu haber sayesinde başlarına gelenleri   yazdı.
İşte Günay Aslan"ın yazısı:
Türkiye'de son günlerde gözaltına alındıktan sonra öldürülen, öldürüldükten sonra da toplu mezarlara gömüldüğü ya da asit kuyularına atıldığı iddia edilen Kürtlerle ilgili yoğun tartışmalar yaşanıyor.
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin her ne kadar 'elimizde bu konuda bilgi veya belge yok ' dese de konu giderek gündemin üst sırasına doğru tırmanıyor.
Faili meçhul cinayetlerin, gözaltında kayıplarının, topluca kurşuna dizmelerin ve topluca gömmelerin bir dönem yoğun olarak yaşandığı Türkiye'de konunun yeniden gündeme gelmesini ve yoğun olarak tartışılmasını Ergenekon Davası'na borçluyuz.
Faili meçhuller daha çok Ergenekon sanıklarıyla irtibatlandırılıyor! Yalnız onlar mı? İnsan izleyince hayretler içinde kalıyor… Zira, Türkiye'de neredeyse Cumhuriyet döneminden bu yana işlenen bütün cinayetlerin sorumlusu olarak Silivri'de yatmakta olan sanıklar öne çıkarılıyor!
Bana birileri; daha doğrusu bu cinayetlerin asıl sorumluları bu yolla ellerini yıkıyor gibi geliyor...
Tamam; Veli Küçük, Arif Doğan, Levent Ersöz gibi tescilli JİTEM elemanları orada bulunuyor ama ne hikmetse onlar da bu suçtan değil AKP Hükümeti'ni devirmekten yargılanıyor!
Birileri açıkça; bu ülkede her şey yapabilirsiniz; Kürtleri katledebilirsiniz; köyleri yakabilir, insanları sürebilirsiniz ama AKP'ye dokunursanız yanarsınız mı demek istiyor?
Ergenekon sanıkları arasında benim yakından tanıdığım ve iki yıldan fazla birlikte çalıştığım Doğu Perinçek, Ferit İlsever, Adnan Akfırat ve Serhan Bolluk gibi isimler de yer alıyor.
Bu ekiple birlikte 2000'e Doğru Dergisi'nde o dönem (1987-1990) bugün bas bas bağıranların duymak, görmek ve bilmek istemedikleri faili meçhul cinayetleri, toplu mezarları, öldür emirlerini, köy yakmaları gündeme getiriyorduk. Bunun mücadelesini veriyorduk.
Adalet Bakanı gerçekleri ters yüz etmeye, 'belge ve bilgi yok' demeye devam etsin ama bundan tam 20 yıl önce 19 Ocak 1989 tarihli 2000'e Doğru Dergisi'nde Siirt ilindeki toplu mezar haberini yayınladık. Haberi ben hazırlamıştım. Gözaltında öldürülen köylüler Siirt tugayının çöplük olarak kullandığı Kasaplar Deresi'ne atılıyor, orada üzerleri çöple örtülüyordu.
Sunduğum belgelere göre Kasaplar Deresi'nde 76 kişinin cesedi vardı. 2000'e Doğru'da bunu yazdığım zaman Doğu Perinçek derginin yayın yönetmeni, Serhan Bolluk yayın koordinatörü, Adnan Akfırat haber müdürüydü!
Haber hepimizindi...
Dönemin ANAP Hükümeti de bu iddialar için 'yalan' dedi. Sonra ne oldu? Olay büyüdü ve Siirt Valiliği derede kazı çalışması yapmak zorunda kaldı. Sinirli bir alanda süren bir kaç saatlik kazı sonucunda ise 6 kişinin cesedi bulundu. Cesetler ortaya çıkar çıkmaz da kazı durduruldu! Kasaplar Deresi 'yasak saha' ilan edildi...
Bu cinayetlerin sorumlusu olarak öne çıkan JİTEM'in ismini de ilk olarak 2000'e Doğru Dergisi gündeme getirdi. JİTEM'den Türkiye'yi haberdar eden derginin Ankara bürosunda çalışan gazeteci Soner Yalçın oldu.
Türkiye, JİTEM'i de, Cem Ersever'i de Soner Yalçın'dan öğrendi...
Tabii bugün yeri göğü inletenler o dönem ne toplu mezarlara, ne de JİTEM'le ilgili haberlere ilgi gösterdiler. Olaylar karşısında üç maymunları oynadılar...
Geçmişte bu olayları görmeyenler simdi de -telaş içinde- bütün suçu Silivri'de yatmakta olan AKP karşıtlarına yıkmanın, böylece gerçek suçluları kurtarmanın çabasını veriyorlar.
Özetle; şurası bir gerçek, bu ülkede çatışmalarla pek de alakası olmayan sivil ve savunmasız Kürtler katledildi. Köyler, evler yakıldı, köylüler kurşunlandı. 17 bini aşkın sivil insan öldürüldü. Bunların yakınları adliye koridorlarını doldurmaya, savcılık kapılarında beklemeye devam ediyor. Bölgenin bir çok yerinde toplu mezarların olduğu da biliniyor. Bunların ciddi olarak araştırılması, bu vahşetle yüzleşilmesi de gerekiyor.
Türkiye'de Türk-Kürt herkesin ortak ve özgür bir gelecek etrafında birleşebilmesi için her şeyden önce bu cinayetlerin aydınlatılması ve gerçek sorumlularının açığa çıkarılması gerekiyor.
Ne yazık ki bugün bunun neredeyse tersi yapılıyor. Gerçek sorumlular gizlenmeye, suç AKP'nin siyasal rakiplerine yüklenmeye çalışılıyor.
Doğu Perinçek, Adnan Akfırat, Serhan Bolluk gibileri de asıl bundan ötürü yargılanıyor. Bazı medya organları ise onları bu cinayetlerin sorumlusu gibi gösteriyor. Dediğim gibi AKP'yle anlaşan gerçek suçlular kollanıyor.
Gerçek suçlu kim derseniz? AKP'yle kol kola girmiş olan ve 'Dolmabahçe Anlaşmaları' yapmış olanlardır derim...
Gerçek suçlular AKP'yle kol kola girmiş, bize 'demokrasi' vaadi ediyor! Birileri de bizi buna inandırmaya çalışıyor. Birileri Ergenekon Davası'yla aklımıza ve hafızamıza hakaret ediyor...
Günay Aslan
Odatv.com



Paylaş |



0 Yorum - Yorum Yaz


Asıl Ergenekon Fırat'ın doğusunda    24.03.2009
Asıl Ergenekon Fırat'ın doğusunda
24 Mart 2009 Salı

Cizre'de bulunan kemiklerin ardından Albay Temizöz'ün gözaltına alınması neleri gösteriyor?

Şırnak'ın Cizre ilçesinde sürdürülen kazı çalışmalarında bulunan kemiklerle ilgili olarak Kayseri İl Jandarma Alay Komutanı Albay Cemal Temizöz, gözaltına alındı. Şırnak Barosu Başkanı Nurşirevan Elçi, Radikal Gazetesi Haber Koordinatörü Ertuğrul Mavioğlu ve AK Parti Diyarbakır Milletvekili Abdurrahman Kurt, Cizre"de faili meçhul iddialarıyla ilgili yapılan kazıların ardından Kayseri İl Jandarma Komutanı Cemal Temizöz'ün gözaltına alınması olayını değerlendirdi. 



Nurşirevan Elçi (Şırnak Barosu Başkanı)
Ergenekon soruşturmasının başarıya ulaşabilmesi için Fırat"ın doğusuna geçmesi gerektiğini söylüyorduk. Biz bunu ilk adım olarak çok önemsiyoruz. Çünkü Albay Cemal Temizöz bilindiği gibi 93-96 yıllarında Cizre"de İlçe Jandarma Komutanı olarak çalışıyordu. O dönemde bölge, faili meçhul olayların en fazla yaşandığı yerdi. Yani olayın açığa çıkması açısından önemli bir gözaltı olduğunu düşünüyoruz.

Susurluk da en azından Ergenekon kadar önemliydi, Şemdinli davası da aynı şekildeydi. Ama o günlerde iktidarın irade gösterememesi, kamuoyunun bu konuda destek olmaması, belki o günün konjonktürel durumu gereği maalesef yargı bu olayların üstüne gereği kadar gidemedi.

Şimdi Ergenekon soruşturmasının Türk yargısının önemli mihenk taşlarından biri olacağını düşünüyoruz. Bölgeye sıçramasını aylardır bekliyoruz. Temizöz en az Levent Ersöz kadar bölgede faili meçhuller konusunda etkisi olan bir komutandı.

Bilindiği gibi şu an Ergenekon soruşturmasında yargılanan komutanlar, bölgede faaliyette bulunan kişiler. Dönemsel olarak bölgede çalışmışlar ve faaliyette oldukları yerler de faili meçhullerin en yoğun yaşandığı dönemdi. Bu gözaltı, halk arasında büyük heyecan uyandırdı. Çünkü büyük bir karamsarlık vardı.



Ertuğrul Mavioğlu (Radikal Gazetesi Haber Koordinatörü)
Şimdi bu Ergenekon soruşturmasında, 'Ergenekon Fırat"ın doğusunda yok muydu' tartışması ortadan kalkmaya başlayacakmış gibi bir görünüm söz konusu. Şu anda Cemal Temizöz"ün ne nedenle gözaltında alındığı çok kesin olarak belli değil.

Cemal Temizöz ismi denilince yıllar öncesinden hatırlamalar yapılıyor. Abdülkadir Aygan"ın ifadelerinde geçen Cemal Temizöz, o zaman Albay değil yüzbaşı. Cizre"de faaliyetlerde bulunuyor. Ve orada JİTEM komutanı itirafçılarla birlikte bir tim oluşturmuşlar. Bu Abdülkadir Aygan ve bu işlere yakından tanık olduğu için Temizöz"ün ekibinde yer alan Abdülhakim Gülen gibi isimlerden bahsediliyor.

Mesela Hıdır Altuk var, Adem Yarkın var, Hüseyin Bülbül gibi itirafçılardan kurulma bir ekip var ve bu ekip o dönem içinde -Abdülkadir Aygan"ın ifadesi eğer doğruysa- bölgede inanılmaz bir terör estiriyorlar. Kimi insanları kuyulara atıyorlar, kimilerinin evlerinin altına antitank mayını koyuyorlar, kimini sığınağa koyup bomba atarak imha ediyorlar. Çok sayıda ölümden bahsediliyor bu dönem için. O ifadelerden yola çıkılarak zaten daha sonra biliyorsunuz Kuştepe köyünde bir kazı yapıldı.

Kamil Atak o dönemde korucubaşı. Burada bir takım kemikler bulundu. 9 tane yanılmıyorsam kemik bulundu. Bölgede edindiğim bilgilere göre bu kemikler insan kemiğine çok benzeyen kemikler. Henüz DNA testleri yapılmış değil, bu anlamda bu kemiklerinde insan kemiği olup olmadığı çok kesin belli değil ama görünüş itibariyle insan kemiği olduğu söyleniyor.

Ve bölgede daha başka kazıların da yapılma ihtimali söz konusu. En son Kamil Atak yurtdışına gitti kaçtı ve yakalandı. Onun da sorguya alınmış olması bence önemli bir gelişme. Bir ihtimal Kamil Atak"ın vermiş olduğu bir takım ifadeler üzerine Cemal Temizöz"e ulaşmış olunma ihtimali söz konusu. Şimdi bunların Ergenekon kapsamında yürütüldüğünü biliyoruz. Ergenekon operasyonu kapsamında Cemal Temizöz"ün yakalanması, albay düzeyinde gözaltına alınan bir kişi ama daha önce işlenen bir takım suçlarla ilgili. Yani onun yüzbaşı, binbaşı rütbesi sırasında işlenmiş olan suçlarla ilgili gözaltına alınmış olması çok yüksek görünüyor.

Tek kişilik eylemler değil bu insanların çukurlara atılması, kaybedilmesi. Güneydoğu"da nereyi kazsanız, Silopi-Cizre yolu üzerinde bir takım yerlerle iskeletler çıkmaya başladı. DTP"liler de bir süredir dile getiriyorlardı bunu. 'Batıyı kazarsanız silah çıkar ama doğuyu kazarsanız iskelet çıkar' diye. Ve bu söylemin çok da abartılı bir söylem olmadığına hep birlikte giderek daha fazla tanık olmaya başladık gibi geliyor.



AKP'Lİ KURT: BU GÖZALTI BAŞLANGIÇ
NTV'nin Canlı Gaste programında Can Dündar'ın sorularını yanıtlayan AK Parti Diyarbakır Milletvekili Abdurrahman Kurt ise Cemal Temizöz isminin Şemdinli olayından hatırlanacağını, Güneydoğu Anadolu bölgesindekilerin bu ismi iyi bildiklerini söyledi.

Temizöz'ün gözaltına alınmasının toplumsal barış adına umutla karşılandığını belirten Kurt "Bu gözaltıyla 'Ergenekon Fırat'ın doğusuna geçti', denilebilir. Daha önce Ergenekon da kadük olacak şeklinde bir iddia vardı. Levent Ersöz ismiyle sinyali verilmişti. Ama bunun ilk resmi ifadesi bu Albay Temizöz'ün gözaltısıdır. Bu siyasi bir kararlılıktır.

Temizöz için efsane komutan deniyor, bölge insanı onu korkuyla tanıyordu. Veli Küçük'le olan çalışmaları, 1994 seçimlerinde korucubaşı Kamil Atak'a verdiği destekle o bölgedeki insanlar tarafından korku yaratan biri olarak tanınıyordu.

Bu gözaltı gösteriyor ki; devlet kendi hatalarıyla yüzleşmekten çekinmiyor. Ben çok net söyleyeyim: Bu gözaltı o dönemin sorgulanmasının başlangıcıdır" dedi.



Kaynak:

Paylaş |



0 Yorum - Yorum Yaz


Türkiyede Gözaltında Kayıplar    22.03.2009

1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   17


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət