Ana səhifə

Jacoben Diplomasisi


Yüklə 0.49 Mb.
səhifə4/9
tarix24.06.2016
ölçüsü0.49 Mb.
1   2   3   4   5   6   7   8   9

Yukarıdaki sonuçlar bakımından Montrö Sözleşmesi Türkiye için bir başarı olmuştur ve Boğazlar üzerindeki genel hakimiyetimizi sağlamıştır.

Sözleşmeye göre, yabancı gemilerin Boğazlardan geçişlerinde şu incelikler hükme bağlanmış bulunmaktadır:

A)Barış Zamanında

a) "Karadeniz'de kıyısı olmayan" (non-riverain) devletlerin ticaret gemileri serbestçe geçerler. Savaş gemileri ise, 8-15 gün önceden Türkiye'ye haber vereceklerdir. En fazla bir arada 9 gemi geçebilir ve bunların toplamı tonajı 15.020 tonu aşamaz. Denizaltılar, uçak gemiler ve 10.000 tondan büyük savaş gemileri ise hiç geçemezler. Sözleşmeye uyan şekilde geçen yabancı savaş gemileri Karadeniz'de 21 günden fazla kalamazlar.

Karadeniz'de kıyısı bulunmayan devletlerin barışta, denizde bulunabilecek savaş gemilerinin toplam tonajı 30.000 tonu aşmayacak şekilde saptanmıştır. Ancak burada kıyısı bulunan en kuvvetli filoya sahip devletin filosunda 10 bin tonu aşan bir artış gerçekleştiğinde, sözkonusu diğer devletler de bulundurabilecekleri toplam tonajı, bu artışa paralel olarak artırabilecekler, fakat en fazla 45.000 tonu aşamayacaklardır.

b) "Karadeniz'de kıyısı bulunan" (riverain) devletler için ise ticaret gemileri yine serbesttir. Savaş gemileri de, 8 gün önceden bize bildirilecek, bu arada geçenlerin toplam tonajı 15.000'den fazla olmayacaktır. Karadeniz'de kalışları tabii süreye bağlı değildir.

B)Savaş Zamanında

a) "Türkiye tarafsız" ise: Herkesin ticaret gemileri serbestçe geçerler. Fakat, savaşan devletlerin savaş gemileri geçemezler.

b) "Türkiye savaşa katılmış" ise: Her tür gemiyi geçirip, geçirmemekte kendisi karar verir. Dilerse Boğazları herkese kapayabilir.

c) Savaş tehlikesinin çk yaklaştığı durumlarda: Türkiye yine karar serbestisine sahiptir. Boğazları kapayabilir.

Bunların yanısıra, sözleşmede daha bir çok teknik husus hükme bağlanmıştır. Türkiye, boğazlardan geçen gemilerin sayı ve tonajlarını düzenli raporlar halinde ilgili devletlere bildirir.

Morgenthau Planı

İkinci Dünya Savaşı'ndan mağlup çıkan ve işgal olunan Almanya'nın artık bir sanayi ülkesi olmaktan çıkarılarak, bir tarım ülkesi haline getirilmesini amaçlayan, Amerikalı uzman Morgenthau'un hazırladığı bir plandır. Bu plan tam bir onay görüp uygulanmadı ise de, işgalci devletler savaş tazminatı yerine Alman sanayiinin zaten zayıflamış bulunan gücünü hiçe indirdiler. Ancak, Almanya 10-15 yıl içinde, "Alman mucizesi" denen bir kalkınma ve gayret göstererek yine Avrupa'nın en güçlü sanayi ülkesi oldu.

Moskova Antlaşması, 16 Mart 1921

TBMM ile Sovyetler Birliği arasında imzalanan destek antlaşması. Antlaşmaya göre, Sovyetler Birliği Misak-ı Milli sınırlarını tanıyor ve tarafların birine zorla kabul ettirilecek bir barış anlaşmasını tanımama ilkesi karşılıklı olarak kabul ediliyordu. Boğazlardan tüm ülkelerin ticaret gemilerinin serbestçe geçmesi, Türkiye'nin güvenliğini zedelememek koşulu ile kabul edildi. Karadeniz ve Boğazların hukuki durumu ise daha sonra kıyı devletlerin temsilcilerinden oluşan bir kurul tarafından belirlenmesi öngörülüyordu. Türkiye Çarlık döneminde imzalanmış sözleşmelerden doğan bazı mali yükümlülüklerden kurtuldu.

Moskova Antlaşması, 1970

Federal Almanya ile SSCB arasında 12 Ağustos 1970'de imzalanan antlaşma. Bu antlaşmya göre Batı Almanya, ABD, Fransa ve İngiltere'nin Berlin üzerindeki hakları saklı kalmak şartıyla, Avrupa'daki sınırların dokunulmazlığını kabul ettirme, bu sınırların yalnızca barışçı yollarla değiştirilebileceği ilkesi getirildi.

Moskova Konferansı, 1943: bkz. II. Dünya Savaşı

Moskova Konferansı, 1944: bkz. II. Dünya Savaşı

Musul Sorunu

1920'lerde Türkiye-İngiltere arasında çekişmelere neden olan bir bölge anlaşmazlığı. Irak'ın kuzeyinde bulunan bu bölge, zengin petrol yataklarından olayı devletlerin her zaman ilgisini çekmiştir. I. Dünya Savaşı sırasında Ortadoğu'ya yönelik yapılan gizli antlaşmalardan "Sykes-Picot Andlaşması" ile Fransa'ya bırakılmıştı. Bu bölge 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi imzalandığı zaman Türk kuvvetlerinin elinde bulunuyordu. İngiltere ise, mütarekeye dayanarak, "Müttefikler, güvneliklerini tehdit eden bir durum ortaya çıkarsa, herhangi bir stratejik yeri işgal hakkına sahip olacaktır" maddesinden yararlanarak bölgeyi işgal etti ve 1920 San Remo Antlaşması ile kendisine bırakıldı. Lozan Konferansı sırasında Türkiye etnik ve coğrafi nedenlerle Musul'un kendisine bırakılmasını istemişti. İngiltere statükonun korunmasında diretmiş ve sorun bir çözüme bağlanamamıştı. Lozan Antlaşmasının hükümlerine göre, dokuz ay içerisinde bir sonuca ulaştırmak üzere, Türkiye-İngiltere ikili görüşmelerine bırakılmıştı. 19 Mayıs-5 Haziran 1924 tarihleri arasında yapılan görüşmelerden bir sonuç alınamayınca, daha önce Lozan Antlaşmasında kararlaştırılmış olduğu gibi, sorun Milletler Cemiyeti'ne sunuldu. Türkiye bölgede plebisit yapılmasını önerdiyse de İngiltere bunu kabul etmedi. Milletler Cemiyeti tarafından oluşturulan komisyon, yaptığı incelemelerle hazırladığı raporda, bölgenin Irak'a bırakılmasını, bölgede yaşayan Kürt halkının haklarının garanti altına alınmasını ve İngiltere'nin tartışma konusu yaptığı Hakkari'nin Türkiye'ye bırakılmasını öneriyordu. Milletler Cemiyeti Genel Kurulu 1925 Aralığında bu raporu kabul etti. Türkiye o sıralarda Milletler Cemiyetinin üyesi olmamakla birlikte, ilgili taraflardan biri olarak, Dışişleri Bakanı Dr. Tevfik Rüştü (Aras) tarafından temsil edilmiştir. Türkiye, 5 Haziran 1926'da İngiltere ile bir anlaşma yaparak bunu kabullenmek zorunda kaldı. Çünkü Türkiye'de bir Şeyh Said ayaklanması çıktı ve olayı İngiltere buna dayandırmıştı. Bunun ardından Türkiye'nin dış politikasında Sovyetler Birliği ile bir yakınlaşma görüldü.

Daha sonra Türk-Irak sınırında yerel bazı çatışmalar çıktı ve bunun üzerine Brüksel'de geçici nitelikte bir sınır saptandı ve bu Türk-Irak sınırı olmuş, Musul Irak'a bırakılmış ve Türkiye'nin Musul petrollerinden 25 yıl süre ile %10 hisse alması kabul edilmiştir. Türkiye, daha sonra 500.000 İngiliz lirası karşılığında bu hakkından vazgeçecektir. Böylece, yeni Türkiye Cumhuriyeti ile İngiltere arasındaki sorun ortadan kaldırılmış oldu.

Münih Konferansı, 1938

Hitler, Mussolini, Fransa Başbakanı Daladier ve İngiltere adını Chamberlain arasında yapılan ve Çekoslovakya'nın batısındaki "Südetler" bölgesini Almanya'ya veren andlaşma ile sonuçlanan konferans.

Almanya, Avusturya'yı ele geçirdikten sonra ve "bir uluslu bir devlet" politikasını gerçekleştirmek için gözlerini 3.5 milyon Almanın yaşadığı Südetler (Çekoslavakya'nın batısında bulunan bölge) bölgesine çevirdi. Bu bölgede Naziler hareketlerini sürdürüyorlardı. Hitler amacını gerçekleştirmek için sürekli olarak bu bölgeden sözediyor ve bu bölgenin anayurt ile birleşmesinden sözediyordu. Bu kışkırtmalardan doğan bölgedeki karışıklığı bahane ederek Hitler Çekoslavakya sınırına asker yığdı. Bunun üzerine Çekoslavakya hükümeti seferberlik ilan etti. Çekoslavakya 1924 yılında Fransa ile bir ittifak anlaşması imzalamıştı. Bu anlaşmaya göre, Fransa, bir işgal durumunda, Çekoslavakya'ya yardım edecekti. Ancak Fransa, 1938 yılı geldiğinde, İngiltere ile birlikte hareket edeceğini bildirdi. Bu durum üzerine, İngiltere Başbakanı Chamberlain, 15 Eylül 1938 tarihinde Almanya'da Hitler ile görüştü. Başbakan Chamberlain Südetler bölgesinin Almanya'ya verilmesi konusunda Fransa ile Çekoslavakya'yı ikna edeceğine söz verdi. Chamberlain'in görüşmeden çıkardığı sonuç, Almanya'nın denetimli bir biçimde hareket etmesi halinde, Avrupa istikrar ve barışının bir iki küçük devletin ortadan kalkması pahasına da olsa kurtarılabileceğiydi. Chamberlain söz verdiyse de bu Hitler'i tatmin etmedi. Chamberlain ile Hitlerin tekrar bir görüşmesi oldu. Bu arada Almanya'nın desteklediği Polonya ve Macaristan, Çekoslavakya'dan toprak talebinde bulundular. Bundan tedirgin olan Hitler derhal Südetler bölgesinin işgal edilmesini istedi. Ancak Fransa 1924 yılında Çekoslavakya ile yaptığı ittifak anlaşmasına sadık kalacağını söyleyince, Chamberlain, bu bunalımın atlatılabilmesi için bir uluslararası konferansın yapılmasını önerdi.

Hitler, Mussolini, Daladier (Fransa Başbakanı) ve Chamberlain'in (İngiltere Başbakanı) katıldıkları Münih Konferansı 29 Eylül'de toplantı. Mussolini'in taraflara sunduğu anlaşma tasarısı kabul edilerek "Münih Düzenlemesi" adını aldı (30 Eylül 1938). Daha sonra İtalya tarafından hazırlandığı sanılan bu tasarının Almanlar tarafından hazırlandığı ortaya çıktı. Yapılan düzenlemeye göre, Südetler bölgesi dört aşamada Almanya'ya verilecekti. Ayrıca, ilerde doğacak anlaşmazlıkların çözülmesi için uluslararası birkomisyon kurulması kararlaştırıldı. Çekoslavakya'nın sınırlarının (yeni oluşacak sınırlar) uluslararası güvence altına alınacağı ve İngiltere ile Almanya'nın birbirlerine karşı savaşmayacaklarını, taraflar oybirliği ile kabul ettiler.

Düzenlemeye göre, Almanya 10 Ekim'e kadar Südetler bölgesini işgal edecekti. Çekoslavakya bu düzenlemeden sonra, Polonya ve Macaristan'ın isteklerine boyun eğerek, Polonya'ya "Teschen" bölgesini, Macaristan'a da Slovakya'dan bir bölgenin verilmesini kabul etti.

Münih Düzenlemesi, dört büyük devletin isteklerini küçük bir devlete kabul ettirdiklerini göstermektedir. Herşeyden önce, Almanya saldırganlığının durdurulamamasıdır. Çekoslavakya, bu büyük devletlere daha sonra duyduğu güvensizlikten dolayı, II. Dünya Savaşından sonra, Sovyetler Birliğine sığındı.

Nasırizm


Mısır'da krallığın bir darbe ile 1952'de yıkılmasından bir kaç yıl sonra başa geçen Albay Nasır zamanla bütün Arap dünyasında önemli bir milliyetçi lider oldu. İngiliz kuvvetleri Süveyş Kanalı bölgesinden çıkartıp Kanalı millileştirmesi ve ülkede sosyal reformlar yapması Nasır'ın prestijini yükseltti. Kendisinin ayrıca Asya-Afrika ülkeleri ve bloksuz ülkeler arasında faal bir rol oynaması da şöhretini arttırdı. Nehru-Tito-Nasır, "Üçüncü Dünya" denilen bu blokun liderleri oldular. Arap ülkelerinde Nasır taraftarları çoğaldı ve Nasır Arap milliyetçiliğini uyandırdı. İdeali, Atlantik Okyanusu'unda Hint Okyanusu'na uzanan bölgede birleşik bir Arap dünyası meydana getirmekti. Nasır taraftarlığı ve kendisinin bu projesine "Nasırizm" adı verildi. Mısır ve Suriye arasında 1958'de bir birleşme oldu ise de çok sürmedi. Birleşik Arap Cumhuriyeti adı olan bu girişimden sonra başka bir birlik kurma çabaları da sonuç vermedi. 1967 Altıgün Savaşı'ndan ve 1970'de ölümünden sonra Nasırizm yavaş yavaş zayıfladı.

Neuilly Andlaşması, 27 Kasım 1919

Birinci Dünya Savaşından sonra ABD Başkanı Wilson, Fransız Başbakanı Georges Clemenceu ve İngiltere Başbakanı Lloyd George'un eseri olan Paris Barış Konferansında yenik devletlere imzalattırılan barış antlaşmalarından biri. 9 Ağustos 1920'de yürürlüğe giren bu andlaşma ile, Romanya, Yunanistan ve Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı gibi devletlere toprak veren Bulgaristan'a askeri kısıtlamalar getirildi ve tamirat borcu ödetildi. Buna göre Bulgaristan, 300.000 kişinin yaşadığı Ege Denizi kıyısındaki Güney Dobruca'yı Romanya'ya Batı Trakya'daki Gümülcine (Komotini) ve Dedeağaç (Aleksandriapolis)'i Yunanistan'a ve bir kısım bölgeyi de Sırp-Hırvat-Sloven krallığına bırakıyordu. Asker sayısı 20.000'e inecek ve %75'i silinen bir savaş tazminatı ödenecekti.

Nixon Doktrini

1968'de ABD Başkanı seçilen Richard Nixon 1974 Temmuz'unda Watergate Skandalı sonucu istifa edinceye kadar, dünya politikası açısından önemli girişimlerde bulunmuştur. Kendisine bu yönden Dışişleri Bakanı Henry Kissinger de çok yardımcı olmuştur.

Nixon'un ABD dış politikasında ve uluslararası ilişkilerde büyük etkileri olan en önemli girişimleri Vietnam Savaşı'nın durdurulması, Çin'i ziyaretle bu büyük ülkeyle temaslara geçilmesi, Sovyet Rusya ile stratejik silahlar ve nükleer savaş konusunda bazı anlaşmalar yapılması, 1973'te Ortadoğu'daki Ekim Savaşı sonunda bazı anlaşmalar yapılarak barış görüşmelerinin başlatılması gibi hususlardır ve bu girişimler dünya barışına yararlı olmuşlardır.

Başkan Nixon bu politikayı bazı belirli pratik ilkelere dayandırmaktaydı ve bunların tümüne uzmanlarca Nixon Doktrini denmiştir.

1. Amerika dost ülkelerle bir nevi ortaklık kurmalı barış yükümlülükleriyle yararları bu ortaklıkta adilane paylaşılmalıdır.

2. Amerika olsun, dostları olsun, anlaşmazlıkla sonuçlanabilecek sorunların derin nedenlerine çözüm yolu bulmak için her an müzakereye hazır olmalıdırlar.

Doktrinin özeti şudur: Amerika kuvvetli olmalıdır, fakat, uluslararası sorunların çözümüne elde silah ile değil müzakere ile gitmelidir.

Nixon'un başkanlıktan istifasından sonra da ABD'nin dış politikasında değişiklik olmayacağı özellikle belirtilmiştir.

Normandiya Çıkartması, 1944

İkinci dünya savaşında müttefik devletlerin 5 Haziran 1944'te Avrupa'nın kuzey kesiminde, Normandiya kıyılarında düzenledikleri bir çıkartma harekatı. Tarihin gelmiş geçmiş en büyük donanması, tarihin en büyük çıkartmasını başlattı (Operation Overlord). Bu donanma 80 km.'lik bir mesafeyi kapsıyordu. Almanların çok iyi tahkim ettikleri için hiç beklemedikleri Normandiya açığında çıkartma gerçekleşti. Savaşta Batılı müttefikler ve Sovyetler Birliği yetkilileri arasında yapılan görüşmelerde Almanya'ya karşı bir cephe açılması kararlaştırılmıştır. Bu cepheyi Fransa'nın Normandiya kıyı şeridinde açmayı kararlaştırdılar. Bu çıkartma bin uçak ve dört bin çıkartma gemisi ile başladı. Önemli kayıplara rağmen çıkartma başarılı oldu ve Fransa'nın güneyinden gelen birliklerle 26 Ağustos'ta Paris'te birleşerek kent kurtarıldı. Müttefikler Amsterdam ve Brüksel'i ele geçirmişler ve Eylül ayının sonunda Fransa ve Belçika'da savaşan Alman askeri kalmamıştı. Daha sonra Müttefik kuvvetleri Ren nehrini aşarak Alman topraklarına girdiler. Doğuda ise aynı zamanda Sovyet ordusu Polonya ve Baltık ülkelerine girdi. Eylül'de Bulgaristan Sovyet tarafından işgal edildi, Romanya ile Finlandiya ise mütareke istediler.

Bütün bu avantajlar, D. Day'in (Normandiya çıkartması gününün kod adı) başarısı ile oldu.

Nükleer Denemelerin Kısmen Yasaklanması Antlaşması (Test Ban Treaty): bkz. Atmosferde, Dış Uzayda ve Su Altında Nükleer Denemeleri Yasaklayan Antlaşma

Nükleer Savaşın Önlenmesine İlişkin Anlaşma, 1973

Soğuk savaş döneminde, Küba Bunalımı'ndan sonra ortaya çıkan "yumuşama" sürecinde, ABD ve SSCB arasında yapılan ikili anlaşma. Bu anlaşma 22 Haziran 1973 tarihinde Washington'da imzalandı. Anlaşma nükleer savaşın çıkma riskini azaltmak için karşılıklı işbirliğini, düşünce alışverişini ve davranış ilkelerini içermektedir. Anlaşma, imzalandığı tarihten itibaren yürürlüğe girmiştir.

Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması (Non-Proliferation Treaty), 1968

Soğuk savaş döneminin yumuşama sürecinde, nükleer silahlara ilişkin yapılan çok taraflı antlaşma.

Soğuk savaşın doğruğa ulaştığı dönemlerde, ABD ve SSCB dışındaki ülkeler nükleer silahlara sahip olmaya başlamışlardı. Hindistan, İtalya, Japonya ve İsveç, Brezilya, Federal Almanya, Pakistan, İsrail, Güney Kore, Libya ve İran nükleer bomba yapma yönünde çalışmalar yapıyorlardı. Bunun üzerine, özellikle bağlantısız devletler, Birleşmiş milletler çerçevesi içinde nükleer silahların yayılmasını önlemek için girişimde bulunmuşlardı. Federal Almanya'yı NATO çerçevesi içinde nükleer tetikte söz sahibi yapacak olan "Çok Taraflı Nükleer Güç" (MLF-Multilateral Force) konusu, Sovyetler Birliği veAmerika Birleşik Devletleri arasında tartışma yaratmıştı. Sovyetler Birliği, Almanya'nın "nükleer tetikte" parmağının bulunmasına karşı geliyordu. Bağlantısızlar grubu ise, nükleer silahların hem devletler arasında, hem nükleer devletlerin ellerindeki silah sayısı ve güç artışına karşıydılar ve bu konudaki amaçlarını gerçekleştirmek için, geniş kapsamlı tedbirler üzerinde duruyor, nükleer deneylerin tümden yasaklanmasından yanaydılar.

İki büyük devlet, nükleer silahların yayılmasını önlemek için, 1 Ocak 1967 tarihinde anlaştıkları metin, 14 Mart 1968 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na sunuldu. Kurul'a gelen metin yapılan bazı değişikliklerden sonra, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleyen Antlaşmanın (The Non-Proliferation Treaty) imzaya açılmasını öngören tasarı, 95 olumlu oya karşı, 4 olumsuz (Arnavutluk, Küba, Tanzanya ve Zambiya) oyla kabul edilmiş, 21 devlet ise çekimser oy kullanmışlardır. Antlaşma, 1 Temmuz 1968 tarihinde Moskova, Washington ve Londra'da imzaya açıldı. Yürürlüğe girdiği tarih ise 5 Mart 1970'tir.

Nürnberg Mahkemeleri (Nüremberg Mahkemesi)

II. Dünya Savaşı sonunda savaş suçlularının cezalandırılmasını sağlamak için Müttefik devletler tarafından kurulan mahkeme. Uluslararası Askeri Mahkeme bu davalara bakma yetkisini 8 Ağustos 1945'te ABD, İngiltere, SSCB ve Fransa geçici hükümeti temsilciliklerinin imzaladığı Londra Anlaşması'ndan alıyordu. Yetkisine giren konular ise barışa karşı suçlar, insanlığa karşı işlenen suçlar, savaş yasalarını ihlal eden suçlar ve ilk üç kategoride belirtilen suçları işlemek üzere ortak bir anlaşma içine girmeydi. Nürnberg'de kurulan bu mahkeme 20 Kasım 1945'te başlamış ve 1 Ekim 1946'da sona ermiştir. Mahkemenin aldığı kararlara sanıklardan ve dışardan eleştiriler gelmiştir. Bu eleştiriler: 1)Mahkemenin yetkili olup olmadığı, 2)Kanunsuz suç ve ceza olmaz prensibine aykırılık, 3)Mahkemede tarafsız ve yenik devletlerden yargıç bulunması, 4)Yalnızca yenik devletlerin yargılanmış olması.
Oder Neisse Hattı

II. Dünya savaşından sonra müttefiklerce düzenlenen Polonya-Almanya sınırı. Savaş sonrası dönemin dönüm noktasını oluşturan Yalta Konferansında ele alınan konulardan biri de Polonya sorunuydu. Savaşın galip devletlerinden Sovyetler Birliği, Polanya'da, Almanya'nın aleyhine genişlemesini öngören bir sınır öneriyordu. O zaman iki ayrı Polonya Hükümeti vardı. Biri Alman ve Sovyet işgali sırasında Londra'ya kaçan hükümetti. Öteki ise, Sovyetler Birliğinin işgal bölgesinde kurdurup tanıdığı ve Lüblin kentinde kurulduğu için "Lüblin Komitesi" adını alan komünist hükümetti. İşte Stalin bu hükümeti destekliyordu. Sonunda bir koalisyon hükümeti kurulması kararlaştırıldı.

II. Dünya savaşından önce "Curzon Çizgisi" Polonya-Sovyet sınırı olarak saptanmıştı. Polonya, Fransa'nın da desteği ile, bu sınır kabul etmedi. Riga Barış Antlaşması ile, Polonya sınırı Curzon Çizgisi'nin çok doğusuna doğru genişledi. Böylece, Polonya'nın içine birçok Ukraynalı ve Beyaz Rus girdi. Daha sonra, Yalta'da Sovyetler Birliği eski "Curzon Çizgisi" üzerinde ısrar edince, öteki devletler bunu doğal karşıladılar ve Sovyet isteklerini yerine getirdiler. Ayrıca Sovyetlere Doğu Prusya'daki Königsberg kenti, Polonya'ya da terkettiği topraklara karşılık olarak, Almanya'dan, yani batısından toprak verildi. Oder-Neisse akarsuyu Alman-Polonya sınırı oldu. Böylece Polonya batıyı kaydırılmış oldu. Güçlü bir Polonya hem Sovyetlerin, hem de Fransa'nın işine yarıyordu. Federal Almanya 12 Ağustos 1970 tarihinde Sovyetler ile, 7 Aralık 1970 tarihinde Polonya ile yaptığı antlaşmada bu sınır çizgisini tanıdı. Oder-Neisse hattı Batı-Doğu Almanya sınırını da oluşturmaktaydı.

1990 yılında iki Almanya'nın birleşmesi görüşmelerinde Polonya sınır tekrar gündeme geldi. Polonya, iki Almanya'dan da güvence istedi. Sonuçta, iki Almanya Polonya sınırını tanıdıklarını açıkladılar. Birleşme Antlaşması 3 Ekim 1990'da imzaladığında, Demokratik Almanya'nın Batı'ya ilhakı kesinleşti. Böylece Birleşik Almanya'nın sınırları Doğuda Oder-Neisse Hattı'na kadar uzandı. Polonya-Almanya sınırı, devletler arası bir anlaşma ile de tescil edildi.

Ondört Nokta Programı (Wilson İlkeleri), 1918

Birinci Dünya Savaşı sona ermeden, 1918 yılının Ocak ayının ABD Başkan Woodrow Wilson'un savaş sonrası dünyası ile ilgili görüşlerini içeren bildiri. Bu görüşler "14 nokta"dan oluşmaktaydı. Bunlar: 1)Barış görüşmeleri ve anlaşmaları açıklıkla yürütülecek, gizli diploması yöntemleri kullanılmayacaktır. 2)Barış ve savaş döneminde açık denizlerde seyrüsefer serbestisi sağlanacaktır. 3)Uluslararası ticaretteki engeller kaldırılacaktır. 4)Ulusal silahlanmanın iç güvenliğin gerektirdiği ölçü ve düzeyde tutulacaktır; 5)Tüm sömürge sorunları özgürce ve tarafsız çözüme bağlanacaktır. Bu konuda şu kurallar gözetilecektir. 6)Birincisi, Rusya'yı diğer ulusların istedikleri takdirde ve ölçüde özgürce yardımda bulunulması garanti edilecektir. İkinci, Rusya'ya kendi siyasi girişimi ve ulusal politikasında bağımsız olabilme özgürlüğü sağlanacaktır.7)Almanya Belçika'dan çekilecektir ve Belçika tekrar bağımsız devlet halini alacaktır. 8)Alsace ve Lorraine, Fransa'ya geri verilecektir. Bunun yanında, Almanya işgal ettiği Fransız topraklarını tekrar Fransa'ya iade edecek ve verdiği zararı Fransa'ya ödemeyi yüklenecektir; 9)İtalya sınırları yeniden düzenlenecektir; 10)Avusturya-Macaristan imparatorluğu altında bulunan halklara özerklik verilecektir; 11)Almanya, Romanya, Sırbistan ve Karadağ'daki askerlerini geri çekecektir, ayrıca Sırbistan'a denize çıkma hakkı verilecektir. 12)Osmanlı devletinin Türk kesimlerinin egemenliğini güvence altına alınacak, imparatorluk içindeki öteki uluslara can güvenliği ve özerk gelişme olanakları sağlanacak ve Boğazlar'dan sürekli geçiş özgürlüğü uluslararası güvence altına alınacaktır; 13) Bağımsız bir Polonya'ya denize çıkma hakkı verilecek ve Polonyalı'ların oturduğu bütün topraklar bu devlete bağlanacaktır; 14)Büyük ve küçük ülkelerin siyasal bağımsızlıklarını ve ulusal bütünlüklerini karşılıklı olarak garanti altına almak amacı ile özel statüleri olan bir uluslar birliğinin (Milletler Cemiyeti) en kısa zamanda kurulması için çalışmalara hemen başlanacaktır.

Ortaçağ (Middleage)

İ.S. 5-13. yüzyıllar arasını kapsayan dilimin adı. Bu kelime 17. yüzyıldan beri Avrupa tarihi sözkonusu olduğunda, kullanılmaya başlanmıştır. Bu kavram, genellikle insanların öznel bilincinde biçimlendiği için kesin başlangıç ve bitiş noktalarından söz edilemez. Ancak, bütün bu nedenlere rağmen, tarih kitaplarında Roma imparatorluğunun bölünme tarihi (M.S. 395) yada son Batı Roma imparatorluğunun düşüş tarihi (476) gibi noktalar Ortaçağın başlangıcı olarak alınmaktadır. Bitiş noktaları ise, İstanbul'un fethi (1453); İtalyan kaşif Kristof Kolomb'un Yeni Dünya'yı (Amerika) keşif (1492); Dini savaşlar olarak bilinen 30 Yıl Savaşlarını sona erdiren Westphalia Antlaşması (1648); Fransız Devrimi (1789) gibi siyasi tarihte önemli sonuçlar doğuran tarihler sayılmaktadır.

Ortaçağ kavramı tarihte ilk defa Rönesans düşünürleri tarafından geliştirildi. Bunlar kendi dönemlerini, Roma İmparatorluğunda yaşanan parlaklık ve "yeniden doğuş" dönemleri arasında bir geçiş dönemi olarak görmektedirler. Roma'da yaşanan uygarlığın kendi dönemlerinde yeniden canlandığını görüyorlardı. Roma İmparatorluğu ile, kendi dönemlerine kadar geçen karanlık dönem için bu tabiri kullandılar.

Bu olumsuz değerlendirmelere karşın, Ortaçağ büyük siyasal, ekonomik, kültürel, toplumsal ve sanatsal değişimlerin yaşandığı bir dönemdir. Batı tarihçiler bu dönemi üç başlık altında incelemektedirler: "Erken Ortaçağ", "Yüksek Ortaçağ" ve "Geç Ortaçağ".

Ortaçağın ortaya çıkardığı en önemli özellikler, kamu otoritesinin bölünmesi, feodalizmden kaynaklanan ademi-merkeziyetçiliğin güçlenmesi, ideolojik üstyapılara dinin egemen olması, piyasa için üretim yapılmasının yaratılması, burjuvazinin kent ve ülke parlamentolarında temsil edilmesinin sağlanmasıdır.

Orta Menzili Nükleer Silahları Sınırlandırma Antlaşması

Sovyetler Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri arasında nükleer silahların sınırlandırılması konusunda yapılan iki taraflı antlaşma. Bu anlaşmaya göre tarafların ellerinde bulundurdukları orta menzili nükleer silahların (INF) tümünün ortadan kaldıracak ve üretimleri yasaklanacaktı.

1980'li yıllarla birlikte Avrupa'daki silah dengesini kendi lehine çevirmek isteyen Sovyetler Birliği, orta menzilli ve Avrupa'ya yönelik "55-20" füzelerinin bir kısmını kendi topraklarında, diğer kısmını ise Doğu Avrupa'daki müttefiklerine yerleştirmeye başlamıştı. ABD buna karşılık olarak, yine orta menzilli "Pershing II" ve "Cruise" füzelerini Avrupa'daki müttefiklerine yerleştirdi. Ancak, 1985 yılı geldiğinde Sovyetler Birliğinin başına Gorbaçov, ABD'de ise Reagan işbasına geldi. İki başkanın başkanlığının ilk yıllarından sonra silahsızlanma çabalarına olumlu yaklaşmasıyla, iki ülke arasında INF denen orta menzilli füzelerin yasaklanması görüşmeleri başladı. Cenevre'de yapılan ön görüşmelerden sonra, 18 Eylül'de iki tarafın görüş birliğine vardıkları açıklandı. 24 Kasım'da Cenevre'de buluşan Dışişleri Bakanları Shultz ve Şevarnadze, her iki ülkenin menzilli 500 ile 5499 km arasında olan nükleer füzeleri yasaklayan, yani Avrupa'da tümünün ortadan kaldırılmasını öngören (O çözüm) bir anlaşmasının şartlarını belirlediler. İki Başkan arasında zirve toplantısı 8-10 Aralık 1987'de Washington'da gerçekleşti ve 8 Aralık'ta "INF" Antlaşması imzalandı.

1   2   3   4   5   6   7   8   9


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət