Ana səhifə

Jacoben Diplomasisi


Yüklə 0.49 Mb.
səhifə7/9
tarix24.06.2016
ölçüsü0.49 Mb.
1   2   3   4   5   6   7   8   9

Saint Jean De Maurienne Antlaşması, 1917

I. Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru, itilaf devletlerinin (İngiltere, Fransa ve İtalya) Osmanlı devletinin yıkılması durumunda ortaya çıkacak olan "toprak mirası"nı nasıl paylaşacaklarını belirleyen antlaşmalardan biri. Antlaşma Nisan 1917 tarihinde yapıldı. Buna göre, Fransa'ya Adana; İtalya'ya ise İzmir-Kayseri-Mersin üçgeni arasında bulunan güneybatı Anadolu bölgesi veriliyordu. Antlaşma, 18 Ağustos-26 Eylül 1917 tarihleri arasında üç devlet tarafından onaylandı.

Salt: bkz. Stratejik Silahların Sınırlandırılması Görüşmeleri

Samimi Anlaşma (Entente Cordiale), 1904

Fransa ile İngiltere arasında Nisan 1904'te imzalanan anlaşma. 1900'lere gelindiğinde denge Fransa'nın aleyhine döndü. İngiltere sömürge elde etme savaşlarında Fransa'yı yenilgiye uğrattı. Denizaşırı çatışmalarda Fransa'nın Avrupa'daki durumu zayıfladı. Almanya'nın deniz silahlarında İngiltere ile arayı kapatmaya başladığı anlaşılınca, sömürge yollarının korunmasında rekabete tahammülü olmayan İngiltere, 1902'de Japonya'yla imzaladığı İngiliz-Japon ittifakına bağlı olarak Uzakdoğudan çıkması muhtemel bir Rus-Japon savaşında, 1894 ittifakına göre Fransa Rusya'ya yardım ederse, Fransa'ya karşıt bir kamp içinde yeralmak istemedi. Avrupa ülkeleri arasında silahlanma yarışı başlamış ve Üçlü İtilaf Devletleri hızla silahlanmaya yönelmişlerdi. Balkanlar'da barış hızla bozulmaktaydı ve bunun da büyük bir savaşa yolaçabileceği her iki devletce de anlaşılmıştı. Sonuç olarak İngiltere ve Fransa, yakınlaşmaya zemin oluşturması için sömürge konularını bu anlaşmaya çözüme bağladılar.

Bu anlaşmaya göre, Fransa Fas'ın siyasal statüsünü değiştirmeme sözü veriyor, topraklarına katmama yükümlülüğü altına giriyor; buna karşılık İngiltere Fransa'yı Fas'ta ekonomik, mali ve askeri yenilikler yapabilme noktasında serbest bırakıyordu. İngiltere de Mısır'ın siyasal statüsünü değiştirmeyecek, Fransa da İngiltere'nin 1882'de işgal ettiği Mısır'dan çıkmasını istemekten vazgeçecekti. Bu anlaşmayla aynı zamanda Üçlü İtilaf'ın ikinci kanadı ortaya çıkmış oldu.


San Fransisco Konferansı, 1945

Birleşmiş Milletler Örgütü'nün kurulması ile sonuçlanan uluslararası konferans (25-26 Nisan 1945) II. Dünya Savaşı'nın sonuna doğru Müttefikler uluslararası bir örgütün kurulması çabalarını yoğunlaştırmışlardı. Bu örgütün temel ilkeleri, 1944 yılında toplanan Dumbarton Oaks Konferansında ortaya atılmıştı. San Fransisco Konferansına Müttefiklerin siyasal amaçlarını ele alan Birleşmiş Milletler Bildirisini imzalamış kırk altı ülke ile Mihver devletlerine karşı savaşmış yirmi ülkenin temsilcisi katılmıştır. Konferansta büyük ve küçük devletler arasında çeşitli anlaşmazlıklar çıktı. Dumbarton Oaks ilkelerine göre kurulacak örgüt büyük devletlere geniş yetkiler veriliyordu. Konferans'ın çoğunluğunu oluşturan küçük devletlerin istekleri şunlardı: örgütün bütün ülkelerin eşitlik ilkesi çevresinde temsil edildiği Genel Kurul'un yetkilerinin genişletilmesi, uluslararası Adalet Divanı'nın yetkilerinin genişletilmesi, kurulacak örgüt ile ilgili olarak işleme alınacak anlaşmayı yorumlama yetkisinin Genel Kurul ya da Adalet Divanı'na verilmesi, büyük devletlerin "veto" yetkisinin sınırlandırılması. Küçük devletlerin isteklerinden çok azı gerçekleşmiştir. Konferansın savaşın devam ettiği bir ortamda yapılması ve Mihver Devletlerine karşı yürütülen mücadelede büyük devletlerin önemi, onların isteklerinin kabul edilmesini kolaylaştırmıştır. Konferans 26 Haziran'da elli ülkenin BM Antlaşmasını imzalanması ile sonuçlanmıştır.

San Remo Konferansı, 1920

I. Dünya savaşından sonra Ortadoğu üzerindeki barış konferansı. 24 Nisan 1920'de San Remo'da açıldı ve burada Avrupa devletleri dağıtılacak "Mandat"lar üzerinde anlaşmaya vardılar. Suriye'de Fransız, Irak ile Filistin'de ise İngiliz "Mandat"ını kuran antlaşmaya Balfour Deklarasyonu da dahil edildi. Böylece yapılan anlaşmalar her yönüyle, self determination ilkesine aykırı hale geldi. Konferans, ayrıca Mezopotamya'nın petrol kaynakları sorununu da çözdü. Musul, Fransız etki alanından İngiliz etki alanına geçirildi ve petrol gelirlerinden Fransa'ya da pay ayrılacağı kabul edildi. Suriye, Mezopotamya ve Filistinli Araplar, San Remo'nun kurduğu bu yabancı yönetimine karşı çıktılar ve düzenlemeyi Wilson ilkelerinin açık bir ihlali olarak değerlendirdiler.

Savunma ve Ekonomik İşbirliği Antlaşması (SEİA)

Türkiye Cumhuriyeti ve Amerika Birleşik Devletleri arasında 11 Aralık 1980 tarihinde yürürlüğe giren, beş yıllık süreler ile yenilenen antlaşma. Savunma ve Ekonomik İşbirliği Antlaşması'nın ilki 3 Temmuz 1969 tarihinde gizli olarak imzalandı. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında, A.B.D. sözkonusu antlaşma hükümlerine aykırı olarak Şubat 1975 tarihinde Türkiye'ye silah ambargosu uygulamaya başladı. Bunun üzerine antlaşma gizliliğini yitirdi ve Türkiye-Amerika'nın üslerini kapattı. Amerikan ambargosunun Eylül 1978'de kaldırılması ile başlayan görüşmeler sonucunda 29 Mart 1980'de Savunma ve Ekonomik İşbirliği Antlaşması imzalandı. Hükümetleri açıklanmayan antlaşmanın süresi dolduğunda, Amerikan yönetiminin antlaşma hükümlerini yerine getirmemesi, silah için verdiği kredilerin faizlerini düşürmemesi, Kıbrıs konusunda lobilerin etkisinde kalması gibi nedenlerle antlaşma yeniden ele alındı. A.B.D. Dışişleri Bakanı George Schultz'un 16 Mart 1987 tarihli bir mektupla, Türk silahlı kuvvetlerinin güçlenmesine yardım edileceğini, terörizm ile mücadelede Türkiye ile işbirliği yapılacağını, Türk Silahlı Kuvvetlerinin modernizasyonu için gayret gösterileceğini, Ortak Savunma Sanayi Yürütme Komitesi'nin düzenli olarak toplanacağını, iki ülke arasında karşılıklı ticaretin teşvik edileceğini bildirmesi üzerine, Türkiye Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu'nun mutabakat mektubu ile antlaşma 1990 yılı sonuna kadar uzatıldı. Fesih sözkonusu olmadığı için antlaşmanın yürürlüğü devam etmektedir.

Schengen Antlaşması, 1990

Avrupa Topluluğu üyesi beş ülke arasında, sınır kapılarındaki polis ve gümrük kontrollerini 1 Ocak 1992'de bütünüyle ortadan kaldırmayı amaçlayan antlaşma. Fransa, Almanya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg arasında Haziran 1990'da imzalanan antlaşmaya göre, Topluluk üyesi olmayan yabancıların "Schengen Alanı" adı verilen bu beş ülkeye girişlerinde çeşitli şartlar aranacaktır. Bu antlaşma, Avrupa'nın siyasi birliği doğrultusunda önemli bir adımdır. İtalya, sınır kontrollerinin yeterince sağlam olmadığı gerekçesiyle bu alan içine sokulmamıştır. Danimarka bu antlaşmaya siyasal nedenlerle katılmazken, İrlanda, Yunanistan ve İngiltere coğrafi nedenlerle bu antlaşmaya uygun olmayan ülkeler olarak değerlendirildiler. Almanya'nın birleşmesiyle Doğu Almanya da doğal olarak bu alanın içine girdi. Haziran 1991'de İspanya, Portekiz ve İtalya bu antlaşmaya katıldılar.

Schuman Planı, 1950

9 Mayıs 1950'de Fransa Dışişleri Bakanı Robert Schuman'ın Batı Almanya ve Fransa'da çelik ve kömür üretimini denetleyecek tek bir organ oluşturması ve bu ortaklığın diğer Avrupa ülkelerinin üyeliğine ve Birleşmiş Milletlerin işbirliğine de açık tutulması konusunda önerdiği plan. Robert Schuman, Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu'nu kuran ve "Avrupa Birleşik Devletleri"nin kurulması konusunda çaba göstermiş bir kişidir. Robert Schuman'ın önerisi Fransız hükümeti tarafından "Avrupa'nın birleşmesi konusunda atılan ciddi bir adım" olarak değerlendirildi.

Dokuz ay süren uzun müzakerelerden sonra, "Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu" kurulması konusunda ortaya atılan tasarı (Schuman Planı) Batı Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda, Lüksemburg ve İtalya Dışişleri Bakanlarının katıldığı Paris konferansında kabul edildi (18 Nisan 1951).

Yapılan antlaşmaya göre, üye ülkeler arasında kömür ve çeliğin dolaşımında var olan bütün sınırlamalar kaldırılacak, üretim ve fiyatların kontrol altına alınması için, önlemler alınacaktı.

Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu'nun ilk başkanı, Fransız ekonomi uzmanı ve diplomat olan Jean Monnet'ti.

Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu 1958 Roma Antlaşmasıyla, "Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu"na (EURATOM) dönüştü.

SEİA: bkz. Savunma ve Ekonomik İşbirliği Antlaşması

Sevres Barış Antlaşması, 1920

I.Dünya Savaşından sonra galip devletlerle İstanbul'daki Osmanlı hükümeti arasında 10 Ağustos 1920 tarihinde imzalanan bir barış antlaşmasıdır. Sevres, galiplerle öteki Avrupa devletleri arasındaki antlaşmalardan çok daha ağırdır. Sevres sadece eski, köhne ve yenilmiş bir imparatorluğu parçalayan bir antllaşma değildir. Sevres, yalnız Türklere bağımsız yaşama hakkını tanımayan bir antlaşma da değildir. Sevrek Türkler'e "yaşama hakkını" tanımayan bir barış antlaşmasıdır.

Sevres Antlaşmasına göre, Osmanlı devletinin Rumeli sınırı bugünkü İstanbul ilinin sınırına getiriliyor ve böylece "Türklerin Avrupa'dan atılması" ile ilgili yüzyıllık Avrupa amacı gerçekleşiyordu. B. Anadolu Yunanistan'a; güneyde Mardin, Urfa, Antep ve Amonos dağları Fransa'ya veriliyordu. Doğuda Beyazıt, Van, Muş, Bitlis ve Erzincan'ı içine alan bir Ermenistan, Irak ve Suriye arasında kalan bölgede Kürdistan kuruluyordu. Irak İngiltere'ye bırakılıyordu. İstanbul uluslararası bir kent olacak ve Boğazlarda donanması, ordusu ve bütçesi olan bir Boğazlar Komisyonu kurulacaktı. Bütün bunların dışında Osmanlı devletinin askeri gücü de kolluk kuvvetleriyle sınırlandırılıyordu. Kısaca, Osmanlı devleti İtilaf devletlerinin ortak bir sömürgesi haline getiriliyordu.

Silahların Denetimi

Silahların geliştirilmesini, denenmesini, konuşlandırılmasını ya da kullanılmasını denetim altına tutmaya yönelik uluslararası sınırlamalar. Silahların denetiminin iki ana işlevi vardır: Askeri durumun içerdiği belirli riskleri azaltarak topyekün savaş olasılığını azaltmak ve çatışmaların baş göstermesi durumunda serinkanlı politikalar uygulanma olasılığını artırmak. Silahsızlanma ve silahların sınırlandırılmasından farklı bir anlam taşıyan silahların denetimi, mutlaka silah üretiminin yasaklanmasını getirmez. Ama bu alanda kısıtlayıcı bir rol oynayabilir.

Silahların denetimi, askeri politika alanlarındaki karşıt güçler arasında bir tür işbirliğinin sağlanmasıdır. Bu aynı zamanda, bir ülkenin dünya güvenliğini desteklemek için tek taraflı olarak savaş gücünü azaltma kararını da içine alabilir.

1960'lardan bu yana uluslararası politikada toplu bir silahsızlanmadan çok, silahların denetimine doğru bir eğilim olduğu gözlenmektedir. Bu konuda ABD ve SSCB başı çekmektedir. Bu antlaşmaların en dikkate değer olanı nükleer silahların Atmosferde, Dış Uzayda ve Su Altında Denenmesini Yasaklayan 1963 tarihli Anlaşmadır. Yeraltında Nükleer Denemeleri Sınırlandıran Anlaşma ve Stratejik Silahların Sınırlandırılması Görüşmeleri bu kapsamda imzalanan anlaşmalardır.

Siyasi Tarih

Devletlerden, devletlerin ortaya çıkışından, değişme, gelişme, yıkılışlarından ve devletler arasındaki siyasal ve bir dereceye kadar ekonomik ilişkilerinden söz eden disiplindir. Bu tanımdan esinlenerek buna uluslararası ilişkiler tarihi de diyebiliriz. Genel olarak baktığımızda "siyasi tarih" terimi iki kavramı içermektedir. Bunlar:

1) Devletlerin kuruluşlarını, geçirdikleri gelişmelerini, devlet içindeki bireylerin ya da grupların çatışmalarını ve devletlerin dünya tarihi içindeki yer ve önemini inceleyen siyasi tarih;

2) Uluslararası ilişkilerin temel birimlerinin birbirleriyle olan ilişkilerinin tarihini inceleyen siyasi tarih.

Siyonizm Hareketi

Filistin toprakları üzerinde ulusal bir yahudi devleti kurma amacı taşıyan milliyetçi yahudi hareketi. Yaklaşık iki bin yıl kadar önce bölgeden çıkartılan Yahudilerin tekrar bu topraklara dönmeleri için, XVI ve XVII. yy.'da bir dizi "mesih", hareketleri ortaya çıktı. Fakat Yahudilerin Filistine dönmesi konusu daha çok XIX. yy. başlarında Hristiyan çevrelerce gündeme getirildi. Batı'nın laik kültürüne ayak uyduramayan Doğu Avrupalı Yahudiler, Çarlık yönetiminin Yahudi karşıtı "pogrom (yıkım yada kargaşa) hareketleri üzerine, Filistin'e yerleştirmeyi özendirmek için Havevei Sion'u (Sionu Sevenler) kurdular. Bu hareket eski Kudüs tepelerinde, Sion'da somutlaşan Filistin topraklarına bağlılığın uzantısıydı.

Avrupa'da anti-semitizm hareketinin yaygınlaşması ve Theodor Herzl'in savunduğu yurt edinme düşüncesi, siyonizme siyasal bir nitelik kazandırdı. 1897 yılında Herzl ve Weizmann'ın öncülüğünde İsviçre'de toplanan Siyonist Kongre Siyonizmin Yahudi halkının Filistin topraklarında bir yurt yaratmayı amaçladığını içeren Basel Programını onayladı. Bu dönemden sonra Filistin'e Yahudi göçü hızlanmıştır. İngiltere siyonizmi bölgede güçlenen Arap ulusçuluğunu dengeleyecek bir araç olarak görüyordu. I. Dünya Savaşının başlamasıyla siyonizmin siyasal yönü yeniden ön plana çıktı. İngiltere'de yaşayan Rus yahudilerinden Weizmann ve Sokolow Filistin'de Yahudi devletinin kurulmasını öngören Balfour Bildirisinin yayınlanmasında önemli rol oynadılar. Milletler Cemiyetinin Filistin'i İngiliz Manda yönetimine bırakan belgesinde de (Temmuz 1922) bu bildiriye gönderme yapılarak konuya yer verilmiştir. Dünya Siyonist Örgütünün yönlendiriciliği ile bölgede Yahudi göçü hızlanmış ve Filistindeki Yahudi nüfusu 1933'te 238 bine yükselmiştir. Filistin'in giderek Yahudi devletine dönüşümü, Arapları siyonizme ve onun destekçisi İngiliz politikasına karşı ayaklandırdı. 1929'da ve 1936-1939 arasında Arap ayaklanmaları, İngilizleri soruna bir çözüm bulmaya yöneltmiştir. Almanya'da Nazilerin iktidara gelmesi ile göç hareketi hızlanırken, bir çok ülkedeki Yahudiler de siyonizme daha sıcak bakmaya başladılar. Araplarla Yahudiler arasındaki gerginliğin giderek artması sonucun, İngiltere sorunu 1947 yılında BM'ye götürdü. Burada yapılan çalışmalarda Filistin topraklarının bölünmesine karar verildi. Bu kararın verilmesinden sonra beliren kargaşa ortamında 14 Mayıs 1948'de Tel-Aviv'de toplanan Yahudi Ulusal Konseyi İsrail Devleti'nin kurulduğunu ilan ederken Siyonizm bölgedeki siyasal amacına ulaşmış oluyordu.

Soğuk Savaş

II. Dünya Savaşı sonrasında Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği arasında sürdürülen sürekli gerginlik ve sınırlı çatışma biçimidir. Soğuk savaş, 1917'den başlayan Doğu-Batı çekişmesinin bir ürünüdür. Bu çekişme II. Dünya Savaşı'ndan sonra daha belirgin hale geldi. Soğuk savaş geriliminin azaldığı ya da çok yoğunlaştığı dönemler olmuştur.

"Soğuk Savaş" deyimi ilk kez 1947 yılında ABD'li Bernard Baruch tarafından kullanılmıştır. II. Dünya Savaşından sonra Orta, Doğu ve Güneydoğu Avrupa'da SSCB'nin etkisi artmaya başladı ve bu bölgedeki ülkeleri bir ölçüde kendi şemsiyesi altına aldı. Bundan korkan ABD ve İngiltere, Batı Avrupa'da ve başka yerlerde ve Sovyet yanlısı komünist partilerin iktidara gelmemesi için çeşitli girişimlerde bulundular. Uyguladıkları Marshall Planı ile Batı Avrupa ülkeleri ABD'nin nüfuzu altına girerken, Doğu Avrupa ülkelerinde de Sovyet yanlısı komünist hükümetlerin kurulması ile Soğuk Savaş doruğa ulaştı. Bunun yanında ABD, Truman Doktrini çerçevesinde, Batı Avrupa'nın SSCB'ye karşı korunması için çaba harcadı. Bunun sonucu olarak da NATO (North Atlantic Treaty Organization-Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) kuruldu. Buna karşı, SSCB'de Varşova Paktı'nı kurdu ve Çin'de Sovyet yanlıları iktidarı ele geçirdiler. Böylece soğuk savaşı daha belirgin hale getiren bloklar oluştu ve çeşitli çatışma konuları ortaya çıktı. Kore ve Vietnam savaşları, Berlin Sorunu, 1956-59 yılları arasında Ortadoğu'daki çekişme, U-2 casus uçağı olayı, Küba krizi gibi olaylar soğuk savaşın doruğunu oluşturdu. Soğuk savaşta blok liderlerinin kendi blokları içerisinde yer alan ülkelerin içişlerine karıştıklarına rastlanmıştır. 1962'den sonra (özellikle Küba bunalımından sonra) yavaş yavaş ortaya çıkan "detant" (yumuşama) dönemiyle karşıt iki blok, yerini daha karmaşık bir yapıya bıraktı. Yeni bağımsız ülkeler ortaya çıktı. Nükleer silahların yayılmasının önlenmesi konusunda görüşler vurgulamaya başladılar. İki blok arasındaki çekişmeyi sona erdirmek için 1975 yılında iki blok ülkelerinin katıldığı AGİK (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı) çerçevesinde Nihai Senet imzalandı. Fakat Asya ve Afrika'daki karışıklığın tırmanması bu detente (yumuşama) sürecini sona erdirdi. 1980'lerin başında yeniden soğuk savaş dönemine girildi. Fakat 1985 yılında SSCB Komünist Parti Genel Sekreterliğine Mikhail Gorbaçov'un gelmesi ile, iki blok arasındaki buzlar eriremeye başladı. Ve 1989 yılında Doğu Avrupa'da başlayan rejim değişikliği, ve soğuk savaşı simgeleyen Berlin Duvarı'nın yıkılması ile II. Dünya Savaşından sonra başlayan süreç sona ermeye başladı.

Sosyalist Enternasyonel

Sosyalist ve sosyal demokrat partilerin aralarında örgütledikleri birlik. Bu, II. Dünya Savaşı'ndan sonra sosyalist eğilimli partilerin başlattıkları örgütlenme girişimlerinin ürünüdür. 1946'da kurulan ve daha sonra bir danışma organı olan Uluslararası Sosyalist Konferans Komitesi'nin (COMISCO) girişimi ile Temmuz 1951'de Sosyalist Enternasyonel kuruldu. Birlikte her partinin bir oyu vardır ve kararlar oybirliği ile alınır. Birlikte bir hiyerarşik düzen oluşturulmuştur. En yüksek organ "Kongre", onun altında bütünüyle parti temsilcilerinin yeraldığı alt örgütler ve on iki ülkenin temsilcisinin oluşturduğu "Büro" bulunmaktadır. Bu birlik Sovyet türü Komünist sisteme karşı çıkarak demokrat sosyalizmi savunmaktadır. Birlik, NATO tarafından da desteklenmektedir. Bundan etkilenerek de insan hakları, demokrasi, genel silahsızlanma, barış içinde yaşamak gibi noktaları savunmaktadır.

Birlik, Avrupa Birliği çalışmalarına da katılmaktadır. Birliğe Dünya çapında altmış dolayında sosyalist eğilimli parti üyedir. Türkiye'den Sosyal Demokrat Halkçı Parti (şimdiki CHP) Haziran 1989'da birliğe üye olmuştur.

Sovyet Alman Paktı: bkz. Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı

Sovyet-Çin Çatışması: bkz. Çin-Sovyet Çatışması

Sovyet Devrimi: bkz. Rus Devrimi

Soykırım Sözleşmesi

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun dünyada soykırım suçunu önlemek amacıyla 9 Aralık 1948'de kabul ettiği uluslararası sözleşme. Bu sözleşme ve taraf olan devletler gerek savaş, gerekse barış zamanında izlenen "soykırım" (genocide) suçunu bir uluslararası suç saymakta ve bu suçu önlemeyi bir yükümlülük olarak kabul etmektedir. Türkiye 29 Mart 1990 tarihinde, 5930 sayılı kanunla bu sözleşmeye taraf olmuştur.

Sömürgecilik

Bir devletin egemenliğini başka topraklar ve halklar üzerinde kurması ya da genişletmesidir. Sömürgeciliğin tarihi çok eskilere gitmektedir. İlkçağların devletleri de çevrelerindeki güçsüz ülkelerin kaynaklarından yararlanmak için onları sömürgeleştirirlerdi. Daha sonra, XV. yüzyılın sonlarında başlayarak çeşitli Avrupa devletleri dünyanın geniş alanlarını keşif, fetih, ilhak ve iskan etmeye başlamışlardır. Bu, XV. yüzyıldan beri Avrupa tarihinin önemli bir özelliğidir. Sömürgeciliğe çok yakın olan Emperyalizm sömürgeciliğin bir biçimidir. Emperyalizm, Avrupa'nın büyük devletlerinin XIX. yüzyılın ikinci yarısında öteki kıtalar üzerinde genişlemelerine verilen addır. Bugünkü tanımlanışı ile, Avrupa'da kuvvet politikasının, devletlerarası sürtüşme ve ekonomik rekabetin denizaşırı bölgelere yayılmasıdır. Sömürgeciliğin tarihi çok geçmişlere dayansa da, Avrupa'nın XIX. yüzyılda endüstri devrimi sonucu karşılaştığı ekonomik ve toplumsal sorunlara çözüm getiren yöntem olarak yenidir. Sömürgecilik olgusunun temelinde şu unsurlar yatmaktadır: 1) Ekonomik unsur, 2)Demokratik unsur, 3)Güvenlik endişesi, 4)Ulusal itibar ve büyüklük duygusu. 20. yüzyılda ortaya çıkan iki Dünya Savaşı, sömürgeciliğin gerilemesi sonucunu doğurmuştur. 1960'larda başlayan hızlı uluslaşma süreci, hemen hemen sömürgeciliğin sonunu gösteriyordu. Ve 1989 yılında Doğu Avrupa'da başlayan rejim değişikliği, ve soğuk savaşı simgeleyen Berlin Duvarı'nın yıkılması ile II. Dünya Savaşı'ndan sonra başlayan süreç sona ermeye başladı.

Sputnik Olayı, 1957

Sovyetler Birliği'nin 4 Ekim 1957'de yapay bir uyduyu, yani Sputnik'i uzaya yerleştirmesi. Bu başarı Sovyetler Birliği'nin 1949 yılında atom gizlerini elde etmesinden sonra, şimdi kıtalararası füze yapımını da gerçekleştirdiğini vurguluyordu. Sovyetler Birliği o ana kadar, atom silahına sahip olmasına rağmen, bu silahı ABD'nin topraklarına kadar fırlatacak teknikten yoksundu. Şimdi bir yapay uyduyu uzaya yerleştiren Sovyetler Birliği, aynı füzenin ucuna atom silahını da kolaylıkla yerleştirebilirdi. Bu olay ABD ve NATO'nun stratejilerini temelden değiştirmiştir. Bu olaytan sonra ABD, Sovyetler Birliği'ne yakın olan müttefiklerinin topraklarında Orta Menzilli Güdümlü Füze (IRBM-Intermediate Range Ballistic Missile) yerleştirmeyi düşünmüştür.

Sri Lanka Konferansı, 1976

Bağlantısız ülkelerin devlet ya da hükümet başkanlarının Sri Lanka'nın başkenti Colombo'da (yeni adı Srilanka) yaptıkları toplantı. 1975 yılında Peru'nun başkenti Lima'da yapılan Dışişleri Bakanları toplantısında yeni tam üyelik ve gözlemcilik teklifleri ele alınmış, uluslararası para sisteminin yeniden düzenlenmesi konusu görüşülmüştü. Bağlantısızlar Koordinasyon Bürosu'nun 1976 yılı başlarında yaptığı toplantıda aynı konu önem taşırken, aynı yılın Temmuz ayında Hindistan'ın başkenti Yeni Delhi'de yapılan bir başka toplantıda da Bağlantısız ülkelerin kitle iletişim araçları ile ilgili konularda yapabilecekleri işbirliği üzerinde durulmuştur. Zirveden önce Sri Lanka'nın başkenti Colombo'da yapılan Dışişleri Bakanları toplantısında konferansa çeşitli statülerde katılacak ülkeler belirlenmiş ve Koordinasyon Bürosu'nun on yedi olan üye sayısı yirmi beşe çıkarılmıştır. Konferansta, Bağlantısızlar hareketinin genel durumu, bazı sömürgelerin bğımsızlıklarına kavuşmaları, Güney Afrika ve ırk ayrımı sorunu, Ortadoğu ve Filistin sorunu, Hint Okyanusu ve Kore'nin silahtan arındırılması konuları görüşüldü. Kıbrıs sorununa ilişkin olarak da, Türkiye'nin tamamen aleyhine bir ifade siyasal bildirgede yer almıştır.

Stalin, Josif

Asıl adı Joseb Vissarionoviç Cugaşvili (Doğumu 21 Aralık 1879; ölümü 5 Mart 1953). Sovyetler Birliği Genel Sekreteri (1922-53) ve SSCB Başkanı (1941-53). Çeyrek yüzyıl boyunca sınırsız bir otoriteyle yönettiği SSCB'yi dünyanın en güçlü ülkeleri arasına sokmuş, Stalinizm adıyla anılan ekonomik ve siyasal düşünce ve uygulamaları 1980'lerin sonlarına değin sosyalizm tarihine damgasını vurmuştur. Kurumsal olarak, dünya devrimi olmadan da Sovyetler Birliği'nin ayakta durabileceği inancıyla "tek bir ülkede sosyalizm" fikrini ortaya attı. Bu öğreti, işleri çekip çeviren orta kademe parti kadrolarınca benimsendi.

Stalin, 1928'de Lenin'in Yeni Ekonomik Politikasına (NEP) son vererek, birbirini izleyen beş yıllık planlarını sıkı merkezi disiplinli altında hızlandırılmış, sanayileşme programı başlattmıştır. 1937'de SSCB toplam sanayi üretiminde ABD'nin ardından dünyada ikinci sıraya yerleşti.

II. Dünya Savaşı'nda Stalin hiç umut vermeyen bir başlangıcın ardından büyük iradesi, enerjisi ve örgütleyiciliği ile savaşan tarafların üst yöneticilerinin en başarılısı oldu. Bu dönemde Sovyetler Nazizme karşı zikzaklı bir politika izledi. Savaş içindeki ve sonundaki düzenlemelerde başrol oyuncularındandı.

Stalin, resmi açıklamaya göre, bir beyin kanaması geçirerek öldü.

Stoica Planı, 1957

1957 yılında Romanya Başbakanı Chivu Stoica, kendi adı ile anılan ve Balkanlarda işbirliğini savunan bir plan ortaya attı. 17 Eylül 1957 tarihinde açıklanmış bulunan planın önemli noktaları şunlardır: 1-Balkanlardaki ekonomik ve kültürel gelişmenin şu aşamasında, bölge ülkeleri arasındaki ilişkilerin gelişme ve güçlenme imkanları çok büyüktür. 2-Balkanların bazı devletleri arasında çözülmemiş anlaşmazlıklar vardır, ama bunlar işbirliğini engellememelidir. 3-Ekonomik işbirliğinin geliştirilmesi Balkan ülkelerinin yararına olacaktır ve bu yüzden ortak ekonomik girişimlerde bulunulmalıdır. 4-Balkan halkları arasında kültürel bağlar güçlendirilmelidir. Stoica Planın önemli bir özelliği nükleer silahlardan arındırılmış Balkanlardan söz etmemesidir.

Stoica, 1959 Haziran'ında işbirliği önerisini tekrarladı. Bu önerinin önceki plandan üç farklı özelliği vardır. 1-Balkanlarda nükleer silahlardan arındırılmış bir bölge kurulmasını öngörüyordu. Burada amaç ABD'nin, Türkiye, Yunanistan ve İtalya'ya yerleştirmiş olduğu füzelerdi, bunların sökülmesini amaç edinmişti. 2-Bu planın arkasında Sovyet desteği birincisinden çok daha açık ve güçlüydü. 3-İşbirliğinin alanı İtalya'yı da alacak bir şekilde genişletilmişti.

1   2   3   4   5   6   7   8   9


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət