Ana səhifə

Jacoben Diplomasisi


Yüklə 0.49 Mb.
səhifə6/9
tarix24.06.2016
ölçüsü0.49 Mb.
1   2   3   4   5   6   7   8   9

Konferansta üzerinde durulan diğer bir önemli konu, Polonya'ydı. Yalta Konferansında kurulması kararlaştırılmış olan koalisyon hükümeti, şimdi Potsdam Konferansı süresince kurulmuş ve kabul edilmişti. Polonya'da seçimler açık olacaktı, gazeteciler de seçimde gözlemci sıfatı ile bulunacaklardı. Sovyetler Birliği, Müttefik devletlerden yönetimleri değişen Romanya, Bulgaristan ve Macaristan'a karışmamalarını, Türkiye'den Sovyetlere bir üs verilmesini istedi. Fakat bu istekler kabul edilmedi.

Japonya'ya, Potsdam Bildirgesi'ni kabul etmesi içinültimatom gönderildi. Ancak, Japonya bunu reddetti. Bunun üzerine ABD, Hiroşima ve Nagazaki'ye (6 Ağustos, 9 Ağustos) atom bombası attı. Konferans 1 Ağustos 1945 tarihinde sona erdi.

Prag Darbesi, 1948

Çekoslovakya'da Şubat 1948'de komünistler tarafından gerçekleştirilen hükümet darbesi. Çekoslovakya'nın Bohemya ve Marovya toprakları, 29 Eylül 1938 tarihinde yapılan Münih Konferansı ile Almanya'ya verilmişti. 1935'te Masaryk'ün yerine Cumhurbaşkanı olarak geçen Beneş, Almanya ilhakını onaylamaktansa Cumhurbaşkanlığından ayrılarak, önce Londra'ya, ardından Chicago'ya gitti. Çekoslovakya'nın toprak kayıpları, Münih Düzenlemesi ile bitmedi; ülkenin bir kısmı (Teschen Düklüğü) Polonya'ya, Slovaklar ile Rutenlerin yaşadığı topraklar Macaristan'a verildi. Dönemin Prag hükümeti, Tiso'nun yönetimindeki Slovak Halkçı Partisi ile Karpatlar'da yaşayan Rutenlerin özerklik taleplerine boyun eğerek, üç özerk birimden oluşacak çapraşık bir yönetim sistemi oluşturuldu. Mayıs 1942'de, ilk önce buradaProtektora sıfatı ile bulunan Almanya yönetime fiilen el koydu. 1941'de, Beneş'in Londra'da ve Washington'da yürüttüğü görüşmeler sonucu, Jan Şramek'in başkanlığında, sürgündeki Çekoslovakya hükümeti kuruldu. Çek ulusal Komitesi'nin yönettiği yeraltı çalışmalar sonucu, 5 Mayıs'ta Prag halkı Alman birliklerine karşı ayaklandı. Mayıs 1946'da yapılan genel seçimlerde, Çekoslovakya komünistlerinin önderi Gottwald'in başında bulunduğu Komünist Parti seçimleri kazandı. Hükümette bir koalisyon oluşturularak, seçimlerin yapılacağı 1948'e değin geçici yönetimin sürdürülmesi kararı alındı. Ama partilerarası işbirliği, daha başlangıçta ekonomik kalkınma programı yüzünden, güçlüklerle karşı karşıya geldi. 1947'de SSCB'nin baskısıyla ABD'nin Marshall Planına katılm düşüncesinden vazgeçildi.

20 Şubat 1948'de komünist olmayan bakanların büyük bölümü Gottwald'ı istifaya zorlamak umuduyla hükümetten ayrıldı. Ama Gottwald istifa etmedi ve komünistler, boşalan bakanlıkları ve muhalefete geçen partilerin merkezlerini işgal etti. Komünistlerin örgütlediği işçiler Prag'da yürüyüş yaptılar. Prag ve öteki bölgelerde "eylem komiteleri" kurularak, devlet görevlileri de bu kurulan işbirliğine zorlandı. 25 Şubat günü çoğunlukla komünistlerin bulunduğu yeni bir hükümet kuruldu. Geçici Milli Meclis yeni hükümeti ve programı onayladı. Binlerce komünist olmayan politikacı, aydın ve yönetici ülkeden ayrıldı. 10 Mart'ta eski Cumhurbaşkanı Jan Masaryk ölü olarak bulundu. Böylece ülkenin Komünist Partisi, gerçekleştirdiği hükümet darbesiyle yönetimi eline geçirdi ve ülkenin tek örgütü haline gelerek, halkın çoğunluğunu arkasına almayı başardı. Bu olaylardan sonra Çekoslovakya dış dünyaya kapanarak iç sorunlara yöneldi.

Quebec Konferansları, 14-24 Ağustos 1943 ve 11-16 Eylül 1944

II. Dünya Savaşı sırasında ABD ve İngiltere arasında yapılan, aralıklı iki Konferans. Konferanslara ABD tarafından Devlet Başkanı Roosevelt, İngiltere tarafından ise Başkan Winston Churchill katılmıştır. İki konferanstan ilki 14-24 Ağustos 1943 tarihleri arasında yapıldı. Bu konferansta İtalya ve Fransa kıyılarına yapılacak askeri çıkartmaların planları tartışıldı. Konferansta İtalya'ya yapılacak çıkartmanın "Normandiya Çıkartması" ile aynı anda yapılması konusunda anlaşıldı ve daha sonra konu aynı yıl Moskova, Kahire ve Tahran'da yapılan konferanslarda da ele alındı. 11-16 Eylül 1944 tarihleri arasında yapılan ikinci konferansta taraflar, Almanya'ya karşı Batı'daki iki cepheden çıkartma yapılmasına karar verdi.

Quebec Sorunu (Quebec Question)

Kanada'nın doğusunda Fransızca konuşanların çoğunlukta olduğu Quebec eyaletinin Kanada'dan ayrılıp-ayrılmama sorunu.

Quebec 1534 yılında "yeni Fransa" adı altında kuruldu. Yeni yıl savaşları sonucunda Fransa burayı İngiltere'ye kaptırdı. Eyalet İngiliz kolonisi haline geldiğinde İngiliz Ceza Kanunu ve Fransız Medeni Kanunu uygulanmaya konuldu. 1791'de Kanada Aşağı Kanada (Quebec) ve Yukarı Kanada (Ontorio) olmak üzere ikiye ayrıldı. 19 yüzyıldan sonra Quebec'te İngiliz nüfus azalmasına rağmen, Fransızca konuşan halk hiçbir zaman bölgenin ekonomik hayatını kontrolü altına almayı başaramadı. 1918 yılında Fransız kökenliler I. Dünya Savaşı'nda İngiliz ordusuna katılmayı reddederek ayaklanmalar başlattılar. 1968 yılında ayrılıkçı "Parti Quebecois" kuruldu. 1970'lerde şiddet eylemleri arttı, ve finansman ayarlamaları konusunda eyaletler arasında problemler çıkmaya başladı. Kanada'dan ayrılma konusunda 1980 yılında yapılan ilk referandumda ayrılıkçılar yüzde 40 oyla mağlup oldular. Quebec, 1982'deki Kanada Anayasası'nı kendi kimliine aykırı bularak imzalamadı. Qubec'in şikayetleri doğrultusunda 1987 ve 1992 yıllarındaki iki girişim başarısızlıkla sonuçlandı. 30 Ekim 1995'te yapılan referandumda ayırılıkçılar yüzde 1.2 gibi küçük bir farkla yenilgiye uğradılar.

Quisling (quisling)

Başka bir devletin politikasına felsefesine ve sempati duyan ve savaş durumunda saldırgan devlete katılarak ve işbirliği yaparak kendi ülkesi aleyhine çalışan kişi. Bu kavram, bir süre Norveç'teki Faşist Parti'nin lideri olan ve İkinci Dünya Savaşı'nda Hitleri'nin ordularının ülkesini işgal etmesi sırasında Alman çıkarlarına hizmet eden bir hükümet kuran Vidkun Quisling'in adından türemiştir.

Ramazan Savaşı (Yom Kippur Savaşı), 1973

Ortadoğu'da, Arap ile İsrail kuvvetleri arasında yapılan savaşlardan en önemlisi 6 Ekim 1973 günü başlayan bu savaş altı gün süren 1967 Savaşının yarattığı kızgınlığın bir sonucuydu. 6 Gün Savaşında İsrail, topraklarını yaklaşık dört kat genişletmişti. Golan Tepeleri Kudüs'ün tümü, Batı Şeria, Sina Yarımadası ve Gazze İsrail'in eline geçmişti.

1970 yılında Nasır'ın ölmesi ile yerine geçen Enver Sedat, 1967 yılında İsrail'e kaptırılan toprakların geri alınması için, bir Arap karşı saldırısı üzerinde durmaya başladı. 6 Ekim 1973'te başlayan savaşın, Müslümanların kutsal ayı olan Ramazan ve Yahudilerin kutsal ayı olan Yom Kippur'a denk gelmesi, bu savaşın aynı zamanda Ramazan Savaşı olarak anılmasına neden oldu. Sözkonusu olan tarihte, Suriye ve Mısır birlikleri bir sürpriz saldırıda bulundular. İsrail birlikleri Sina yarımadasından ve Golan Tepeleri'nden çekilmeye zorlandı. Bu savaşta ilk kez Araplar İsrail'e saldırıda bulunacak güç buldular, aynı zamanda güçlerine güvenmeye başladılar. Savaşın Arapların lehinde olduğunu gören öteki Arap devletleri de savaşa katıldılar. İki büyük güç de bu savaşta dolaylı olarak yerlerini almışlar, ABD İsrail'e Sovyetler Birliği Arap devletlerine silah göndermekteydi. Ancak, savaşın gidişatı böyle olmadı. Savaşın ikinci haftasında, İsrail karşı saldırıda bulunarak, Golan Tepeleri'ni geri aldı ve Sina Yarımadası'ndan geri çektiği askerleri, tekrar geriye gönderdi.

Savaşın etkisi iki büyük devlet arasındaki çekişmeye yansıması, Doğu-Batı çatışma olasılığını ortaya çıkardı. Bunun üzerine harekete geçen BM Güvenlik Konseyi bir ateşkesin sağlanmasına karar verdi. Ancak bu karar yürümedi. Sovyetler Birliği'nin, ABD-Sovyetler Birliği kuvvetlerinin bölgeye gönderilmesini öngören önerisi, ABD tarafından reddedildi. Daha sonra, Sovyetler Birliği, tek başına asker göndereceğine ilişkin açıklama yapınca, iki güç arasındaki gerilim bir hayli arttı. Fakat, araya Bağlantısızlar grubunun girmesi ile, bunların ortaya attıkları BM Barış Gücü askerlerinin çatışanların arasına girmesi önerisi kabul edildi.

Savaş sona erdiğinde, tarafların kayıpları (hiç olmazsa manevi kayıp) çok fazla, aradaki askeri denge değişmiş, bir çok ülke değişik devletler tarafından silahlandırılmıştır. Suriye, Sovyetler Birliği yapımı olan T-62 tanklarına sahip olmuş, uçaklarına uçak filoları eklemiştir. İsrail ordusu da ABD tarafından güçlendirilmiştir.

18 Ocak 1974'te İsrail-Mısır arasında barış antlaşması imzalandı. Antlaşma gereğince, Mısır Suveyş Kanalı'nın doğu yakasındaki güçlerini azaltacak, buna karşılık İsrail de Sina'da Milta ve Gidi geçitlerinin batısına çekilecekti. Bu antlaşma 4 Eylül 1975 tarihinde imzalanan ikinci bir antlaşma ile tamamlandı. 31 Mart 1974 tarihinde ise, Suriye ve İsrail arasında, her iki tarafın kuvvetlerinin bir Birleşmiş Milletler tampon bölgesi ile ayrılması ve savaş tutsaklarının değiştirilmesi kararlarını da içeren bir ateşkes antlaşması imzalandı.

Ramazan Savaşı'nın en önemli sonucu, petrole sahip Arap ülkelerinin, petrol fiyatlarına yaptıkları müdahale ile üçüncü ülkelere karşı bir tür ambargonun koyulmasıdır.

Rapollo Antlaşması, 1922

I. Dünya Savaşı'ndan sonra Sovyetler Birliği ve Almanya arasında imzalanan dostluk antlaşması. Savaşın sonunda yapılan antlaşmalar, iki savaş arası dönemin özelliklerine bir ölçüde biçim verdi. Almanya'ya imzalattırılan Versay Antlaşması, Almanya'ya ağır yükler verdi. Almanya, yapılan konferans ve toplantılarda hep ikinci sınıf devlet uygulamasını görüyordu. Fransa, Almanya'dan fizik garantiler peşinde koşuyor tamirat borcunda ısrar ediyor ve en önemlisi, dış politikada Almanya'yı "çevreleme politikası" uyguluyordu. Diğer taraftan da, 1917 sonrasında, Sovyetlerin Fransa ile ilişkileri iyi değildi. İç savaş sırasında Bolşeviklere karşı mücadele eden kesimleri destekleyen Fransa, savaş sonrası da bunun tutumunu değiştirmedi. Buna karşılık olarak da, Sovyetler Birliği, İngiltere ve Fransa'nın sömürgelerinde ortaya çıkan başkaldırıları teşvik ediyor ve destekliyordu. 1922 yılında da Cenevre'de yapılan konferansta, İngiltere ve Fransa'nın, Çarlık döneminden kalan borçların ödenmesi isteğini Sovyetler reddettiler. Böylece ortak düşmana karşı, Sovyetler ve Almanya arasındabir yakınlaşma başladı. Bunun sonucu olarak da 16 Nisan 1922 tarihinde Cenevre yakınlarında bulunan Rapollo'da Alman-Sovyetler Birliği Rapollo Dostluk Antlaşması imzalandı. Buna göre, iki ülke arasında diplomatik ilişkiler kuruluyor, Almanya yeni Sovyet rejimini tanıyordu. Birbirlerine yönelik her türlü iddiadan vazgeçtiklerini ve sıkı bir ekonomik işbirliğine gireceklerini belirtiyorlardı. Bu antlaşma ile birlikte Versay düzenine karşı ilk başkaldırı ortaya çıkmış olmaktaydı. Yani iki devlet, revizyonist bir politika sürdürdüler. Bu yakınlaşma bununla kalmayarak, 1926 yılında yapılan Berlin Antlaşması'na göre, taraflardan biri saldırıya uğrarsa, öteki devlet tam yansızlık politikası izleyecekti. Bu yakınlaşma, 1939 yılında tekrarlanmak üzere, Hitler'in 1933 yılında iktidara gelişine kadar sürecektir.

Reformasyon (dini reform)

15. ve 16. yüzyılın Avrupa insanında ortaya çıkan görüş değişikliği sonucu, kilisenin devlet yönetiminden ayrı dinsel bir örgüt olarak faaliyet göstermesine neden olacak olan dini reform.

Dini reform konusunda verilen mücadele, üç yönlü bir nitelik göstermiştir. Mücadelenin değişik niteliklere sahip olması, Katolik kilisesine karşı yapılan muhalefetin üç kaynaktan gelmiş olmasındandır. Bunlar, monarklar ve zenginler, sade vatandaş ve kilise içinde bulunan misyonerler, azizler'dir.

15. yüzyıla gelindiğinde Kilise, monarklar ve zenginlerde olan saygınlığını yitirmeye başlamıştı. Monarklar ve zenginler, kilisenin manevi sınırlandırmalarına, genel hükümranlığına, koyduğu vergilere karşı çıkmaya başlamış, gücüne itibar etmemeye başlamışlardı. Bunun sonucu olarak da, monark ve zenginlerin reformasyonu, dinin başı olarak Papa'nın değil monarkın (devletin) geçmesi biçimini aldı, ve bunun üzerine her yerde ulusal kiliseler kurulmaya başlandı. Bohemya, Kuzey Almanya, İngiltere, İskoçya, İsveç, Norveç, Danimarka monarkları, Roma kilisesinden ayrıldılar ve kendi ulusal kiliselerini kurdular. Kilise'nin etkisi aynı zamanda sade vatandaşta da azalmaya başlamıştı. Ancak sade vatandaşın başkaldırısı monarktan farklı olarak, dini nitelikteydi. Onlar karşılarında güçlü bir kilisenin bulunmasını istiyorlardı, ama bu gücün diniöğretiye uygun olmasını istiyorlardı. Bunun sonucu olarak ta, sade vatandaşın reformasyonu, Roma kilisesi ile olan bağlantının tekrar devam etmesi ile sonuçlandı. Yapmak istedikleri, kilisenin otoritesine karşı, kendi İncil'lerine sahip olmak, kendi kiliselerini buna uygun olarak yönetmekti. Bu hareketin tipik örneği, Martin Luther'in Alman Protestanlığıdır. Büyük taraflar toplayan Protestanlık, gitgide yaşlı kıtada yayılmaya başladı. Daha sonra, bir grup Protestan prens ve kent -devletleri biraraya gelerek Katolik Kutsal Roma imparatoruna karşı, 1546 yılında savaş başlattılar. 1555 yılında yapılan Augsburg Barışı ile Protestanlık, devlet tarafından resmen tanındı.

Kilisenin içinde bulunan misyonerler ve azizler'in başlattıkları reform hareketinin amacı, Kilise'yi doğru yola çekerek onun gücünü arttırmaktı. Bu hareketin en önemli temsilcisi, İspanyol Loyala'lı Aziz İngatius'tur. İngatius, 1538'de "İsa'nın Toplumu" adıyla bir tarikat kurdu. Ve bunlara halk tarafından "Cizvitler" (jesuits) denmeye başlandı. Bunlar daha çok misyonerlik faaliyetleri ile uğraşıyorlardı. Ancak bunların en büyük başarısı eğitim alanındadır. Bunlar Katolik Kilisesi'nin itibarını yeniden kazandırmak için çalışmışlardır.

Reformasyon'unun en önemli sonucu, 15 ve 16. yüzyılda Kilisesinin ya da dini otoritenin hemen hemen bugünkü biçimini alması ve laikliğe giden kapının açılmasıdır.

Roma Antlaşmaları, 1957

Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ile Avrupa Atom Birliği'nin (EURATOM) kuran 25 Mart 1957 tarihli Roma antlaşmaları. Bu antlaşmalar, Avrupa'nın ekonomik ve siyasal birlik kurma çabalarının bir sonucudur. 1945'i izleyen yıllarda Avrupa devletlerinin çoğu, karşılaştıkları ekonomik ve siyasal sorunların yalnızca ulusal bir çerçevede halledilemeyeceğini, bir tür uluslararası ya da uluslarüstü yetkilerle donatılmış bir kuruluşun kurulmasından yanaydılar. İşte,Avrupa devletleri aralarındaki koordinasyonu sağlamak için, Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütü'nü (Nisan 1948), daha sonra bunu yetersiz görerek, Avrupa Kömür ve Çelik Birliğini kurdular (C.E.C.A). Avrupa'nın uluslarüstü bir ekonomik bütünleşmeye gitmesi konusunda yeni bir girişim Hollanda Dışişleri Bakanı Johan Willem Beyen'den geldi. Beyen, bu konuda 1953 yılında bir plan sundu. Buna "Benelux Memorandumu" adı verilmektedir. Temmuz 1955'te Federal Almanya, Belçika, Fransa, Hollanda, İtalya ve Lüksemburg'un katıldığı Messina toplantısı yapıldı. Bu toplantıda, Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ile Avrupa Atom Birliği'nin (EURATOM) dayanacağı genel ilkeler saptandı ve Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (CECA) gibi bir ortak pazarı, ekonominin bütün alanlarına yayma kararı aldılar. Kurulacak topluluğun yöntemlerini saptamak için hükümetlerarası bir komite kuruldu. Bu kurulun hazırladığı "Spaak Raporu" (Eski Belçika Başkanı Paul Henry Spaak'ın adıyla anılmaktadır) 1956 yılının Nisan ayında hükümetlere sunuldu. Bütünleşme konusunda atacakları ilk adım gümrük duvarlarının kaldırılmasıydı. Böylece hazırlanan antlaşmalar, 25 Mart 1957 tarihinde Roma'da imzalanarak, Avrupa Ekonomik Topluluğu olarak 1 Ocak 1958 tarihinde yürürleğe girdi.

İngiltere, İngiliz Uluslar Topluluğu (Commonwealth) ile özel ilişkilerini dikkate alarak, AET ve girmedi. Ancak daha sonra, İsveç, Norveç, Danimarka, Avusturya, Portekiz ve İsviçre ile kurduğu EFTA (European Free Trade Area) cılız kalınca AET'ye girme yollarını aramaya başladı ve 1973 yılında üye oldu.

Rönesans


"Yeniden doğuş" anlamına gelen bir süreçtir. 15. yüzyılda başlayan bir süreç, aynı yüzyıl içinde bütün Avrupa'ya yayıldı. Bu yenilikte, Roma ve Grek başarılarının yeniden cezalandırılması istemi vardır. Rönesans şu temel anlayışlara dayanıyordu. 1)Yeryüzü ilgi çekici ve araştırılmaya değer bir yerdir, 2)İnsan güçlüdür ve bu gücüyle büyük başarılar elde edebilir, 3)İnsanın sürekli faal olması şerefli birşeydir ve 4)Gerçek güzeldir. Bu anlayışlara bağlı olarak da yaşadığımız dünya o kadar ilgi çekici bir yerdir ki, başka dünyaları düşünmenin hiçbir anlamı yoktur anlayışı hakimdir.

Rönesans döneminin yaratıcılığının esas yürütücü gücü tüccarlardır. Bunlar en karlı ticaretin hangi alanda olduğunu araştırdılar ve bu yoldan sağladıkları zenginlikleri sanat ve endüstri yeniliklerine yatırdılar. Rönesans; Floransa, Venedik, İngiltere, Portekiz, Hollanda gibi küçük kent-devletlerinde ya da metropollerde doğmuştur.

Ruhr Sorunu

Almanya ile Fransa arasında tartışma konusu olan bir bölge sorunu. I. Dünya Savaşı'ndan sonra Fransa, Almanya ile fizik garantiler peşinde koşuyor, tamirat borcu konusunda ısrar ediyordu. Kendini daha güvenli bir konuma getirmek için Almanya'yı "çevreleme politikası" uyguluyordu. Almanya ise Alsace-Lorrene bölgesinin Fransa'ya verilmesi ile demir cevheri ihtiyacını ithalat ile karşılamaya başladı. Endüstri bölgesi olan Ruhr'da yeni demir ve çelik işletmelerinin kurulmasını sağlamaya ve maden kömürü işletmeciliğini modernleştirmeye girişti. Almanya'nın Fransa'ya olan tamirat borcunun ödenmesinde aksaklık çıkmaya başlayınca, Fransa 1921 yılında Düsseldorf, Duisburg ve Ruhrort'u işgal etti. Ödemedeki aksaklığın devam ettiğini görünce, tamirat borcunu kendisi toplamak için Ocak 1923'te Ruhr bölgesini işgal etti. Ruhr bölgesini kendisi işletecek ve elde ettiği geliri de tamirat borcundan düşecekti. Daha sonra ortaya çıkacak olan "Dawes Planı" ile Almanya'nın tamirat borcu taksitlere bölündü ve nihayet işgal 1925 yılında sona erdi.

Rus Devrimi

Mart 1917'de Rusya'da Çarlık rejimine son verilmesinden sonra Kasım 1917'de başlayan değişim. 1800'lerin sonlarında Avrupa'da toplum içindeki sınıflar arasında siyasal dengenin sağlanması çabaları, uzlaşmalar yoluyla bir ölçüde başarılı olmuşsa da, iki grup bu çaba ve arayışların dışında kalmıştı. Bunlardan birincisi; Batı eğitimi görmüş, bulunduğu ortama yabancılaşan Doğu Avrupa'nın okumuş kitlesiydi. Toplumdan soyutlanma ve ondan uzak kalma, Rusya gibi imparatorluklarda oluşmakta bulunan devrim potansiyelini artırmaktaydı. İkincisi, orta sınıfın siyasal önderliğini kabul etmeyen fabrika işçileri. Fransız devrimin etkisi ile 1825 Aralık ayında çıkan Dekamberist ayaklanması Rusya'da büyük yankı uyandırmıştı. Ayaklanma bastırılmıştı. Fakat işçilerin kurtarıcısı olarak gözüken Marksizm teorilerinin yayılmasına engel olunamamıştı. Keza, aydınlarda da bu gibi fikirler yayılmış, varolan otokratik düzenin yıkılması için mücadele veriyorlardı. Rusya'nın beşte dördünü oluşturan köylüler, toprak sahiplerinin kölesi durumunda idiler. 5 Mart 1861 tarihinde çıkarılan "Kurtuluş Kanunu" ile serflik kurumu kaldırılmış ve ortaya bir işçi sınıfı çıkmıştır. Köylüye yapılan toprak dağıtımındaki bozukluk köylü halkını tedirgin etmiş, onların çeşitli hareketlere girişmelerine sebep olmuştur. 1870'lerde ortaya çıkan bu hareketlerden biri "Narodnik" ve "Narodniçestro" hareketidir. Bu hareket hükümetin baskısından dolayı başarı kazanamadı ve 1881 yılında Rus Çarı II. Aleksandr'ın öldürülmesi üzerine, bu "Halkçı Hareket" taraftarları ülkeyi terketti. 19. yüzyılda başgösteren yoksulluk, halkın grevler düzenlemesine neden olmuş, bunun sonucu olarak da sendikacılık faaliyetleri artmıştır. Bu ortamda Marksist örgütler arttı. 1895 yılında Vladimir İlyiç Ulyanov (Lenin) tarafından Marksist nitelikte "İşçi Sınıfının Kurtuluşu için Mücadele Birliği" ve daha sonra 1898 yılında "Sosyal Demokrat İşçi Partisi" kuruldu. Sosyal Demokrat İşçi Partisi'nin 1903 yılında yaptığı kongresinde Rusya'da Marksist devrimin gerçekleştirilmesi ve bunun için de partinin nasıl bir nitelik kazanacağı sorunu, partide görüş ayrılığına sebep oldular. Sonraları bu parti Lenin'in önderliğini yaptığı Bolşevik ve Menşevik olmak üzere ikiye ayrıldı. Bolşevikler, küçük ve devrimci bir elitin denetiminde sıkı bir parti kurmak isterken, Menşevikler daha geniş ve katılmaya açık bir örgüt kurmak istiyorlardı. Menşevikler'den Trotsky'nin önderliğinde 1905 yılında Petersburg'da bir ayaklanma oldu. Moskova ve Peterburg'da "İşçi Sovyetleri" kuruldu. Ayaklanma bastırıldıysa da, Çar II. Nikola bazı haklar vermeyi ve Rus Meclisi Duma'yı açmayı uygun gördü ve bir seçim yasası çıkartıldı. Bu durumu etkileyen olaylar yanında, Rusya'nın yenilgisi ile sonuçlanan Rus-Japon savaşı da sayılabilir.

1917 yılına gelindiğinde Rusya'da vergi sistemi iflas etmiş durumdaydı. Savaş harcamaları, erimekte olan altın rezerveleri ve dış borçlar ile karşılanmaktaydı ve Rus halkının tek seçeneği Çarlık rejimine karşı gelmekti. Ülkenin savaşta da olması durumu gerginleştirdi. Bu ortamda 8 Mart 1917 tarihinde Petersburg'da başlayan gösteri ve grevler genel ayaklanmaya dönüştü. 12 Mart 1917 tarihinde Petersburg'da "İşçilerin ve Askerlerin Sovyet"i kuruldu. Üç yıldır aç, silahsız ve bıkkın bir biçimde savaşı sürdüren ordu Çar'ın yanında yer almadı ve devrimci hareketin üzerine yürümedi. Yapılan devrim iki aşamalıydı. Mart 1917'deki birinci aşamada, Sovyet yetkilileri ile Duma temsilcileri arasında yapılan görüşmeler sonucu Çarlık rejimine son verilmiş ve liberal görüşlü Prens Lvov'un başkanlığından Bolşevikler hariç hemen hemen bütün siyasal eğilimli partilerin katıldığı bir koolisyon hükümeti kurulmuştur. Kurulan hükümetin beklenen barışı sağlayamaması, toprak reformunu gerçekleştirememesi, işçilerin sorunlarına eğilememesi ve ekmeğe ihtiyacı olan halkın isteklerini gerçekleştirememesi koalisyonun başarısızlığını göstermiştir. Bunun sonucu Bolşeviklerin halktaki desteğinin artmasına oldu.

Devrimin ikinci aşamasında, Lenin'in önderliğindeki Bolşevikler, hemen hemen tek kurşun bile atmadan 7 Kasım 1917 tarihinde yönetimi ele geçirdiler. Ordu bunların yanında yer aldı. Böylece Rusya'da Bolşevik Devrimi gerçekleşti.

Rus-Japon Savaşı, 1904-1905

Rusya ve Japonya arasında sürdürülen ve tarihte en önemli ve uzun vadeli sonuçlar yaratmış bir savaştır. 1902 yılına gelindiğinde Japonya İngiltere ile ittifak kurmuş, doğal yayılma alanı olarak gördüğü Mançurya ve Kore üzerinde var olan Rus etkisini ortadan kaldırmak için bölgeye, göz dikmişti. Rusya ile yapmak istediği savaşın hazırlıklarını yapıyordu. 1904 yılında bir bahane ile Port Arthur limanına bir baskın yaparak, Rusya ile savaşa girmiş ve bir buçuk yıl sürecek olan savaşta hem denizde hem karada Rusya'yı yenilgiye uğramıştır. Savaşın Avrupa'ya sıçramaması için, işe karışmayan Avrupa devletleri savaşın Uzakdoğu ile sınırlı kalmasını istemişlerdi. Pasifikte sömürgeci durumu gelen ABD Japonya'nın güçlenmesi karşısında elinde bulundurduğu adaları tehlikeli duruma düşürmemek için, Rusya'nın yardımına yetişti. O zaman ABD devlet başkanı olan Theodore Roosevelt, arabuluculuğa soyunarak, tarafların Portsmouth Barış Konferansı'na katılmalarını sağladı. Yapılan antlaşmaya göre, Port Arthur ile Sakhalin adası Japonya'ya verilecek, Ruslar Mançurya'dan askerlerini çekecek ve buradaki demir ayrıcalıklarını da Japonya'ya devredecekti.

Rus-Japon savaşı uzun vadeli sonuçlar yarattı:

a)Savaştan galip çıkan Japonya'nın tıpkı Batılılar gibi emparyalist bir devlet olarak ortaya çıkması.

b)Rusya'nın Uzakdoğu'da başarısız olmasıyla, dikkatlerini Balkanlar'a yöneltmesi. Bunun sonucu olarak da, I. Dünya Savaşı'nın başlaması.

c)Çarlık hükümetinin başarısızlığa uğraması, savaşın yarattığı sıkıntılar, halkın tepkisine yol açtı ve 1971 yılında yapılacak olan Rus Devriminin kapısını araladı.

Saar Plebisiti, 1935

Saar bölgesine ilişkin halkoylaması. 28 Haziran 1919 tarihinde Almanya ile yapılan Versailles Barış Antlaşması "Saar" bölgesini Fransa'ya bıraktı. Ancak bu bölgede 15 yıl sonra plebisit yapılacak, ve hangi devlete bağlanacağı kesin olarak o zaman kararlaştırılacaktı. 13 Ocak 1935 tarihinde plebisit yapıldı ve 539.000 Saarlı'dan 477.000'i Almanya ile birleşme lehinde oy kullanınca 1 Mart 1935'de "Saar" bölgesi Almanya'ya teslim edildi.

Saint Germain Barış Antlaşması, 1919

I. Dünya Savaşı sonunda iki dünya savaşı arasındaki dönemin özelliklerini belirleyecek olan Paris Barış Konferansında, bir yenik devlet olarak Avusturya'ya imzalattırılan antlaşmadır. Antlaşma 10 Eylül 1919 tarihinde imzalanmıştır. Buna göre, Avusturya, Macaristan, Çekoslovakya ile Yugoslavya'nın bağımsızlıklarını tanıyacaktı. Önemli toprak parçaları olan Galiçya Polonya'ya; Hırvatistan; Yugoslavya'ya; Tirol ve Tireste İtalya'ya ve Bukovina Romanya'ya bırakılıyordu. Avusturya'ya, Almanya'ya olduğu gibi, kısıtlayıcı askeri hükümler getirildi ve tamirat borcu yüklendi. Böylece Avusturya'dan zorunlu askerlik kaldırılacak ve ordu 30.000 kişiye indirilecekti.

1   2   3   4   5   6   7   8   9


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət