Ana səhifə

Jacoben Diplomasisi


Yüklə 0.49 Mb.
səhifə2/9
tarix24.06.2016
ölçüsü0.49 Mb.
1   2   3   4   5   6   7   8   9

Bu durumda, Birleşmiş Milletler bir karar alarak çok büyük kısmı ABD Kuvvetlerinden oluşan bir B.M. Kuvvetini Güney Kore'nin yardımına göndermiş, bu kuvvetler kuzeye doğru ilerleyerek Mançura'daki Çin sınırına yaklaşmışlardı. Çinliler de gönüllü kendi kuvvetleriyle Kuzey Kore'ye yardıma girişmişler, böylece savaş genişlemiş ve uzamıştır. B.M. Başkumandanı olan General Mac Arthur savaşın durması için bir ara Mançurya'ya atom bombası atılmasını önermiş ve bu yüzden görevinden alınmıştır. Daha sonra Temmuz 1953'de iki taraf arasında 38. paralel civarında mütareke imzalanmıştır.

Kore savaşı çok sayıda insan hayatına mal olmuş, dünya ekonomisine birçok maddenin fiyatını yükselterek önemli etkiler yapmıştır.

Türkiye'de 17 Ekim 1950 tarihinde Kore'ye General Tahsin Yazıcı komutasında 5090 kişilik bir Tugay çıkarmıştır. Çeşitli görevler alan Türk Tugayı Kore'de büyük başarı göstererek, dünyanın takdirini kazanmıştır (Kunuri savaşı). Türk Tugayı Kore'de 900'den fazla şehit vermiş, 200 kişi de yara almıştır. Zamanla Türk Tugayının mevcudu indirilmiştir. Kore'de önemli bir Türk şehitliği vardır ve Ankara'da da 1973'de şehitlerin hatırasına bir anıt yapılmıştır.

Kore savaşından tarafların kayıplarının durumu ise şöyledir: Güney Kore ordusu 141 bin ölü ve 43 bin kayıp, Birleşmiş Milletler kuvvetleri 36 bin ölü vermiş, karşı taraftan Kuzey Kore ordusu 295 bin ölü, komünist Çin ordusu da 184 bin ölü vermiştir. (Kore'de sivil halktan da her iki kesimde 3 milyon kişi kadar ölmüştür.)

Körfez Savaşı, (1980-1988): bkz. İran-Irak Savaşı

Körfez Savaşı (Gulf War)

Saddam Hüseyin liderliğindeki Irak'ın silahlı kuvvetleri 1 Ağustos 1990'da Kuveyt Krallığını, Kuveyt ülkesinin Osmanlı Devleti döneminde Basra eyaletine bağlı olduğu, Basra'nın da Irak'a ait olduğu gerekçesiyle işgal etmiştir. Pekçok ülke Irak'a geri çekilmesi konusunda uyarıda bulunmuş, ancak Irak bunları dikkate almamıştır. Birleşmiş Milletler 15 Ocak 1991'de, Irak'ın geri çekilmesi konusunda ültimatomu içeren bir karar almıştır.Ayrıca, ABD, 7 Ağustos 1990'da Suudi Arabistan'a askeri birlikler göndermiştir. 12 Ocak 1991'de ise ABD Kongresi, Başkan George Bush'un, Irak'a ABD kuvvetleri sevk etme planını onaylamıştır. Ardından, 430.000'i Amerikalı olmak üzere 28 koalisyon ülkesi kuvvetlerinden oluşan 700.000 kişilik askeri birlik Irak'a karşı koymuştur. Irak'ın müttefikleri sadece Filistin Kurtuluşu Örgütü (FKÖ) ve Ürdün olmuştur. Saldırının Hazırlanması sırasında Iraklılar, ülkedeki yabancı işçileri rehin almıştır. Bu rehinler arasında 1.200 İngiliz, 900 Amerikalı, 200 Japon, ayrıca daha az sayıda olmak üzere Polonyalılar ve Almanlar bulunmaktaydı. Irak kuvvetlerine karşı saldırı 17 Ocak 1991'de başlamış ve Iraklılar Kuveyt'ten geri çekilmişlerdir. Saldırı sırasında müttefikler tarafından 200 kişi ölmüş ya da yaralanmış buna karşılık 100,000 den fazla Irak'lı yaşamını yitirmiştir. Bunlar arasında siviller azımsanmayacak sayıdaydı. 180.000 Iraklı asker ise koalisyon güçlerine teslim olmuştur. Savaş sırasında Irak hava gücünün büyük kısmı, tahribattan korunmak için İran'a geçmiştir. ABD Başkanı Bush'un Iraklı liderleri ve özellikle de, kendi yönetiminden kaçan Kürtlere baskı uygulayan ve kimyasal ve nükleer silah materyallerini gelecekte kullanmak üzere saklayan Saddam Hüseyin'i yeterince takip edip uğraşmama kararı oldukça eleştirilmiştir. ABD gelecekteki muhtemel bir kullanım için bölgede 25.000 askerden oluşan bir kuvveti ve 200 hava gücünü bölgede bırakmıştır. Amerikan Savunma Bakanlığı tarafından hazırlanan bir istatistiğe göre savaşın maliyeti 61.1 milyar dolar olmuştur. Savaşın açıklanan sebebi Kuveyt'in, Irak'ın saldırısından kurtarılmasıdır. Ancak bu savaşı soğuk savaş ertesi dönemde Amerikan'ın Pax-Amerikana'yı oluşturmaya yönelik bir girişim olarak değerlendirenler de vardır. ABD bu savaşta, soğuk savaşta rastlanmayan bir askeri stratejiyi (orta yoğunlukta çatışma-mid-intensity conflict) uygulamıştır. ABD Irak'a yönelik bu stratejinin hazırlıklarına Körfez Savaşı'ndan birkaç yıl önce başlamıştır. Irak yönetimi, ateşkes antlaşmasından sonra, savaş sırasında ayaklanan Kürt ve Şiilere karşı askeri bir harekat düzenlenmiştir. Baskı karşısında Türkiye'ye sığınan Kürt, Şii ve Azeriler için Irak'ın kuzeyinde ve Türkiye'de sığınma kampları oluşturulmuştur. Irak'ta Zaho kenti çevresi koalisyon güçlerince denetim altına alınarak sığınmacılar için güvenlik bölgesi oluşturulmuştur. Kurulan yerleşim yerlerinin aşamalı olarak Birleşmiş Milletler denetimine bırakılması kararlaştırılmıştır.

Türkiye, Körfez savaşı sırasında Birleşmiş Milletler'in ambargo kararına uyarak, Kerkük-Yumurtalık Petrol boru hattının kapatmış, ayrıca güneyde bulunan İncirlik ve Pirinçlik üslerini koalisyon güçlerinin kullanımına açmıştır.

Kudüs Sorunu.

Bir çok dinin inançlarına göre kutsal kabul edilen Kudüs'ü İsrail'in başkenti ilan etmesiyle başlayan sorun. Kudüs 1948 yılında İngilizler çekilince İsrail ve Ürdün arasında paylaşıldı. 1967'deki Altı Gün Savaşının ardından İsrail doğu Kudüs'ü işgal ederek kenti eli geçirdi. Ancak Birleşmiş Milletler'in daha önceki Filistin'in paylaşılması planında Kudüs'ün statüsü (corpus-separatum) uluslararası statüde -ayrılmış- kent olarak belirlenmişti. Kudüs sorununun çözümü 1991'de FKÖ ve israil arasında imzalanan "İlkeler Açıklaması"nda 1996'ya ertelendi. 1996'daki ABD başkanlık seçimi, İsrail Knesset seçimleri, soğuk savaşın bitmesiyle diasporadan gelen yahudi göçlerinin artması ve Kudüs'ün kuruluşunun 3.000 yıldönümü kutlamaları sorunun çözümünü zorlaştıracak faktörler olarak görülüyor.

Kutsal İttifak.

Rus çarı I. Aleksandr, Avusturya imparatoru I. Franz ve Prusya kralı III. Friedrich Wilhelm'in, Napoleon'un yenilgisinin ardından başlayan II. Paris Antlaşması görüşmeleri sırasında kurdukları ittifak (26 Eylül 1815). Siyasal ve toplumsal yaşamda Hristiyan ilkelere bağlılığı güçlendirmeyi amaçladığını ilan edilen Kutsal İttifak'ın kuruluşuna Çar Aleksandr önderlik etti. Sonradan İngiltere veliaht prensi, Osmanlı padişahı ve papa dışında bütün Avrupa hükümdarlarının katıldıkları ittifak, fazla etkili olmamakla birlikte, liberaller ve sonraki tarihçiler tarafından Orta ve Doğu Avrupa ülkelerindeki tutucu ve baskıcı yönetimlerin aracı ve simgesi olarak kabul edildi. Napoleon sonrası dönemin önde gelen diplomatlarından Avusturya Dışişleri Bakanı Prens Klemens von Metternich ve İngiltere Dışişleri Bakanı Vikont Castlereagh ise Kutsal İttifak'ı önemsiz ve geçici bir birlik olarak değerlendirmişlerdir.

Kuveyt Krizi: bkz. Körfez Savaşı, 1991.

Küba Bunalımı, 1962

Sovyetler Birliği ile Amerika Birleşik Devletleri'ni doğrudan savaşın eşiğine getiren uluslararası siyasal bunalım.

Küba'da Fidel Castro, 1959'da Amerikan yanlısı diktatör Batista'yı devirerek iktidarı ele geçirmişti. Bu tarihten itibaren Küba'nın ABD ile ilişkileri bozulurken, SSCB ile gelişmiştir. Özellikle 1961 yılının Nisan ayında, ABD tarafından Küba'ya karşı düzenlenen başarısız Domuzlar Körfezi çıkartması ABD-Küba gerginliğini iyice artırmıştır. Bu arada 1962 Ocağında OAS (Amerikan Devletleri Örgütü) devletleri Küba'nın OAS'tan atılmasını kararlaştırmışlardır. 1962 Ağustos'unda ABD istihbaratı Küba'ya bazı Sovyet füzelerinin yerleştirilmiş olduğunu saptamıştır. Bunun üzerine Küba'daki Sovyet füzelerinin sökülmesini isteyen ABD, 22 Ekim 1962 tarihinden başlayarak adayı denizden ablukaya almıştır. Bu sırada bazı Sovyet gemilerinin de Küba limanlarına doğru Atlantik'te seyretmekte olması, daha önce 1948 tarihli Berlin ablukasında karşı karşıya gelen iki "süper devlet" arasında doğrudan bir çatışma olasılığını ortaya çıkarmıştır. Tüm dünyada bir nükleer savaş korkusu yaşatan bir kaç kritik gün içerisinde, kısmen Khruchchev liderliğindeki SSCB yönetiminin biraz geri adım atması, kısmen de taraflar arasında sürdürülen pazarlıklarda bir anlaşmaya varılması, krizin sıcak bir çatışmaya dönüşmesini önlemiştir. Sovyetler Birliği, Türkiye'de bulunan Jüpiter füzelerinin de sökülmesi kaydıyla Küba'daki füzelerin sökülmesini kabul etmiştir. Küba (Ekim füzeleri) bunalımının en önemli sonucu, soğuk savaşın doruk noktasına vardığı bir dönemde, "yumuşama" ve "görüşme" havası yaratmış olmasıdır. Bunalımın ikinci sonucu, NATO'nun Avrupalı ortaklarının, böylesine büyük bir bunalımda, yanı kendilerini de son derece tehlikede bırakan durumlarda, kendi görüşlerinin alınmayacağını açıkça görmüş olmalarıdır. Küba Bunalımı, her iki ittifak grubunda da üyelerin, stratejik değişikliklerle başlayan yeni uluslararası ortama uyum gösterme özlemlerine hız kazandırdı. Bunalım,ayrıca geleneksel (klasik) silahların önemini artırmıştır. Son olarak, ABD ile Sovyetler Birliği arasında, iki devlet başkanının gizli, çabuk ve doğrudan haberleşmeleri ile birçok yanlış anlamanın giderilmesi amacıyla bir doğrudan telefon hattı (hotline) kurulmuştur.

Küçük Antant (Petite Entente)

Birinci Dünya Savaşını izleyen devrede Avrupa'da oluşan yeni bloklaşmalardan biridir. Çekoslovakya, Yugoslavya ve Romanya'nın aralarında kurdukları bir işbirliği ve ittifak sistemidir.

Küçük Antant; 1920'de Çekoslovakya-Yugoslavya, 1921'de Çekoslovakya-Romanya ve Yugoslavya-Romanya arasındaki ikili anlaşmalardan oluşmuştur. Amacı, bu savaş ertesi yeni devletlerin Orta Avrupa'daki güvenliklerini korumak (Alman, Macar ve Bulgar tehlikesine karşı) ve status quo'yu devam getirmekti. Fransa bu sistemin koruyucusu rolünü oynamış, bu ülkelerin dış siyasetini hayli etkilemiştir.

La Haye Konferansları

Devletler hukuku alanında sık sık değinilen Lahey Konferansları, başlıca 1899'da ve 1907'de olmak üzere iki defa toplanmıştır. Genel olarak milletlerarası anlaşmazlıkların barışçı yollarla çözümlenmesi ile savaş hukuku konularında bazı kurallar koyarak devletler hukukunun düzenlenmesi (codification) konusunda yararlı çalışmalar yapmıştır. Daha sonra 1930 yılında da bir diğer konferans daha yapılmışsa da, önceki ikisi kadar önemli sayılmaz.

Birinci Konferansta 26 ülke bulunmuş, hemen bütün Avrupa devletleri ile ABD de katılmıştır. İkinci Konferans ise 44 ülke arasında yapılmıştır.

Lahey Konferanslarında saptanan kurallar bazı sözleşmeler meydana getirmiştir. Bunlara Lahey Sözleşmeleri denmektedir. Örneğin, "Milletlerarası Uyuşmazlıkların Barışçı Yollarla Çözümlenmesine Dair Lahey Sözleşmesi" veya "Savaş Açılmasına Dair Lahey Sözleşmesi" bunlardandır.

Laval-Mussolini Anlaşması, 7 Ocak 1935

Fransız Pierre Laval ile İtalya Devlet Başkanı Benito Mussolini arasında yapılan anlaşma. Nazi Almanyası ortaya çıktıktan sonra ve özellikle 1934 Ekim'inde Dışişleri Bakanlığına gelen Pierre Laval ile birlikte, Fransa-İtalya münasebetleri hızla gelişti. Fransa İtalya'ya daha fazla kaydı ve anlaşma imzalandı.Anlaşma, Tuna ülkeleri konusunda bir pakt öngörmekteydi. Avusturya'nın bağımsızlığı garanti altına alınıyordu. Bu Avrupa'da barışın korunması için bir şart olarak kabul ediliyordu. Anlaşmada yer almayan fakat gizli görüşmelerde Habeşistan (Etyopya) bahis konusu olmuş ve Laval Fransa'nın bu konudaki ilgisizliğini açıklamıştır. Bu da Etyopya'nın İtalyanlar tarafından işgalini kabul ettiğini gösteriyor.

Lenin, Vladimir İ.

Asıl adı Vlamidir İliç Ulyanov'dur. 1917 Sovyet Devrimi'nin esin kaynağı ve önderi olan Marksist düşün, siyaset ve eylem adamı. İlk başkanlığını yaptığı (1917-1924) yeni Sovyet devletinin temellerini atmış, dünya işçi hareketinin yeni öncü örgütü olarak III. Enternasyoneli (Komintern) kurmuştur. Tarihinin en büyük devrimcilerinden biri ve Marx sonrası dönemin en etkili sosyalist düşünürü olarak kabul edilir. Marx'ın kuramlarına yaptığı katkılardan dolayı komünist hareketler genellikle Marsizm-Leninizm olarak anılmıştır.

Litvinov Protokolu, 9 Şubat 1929

Sovyetler Birliği'nin Briand-Kellog Paktının güttüğü aynı amacı kapsayan bir protokolü kendi komşuları arasında da en kısa zamanda yürürlüğe koymak için hazırladığı özel bir protokol. Kellog Paktı'nı Sovyetler, Batılıların Sovyet Rusya'yı izole etmek, çember içine almak ve Sovyet Rusya'ya karşı mücadele etmek ve kurdukları bir kombinezon olarak karşılamışlardı. Fakat Fransız hükümetinin daveti üzerine 1928 Ekim'inde Sovyet Rusya da bu pakta katılmıştır. Sovyetler, paktın silahsızlanmaya gereken önemi vermemiş olduğunu belirtmekle beraber paktın en kısa zamanda yürürlüğe girmesini sağlamak için Polonya ve Litvanya'ya özel bir protokol önerdi. Polonya bu protokole katılmak için Romanya ve diğer Baltık devletlerinin de katılmasını şart koşmuştur. Protokol 9 Şubat 1929'da SSCB, Letonya, Estonya, Romanya ve Polonya tarafından imzalanmıştır. Türkiye, Litvanya, İran ve Danzig de kısa bir süre sonra bu protokolü imzalamışlardır. Protokol ve pakt, tarafsızlık ve saldırmazlık antlaşmaları imzalamamış olan devletler ile SSCB arasında bu çeşit anlaşmaların yerini almıştır.

Locarno Antlaşmaları, 1 Aralık 1929

I. Dünya Savaşı sonrası Batı Avrupa'da barışı korumak amacıyla Almanya, Fransa, Belçika, İngiltere ve İtalya arasında imzalanan bir dizi antlaşma. 16 Ekim'de İsviçre'nin Locarno kentinde kaleme alınan antlaşmalar, 1 Aralık'ta Londra'da imzalanmıştır.

Locarno Paktı Almanya, Belçika, Fransa, İngiltere ve İtalya arasındaki karşılıklı güvence antlaşmasını, Almanya ile Belçika ve Almanya ile Fransa arasındaki hakem antlaşmalarını, eskiden itilaf devletleri tarafından Almanya'ya verilen ve Milletler Cemiyeti sözleşmesinin 16. md.'ne göre sözleşmeyi çiğneyen bir devlete karşı uygulanacak yaptırımları açıklayan notayı, Fransa ile Polonya ve Fransa ile Çekoslavakya arasındaki güvence antlaşmalarını içeriyordu.

Güvence antlaşmasına göre Versailles Antlaşmasıyla (1919) belirlenen Almanya-Belçika ve Almanya-Fransa sınırları da değiştirilemezdi. Almanya, Belçika ve Fransa "meşru savunma" ya da Milletler Cemiyeti'nin koyduğu yükümlülüklerden biri nedeniyle doğacak durumlar dışında birbirlerine asla saldırmayacaklar, anlaşmazlıklarını barışçı yollarla çözümleyeeklerdi. Bu antlaşmanın ihlali durumunda, antlaşmaya imza koyan devletler, Milletler Cemiyeti'nin saldırıya uğradığına karar verdiği tarafın yardımına koşacaktı. Fransa'nın Polonya ve Çekoslavakya arasındaki anlaşmalar ise tahrik unsuru olmaksızın başlayan herhangi bir saldırı karşısında, tarafların birbirlerini desteklemelerini öngörüyordu. Pakta ayrıca Ren Bölgesinin kararlaştırılmış tarihten beş yıl önce 1930'da boşaltılması öngörülüyordu.

Locarno'nun açık anlamı, Almanya'nın batı sınırlarını değiştirmek için zor kullanmaktan vazgeçip doğu sınırları konusunda hakem kararına uymayı kabul etmesi, İngiltere'nin ise Belçika ve Fransa'ya askeri destek sağlamayı kabul ederken aynı güvenceyi Polonya ve Çekoslovakya için vermemesiydi. Uluslararası politika açısından önemli kısa ve uzun vadeli sonuçları olmuştur. Savaştan sonra ilk kez Fransa ile Almanya'nın ilişkilerini normalleştirdi. Almanya'yı yeniden Avrupa'nın büyük devletleri arasına alarak Dawes Planının başlattığı işi bitirdi.

Uzun vadeli sonuçları, tüm savaş sonrası düzenin üzerine oturduğu Versailles Antlaşmasının başka antlaşmalar ile teyid edilmedikçe bağlayıcı olmadığını açıkça olması bile, üstü kapalı ortaya koymuştur. Bu da Versailles düzeninin iflası demekti. 2. olarak hükümetlerin kendilerini doğrudan doğruya ilgilendirmeyen sınırların korunması için askeri harekata girişmeyecekleri açıkça ortaya çıkmıştır.

Belirli bir süre Avrupa'daki barış yanlılarını umutlandıran bu anlaşmaların yarattığı yumuşama havası, 1936 yılında Hitlerin Ren bölgesine asker sokması ile sona erdi.

Londra Boğazlar Sözleşmesi, 17 Ocak-13 Haziran 1871

Rusya'nın ilan etmiş olduğu Karadeniz'in tarafsızlığının (1856 Paris antlaşmasının 11, 13 ve 14. maddeleri) kaldırılmasını onayladı; fakat boğazlar kapalı olmağa devam etti. Kırım savaşına son veren Paris Antlaşmasıyla Karadeniz'in tarafsızlığı kabul edilmişti. Buna zorunlu olarak uyan Rusya, 1871'de Fransız Alman Savaşının Fransa aleyhine sonuçlanmasıyla Paris Antlaşmasındaki bu hükmü tanımadığını belirtti. Osmanlı İmparatorluğunun başvurusu üzerine toplanan konferansta imzalanan antlaşmayla Karadeniz'in tarafsızlığı ve barış zamanlarında Osmanlı İmparatorluğu'na Boğazlar'ı kapalı tutma yetkisi tanıyan Paris antlaşmasındaki madde kaldırıldı. Ancak gerektiğinde Osmanlı devletinin dost ve bağlaşık donanmaları içeri almakta serbest bırakılması, Osmanlı Devleti için önemli bir ödün olduğu kadar Rusya açısından da yeni bir tehdit öğesi oluşturdu.

Londra Deniz Silahsızlanma Konferansı, 21 Nisan 1930

1930 yılının Ocak ayında deniz silahlarının sınırlandırılması konusunda toplanan konferans. 1928'de Briand Kellog Paktı'nın oluşturduğu barışçı atmosfer bu antlaşmaya yol açmıştır. Görüşmeler sonunda hazırlanan antlaşma iki kısma ayrıldı. İlk kısımda, ABD, İngiltere ve Japonya daha küçük tonajda savaş gemilerinin de sınırlandırılabilmesi konusunda anlaşmaya vardılar. İkinci kısmı ise, deniz savaşının düzenlenmesine ilişkin hükümleri içermekteydi. Bu konferans Uzakdoğu'da büyük bir güç olarak ortaya çıkan Japon ile bölgenin üstün gücü ABD arasındaki rekabetin açıkça ortaya çıkmasına sebep olmuştur. 1933 yılında ABD Başkanlığına seçilen Roosevelt'in, Amerikan donanmasına geliştirici önlemler almasıyla Japonya 1934'te bu antlaşmaya uymayacağını belirtti. İngiltere'nin Londra'da yeni bir konferans toplama çalışmaları da Japonya'nın isteksizliği yüzünden sonuçsuz kaldı ve 1936'da Konferansı terkeden Japonya hiçbir kısıtlamaya uymayarak savaş gemileri yapımına başladı.

Londra Konferansı, 1912 ve 1921

Balkan Savaşı sırasında1912 Aralık ayının ortalarında aynı anda başlayan iki ayrı uluslararası konferans. Bunlardan birinde Osmanlı ve Balkan ülkelerinin temsilcileri karşı karşıya geliyordu. Diğeri ise, Avrupalı altı büyük devlet temsilcisinden oluşmaktaydı. Osmanlının ve diğer tarafın koruyucuları vardı. Avusturya-Macaristan ve Almanya İstanbul hükümetini, Rusya ve Üçlü İtilaf devletleri de Balkan ülkelerini destekliyordu. Konferansta, Osmanlı İmparatorluğunun egemenliği ve altı büyük devletin denetimi altında özerk bir Arnavutluk kurulması kararlaştırılmıştır. Diğer yandan Osmanlı İmparatorluğundan Avrupa'daki sınırını Midye-Tekirdağ çizgisine çekmesi, Edirne'nin teslim edilmesi, Ege denizindeki tüm haklarından vazgeçmesi isteniyordu. Bu istemler İstanbul hükümetince kabul edildiği sırada 23 Ocak 1913 günü Jön Türkler darbe ile iktidara geçmişler ve konferans sonuçları uygulanamamıştır.

I. İnönü Savaşı'nda elde edilen başarı sonucu Batılı devletler bir konferans düzenlemeye karar verdiler. Londra Konferansı 21 Şubat'tan 12 Mart 1921'e kadar devam etmiştir. Londra görüşmelerinde Bekir Sami Bey, Ankara ve İstanbul temsilcileri arasında varılan bir anlaşma sonucunda, her iki heyet adına hareket etmiştir. Türk temsilcilerinin Londra temaslarını iki kısma ayırmak gerekir. Birincisi, Türk temsilcilerinin Müttefik devletlerle yaptıkları genel görüşmeler; ikincisi de Ankara heyeti başkanı, Dışişleri Bakanı Bekir Sami Bey ile İngiliz, Fransız, İtalyan temsilcileri arasındaki görüşmelerde hazırlanan andlaşma tasarılarıdır. Ankara hükümeti Bekir Sami Bey'in yaptığı anlaşmaları kabul etmedi. Bir anlaşma gerçekleşmemiştir. Ama bunu önemi Ankara hükümetinin Avrupa devletleri tarafından gizli bir şekilde de olsa tanınması ve İtilaf devletleri arasındaki görüş ayrılıklarını ortaya çıkarmasıdır.

Londra Konferansları, 1955-1959

Kıbrıs sorununa çözüm bulmak amacıyla İngiltere, Türkiye ve Yunanistan arasında düzenlenen iki konferans. I. Londra Konferansı'nda (29 Ağustos-7 Eylül 1955) bir sonuç elde edilmezken, II. Londra Konferansı'nda (19-23 Şubat 1959) Kıbrıs'ın bağımsızlığı kabul edilmiştir. Belirli bir süre Kıbrıs sorununun varlığını kabul etmeyen İngiltere, Ada'daki gelişmeler hızlanınca, Türkiye ve Yunanistan'ın katılacağı bir konferans toplamaya karar verdi. I. Londra Konferansında İngiltere, egemenlik kendisinde kalmak üzere, Kıbrıs'a özerklik verilmesini ve Ada'nın savunmasında Türkiye ve Yunanistan'ın yeralması tezini savundu. Türkiye, Ada'nın tarihsel geçmişe göre kendisine verilmesi gerektiğini ileri sürdü. Yunanistan ise Kıbrıs halkına kendi geleceğini belirleme hakkının verilmesinde ısrar etti. Konferans bir sonuca ulaşamadan dağıldı.

II. Konferans, Aralık 1958'de Paris'te yapılan NATO Bakanlar Konseyi toplantısı vesilesiyle Türkiye, İngiltere ve Yunanistan Dışişleri Bakanlrı Kıbrıs'a bağımsızlık verilmesi üzerinde görüşmeler yaptılar. Daha sonra Zürich'te biraraya gelen Türk ve Yunan tarafları prensip olarak anlaştılar (11 Şubat 1959). Kıbrıs anlaşmazlığına böyle bir çözüm daha önce 1958 yılında Makarios tarafından ortaya atılmıştı. Antlaşmayı Londra'da Lancester House'de Türkiye, Yunanistan ve İngiltere başbakanları imzaladılar. Antlaşmaya göre Ada'da Türklerden ve Rumlardan meydana gelen ikili bir yönetim tarzı uygulanacak ve Kıbrıs devletinin bağımsızlığı Türkiye, Yunanistan ve İngiltere'nin garantisi altında bulunacaktı. Kıbrıs, hiçbir devlete katılmayacak; Türkler bir azınlık muamelesi görmeyecek, Ada'nın savunmasına Yunanistan ve Türkiye katılacak, İngiltere buradaki bazı askeri üslerini koruyacaktı.

Ada'nın Temsilciler Meclisinde her iki cemaat belirli oranlar içerisinde üye bulunduracak; Cumhurbaşkanı Rumlardan, yardımcı Türklerden seçilecekti. Türkler, kurulacak Kıbrıs ordusuna %40, mahalli kolluk kuvvetlerine ve yönetime %30 oranında katılacaklardır. Bakanlar kurulunun 3 üyesi Türk, 7'si Rum olacaktı. Antlaşmada daha birçok kurumun, "ikili yönetime" göre nasıl kurulacağı hakkında ayrıntılı hükümler yer aldı.

Louis, 14.

17. yüzyılda (1638-175) Fransa'da hüküm süren kral. 1643'te beş yaşındayken Fransız tahtına çıktı. Bunda önce yönetimde, kral Naibi Kardinal Nazarin vardı. 14. Louis 1661'de 23 yaşında iken ülkenin yönetimini ele aldı ve 1715'te ölene kadar tam 72 yıl iktidarda kaldı. Çağdaş tarihin iktidarda en uzun süreyle iktidarda kalan monarkıdır. Kendi döneminde, yönetimde mutlakiyet hakimdi. 16. yüzyılda yaşanan din savaşları ve Westphalia Barışı sırasında 1648 ayaklanmaları, Almanya'yı küçük devletlere bölmüş, Fransa'ya da dünya üstünlüğünü ele geçirmesini sağlamıştır. 14. Louis, sınıflara bölünmüş bir Fransa'nın bütünleştirilmesinde tek gücün ulusal monarşinin olduğuna inanmıştır. Merkeziyetçi otoritesini kurduktan sonra, orduya çekidüzen verdi. Çünkü askerler önceden istedikleri ülkeye hizmet ediyorlardı. Bunlara sürekli oturacak barakalar kurdu, emir komuta zinciri kurdu ve tek bir üniforma giydirdi. 14. Louis bunları içerde yaparken, dış politikada da çeşitli stratejiler uyguladı. Bu stratejinin temelinde genişleme yatıyordu. Doğuya ve Ren bölgesine doğru genişlemek ve İspanya Hollandasını (Belçika) kendi ülkesine ilhak etmek istedi. Bir de İspanya kralı II. Charles'in kızkardeşi ile evlenmişti). Bu konudaki amacı, Avrupa'nın öteki devletlerinin bağımsızlıklarına son verecek olan, "evrensel monarşi" kurmaktı.

Arkasında büyük bir miras bırakacak olan İspanya Kralı II. Charles'in ölmesi ile 1700 yılında Avrupa savaş ile karşı karşıya gelmişti. Miras üzerinde en büyük hak sahibi, II. Charles'in iki kızkardeşi ile evli bulunan Habsburg İmparatoru ve Fransa Kralı'ydı. II. Charles ölmeden önce mirasın kime kalacağı konusunda vasiyet bırakmıştı. Vasiyete göre İspanya toprakları parçalanmadan bir bütün olarak 14. Louis'in torununa kalacak ama taht hiç bir zaman birleştirilmeyecekti. 14. Louis kabul etmezse, Habsburg İmparator'unun oğluna verilecek. 14. Louis bu mirası kabul etti ve savaş başladı. Savaş sonunda Utrecht Barış Antlaşması imzalanacak ve İspanya tahtına 14. Louis'in torunu II. Philippe geçecektir.

Lozan Antlaşması, 1923

Kurtuluş savaşımızın sonunda, yeni Türk devleti ve diğer imzacı ülkeler arasında yapılan barış antlaşması ile Türkiye tam bağımsızlığını bütün dünyaya kabul ettirmiş oldu. Bugünkü sınırlarımız ile dış ilişkilerimizin bir kısmı da Lozan Barış Antlaşmasına göre saptanmış ve yürütülmektedir.

20 Kasım 1922'de başlayan ve çok çetin geçen görüşmeler, aradaki bir kesilme döneminden sonra, 24 Temmuz 1923'de sonuçlanarak bu tarihte Antlaşma imzalanmıştır. Daha sonra da TBMM'de 23 Ağustos 1923 günü 340, 341, 342 ve 343 sayılı kanunlarla kabul olunmuş ve böylece hazır bulunan 227 üyeden 213'ünün olumlu oyu ile tasdik olunmuştur. Aynı gün, İstanbul ve Boğazlar bölgesindeki müttefik kuvvetleri ve donanmasının çekilmesi istenmiş ve 6 hafta içinde gitmişlerdir.

Lozan Konferansında Türkiye'yi baş delege olarak, o sırada Dışişleri Bakanı bulunan İsmet İnönü temsil etmiştir.

1   2   3   4   5   6   7   8   9


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət