Ana səhifə

GÜNEŞ ve deri Prof. Dr. Mustafa Şenol emekli Öğretim Üyesi


Yüklə 64.5 Kb.
tarix18.07.2016
ölçüsü64.5 Kb.
GÜNEŞ ve DERİ
Prof.Dr. Mustafa ŞENOL

Emekli Öğretim Üyesi


Dünyamızdaki hayatın kaynağı olan güneş, bir enerji kaynağı olduğu kadar, tüm canlıların biyolojik varlıklarının devamlılığı için gerekli bir düzenleyicidir. Atmosferin yükseklerinde yer alan ozon tabakası, güneşten gelen radyasyonu emerek yeryüzündeki hayatın varlığı ve devamlılığında büyük rol oynamaktadır. 
Güneş ışınları, çok geniş bir dalga boyu yelpazesine sahiptir: 
İyonizan ışınlar (X ışınları, gama ışınları, kozmik ışınlar): 100 nm ve altı

Mor ötesi (ultraviyole): 200-400 nm 

Görünür ışık: 400-700 nm 

Kızıl ötesi (infrared): 700 nm-1 mm 

Mikro dalgalar: 1 mm-1 m

Radyo frekans dalgaları: 1 m-1 km
Bu ışınlar içinde en önemli yeri tutan ultraviyole (UV) ışınlarıdır. UV ışınları, yer yüzüne ulaşan radyasyonun yaklaşık %5’ini oluşturur. Ozon miktarında azalma sonucunda, dünyanın UV radyasyona (özellikle UVB) maruz kalma düzeyi artmaktadır. Dünyaya ulaşan UV ışın miktarı mevsim, günün saatleri, dönenceler, yükseklik ve özgül atmosfer koşullarına bağlı olarak değişim göstermektedir. Örnek vermek gerekirse yaz aylarında dünyaya ulaşan UV miktarı, ilkbahar ve sonbahara göre daha fazladır. Aynı şekilde öğle saatinde gelen UV miktarı günün diğer saatlerine göre daha yüksektir. Su, ışını %5-7, çimen %2.5-3, kum %30, kar ve buz ise %80-90 oranında yansıtır. Bulutlu havalarda yansımaya bağlı olarak UV miktarı daha yüksektir. Son iki etkiye bağlı olarak; bulutlu günlerde ve karda güneş yanıklarının şiddetinde artış olmaktadır. 
UV ışınları dalga boylarına göre 3 gruba ayrılır:
1- UVA (400-320 nm): En düşük enerjili ve daha az tehlikeli UV ışınıdır. UVA ışınları doza bağlı olarak eritem,bronzlaşma, yaşlanma ve kanser oluşumuna neden olmaktadırlar, ancak bu etkilerin ortaya çıkması için UVB ışınlarının 1000 katı kadar ışın dozuna gerek vardır. Güzellik salonlarında sıklıkla kullanılırlar. 

2- UVB (320-280 nm): İnsan ve diğer yaşam formları için en zararlı olanıdır. İleri derecede bronzlaşma, yanık ve yaşlanmadan sorumludur. Deri kanseri ve katarakta yol açar. Bitkilerin gelişimini yavaşlatır ve doğal yaşam ve diğer hayvanların yaşamını etkiler. 

3- UVC (280-200 nm): En kısa dalga boyuna sahiptir ve en zararlı olmasının yanında ayrıca karsinojenik ve germisittir. Atmosfer tarafından filtre edildiği için yeryüzüne ulaşmaz, sadece görünür ışık, UVA ve UVB dalga boyları yeryüzüne ulaşır.

UV Radyasyon (UVR)’un Deri Üzerine Etkileri
Stratosferde bulunan ozon, yeryüzünü UVR’a karşı koruyucu bir rol oynamaktadır. Stratosferik ozon, stratosferin üst katmanlarında kısa dalgalı güneş ışınlarının etkisi ile oluşmaktadır. Ozon miktarındaki azalma, güneşten salınan UV ışınlarına karşı filtre görevini bozmakta ve sonuçta, makro düzeyde iklim değişikliklerinden, mikro düzeyde insan sağlığına kadar hem direkt hem dolaylı etkiler ortaya çıkmaktadır. Ozon tabakasındaki %10’luk kaybın, yılda 300 bin civarında non-melanom deri kanseri ile 45 bin civarında malign melanoma sebep olacağı hesaplanmaktadır. UVR’un deri üzerine etkileri, kısa ve uzun süreli olarak ikiye ayrılabilir. Kısa sürede oluşan etkiler arasında; pigment koyulaşması, eritem (güneş yanığı), pigmentasyon artması sayılabilir. Uzun süreli etkiler ise; deri dejenerasyonuna bağlı yaşlanma ve deri kanserleri gelişimidir. 
UV ışınlarının normal deri üzerindeki akut etkilerinin en belli başlıları; güneş yanığı (inflamasyon) ve bronzlaşma (melanogenez), diğer biyolojik etkiler ise lokal ve sistemik immünsüpresyon, stratum korneum, epidermis ve dermisin kalınlığını artırması ve vitamin D fotosentezidir. İnsan derisinin UV ışınlarına verdiği eritem ve pigmentasyon yanıtı genetik olarak belirlenir. Buna göre deri tipleri şöyle sıralanabilir:
- Tip I: Kolay yanar, asla bronzlaşmaz.

- Tip II: Genellikle yanar, seyrek olarak bronzlaşır. 

- Tip III: Hafif yanar, genellikle bronzlaşır. 

- Tip IV: Asla yanmaz, her zaman iyi bronzlaşır. 



Uzun süre güneş altında çalışma, yanlış tatil ve güneşlenme alışkanlıkları, solaryumlar, dışarıda yapılan sporlar vb., güneş ışınlarına maruziyeti ve riskleri artırmaktadır. Non-melanom deri kanserleri, yıllık %1-6 oranında artış göstermektedir. Avrupa’da, melanom insidansı, yüz binde 0.6 ile 14.0 arasında değişmektedir. UVR’a yüksek dozda, aralıklı maruz kalma, özellikle çocuklarda, melanomun gelişiminde temel risk faktörüdür. En yüksek insidans 20-30 yaş grubunda görülmektedir. Bunun nedeni, çocuklukta maruz kalma ve uzun süreli latent döneme bağlanmaktadır. Deriye özgü fotobiyolojik reaksiyonlar, UVR enerjisinin derideki özgül moleküller ya da kromoforlar tarafından absorbe edilmesi ile başlar. Bu enerji ya doğrudan fotokimyasal etki ile ya da DNA üzerinde dolaylı oksidatif etki ile yıkıma yol açar. Uzun zamana bağlı riskler cilt tipine bağlı değildir. Solar radyasyonun derideki etkisi bazı şartlara bağlıdır: 

- Deriye ulaşan solar radyasyonun miktarı, 

- Ozon konsantrasyonu

- Mevsim, ısı, rüzgar, nem, bulutlanma, kar,

- Bulunulan coğrafi konumun ekvatora olan uzaklığı, deniz seviyesinden yükseklik,

- Işınların geliş açısı, 

- Çevre ve hava kirliliği, 

- Kişinin genetik olarak belirlenen deri rengi ve fototipi,

- Çıplak (koruyucusuz) deri yüzeyinden içeri girmesi, 

- Bazı deri elemanları tarafından emilmesi, 



- Emilen radyasyonun foton enerjisinin fotoşimik reaksiyonları başlatacak düzeyde olması. 

Akut Etkiler
Güneş yanığı, UV ışınlarının ilk ve en bilinen akut deri cevabıdır. Özellikle açık tenli kişilerde, eritem, ısı artışı, ağrı ve ödem gibi inflamasyonun klasik belirtileri biçiminde ortaya çıkar. Eritem oluşumundan UVB ışınları sorumludur, UVA'nın aynı etkiyi oluşturması için UVB'nin 1000 katı kadar bir enerji gerekir. UVB'ye bağlı eritem, güneş ışınları ile temastan sonraki birkaç saat içinde başlar, 6-24 saatte en üst düzeye ulaşır, birkaç günde solar ve yerini soyulma ve bronzlaşmaya bırakır. Güneş ışınlarının DNA ve proteinler gibi kromoforlarca absorbe edilmesi, moleküler ve hücresel yıkıma yol açar. Bu olgu sırasında ortaya çıkan prostaglandin gibi mediatörler, damarlarda genişlemelere ve inflamasyona neden olur. Aspirin ve indometazin gibi prostaglandin inhibitörleri eritemin erken evresini kısmen baskılar ancak oluşan yıkımı önlemez. 
UV ışınlarına pigmentasyon yanıtı ani ve geç bronzlaşma olmak üzere iki aşamalıdır. Ani bronzlaşma, UVA ile oluşan eritemi takiben, var olan melaninin oksidasyonu ve keratinositlere transferi sonucu oluşmaktadır. UV ışınları ile temastan sonra saniyeler içinde oluşur birkaç saatte solmaya başlar. Eğer ışına daha fazla maruz kalınırsa geç pigmentasyon gelişir. Geç bronzlaşma ise UVB'ye maruz kalmayı izleyen 24-72 saat içerisinde, melanin oluşumunun artması ile gelişir, günler ya da haftalar sürebilir. Tek temas sonucu melanositlerin aktivitesi artar, melanosit sayısının artması için daha fazla doza gerek vardır. UV ışınlarının uyardığı inflamasyon, deride yalnızca bronzlaşma değil, aynı zamanda stratum korneum, epidermis ve dermiste kalınlaşmaya neden olur. UV ışınları keratinosit sayısında artışa ve birçok inflamatuar mediatörün salınmasına neden olur. Bu kalınlaşma, açık tenli kişilerde, güneş yanığına karşı, bronzlaşmadan daha fazla koruyuculuk sağlar. UVR, Langerhans hücreleri (LH)’nin sayı ve işlevlerini etkileyerek ve antijen sunma özelliklerini bozarak, immünolojik değişikliklere neden olur, yani geç tipte aşırı duyarlılığın baskılanmasına yol açar. 
Kronik Etkiler
Deri yaşlanması, iç ya da dış (çevresel) etmenlere bağlı olarak ortaya çıkar. Çevresel faktörlerden en önemlileri doğal ya da yapay UV ışınlarıdır. Bu ışınlara uzun süreli ve tekrarlayıcı biçimde maruz kalma sonucu, derinin yapı ve işlevlerinde bozulma ve yaşlanma gelişir. Vücudun güneş gören yerlerinde yaşla birlikte ortaya çıkan epidermal değişikliklerden UV-B, dermal değişikliklerden hem UVB, hem de UVA sorumludur. Yaşlanma etkisinden; fotonların DNA'ya doğrudan etkisi, UV ışınlarının ortaya çıkardığı serbest radikaller ve reaktif oksijen ürünleri sorumludur. UVA'ya maruz kalma sonucu, kollajenin yapısında; çok sayıda çapraz bağ oluşumu, çözünürlüğünde azalma, denatürasyon gibi değişiklikler olur. Sonuçta; deride elastoz, ince ve kalın kırışıklıklar, kuruluk, gevşeme, kabalaşma, kılcal damar kümeleri, düzensiz pigmentasyon, yer yer sarımsı renk, çok sayıda iyi ya da kötü huylu tümörler görülür. 
UVR’a uzun süreli maruz kalma sonucu insanlarda ve deney hayvanlarında deri kanseri oluştuğu bilinmektedir. Deney hayvanlarında kanser oluşturan UV ışınının UVB olduğu gösterilmiştir. UVA ışınları UVB’ye eklendiğinde karsinojen etki artar. UVR’a maruz kalma, DNA'da ardışık değişikliklere yol açar. UVB ve UVC'nin, hücre ölümü, mutasyon ve transformasyon gibi etkileri için ana hedef yapı DNA'dır. Ayrıca UV etkisi ile tümör süpresör gen (p53 geni) mutasyonu da olmaktadır. Diğer taraftan UV ışınları, LH’nin işlevlerini bozarak immün sistemi baskılar. Bütün bu etkiler ve mutasyonlar, hücre bölünmesini bozarak tümör gelişimine neden olur. UV etkisi ile en çok yüzde, bazal hücreli ve skuamoz hücreli karsinom gibi melanom olmayan deri kanserleri ve bunların öncüleri olan solar keratoz ve lentigolar gelişir. Melanom olmayan deri kanserlerinin gelişiminde, kümülatif doz önemlidir. Melanom gelişiminde ise uzun süreli temastan çok, yinelenen ve deride yanık oluşturacak şiddette UV ışınlarına maruz kalma önemlidir. 
Çok sayıda sistemik (oral antibiyotikler, sülfonil üre, antihipertansifler, psöralenler, immünosüpresif ajanlar, NSAİ ilaçlar, naproksen, furosemid, tiazidler…) ve topikal (psöralenler, tretinoin, depigmente edici ajanlar) ilaç, bazı esansiyel yağlar (bergamot, ıhlamur, vanilya) UV hassasiyetini artırır, fotoallerji ve fototoksiteyeye yol açabilir. 
Korunma 
Halk arasında bronzlaşmanın bir moda olarak kabul edilmesi ve bunun yaygınlaşması, halkın güneşlenme konusunda bilgilendirilmesini ve davranış değişikliğini sağlayıcı eğitim programları düzenlenmesini gerektirmektedir. Özellikle yaz aylarında, radyo-TV aracılığıyla halkın bilgilendirilmesini sağlamak; “güvenli-sağlıklı güneşlenme” davranışını yerleştirecek eğitimler yapmak önemlidir. Açık ve güneşli yaz günlerinde, dışarı çıkarken aşağıdakileri önlemlerin mümkün olduğunca uygulanması önerilir:
- Öğle güneşinden kaçınmak: Sabah saat 11 ile öğleden sonra saat 15 arasında görülen en kuvvetli güneş ışınlarından uzak durulmalıdır. 

- Her zaman gölgeyi tercih etmek: Güneşten korunmanın en iyi yolarından biridir. 

- Şapka giymek: Geniş kenarlı bir şapka giymek, göz, kulak, yüz ve enseyi güneşten korur. 

- Giyinik olmak: Vücudu, mümkün olduğu kadar çok örtebilen bol ve açık renkli fakat sık dokunmuş kumaştan, uzun kollu tişört ve pantolon vb. elbiseler tercih edilmelidir. 
- Güneş gözlüğü kullanmak: UV ışınlarının %99-100'ünü engelleyebilen UV koruyuculu güneş gözlüklerinin kullanılması gerekir. 

- Fotosensitizer ilaçların alınmamasına özen göstermek. 

- Çocuk ve bebeklere dikkat: Yaşam süresi içinde en çok güneşlenme 18 yaş öncesi olmaktadır. Bu durum çocukların aşırı güneşlenmesinin riskli olduğunu göstermektedir. Onlara hem küçük yaşta eğitim verilmeli hem de aynı önlemler onlar için de alınmalıdır. 

- Güneşli bir günde dışarı çıkarken güneş kremi sürmek: Yeterli korumayı sağlayacak kadar yüksek koruma faktörlü kremlerin kullanılması gerekir. Güneş Koruma Faktörü (GKF) en az 15 olan güneş kremleri, UV ışınlarının zararlı kısımlarının büyük bir kısmını bloke eder. 


Güneşten Koruyucular
Güneşten koruyucular (GK), UV ışınlarının; absorbe etme, yansıtma ve dağıtma yoluyla deriye ulaşmalarını önleyen yerel ilaçlardır. Güneşten koruyucular güneş yanığını önlerler, yaşlanma izlerini azaltırlar. UVA'ya bağlı kronik fotoyıkımı ve immünsüpresyonu azaltır, deri kanserlerinin oluşumunu önlerler. 
1. Kimyasal Koruyucular: UV ışınlarını absorbe ederek, deriye girişini azaltırlar. Yalnızca UVB'yi ve hem UVB hem de UVA'yı absorbe edenler olmak üzere iki çeşittirler. Bu grupta; PABA (Para Amino Benzoik Asit), PABA esterleri (Padimat-A, Padimat-O, Escalol 505), sinnematlar, benzofenonlar, antranilat ve salisilatlar yer alır. Kimyasal koruyucular renksizdirler ve kozmetik kabul edilebilirlikleri fazladır. 

2. Fiziksel Koruyucular: UV ışınlarını yansıtma ve dağıtma yoluyla etkili olurlar. Hem UVA hem de UVB'ye karşı iyi bir koruma sağlar. Kozmetik kabul edilmezler, suda erimeye dirençlidirler, fakat güneş etkisi ile ısınma sonucu erirler, iki saatte bir yenilenmelidirler. Bu grupta; titanyum dioksit, çinko oksit, magnezyum oksit, demir oksit, talk, kaolin gibi maddeler yer alır. 

3. Kombine Koruyucular: Hem UVA hem de UVB içeren kimyasal koruyuculara fiziksel bir koruyucunun eklenmesi ile elde edilirler. Açık tenli kişilerde etkili bir koruma sağlar. 

Güneşten Koruyucu Ürünlerin Özellikleri: Bir güneşten koruyucunun etkinliği bu ürünün Güneş Koruma Faktörü (GKF) değerine dayanır ve ürünün deriyi güneş yanığına karşı koruyabilme yeteneğini gösterir. Deride eritemin görülebilmesi için güneş altında kalınan en kısa sürede alınan ışın dozuna Minimal Eritem Dozu (MED) denir. 

GKF (SPF): Koruyucu uygulanmış derideki MED/koruyucu uygulanmamış derideki MED 

Deri tipi I-II olanlar; GKF; 15-30, deri tipi III-IV olanlar ise GKF; 10-15 olan koruyucuları seçmelidirler. Polimorf ışık erüpsiyonu, solar ürtiker, lupus eritematozus, kronik aktinik dermatit gibi hastalığı olanlar, kombine GK’ları tercih etmelidir. İyi bir GK; suya, terlemeye ve buharlaşmaya dayanıklı olmalı, kokusuz ve renksiz olmalı, irritan, toksik ve duyarlandırıcı olmamalıdır. Bir güneşten koruyucunun etkinliğini sürdürebilmesi için, uygun bir taşıyıcı içinde olması ve hem UVB hem de UVA'yı absorbe etmesi gerekmektedir. Güneş koruyucu önerilirken kişinin deri rengi ve tipi, ışık duyarlılığı olup olmadığı (bu durumda hem UVB, hem de UVA'yı filtre edenler seçilmeli), mesleği ve açık hava aktiviteleri, kontakt duyarlılığı olup olmadığı göz önünde bulundurulmalıdır. Tam koruma sağlamak için güneşten koruyucu deri yüzeyine ince bir tabaka oluşturacak miktarda uygulanmalı ve homojen olarak dağıtılmalıdır. Son yıllarda GK’ların deri kanseri riskini arttırdıklarına dair görüşler ortaya atılmıştır, ancak; bunların doğrudan deri kanserine neden olmaktan çok, kullanılmasının uzun süre güneş altında kalmayı cesaretlendirmesine bağlı olduğu düşünülmektedir.
KAYNAKLAR 
Ekici M, Acar Y. UV-B radyasyon ve etkileri. Meteoroloji Genel Müdürlüğü Web Sitesi, http://www.meteor.gov.tr/2003/arge/ozon/. 

Karaduman A. Solar radyasyon ve deri üzerine etkileri. http://saglik.tr.net/genel_saglik_solar_radyasyon.shtml. 



Hawk JIM. Cutaneous photobiology. Chapter 21, in: Rook, Williams-Ebling, Textbook of Dermatology, 1992. 


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət