Ana səhifə

Balyoz k lığının balyoz güvenlik Harekat Planı ek-j’sidir. MİLLİ mutabakat hüKÜmeti programi


Yüklə 86 Kb.
tarix18.07.2016
ölçüsü86 Kb.

ÇOK GİZLİ EK-J

BALYOZ K.lığının BALYOZ Güvenlik Harekat Planı EK-J’sidir.



MİLLİ MUTABAKAT HÜKÜMETİ PROGRAMI

GİRİŞ


Türk Silahlı Kuvvetleri mevcut aynasal sistemin ve İç Hizmet Kanununun kendisine verdiği Türkiye Cumhuriyetini koruma ve kollama görevini yerine getirerek (… tarihinde) Laik Cumhuriyetin kazanımlarının korunması amacıyla Devlet yönetimini devralmış bulunmaktadır. Bu tarihten itibaren yasama ve yürütme görev ve yetkisi, Milli Güvenlik Konseyi tarafından Türk Milleti adına kullanılmıştır.

Büyük Atatürk'ün bize emanet ettiği, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, son yıllarda, dış ve iç düşmanlarının tertip ve tahrikleriyle haince saldırılara uğramış, milli birlik ve bütünlüğümüz tehlikeye düşürülmüştür. Bu durum karşısında girişilen harekatın amacı, Milli Güvenlik Konseyince; “Ülke bütünlüğünü korumak, milli birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, Devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek ve demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri ortadan kaldırmak” olarak belirtilmiştir.


2003 Türkiye'sinin artık herkes tarafından kabul edilen iki meselesi Atatürk ilke ve inkilaplarının yeniden hayata geçirilmesi ile ekonomik durumun düzeltilmesidir.

Yönetimimiz, Atatürk'ün önderliğinde kurulan laik, demokratik, hukuka bağlı Türkiye Cumhuriyeti Devletini, dışarıdan ve içeriden gelebilecek her türlü tehlikeye karşı korumakta, Atatürk ilke ve inkılaplarını her alanda pekiştirmekte, din ve vicdan hürriyetinin de teminatı olan laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının devlet işlerine karıştırılmasını, siyasal amaçlarla ve çıkar hesapları ile istismarını önlemekte kesin kararlıdır.

Kadınlarımızın kamusal alanlarda ve kamu kurumlarında, türban cumhuriyetin temel ilkelerini hedef alan bir siyasal simgeye dönüştürülmesine karşı Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda her türlü önlem alınacaktır.
ADALET VE ASAYİŞ İŞLERİ

Çağın şartlarına uygun olarak, yargı bağımsızlığı ve yargıçlık güvencesi ilkelerinin fiilen hayata geçirilebilmesi için, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun bağımsız olarak yetkilerini kullanmasını ve görevlerini yerine getirmesini sağlayacak bir düzenleme yapılacaktır. Bu hedefin gerçekleştirilmesi maksadıyla, Kurulda görev alan yargıçların her türlü etkilerden uzak kalarak, yalnızca Anayasa, yasalara ve vicdani kanaatlerine göre karar vermelerine olanak sağlayacak tedbirler alınacaktır.

Yargı bağımsızlığını tam olarak sağlamak üzere gerekli tüm yasal düzenlemeler, yönetimimiz döneminde gerçekleştirilecektir.

Uygulamadaki yasalar gözden geçirilerek, günün şartlarına cevap vermeyen hükümler kaldırılacak, değişmesi gerekenler değiştirilecektir.

Mevcut yargı sistemindeki tıkanıklıklar giderilecek, davaların hızlı ve etkin sonuçlandırılması sağlanacak, yargı teşkilatı yeniden yapılandırılacak, yargı sisteminin modern araç ve gereçler ile takviyesi ve bilgisayar kullanımının yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmalar hızlandırılacaktır.

Tutukevleri ile Ceza infaz kurumlarının kuruluş ve idaresi yeniden düzenlenecek, güvenlik ve disiplin tam olarak sağlanması amacıyla buraların iç ve dış yönetim ve güvenliği Jandarma Genel Komutanlığı tarafından sağlanacak, hükümlülerin topluma yeniden kazandırılmasına önem verilecektir.

Ülkede asayiş ve güvenliğin daha kısa sürede ve etkin olarak sağlanması, istihbarat, kaçakçılık ve organize suçlarla mücadelede daha etkin olunması, uyuşturucu madde kaçakçılığı ile etkin mücadele edilebilmesi, trafik hizmetlerinin daha iyi sunulabilmesi ve kazaların azaltılması maksadıyla kolluk güçlerinin koordinasyonunu sağlayacak yeni bir yapı oluşturulacaktır.

GÜNEYDOĞU’YA YÖNELİK POLİTİKALAR

Güneydoğu Anadolu bölgesinin sorunları coğrafi, sosyal ekonomik nedenlerden, bölgenin feodal yapısından ve dış tertip ve tahriklerden kaynaklanmaktadır. Bölücü teröre karşı mücadelenin etkili biçimde sürdürülmesine kararlı şekilde devam edilecektir. Bu yaklaşımın sonucu olarak, bölgedeki ciddi boyutlu güvenlik sorunu, sosyal ve ekonomik çözümlerle ve uluslararası ilişkilerle bir arada ve bütünlük içinde değerlendirilecektir.

Güneydoğu Anadolu Bölgesinin kalkınma projeleri kapsamında tarım ve hayvancılığın yeniden geliştirilmesine yönelik projeler uygulamaya konulacaktır.

Bölgede her türlü kalkınmanın ve gelişmenin temeli asayiş ve güvenliğin tam olarak sağlanmasına bağlı olduğundan, gerekli olan her türlü önlemin alınmasından ve uygulanmasından asla taviz verilmeyecektir. Bu kapsamda koruculuk müessesesi daha etkin hale getirilecek ve baskıcı feodal yapının dağıtılması için gerekli çalışmalara hız verilecektir. Bölgede hızla yayılan irticai ve bölücü unsurların faaliyetlerinin önlenmesi için her türlü tedbir alınacaktır.

TERÖRLE MÜCADELE VE İÇ GÜVENLİK

Uzun yıllardır Ülkemizin güvenliğini, ekonomisini, iç politikasını, dış politikasını olumsuz etkilemekte olan terör, ülkenin kaynaklarını tüketmekte ve ülkenin gücüne ve hareket kabiliyetine sekte vurmaktadır.

Çok yaygın olmamakla beraber terör tedirginliği ve kuşkusu devam ettiği sürece ülkenin gelişmesi, ekonomik kalkınmanın sağlanabilmesi için gerekli bazı adımlar atılamamaktadır. Bu nedenle mevcut yasalarla güvenliğin ve asayişin istenilen seviyede sağlanamaması durumunda her türlü tedbirin alınmasından çekinilmeyecektir.

Terörle mücadelenin daha etkin yapılması amacıyla kolluk güçlerinin tek elden yönlendirilmesini sağlayacak bir üst kurum oluşturulacaktır.

Terörün dış kaynakları üzerine gidilecek, teröre destek veren ülkelerle olan politikalar değerlendirilecek, terörün dış desteği gerek ülke bazında gerek örgüt bazında önlenmeye çalışılacaktır. Bu kapsamda uluslararası girişimler yapılacaktır.

Vatanın ve ulusun bekası ile doğrudan ilgisi nedeni ile Silahlı Kuvvetlerle ilgili yatırım ve harcamalar ihtiyaçlar ve çağın gerekleri doğrultusunda artırılacaktır. Silahlı Kuvvetlerin modernizasyonu gayretlerine hız verilecektir.

Silahlı Kuvvetlerimizin iç ve dış tehditleri caydırmada NATO ve BAB bünyesindeki faaliyetleri ulusal çıkarlarımızla paralel olarak sürdürülecektir.

Silahlı Kuvvetler mensuplarının üstün bir moralle hizmetlerinin devamını sağlamak için gerekli her türlü önlem alınacaktır.

Ayrıca, Güvenlik Kuvvetleri mensuplarının mesken sorunlarının çözümlenmesi için konut yaptırılması ve satın alınması bir program dahilinde gerçekleştirilecektir.

EĞİTİM VE ÖĞRETİM

Ulusal eğitimin tüm kademelerinde, Atatürk İlke ve inkılaplarını özümsemiş, bilimsel düşünceye yatkın, bilgi çağının gereklerini yerine getirebilecek donanıma sahip insanlar yetiştirmek asıl hedefimizdir.

Zorunlu ve kesintisiz temel eğitimin öncelikle 11 yıla çıkarılması için gerekli çalışmalar yapılacaktır.

Tüm kademedeki okullar, bir plan çerçevesinde çağdaş eğitim araçları ile donatılacak, bilgisayar destekli eğitime hız verilecektir.

Her seviyedeki Özel eğitim ve öğretim kurumları Milli Eğitim Bakanlığına devredilecektir. Bu kurumlarda yıkıcı, bölücü ve irticai faaliyetlerde bulunan sahip, yönetici ve çalışanlar hakkında Atatürk ilke ve devrimleri çerçevesinde gerekli yasal tedbirler alınacaktır. Özel yükseköğretim kurumlarının çağdaş etkin ve nitelikli hale getirmek için devletleştirilecektir. Eğitimin her kademesinde yurt olanaklarının artırılmasına özen gösterilecektir.

EKONOMİK POLİTİKALAR

Ebedi Şefimiz Atatürk’ün çizdiği yolda devlet kuruculuğu sorumluluğunu taşıyarak Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Anayasada belirtilmiş düzenini her ne pahasına olursa olsun korumak ve kollamak en birinci vazifemizdir.

Büyük Atatürk, 1 Mart 1922’de yaptığı Meclis açılış konuşmasında şöyle diyordu: “Her şeyden önce milli amacımız olan bağımsızlığımızı sağlamaya ulaşmaktan başka bir şey düşünemeyiz. Bu nedenle de bizce önemli olan mali gücümüzün, bu sonucu sağlamaya yeterli olup olmayacağıdır”.

Atatürk, devletin tam bağımsız olabilmesi için ekonomik bağımsızlığın şart olduğunu vurgulamış ve kapitülasyonları kaldırmıştır. 1923'te İzmir'de İktisat Kongresini düzenleyerek, kongrede, “ulusal bağımsızlık ilkesi”nden kesinlikle taviz verilmeyeceği ve bu ilke içinde kalkınmanın gerçekleştirileceği kararlaştırılmıştır.

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında kalkınmada uygulanan ulusal model ile çeşitli sahalarda büyük başarılar elde edilmiştir. Bu dönemde uygulanan model ile ülkemiz Belçika’ya uçak ihraç edecek seviyeye ulaşmıştır.

Ancak 1945 yılından sonra ülkemiz tekrar siyasi, kültürel, ekonomik yönlerden kuşatma altına alınmış; Batılı devletler, Atatürk döneminde hayata geçiremedikleri SEVR projesini AB, IMF ve Dünya Bankası yoluyla uygulamaya başlamışlardır.

Bir taraftan uluslararası şirketler IMF ve Dünya Bankası yoluyla devletimizin bütçesine yön vererek ülkemizi kıskaca almaya çalışmakta, diğer taraftan da özelleştirmeler, KİT’lerin satışı, Uluslararası Tahkim, AB’ye uyum yasaları ve tahdit kanunları ile ulusal kaynaklarımız yabancılara peşkeş çekilmektedir.

Ekonomik bağımsızlık, devletlerin bağımsızlığında gün geçtikçe daha belirleyici hal almaktadır. Ülkeler, borçlandırma yöntemiyle borç veren güçlerin egemenliğine girmekte, ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel tavizler borçlandırma yöntemiyle kolayca koparılmakta, kısaca yeni bir silahsız savaş dönemi yaşanmaktadır.

Ekonomik anlamda sınırların önemini yitirdiği günümüzde; küresel dünyaya hakim olan güçler, “ulus-devlet anlayışının gereksiz olduğu” fikrini empoze etmektedirler. Unutmayalım ki ulus-devlet fikrini yitiren halklar, iç ve dış her türlü tehdide açıktır ve çaresizdir. AB, IMF ve Dünya Bankasının baskılarıyla çıkartılan kanunlar, çok ağır şartlara bağlanmış borçlar, mali yardım adı altındaki siyasi tavizler ulusal bağımsızlığımızı ortadan kaldırmaktır.

Doğal seleksiyon’un hakim olduğu, yani güçlünün zayıfı yok ettiği serbest piyasa sisteminde, halk fakirliğe ve yokluğa doğru itilmektedir. Gelinen noktada emperyalist bir sömürü aracına dönen ekonomik sistemde halkın refahı ve ülkenin kalkınması yalnızca sözde kalmaktadır.

II. Dünya savaşından sonra uygulamaya konulan dış yardım ve borçlanmaya dayalı kalkınma politikaları, ülkemizin kalkınma çabalarını boşa çıkartmıştır. Kalkınma hamlelerini dış sermaye yatırımlarına bağlayan siyasi irade, yabancı sermayenin gelmesi için istenilen her şarta boyun eğmiş, yabancı yardımları almak için ulusal haklardan vazgeçerek ülkeyi satma noktasına getiren anlaşmalara evet demiştir.

Günümüzde dışarıdan alınan kredilerin hepsi şartlara bağlıdır. Küresel sermayenin, IMF kredileri karşılığındaki istekleri sadece verdikleri paranın geri iadesi olmamaktadır. Dış kredilerin alınmasında uluslararası şirketlere verilen teşvik adı altındaki imtiyazlar, yerli üreticiyi rekabet edemez duruma getirmiştir.

Ekonomimiz, 1999 yılında Cumhuriyet tarihinin en büyük küçülmesini yaşamıştır. 2000 yılında IMF, vereceği borç paranın karşılığında “Ek Niyet Mektubu” adı altında Türkiye’den SEVR’den daha ağır şartların yerine getirilmesini istemiş, maalesef bu istekler “Ek Niyet Mektubu” adı altında yerine getirilmiştir.

Devletin ekonomi kurumları, “yüksek faiz, iç borç, dış borç ve döviz baskısı” altına alınarak etkisiz hale getirilmiş, diğer taraftan uluslararası şirketler kendilerine verilen imtiyazlarla ekonomiyi ele geçirmiş durumdadırlar. Bugün ülkemizde vergi gelirlerinin tamamı, iç ve dış borçlarımızın faizlerini dahi karşılayamaz durumdadır.
Borçların karşılanması için halktan devamlı yeni vergiler alınmasını tavsiye eden IMF yetkilileri, uluslararası şirketlerin önündeki tüm engelleri kaldırmayı amaçlamışlardır.

Son dönemde uluslararası şirketler ve onun uzantısı olan büyük sermaye grupları, üretimden ziyade "parayla para kazanma" metodunu uygulamaktadırlar. Günümüzde kapitalist sömürü yönteminin adı ve adresi uluslararası şirketlerdir. Dünya ticaretinin % 60’ı 500 büyük şirketin elindedir.

Ülkemizde uluslararası bir şirketin ortak olmadığı holding neredeyse yok gibidir. Bu şirketler, yatırımlar için gerekli sermayenin çok küçük bir bölümünü kendi imkanları ile sağlarken, % 80-90 gibi önemli bir kısmını ülkemiz kaynaklarından temin etmektedirler.

Ülke yönetimini elinde bulunduran hükümetler, maalesef ekonomi yönetimini IMF’ye devretmişlerdir. Seçim vaatleri arasında yer alan “IMF ile yola devam” sözleri, ülke yönetiminin yabancı güçlere bırakıldığının apaçık delilidir.

IMF ve Dünya Bankası ülkemize ekonomik programlar tavsiye etmektedir. Ancak tavsiye edilen programların amacı, ekonomimizi istikrara kavuşturmak değil, küresel sermaye gruplarının ülkemizin pazar ve kaynaklarını ele geçirmesidir.

1999 yılında IMF, Türkiye’ye mali destekli yeni bir anlaşma yapılabilmesi için Bankalar Yasası, Sosyal Güvenlik Yasası, Uluslararası Tahkim, Özelleştirme… gibi sözde reformların yapılması gerektiğini bildirmiştir.

Uygulamaya sokulan bu sözde reformlar ile halkımız hızla yoksullaşırken, uluslararası şirketler ile onların ortaklığı olan holdingler büyük kârlar elde etmişlerdir. Çıkarılan yasalarla devlet zarar eder hale getirilmiş, kâr getiren KİT’ler değerinin çok altında satılmak zorunda bırakılmıştır.

Küresel ekonomi anlayışında özelleştirme konusu, yabancı sermayenin bir ülkeye girmesi için önemle istenilen bir şarttır. Bu uğurda ülkemizde kâr getiren büyük KİT’ler, değerinin çok altında satılmaya başlanmıştır. Özelleştirmeler sonucunda istihdam daralmaya başlamış, yüz binlerce işçi işsiz kalmıştır.

Ulusal menfaatleri gözetmeksizin, dışarıdan gelen baskılarla yapılan özelleştirmelerde, kurumlar adeta peşkeş çekilmiştir. Örneğin, Petrol Ofisi (POAŞ), 3 Mart 2000 tarihinde 1 milyar 260 milyon dolara satılmıştır. Ancak aynı tesisin tekrar kurulabilmesi için 8 milyar dolar gerektiği yetkililer tarafından belirtilmiştir.

Parayla para kazanmak amacıyla ülkeden ülkeye dolaşan para miktarı, dünya ticaret hacminden neredeyse 20 kat daha büyük bir rakama ulaşmıştır. Bu kadar büyük miktarın yıkıcı ve spekülatif etkileri ise herkesin malumudur.

Küresel sermaye gruplarının yönetimindeki paralar uluslararası kuruluşların desteğiyle ülke ekonomilerine sokulmakta, daha sonra çıkartılan yapay krizler bahane edilerek ülkeleri terk etmeleri sağlanmakta, bu şekilde hedeflenen ekonomilerin çökmesi sağlanmaktadır. Kısaca günümüzde sıcak savaş yerini ekonomik savaşa bırakmış durumdadır.

Küresel sermaye gruplarının yönetimindeki paraların müdahale esnasında ülkemizden kaçmaması için yapılacak ilk iş, para kaçışını önleyici tedbirlerin alınması, daha sonrada parayla para kazanmak amacıyla ülkemize para girişinin yasaklanması olmalıdır. Bu amaçla para hareketliliğin merkezi olan banka ve borsaların kontrol altına alınması önem arz etmektedir.

Devletimiz borç yükünü çevirmek için Hazine ihaleleri ile bankalara başvurmak zorunda bırakılmıştır. Devletin para basma yetkisini kullanması, IMF ve Dünya Bankası yoluyla engellenmiş, bu yetki haksız bir şekilde bankalara ve parayla para kazanan küresel sermaye gruplarına aktarılmıştır.

Siyasi irade, piyasanın ihtiyacı olan emisyonu Merkez Bankası kanalıyla sağlayamadığı için, ABD Merkez Bankası para basarak ülkemizdeki bu açığı gidermekte ve böylece yabancı para birimleri milli paramızın yerini almaktadır. Para bulmanın tek yolu olarak IMF ve ABD Merkez Bankası’nı gören hükümet acziyet ve ihanet halindedir.

Kısaca gelinen bu süreçte ülkemizin, iç ve dış borçları 250 milyar doları bulmuş, yer altı ve yerüstü kaynakları yabancılara satılmış, ülke yönetimi IMF, Dünya Bankası ve AB’ye teslim edilmiş, üretim nerdeyse sıfırlanarak ülke ihtiyaçları karşılanamaz hale gelmiş, Sevr anlaşması maddeleri tek tek uygulanarak Kurtuluş Savaşı öncesi duruma düşülmüştür.

Ekonomik bağımsızlığın sağlanması ve ulus-devlet anlayışının muhafazası, bağımsız bir devlet olmak için zorunluluktur. Ağır tavizler altında ezilip yok olmaya mahkum edilen ve hakları gasp edilen ulusumuzun haklarını geri almak için müdahale kaçınılmaz olmuştur. Gelinen bu noktada;



Yapılması gerekenler aşağıda sıralanmıştır.

  1. İlk etapta banka genel müdürlüklerine nitelikli, uzman muvazzaf veya emekli askeri personel atanacaktır. Askeri personele yardımcı olmak üzere güvenilir üst düzey kamu görevlileri yerleştirilecektir.

  2. Ülke dışına para çıkışının engellenmesi ve spekülatif para hareketlerinin önüne geçilmesi amacıyla bankacılık işlemleri ikinci bir emre kadar geçici olarak durdurulacaktır.

  3. İrticai örgütlerin faaliyetlerinde kullandığı yıllık 50 milyar dolar civarındaki İslami sermaye kaynağı tespit edilerek el konulacaktır.

  4. İrticai örgütlere destek veren kişilerin bankalardaki paralarına el konulacaktır.

  5. Terör örgütlerine mensup kişilerin bankalardaki paralarına el konulacaktır.

  6. Yabancı şahıs ve şirketlerin bankalardaki paralarının öncelikle yurt dışına çıkışı engellenecek, aleyhte faaliyet gösteren yabancı uyruklu şahıs ve şirketlerin banka hesaplarına el konulacaktır.

  7. Azınlıklara ait bankalardaki paraların öncelikle yurt dışına çıkışı engellenecek, azınlıklara ait şirketlerin banka hesaplarına el konulacaktır.

  8. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) ve Altın Borsasına nitelikli, uzman muvazzaf veya emekli askeri personel atanacaktır. Askeri personele yardımcı olmak üzere güvenilir üst düzey kamu görevlileri yerleştirilecektir.

  9. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) ve Altın Borsası ikinci bir emre kadar geçici olarak işleme kapatılacaktır.

  10. İrticai örgütlere ve terör örgütlerine üye ve/veya destek veren şirketlerin borsadaki hisselerine el konulacaktır.

  11. Borsada işlem yapan yabancıların yurtdışına para kaçırmaları önlenecek, borsada işlem gören yabancı ortaklı şirketlerin hisse senetlerine el konulacaktır.

  12. Giderek güçlenen irticai sermaye kamu denetimleri yoluyla kontrol altına alınıp gelişimi önlenecektir.

  13. Faizsiz bankacılık adı altında faaliyet gösteren islami finans kurumlarının kurulmasına izin veren yasalar iptal edilecek, bu kurumların varlıkları hazineye aktarılacaktır.

  14. Banka ve borsalardaki bireysel ve kurumsal hesaplar incelenecek, irticai unsurlara ait hesaplara el konulacaktır.

  15. T.C. Merkez Bankasına ve Darphaneye nitelikli, uzman muvazzaf veya emekli askeri personel atanacaktır. Askeri personele yardımcı olmak üzere güvenilir üst düzey kamu görevlileri yerleştirilecektir.

  16. Türk parasını koruma kanunu gereğince döviz giriş ve çıkışları kontrol altına alınacaktır.

  17. Merkez Bankası altın rezervleri güvence altına alınacaktır.

  18. İç ve dış borçların faizleri silinecek, anaparalarının geri ödemesi ise milli mutabakat sağlanıncaya kadar ertelenecektir.

  19. Yurtiçi ve yurtdışı borçların ödenmesi ikinci bir emre kadar durdurulacak, müteakip safhada ödenmesi için para basımı yoluna gidilecektir.

  20. IMF gibi gayrı milli uluslararası kuruluşlarla yapılan anlaşmalar feshedilerek tam ekonomik bağımsızlık elde edilecektir.

  21. Özelleştirme yoluyla değerinin çok altında fiyatlarla satılan KİT’lerin yönetimine el konulacak, en kısa sürede devletleştirilmeleri sağlanacaktır.

  22. Stratejik öneme sahip büyük işletmeler devletleştirilecektir.

  23. Lüzumu halinde, Cumhuriyetin kuruluş yıllarında olduğu gibi özel teşebbüsün imkanlarına % 40’a varan oranlarda, bedeli sonradan ödenmek üzere el konulacaktır.

  24. İran, Arap ve Körfez ülkeleri ile ekonomik ilişkiler sonlandırılacak, yapılan anlaşmalar tekrar gözden geçirilecektir.

  25. Uluslararası şirketlere tanınan imtiyazlar kaldırılarak uluslararası şirketlerin mal varlıklarına el konulacaktır.

  26. Uluslararası şirketlerin ortak olduğu holdingler devletleştirilecektir.

  27. Misyonerlik faaliyetlerinde kullanılan AB fonlarına el konulacaktır.

  28. Servet ve lüks tüketim mallarından alınan vergilerin yeterince artırılmasıyla elde edilecek kaynaklarla bu güne kadar yapılmayan yatırımlara süratle başlanılacaktır.

  29. Lüks tüketim vergisi kapsamında öze lüks kara, hava, deniz araçlarının (yat, tekne, kotra) vergileri arttırılacaktır.

  30. İvedilikle nerden buldun yasası çıkarılarak, yasa kapsamında servetin kaynağına ilişkin yeterli izahatta bulunamayanların servetlerine el konulacaktır.

  31. Tüm büyük şirket ve holdinglerin yönetim ve denetim kurullarına nitelikli, uzman muvazzaf veya emekli askeri personel atanacaktır.

  32. Bütçe açıklarına neden olan sosyal güvenliğin ıslahı için, emeklilik yaşı erkekler’de 70’ e, kadınlar’da 65’e çıkarılacaktır.

DIŞ POLİTİKA

Hükümetimiz ulusal çıkar eksenli, kişilikli ve bağımsız, türkiye’nin ulusu ve ülkesiyle bölünmez bütünlüğünü ve ulusal egemenliğini muhafaza etmeyi esas alan bir yaklaşım içerisinde ulusal çıkarları korumaya çalışan bir dış politika izleyecektir.


Dış politikanın yürütülmesinde Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ve “Bağımsızlık benim karakterimdir” deyişleri yol gösterici temel prensipler olacaktır.
Özellikle geçmiş hükümetler döneminde erozyona uğratıldığı görülen bu dış politikanın yürütülmesinde, ülkenin uluslararası alanda gösterdiği teslimiyetçi tavrın etkilerinin silinmesi çok önemli bir hedef olacaktır.
Kimi geçmiş hükümetlerce gerçek manasıyla uygulanamamasına rağmen, Türkiye’nin Cumhuriyetinin kuruluşundan bugüne değin “yurtta sulh, cihanda sulh” deyişiyle özetlenen barışçıl ve güven teşkil eden dış politikası, bölgesinde, hiçbir uluslar arası güç veya ülkenin desteği ve himayesine gerek olmadan, kendi ayakları üzerine basan bir dış politika izlemesi imkanını ortaya çıkarmıştır.
Enerji kaynaklarının ve geçiş güzergahlarının merkezi konumunda bulunan, bugün dünyadaki etki savaşlarının sahası haline gelen, siyasi, stratejik önemi giderek artan, medeniyetlerin ve kültürlerin karşı karşıya geldiği ve kaynaştığı bir bölge olarak öne çıkan Avrasya’nın merkezinde, güçlü laik, demokratik ve hukuk devleti olarak ülkemiz ön plana çıkmaktadır.
Orta Asya ve Kafkaslar’da başta Türk Cumhuriyetleri olmak üzere tüm ülkelerle siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkilerin derinleştirilmesi dış politikamızın önemli ayaklarından birini teşkil edecektir. Türkiye’yi Avrupa’ya, Avrupa’yı Avrasya’ya bağlayan en önemli bölge olan Balkanlar’daki istikrar hedefli ve bu bölgeyi ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan ülkemize yakınlaştıran sıkı işbirliği imkanlarından en üst düzeyde istifade edilecek ve aktif bir politika izlenecektir.

Avrupa Birliği ile ilişkilerde ulusal egemenliğin ve Atatürk devrimlerinin aşınması anlamına gelecek, özellikle Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin şantajlarına boyun eğen ve Türk milletini etnik azınlık temelli bölme amaçlı politikalar terk edilecektir. Türkiye, Avrupa Birliği ile ilişkilerinde onurlu bir duruş sergileyecektir.

Yönetimimiz Yunanistan’la aramızdaki kara sularının 12 mile çıkarılması, adalar ve Kıbrıs sorunu gibi önemli ve ciddi sorunlarda ulusal çıkarlarımızın korunmasında hiçbir şekilde taviz vermeyecektir. Gerek Ege bağlamındaki sorunlar ile ilgili, gerek Batı Trakya Türklerinin azınlık ve insan hakları ihlallerinden kaynaklanan sorunlar konusunda tavizsiz bir politika izlenecek, sorunların ulusal çıkarlara göre çözülmesinde gereken her türlü yola başvurulmasından çekinilmeyecektir.

Avrupa Birliği’nin üyelik için başka ülkelerden talep etmediği koşulların, hiçbir perspektif sunulmadan, boş vaatlerle, Türkiye’nin tek taraflı tavizler vermesi sağlanarak dayatılmasını kabul etmeyecektir. Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin bu onurlu ve kişilikli dış politikasına saygı göstermemesi halinde, AB’ye tam üyelik hevesiyle bugüne kadar yapılan tüm taahhütler ve kurulan ortaklıklar gözden geçirilecektir.


Türkiye, Avrupa Birliği üyeliği ile ülkemizin milli bir davası olan Kıbrıs konusunu ilişkilendiren tüm dayatmalara karşı çıkacaktır. Türkiye’nin, Kıbrıs’ta kurucu anlaşmalardan kaynaklanan haklarının aşındırılması anlamına gelebilecek hiçbir çözüm kabul edilemez. Kıbrıs sorunu, ancak iki bölgeli, iki milletli ve iki devletli bir yapıyla gerçekçi ve kalıcı bir çözüme kavuşturulabilir.
Türkiye, bölücü terörle mücadelesinde NATO ve AB üyesi müttefiklerinin tam desteğini beklemektedir. Uluslararası terörle mücadelede gösterilecek çifte standartlar kimseye fayda getirmeyecektir. Küreselleşen dünyada başka bir ülke veya bölgedeki terör yangınına seyirci kalma seçeneği bulunmadığı artık inkar edilemez bir gerçek olarak ortaya çıkmıştır. Bütün bu hususlar ortada iken, esasen bir güvenlik sorunu olan ve buna uygun araçlarla çözülmesi gereken bölücü terör meselesini etnik temelli yansıtma amacı güden yaklaşımlara itibar edilmesi söz konusu değildir.
Hükümetimizin Irak politikası, bu ülkenin toprak bütünlüğünü korumaya yönelik olacaktır. Irak’ın kuzeyindeki güvenlik boşluğundan istifade ile ülkemize yönelen terör odaklarının yok edilmesi için her türlü tedbire başvurulacaktır. Irak’taki Türkmen topluluklarının çıkarlarının gözetilmesi de Irak politikasının en önemli unsurlarından biri olacaktır.
Ortadoğu’daki istikrarsızlık tüm uluslar arası sistemi olduğu gibi ülkemizi de olumsuz bir şekilde etkilemektedir. Filistin-İsrail uyuşmazlığında, Birleşmiş Milletler kararlarının uygulanması ile kalıcı bir çözümün sağlanması ve böylelikle Filistin halkının sıkıntılarının giderilmesi ve barışın tesis edilmesine yönelik çabalara destek verilecektir. Türkiye, sorunun tüm taraflarıyla yapıcı ilişkilerini sürdürmeye devam edecektir.
Türkiye’ye, bölgede radikal dini oluşumlara karşı desteklenen “ılımlı İslam” kimliğinin örnek ülkesi rolü biçilmesine ve bu çerçevede Cumhuriyetin yapısında köklü değişikliklere yol açabilecek politikaların dayatılmasına kesinlikle izin verilmeyecektir.
Amerika Birleşik Devletleri ile NATO üyeliği ve müttefiklik seviyesinde sürdürülen savunma ağırlıklı işbirliğinin güçlendirilmesine ve özellikle ticari ve ekonomik konularda da işbirliği seviyesinin yükseltilmesine çalışılacaktır.
Rusya ile enerji, ticaret ve turizm gibi alanlarda var olan ve giderek gelişen yakın ilişkilerin siyasi açıdan da desteklenmesi önem arz etmektedir. Rusya ile bölgesel konularda daha yakın görüş alışverişi içerisinde bulunulması kaçınılmaz ve elzemdir.
Yunanistan ile sorunların çözümü için iyi niyetli ve yapıcı temaslar sürdürülecek olmakla birlikte, bu ülke ile ilişkilerin çerçevesi, Lozan Anlaşması ile kurulan dengeye dayanmaktadır ve bu denge en hassas bir biçimde gözetilecektir.
Yurtdışında yaşayan Türk vatandaşlarının bugüne kadar ihmal edilmiş olduklarını düşünen hükümetimiz, vatandaşlarımızın bulundukları ülkelerde hak ettikleri konumu almalarını sağlamaya yönelik çaba sarf edecektir. Vatandaşlarımızla daha yakın temas içinde olunmasını sağlayacak düzenlemelere gidilecek ve Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Çağdaş Laik Cumhuriyet anlayışına aykırı faaliyetlerin hedefi olmalarının önüne geçilecektir. Hükümetimizin yurtdışında yaşayan vatandaşlarımız ve Türklerin sorunlarına verdiği önem çerçevesinde, bu sorunları daha yakından takip etmek üzere ayrı bir teşkilatlanmaya gidilecektir.
Türk dış politikası, dokusunda geçmiş hükümetlerce yapılan değişikliklerin kötü etkileri bertaraf edilerek, laik, demokratik, insan haklarına ve kaynağı ne olursa olsun terörün her türlüsüne karşı olan ilkeli duruşunu yeniden kazanacak, bu ilkelerle uyumlu politikalar üretilecek, Atatürk’ün “çağdaş uygarlık düzeyi” hedefine ancak bu ilkeler çerçevesinde ulaşılmaya çalışılacaktır.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tavsiye Edilen Bakanlar Kurulu
Başbakan Rıfat Hisarcıklıoğlu

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hikmet Çetin

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Yıldırım Aktuna

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Necmettin Karaduman

Devlet Bakanı Süheyl Batum

Devlet Bakanı Mehmet Moğultay

Devlet Bakanı M.Nuri Yılmaz

Devlet Bakanı Türkan Saylan

Adalet Bakanı Mehmet Seyfi Oktay

Milli Savunma Bakanı Kemal Yavuz

İçişleri Bakanı İsmet Sezgin

Dışişleri Bakanı İsmail Cem

Maliye Bakanı Zekeriya Temizel

Milli Eğitim Bakanı Kemal Gürüz

Bayındırlık ve İskan Bakanı Ömer İzgi

Sağlık Bakanı Kemal Alemdaroğlu

Ulaştırma Bakanı Işın Çelebi

Tarım ve Köyişleri Bakanı Köksal Toptan

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Bayram Meral

Sanayi ve Ticaret Bakanı Hüsamettin Özkan

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Rüştü Kazım Yücelen

Kültür Bakanı İstemihan Talay

Turizm Bakanı Eyüp Aşık

Orman Bakanı Hikmet Uluğbay

Çevre Bakanı Nur Serter


ÇOK GİZLİ -- …….sayfanın…………..sayfası

…………kopyanın ………..kopyası





Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət