Ana səhifə

Mesih inancı asırlardır insanların zihnini meşgul etmekte, sonuçta dinlerde ortak bir fenomen olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu fenomen bir takım benzerliklerin yanında dinler arasında farklılıklarda arz etmektedir


Yüklə 0.51 Mb.
səhifə5/7
tarix27.06.2016
ölçüsü0.51 Mb.
1   2   3   4   5   6   7

Müslim Tirmizî İbni Mâce Ebû Davut

6.1. Hadisin Senet Tahlili:Hadisin müsnedde ki varyantı hakkında muhakkik Hamza Ahmed “isnadı sahihtir” demiştir.267 Şimdi hadisin ravilerini inceleyelim

6.1.1. Hadisin Müslim Versiyonu: Burada müşterek ravileri ele alacağız. Çünkü hadisin Müslim versiyonunda ki müşterek ravilerin dışında ki raviler hakkında gerekli bilgiler daha önceki rivayetlerde geçmişti.

6.1.1.1. Huzeyfe b. Esid el-Gıfarî(42): Künyesi, Ebû Süreyha ‘dır. Rasulullah ile ilk defa Hudeybiye’de karşılaşmıştır.268 Ebû Tufeyl ve tabiinden Şâbi ondan rivayette bulunmuştur. Müslim ve sünen sahipleri onun hadislerini kitaplarını almışlardır.269

6.1.1.2. Ebû Tufeyl(100): İsmi Âmir b. Vasıle’dir. Müslim, Rasulullah (s)’in en son ölen sahabesi olduğunu söyler. Onun Rasulullah’ı gördüğüne dair rivayetler varsa da peygamberden işittiğine dair rivayetler sabit olmamıştır. Ebubekir ve Ömer’in faziletli kişiler olduklarını kabul etmekle beraber Hz.Ali’yi onlardan üstün tutardı. Ölüm tarihi hakkında da farklı bilgiler mevcuttur.270 Bu hadiste Ebû Tufeyl direkt olarak Hz.Peygamber’den rivayette bulunmamış, Huzeyfe b. Esid vasıtasıyla rivayette bulunmuştur. Dolayısıyla hadisin senedinde bir kopukluk söz konusu değildir.

6.1.1.3. Fürat el-Kazzaz(?): İbni Ma’in, Nesâi,İclî sika bir ravi olduğunu söylemişler, İbni Hibban da sikat’ında zikretmiştir. Ebû Hatim, Fürat’ın hadisinin itibar için kullanılabileceğini söylemiştir.271

6.1.2. Hadisin Ebû Davut Versiyonu:

6.1.2.1. Müsedded(228): Darekutnî ilk müsnedinde yazanın Müsedded olduğunu söylemektedir.272 İbni Ma’in sika olduğunu söylemiştir. Buhari ve Ebû Davut ondan rivayette bulunmuşlardır.273

6.1.2.2.Hennad(243): Sika bir ravidir. Kütüb-i Sitte müelliflerinin hepsi ondan rivayette bulunmuştur.274 Nesâi sika olduğunu söylemiş, İbni Hibban da Sikat’ında zikretmiştir. Ebû Hatim sadûk olduğunu söylemiştir.275 Yani Ebû Hatim onun hadislerini itibar için yazılabileceğini söyler.276

6.1.2.3. Ebu’l-Ahves(179): Ebu Zur’a, Nesâi, İbni Ma’in ve İclî sika olduğunu söylemişlerdir. Evinde muhaddislerin konuk olduğu bir sırada oğluna şöyle demiştir. Kimin sahabe hakkında olumsuz konuştuğunu görürsen onu evden dışarı çıkar. 4000 kadar hadis rivayet etmiştir.277

6.1.3. Hadisin Tirmizî Versiyonu:

6.1.3.1. Bündar(252): Ebû Hatim sadûk, İclî sika olduğunu söylemiştir. Ebû Davut, Bündar’dan 50000 hadis yazdığını söylemiştir. İbni Hüzeyme Bündar’ın şöyle dediğini işitmiştir: “Tahric ettiğim hadislerin hepsini ezberlemeden yerime oturmam”. Onun hakkında olumsuz konuşan ve onu zayıf sayanların sözüne itibar edilmez.278

6.1.3.2. Abdurrahman b. Mehdî(198): Künyesi, Ebû Sait’tir. Kütüb-i Site müelliflerinin hepsi kendinden rivayette bulunmuştur. Sika,hafız,ricalde ve hadiste alim biriydi. İbni Medinî, ondan daha alimini görmedim,diyerek övgüde bulunmuştur.279

6.1.4.Hadisin İbni Mâce Versiyonu:

6.1.4.1. Ali b. Muhammed b. İshak(232)et-Tenâfesî: Kazvinlidir. Ebû Hatim sika olduğunu söylemiş, fazilet ve doğrulukta Ebubekir İbni Ebî Şeybe’ye tercih etmiştir.280 İbni Hibban sikat’ında zikretmiştir.281

6.1.4.2. Veki’ b. Cerrah(198): Künyesi, Ebû Süfyandır. Büyük ilim sahibi, çokça hadis rivayet eden sika ve huccet birisiydi.282 Dehr orucu tutar ve Kur’an-ı her gece hatmederdi. Veki’in kendi zamanındaki konumu, Evzâi’nin kendi çağındaki konumu gibiydi, Hanefi mezhebine göre fetva verirdi. Ebû Hatim İbni Mübarek’ten daha hafız olduğunu söylemiştir. İbni Medinî Veki’in lâhin yaptığını söyler.283

6.2. Hadisin Genel Bir Değerlendirmesi: Müsned’in tahkikçilerinden Hamza Ahmed hadisin isnadının sahih olduğunu söylemiştir.284 Hadisi Ahmed b. Hanbel başka bir tarikle de rivayet etmiştir. Buradaki ravilerden Şube rivayetin mevkuf olduğu görüşündedir.285 Darekutnî, bu hadisi Furat’tan başkasının sahih bir senetle merfû olarak rivayet etmediğini ve hadisi Abdülaziz b. Râfi’in ve Abdülmelik b. Meysere’nin mevkuf olarak rivayet ettiklerini söylemektedir. Müslim de İbni Rafi’in rivayetini mevkuf olarak rivayet etmiştir. Fakat bu durum hadisin merfûluğuna zarar vermez. Çünkü Furat sika birisidir. Sikalığında ittifak edilmiştir. Sikanın ziyadesi ise makbuldür. Azimâbâdi’de hadisin isnadının sahih olduğu görüşündedir.286

2-HADİSLERİN MÜTEVATİRLİĞİ TARTIŞMASI: Şevkanî, “et-tavdih” adlı risalesinde Nüzul-i İsa ilgili hadislerin tevatür derecesine ulaştığını belirtmektir. Azimâbâdi, ehli sünnetin inancına göre Hz.İsa’nın kıyamete yakın bir sırada cesediyle birlikte gökten ineceğine dair haberlerin tevatürle sabit olduğu inancındandır. Azimâbâdi, konunun önemine binaen, diğer bazı rivayetlere de yer verdikten sonra şöyle demektedir: İnsaflı bir kimse için Hz.İsa’nın adaletli bir hakem olarak bizatihi yeryüzüne ineceği sahih hadislerle sabit olmuştur. Kadı Iyaz, Hz.İsa’nın nüzulunün ve Deccal’i öldüreceğinin hak olduğunu, ehli sünnetin bu konuda sahih hadislerin varlığından dolayı bunu böyle kabul ettiğini, aklen ve şer’an bunu iptal edecek bir durumun olmadığını söyler. Taberi ve İbni Kesir gibi müfessirlerde hadislerin mütevatir olduğunu kabul edenler arasındadırlar. Gumari, hadislerin şüphe götürmeyecek şekilde mütevatir olduklarını dolayısıyla bunları inkar etmenin doğru olmadığını ancak cahil ve aklı kıt kişilerin bu hadisleri inkar edebileceğini söylemektedir. Ahmed Şakir konuyla ilgili Taberi tefsirinin haşiyesinde şu görüşlere yer verir: Hz.İsa’nın ahir zamanda ineceği dair Hz.Peygamber’den sahih rivayetler varid olduğu için Müslümanlar bu konuda ihtilaf etmemişlerdir. Bu zarurât-ı diniyye’den bilinmektedir. Bunu inkar eden iman etmiş olamaz. Tenkid konusunda müteşeddidliği tanınan Muhammed Nasıruddin el-Bâni’de hadislerin mütevatir olduğu fikrine savunarak şöyle der: Bilinmelidir ki Deccal ve Hz.İsa’nın nüzülüne dair hadisler mütevatirdir ve bu hadislere inanmak gerekir. Bu hadislerin âhad hadisler olduğunu iddia edenler, kimseyi aldatmasın. Çünkü onlar bu ilim konusunda cahildirler. Şayet onlar bu ilmin usullerine tâbi olsalardı, tıpkı İbni Hacer gibi bu hadisleri mütevatir kabul ederlerdi.287 Kevserî,Mehdi, Deccal ve Mesihle ilgili hadisler hadis ehli nazarında şüphe edilen hadisler değildir. Bazı kelamcılar hadiste uzmanlıklarının az olması sebebiyle kıyamet saatine dair haberlere bir bütün olarak inanılması gerektiğini kabul etmekle beraber bu haberlerin bir kısmından şüphe ettiler. Bu meselelerde onlara gerekli deliller gösterildikten sonra inat etmedikleri sürece mazur görülürler.288 Keşmiri ve Keşmirinin “et-Tasrih” adlı eserini tahkik eden Abdulfettah Ebû Gudde’de hadislerin mütevatir olduğu kanaatindedirler. Hadislerin mütevatir olduğu fikrine sahip olanlar sadece bunlar değildir. Suyutî, Kettanî ve Kardavî gibi daha bir çok alim de aynı görüşü paylaşmaktadırlar.

Muhammed Abduh, Hz.İsa cesedi ve ruhuyla birlikte semaya yükselttiğine, orada hayatta olduğuna ve ahir zamanda inip Deccal’i öldüreceğine dair Rasulullah (s)’a nispet edilen haberlere itiraz etmektedir. Bu hadis hakkında Abduh’un yorumu şöyledir:


  1. Bu hadis âhad bir hadistir ve itikadî konularda âhad hadislerle amel edilmez. Çünkü itikadî konularda kesin bilgiye ihtiyaç vardır ve bu konuda ise mütevatir hadis yoktur.

  2. Deccal, hurafeler ve düzenbazlıklar için bir rumuzdur. Bu hurafe ve düzenbazlıklar Kur’an ve Sünnetle ortadan kalkar ve Yahudilerin Mesih’in gelip yeryüzünü adaletle dolduracağına dair itikadlarına da bir çözüm getirmiş olur.289 Kardavî, Deccal’in somut bir şahsiyet olmadığı şeklindeki bu yorum sahih hadislere aykırı düşen, kabul edilmeyecek bir te’vil olarak kabul eder.290

3-HADİSLERİ TE’VİL ETMENİN İMKANI MESELESİ:

Kardavî hadislerin te’vile ihtimal vermeyecek açıklıkta olduğunu ifade etmeye yönelik şu görüşlere yer vermiştir: Yine batıl tevillerden birisi de bazı çağdaş Müslüman yazarların, kıyamete yakın bir zamanda İsa Mesih’in inmesiyle ilgili hadislerin – ki bir çok imam ve hafızların açıkladıkları gibi bunlarda tevetür derecesine ulaşmıştır- barış ve güvenliğin egemen olacağı bir asrı temsil ettiği şeklindeki te’villerdir. Nitekim insanlar arasında İsa Mesih’in, beşer içerisinde barış ve hoşgörü davetçisi olduğu görüşü yaygındır. Yazar bu te’vilin, İsa Mesih’in inişi ve onun bunun aksine vasfedildiği sahih hadislerin delalet ettiği hususlarla, tamamen çeliştiğini unutmaktadır. Bu hadisler291 zikredilen te’vil ile tamamen çelişkilidir. Kaldı ki bu te’vil, İslam’ın kılıç dini, Hıristiyanlığın ise yagane barış dini olduğunu! iddia eden zalim misyonerlik ve şarkiyatçılık propagandasına güç vermektedir.292 Aynı düşünceye sahip olan Ömer Nasuhi Bilmen ise şöyle der: Hz.İsa’nın nuzülü de imkan dairesinden hariç değildir. Muhyi ve mümit olan Allah Tealadır, bir kulunu dilediği kadar yaşatır ve dilediği kadar âli makama yükseltebilir. Binaenaleyh Hz.Mesih’inde bahir olan kudreti ilahiye ile semaya ref’ olunması ve müddeti medide ber hayat olup ahir zamanda tekrar yeryüzüne nüzülü ve hatemüşşerayi olan Şeriat-ı Muhammediye ile amel etmesi istib’ad olunmaz.293 Kamil Miras, eşrat-ı saat ile ilgili haberler, Haber-i Vahid ile menkul olmakla beraber her mümin için bila-te’vil kabul ve itikad edilmesi lazımdır294 kanaatindedir. Mustafa Sabri ve Zahid el-Kevserî de aynı düşünceye sahip olanlardan sadece bir kaçıdır.

Ancak bu hadislerin yorumlanması gerektiğini savunanlar da vardır. Bu düşünceye sahip olan Süleyman Ateş’in yorumu şöyledir: İsa ineceğine ve İslam şeriatıyla amel edeceğine dair hadisler, eğer doğru ise şöyle te’vil edilebilir: Bir peygamberin dini yaşadıkça, kendisi manen yaşamaktadır. İsa (s)’ın fikriyatını Yahudiler öldürememişlerdir. Bilakis onun tebliğleri yayılmış Yahudiliğe egemen olmuştur. Onun ruhunu temsil eden ümmeti, bir gün ismen olmasa bile,manen Hz.Muhammed’in fikriyatını benimseyerek, onları uygulayacaktır. Bunlar görünürde İsa mensubu olsalar bile uygulamada İslam’ın özüne mensup olacaklardır. Yahut tamamen Hıristiyanlığı bırakıp İslam’a dönmeleri muhtemeldir.295 Nuzül hadisesini, “İslam- Hıristiyan ittifakı” şeklinde yorumlayan vardır.296

4-AKAİD KONULARINDA ÂHAD HABERLERİN HUCCET DEĞERİ

Kıyamet alametleri ile ilgili haberlerin çoğu ahad hadislerle gelmişlerdir. Bazı usulcü ve kelamcılara göre haber-i ahad’la akîde sabit olmaz. Yusuf el-Vabil’e göre bu görüş kabul edilemez. Zira hadisin sikaların rivayet etmesiyle sıhhati sabit olup, sahih yolla bize ulaştığı zaman, ister mütevatir, ister ahad olsun ona inanmak ve onu tasdik etmek gerekir. Çünkü bu kesin bilgiyi gerektirir ve selef-i salihin’in görüşü de budur. Bu görüş sahipleri görüşlerini Kur’an ayetleriyle de desteklerler.297 Haber-i Vahid’in akaid konularında delil sayılamayacağını savunanlar, haber-i vahid’in zan ifade ettiği kanaatindedirler ve zannında bir haber değeri taşımadığına şu ayeti delil getirirler: “Halbuki onların bu hususta hiç bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Zan ise hiç şüphesiz hakikat bakımından bir şey ifade etmez.”298 Bu görüş sahiplerinin bu ayeti delil göstermeleri doğru değildir. Çünkü bu ayetteki zan onların iddia ettikleri zannı galip değildir. Bilakis ayette kastedilen zan, şekk, kizb, hırs ve tahmindir. Böyle bir zann ile ahkam konularında da hüküm vermek caiz olmaz. Haber-i Vahid’deki ravinin gaflet ve unutmasına gelince, o da “ haber-i vahid’in ravilerinin sika ve zabt olmaları gerekir” şartıyla giderilmiştir. Haber-i vahid’in hucciyetini gerektiren deliller299, Haber-i Vahid’in sadece ahkam konularında delil olabileceği şeklinde anlaşılamaz. Öyle olsaydı Hz.Peygamber bunu açıklardı. Böyle bir düşünceyi ortaya atmak Nebi (s)’den akîdeyi kapsayan sahih olarak gelen yüzlerce hadisi reddetmeyi gerektirir. Ahad haberle sabit akaid konularından bazıları şunlardır:



  1. Peygamberimizin diğer bütün peygamberlere üstünlüğü

  2. Mahşerde şefaatı uzmâsı

  3. Hz.Peygamberin şefaatının ümmetinden büyük günah işleyenlere olması

  4. Kur’an başka diğer bütün mucizeleri

  5. Kabirde münker ve nekir’in suali

  6. Yaratılılışın başlangıcı, melek ve cinlerin sıfatı, cennet ve cehennemin Kur’an’da ifade edilmeyen sıfatları

  7. Ölü için kabrin sıkışması

  8. Sırat, Havz, Mizan

  9. İnsan annesinin karnında iken onun mutlu yahut mutsuz olacağını, rızkını ve ecelini Allah’ın her insan için yazdığına inanmak

  10. Nebi (s.) özellikleri

  11. Aşere-i Mübeşşere

  12. Büyük günah işleyenlerin ebedi ateşte kalmayacağı

  13. Kur’an-ı Kerim’de açıklanmayan fakat sahih hadislerle sabit olan kıyametin sıfatı, haşr, yeniden dirilme konularına inanmak

  14. Kıyamet alametlerinin bütününe inanmak; Mehdi’nin çıkması, İsa(s) nuzülü, Deccal’in çıkması, güneşin batıdan doğması vb.300

Haber-i Vâhid, Hanefilere göre de ameli gerekir, fakat ilmi yakın ifade etmez. Haber-i Vâhid’in ravi açısında galat ihtimali taşıdığı için ilmi yakîn gerektirmediğini belirten Serahsi, “ravi hakkında beslenen hüsnü zan ve adaletinin zahir olmasıyla, doğruluk yönünün tercihi sebebiyle de ameli mûcib olduğunu” kaydetmiştir. Haber-i Vâhid’i inkar eden kafir olmaz. Ancak onunla amel gerekli olduğu için reddeden sapıklığa düşer. Eğer Haber-i Vâhid’le amelin vücubunu kabul ediyor, fakat te’vil ediyorsa bu takdirde sapıklığa düşmüş olmaz. Onunla amel eden itaatkar, te’vil etmeden terk eden ise asi olur.301 Nuzul-ü İsa ilgili hadislerin âhad haber olarak kabul edilmesi durumunda Serahsi’nin ortaya koyduğu şartlar çerçevesinde te’vil edilmeleri mümkün görülmektedir. Ancak hadislerin meşhur sayılması ise Hanefilerin meşhur hadisin hükmü konusunda ki düşüncelerini de burada kısaca değinmek yerinde olur. Hanefilere göre; meşhur sünnetin Rasulullah’a ait oluşunun doğruluğu kesin olmakla beraber Rasulullah’tan meşhur sünneti nakleden raviye nispet edilmesinin doğruluğu kesindir. Bunun için Hanefilere göre meşhur sünnet sanki kesinmiş gibi kuvvetli bir zan ifade eder. Bu kuvvetli zan, meşhur sünnetin Rasulullah’â aidiyetinin sıhhatini, mutmain olarak bilmek şeklinde isimlendirilir. Meşhur sünnet Hanefilere göre kendisiyle amel etmenin gerekliliği, teşrî için kaynak olması, hükümlerin delillerinden bir delil sayması bakımından mütevatir konumundadır.302

5. NUZUL-İ İSAYI KABUL ETMEYENLER VE DELİLLERİ

5.1. Aklın Hz.İsa’nın İnmesini İmkansız Gördüğü Düşüncesi: Hz.İsa’nın inmeyeceğine dair yapılan tüm yorumlar, aklın tek başına böyle bir olayı anlamada yetersiz kalmasında dolayı ortaya konan yorumlardır.

5.2. Yabancı Kültürlerin Etkisi İddiası: Bu düşünceye sahip olanların başında Fazlurrahman gelmektedir. Fazlurrahman’a göre Mesihliğin İslam’da ilk olarak benimsenmesi ya Şiilik yahut da sufilik tarafından olmuştur. İlk benimseyen kim olursa olsun, onu Sünniliğe sufiler veya daha çok sufi hareketin öncüleri Mesihin geleceği ümidini telkin etmek suretiyle siyasi bakımdan hayal kırıklığına uğramış ve ahlaki mahrumiyete terkedilmiş halk kitlelerini teselli ve memnun etmek isteyen 2. yüzyıl’ın vaizleri ve tebliğcileri getirmiştir. İlk üç Müslüman neslin varmış oldukları sonuçların dinen bağlayıcı olduğunu iddia etmek üzere oldukça farklı bir gaye için ortaya atılmış olan ilk hadis malzemesi, daha sonra yeni bir dönüş yaparak Mesihle ilgili bir anlam ve önem kazanmıştır. Böylece “sahabeme, onları tekzip eden nesle, daha sonra da bu ikinci takip eden nesle hürmet gösteriniz …” anlamındaki hadis, şimdiki meşhur “ en iyi nesil benim neslimdir; sonra onu takip eden, daha sonra ikinciyi takip eden nesil gelir…” şekline dönüştü. Bu demektir ki, tarih, mecburi olarak kötüden daha kötüye doğru yok olmaktadır. Onu mahvolmaktan ancak mesihin veya mehdinin ortaya çıkması kurtarabilir.303 Burada Fazlurrahman hadislere yaklaşımını anlama bakımından bir ipucu olabileceği düşüncesiyle şu noktaye işaret etmekte yarar olduğu kanaatindeyim. Ümmetin lafzı mütevetir kabul ettiği “Benim hakkımda kasıtlı olarak yalan söyleyen kimse Cehennemdeki yerini hazırlasın”304 hadisinin, hadis uydurma faaliyetleri döneminde hadisçilerin Hz.Peygamber’e nispet ettikleri bir söz olarak değerlendirmektedir.305

5.3. Hz.Peygamber’in Son Peygamber Oluşuyla Çeliştiği İddiası: Bu konuyla ilgili Müslim’in şerhinde Nevevî, Kadı Iyaz’dan naklen şöyle der: İsa (s)’ın gökten inmesi ve Deccal’i öldürmesi haktır. Mevcut sahih hadislerden dolayı Ehli Sünnet bu inanca sahiptir. Mutezile ve Cehmüyye’den bazıları306 ve onların görüşlerinde olanlar bunu inkar etmişlerdir. Onların iddialarına göre bu hadisler, “ Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Rasulu ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir”307 ayetinin gereği olarak kabul edilmez. Ayrıca Hz.Peygamber “ Benden sonra Nebi yoktur” buyurmuş ve ümmeti bu hususta icma etmiştir. Nevevî’ye göre bu istidlal fasiddir. Çünkü bu hadisler İsa(s)’ın peygamber olarak bizim şeriatımızı nesheden bir şeriatla inmesi kastedilmemiştir.308

5.4. Mitolojik Ve Folklorik Bir Hadise Olduğu İddiası: Hasan Hanefi, bu görüşü savunmaktadır. Ona göre olay tamamen folklorik bir hadisedir. Nassları dikkate almadığı gibi, tartışma konusu bile yapmamaktadır. Zeki Sarıtoprak kendisiyle Kahire’de görüştüğünü ve onu genel olarak hadisleri kabul etmediğini, bunların H. 2. y.y.’dan sonra derlenmeye başlandığı gerekçesiyle şüpheyle karşıladığına şahit olduğunu haber vermektedir.309

5.5. Ayetlerin Yanlış Yorumlanması Ve Siyasal Kargaşadan Huzursuz Olanların Duygularını Yansıttığı İddiası: Mazrahuddin Sıddıkî’ye ait olan bu görüş özetle şöyledir: İsa(s)’ın ref’i ve ahir zamanda nuzülüne dair düşünce, Kur’an’da geçen bazı kelimelerin yanlış biçimde yorumlanmasına dayandırılmış olmalıdır ve Hz.Ali ile Muaviye arasındaki iç savaşın ardından, Abbasîler döneminde İslam devletini sarsan yaygın huzursuzluk ve siyasal kargaşalıklardan ızdırap duyan müttaki Müslümanların duygularını yansıtmaktadır. Bu şartlar altında halk bir kurtarıcının zuhurunu gözlemiş ve bunun da Mehdi olarak ortaya çıkacağının sanmıştır. Yaygın anlayışa göre dünya fazla kalamazdı ve son yaklaşmıştı. Bu anlayış ile Babil’e sürgün edildikleri dönemde Yahudiler arasında yaygın olan ve acılardan kendilerin kurtaracak bir Mesih’in zahurunu beklemelerine neden olan zihni durum arasında yakın bir benzerlik olduğu görülüyor.310



SONUÇ

Hiç kuşkusuz Kur’an ve Sünnet insanların yaşadıkları çağdaki hakim dünya görüşü istikametinde yorumlanmaktadır. Bu doğrultuda düşündüğümüzde 20. yy.’da islamî ilimlerin hemen hemen her sahasında yapılan çalışmalarda İsrailiyyat’tan arınma çabası dikkat çekmektedir. Bu çabanın sevindirici olduğunu kabul etmekle birlikte, bu çaba neticesinde Nuzul-i İsa veya benzeri bir mesele hakkında bizim külliyatımızda bu meseleyle ilgili haberlerin kaynak değerine bakmadan yahut son derece ön yargıyla bakarak sırf Kitab-ı Mukaddes veya Hıristiyan kültürüyle ortak yanının bulunmasından hareketle reddedilmesi gerektiğine hükmeden bir anlayış da ortaya çıkmış bulunmaktadır.

Kur’an-ı Kerim’de İsa(a)’ın nuzülüne işaret eden ayetleri hadislerden bağımsız olarak yorumlamak mümkün görünmektedir. Hadislerden bağımsız olarak bu ayetleri yorumlayan kimse en azında kendisiyle çelişmemesi için pek azı dışında Kur’anı anlama da hadislere müraacat etmemelidir. Bununla birlikte ayetleri hadislerden bağımsız düşündüğümüz zaman yoruma açık olduklarını söylememiz gerekmektedir.

Hadislere gelince, hadis şarihlerinin hadislerin anlaşılmasına yönelik yapmış oldukları izahlar yetersiz veya günümüz insanını ikna edecek yeterlilikte olmayabilir. Ancak bu yorumlardan hareketle hadislerin sahih olmadığına hükmetmekte doğru bir yaklaşım olarak görünmemektedir.

İsa(a)’ın nuzülune dair hadisleri değerlendirirken çoktan seçmeli tastlerde olduğu gibi üç yanlış bir doğruyu götürür –böyle bir oran mevcut değilken- mantığıyla hadis usulü açısından sıhhatinden şüphe etmeyen hadisleri reddetmek de mantıklı görünmemektedir. Kültürler arası müşterek noktalar, güçlü olanın lehinde bir çekim gücü oluşturabilir. Bugün bu gücü kaybeden Müslümanlar bu müşterek noktaların reddi yerine dinlerin daha iyi anlama ve kaybettikleri güçlerine yeniden kavuşmanın gayreti içinde olmalıdırlar.

İsa(a)’ın nuzülünü haber veren hadisler, nuzülüne kıyamete yakın bir zamanda gerçekleşeceğinden ve o esnada İsa (a)’ın bir takım icraatlarından bahseder. Kıyamet saatini ise Allah (c.c.)’dan başka bilen yoktur. Bu nedenle o zamanda oluşacak şartları bizlerin şimdiden öngörmemiz mümkün olmadığında hadislerin anlattığı ve o dönemde İsa(a)’ın gerçekleştireceği olayları, gerçekleşmesi mümkün olmayan olaylar diye yorumlamak da doğru değildir.



Ayrıca, tarihte ve günümüzde İsa-Mesih olduğunu iddia eden bir çok insan ortaya çıkmıştır. İsa(a)’ın ineceğine inananlar tıpkı hadislerde anlatılan İsa(a)’ın kıyafetiyle ortaya çıkan bu insanlara inanması gerekmezmiydi?sorusuna şu şekilde cevap vermemiz mümkündür. İsa(a)’ın somut bir şahsiyet olarak ineceğine inananların çelişkide olduğunu ispata yönelik olan bu soru böyle bir çelişkiyi ortaya koyarak inecekse neseb itibarıyla kimseye nispet edilmemelidir. Oysa bugüne kadar bu iddiayla ortaya çıkanlar neseb yönüyle çevreleri tarafından tanınan kişiler olduklarından dolayı İsa(a)’ın somut bir şahsiyet olarak değil, tam aksine tutarlı bir davranış olarak görünmektedir. Bu çalışma neticesinde edindiğimiz kanaate göre İsa(a)’ın nuzülüne dair elimizde yeteri derecede sahih hadis mevcuttur. Bu nedenle te’vil yolunu benimseyerek, somut bir şahsiyet olarak değilde mahiyetini Allah (c.c) ‘ın bileceği bir şekilde İsa(a)’ın nuzülünün gerçekleşebileceğini söylemek daha isabetli bir tutum olacağı kanaatindeyim. Akıl içinde bunu anlamaya engel bir durum olmaması gerekir. Ayrıca İsa(a)’ın nuzülü meselesi Müslümanlar açısından Yahudi ve Hıristiyanlıkta olduğu gibi bir inanç meselesi olmadığı gibi Müslümanların kurtuluşlarını böyle bir inanca bağlamaları da asla doğru değildir.

BİBLİYOGRAFYA

  • ABDURREZZAK, Ebi Bekir b. Hemmam es –Sanânî , el-Musannef, Ma’mer’in cami’i ile birlikte , Habib’ur’Rahman el- A’zami, Mektebül- İslâmi, Hindistan , İkinci Baskı, 1403.

  • AHMED,İbn Hanbel, Müsned ,Thk. Ahmed Muhammed Şakir, Darü’l Hadis, Kahire,1416.

  • AHMED Naim-MİRAS,Kâmil,Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi D.İ.B.Y. Ankara 1982..

  • ALÛSÎ, Ebû’l –Fadl Şihabuddin Seyyid Mahmud, Ruhu’l – Meâni fi Tefsiri’l – Kur’ani ‘l –Azim ve’Sebil-Mesani, Darü’l –Fikr,Beyrut,1417.

  • ASKALANİ, Şihabuddin Ahmed b. Ali b.Hacer, Fethü’l –Bari bi Şerhi Sahihi’l- Buhari, thk. Abdullah b.Baz, M.Fuad Abdulbaki, Darü’l –Hadis, Kahire, H.1419.

  • ……………, Tehzibü’t –Tehzib, thk.Ömer es-Selami, Ali b. Mesud, Beyrut , 1417.

  • ……………., Takrib’ut-Tehzib,thk. M.Abdulkadir Ata ,Beyrut, 1415.

  • AŞIKKUTLU ,Emin, Hadiste Rical Tenkidi, MÜİRFVY. NU.140,İstanbul,1997.

  • el –AŞKER ,Muhammed Süleyman Abdullah, Zübdetu’Tefsir Min Fethi’l –Kadir, Riyad,1417.

  • AŞÛR,İbni Muhammed Tahir, Tefsirü’t –Tahir ve’t-Tenvir , Tunus, ts.

  • ATÂ, Mustafa Abdulkadir, el- Mesih İsa ve Nuzûlünün Âhire’z-Zeman ve Kıtaluhu’d Deccal, Kahire , 1410.
1   2   3   4   5   6   7


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət