Ana səhifə

Karaman mali MÜŞAVİrler odasi başkanliği yönetim kurulu 2011 DÖnemi faaliyet raporu genel başkanin mesaji


Yüklə 465.5 Kb.
səhifə2/4
tarix27.06.2016
ölçüsü465.5 Kb.
1   2   3   4

Dünya Hasılası1 -0.7 5.1 4.0 4.0 3.3


Gelişmiş Ekonomiler -3.7 3.1 1.6 1.9 1.2

A.B.D. -3.5 3.0 1.5 1.8 1.8

Euro Bölgesi -4.3 1.8 1.6 1.1 -0.5

Almanya -5.1 3.6 2.7 1.3 0.3

Fransa -2.6 1.4 1.7 1.4 9.2

İtalya -5.2 1.3 0.6 0.3 -2.2

Avrupa Birliği -4.2 1.8 1.7 1.4 -0.1

Japonya -6.3 4.0 -0.5 2.3 1.7

İngiltere -4.9 1.4 1.1 1.6 0.6

Diğer Gelişmiş Ekonomiler -1.1 5.8 3.6 3.7 2.6

Yeni Sanayileşen Asya Ekonomileri -0.7 8.4 4.7 4.5 3.3

Yeni Yükselen Piyasa ve Gelişmekte

Olan Ekonomiler 2.8 7.3 6.4 6.1 5.4

Merkezi ve Doğu Avrupa -3.6 4.5 4.3 2.7 1.1

Bağımsız Devletler Topluluğu -6.4 4.6 4.6 4.4 3.7

Rusya -7.8 4.0 4.3 4.1 3.3

Gelişmekte olan Asya ülkeleri 7.2 9.5 8.2 8.0 7.3

Çin 9.2 10.3 9.5 9.0 8.2

Hindistan 6.8 10.1 7.8 7.5 7.0

Latin Amerika ve karayipler -1.7 6.1 4.5 4.0 3.6

Brezilya -0.6 7.5 3.8 3.6 3.0

Meksika -6.2 5.4 3.8 3.6 3.5

Orta-Doğu ve Kuzey Afrika 2.6 4.4 4.0 3.6 3.2

Dünya Hasılası2 (% değişim) -2.3 4.0 3.0 3.2 2.5



Dünya Ticaret Hacmi

(mal ve hizmetler) -10.7 12.8 7.5 5.8 3.8

Emtia Fiyatları ($)

Petrol (değişik cins ortalaması) -36.3 27.9 30.6 -3.1 -4.9

Yakıtdışı (ihracat ağırlıklı ortalama) -15.7 26.3 21.2 -4.7 -14.0

Tüketici Fiyatları

Gelişmiş Ekonomiler 0.1 1.6 2.6 1.4 1.6

Yük. Piyasalar ve Gelişmekte Olanlar5.2 6.1 7.5 5.9 6.2

Libor (%) ($ mevduatı üzerinde) 0.1 0.5 0.4 0.5 0.9

*24 Ocak 2012 tarihli IMF WEO Güncelleme Raporu tahminleri

1 Satınalma gücü paritesine göre

2 Piyasa döviz kurları bazında

Diğer taraftan Ekonomik İşbirliği ve kalkınma Örgütü Kasım ayında yayınlamış olduğu “Dünya Ekonomik Görünümü” Raporunda, ekonomik gelişmelerin önemli ölçüde Euro Bölgesinin borç krizine ilişkin olarak alınacak politika önlemleri ile A.B.D.’nin güdeceği mali politikaya bağlı olduğu ve bu alanlarda vuku bulacak gelişmelerin nitelik ve zamanlamanın taşıdığı belirsizlik nedeniyle, yapılan projeksiyonların değerlendirilmesinde bu durumun dikkate alınması gerektiği belirtilmektedir. OECD yakın gelecek dönemde bölge geneli itibariyle çok zayıf bir ekonomik büyüme ve Euro Bölgesinde de zayıf bir resesyon tahmininde bulunmakta ve bu dönemi çok tedrici bir toparlanmanın izleyeceği beklentisini dile getirmektedir.

Raporda OECD üyesi ülkeler genelinde 1999-2008 döneminde ortalama yıllık yüzde 2.5 oranında reel anlamda büyüyen GSYH’nın 2009 yılında yüzde 3.8 oranında küçüldüğü, 2010 yılında ise tekrar toparlanma süreci içersine girerek yüzde 3.1 oranında büyüdüğü belirtilmektedir. OECD’ye göre bölge genelinde büyümenin yavaşlaması, bu çerçevede 2011 yılında reel büyümenin yüzde 1.9’a ve 2012 yılında da yüzde 1.6’ya gerilemesi daha sonra tedrici bir toparlanmayla 2013 yılında yüzde 2.3’e tırmanması tahmininde bulunulmaktadır.

OECD Ekonomik Görünüm Projeksiyonları

(OECD Bölgesi)


1999-2008 2009 2010 2011 2012 2013

Reel GSYH Büyümesi (% değişim) 2.5 -3.8 3.1 1.9 1.6 2.3

Hasıla Açığı (GSYH’nın %’si) 0.7 -4.4 -3.2 -3.1 -34 -3.1

İşsizlik Haddi (İşgücünün %’si) 6.4 8.2 8.3 8.0 8.1 7.9

Enflasyon (Tüketici) 2.7 0.5 1.8 2.5 1.9 1.5

Mali Denge (GSYH’nın %’si) -2.2 -8.3 -7.7 -6.6 -5.9 -5.1


Küresel Ekonomide Son Gelişmeler ve 2012 Yılı Görünümü

24 Ocak 2012 tarihinde ‘Dünya Ekonomik Görünümü’ güncelleme Raporunu yayınlayan Uluslar arası Para Fonu (IMF), Euro Bölgesinde finansal sektör ve reel kesimde karşr karşıya bulunulan sıkıntıların daha da derinleşmesinin küresel ekonomi açısından yol açtığı olumsuzluklar ışığında, küresel büyümeye ilişkin tahminlerini keskin biçimde aşağı yönlü revize etmiştir. IMF, Güncelleme Raporuna ilişkin açıklamasında beklentilerin karardığı ve finansal istikrara ilişkin risklerin arttığına dikkat çekmiştir. IMF, yılın sonlarında Euro Bölgesi krizinin, A.B.D., gelişmekte olan ülkeler ile yeni yükselen piyasa ekonomilerini olumsuz biçimde etkileyecek yeni bir sürece girmiş olması neticesinde Bölgenin 2012 yılında ılımlı bir resesyona gireceğini ifade etmiştir. Güncelleme raporunda yer verilen görüş ve beklentiler aşağıda ana çizgileriyle verilmektedir.

Gelişmiş ülkeler genelinde 2012 yılında büyüme hızının Eylül ayında yapılmış olan tahmine göre ¾ puan düşürülerek yüzde 1.2 oranında gerçekleşmesi 2013 yılında ise biraz toparlanmayla büyüme hızının 1.9’a yükselmesi beklenmektedir. Dünya hasılasındaki büyümenin ise bu yıl yüzde 3.3 2013 yılında da yüzde 3.9 oranında gerçekleşeceği tahmininde bulunulmaktadır. Şu anda zayıf bir görünüm ortaya koyan küresel ekonomi durgunluğa girme tehlikesi altında bulunmakta olup, bu tehlike özellikle Avrupa için söz konusu olmakla beraber tüm dünyayı giderek daha derinleşen bir biçimde etkileyebilecektir. Avrupa’daki krizin derinleşmesi halinde dünya yeni bir resesyona girebilir. A.B.D. ekonomisinde yakın geçmiş dönemde gözlemlenen olumlu gelişmeleri dikkate alarak IMF bu ülkeye ilişkin olarak Eylül 2011 WEO Raporunda vermiş olduğu yüzde 1.8 oranındaki 2012 yıllı büyüme oranında aşağı yönlü bir düzeltme ihtiyacı hissetmemiş ve aynen muhafaza etmiştir.

Ocak 2011’de yayınlanan IMF WEO Güncelleme Raporuna göre yeni yükselen piyasa ekonomileri ile gelişmekte olan ülkelerde 3012-13 yıllarında ortalama büyüme hızı yüzde 5 ¾ olacaktır ki, bu oran 2010-11 döneminde gerçekleşmiş olan 6 ¾ oranından belirgin biçimde ve Eylül ayı Dünya Ekonomik Görünümü raporunda öngörülmüş olan büyüme hızından da ½ puan düşüktür. Büyüme hızında öngörülen bu yavaşlama hem gelişmiş ülkelerdeki ekonomik görünümün kötüleşmesini hem bu grup ülkelerin önde gelenlerinin bazılarında iç talebin zayıflamış olmasını yansıtmaktadır. Genelde büyüme hızının ¾ puan düşürülmesine rağmen Asya’nın yeni yükselen piyasa ekonomilerinin 2012-13 döneminde güçlü biçimde yüzde 7 ½ oranında büyümesi beklenmektedir.

Libya’daki durumun düzelmesi ve petrol ihraç eden diğer bazı bölge ekonomilerinin güç kazanması sonucu Orta-Doğu ve Kuzey Afrika’da büyümenin güçlü seyretmesi beklenmekte olup, buna karşılık petrol ithalatçısı bölge ülkelerinde ekonomik büyüme, siyasi alanda tanık olunan dönüşüm sürecinin beklenenden uzun vakit almasından ve dış çevrede bozulan koşullardan olumsuz etkilenecektir.

Küresel yavaşlamanın etkileri başta Güney Afrika olmak üzere bazı istisnalar dışında bu güne kadar Sahra altı Afrikası’nda sınırlı kalmıştır, bölgede 2012 yılında ortalama büyüme hızının yüzde 5 ½ oranında gerçekleşeceği tahmin edilmektedir.

Euro Bölgesi ile güçlü ticari ve finansal ilişkiler içersinde olmaları nedeniyle Euro Bölgesinde yaşanan krizin olumsuz etkilerinin Orta ve Doğu Avrupa Ülkeleri üzerinde ağır olması beklenmektedir.

Makroekonomik politikalarda yapılacak gevşemeler gelişmiş ülkelerden gelen talepteki daralmayı büyük ölçüde gidereceği ve küresel risk algılaması büyüyeceği cihetle krizin diğer bölgeler üzerindeki olumsuz etkisinin daha hafif biçimde seyredeceği tahmin edilmektedir. Birçok yeni yükselen piyasa ekonomisi ve gelişmekte olan ülke açısından yapılan tahminler daha güçlü emtia fiyatlarına işaret etmektedir. IMF tarafından yapılan açıklamada Euro Bölgesi için 2012 yılında ekonomik büyümenin, Eylül raporunda yapılan tahminin 1.6 puan düşürülmesiyle (-) 0.5 olarak gerçekleşmesinin beklendiği. bu çerçevede bu yıl İtalya’nın yüzde 2.2, İspanya’nın ise yüzde 1.7 oranında küçüleceği tahmininde bulunulmuştur.

IMF’ye göre öncelikle yapılması gereken işler güven ortamını pekiştirmeye dönük politika önlemlerinin alınması ile kamu mali yapılarının iyileştirilmesi, şirketlerin borçluluk oranlarının düşürülmesi, piyasaya daha çok likidite sağlanması ve para arzındaki değişimlerin sterilize edilmesi faaliyetlerini idame ettirecek şekilde ekonomik büyümeyi destekleyerek Euro bölgesindeki krizin önüne geçilmesidir.

Diğer önde gelen gelişmiş ekonomilerde ise alınması gereken gereksinimleri, ekonomik toparlanmayı idame ettirirken, orta vadeli mali dengesizliklerin halli cihetine gidilmesi,ve finansal sistemin arızalarının giderilmesi ile reforma tabi tutulması çalışmaları oluşturmaktadır.. Yeni yükselen piyasa ekonomileri ile gelişmekte olan ülkelerde ekonomik alanda kısa vadede benimsenecek politikaların odak noktasına IMF’ye göre, iç talep büyümesi hızında yaşanan durulma ile gelişmiş ekonomilerden gelen dış talepteki yavaşlamaya karşı alınacak önlemler yerleştirilmelidir.


TÜRKİYE EKONOMİSİ
Genel

Başta Euro Bölgesi ekonomileri olmak üzere önemli dış ticaret ortaklarımızda küresel kriz sürecinde yaşanan ekonomik küçülme, artan işsizlik düzeyleri, keskin bir düşüş sergileyen varlık fiyatlarının servet etkisi ve hane halkları ile iş aleminin beklentilerindeki bozulmalar, farklılıklar göstermekle beraber, hemen tüm ülkelerde tüketim ve yatırım taleplerinde ciddi boyutta bir daralmayı beraberinde getirmiştir. Daralan dış talebe bağlı olarak ülkemiz ihracatında keskin bir düşüş yaşanmış diğer taraftan dış finansman olanaklarında meydana gelen daralma, bankalar ve şirketlerin net dış borç ödeyicisi durumuna gelmeleri ve geleceğe ilişkin beklentilerdeki bozulma nedeniyle 2009 yılında tüketim ve yatırım talebinde ciddi boyutta daralma gözlenmiştir. Bu olumsuz konjonktür ülkemiz ekonomik faaliyet hacminde 2008 yılının son çeyreği ile başlayan ve dört dönem boyunca devam eden keskin bir küçülmeyi beraberinde getirmiştir. Küresel düzeyde toparlanma belirtilerinin ortaya çıkması ile birlikte yurtiçi talebi ve üretimi artırmaya yönelik olarak Hükümetçe alınan önlemlerin de katkısıyla, yüzde 14.7 oranında rekor düzeyde bir küçülmenin yaşandığı 2009 yılı ilk çeyrek döneminin ardından ekonomide göreli iyileşme belirtileri ortaya çıkmış ve yılın son çeyrek döneminde yeniden büyüme süreci içersine girilmiştir. Belirsizliklerin azalması, tüketici güven duygusunun pekişmesi ve kredi koşullarının iyileşmesi tüketim ve yatırım kararlarını olumlu biçimde etkileyerek yurtiçi talebi artırmıştır. 2009 yılının ilk yarısında yüzde 11.1 oranında küçülen ekonomi 2010 yılının ilk yarısında yüzde 11.0 oranında büyüme kaydetmiştir. Ekonomi yılın üçüncü ve dördüncü çeyrek dönemlerinde de sırasıyla yüzde 5.3 ve 9.2 oranlarında büyüme göstererek bu eğilimini sürdürmüş ve yılın tamamı itibariyle GSYH’daki büyüme önceki yıla göre yüzde 9.0 oranında gerçekleşmiştir.

Küresel kriz ertesinde ekonomik toparlanma ile birlikte 2009 yılının son çeyrek döneminde başlayan ve 2010 yılı boyunca gözlemlenen hızlı büyüme 2011 yılının ilk üç çeyrek döneminde de yaklaşık aynı hızı koruyarak sürmüştür. GSYH reel anlamda önceki yılın aynı dönemlerine göre 2011 yılında sırasıyla I. çeyrek dönemde yüzde 12.0, II. Çeyrek dönemde yüzde 8.8 ve III. Çeyrek dönemde de yüzde 8.2 oranında büyüme kaydetmiştir. Yılın ilk dokuz aylık bölümü itibariyle ekonomik büyüme önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 9.6 olarak gerçekleşmiştir.
Gerçekleştirilen reformların ve uygulamaya konulmuş olan makroekonomik politika önlemlerinin desteğiyle ve uluslar arası piyasalardaki likidite bolluğunun katkısıyla küresel krizi göreli olarak daha hafif atlatan Türkiye ekonomisi son sekiz üç aylık dönem boyunca dikkat çekici bir hızla büyüme göstermiştir. Ancak ekonomik büyüme giderek daha etkili bir biçimde, iç tüketim ve yatırım talebi ve bu parametrelerin şekillendirdiği ithalat hacmi ile beslenen bir yapı kazanmıştır. Bu süreci, düşük faiz hadleri ve kısa vadeli sermaye girişleri ile birlikte Türk Lirasındaki değer kazanımını yansıtan bir güçlü kredi hacmi genişlemesi desteklemiştir. Cari işlemler hesabı açığında önemli bir kırılganlık kaynağı olabilecek boyutta hızlı bir genişleme olmuştur. 2011 yılının ilk dokuz aylık dönemi itibariyle cari açık/GSYH oranı yüzde 9.8’e tırmanmıştır. 2010 yılı sonlarından buyana TL. değerinde gözlenen erimenin maliyetlere yansıması, vergi ve fiyatları merkezi otorite tarafından belirlenen bazı mal ve hizmet fiyatlarında yapılan ayarlamaların etkisi ve dahili arz olanaklarındaki sıkıntıların bir sonucu olarak enflasyon haddi de tırmanma göstermiştir. Dış borçlanma ve varlık satışıyla finanse edilen tüketim ve yatırım talebi ekonomide kırılganlığı artırmıştır. Yabancı sermaye girişleri esas itibariyle ekonomik kırılganlığa yol açan kısa vadeli kredilerden oluşmuş, ve bu nitelikteki borçlanma hızlı bir tırmanma sergilemiştir. Bu dış fon akımları bankalara yönlendiği cihetle dış finansman teminindeki bir daralma doğrudan kredi hacmini baskılayıcı bir etki yaratacaktır. Aylık ortalama net yabancı sermaye girişi 2010 yılı ilk iki çeyrek döneminde 7.8 milyar Dolar düzeyinde gerçekleşmişken, yılın üçüncü çeyrek döneminde 3.2 milyar Dolara düşmüştür. Bankacılık kesimi dışındaki özel sektörün döviz tabanlı yükümlülükleri önemli ölçüde yükselmiş olup, bu kesimin TL.’ndaki bir değer kaybına olan duyarlılığını çok artırmıştır. Kasım 2011 ayı sonu itibariyle özel sektörün dış borcu 28ç6 milyar Dolar bölümü kısa vadeli olmak üzere 152.9 milyar Dolara tırmanmış bulunmaktadır. Kamu kesimi mali yapısındaki iyileşme süreci devam etmekte olup, kamu borç stoku/GSYH oranı düşmeye devam etmektedir. Mali durumdaki bu iyileşmede hızlı ekonomik büyüme alınan vergi borcu yeniden yapılandırma kararları, hızlı bir büyüme gösteren ithalat hacmi de önemli rol oynamıştır.

2009 yılı son çeyrek döneminden başlayarak ekonomik faaliyet hacminde gözlenen canlanma ve hasıla artışı etkisini tedrici bir biçimde istihdam hacmi üzerinde de göstermiştir. Ekim 2009—Ekim 2010 döneminde toplam işgücü sayısında 554 bin kişilik bir artış olmasına rağmen, istihdam hacminde 953 bin kişilik bir genişleme meydana gelmesi suretiyle toplam işsiz sayısı anılan dönemde 398 bin kişilik azalma meydana gelmiştir. Ekonomik toparlanmanın ivme kazanan bir şekilde devam etmesi, işsizlik haddindeki düşüşün hızlanarak sürmesini sağlamıştır. Ekim 2011 dönemi itibariyle mevsim etkilerinden arındırılmış işsiz sayısı 2 milyon 454 bine gerilerken yine Ekim dönemleri itibariyle son üç yıldaki işsizlik oranları yüzde 13.0, yüzde 11.2 ve yüzde 9.1 olmuştur. 2010 ve 2011 yılları Ekim ayları itibariyle, işgücünde 1 milyon 66 bin kişilik bir artış olmasına rağmen, işsiz sayısında 447 bin kişi düzeyinde önemli bir azalış meydana gelmiştir.

Son iki yıllık dönemde gerçekleşen hızlı ekonomik büyüme doğal olarak gücünü sanayi sektörünün canlılığı ile pekiştirmiştir. Toplam sanayi üretim endeksi 2011 yılı Kasım ayında 2010 yılı Kasım ayına göre yüzde 8.4 oranında artış göstermiş olup, son bir yıllık dönemde alt sektörler itibariyle artış, imalat sanayinde yüzde 7.6, madencilik taşocakçılığında yüzde 2.9 ve enerji sektöründe de yüzde 16.9 düzeyinde gerçekleşmiştir. Kasım 2011 ayı itibariyle son ir yıllık dönemde takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretim endeksi artış oranı toplam sanayide yüzde 5.2 olurken, imalat sanayinde yüzde 4.2 olarak gerçekleşmiş, diğer ana alt sektörler itibariyle arındırılmamış endeks değişimine göre bir farklılık olmamıştır.

Genelde küresel düzeyde yaşanan gelişmelere paralel olarak enerji ve temel emtia fiyatlarındaki düşmenin ve toplam talepteki daralmanın bir sonucu olarak ülkemizde kriz sonrasında enflasyon haddinde ciddi bir yavaşlama meydana gelmiş ve bu eğilim 2009 yılı boyunca sürmüştür. İç talepteki belirgin canlanma , TL.’nın değerli konumunu sürdürmesi, mevsim koşulları ve uluslararası piyasalarda petrol ve emtia fiyatlarının sergilediği tırmanma eğilimi 2010 yılında TÜFE ve ÜFE oranlarındaki gelişmelerde rol oynayan başlıca unsurlar olmuştur. Önceki yılın aynı ayına göre Aralık 2010 ayında TÜFE artışı yüzde 6.4, ÜFE artışı ise yüzde 8.87 olarak gerçekleşmiştir. 2011 yılında enflasyon ilk aylarda hızlı bir düşüş sergileyerek yıllık bazda yüzde 3.99’a kadar (Mart ayı) düştükten sonra yılın ikinci çeyrek döneminden başlayarak, döviz kurlarındaki hareketliliğin de katkısıyla, hızlı bir tırmanma süreci içersine girmiştir. Enflasyonda 2011 yılında önceki yıla göre tanık olunan 4.0 puanlık artışın son üç aylık dönemde gözlemlenen hızlı tırmanma sonucu meydana geldiği gözlenmiştir. 2011 yılında tüketici fiyatları endeksi yüzde 10.45 oranında, üretici fiyatları endeksi ise daha yüksek hızla yüzde 13.33 oranında artış sergilemiştir. TÜFE’de 2011 yılı zarfında meydana gelen yüzde 10.45 oranındaki artışın 3.26 puanı gıda ve alkolsüz içecek fiyatlarındaki artıştan, 1.1 puanı ise alkollü içecekler ve tütün mamullerindeki fiyat artışlarından kaynaklanmıştır, Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE) küresel toparlanma ile birlikte tırmanan enerji ve emtia fiyatlarının etkisiyle 2011 yılı başlarında yüksek düzeyde seyretmiştir. Yıllık bazda Nisan ayında yüzde 8.21 ile en düşük değerine inen ÜFE daha sonra sürekli bir tırmanma ile yıl sonunda yüzde 13.33 gibi yüksek bir düzeye ulaşmıştır.

Ekonomik toparlanma süreci, gelirlerdeki ve güven duygusundaki iyileşmenin yol açtığı tüketim artışı, ithalat hacmindeki hızlı genişleme ve not edilmesi gereken bir ısrarla sürdürülen bütçe disiplini ile faiz hadlerinde gerçekleşen belirgin gerileme 2010 ve 2011 yılları merkezi yönetim bütçe uygulama sonuçlarını belirleyen temel faktörler olmuştur. Dolaylı vergi tahsilatındaki önemli artış sonucu bütçe gelirlerinin yüzde 16.4 ve harcamaların ise yüzde 6.4 oranında artış gösterdiği ve genel anlamda olumlu bir görünüm ortaya koyan merkezi yönetim bütçesi 2011 yılı uygulaması ile, önceki yıla göre bütçe açığı yüzde 56.5 oranında daralırken faiz dışı fazla 24.8 milyar TL. öngörülen tutarın yaklaşık üç katı üzerinde gerçekleşmiştir.

Merkezi yönetim bütçesi 2011 yılında 17.4 milyar TL. tutarında açık verirken, toplam brüt borç stoku da önceki yıl sonuna göre 40.5 milyar TL. artış göstererek Aralık ayı sonu itibariyle 514.1 milyar TL.’na yükselmiştir. Bu alanda olumlu bir gelişme kamu borçlanma faiz düzeyinde gözlenmiştir. Enflasyon haddindeki düşüş, likiditenin arttırılması, Merkez Bankasınca 2008 yılı sonbaharından itibaren politika faiz hadlerinin kararlı ve ciddi biçimde düşürülmesi ve bunun piyasa faiz hadlerine yansıması ile risk algılamalarındaki iyileşme son üç yıllık dönemde Hazinenin borçlanma maliyetlerinin keskin biçimde düşürülebilmesine olanak vermiştir. 2008 yılı Aralık ayında yüzde 18.6, 2009 yılı Aralık ayında yüzde 9.0 olan TL. cinsi iç borçlanmanın ağırlıklı ortalama faiz düzeyi, Aralık 2010 ayında yüzde 7.7’ye gerilemiştir. Yılın ilk on ayı itibariyle yaklaşık önceki yılın aynı ayları düzeyinde seyreden ortalama faiz haddi Kasım 2011 ayında keskin bir yükselme göstermiş ve yüzde 10.6’ya çıkmıştır. 2009 yılı Aralık ayında yüzde 18.6 olan yıllık ortalama bileşik faiz haddi 2010 yılı Aralık ayında yüzde 8.1’e gerilemiştir. 2011 yılı Kasım ayı sonu itibariyle iç borçlanma bileşik maliyeti cüzi bir artışla yüzde 8.5 olarak gerçekleşmiştir.

2011 yılı gelişmeleri, dış ticaret ve ödemeler dengesi alanlarında bir önceki yılda cereyan ettiği biçimde olumsuz ve ekonomik kırılganlığı arttırıcı nitelikte bir görünüm ortaya koymuştur. Başta Euro Bölgesi ekonomileri olmak üzere belli başlı ticaret ortaklarımızda ekonomik toparlanmanın yavaş seyretmesi ve bilahare tekrar bozularak resesyona meyletmesi, TL.’nın yıl içinde giderek hızlanan biçimde değer kaybına rağmen dış talebi olumsuz yönde etkilemiştir. Buna mukabil yılın önemli bir bölümünde değerli konumunu muhafaza eden TL.’nın ithal mallarını ve girdilerini göreli olarak ucuz ve çekici hale getirmesi, petrol ve emtia fiyatlarının biraz durulmakla beraber yüksek seviyelerini koruması ayrıca canlı seyreden tüketim ve yatırım talebi, ithalatın çok süratli bir biçimde genişlemesi sonucunu doğurmuştur. 2011 yılı Ocak-Kasım döneminde, önceki yılın aynı dönemine göre ihracat hacmi 20.0 oranında artarken, ithalat hacmi yüzde 33.5 oranında dramatik bir artış göstermiştir. Dış ticaret açığı yılın onbir aylık döneminde 97.7 milyar Dolara ulaşmıştır.

Dış ticaret dengesindeki bu radikal bozulma doğrudan 2011 yılı cari işlemler hesabına yansımış ve yılın ilk onbir aylık döneminde cari işlemler hesabı açığı önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 77.7 oranında çarpıcı bir genişlemeyle 70.2 milyar Dolara ulaşmıştır.

2010 ve 2011 yılları boyunca ülkemizde gayrisafi yurtiçi hasıla büyümesi, istihdam hacmi, sanayi üretimi ve kamu maliyesi alanında gözlemlenen ve yukarıda sıralanan bu olumlu gelişmelere makroekonomik denge ve sürdürülebilirlik açılarından bakıldığında, ekonomik gidişatın ciddi boyutta kırılganlık riski ve uzun vadeli büyüme ve refah artışı alanlarında dikkate alınması gereken önemli kaygı unsurları taşıdığı görülecektir. Zira iç tasarruf hacmi yetersizdir. Büyüme dış tasarruflarla desteklenen iç talep genişlemesine bağlı olarak seyretmiştir. İç taleple dış talep arasında giderek önem kazanan ve 2011 yılı sonlarına kadar önemini yitirmemiş olan bir ayrışma gözlemlenmektedir. Türk Lirasının değerli konumunu sürdürmesini ve bu şekilde enflasyon haddinin baskı altında tutulmasını ön planda gözeten mevcut döviz fiyatlandırması, tüketim talebini ve ithalatı artırmakta buna karşılık üretimin ve istihdamın yurtdışına kaydırılmasını özendirmektedir. Kaygı verici boyuttaki dış ticaret ve cari işlemler hesabı açıkları doğrudan yatırımlarla değil, kısa vadeli borçlanma ve varlık satışıyla finanse edilmektedir. Bu durum gelecekte sağlanabilecek sürdürülebilir ulusal refah ve istihdam hacmi artışı açısından olumsuz bir görünüm ortaya koymaktadır. Kamu maliyesindeki düzelme ise kayıtdışılığın azaltılması ve beyannameye tabi gelir vergisi tahsilatı artışından değil, önemli ölçüde tüketim ve ithalat artışının getirdiği KDV ve ÖTV tahsilatı artışlarından kaynaklanmıştır.
Genel Makroekonomik Denge

2010 yılında toplam yurtiçi hasılanın yüzde 71.3’ü yerleşik hanehalklarınca, yüzde 14.3’ü ise kamu kesimi tarafından tüketim amaçlı olarak talep edilmiştir. 2011yılının ilk dokuz aylık dönemi itibariyle yerleşik hanehalklarının ve kamu kesiminin toplam tüketim harcamalarının GSYH içindeki payı ise yüzde 84.3 olarak gerçekleşmiştir. 2010 yılında ve sonraki yılın ilk dokuz aylık döneminde hanehalklarının tüketim talebi sırasıyla yüzde 6.7 ve yüzde 9.2 gibi dikkat çekici bir hızla genişleme göstermiştir. Görüldüğü gibi ülkemizde tasarruf eğilimi düşüktür ve toplam tasarruflar, ekonomik büyüme için gerekli olan yatırım hacminin finansmanını karşılamamaktadır. Bu nedenle ekonomik büyüme önemli tutarda dış kaynak girişine bağlı bulunmaktadır. Kamu kesimi bugüne kadar uzanan uzun bir dönemde sürekli biçimde borçlanma gereksinimi duymuştur. Bu durum finansman kaynaklarının kamu kesimince kullanılmasını zorunlu kılarak, reel faiz hadlerinin 2009 yılı son çeyrek dönemine kadar olan çok uzun bir dönem boyunca yüksek düzeylerde seyretmesine ve özel kesimin yatırım heves ve olanaklarının kısıtlanmasına neden olmuştur. - 2002 yılı sonlarında yüzde 39.0’a kadar çıkan reel faiz hadleri 2005 yılı ortalarından 2006 yılı başına kadar olan dönem dışında sürekli yüzde 10.0 oranının üstünde seyretmiştir. –

2001 yılı ekonomik krizini izleyen dönemde ise özellikle 2003 yılından başlayarak, Türk Lirası’nın değer kazanımı süreci ithal malları için satınalma gücü artışı sağlayarak özel kesimin tüketim eğilimini kamçılamış, yatırım mallarını göreli olarak daha ucuz hale getirmiştir. Diğer taraftan küresel likidite bolluğunun olanaklı kıldığı düşük faiz hadleri yatırım harcamalarını canlandırmış ve sonuçta sözü edilen dönemde Türkiye’nin, özel kesim ve kamu sektörünün birlikte verdiği önemli boyuttaki tasarruf açığını gösteren cari işlemler hesabı açığı 2007 yılı itibariyle GSYH’nın yüzde 5.7’sine ulaşmış, 2008 yılında ise yüzde 5.6 olarak gerçekleşmiştir. Ekonominin yüzde 4.7 oranında küçüldüğü 2009 yılında gerileyerek yüzde 1.1’e düşen cari açık 2010 yılında tekrar hızlı bir genişleme göstermiş ve yüzde 5.5 olarak gerçekleşmiştir. Net mal ve hizmet ihracatı (cari işlemler hesabı) açığı 2011 yılında hızlanarak büyümüş ve yılın ilk dokuz aylık dönemi itibariyle yüzde 9.8’e tırmanmıştır. .

Ekonominin Genel Dengesi (Cari Fiyatlarla, Milyon TL.)

2008 2009 2010 2011*

Toplam Tüketim 781 984 817 529 941 206 1 101 285

Kamu 95 463 107 361 120 543 1411 397

Özel 686 431 710 168 820 664 959 888

Toplam Yatırım 210 339 145 559 223 499 288 106

Sabit Sermaye yatırımı 191 815 163 986 210 394 282 691

Kamu 39 123 39 342 47 064 57 111

Özel 152 692 124 644 163 330 225 580

Stok Değişimi 18 524 -18 427 13 105 5 415

Toplam Yurtiçi Talep 992 233 963 088 1 164 706 1 389 391

Net Mal ve Hizmet İhracatı* - 42 135 -10 529 -60 956 -107 938

Gayrisafi Yurtiçi Hasıla 950 098 952 635 1 103 750 1 281 000

Gayrisafi Milli Harcanabilir Gelir 942 224 943 317 1 094 856 1 271 892

* Gerçekleşme Tahmini

** Yılın ilk dokuz aylık döneminde (-) 86 873 milyar TL. düzeyinde gerçekleşmiştir.
Net mal ve hizmet ihracatının GSYH’ya olan oranı 2007 ve 2008 yıllarında sırasıyla yüzde (–) 5.2 ve yüzde (–) 4.4 olarak gerçekleşmiştir. Küresel kriz nedeniyle dış ticaret açığının daralması ve yatırım hacminde keskin bir düşüş olması sonucu 2009 yılında net mal ve hizmet ihracatı önceki yıla ilişkin 42 135 milyon TL.’ndan, 10 529 milyon TL.’na gerilemiş ve GSYH’ya olan oranı sözkonusu yılda keskin bir düşüşle yüzde 1.2 olarak gerçekleşmiştir. Ancak daha sonra hızlı bir genişleme gösteren net mal ve hizmet ihracatı açığı 2010 yılında 61 milyar TL. 2011 yılının ilk dokuz aylık döneminde de 86.9 milyar TL. düzeyine ulaşmıştır..

2012-2014 yıllarını kapsayan Orta Vadeli Programa göre net mal ve hizmet ihracatının GSYH’ya olan oranının 2012 yılında yüzde (–) 7.1 oranında gerçekleşmesi öngörülmektedir.


Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYH)

Küresel krizin yansımasıyla dört dönem boyunca devam eden bir ekonomik küçülme döneminin ardından 2009 yılının son çeyrek döneminde yeniden büyüme sürecine giren Türkiye ekonomisi bu büyüme sürecini resesyonu izleyen sekiz dönem boyunca dikkat çekici bir hızla ve kesintisiz biçimde sürdürmüştür. 2010 yılı genelinde reel anlamda yüzde 9.0 oranında büyüyen GSYH, 2011 yılında birinci ve ikinci üç aylık dönemlerde sırasıyla yüzde 12.0 ve yüzde 8.8 oranında genişlemiş, üçüncü çeyrek dönemde ise biraz yavaşlamakla beraber, beklentilerin üzerinde yüzde 8.2 oranında büyümüştür. 2011 yılının ilk dokuz aylık dönemi itibariyle önceki yılın aynı dönemine göre GSYH sabit fiyatlar üzerinden 9.6 oranında büyürken, mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış yurtiçi hasıla üçüncü çeyrek dönemde bir önceki çeyrek döneme göre yüzde 1.7 oranında yükselmiştir. Dünya ekonomileri genelinde 2011 yılı üçüncü çeyrek dönem büyümesinde Türkiye yüzde 8.2 ile ikinci sırada yer almıştır.

2011 yılı III. Çeyrek döneminde GSYH önceki yılın aynı dönemine göre cari fiyatlar üzerinden yüzde 17.4 oranında bir büyüme sergileyerek 348.8 milyar TL. düzeyinde gerçekleşmiştir. Bu gelişmede özel tüketim, yatırım ve kamu tüketim harcamaları hacminde gerçekleşen hızlı genişlemeler başta gelen temel unsurlar olurken, mal ve hizmet ihracatı hacminin ithalat hacmindeki genişlemeden daha hızlı büyüme göstermesi, net ihracat hacmindeki gelişmenin uzun bir aradan sonra ekonomik büyümeye pozitif katkıda bulunması sonucunu doğurmuştur. Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış GSYH büyüme oranları ise 2011 yılının ilk üç çeyrek döneminde sırasıyla yüzde 1.9, yüzde 1.1 ve yüzde 1.7 olarak gerçekleşmiştir. 2011 yılı üçüncü üç aylık döneminde gerçekleşen GSYH büyümesine ekonomik faaliyet alanları itibariyle göz atıldığında, toplam sanayi sektöründe yüzde 8.4, inşaat sektöründe yüzde 10.6, ticaret sektöründe yüzde 9.4, ulaştırma haberleşme sektöründe yüzde 9.7, hizmetler sektörü genelinde yüzde 9.8 oranında büyüme gerçekleştiği gözlemlenmektedir. Sözü edilen dönemde imalat sanayi alt sektöründe ise yüzde 8.9 oranında büyüme gerçekleşmiştir. Önceki yılın aynı dönemine göre I. Çeyrekte yüzde 7.5, II. Çeyrekte yüzde 6.1 oranında büyümenin gerçekleşmiş olduğu tarım sektöründe, yılın üçüncü çeyrek döneminde hasıla artışı yüzde 4.5 oranında gerçekleşmiştir. Yakın geçmiş dönemde krizden olumsuz biçimde en çok etkilenmiş olan ve 2009 yılında yüzde 16.1 oranında küçülme gözlemlenmiş olan inşaat sektöründe 2010 yılının ilk çeyrek döneminde başlayan büyüme süreci –baz etkisinin de katkısıyla - hızlanarak devam etmiş ve 2010 yılı genelinde bu sektörde reel anlamda yüzde 17.5 oranında dikkat çekici bir büyüme gerçekleşmiştir. İnşaat sektöründeki canlılık biraz yavaşlama göstermiş olsa da 2011 yılında da devam etmiş ve çeyrek dönemler itibariyle sırasıyla, yüzde 14.7, yüzde 13.0 ve yüzde 10.6 oranında genişleme kaydedilmiştir. Sektörlerin GSYH içindeki paylarında 2010 yılı değerleri esas alındığında, 2011 yılı üçüncü çeyrek döneminde gerçekleşen büyümeye tarım sektörü 0.37 puan, imalat sanayi 1.4 puan, ulaştırma 1.2 puan, ticaret 1.4 puan, inşaat 0.43 puan katkıda bulunmuştur.

2011 yılı üçüncü üç aylık dönemde gerçekleşen GSYH büyümesine talep unsurlarında, harcamalarda gözlemlenen gelişmeler açısından bakıldığında, yukarda ifade edildiği gibi, toplam harcamalar içinde yaklaşık yüzde 70 oranında bir ağırlığa sahip olan yerleşik hanehalkları tüketiminde gerçekleşen yüzde 7.0 ve yine toplam harcamalar içinde 2011 yılı itibariyle yüzde 18 oranında bir ağırlığa sahip olan özel kesim yatırım harcamalarında gözlemlenen yüzde 17.2 oranındaki genişlemeler, 2011 yılı üçüncü çeyrek döneminde tanık olunan GSYH büyümesinde önde gelen iki faktör olmuştur. Toplam efektif talep içersinde yaklaşık yüzde 13 oranında bir paya sahip olan kamu kesimi tüketim harcamalarında yılın üçüncü çeyrek döneminde gerçekleşen yüzde 13.7 oranındaki dikkat çekici genişleme bu dönem GSYH büyümesinde rol oynayan bir diğer önemli unsur olmuştur.

2010 yılı genelinde yüzde 15.1 oranında bir büyüme gösteren kamu kesimi yatırım harcamalarındaki genişleme 2011 yılında biraz zayıflayarak devam etmiş ve bu harcama kalemindeki ilk dokuz aylık artış önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 5.0 olmuştur. Özel sektör gayrisafi sabit sermaye yatırımları 2011 yılında da dikkat çekici canlılığını sürdürmüş ve bu harcama kalemi çeyrek dönemler itibariyle sırasıyla yüzde 38.4, yüzde 34,1 ve yüzde 17.2 oranında büyüme sergilemiştir. Üçüncü çeyrekte özel yatırım harcamalarında belirgin bir yavaşlama gözlemlenmektedir.

Kredi arzına ilişkin olarak alınan kısıtlayıcı önlemler ve TL.’nın değer kazanımı ithalat hacminde son yıllarda gözlenen hızlı genişlemenin 2011 yılı üçüncü çeyrek döneminde göreli olarak yavaşlamasında başta gelen etkenler olmuştur. 2010 yılı genelinde reel anlamda yüzde 20.7 oranında genişleyen mal ve hizmet ithalatı 2011 yılı birinci ve ikinci çeyrek dönemlerinde sırasıyla yüzde 27.3 ve yüzde 19.2 oranında büyüme sergilemiştir. Üçüncü çeyrek dönemde belirgin bir yavaşlama gösteren ithal talebindeki artış, önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 7.3’te kalmıştır. 2010 yılı genelinde yüzde 3.4 oranında ve 2011 yılı ilk iki çeyrek döneminde sırasıyla yüzde 8.8 ve yüzde 0.6 oranında zayıf bir genişlemenin olduğu mal ve hizmet ihracatı yılın üçüncü çeyrek döneminde canlanma göstermiş ve yüzde 10.8 oranında büyümüştür. Bu dönemde ihracatın ithalattan daha hızlı büyüme göstermiş olması net ihracatın GSYH’ya pozitif katkıda bulunması sonucunu getirmiştir.



Dönemler İtibariyle GSYH Gelişmeleri

(Bir Önceki Yılın Aynı Dönemine Göre % Olarak)

2011 yılı üçüncü çeyrek dönemde gerçekleşen yüzde 8.2 oranındaki büyümeye efektif talebin bileşenlerinin katkısı açısından bakıldığında, yerleşik hanehalklarının tüketiminin 5.0 puan, kamu tüketiminin 1.8 puan özel yatırımların 2.8 puan, stok değişiminin (-) 1.6 puan katkıda bulunmuş olduğu görülmektedir.

Yukarıda verilen Grafikten açık biçimde izlenebildiği gibi ülkemiz ekonomisi yaşanan derin ekonomik kriz ertesinde küresel düzeyde dikkat çekici bir hızda büyüme gerçekleştirmiştir. Ancak bu hızlı büyümenin değerlendirilmesinde büyümenin itici güçleri, niteliği, finansman biçimi ve ekonominin genel dengesi göz önünde bulundurulmalıdır. Ekonomi, esas itibariyle yurt içi talebe bağlı olarak ve yurtiçi tasarruf haddinin yetersizliği sonucu, cari işlemler hesabında büyük boyutta bir açığı beraberinde getirerek büyümektedir. Geçtiğimiz dönemde küresel büyümenin zayıf görünümü, gelişmiş ülke merkez bankalarının genişletici para politikası uygulamalarını uzun süre devam ettirmelerine neden olmuş, buna bağlı olarak artan küresel likidite ile gelişmekte olan ülkelere sermaye akımları hızlanmış ve bu ülkelerin ulusal paraları değer kazanmıştır. Bu gelişmeler sonucunda ülkemizde uyarılan tüketim ve yatırım talebiyle birlikte hem firmaların hem de hanehalklarının kredi kullanımı hız kazanmış, ekonomi büyük ölçüde yurt içi talebe bağlı olarak büyümüştür. Kamu ve özel kesimin tasarruf açıkları toplamından oluşan cari işlemler hesabı açığı 2011 yılının ilk onbir aylık döneminde 70.2 milyar Dolara ulaşmıştır. Anılan yılın ilk dokuz aylık dönemi itibariyle cari işlemler hesabı açığının GSYH’ya olan oranı yüzde 9.8 olarak gerçekleşmiştir. Bu açık dış borçlanmayla ve varlık satışıyla finanse edilmektedir. Ekim ayı sonu itibariyle özel sektörün yurtdışından sağladığı uzun vadeli borçların tutarı 126.1 milyar Dolara, kısa vadeli borçlarının tutarı ise 27.7 milyar Dolara ulaşmıştır. Euro Bölgesindeki kamu borç stoku ve bankacılık sektörü sorunları nedeniyle dış finansman olanaklarında ciddi bir daralma olması sözkonusudur.

Bu hususlar ekonomik büyümenin borçlanmaya dayalı tüketim artışına değil de, dış talep genişlemesine ve inovasyona dayalı sınaileşmeye dayalı olmasının, daha düşük hızda ancak sürdürülebilir nitelikte bir büyüme sürecine geçilmesinin büyük önem taşıdığını açıkça ortaya koymaktadır.


İstihdam

2007 yılı ortalarından itibaren hissedilmeye başlanan ve 2008 yılı Ağustos ayında A.B.D. Lehman Brothers yatırım bankasının iflas etmesiyle patlak veren küresel finansal kriz etkisini giderek reel sektör üzerinde göstermiş ve başta gelişmiş ekonomiler olmak üzere bazı yeni yükselen Asya ekonomileri dışında hemen tüm ülkelerde derin bir resesyona yol açmıştır. Reel ekonomilerde krizi beraberinde getiren küresel finansal kriz daha sonra başta A.B.D. ve AB üyesi ülkeler olmak üzere dramatik bir işsizlik krizine dönüşmüştür. Ekonomik toparlanmanın yavaş seyretmesi ve kriz sürecinde meydana gelen bazı önemli yapısal değişimler nedeniyle küresel düzeyde işsizlik haddinde ancak uzun dönemde ve tedrici bir iyileşmenin olacağı tahmin edilmektedir. Küresel kriz istihdam hacmi üzerinde yol açtığı derin ve yapışkan daralma ve mavi yakalıların pazarlık gücünde neden olduğu erime ile en olumsuz ve tahrip edici etkisini çalışan kitleler üzerinde hissettirmiştir.

Küresel finansal krizin yol açtığı likidite sıkışıklığı ve başta Euro Bölgesi ekonomileri olmak üzere gelişmiş ülkelerin büyüme hızında tanık olunan keskin düşüş ve ekonomik daralma ülkemiz üzerinde asıl etkisini sermaye çıkışı, likidite sıkışıklığı ile dış ve iç talep daralması yoluyla göstermiştir. Bu süreçte başta ihracat ağırlıklı sektörler olmak üzere üretim düzeylerinde önemli gerilemeler meydana gelmiştir. Bozulan beklentiler, azalan likidite ve risk primi ile faiz farklarının artışı, geçmiş yakın dönemde yoğun biçimde dış borçlanmaya gitmiş olan şirketleri olumsuz biçimde etkilerken, bankaların kredilendirmede daha seçici ve ihtiyatlı bir tutum takınmaları, şirketleri azalan taleple birlikte üretim düzeylerini düşürmeye ve istihdam hacimlerini daraltmaya hatta iflasa zorlamıştır. Bu dönemde şirketler net dış borç ödeyicisi bir konumda olmuşlardır.

Bu gelişmeler sonucu Aralık 2007 dönemi itibariyle 2 436 bin kişi olan işsiz sayısı, Ağustos 2008 dönemi itibariyle 2 438 bine, Eylül döneminde 2 548 bine ve Ekim döneminde 2 687 bine ve Aralık döneminde de 2 995 bine yükselmiştir. 2009 yılı son çeyrek döneminden itibaren güçlü bir biçimde başlayan ekonomik toparlanma olumlu etkisini istihdam hacmi ve işsizlik oranı üzerinde de göstermiştir. 2009 yılı Ekim ayı itibariyle 3 milyon 299 bin olan işsiz sayısı 2010 yılı Ekim ayında 2 milyon 901 bin kişiye gerilemiş, ekonomik toparlanmanın ivme kazanan bir şekilde devam etmesi, işsizlik haddindeki düşüşün hızlanarak sürmesini sağlamıştır. Ekim 2011 dönemi itibariyle mevsim etkilerinden arındırılmış işsiz sayısı 2 milyon 454 bine gerilerken yine Ekim dönemleri itibariyle son üç yıldaki işsizlik oranları yüzde 13.0, yüzde 11.2 ve yüzde 9.1 olmuştur. 2010 ve 2011 yılları Ekim ayları itibariyle, işgücünde 1 milyon 66 bin kişilik bir artış olmasına rağmen, işsiz sayısında 447 bin kişi düzeyinde önemli bir azalış meydana gelmiştir.

İşgücü Piyasasındaki Gelişmeler

(Ekim ayları itibariyle)

Türkiye Kent Kır

2010 2011 2010 2011 2010 2011

Çalışma çağı nüfusu (000 kişi) 52 788 53 928 36 638 37 156 16 150 16 772

İşgücüne katılma oranı (Yüzde) 49.0 50.0 46.9 47.6 53.8 55.2

İşgücü (000 kişi) 25 873 26 939 17 183 17 688 8 689 9 252

İstihdam (000 kişi) 22 972 24 486 14 840 15 722 8 132 8 764

İşsiz (000 kişi) 2 901 2 454 2 344 1 966 557 448

İşsizlik oranı (Yüzde) 11.2 9.1 13.6 11.1 6.4 5.3

Tarım dışı 14.1 11.6 14.1 11.5 13.8 11.8

Genç nüfus* 21.3 17.4 25.0 20.3 14.2 11.8

* 15-24 yaş grubundaki nüfus

2011 yılı Ekim ayı itibariyle istihdam edilenlerin yüzde 25.7’si tarım, yüzde 19.0’u sanayi, yüzde 7.2’si inşaat ve yüzde 48.0’i de hizmetler sektöründe çalışmaktadırlar.

Yeni nüfus projeksiyonları bazında Ekim 2011 ayı için yapılan tahminlere göre ise son bir yıllık dönemde tarım sektöründe çalışanların istihdam edilenler toplamı içindeki payının değişim göstermediği, inşaat sektörünün payının 0.6 puan arttığı, buna karşılık sanayi sektörünün payının 0.6 puan, hizmetler sektörünün payının 0.1 puan azaldığı gözlemlenmiştir. Son bir yıllık dönemde tarımda çalışanların sayısı 387 bin kişi, tarım dışı sektörlerde çalışanların sayısı 1 milyon 127 bin kişi artmıştır.

Mevsim etkilerinden arındırılmış verilere göre ise Ekim 2010 - Ekim 2011 döneminde toplam işgücü hacmi 1 milyon 76 bin kişilik artışla 26 milyon 882 kişiye ulaşırken, istihdam edilenlerin sayısı 1 milyon 519 bin kişilik bir artışla 24 milyon 371 bin kişiye yükselmiş, bu dönemde işsiz sayısında 443 bin kişilik azalma gözlemlenmiş ve işsizlik oranı yüzde 11.5’ten, yüzde 9.4’e gerilemiştir.



Mevsim Etkilerinden Arındırılmış Temel İşgücü Göstergeleri

(Bin Kişi ve % Olarak)



Fiyat Gelişmeleri

Ekonomik daralmanın yol açtığı iç talep daralması ve küresel kriz süreciyle birlikte uluslararası piyasalarda petrol ve temel emtia fiyatlarında meydana gelen çarpıcı gerilemeler ile birlikte dış talep koşullarındaki zayıflama 2008 yılının son çeyreğinde enflasyon haddinde gözlemlenmeye başlanan düşme eğiliminde rol oynayan başlıca unsurlar olmuştur. Enflasyon haddinde gözlemlenen bu gerileme 2009 yılı boyunca da etkisini sürdürmüştür. 2009 yılı Aralık ayı sonu itibariyle Tüketici Fiyatları Endeksi’nde önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 6.53 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 6.25 oranında artış meydana gelmiştir. 2010 yılında ekonomik toparlanmaya bağlı olarak iç talepte ciddi bir canlanmaya tanık olunurken, başta AB üyesi ülkeler olmak üzere önde gelen ticaret ortaklarımızın ekonomilerinde hüküm sürmekte olan zayıf görünüm dış talebi olumsuz etkilemiştir. 2010 yılı enflasyon haddini belirleyen bu talep koşullarının yanı sıra hızlanan sermaye girişlerinin Türk Lirasının değerini ve yeni yükselen piyasa ekonomilerindeki hızlı büyümenin emtia fiyatlarını yukarı yönlü baskı altında tutması da ülkemizde fiyat hareketlerini etkileyen diğer önemli faktörler olmuştur.

2010 yılında tüketici fiyatları endeksi bir önceki yılın aynı ayına göre Aralık ayı itibariyle yüzde 6.40 ile yaklaşık önceki yıla ilişkin yüzde 6.53 düzeyinde gerçekleşirken, on iki aylık ortalamalar bazında 8.57 ile önceki yıla göre (% 6.25) belirgin bir yükselme göstermiştir. TÜFE’de 2010 yılı zarfında meydana gelen yüzde 6.4 oranındaki artışın 1.93 puanı gıda ve alkolsüz içecek fiyatlarındaki artıştan, 1.31 puanı ise alkollü içecekler ve tütün mamullerindeki fiyat artışlarından kaynaklanmıştır, TÜFE artışını etkileyen bir diğer harcama kalemi ise toplam hanehalkı harcamaları içinde yüzde 13.9 oranında bir ağırlığa sahip olan ulaştırma harcamalarında meydana gelen yüzde 6.78 oranındaki yükselme olmuştur.

2011 yılında enflasyon ilk aylarda hızlı bir düşüş sergileyerek yıllık bazda yüzde 3.99’a kadar (Mart ayı) düştükten sonra yılın ikinci çeyrek döneminden başlayarak, döviz kurlarındaki hareketliliğin de katkısıyla, hızlı bir tırmanma süreci içersine girmiş ve Ağustos ayı itibariyle yaklaşık önceki yıl düzeyi olan yüzde 6.65 düzeyine çıkmıştır. Enflasyonda önceki yıla göre tanık olunan 4.0 puanlık artışın son üç aylık dönemde gözlemlenen hızlı tırmanma sonucu meydana geldiği gözlenmiştir.

2011 yılında tüketici fiyatları endeksi toplam hanehalkı harcamaları içinde 1/3 oranında (gıda ve alkolsüz içecekler = % 26.78 + alkollü içecekler ve tütün = % 5.90) temel bir ağırlığa sahip olan gıda, içecek ve tütün mamulleri fiyatlarındaki artışlardan derin biçimde etkilenmiştir. Zira TÜFE’de 2011 yılı zarfında meydana gelen yüzde 10.45 oranındaki artışın 3.26 puanı gıda ve alkolsüz içecek fiyatlarındaki artıştan, 1.1 puanı ise alkollü içecekler ve tütün mamullerindeki fiyat artışlarından kaynaklanmıştır, TÜFE artışını etkileyen bir diğer harcama kalemi ise yüzde 15.15 oranında bir ağırlığa sahip olan ulaştırma harcamalarında meydana gelen yüzde 12.22 oranındaki yükselme olmuştur.

Bir önceki yılın aynı ayına göre Aralık 2011 ayı sonu itibariyle tüketici fiyatları endeksinde en yüksek artış yüzde 18.50 ile ‘alkollü içecekler ve tütün’ harcamalarında gerçekleşmiş, onu yüzde 12.22 ile ‘ulaştırma’, yüzde 12.21 ile ‘gıda ve alkolsüz içecekler’ yüzde 11.04 ile ‘ev eşyası’ harcamaları izlemiştir..

Mal ve hizmetler gruplarında yer alan başlıca kalemlerde 2010 ve 2011 yıllarında meydana gelmiş olan fiyat değişimleri aşağıda verilmektedir

Yıllık Yüzde Değişim %

2010 2011

TÜFE 6.40 10.45

.Mallar 7.18 11.97

Enerji 9.96 10.36

Gıda ve alkolsüz içecekler 7.02 12.21

Enerji ve gıda dışı mallar 6.09 12.51

Hizmetler 4.24 6.27

Kira 3.96 4.71

Lokanta ve oteller 9.76 8.20

Ulaştırma 7.04 9.48

Haberleşme -3.51 1.04



Tüketici Fiyatları Endeksi Aylık Değişim Oranları


Tüketici fiyat endeksinin yıl içersinde sergilemiş olduğu salınımlarda ‘işlenmemiş gıda ürünleri’ fiyatlarında ve döviz kurunda meydana gelen oynamalar ile tüketim vergilerinde yapılan değişiklikler etkili olmuştur.

Tüketici fiyatları yılın ilk aylarında ılımlı düzeyde seyrederken Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE) küresel toparlanma ile birlikte tırmanan enerji ve emtia fiyatlarının etkisiyle 2011 yılı başlarında yüksek düzeyde seyretmiştir. Ancak daha sonra özellikle gelişmiş ülkelerde ekonomik görünümün bozulması ve temel mal fiyatlarının tekrar durulma sürecine girmesiyle yılın ortalarına doğru ÜFE yıllık bazda giderek yavaşlama göstermiştir. Döviz kurunda tanık olunan gelişmelerin de etkisiyle, dalgalanmalar göstermekle beraber ÜFE Ağustos ayından itibaren yüksek düzeyde seyretmiştir. Yıllık bazda Nisan ayında yüzde 8.21 ile en düşük değerine inen ÜFE daha sonra sürekli bir tırmanma ile yılsonunda yüzde 13.33 gibi yüksek bir düzeye ulaşmıştır. 2011 yılı üretici fiyatları endeksine sektör ve alt sektörler itibariyle bakıldığında yıllık artış oranının ÜFE kapsamında yüzde 17.07 oranında ağırlığa sahip tarım sektöründe yüzde 10.54, yüzde 82.93 oranında ağırlık taşıyan sanayi sektöründe yüzde 13.92 ve enerji sektöründe yüzde 6.38 olduğu görülmektedir. Yüzde 72.95 oranında ağırlığa sahip ‘imalat sanayi’nde yıllık fiyat artışı yüzde 14.49 olurken, petrol ve doğal gaz fiyatlarının gelişmiş ülkelerde hüküm süren ekonomik durgunluk nedeniyle önceki yıla göre daha ılımlı bir seyir göstermesi sonucu, ‘elektrik, gaz, su’ grubu temel mal fiyatlarındaki yıllık artış yüzde 6.38 düzeyinde gerçekleşmiştir.



Üretici Fiyatları Endeksi Aylık Değişim Oranları



TÜFE ve ÜFE Yıllık Değişim Oranları

(Oniki Aylık Ortalamalara Göre)


Sınai Üretim

2007 yılında önceki yıla göre yüzde 7.0 oranında büyüyen toplam sanayi üretimi küresel krizden ciddi biçimde etkilenmiştir. Krizin yansımasıyla yaşanan kredi sıkışıklığı ile iç ve dış talep daralması Ağustos 2008 ayından başlayarak ülkemizde sınai üretim faaliyetini giderek ağırlaşan biçimde olumsuz yönde etkilemiştir. 2008 yılı Temmuz ayına kadar olan dönemde bir önceki yılın aynı ayına göre daha yüksek gerçekleşen aylık toplam sanayi üretim endeksi, Ağustos ayıyla birlikte düşüşe geçmiş ve bu eğilimini 2009 yılının Ekim ayına kadar olan 14 aylık dönemde ısrarlı biçimde sürdürmüştür. Sanayi üretim endeksi önceki yıla göre 2008 yılında yüzde 0.6 ve 2009 yılında da yüzde 9.9 oranında küçülmüştür. Bir yılı aşan bu küçülme sürecinde en keskin üretim düşüşü 2009 yılı Şubat ayında yaşanmış ve 2008 yılı Şubat ayına göre madencilik ve taşocakçılığı üretimi endeksi yüzde 17.1 oranında, imalat sanayi sektörü endeksi yüzde 26.0 oranında ve elektrik, gaz ve su sektörü üretim endeksi de yüzde 9.6 oranında daralma sergilemiştir. Bir önceki yılın aynı ayına göre daha düşük olmakla beraber, aylık sanayi üretim endeksi Mart 2009 ayından başlayarak yükselme süreci içersine girmiş, dalgalanmalar göstermekle beraber bu eğilimini 2011 yılı sonuna kadar sürdürmüştür. Toplam sanayi üretimi 2010 yılında önceki yıla göre yüzde 13.1 oranında güçlü bir büyüme sergilerken, büyüme oranı madencilik ve taşocakçılığı sektöründe yüzde 2.1, imalat sanayinde yüzde 14.4 ve elektrik, gaz, buhar sektöründe yüzde 8.3 olmuştur.

Son iki yıllık dönemde gerçekleşen hızlı ekonomik büyüme doğal olarak gücünü sanayi sektörünün canlılığı ile pekiştirmiştir. Toplam sanayi üretim endeksi 2011 yılı Kasım ayında 2010 yılı Kasım ayına göre yüzde 8.4 oranında artış göstermiş olup, son bir yıllık dönemde alt sektörler itibariyle artış, imalat sanayinde yüzde 7.6, madencilik-taşocakçılığında yüzde 2.9 ve enerji sektöründe de yüzde 16.9 düzeyinde gerçekleşmiştir. Kasım 2011 ayı itibariyle son bir yıllık dönemde takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretim endeksi artış oranı toplam sanayide yüzde 5.2 olurken, imalat sanayinde yüzde 4.2 olarak gerçekleşmiş, diğer ana alt sektörler itibariyle arındırılmamış endeks değişimine göre bir farklılık olmamıştır.

İktisadi faaliyet alanları bazında bakıldığında Kasım 2011 ayı itibariyle önceki yılın aynı ayına göre üretim endeksi artışı, ara malı imalatında yüzde 5.3, dayanıklı tüketim malı imalatında yüzde 19.5, dayanıksız tüketim malı imalatında yüzde 5.0, enerji üretiminde yüzde 10.9 ve sermaye malı üretiminde yüzde 15.9 olmuştur. İmalat sanayi alt sektörlerinde ise önceki yılı aynı ayına göre motorlu kara taşıtlarında yüzde 10.0, elektrikli teçhizatta yüzde 16.2, bilgisayar, elektronik ve optik ürünlerde yüzde 54.8, kauçuk ve plastik ürünlerde yüzde 7.1, mobilya üretiminde yüzde 15.3, ana metal sanayinde yüzde 4.0 olmuştur. Kok kömürü ve rafine edilmiş petrol ürünlerinde ise yüzde 15.1 oranında daralma gözlemlenmiştir. Kasım 2011 ayı itibariyle 2005=100.0 bazına göre endeks değeri toplam sanayide 126.7 olurken, aramalı sanayinde 121.0, dayanıklı tüketim mallarında 144.0, dayanıksız tüketim mallarında 123.9, enerjide 130.3 ve sermaye malı sanayinde 135.9 olmuştur. Kriz öncesine göre en hızlı üretim artışı dayanıklı tüketim mallarında gözlemlenmiştir.

Arındırılmamış ve sadece takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretim endeksleri ancak 2010 yılı Ekim ayında daha önce en yüksek düzeyine ulaşmış olduğu Mart 2008 yılına ilişkin değeri geçebilmişken, mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretim endeksi ancak 2010 yılı Aralık ayında Mart 2008 değerini geçebilmiştir. ( Mart 2008 =122.0 , Aralık 2010 = 127.2)

Toplam Sanayi Aylık Üretim Endeksi

(2005 = 100.0)





Kapasite Kullanımı

Küresel finansal piyasalarda gözlemlenen sarsıntının ciddi biçimde hissedildiği 2008 yılı Ağustos ayından başlayarak sanayi üretim endeksinde ve büyüme hızında meydana gelen çanak biçimindeki gelişme doğal olarak kapasite kullanım oranlarında da kendini göstermiştir. Merkez Bankası tarafından yayınlanmasına başlanmış olan verilere göre 2008 yılı Eylül ayından itibaren üretim değeri ağırlıklı imalat sanayi kapasite kullanım oranında başlayan düşme eğilimi giderek şiddetlenmiş ve 2009 yılının Mart ayında yüzde 58.7 ile en düşük düzeyine inmiştir. 2009 yılı Nisan ayından başlayarak toparlanma eğilimi içersine giren ‘kapasite kullanım oranı’ tedrici, ancak ısrarlı bir yükselme eğilimi sergilemiş ve ancak 16 aylık bir uzun dönemin ardından 2010 yılı Nisan ayında yüzde 70 düzeyinin üzerine çıkabilmiştir. Kriz sürecinde kapasite kulanım oranında gözlemlenen bu keskin ve ısrarlı gerilemede en önemli unsurlar iç talep ve dış talep yetersizliği olmuştur. 2010 yılı son çeyrek döneminde yüzde 75-76 aralığında seyreden kapasite kullanım oranı 2011 yılının ilk dört aylık döneminde 73.0-74.9 aralığında gerçekleşmiş, anılan yılın geri kalan dönemi boyunca tekrar güçlenmiş ve yüzde 75’in üzerine çıkmıştır. Ekim 2011 ayı yüzde 77.0 ile kapasite kullanım oranının en yüksek düzeyde gerçekleştiği ay olmuştur.

Mevsimsel etkilerden arındırılmış kapasite kullanım oranı da yukarda belirtilen sürece paralel bir gelişme göstermiş Aralık ayı dışında 2008 yılı boyunca yüzde 70.5-80.1 aralığında seyreden endeks yine çanak benzeri ve 13 ay süren bir gerilemenin ardından ilk kez 2010 yılı Ocak ayında yüzde 70’in üzerine çıkabilmiştir. Mevsimsel etkilerden arındırılmış kapasite kullanım endeksi 2011 yılı boyunca yüzde 73.5-76.8 aralığında seyretmiştir.

Kapasite kullanım oranı Aralık 2011 ayı gelişmelerine bakıldığında, imalat sanayi genelinde yüzde 75.5 olan kullanım oranının, dayanıklı tüketim mallarında yüzde 76.0, dayanıksız tüketim mallarında yüzde 73.7, tüketim mallarında yüzde 74.1, gıda ve içeceklerde yüzde 72.3, ara mallarında yüzde 77.1 ve yatırım mallarında yüzde 75.1 olarak gerçekleşmiş olduğu gözlemlenmektedir.


İmalat Sanayi Kapasite Kullanımı

(Ağırlıklı Ortalama %)


Kamu Maliyesi

2009 yılının son çeyrek döneminden başlayarak tekrar canlı büyüme dönemine geçilmesi ve bu büyüme sürecinin kesintisiz sekiz dönem boyunca sürmesi ile tüketim ve ithalat hacminde gözlemlenen hızlı büyümeler ve faiz hadlerinde gerçekleşen köklü düşüş 2010 ve 2011 yıllarında merkezi yönetim bütçe performansını temelden etkileyen başlıca faktörler olmuştur. Ekonomik toparlanma Gelir ve Kurumlar Vergisi tahsilatını olumlu biçimde etkilerken, özellikle ithalat hacmindeki ve tüketim talebindeki hızlı artışlar dahilde ve ithalde alınan Katma Değer vergisi (KDV) ile Özel tüketim Vergisi (ÖTV) tahsilatlarında yüksek oranlı artışları beraberinde getirmiştir. Bu çerçevede Merkezi Yönetim Bütçesi 2010 yılı uygulaması dikkat çekici bir olumlu görünüm sergilemiştir. 2010 yılında bütçe açığı önceki yıla göre yüzde 24.9 oranında bir daralma ile 40 milyar 81 milyon TL. düzeyinde kalırken, faiz dışı fazla 8 milyar 217 milyon TL.düzeyinde gerçekleşmiştir. Merkezi yönetim bütçe performansındaki iyileşme 2011 yılında da güçlenerek devam etmiştir.

2011 yılında bütçe açığı önceki yıla göre yüzde 56.5 oranında bir daralma ile 17.4 milyar TL. olarak gerçekleşirken, ‘faiz dışı fazla’ ise üç katı bir artışla 24.7 milyar TL.’na yükselmiştir. Bu olumlu gelişmede vergi gelirlerinin 2010 yılına göre nominal yüzde 20.5 ve reel anlamda yüzde 13.2 oranında dikkat çekici bir yükselme göstermesinin yanı sıra bütçe giderlerinin nominal yüzde 6.4 oranında genişlemeyle reel olarak yaklaşık aynı düzeyini koruması etkili olmuştur. Bütçe gelir ve giderleri öngörülen hedefler itibariyle değerlendirildiğinde, giderlerin yüzde 100.2 oranında yaklaşık hedeflenen düzeyde gerçekleşmesine karşılık gelirlerin yüzde 106.0 oranında yüksek bir düzeyde gerçekleşmiş olduğu görülmektedir. Merkezi yönetim bütçesi 2011 yılı uygulamasındaki bu olumlu gelişme bütçe açığının GSYH’ya olan oranına da yansımış ve bir önceki yıl itibariyle yüzde 3.6 olan ve Orta Vadeli Programda (2012-2014) yüzde 1.7 olarak öngörülen söz konusu oran yaklaşık yüzde 1.3’e düşmüştür.

Küresel kriz sürecinde ve izleyen dönemde uygulamaya konulan yüksek tutarlı parasal genişleme politikalarının bir sonucu olarak gelişmiş ülkelerde faiz hadlerinin çok düşük –reel anlamda negatif- düzeylere gerilemesi, yavaş ta olsa ekonomik toparlanmanın başlaması, risk iştahının artması, yeni yükselen piyasa ekonomilerine olan sermaye akımlarının tekrar güçlenmesi sonucunu doğurmuştur. Bu gelişme ülkemizde ithalatın finansmanını kolaylaştırıp maliyetini düşürmüş, yurtiçinde faiz hadlerindeki gerileme ve ekonomik faaliyet hacmindeki büyüme ile birlikte tüketici güven duygusunun iyileşmesi ise tüketim ve özellikle ithalat talebini belirgin biçimde yükseltmiştir. Tüketim ve ithalat talebindeki ciddi boyutlu artış KDV ve ÖTV gelirlerinde yüksek oranlı artışları beraberinde getirmiş diğer taraftan birikmiş vergi borçlarının taksitlendirilmesi de vergi gelirlerini artıran bir diğer etken olmuş ve sonuçta kamu gelirlerinde gerçekleşen artış program değerlerinin belirgin biçimde üstünde gerçekleşmiştir. Her ne kadar 2011 yılı ortalarına doğru Euro Bölgesinde yüksek kamu borçluluk düzeyi ve bunun banka bilançoları üzerine getirdiği yükle ilgili olarak başlayan krizin derinlik kazanmasıyla cari açığın finansmanında miktar ve nitelik olarak başlayan bozulma ithalat hacmi üzerinde daraltıcı bir etki doğurmuşsa da, dış ticaret açığı yılın son aylarına kadar hızlı büyümesini sürdürmüştür. 2010 yılı Ocak-Aralık döneminde 254 milyar 277 milyon TL. olan bütçe gelirleri 2011 yılının aynı döneminde yüzde 16.4 oranında bir artış sergileyerek 295 milyar 862 milyon TL. olarak gerçekleşmiştir.



Merkezi Yönetim Bütçesi

(Milyon TL.)

Gerçekleşme Gerçekleşme/

2011 Bütçe Ocak – Aralık Artış Bütçe tahmini

Tahmini 2010 2011 %’si %



Gelirler 279 026 254 277 295 862 16.4 106.0

Genel Bütçe Gelirleri 271 650 246 051 286 377 16.4 105.4

Vergi Gelirleri 232 220 210 560 253 765 20.5 109.3

Vergi Dışı Diğ. Gel. 39 430 35 491 32 611 - 8.1 82.7

Özel Bütçe Gelirleri 5 484 6 333 7 390 16.7 134.8

Düz. Den. Kur.Gel. 1 893 1 893 2 095 10.7 110.7


1   2   3   4


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət