Ana səhifə

Elektronik pazaryerleri


Yüklə 206.5 Kb.
səhifə2/3
tarix26.06.2016
ölçüsü206.5 Kb.
1   2   3

BURAK DALGIN (KOBİ Line)- Merhaba, geciktiğim için çok özür dilerim.

OTURUM BAŞKANI- Isındınız mı, size soru yöneltelim mi?

BURAK DALGIN- Lütfen, bu sorunun cevabıyla devam edeyim mi?

OTURUM BAŞKANI- Buyurun.

BURAK DALGIN- Diğer firmaların belirttiği hususlar aslında bizim için de tamamen geçerli, yani herkes altyapısını backup’lı bir şekilde yapmaya çalışıyor, uydu firmalarıyla bu işi devam ettirmeye çalışıyor; fakat nihayetinde Türk Telekom’a bağlısınız. Bu iki açıdan önemli; birincisi, sizin kendi sitenizi devam ettirmeniz açısından, sitenizin host edildiği yerde nihayetinde Türk Telekom vasıtasıyla kullanıcılara ulaşıyor. İkincisi ve belki daha önemlisi, size ulaşan kullanıcılar Türk Telekomun altyapısını kullanıyorlar.

Burada önemli olan bir nokta; mesela, yeni servislerin pazara tanıtıldığı esnada, yazılım kiralamayı bir örnek olarak vermek istiyorum. Çok ciddi şekilde bandivit’lere ihtiyacınız var, bu bant genişliğine ulaşmadan uygulamayı çok fazla çalıştırmanız mümkün değil. Fakat bütün dünya bir yere doğru giderken, özellikle host edilen uygulamalara doğru giderken ya da yazılım kiralama, uygulama servis sağlayıcılı modeline giderken, ciddi şekilde Türkiye’nin bunu ıskalama riski var. Bunu ıskalamasının en önemli sebeplerinden bir tanesi de bant genişliğinin çok fazla yeterli olmaması.

İngiltere’de bizim yaptığımız işi yapan bir siteyle yaptığımız görüşmelerde adam bize “bizim KOBİ’lerimizin aşağı-yukarı yüzde 100’ü Internet’e bağlı da, maalesef bunların yaklaşık yarısı hâlâ daylap’la bağlanıyor” dedi. Bizim KOBİ’lerimizin yüzde 20’si Internet’e bağlı, bu adamların da yüzde 98’i falan daylap’la bağlı. Onun için orada yapılan uygulamaları Türkiye’ye taşımak, aynen kopyalamak hem tehlikeli, bunun daha da ötesi o kadar maliyet tasarrufu sağlayan uygulamaları Türkiye’ye bir anda getirmek, bir anda adapte etmek ciddi şekilde zorluklar içeriyor.

OTURUM BAŞKANI- Teşekkürler.

Bu arada Burak Bey çok kısa olarak KOBİ Line’yi tanıtmanızı rica edebilir miyiz?



BURAK DALGIN- KOBİ Line’yi bir tane iş platformu olarak niteliyoruz, özellikle küçük ve orta büyüklükteki işletmelere hitap ediyor. “KOBİ” deyince herkes farklı bir şey anlıyor, biz ne anlıyoruz, hemen onu söyleyeyim: Biz 49 PC ve altında PC’ye sahip olan firmaları anlıyoruz. Bizim stratejik ortaklarımızdan Logo’nun daha güzel bir tabiri var aslında, “satın alma kararını patronun verdiği bütün işletmeler KOBİ’dir.” Herhalde Türkiye’deki işletmelerin yüzde 99’unun KOBİ olmasını bu şekilde açıklamak da mümkün.

Bizim çeşitli stratejik ortaklarımız var, 8 tane, her birinin belli konularda uzmanlığı var. Saymam gerekirse; Koç Net, Microsoft Türkiye, Koçbank, Dünya Gazetesi, Arthur Anderson, Koç Breiz, Logo Business Solutions ve HP, hepsini saydım; söz konusu firmalarla beraber, KOBİ’lere içerik ve servis sağlıyoruz. 6 Haziran 2001’de operasyonel olduk, Microsoft’un Başkanı Stive Balmar’in Türkiye’ye geldiğinde projeyi ilan ettik. Şu anda yaklaşık 15 bin tane üyemiz var, 15 üyenin sektörel dağılımı, Türkiye’nin gelir dağılımıyla, Türkiye’nin Gayri Safi Milli Hasılâsıyla oldukça benzer. Fakat bizi memnun eden bir uygulama; 15 bin üyeden 4 binden fazlasının KOBİ Line bünyesinde kendi web sitelerini yaratmış olmaları. Uzmanlara soru sorma gibi, web sitesi yaratma gibi çeşitli uygulamalar sunuyoruz, buna uzaktan eğitimi ve yazılım kiralamayı da servislerimiz arasında bulunduruyoruz.



OTURUM BAŞKANI- Teşekkür ederim.

Sayın konuklarımız sizlere vakit ayırabilmek için biraz baskı yapıyor gibi oluyoruz konuklarımıza, kusura bakmayın, böyle açık, net ve kısa cevaplar istiyoruz. Sorularımız çok fazla, sizlerin de sorularının olacağını düşünüyoruz.

Yine burada tartışacak çok konu var, konuklarımız zaten değiniyor görüyorsunuz, işin bankacılık sistemlerine uzanan, finansal sistemlere uzanan, hukuksal boyutlara uzanan yönleri var tabii, bunların tartışılması gerekiyor. Bu sadece bu konunun daha da derinleşmesini amaçlayan panellerden sadece bir tanesi.

Ali Bey, gerçi az-çok Türk şirketlerinin be to be’ye, ne bileyim pazaryerlerine olan kültürel yapılarını, yaklaşımlarını, tepkilerini sezinliyoruz; ama biraz bu konuyla da entegre ederek, bizim Türk pazaryerlerimizin, Türk be to be’lerinin global bakış açısıyla uluslararası rekabet pazarındaki yerleri, konumları, misyonları, gelecekleri durum nedir? Türkiye’de şu an be to be’nin, e-pazaryerlerinin ticaret hacmi oluşturduğu, yarattığı sinerji nedir, kısa vade içerisinde ne olmasını bekliyorsunuz? Ben bunu çok merak ediyorum.



ALİ GÖKHAN YALÇIN- Bizim Türk Ticaret.Net’ten gözlemlediğimiz bir şeyi anlatayım buna geçmeden önce, bununla bağlantılı olarak bağlayacağım.

Biz Türkiye’nin ilk be to be sitesiyiz, ilk önce onu söyleyeyim. Dolayısıyla, bu yüzden elimizde çok fazla veri var, bunda gözlemlediğimiz şu oldu: Kriz dönemlerinde be to be sitelerini KOBİ’ler çok fazla kullanıyorlar. Yani başları sıkıştığında, artık ellerinde nakitleri kalmadığında, pazarlamaya fazla zaman ve para ayıramadıkları zaman be to be siteleri hemen revaca biniyor ve çok fazla kullanıyorlar. Bu son krizde çok büyük bir etki yarattı, özellikle bizim be to be sitemizin kullanım oranı yüzde 60’lara vardı, yüzde 60 arttı. Genellikle KOBİ’lerde patronun güdüsüyle yürüyen işler vardır, patron karar verir, patronun bulduğu müşterilerle şirketler büyür. Genellikle KOBİ’ler verimliliğe çok önem vermez, onlar için iş bağlamak daha önemlidir. Fakat artık Avrupa Birliğine gireceğimiz bir zamanda, dünyayla bütünleşeceğimiz bir zamanda verimlilik çok daha fazla ön plana çıktı.

Enflasyon mutlaka bir gün düşecek ve verimliliğin gizlenebileceği bir yer kalmayacak. Global olarak Türkiye, Avrupa’yla daha bir etkileşim içine girecek, bilgi toplumu daha fazla önemli olacak. Dolayısıyla, be to be pleys’ler de burada KOBİ’lere en büyük destek sağlayacak. Biz Türk Ticaret.Net olarak misyonumuzu şöyle değerlendiriyoruz: İlk çıktığımız zaman be to be’yi anlatmak için çok zaman harcadık, öğreterek ilerledik. Onlara ilk önce, çoğunda bilgisayar vardı, Internet bağlantısı yoktu, onlara ilk önce e-mail kullanmayı, Internet bağlantısı nedir? Onları öğrettik, sonra bir web sitesi açmayı öğrettik, bir domain adı tescil etmeyi öğrettik ve böyle öğreterek bugünlere kadar geldik. Çeşitli, işte KOBİ Line gibi, yanımıza arkadaşlar geldi, rakipler geldi, onlar da bu misyonun bir kısmını devraldılar, bunu beraber büyütmeye çalıştık.

Türkiye’deki be to be iş hacmi şu yıl olmasa bile, önümüzdeki yıllarda giderek artacak. Sebebi de, maliyetlerin düşmesi, biraz önce söylediğim gibi, KOBİ’lerin elindeki kıt kaynaklar bu sitelerin kullanım oranını artıracak. Ama her zaman diyorum, bu ticaret hacminin büyümesi için ve iyi bir noktaya gelebilmesi için destekleyici, bizi destekleyici, hukuksal, bankacılık sistemi, birçok platforma ihtiyacımız var. Bunlar olursa Türkiye’deki be to be pazaryerleri global olarak yurtdışındaki be to be pazaryerleriyle beraber rekabet haline girebilecekler. Her türlü konuda onlardan hiçbir eksikliğimiz yok, tek bir noktada eksikliğimiz var. O da biraz önce rakamlar da verildi, Türkiye’deki KOBİ’lerin bilgisayar kullanma oranı çok düşük, bilgisayar alan KOBİ’ler de çok düşük ve bunu etkin kullanabilecek KOBİ’ler de çok düşük; bunların artırılması lazım.

IDS’nin yaptığı bir araştırmaya göre hemen küçük bir rakam vereyim: Dünyada 500 milyon Internet kullanıcısı olacağı öngörülüyor, Türkiye’de 2 660 000 UNİX kullanıcıdan bahsediliyor. Siz bunu 2’yle çarpın, yaklaşık 5 200 000 Internet kullanıcısından bahsediliyor ki, bu çok düşük bir rakam. Yani bizim yapmamız gereken hukuksal platformumuzu iyi bir noktaya getirmek, eğer iyi bir noktaya gelmek istiyorsak, global pazarlarla rekabet etmek istiyorsak, işlem hacmini yükseltmek istiyorsak, bankacılık sistemimizin bize biraz daha destek vermesi lazım ki, burada katılıyorum bankacılığın elinde çok büyük teknolojiler var; fakat ya bunda henüz daha bir Pazar görmüyorlar veya zamanlama açısından onlar için uygun değil.

Bu konuda çok güzel bir saptamam var, bizim de partner’imiz, Garanti Bankasını biz bu konuda beğeniyoruz. Zaten bu yüzden onlarla partnerlik yaptık, atılımcı görüyoruz. Şu anda o bankada be to be’ye yönelik belli hazırlıklar var, tabii diğer bankalarda da olabilir. Dediğim gibi, bu hukuksal platform, bankacılık sistemi gelişirse ve KOBİ’leri de, aslında Internet’i bilgisayardan bağımsız bir hale getirebilirsek çok güzel bir şekilde ilerleyeceğiz.



GÜLNUR AKTOROS- Ben de buradaki birkaç soruya Camorbis örneğinden yola çıkarak cevap vermek istiyorum. Cemorbis’in biraz diğer belki market pleis’lerden farklı yönü var, Coton Line’ye en çok benziyor olabilir. Biz direkt dikey bir sektöre, kimya plastik sektörüne ticaretlerini yapmaları üzerine bir pazaryeri sunduk ve bu sektörle de, tüm müşterilerimizle birebir görüşerek, hem onların kültürlerini ve yaklaşımlarını çok iyi değerlendirdik. Hem de ticaret ortamını açtığımız Haziran 2001’den beri sistemimizde gerçekten çok büyük bir hareket gördük. Ekonomik krizin olumlu etkisi de olabilir; ama şu gerçek, pazaryerleri olarak iyi bir ürün sunduğunuz zaman sektörde kültür çok yakın olmasa bile, ticaret yapan kişiler ürünü çok iyi anlayabiliyor ve hemen kullanmaya başlayabiliyorlar ki, biz birkaç ay içinde şu ana kadar 120 sunduğumuz ticaret modeli, ihale modeliydi ve sitemizde 120 tane ihale açıldı. Bu da yaklaşık 22 bin tonluk bir ihale, onun 12 bin tonu site üzerinden gerçekleştirildi ve tonu 500-550 dolar ya da 600 dolarla yapılan plastik hammaddeleri bunlar, toplam 12 milyonluk bir ticaret hacmini bugün gerçekleştirmiş oluyor. Yani plastik hammaddeleri, alıcı ve satıcı pazaryeri üzerinden bu işlemi gerçekleştiriyorlar. Yani biz bile aslında sektörün bu kadar hazır olmasını beklemiyorduk. Dolayısıyla, şuna inanıyoruz, ekonomik durum çok iyi olsun, olmasın, sonuçta siz bir iş modeli sunuyorsunuz ve bu iş modeli gerçekten faydalı bir iş modeliyse, her durumda kullanan alıcı ve satıcılar mevcut.

Global pazarlarda da çok iyi rekabet gücünüz olabilir; çünkü dünya da şu anda be to be üzerinde bir sürü model geliştiriyor. Amerika’da olsun, Avrupa’da olsun, biz de yüzlerce pazaryerini araştırdık, bunları sürekli inceliyoruz. Artı yurtdışında sürekli kimya plastik sektörüyle ilgili, Camorbis ekiplerimiz özellikle fuarlara katılıyorlar. Orada da elektronik ticaret en gündemde olan konulardan biri ve oradan sürekli feedback’ler alıyoruz. Camorbis olarak şunu çok rahatlıkla söyleyebiliyoruz: Biz dünyada rekabet edebilecek bir model sunduk ve böyle bir pazaryerimiz var ki, bunun feedbac’lerini de gerçekten Türkiye’de mesela, alıcıları olan satıcılar söyleyebiliyorlar, hatta bu hafta içinde Almanya’da 3 senede bir yapılan plastik kauçuk fuarından gelen feedbac böyleydi ve bu ürünü yurtdışında da çok rahat kullanabilir yaklaşımlar oluyor.

Dolayısıyla, şunu söylemek istiyorum: Türkiye’de de elektronik pazaryerleri çok rahat global pazarlarda yarışıyor olabilir. Tabii bazı kültürleri değiştirmek çok zor, insan faktörü önemli, ticaret yapılırken, telefon konuşması, yan yana görüşme gibi şeyler her zaman için isteniliyor, bunlardan kurtulmak çok kolay değil. Dolayısıyla, bunları da siz zaten sunduğunuz üründe yanında, yani müşteri hizmetlerinizde sürekli müşteriyle temas halinde de olarak bu isteklerini de destekliyorsunuz ve iyi bir ürün sunduğunuz zaman da çok iyi kullanım olabiliyor. Biz Camorbis’le gerçekten çok gurur duyuyoruz. Dolayısıyla, “çok rahat rekabet edebilecek güçte” diyoruz.

OTURUM BAŞKANI- Biraz önce Tayfun Beyle konuşuyorduk, onun hakkında yapılan dedikoduları kendisine ilettim. Kendisi için şöyle dediler bana: Bu elektronik süreçleri, be to be kavramını, e-Pazar kavramını Türkiye’nin gerçekleriyle en iyi örtüşen, en iyi uyuşturan ve bir nevi Türkiye’nin gerçeklerini çok iyi tespit etmiş, hani “Tahtakale modeli” derler ya, Türkiye’nin o imalathanelerinden tutun, sanayine, dev fabrikalarına kadar bunun elektronik süreçlerinin çok iyi şey olduğunu. Ben dedikodu yapanların yalancısıyım.

Tayfun Bey biz pazaryerlerimizle bu be to be’lerimizle kendi sahamızda top mu çeviriyoruz? Yoksa yarın gerçekten ciddi, iddialı uluslararası pazarlarda “aa böyle bir firma var, böyle pazaryeri var, Türkler yapıyor, Türkler işletiyor” diye bir şey var mı, olur mu, siz ne düşünüyorsunuz?



TAYFUN TÜRKALP- Önce tabii bu iltifat mı, bilmiyorum; ama teşekkür ediyorum. Ben hâlâ KOBİ’lerin lisanını anlamadığımı düşünüyorum. Çünkü birkaç danışman tuttum, “sen KOBİ’lerle konuşmasını bilmiyorsun” diyorlar. Haklıdırlar; çünkü biz yıllardır kurumsal pazarda çalıştık; ama öğrenmeye çalışıyorum, bu da bir şey herhalde.

Aslında demin de söylediğim gibi, Türkiye’de be to be, bir şekilde Internet dışındaki yöntemlerle de büyük holdingler baştan beri yapıyorlar zaten. İş, KOBİ’lere indiği zaman daha büyük problem var. Özellikle e-ticaret yapacaksınız, Türkiye’de kayıt dışı ekonominin biliyorsunuz çok büyük bir kısmı KOBİ’lerden geliyor. Bir kere bunu çok kısa dönemde KOBİ’lerin hepsini Internet üzerinden sipariş verip bir bankanın da bunu yapmasını beklemek hayal. Türkiye’deki bu kayıt dışı düzen değişmedikçe bu da benim tahminim, toplam ticaret hacminin yüzde 50’sidir, bu yüzde 50’yi Internet üzerindeki banka, lojistik ve saire bağlantılı sisteme taşıyamazsınız, taşırsanız adam yakalanır.

Türkiye’de muhasebe düzeni de öyle çalışır bilirsiniz, her şirkette iki tane muhasebe çalışır. Bir tanesi yasal, bir tanesi de adamın kendi hesabını tutmak içindir. Biz Internet’te iki tane şey açamayacağımıza göre o zaman Türkiye, Avrupa’daki veya be to be ticaretin Amerika’daki beklenilen yüzde oranlarına çıkması bu düzen değişmedikçe mümkün değil. Önce doğru saptamak lazım, bunun teknolojiyle falan da alakası yok.

Bir yıl içinde sizin elinizdeki databanktaki KOBİ’lerin web adreslerinin yarısı çöpe atılırsa Internet’te güvenli ticaret yapamazsınız, bankalar da buna kredi falan açmazlar. Burada da bankaların bence suçu yok; evet, önderlik eden bankalar var; ama Türkiye’deki bu ticarete olan güven oluşmadıkça bankaların yapacağı, bence suçlayacağınız bir yan da yok.

Yumurta-tavuk gidiyoruz tabii, Türkiye’de hiçbir zaman katalog satışı gerçekleştirilemedi, neden? 10 yıldır enflasyon var, katalog için fiyat listesi yapma şansınız yok, bunun içine hiç kimse de girmedi. Katalog yapmamış bir ülkede KOBİ’ye ürünlerini tanıtmak için gidiyorsunuz, elinde ürününü tanıtan hiçbir şey yok, hayatında broşür yapmamış, firmanın logosunu yapmamış; işimiz o kadar çok zor ki. Sarı sayfalar yapıyorsak kolay, adamın ismini, adresini, telefonunu, faks numarasını koyuyorsunuz, herkes koyuyor bunu. Adamın ürünlerini satmak istiyorsanız, işte burada problem başlıyor. Adam kendi firmasını nasıl tanıtacağını bilmiyor, bir kere bunu öğretmeniz lazım, ürününü nasıl tanıtacağını bilmiyor, onu da öğretmeniz lazım. Internet üzerinde fiyat politikası nasıl olmalı, bir de bunu öğretmeniz lazım. Biz pazarlık etmeye alışmışız, Internet’te nasıl pazarlık edeceksiniz; tendrint chat ve saire. Chat de koyduk; ama chat’le pazarlık hoş değil, ben ona daha alışmadım.

Tabii bu kültür -sorduğunuz için cevaplıyorum bunu- yavaş yavaş rekabetle değişecek. Biz onun için sıfırdan başlamayı önermiyoruz; örneğin, bir ana firma bayileriyle zaten alışveriş yapıyorsa, bu be to be’ye en çabuk geçecek kısımdır. Her zaman aldığı malı, eskiden faksla sipariş verirken veya telefonla verirken, artık Internet’ten verecek, bunun için pazarlık etmeye gerek yok.

Bizim çıkış noktamız burası, buralardan yola çıkarak bunu büyütmeye çalışıyoruz. Örneğin, şirketimize bir sürü firmadan mal alıyoruz, o firmalara “her zaman aldığımız bu şeyleri, artık sizden bu siteye girerseniz alacağız” diyoruz. Zaten büyük firmalar da aynısını yapıyorlar, bu şekilde biz be to be’yi zorla büyüteceğiz; ama tabii çok kısa dönemde Türkiye gerçeklerini, Avrupa gerçeklerine oturtmadan Türkiye’deki iş düzeninin, iş akış modellerinde aynı olması beklenemez.

OTURUM BAŞKANI- Teşekkür ederim.

GÜLNUR AKTOROS- Burada araya girebiliyor muyuz?

Biraz önce “chat’le mi pazarlık yapılacak?” denildi; ama bizim hakikaten Camorbis’te pazarlık sürecimiz var, tam chat gibi değil; ama insanlar bunu yapabiliyor; bir pazarlık modeli. Çünkü kültürü yansıtmak zorundasınız, belki Amerika’da böyle bir modele ihtiyaç yok; ama hakikaten bir alım yapmak istedikleri zaman önce ihale modeli sunuyoruz, en iyi fiyat noktasına geliniyor; ama şöyle bağlamak için de birazcık pazarlık yapmadan içleri rahat etmeyebiliyor. Dolayısıyla, bunu da ekleyebiliyorsunuz ve kullanabiliyorlar, çok zor değil.



SABAHNUR ERDEMLİ- Bence ticaret dünyanın her yerinde aynı yapılıyor. Yani birbirinden çok farklı özellikler taşımıyor; ama ülkelerin belirlemiş oldukları sistemler var, kurallar var, uluslararası olabilmek için bu kuralları oturtmak, sistemleri oturtmak gerekiyor. Dünyada temel bir şey var, özellikle de Dünya Ticaret Örgütünün 2005 yılı itibariyle öngördüğü değişiklikler hepimiz için, yani ticaretin içinde olan herkes için, ister Internet kullanın, ister kullanmayın, çok anlamlı değişikler. “Serbest ve adil ticaret” dediğimiz ticaretin ciddi anlamda, tam anlamıyla demiyor, ciddi olarak uygulanır olması söz konusu 2005 yılından itibaren. Özellikle de tekstil ve tekstil ürünleri dikkate alındığında, hatta elektronik ürünleri de dikkate alındığında 2005 yılı bir dönüm noktası. Dolayısıyla, serbest ve adil ticaret için öncelikle şeffaflık gerekiyor, yani her düzeydeki bilginin şeffaf olması gerekiyor, bunun sağlanması gerekiyor, yani ülke genelinde hem finans modellerinde, hem şirket bilgileri bazında şeffaflığa doğru gidilmesi gerek.

Yani bizler 2005 yılında uluslararası düzeyde güçlü rakipler olabilmek istiyorsak ya da olmak istiyorsak, içeride bizim ciddi olarak hazırlanmamız gerekiyor ki, bence bugün itibariyle Mecliste kabul edilen pek çok yasa aslında buraya ışık tutuyor. Bu bence altı çok çizilmesi gereken ve üzerinde de bizim bireysel çalışmalarımız içinde kendi hinterlandımızda, çalıştığımız şirketlere götürmemiz gereken ve formasyonlarını tamamlamalarına katkıda bulunmamız gereken bir alan serbest ve adil ticaretin oluşabilmesi. En başta söylediğime bu bağlamda geri döneceğim, standartlaşma bugün bizim hem önümüzde duracak engel, hem de bizi dünya ölçeğinde gerçek rakipler, güçlü rakipler ya da söz sahibi firmalar haline getirebilecek olan temel etkenlerden biridir. Ne olursa olsun, ben bu işin tanımı itibariyle zaten baştan itibaren uluslararasılık taşıdığına inanıyorum. Yani Internet’te olup da ya da Internet üzerinden ticaret yapılmasını fırsat veren platform olup da bunu sadece Türkiye bağlamında düşünebilmek bence mümkün değil. Yani bu bizim için bir veri, uluslararası bir veri olmak zorunda.

Bence ikinci konu, mobilize olmamız lazım. Yani durum onu gösteriyor ki, demin 500 milyon PC kullanıcısından söz edildi. 2004 yılı itibariyle 1 milyar telefon kullanıcısının bizatihi ticaret için telefon kullanacağını öngörüyor bu “surt generationdenilen sistemin hiç olmazsa 2,5 arasının çok hızlı bir şekilde kullanıma girdiğini... Hedef kitlelerimize bakacak olursak; karar vericinin, özellikle karar verici bazında, demin Burak Beyin yaptığı espri aslında çok gerçek payı taşıyor. Karar vericiyi ekranın önüne bağlamamız mümkün değil, bu bizim için çok somut bir gerçek, bağlamayız. 8 saatin 2 saatini bile sürekli ekranın önünde geçiren bir karar verici, çok tehlikeli bir konumdadır diye düşünüyorum açıkçası.

Dolayısıyla, onun hem mobil olup hem de karar vermesini kolaylaştıran sistemlerle donattığınız anda her an karar verecek, her an bilgiyi götürecek, her an ticaret yapabilecek ve bütün bu bilgileri yanında taşıyabilecek bir hizmet verdiğiniz zaman bizim yaptığımız işin çok hızlı artma olasılığı taşıdığına inanıyorum.



BURAK DALGIN- Ben birkaç noktanın üzerinde durmak istiyorum: Birincisi, Türkiye biraz, yani toplum olarak biz, başımıza geldikçe birtakım şeyleri öğrenen bir toplumuz. Yani yurtdışından bir örnek görüp ya da işler iyi giderken birtakım iyileştirmeleri yapmıyoruz da başımıza bir husumet geldikten sonra nasihati almayı başarıyoruz.

Bir geçen hafta Anadolu’da birtakım şehirlere gittik, sanayi odaları, ticaret odalarıyla görüştük. Orada bize söylenilen çok enteresan bir şey vardı, diyorlar ki: “Biz 1994 krizinde kaliteyi öğrendik.” Dikkat ederseniz, 1994 krizinden sonra Türk firmaları birden kalite ödülleri filan almaya başladılar. 1998 krizinde, özellikle Asya krizinde dış pazarları öğrendik -ki o tekstil rekabeti filan geldikten sonra ihracata ciddi şekilde odaklanmak gerekiyordu- 2001 krizinde de verimliliği öğreniyoruz.

Biraz mecburi bir öğrenme ve biraz acılı bir öğrenme, bir şekilde hep beraber bir şeyler öğrenmemiz gerekiyor. Bu verimliliği sağlamanın en önemli yollarından bir tanesi Internet teknolojileri, bilgi teknolojileri, herhalde hepimiz bu konuda mutabıkız diye düşünüyorum. Fakat çuvaldızı başkasına batırırken, iğneyi de kendimize batırmamız lazım, Internet’le uğraşan yahut da teknoloji firmalarının benim gözlediğim, hepimizin çok ciddi bir hatası var. Bizce teknoloji çok önemli, işte hep Internet platformundan, yapılabilecek imkânlardan ve saireden bahsediyoruz. Fakat elektronik ticarette, elektronik işte dediğimiz şey aslında hem ticaret, hem iş, bunun elektronik olması bunun sadece mecra değiştirmesine yol açıyor.

Söylemek istediğim şu: İnsanlar için PC kullanmak, Internet’e bağlanmak, mobil teknolojiler kullanmak, bunların hepsi araç, bir teknoloji firması için bunlar amaç olabilir; ama bir KOBİ için yahut da bir büyük işletme için bile bunlar araç. Adamın bir tane amacı var, o da net kârlılığı arttırmak, pozitif nakit artışını arttırmak. Bunun da iki tane yolu var, A şıkkı, masraflarınızı azaltabilirsiniz; B şıkkı, gelirlerinizi arttırabilirsiniz. Internet de, PC de, bilgisayar da, elektronik ticaret de, elektronik iş de, IRP sistemleri de, be to be de, be to se de, her şey onlar için birer araç, bunu unutmamak gerekiyor.

Benim bu noktada merak ettiğim bir şey var; bu salonda hepimiz bugün bir araya geldik, hepiniz vakit ayırıyorsunuz, çok teşekkürler. Bu kadar insanlar olarak yüzde kaçımız bugüne kadar elektronik ticaret yaptı, bugüne kadar en azından 1 liralık harcama yapanların ellerini görebilir miyim acaba? Bu salonda bile ancak yüzde 70’lik bir oran tutturabiliyoruz ya da yüzde 60’lık bir oran tutturabiliyoruz, yüzde 80 olsun. Ciddi bir oran, hâlâ yüzde 20’lik bir oran bir defa bile hayatında elektronik ticaret yapmamış ki, yapılan cirolara baksak, eminim daha farklı sonuçlar çıkacak ya da “mensup olduğumuz şirketler ne yapıyor?” sorusuna baksak, daha farklı şeyler çıkacak.

Bu salonda bile durum böyleyken dışarıda çok daha farklı gelişmeler olurken, insanların bir anda elektronik teknolojilere adaptasyonunu beklemek biraz fazla iddialı diye düşünüyorum. Fakat elbette ki, özellikle bu tür firmaların adedi arttıkça Pazar daha fazla eğitilecek ve şu anda çok ufak olan havuz büyüyecek. Şu anda bizim gördüğümüz kadarıyla Türkiye’de, rakamları çok kabaca veriyorum; çünkü Türkiye’de rakam bulmak çok zor, bulunan rakamlar da ne kadar sağlıklı şüpheliyiz. Kabaca 1 milyon tane KOBİ olduğunu düşünüyoruz; çünkü Kurumlar Vergisi ödeyen aşağı-yukarı 600 tane firma var, bir de kayıt dışı taraf ve saire, yaklaşık 1 milyon civarında KOBİ olduğunu düşünüyoruz. 3,5 milyon gibi bir rakamdan bahsedilir genelde, bunun 2,5 milyonu esnaftır, üretim yapan, hizmet yapan, “KOBİ” diyebileceğimiz kitle 1 milyondur bize göre. Bunların yaklaşık yüzde 20’sinde en az bir tane PC vardır ve PC sahiplerinin kabaca yüzde 60’ında Internet bağlantısı vardır. Bütün bu rakamları çarptığınızda 100 bin kişilik ya da 100 bin kurumluk bir havuza ulaşıyorsunuz. Halbuki bu Türkiye’nin potansiyelinin çok çok altında.

Bunun çeşitli sebepleri konuşuldu, bir de son olarak şunu eklemek istiyorum: “Be to be” diyoruz, “be to be ne kadar gelişecek” diyoruz; be to be’nin tarifini de çok iyi yapmamız gerekiyor. Hep kendi aramızda “Türkiye’nin be to be pazarı ne kadar?” diye konuşurken de, düşünürken de, 100 milyon dolar, 1 milyar dolar, 10 milyon dolar, 1 milyon dolar, farklı rakamlar, siz deyin “1 milyar dolar” ben diyeyim “3 milyon dolar,” Fakat büyük işletmelerin kendi iç işlemlerini alacak olursak; örneğin, ben size bir tane Migros örneği vereyim: Migros’un bugün alımlarının yaklaşık yüzde 15’i Internet üzerindedir, Migros’un kabaca 800 milyon dolara yakın, 700 milyon dolar civarında alımı vardır, minimum 100 milyon dolar oradan geçmektedir. Ama bu bir firmanın empoze ettiği şeydir. Genel bir kabul edilirliğe ulaşması için bu işin, özellikle finans ve hukuk altyapısı, üstyapısı değil, altyapısının oturması lazım diye düşünüyoruz.

1   2   3


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət