Ana səhifə

Sovyetler’İN ÇÖKÜŞÜndeki


Yüklə 0.7 Mb.
səhifə2/11
tarix24.06.2016
ölçüsü0.7 Mb.
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11

Hadiseleri bizzat yaşamış olan Ömer Mustafa Oğlu’nun şehadetine göre Bolşevikler 18 Ocak 1930 da isyan bölgesine külliyetli miktarda kara ve deniz kuvvetleri sevk etmek zorunda kaldılar. Bu arada yalnız Uskut isimli bir köyde 350 aile reisi idam edildi. Tevkiflerin sayısı ise binlere ulaşmıştı. 24 Mart 1930 tarihinde Sivastopol’da kurşuna dizilen Uskut köylülerinden 42 sinin ad ve yaşları şöyledir.

İsmail Hoca 79

Çerkez Bekir 75

Komşu Mustafa 30

Osman Muzaffer 31

Hatip 32

Osman Mustafa 19

Hatip Aziz 57

Mazin Ebuleyis 31

Mazin Fahri 25

Şaban İbrahim 45

Hamza Hakim 40

Dudak Mustafa 35

Dudak Muhterem 28

Dudak Kurtömer 50

Mazin İbrahim 60

Kurtahmet Hasan 65

Abdulcelil Ali 45

Voma Ali 65

Karamurza Kurtömer 65

Kirez Ali 26

Kafadar Muzaffer 55

İbrahim Hoca 60,

Manguş İbrahim 75

Manguş Murtaza 20

Bayram Ebubekir 21

Çubar İsmail 43

Pamukçu İbrahim 40

Hoca Ahmet 45

Abdulrezzak Cebbar 80

Tütün İbrahim 50

Hüseyin Çoban Bekir 51

Sofu Halil 60

Arif Çoban Ali 30

Kuku Cemalettin 30

Karamurza Halil 28

Kaşka Hüseyin 22

Dağlı Hüseyin 61

Abdurrahman Bekir 30

Kaytaz İbrahim 43

Ruhları şad olsun, mekanları cennet olsun.

PROF. AYTEK NAMİTOK

(1892-1963)
Kafkasya’nın maruf ilim, siyaset ve cemiyet adamı, İstanbul Üniversitesi Fransız Dili Kürsüsü Profesörü Aytek Namitok 27 Temmuz 1963 tarihinde, 71 yaşında iken ani olarak İstanbul’da vefat etmiştir. Sovyetler Birliği Öğrenme Enstitüsü asil üyesidir.

Merhum milliyeti itibariyle Çerkez olup, bugünkü Adıge Muhtar Eyaletinin Ponejukay köyünde 6 Ocak 1892 yılında dünyaya gelmiştir. Altın madalya ile Stavropol Lisesini bitiren merhum, 1916 yılında Petersburg Üniversitesi Hukuk Fakültesinden, 1921 de de Sorbonne Üniversitesinden mezun olmuştur.

Prof.A.Namitok, Petesburg Üniversitesini bitirdikten sonra, Petrograd Barosuna kayıt ediliyor. 1917 İhtilalinden sonra ‘’Birleşmiş Kafkasya Dağlıları Birliği’’ nin temsilcisi olarak Petrograd’da kalan merhum, bu sıfatla, Muvaffak Hükümetin Halk Eğitim Bakanlığı’na bağlı Şura azası, bu Şura’nın gayrı Rus okul işlerini idare eden komisyonun mümessili olmakla beraber, aynı zamanda Bütün Rusya Kurucu Meclisi yanında seçim kanunlarını hazırlayan Özel İstişari Heyetin müzakerelerine de katılıyordu. O, azası bulunduğu Demokratik Birlik tarafından Rusya Cumhuriyeti Meclisine seçilmişti.

Fakat, 1917’de Rusya’da Bolşevik anarşisi başlayınca merhum Petrograd’ı terk ederek, geniş siyasi faaliyete giriştiği Şimali Kafkasya’ya dönüyor. Merhum 1918 yılında Dağlık (Şimali Kafkasya) hükümetinin temsilcisi olarak çok miktarda Çerkesin yaşadığı Kuban’a tayin ediliyor. O burada Kuban Meclisi ve Kuban Hükümetinin,adli işlerine memur oluyor. Aynı yılda da Kuban Parlamento delegasyonu sıfatıyla Paris Sulh Konferansına gönderiliyor. Kafkasya işgal edildikten sonra merhum Paris’te kalıyor.

Prof. A.Namitok 1921-1922 yıllarında Prag’da, Mayıs 1924 yılına kadar da Türkiye’de kaldıktan sonra tekrar Paris’e dönüyor. 1942 yılına kadar Paris’te yaşayan merhum, başta Kafkasya Halklarının tarihi olmak üzere, Çerkez etnoloji, dili ve folkloru alanında ilmi araştırmalarda bulunur.

Prof. Aytek Namitok 1936 yılından itibaren Fransa’da bazı dergiler gazeteler ve Fransa Maarif Bakanlığı tarafından yayınlanan kitaplar yazdı. O tarihte Batıda İngilizce, Almanca, Fransızca, Rusça ve diğer dillerde çıkan ilmi dergilerde yayınlanan ve Kafkasya Halklarının dil, edebiyat ve tarihini inceleyen bir çok makalenin de sahibi oldu.

2.Dünya Harbi sırasında merhum, Almanya’da; ‘’Institut für Kontinental Europaliche Forshung’’ müessesesinin ilmi mensubu olarak Şimali Kafkasya tarihi üzerinde çalışıyordu. Harpten sonra Almanya’da teşekkül eden, Müslüman Komitesi Reisliğine seçilen A.Namitok, bu ağır devirde, Fransa ve Batı Avrupa’nın diğer memleketlerinde muhtelif elçiliklerle temasa geçerek yurttaşları olan Kafkasya Müslüman ve Hristiyanlarına büyük hizmetlerde bulunmuştur. Merhum 1949 yılında yurttaşlarıyla birlikte Türkiye’ye göç etmiştir.

Prof.A. Namitok bütün muhaceret devrinde ilmi-pedagojik çalışmaları yanında, aralıksız siyasi faaliyetlerine de devam etmiştir. Son zamanlarda İstanbul’da Şimali Kafkasya Milli Merkezinin reisi bulunuyordu.

Merhum ilmi ve siyasi faaliyetlerinde, bütün kuvvetini antinasyonalist kominist diktatörlüğüne karşı mücadeleye adayarak, Kafkasya Halklarının tarihini tahrif eden Sovyet sahtekarlarını meydana çıkartıyordu. Bu yüzden ona 1938 yılında Moskova Devlet Üniversitesinin özel bir seminerinde ANGLO-AMERİKAN ve TÜRK AJANI damgası vurulmuştur.

Prof.A. Namitok’un cenazesi, İstanbul’daki Kafkasya ve Şamili Kafkasya komiteleri tarafından büyük bir törende kaldırılmış ve Karacaahmet mezarlığında ebedi istirahatgahına tevdi edilmiştir. Cenaze merasimine İstanbul ve İstanbul dışında yaşayan eski ve yeni muhacerete mensup çok miktarda Şimali Kafkasyalı katılmıştır.

Prof.A. Namitok’u Kafkasya hürriyeti uğrunda samimi ve ateşin bir mücadelecisi olarak takdir eden Kafkas çevreleri, onun vefatını derin bir kederle karşılamışlardır. Hayatının sonuna kadar bütün kuvvetini, bütün ilmi bilgilerini Kafkasya’nın kurtuluşu ülküsüne hasretmiş bu Kafkasya Hürriyet Şövalyesinin hatırası, her Kafkasyalının kalbinde ebediyen yaşayacaktır.

Kafkasya Halklarının bu unutulmaz evladının hatırası önünde saygıyla eğilerek, kendi tarafımdan ve onun bütün yurttaşları namına, merhumun Türkiye’deki yakınlarına, torunlarına, vatanı Kafkasya’da ki yakın akraba ve dostları ile çalışma arkadaşlarına derin taziyelerde bulunurum.

ALLAH rahmet eylesin, nur içinde yat sevgili Aytek’imiz.
SADRİ MAKSUDİ ARSAL
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Profösörlüğünden emekliye çıkan (ayrılan) Kazanlı Sadri Maksudi Arsal İstanbul Gureba Hastanesinde tedavi altında iken 20 Şubat 1957 de saat 21.30 da bu hayata gözlerini kapamıştır. Doğumu Kazan Yurdunda Taşsu adlı köyde bir imam ailesinde 1879 yılında vukubulmuştur.

Tanınmış bu fikir ve bilim adamının fani hayatı bu suretle sona ermiş bulundu. Bakalım bu hayata nasıl başladı nasıl geliştirdi.

Kazan Yurdunun ‘’Kazan Artı’’ denilen bölgesindeki Taşsu Köyü imamı Nizamettin Hocanın üç oğlu vardı. Ahmet Hadi, Selahattin ve Sadreddin. Bu üç ‘’Hocazade’’den birincisi, anlaşılan, geçen yüzyılın 80. yıllarında tahsil için Kazan Şehrine gelip imam-Müderris Abdülallam Salihoğlu’nun idaresindeki ‘’Gölboyu’’ medresesine girmişti. Onun peşinden henüz 8-9 yaşında bulunan küçük kardeşi Sadreddin’i de 1888 de bu medreseye göndermişlerdi. Küçük kardeş bu medresede 1895 yılına dek sekiz yıl kalmış; Diniyat ve Arapça öğrenmiş; aynı yılda, Kırım’da Bahçesaray’da Zincirli Medresede muallimlik etmekte olan ağabeyisi Ahmet Hadi Maksudi’nin yanına gidip, bir yıl kadar Rusça öğrenmiştir. Bu medrese mutad derslere üstelik, talebelere Rus Dili dersleri de veriyordu.

1872 yılında Kazan’da hükümet tarafından yeni tip ilkokullara Türklerden Rus Dili öğretmenleri yetiştirmek amacıyla bir öğretmen okulu açılmıştı. Rusçasını ilerletmek, dünya bilgilerinden de ülüşünü (yüksek lisans) almak düşüncesiyle genç Sadrettin 1897 de işte, bu öğretmen okuluna devam etmeye başlamıştı.

Gölboyu medresesinde aynı yıllarda talebe bulunan başka bir ‘’Hocazade’’ Mehmet Ayaz İshaki de tam o yıllarda bu öğretmen okuluna girmişti. (1898) Daha medresedeyken yenilik öncüsü muharrir ve mütercim Kayyum Nasiri eserlerini ve kimi İstanbul yayımlarını okuyup fikirleri açılmış olan, ve ‘’Şkola’’ da da meşhur Rus Yazarlarının hikaye ve romanlariyle aşinalık peyda eden bu zeki ve uyanık iki gencin kafalarında Türkçe (Tatarca) hikayeler yazmak hevesi uyanmıştı, bu hevesin dürtüsüyle olacak, ki bunlar daha ‘’Şkola’’ da iken hikayeler çarpıştırmaya başlamışlar; hemen-hemen aynı yıllarda (1899-1990) ilk kalem denemesi olan hikayelerini basmışlardı. ‘’İşkolnik’’ Genç Sadrettin Efendinin yazdığı ilk yazdığı hikayenin adı ‘’Maişet’’tir. Konusu henüz gelişmekte olan Kazan Türk ‘’Orta Sınıf’’ mensupları hayatından alınmış olan bu hikaye, yazarının iddiasına göre ‘’Saf Kazan’’ şivesiyle yazılmış Milli hikayelerin tarihen (zaman itibariyle) birincisidir. Arkadaşı Ayaz Efendi sonraları ünlü bir hikayeci ve piyes yazarı olmuşken, Ş.Maksudi’nin hikayeciliği bu ilk eseriyle sona ermiş bulunuyordu.

Ayaz İshaki ‘’Şkola’’yı 1902 de, S.Maksudi 1901 de bitirip ilkokul Rusça Öğretmenliği hakkını veren çıkış diplomaları almışlardı ama, bu gençlerin ‘’Niyetleri bozuktu’’; ilkokul öğretmeni olmayı düşünmüyorlardı, tahsillerine devam etmek, millet hadimi olmak istiyorlardı. Fakat ‘’Şkola’’dan ayrılınca bu iki gencin yolları da ayrılmıştı. Şöyle ki; İshaki başta ‘’Usulü Cedit’’ mekteplerinde öğretmenlik yapmış, köy imamı seçilmiş, 1905 ihtilali patlak verince imamlığı bırakıp solcu-politikacı-gazeteci olmuş, hapishanelere atılmış, sürgün yerlerini boylamış, daha sonraları sağcı-milliyetçi-politikacı-gazeteci, ünlü bir hikayeci ve piyes yazarı olmuştu… Acaba arkadaşı Sadri Maksudi ne olmuştu?

Bu genç elindeki diplomasıyla üniversiteye giremezdi; ayrıca hazırlayıp olgunluk imtihanını vermek isterdi. Onun tahsiline Rusya’da değil de, Türkiye’de veya Avrupa’da devam etmeye karar vermişti. Belki de Kırımda tanıştığı meşhur islahatçı İsmail Gaspıralı’nın teşviki, ağabeyi Ahmet Hamdi Efendinin de tasvibi üzerine 1901 de tahsil için İstanbul yoluyla Paris’e gitmişti. Bu beldede Hukuk Fakültesine girebilmek için bir yıl kadar Fransızca ve Latince imtihanına hazırlandıktan sonra 1902 yılı kasım ayında bu fakülteye kaydolunmuştu.

S.Maksudi Paris’te dört yıl kalmış ve bu sırada Kırımlı Tercüman gazetesinde bazı makaleleri de çıkmıştı. Kendisinin bildirdiğine göre, Hukuk Fakültesinden mezun olmakla beraber, Paris’te Edebiyat Fakültesinde ve Collge fe France Mektebinde de bir çok derslere devam etmiştir.

1906 da, demek Birinci Rus İhtilali günlerinde Rusya’ya dönmüş ise de, bir daha hikayeciliğe dönmemiş; politikacı ve cemiyetçi bir kişi olmuştur.

Onun bu çalışmalarını İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Profösörlüğünden emekliye çıkan (ayrılan) Kazanlı Sadri Maksudi Arsal İstanbul Gureba Hastanesinde tedavi altında iken 20 Şubat 1957 de saat 21.30 da bu hayata gözlerini kapamıştır. Doğumu Kazan Yurdunda Taşsu adlı köyde bir imam ailesinde 1879 yılında vukubulmuştur.

Tanınmış bu fikir ve bilim adamının fani hayatı bu suretle sona ermiş bulundu. Bakalım bu hayata nasıl başladı nasıl geliştirdi.

Kazan Yurdunun ‘’Kazan Artı’’ denilen bölgesindeki Taşsu Köyü imamı Nizamettin Hocanın üç oğlu vardı. Ahmet Hadi, Selahattin ve Sadreddin. Bu üç ‘’Hocazade’’den birincisi, anlaşılan, geçen yüzyılın 80. yıllarında tahsil için Kazan Şehrine gelip imam-Müderris Abdülallam Salihoğlu’nun idaresindeki ‘’Gölboyu’’ medresesine girmişti. Onun peşinden henüz 8-9 yaşında bulunan küçük kardeşi Sadreddin’i de 1888 de bu medreseye göndermişlerdi. Küçük kardeş bu medresede 1895 yılına dek sekiz yıl kalmış; Diniyat ve Arapça öğrenmiş; aynı yılda, Kırım’da Bahçesaray’da Zincirli Medresede muallimlik etmekte olan ağabeyisi Ahmet Hadi Maksudi’nin yanına gidip, bir yıl kadar Rusça öğrenmiştir. Bu medrese mutad derslere üstelik, talebelere Rus Dili dersleri de veriyordu.

1872 yılında Kazan’da hükümet tarafından yeni tip ilkokullara Türklerden Rus Dili öğretmenleri yetiştirmek amacıyla bir öğretmen okulu açılmıştı. Rusçasını ilerletmek, dünya bilgilerinden de ülüşünü (yüksek lisans) almak düşüncesiyle genç Sadrettin 1897 de işte, bu öğretmen okuluna devam etmeye başlamıştı.

Gölboyu medresesinde aynı yıllarda talebe bulunan başka bir ‘’Hocazade’’ Mehmet Ayaz İshaki de tam o yıllarda bu öğretmen okuluna girmişti. (1898) Daha medresedeyken yenilik öncüsü muharrir ve mütercim Kayyum Nasiri eserlerini ve kimi İstanbul yayımlarını okuyup fikirleri açılmış olan, ve ‘’Şkola’’ da da meşhur Rus Yazarlarının hikaye ve romanlariyle aşinalık peyda eden bu zeki ve uyanık iki gencin kafalarında Türkçe (Tatarca) hikayeler yazmak hevesi uyanmıştı, bu hevesin dürtüsüyle olacak, ki bunlar daha ‘’Şkola’’ da iken hikayeler çarpıştırmaya başlamışlar; hemen-hemen aynı yıllarda (1899-1990) ilk kalem denemesi olan hikayelerini basmışlardı. ‘’İşkolnik’’ Genç Sadrettin Efendinin yazdığı ilk yazdığı hikayenin adı ‘’Maişet’’tir. Konusu henüz gelişmekte olan Kazan Türk ‘’Orta Sınıf’’ mensupları hayatından alınmış olan bu hikaye, yazarının iddiasına göre ‘’Saf Kazan’’ şivesiyle yazılmış Milli hikayelerin tarihen (zaman itibariyle) birincisidir. Arkadaşı Ayaz Efendi sonraları ünlü bir hikayeci ve piyes yazarı olmuşken, Ş.Maksudi’nin hikayeciliği bu ilk eseriyle sona ermiş bulunuyordu.

Ayaz İshaki ‘’Şkola’’yı 1902 de, S.Maksudi 1901 de bitirip ilkokul Rusça Öğretmenliği hakkını veren çıkış diplomaları almışlardı ama, bu gençlerin ‘’Niyetleri bozuktu’’; ilkokul öğretmeni olmayı düşünmüyorlardı, tahsillerine devam etmek, millet hadimi olmak istiyorlardı. Fakat ‘’Şkola’’dan ayrılınca bu iki gencin yolları da ayrılmıştı. Şöyle ki; İshaki başta ‘’Usulü Cedit’’ mekteplerinde öğretmenlik yapmış, köy imamı seçilmiş, 1905 ihtilali patlak verince imamlığı bırakıp solcu-politikacı-gazeteci olmuş, hapishanelere atılmış, sürgün yerlerini boylamış, daha sonraları sağcı-milliyetçi-politikacı-gazeteci, ünlü bir hikayeci ve piyes yazarı olmuştu… Acaba arkadaşı Sadri Maksudi ne olmuştu?

Bu genç elindeki diplomasıyla üniversiteye giremezdi; ayrıca hazırlayıp olgunluk imtihanını vermek isterdi. Onun tahsiline Rusya’da değil de, Türkiye’de veya Avrupa’da devam etmeye karar vermişti. Belki de Kırımda tanıştığı meşhur islahatçı İsmail Gaspıralı’nın teşviki, ağabeyi Ahmet Hamdi Efendinin de tasvibi üzerine 1901 de tahsil için İstanbul yoluyla Paris’e gitmişti. Bu beldede Hukuk Fakültesine girebilmek için bir yıl kadar Fransızca ve Latince imtihanına hazırlandıktan sonra 1902 yılı kasım ayında bu fakülteye kaydolunmuştu.

S.Maksudi Paris’te dört yıl kalmış ve bu sırada Kırımlı Tercüman gazetesinde bazı makaleleri de çıkmıştı. Kendisinin bildirdiğine göre, Hukuk Fakültesinden mezun olmakla beraber, Paris’te Edebiyat Fakültesinde ve Collge fe France Mektebinde de bir çok derslere devam etmiştir.

1906 da, demek Birinci Rus İhtilali günlerinde Rusya’ya dönmüş ise de, bir daha hikayeciliğe dönmemiş; politikacı ve cemiyetçi bir kişi olmuştur.

Onun bu çalışmalarını iki bölüme ayırıp anlatmak daha uygun olacaktır. Rusya’da ki çalışmaları ve Türkiye’de ki çalışmaları.

Rusya’daki çalışmaları üzerine, hele 1917 ihtilalinden önceki, daha doğrusu, iki ihtilal arasındaki devreye ait çalışmalarına ait bilgiler başlıca kendisinden alınmakla beraber, başka kaynaklardan da istifade edilmiştir.

RUSYA’DAKİ İKİ İHTİLAL ARASI ÇALIŞMALARI

Sadri Maksudi Paris’ten döndüğü sıralarda Rusya’da birinci ihtilal (1905 ihtilali) vukua gelmiş, ve bu ihtilalin zoruyla meşrutiyet rejimi ilan edilmişti. Devlet Duması (Rus Parlamento) açılmıştı. Ancak bu yeni Rus Parlamentosunun yazgısı çok hazin olmuştu. Şöyle ki 27 Nisan 1906 tarihinde açılan birinci Duma yalnız iki ay on gün yaşamış, kendisini Çarlık Hükümetine bir türlü beğendiremediğinden 21 Temmuz 1906 da, bir daha toplanmamak üzere kapanmıştı. İkinci Duma ise ertesi yıl mart ayında açılmıştı. Sadri Maksudi’de işte bu İkinci Dumaya Kazan’dan saylav (mebus) seçilmişti. Bu Dumada başkanlık divanı üyeliğine de seçilmişti ama hiçbir iş görememişti çünkü bu Duma yalnız 3 ay 12 gün yaşayabilmişti. 3Haziran 1907 de fesh edilmişti. Üçüncü Dumaya ise seçimler yeni kanuna göre yapılacaktı. Bu kanun gereğince birer sömürge ahalisi sayılan Kuzey ve Güney Türkistan Müslümanları Duma’ya vekil göndermek hakkından mahrum edildiler. Kafkasya Müslümanlarının da bu hakkı son derece kısıtlanmıştı. Ancak tüm bu kısıtlamalar rağmen 3. Dumaya Sadri Maksudi girmişti. Duma aşırı milliyetçi Rus üyelerin çoğunluğunda olduğu için kazasız belasız 5 yıl atlatılmıştı çünkü muhaliflere söz hakkı yoktu onlar sadece kenarda oturdular ancak tüm bunlara rağmen Sadri Maksudi aşağıdaki konuları Duma kürsüsünden dile getirebildi.

  1. Rus göçmenlerini yerleştirmek için Kazak-Kırgız Türklerinin ziraata elverişli topraklarının dahi ellerinden alınması politikasını protesto niteliğindeki konuşmaları,

  2. Türkistan’ın Müslüman köylerinde devletçe vodka satış yerleri açmaya yönelik protesto konuşmaları,

  3. Rusya’nın boğazlar siyasetine karşı söylenen nutuk; bu nutuk Türkiye basınında da olumlu yankılar verdi,

  4. Türklerde (Rusyadaki Türklerde) siyasi ırkçılık ve Turancılık bulunmayıp, sadece TÜRK BİRLİĞİ duygusu bulunduğunu belirten nutuk; S.Maksudi bu nutkunda Rus Milliyetçilerini de çileden çıkartan sözler söyledi. ‘’ DÜNYADA BÜYÜK BİR TÜRK MİLLETİ VARDIR, OLMUŞTUR, OLACAKTIR VE BU MİLLETİN VARLIĞINA VE GELECEĞİNE HİÇ BİR KUVVET ENGEL OLAMAYACKTIR.’’

  5. Türkiye ile Bulgaristan arasında baş gösteren siyasi gerginlik dolayısıyla Rusya’nın Türkiye’ye harp ilan etmesi meselesi Duma’da görüşülürken Rusya Türklerinin böyle bir harbi katiyen istemedikleri ve bu çeşit harbin onların ruhunda çok acı bir facia yaratacağını belirten nutuk,

  6. Maarif (eğitim) bütçesinde Türk Mektepleri için hiçbir ödenek ayrılmamış olduğunu tenkit eden nutuk,

  7. S. Maksudi’nin Duma’nın bir oturumunda görüşülmekte olan somut bir meseleden soyut bir meseleye geçmek suretiyle söylediği bir nutkun hikayesi şudur; bir gün Rus Parlamentosunun toplanma yeri olan Tavrid Sarayının çatlağı ve onun onarımı üzerine müzakere sürüp giderken Sadri Maksudi söz almış kürsüye çıkmış, nutkuna başlamış. Fakat az sonra tavan çatlağını bir kenara bırakarak, asıl önemli çatlağın Duma’nın teşrii kuruluşunda bulunduğunu, çünkü Türkistan gibi koca bir ülkenin Müslüman ahalisinin bu teşrii kuruma vekil göndermekten yoksun bırakıldıklarını söylemeye çalışmış ve asıl onarılması gereken çatlak bu önemli çatlaktır demiştir. Ancak yoğun bir gürültü ve protesto arasında konuşmasını kesmek ve kürsüden inmek zorunda kalmıştır. Bu konuşma Türk Milletlerinde etki yaratmıştı.

3. Duma’da Sadri Maksudi ayarında çalışkan ve konuşkan başka bir Kazanlı Mebus bulunduğunu iddia edemeyiz. Bu Duma’da 10 Müslüman mebus vardı ki, yedisi Kazan ve Ural Türklerinden geriye kalanlar Azerbaycanlı ve Şimali Kafkasyalıydı. Maksudi vekil iken heyetle beraber İngiltere’ye gidip gelmiş Orenburg’lu altın madencilerinden zengin bir adam olan, Vakit ve Şura gazetelerinin sahibi Şakir Ramioğlu’nun kızı ile evlenmişti. Daha sonra Kazan Barosuna kayıt olmuştur.

Seçimleri 1912 yılında yapılan 4.Duma’ya S.Maksudi seçilememiştir. Artık Kazan şehrinde avukat olarak yaşamını sürdürmeye devam etmiştir.

1917 İHTİLALİ

Kendisi 4. Duma’da vekil değildi, ancak üyesi bulunduğu Kadet Partisinin merkez kongrelerine katılmak için gitmesi nedeniyle ihtilal günlerinde Petrograd’da bulunuyordu. Hatta bir Kadet Kongresinde Rusya Müslümanlarının her zaman bu parti ile birlik olacağını da ilan etmişti.İşte o sıralarda Maksudi iktidardaki Kadet üyeleriyle anlaşarak Türkistan’ın idaresine ihtilal hükümeti adına el koyacak olan’’Türkistan Komitesi’’ üyeliğini kabul etmişti.

Burada şunu da belirtmek isterim, Rusya Müslümanlarının ileri gelenleri ve ‘’Müslüman İttifakı’’ adlı siyasi partinin kurucuları da daha 1905 Birinci Rus İhtilali günlerinde sosyalist ve cumhuriyetçi olmayan partilerin en solcusu olan bu parti ile işbirliği yapmışlardı ve ‘’Müslüman İttifakı’’ partisinin siyasi-iktisadi programı da Kadet Partisi programının hemen-hemen tıpkısı idi. Bu Müslüman siyasi partisini kuranlar arasında, Azerbaycanlılardan Ali Merdan Bey Topçubaşı, Kırımlı İsmail Bey Gaspıralı, Kazanlılardan Avukat Ebussuud Athem, Avukat Seyid-Giray Aklin, Muharrir Yusuf Akçura gibi tanınmış kimseler bulunuyordu.

SADRİ MAKSUDİ TÜRKİYE’DE

Türkiye’ye gelince ilmi incelemelerine hız vermiştir. Memleketin sosyal-ilmi ve siyasi hareketlerine katılmış, çeşitli konular üzerine konferanslar vermiş, ilmi eserler yazıp yayınlatmıştır. Bu durumda büyüklerin hele hele Gazi’nin büyük teveccühünü kazanmıştır. Sık sık Gazi’nin sofrasına çağrılmıştır.Kısacası o yeni vatanı olan Türkiye’yi tamamen benimsemiştir.

Sadri Maksudi Atatürk’ün sağlığında iken iki devre 1930-1934 devresinde ŞebinKarahisar’ından, 1934-1938 de ise Giresun’dan mebus olmuştur.

Ankara Hukuk Mektebinde (Sonraları Fakülte) 18 yıl hocalık yapmış 1945 yılında İstanbul’a tayin olmuştur. İstanbul Üniversitesi’nde çalışmaya başlamış ve orada Ordiyaryus Profesörlüğe yükselmiştir ve sonunda yaş haddinden emekli olmuştur.

5 yıl emekli kaldıktan sonra 1950 seçimlerinde Demokrat Parti’den Ankara milletvekili olmuştur.

Kendisine Allah’tan rahmet dileriz, mekanı cennet olsun.

CENGAVER ALLAHSIZLAR CEMİYETİ
Azerbaycan Ruhani İdaresinin dergi, gazete veya risale halinde dini bir neşriyatı yoktu. Buna mukabil 1920 yılından bu yana Azerbaycan matbuatı din aleyhinde propaganda yazıları ile doludur. Yalnız bu yazılarla iktifa edilmiyor, din aleyhinde propaganda için tiyatro sahnelerinden ve radyodan istifade edilmekte, mukaddesata karşı, bilhassa ramazan ve muhterem aylarda protesto mitingleri tertip edilmektedir.

Azerbaycan’da; ‘’Cengaver Allahsızlar Cemiyeti’’ kurulduktan sonra bütün bu faaliyet bir merkezden idareye başlamış, faaliyet metodik ve muntazam bir şekil almıştır.

Daha sonra 1924 yılının nihayetlerinde gazeteler, komünist Partisinin Bakü Komitesi yanında din aleyhinde propaganda için hususi bir komisyon teşkilini teklif etmeye başlamışlardı. 1925 yılının Ocak ayı nihayetlerinde Türkçe Kommunist gazetesinde Bakü’de ‘’Allahsızlar İttifakının’’ muvakkat bürosu teşkil ve nizamnamesi ilan olundu.

‘’Allahsızlar İttifakı’’ cengaver dinsizlik şiarı altında bütün ‘’Şuurlu’’ işçileri ve köylüleri birleştirecek ve onların manen dinin nüfuzundan kurtulmalarına yardım edecekti. Din aleyhinde propagandaya mahsus bir program tanzim etmek için Müslüman, Hristiyan ve Musevi dinleri için üç komisyon teşkil olunmuştu.



Aynı yılın Ağustos ayında toplanan müşaverede Müslümanlar arasında propagandanın çok zayıf olduğu anlaşılmış ve din aleyhinde Türkçe ders kitapları ve bir de gazete neşrine karar verilmiştir.

‘’Allahsızlar Cemiyeti’’ dinsizlik kursları tesis etmiştir. Bu kurslarda aşağıdaki program üzerine tedrisat (eğitim) yapılıyordu. Komünistlere göre hilkat-ı alem, biyoloji,medeniyet tarihi,dini itikatların teessüs ve inkişafı, din ve sınıf mücadelesi… Müslümanlara mahsus ayrıca şu dersler vardı. Hz.Muhammed’den evvel Araplar’ın durumu, İslam’ın doğmasına sebep olan amiller,Kuran’ın neden ibaret olduğu, Hz. Muhammed’in başlıca savaşları, Peygamberden sonra İslam, Dört halife devrinde hakimiyet kavgası, Ali ve Muaviye, Hüseyin ve Yezid harplerinin motifleri,İslam’da siyasi partiler, Bahailik.



1926 yılında çağırdığı umumi Bakü Konferansı münasebeti ile neşrettiği beyannameden ‘’Allahsızlar Cemiyeti’nin’’ 1200 azaya malik olduğu anlaşılıyordu. Konferansta 14 şubeye malik bulunan cemiyetin faaliyetine karşı dindarların kuvvetli bir mukavemet gösterdikleri kaydolunmakta idi. Buna karşı alınan tedbirlerden biri de, traktörlerin ‘’Allahsızlar Cemiyeti’nin’’ bulunduğu köylere ve bu cemiyete yazılacak köylülere verilmesine dair idi.
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət