Ana səhifə

MİLLİyetçİ hareket partiSİ araştirma geliŞTİrme ve değerlendirme merkezi avrupa biRLİĞİ 9 Şubat 2009


Yüklə 1.32 Mb.
tarix18.07.2016
ölçüsü1.32 Mb.


MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ

ARAŞTIRMA GELİŞTİRME VE DEĞERLENDİRME MERKEZİ



AVRUPA BİRLİĞİ
9 ŞUBAT 2009

AVRUPA BİRLİĞİ

AB ile ilişkilerimizin sağlıklı bir zeminde sürdürülebilmesi için karşılıklı samimiyet ve iyi niyetin yanı sıra ilişkilerin niteliği, zemini ve çerçevesinin yeni bir tanıma kavuşturulması şart iken, AKP’nin yegâne düşüncesi AB ile ilişkilerde görüntüyü kurtarmak, Türkiye’nin AB yolunda ilerlediği yalanına dayalı hayal ticaretini sürdürerek siyasi kazanç sağlamaya çalışmak olmuştur.

AB üyelik müzakereleri AKP döneminde başlamıştır. Türkiye’yle AB üyelik müzakerelerinin başlaması yönünde alınan 17 Aralık 2004 tarihli AB liderler zirvesi kararı ve 3 Ekim 2005 tarihli müzakere çerçeve belgesi yanında AKP hükümetleri döneminde 2003, 2004, 2005, 2006 ve 2007 tarihli Türkiye ilerleme raporları, Avrupa Parlamentosunun AB uyum süreci için çıkarılan yasa paketleri, karşı ortaya konan tavır AKP’nin AB’ye yönelik politik duruşunu ortaya koymuştur.

Türkiye AB katılım müzakereleri 35 müzakere faslı üzerinden yürütülmektedir. 35 fasılın 33’üne ilişkin olarak Brüksel’de 66 tarama toplantısı gerçekleşmiştir. Tarama süreci 20 Ekim 2005 de başlamış 13 Ekim 2006’da tamamlanmıştır. AB konseyi bugüne kadar 22 fasıla ilişkin tarama sonu raporlarını onaylamıştır. Bu güne kadar 8 fasılda müzakereler açılmış bunlardan “Bilim ve Araştırma” faslında müzakereler geçici olarak kapatılmıştır. Ancak AB Ankara Antlaşması’na ek protokolü tam olarak uygulamaya koymadığını belirterek, Türkiye’nin Kıbrıs’a yönelik kısıtlamalarıyla ilgili olarak toplam 8 fasılda müzakerelerin açılmaması ve hiçbir fasılın geçici olarak kapatılmamasına karar vermiştir.8 fasıl askıya alınmış, 5 fasıl bloke edilmiştir.(Avrupa Zirve Toplantısı)

Fransa, özellikle Sarkozy döneminde AB katılım sürecine karşı çıkmakta, Akdeniz Birliği adı altında bir birliğe Türkiye’yi yönlendirmeye çalışmaktadır. Fransa’nın dönem başkanlığı AB sürecini etkileyecektir. 2 Faslın bu dönemde müzakerelere açılması planlanmaktayken bu gerçekleşememiştir. Fransa’dan sonra Dönem Başkanlığı Çek Cumhuriyetine geçmiştir. Türkiye ile müzakerelere aynı tarihte başlayan Hırvatistan ise 18 fasılda görüşmeleri yürütmekte olup 2012 yılında tam üyeliğe kabulü planlanmaktadır.

AKP dönemimde AB ile ilişkilerimiz tek yanlı mahkûmiyet anlayışı içinde yürütülmüş, AB’den müzakere tarihi almak, müzakereleri başlatmak gibi sözde adımlar uğruna Türkiye Milli menfaatlerini göz ardı eden üniter ve ulus devlet yapısını zedeleyecek taleplerle karşı karşıya bırakılmıştır.

Bu belgelerde AB, Türkiye’yi eşit haklara sahip üye olarak içine kabul etmeye istekli olmadığını bütün açıklığıyla ortaya koymuştur. Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi dışlayıcı yaklaşımı ve bunun karşısında AKP hükümetinin sergilediği haysiyet kırıcı teslimiyetçilik, ilişkilerin geleceği olmayan kör bir çıkmaza sürüklenmesine yol açmıştır.

Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin önüne koyduğu mayınlı yol haritasına bakıldığında şu gerçekler görülecektir.

Avrupa Birliği, Rumların Kıbrıs’ın tek meşru temsilcisi olarak tanınmasını, ilişkilerin normalleştirilmesini, Türkiye’nin deniz ve hava limanlarını Rum bayraklı gemilere ve Rum uçaklarına açmasını ve Kıbrıs’tan askerimizin çekilmesini Türkiye ile Avrupa birliği ilişkilerinde ilerleme sağlanması için zorunlu bir kriter haline getirmiştir. AKP’nin kayıtsız şartsız teslimiyetinden iştahı kabaran AB, son anda AKP hükümetinden Rumların NATO üyeliği için de peşin söz ve açık çek almıştır.

 AB, PKK’yı terör örgütü olarak nitelemesine rağmen DTP ve uzantılarının siyasi muhatap olarak görülmesini sağlamaya çalışmaktadır. Türkiye’yi Barzani ile masaya oturmaya zorlamaktadır.

 AB raporlarında 1923 Lozan Antlaşması sorgulanarak, Türkiye’de Lozan’da kabul edilen gayri Müslim azınlıkların dışında, Kürt asıllı vatandaşlarımızın dâhil, daha birçok azınlık grubu olduğu, buna rağmen Türkiye’nin bu gerçeği kabul etmediği söylenmektedir.

 Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye bakış açısının merkezinde, zorla milli azınlık yaratma düşüncesi yatmaktadır. AB raporlarında Türkiye’de Lozan Antlaşmasında yer alan azınlıklar dışında, azınlık sayılması gereken topluluklar olduğu vurgulanmaktadır.

 AB raporlarının din hürriyeti bölümünde, alevi vatandaşlarımızı azınlık olarak tanımlanmış ve ayrıca gayri Müslim vatandaşlarımıza ilişkin de uzun bir listeden oluşan talepler ortaya konulmuştur

 Avrupa Birliği Ermenistan konusunda da Türkiye’den taleplerde bulunmakta, Türkiye’nin AB’nin ortak dış politikasıyla uyumlu hale gelmesi bağlamında Ermenistan sınırının açılması istenmektedir.

 Türkiye’nin önüne sözde Ermeni soykırımını tanıması bir şart olarak getirme doğrultusunda adımlar atmaktadır.

 Ermeni soykırım iddialarının yanında ilk defa Süryani ve Pontus iddiaları da Avrupa Parlamentosu raporlarına girmiş bulunmaktadır.

 Ayrıca AB, Türkiye’den Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması, Fener Rum Patrikliğine “Ekümenlik” sıfatını kullanmasına izin verilmesi ve kilise yönetimi seçimlerine Türkiye’nin karışmaması istenilmiştir. AKP bu beklentileri boşa çıkarmamış ve Cumhuriyet tarihinde ilk kez Türk vatandaşı olmayan metropolitlerin Fener Rum Patrikhanesi’nin yönetim kurulu olan Sen Sinod’a üye olmasına AKP hükümeti döneminde izin verilmiştir. Başbakan’ın “Fatih Sultan Mehmet Patrikhaneye Ekümenlik tanımış, bizde tanıyacağız.” demesi, Başbakanın bugün Türkiye’nin önüne konan tuzaklar karşısında nasıl bir gaflet ötesi durumda olduğunu ortaya koymaktadır.

Oysaki 12–13 Aralık 1999 Helsinki AB zirve kararında, Türkiye AB tarafından aday ülke ilan edilmişti. Bu adaylık süreci ile ilgili belgede en önemli nokta Türkiye’nin diğer bütün aday ülkelerle eşit statüde bir aday ülke olduğu deklare edilmişti.

Daha sonraki zirve kararları gözden geçirildiğinde görülmektedir ki Türkiye’ye ayrımcı, dışlayıcı bir yol haritası verilmiştir.

6 Ekim 2004 ilerleme raporu ve 17 Aralık 2004 AB zirve kararları Türkiye için çok vahim sonuçlar ortaya koymuştur.

17 Aralık 2004 zirve kararında Türkiye ile müzakerelere başlama kararı alınmıştır. Fakat Helsinki Belgesinin aksine diğer aday ülkelerden farklı bir yol haritası verilmiştir.

Bu haritaya göre;

1)Ucu açık,

2)Ekonomik destekten yoksun,

3)Serbest dolaşımda kalıcı kısıtlamalara sahip,

4)Sonucu, süresi ve nasıl biteceği belli olmayan,

AB müzakere süreci başlatılacaktır.

Yine Helsinki belgelerinin aksine her başlık tek tek açılacak kapanacak bütün başlıkların hemen açılması söz konusu olmayacak ve başlık sayısı 35’e çıkartılacak.

AB sürecinde 6 Ekim 2004 ilerleme raporu ve 17 Aralık 2004 zirve kararlarına göz attığımızda bu teslimiyetçiliğin boyutları çok daha iyi anlaşılmaktadır.

6 Ekim 2004 ve 17 Aralık 2004 kararlarını Başbakan Erdoğan “dengeli ve başarılı bularak” güpegündüz Ankara Kızılay’da havai fişeklerle kutladığı hatırlanacaktır.

Her iki belgede de;



  • Sözde Ermeni soykırımının tanınması ve Ermenistan’la ilişkilerin normalleştirilmesi,

  • Ekümenik Patrikliğin tanınması,

  • Ruhban okulunun açılması,

  • Lozan da belirtilen azınlıkların dışında etnik ve dinsel manada azınlıkların sayısının arttırılması,

  • Fırat ve Dicle’nin suları ile boğazların kullanımının uluslararası bir konsorsiyuma devredilmesi,

  • Türkiye Suriye sınırının gözden geçirilmesi,

dayatmaları yer almaktadır.

AB’nin her iki belgede de ortaya koyduğu daha sonraki belgelere de yansıttığı şartlar ve dayatmalar ancak savaşta yenilmiş bir ülkenin önüne konulabilecek isteklerdir. Bu şartlar Sevr ile karşılaştırıldığında sanki Sevr’in yeniden diriltilmesi anlamına gelmektedir.

Sevr Antlaşması savaş şartları olarak önümüze getirilmiş dayatmalardı. Bugün ise savaşsız bir şekilde bu şartların önümüze konması ve mevcut siyasal iktidarın bu şartlarla AB sürecine “BAŞARDIK” yaklaşımı günümüz siyasal iktidarının ülkenin milli güvenlik sorunu haline geldiğinin en açık göstergesidir. Çünkü bu taleplerin AKP hükümeti tarafından adım adım kabul edilmekte olduğu açıkça gözleniyor.

14-15 Aralık 2006 ‘da AB komisyonunun tavsiyesi ile Finlandiya dönem başkanlığında AB devlet ve hükümet başkanlarıyla yapılan zirve toplantısında;



  • Malların serbest dolaşımı,

  • İş kurma hakkı ve hizmet sunumu serbestîsi,

  • Mali hizmetler,

  • Tarım,

  • Kırsal Kalkınma,

  • Balıkçılık,

  • Ulaştırma politikası,

  • Gümrük birliği ve dış ilişkiler,

başlıkları askıya alınmıştır.

Askıya alınan yukarıda belirtilen sekiz başlık, Kıbrıs meselesi Rumların arzusuna göre çözüldükten sonra askıdan indirilecektir. Kıbrıs meselesi çözülmeden diğer 26 başlıkta müzakereler bitse bile müzakere tamamlanmış sayılmayacaktır. 2007, 2008 raporlarında bu konu yer almış ve 2009 ilerleme raporlarında konunun izleneceği belirtilmektedir.

AB zirve kararı budur. Askıya alınan sekiz başlıktan birinin tarım olması oldukça dikkat çekicidir. AB sürecinde Polonya ve İspanya’nın tarım konusunda oldukça zorluk çekmiş olmaları ve tarım başlığında müzakere sürecinin çok uzun sürmesi göz önüne alındığında ve Türkiye ile Rumlar arasında hiçbir ilişkisi olmayan bu başlığın askıya alınan sekiz madde içerisinde olması AB’nin Türkiye’ye ne kadar şaşı baktığını ortaya koymaktadır.

AB tarafı esasında buna benzer davranışları sık sık yaptığı bilinen bir gerçektir. Buradaki problem Türkiye tarafının yani AKP hükümetinin bunu anlamak istemediği dolayısıyla AB’ye sıkı sıkıya bağlandığı teslim olduğu açık bir şekilde görülmektedir.



MHP olarak AB konusundaki düşünce ve duruşumuz Genel Başkanımızın kurultayda ki ifadeleri ile net olarak verilmektedir:

  • Avrupa Birliği, Türkiye’yi sürekli oyalamış, dışlamış ve haysiyetiyle oynamıştır.

  • Türkiye’yi üye olarak kabul etmek istememesinin gerçek nedeninin, bir Hıristiyan projesinde Türk ve Müslüman Türkiye’ye yer bulunmadığı anlaşılmıştır.

  • Avrupa Birliği Türkiye’de zorla milli azınlık yaratma sevdasına düşmüştür. Etnik temelde bir ayrışmayı karşımıza getiren AB politikaları, aynı zamanda mezhep farklılıklarını da kaşımaktan geri durmamıştır.

  • Avrupa Birliği; etnik bölücülerin, teröre destek çıkan ihanet odaklarının, milli birliğimizi parçalamak isteyenlerin, Türk tarihini karalamayı ve Türkiye’nin milli değerlerini aşağılamayı bir geçim yolu olarak gören bütün bedbahtların cesaret kaynağı ve sığınma kapısı olmuştur.

  • Avrupa Birliği macerasının kısa hikâyesi budur.

  • Bu konulardaki sonu gelmeyen baskı, tehdit ve dayatmaların ipoteği altına alınan böyle bir sürecin ilerleyemeyeceği ortadadır.

  • Milliyetçi Hareket Partisi, Avrupa Birliği konusunda bugüne kadar ilkeli, gerçekçi ve dürüst bir duruş sergilemiştir.

  • Yaşanan gelişmeler MHP’nin tespit ve teşhislerinin doğruluğunu ve endişelerinin haklı olduğunu göstermiştir. Tarih bir kez daha MHP’yi haklı çıkartmıştır.

  • Bizim için hiçbir siyasi hedef ve proje, Türkiye’nin birliğinden, dirliğinden ve bin yıllık kardeşliğinden daha önemli ve öncelikli değildir.

  • Türkiye’nin milli devlet niteliği, üniter yapısı ve Türk milli kimliği etrafındaki milli birliği, her türlü tartışmanın üzerindedir.

  • Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye’nin bugününe ve geleceğine Brüksel gözlüğüyle değil, Türkiye gözlüğüyle bakmaktadır.

  • Türkiye; tarihi geçmişiyle, devlet tecrübesiyle, milli kültür, ahlak ve şuuruyla ve insan kaynaklarıyla büyük ve güçlü bir ülkedir.

  • Türkiye ne pahasına olursa olsun Avrupa Birliği’ne üye olmaya mecbur, mahkûm ve muhtaç değildir.”

Genel Başkanımız 22 Nisan 20008’de ki TBMM Grup toplantısında da “Türkiye Avrupa birliği ile ilişkilerini daha fazla tahribata neden olmadan, sonu karanlık bir maceraya dönüşmeden, derhal yeniden sorgulanmalıdır” dedi.

Ancak bugünkü mevcut şartlar ve bu günkü müzakere zihniyetinin ortaya koyduğu gerçekler, mevcut millet ve devlet yapımızla Avrupa ile birlikte müşterek bir geleceği paylaşamayacağımızı işaret etmektedir.
AKP 9 Ocak 2009 Tarihinde AB ile iyi gitmeyen işleri bu defa yeni bir Bakan’la yürütmek amacıyla, Baş Müzakerecilikle görevli Devlet Bakanı olarak Egemen Bağış’ı görevlendirdi. Başbakan Baş müzakereci Bağış ile birlikte 19-21 Ocak tarihlerinde Brüksel’de AB yetkilileri ile görüştü.
Avrupa Ermeni Federasyonu, AB'nin soykırım reddi çerçeve kararının AB'nin müktesebatı olmasını istedi (21 Ocak 2009).
Avrupa Ermeni Federasyonu'nun 21 Ocak'ta Avrupa Parlamentosu AP' de düzenlediği AB'nin soykırımın reddiyle ilgili aldığı çerçeve karar tartışıldı. Federasyonun düzenlediği toplantıya AB'nin aldığı karar ile ilgili AP' de raporu hazırlayan Martine Roure toplantının açılış konuşmasını yaptı. Avrupa Parlamentosu raportörü Martine Roure AP'nin konuyla ilgili aldığı kararın tüm parlamenterlerin onayı ile aldığına dikkati çekerek söz konusu karar AP' de ezici çoğunlukla alınmıştır dedi. AP için kaleme aldığı raporda soykırımın inkârına ceza getirdiklerini ifade eden Roure, Soykırım inkârının cezalandırılmasının önerdi..
Avrupa Komisyonu adına konuşan Peter Csonka ise AB çerçeve kararıyla ilgili süreç hakkında bilgi vererek ilk olarak bu yönde Komisyon'un 2001'de bir öneri sunduğunu ifade etti. Bu alanda tüm AB ülkelerini kapsayacak bir karar alındığına işaret eden Csonka, şimdi üye ülkelerin bunu kendi mevzuatlarına nasıl uyarlayıp uygulayacağına bakmak gerekiyor dedi. Avrupa Komisyonu'nun bu çerçevede üye ülkelere adli yardımda bulunabileceğini ifade eden Csonka ilk defa AB'de böyle bir karar alındığını hatırlattı.
AB'nin aldığı çerçeve kararı AB hukuku açısından doğrudan yürürlülüğe girmiyor. Adalet ve İçişleri konuları üye ülkelerin iç işleri kapsamına giriyor. AB çerçeve kararıyla ilgili olarak 2010 kadar AB üyesi ülkeler mevzuatlarında değişiklik yapması gerekiyor. Daha sonra yapılacak değişikliklerin 2013 kadar uygulanmasına bakılacak. 2013 sonrası ise gelinen aşamayı tespit etmek amacıyla bir anlamda durum tespiti yapak için Avrupa Komisyonu bir rapor hazırlayarak AB'nin karar organı Konsey sunması bekleniyor. AB Adalet ve İçişleri Bakanları'nın 27–28 Kasım'da (2008) yaptığı toplantıda aldığı karar çerçevesinde Soykırım, insanlığa karşı işlenen suçlar ve savaş suçlarının kamuoyu önünde inkar edilmesi ya da zararsız gösterilmeye çalışılmasına en az 1 ila 3 yıl hapis cezası öngörülüyor. AB Konseyi'nde alınan karar birliğin resmi gazetesinde de yayımlandı. AB'li bakanlar bu çerçevede AB çapında ırkçı ve yabancı düşmanı suçlara karşı asgari cezaları karara bağladı. Buna göre AB içinde yabancı düşmanlığı ve ırkçı nedenlerle nefret ve şiddete çağrı da, en az 1 ila 3 yıl hapisle cezalandırılacak.
Ayrıca Avrupa parlamentosu bölücü faaliyetleri ile tanınan birçok kuruluş ve kişinin faaliyetlerine ev sahipliği yapmakta, bunlarla birlikte konferanslar ve paneller düzenlemektedir. Bu konuda en son toplantı 2009 Ocak ayının son haftasında Brüksel’de Avrupa Parlamentosunda gerçekleştirilmiştir.

Avrupa Birliği 2009 bütçesi 18 Aralık’ta Avrupa Parlamentosu tarafından onaylandı. 133,8 milyar Avro tutarındaki bütçe kapsamında 2009’da AB mali kaynaklarının % 45’i araştırma, yenilikçilik, istihdam ve bölgesel kalkınma programlarına harcanacak. 2008’e göre % 2,5 artışla belirlenen 2009 yılı bütçesi, AB ülkelerinin toplam GSMH’sinin % 1,03’ü düzeyinde.
Küresel krizin etkilerini hafifletmek üzere alınacak kısa ve uzun vadeli önlemleri de içeren bütçe paketi, önceki seneye göre araştırma programları için % 11, yenilikçilik programları için de % 22 daha fazla kaynak ayırarak, AB’nin rekabet gücünü artırmayı hedefliyor.



Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət