Ana səhifə

T. C. DİYanet iŞleri başkanliği eğİTİm hiZMETleri genel müDÜRLÜĞÜ Program Geliştirme Daire Başkanlığı


Yüklə 3.91 Mb.
səhifə33/56
tarix26.06.2016
ölçüsü3.91 Mb.
1   ...   29   30   31   32   33   34   35   36   ...   56

Hadis Öğrenim Usulleri: Hadisler bu dönemde daha ziyade sema yani hocadan işitme yoluyla alınmışlardır. Bununla beraber ileride meşru olacak diğer usuller (kıraat, munavele vs.) de zaman zaman kullanılmıştır.

  • Hadislerin Rivayet Şekli: Hadislerin Hz. Peygamber (a.s.)’den duyuldukları gibi aynen alınıp nakledilmeleri en güzel şekildir. Mümkün olduğu sürece böyle yapılmalıdır. Nitekim Hz. Peygamber de sözünü duyduğu gibi belleyip rivayet eden kimseye hayır duada bulunmuştur.291 Diğer taraftan aynen rivayet etme imkânı olmadığında hadislerin mana bozulmamak şartıyla Hz. Peygamber’in kullandığı lafızların yerine benzerleri kullanılarak rivayet edildiklerini gösteren haberler vardır.292 Mesela Muhammed b. Sirin şöyle demiştir: “Ben hadisi on kişiden işitirdim manaları bir lafızları farklı olurdu.”

    b. Kitabet Dönemi

    Hadislerin yazıyla tespitinin caiz olup olmadığı ilk yılların tartışılan konularındandır. Bu konuda farklı haberler bulunmaktadır. Bunların bir kısmında hadislerin yazılması yasaklanmakta, bir kısmında serbest bırakılmaktadır. Bu minvaldeki haberlerin bazılarını şöyle sıralayabiliriz.

    Yasaklayan Rivayetler:

    Ebu Said el-Hudri’nin nakline göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur. “Benden Kur’an dışında hiçbir şey yazmayınız. Kim benden bir şey yazmışsa onu imha etsin. Benden hadis rivayet edin, bunda bir sakınca yoktur”.293

    Ebu Said el-Hudri şöyle demiştir: Ben hadisleri yazmam için Hz. Peygamber’den izin istedim de o bana izin vermeyi kabul etmedi. 294

    Serbest Bırakan Rivayetler:

    Abdullah b. Amr şöyle demiştir: Ben Rasulullah’a (a.s) “Senden işittiklerimi yazabilir miyim? demiştim “Evet” buyurmuştu. “Kızgınlık halinde ve hoşnutluk halinde de mi?” dediğimde “Evet! Bana sadece gerçeği söylemem yakışır.” Buyurmuştu.295

    Hz. Peygamber (a.s) hicrî 8. yılda Mekke’yi fethedince orada bir hutbe îrad buyurmuştu. Yemenli bir sahabe olan Ebu Şah, Hz. Peygamber’den bu hutbenin yazılıp kendisine verilmesini istemiş. Hz. Peygamber de “Hutbeyi Ebu Şah için yazın” buyurmuştu.296

    Birbirine zıt görünen hadislerin arasını cem ve telfikte âlimler iki yol benimsemişlerdir.

    Muarız hadisler arasında nesh cereyan etmiştir. Çünkü söz konusu haberler arasında sadece Ebu Şah’la ilgili hadisin tarihi bilinmektedir ki o da hicri 8. yıldır. Dolayısıyla sonradan verilen yazım izni bidayetteki yasak hükmünü nesh etmiştir.

    Fakat Rasulullah’ın vefatından sonra sahabe arasında ihtilafların vuku bulması “nesh” uygulamasının yeterli bir çözüm olmadığını göstermektedir.

    Rasulullah (a.s) hadislerin yazılması ve kitabetin yasaklanması hükümlerini eşzamanlı uygulamıştır. Birçok sahabinin hadis yazmış olmaları veya hadis sahifelerine sahip bulunmaları bu konuyu destekler. Hz. Peygamber’in hadis yazılmasını yasaklama sebebi olarak:

    — Arapların yazıyı iyi bilmemeleri,

    —Hadislerin Kur’an’la karışma tehlikesi,

    —Farklı şeylerle meşgul olunup Kur’an-ı Kerim’in ihmal edileceği endişesi,

    —Yazılanlara güvenilip ezberlemenin terk edilebileceği

    —Yazılan hadislerin ehli olmayan kimselerin eline ulaşıp onlarda yanlışlıklar, tahrifler, ekleme ve çıkarmalar yapılabileceği düşüncesi gösterilebilir.

    Hz. Peygamber hayatta iken yazılanlar 297

    1.Medine sözleşmesi

    2.Nüfus sayımı tutanağı

    3.Yahudilerle yapılan yazışmalar

    4. Dine davet mektupları

    5. Görevlilere verilen talimatnameler



    Hz. Peygamber’in vefatından sonra sahabe döneminde yazılan hadisler 298

    1.Hz. Ebubekir’in 500 kadar hadis yazdığı fakat sonra imha ettiği

    2.Hz.Ali’nin hadis sahifesi

    3. Ebu Hureyre’nin hadis sahifesi (sahifetü’s-sahiha)

    4. Abdullah b. Amr’ın hadis sahifesi (sahifetü’s-sadıka)

    5.Abdullah b. Abbas’ın kendisinin yazdığı ve de Sait b. Cubeyr, Mücahit, İkrime gibi talebelerine yazdırdığı hadis sahifesi

    6.Semure b. Cundeb’in hadis sahifesi. Bu sahife Semure’nin çocukları tarafından rivayet edilmiştir.

    7. Cabir b. Abdullah’ın Mescid-i Nebi’de okuttuğu hacla ilgili kitabı.



    c. Tedvin Dönemi

    Bu dönem daha önce değişik yazı malzemelerine kaydedilerek veya ezberlenerek koruma altına alınmış olan hadislerin kitaplar içinde toplandığı dönemdir. H.1. asrın sonlarından 2. asrın yarısına kadar süren bir zaman dilimini içine alır.

    Aslında değişik sahabilerin bildikleri hadisleri toplayıp yazma faaliyeti daha eskilere dayanır. Abdullah b. Amr’ın sahabileri tek tek dolaşarak onlardan sorup öğrendiği hadisleri yanında taşıdığı levhalara yazdığı ve bunu da “Sahifetü’s- Sadıka” diye isimlendirdiği nakledilir. Bu da bir nevi tedvindir. Ancak burada tedvinle kastedilen, hadislerin daha geniş kapsamlı bir kitap içinde toplanmalarıdır. Böyle bir faaliyeti devlet eliyle ilk olarak başlatan kimse halife Ömer b. Abdulaziz olmuştur. Ömer b. Abdulaziz idaresi altındaki bölgelerin yöneticilerine mektuplar göndererek bölgelerinde bilinen hadislerin yazılıp gönderilmesini emretmiş; bunun üzerine de hadisler yazılıp halifelik merkezine gönderilmişti.

    Tedvin faaliyetinin en meşhur ismi İbn Şihab ez-Zührî’dir. İbn Şihab için “hadisi ilk tedvin eden kişi” denilmektedir. Zührî’nin bu işte ilk oluşu resmi manada ilk müdevvin olması şeklinde kabul edilir.299

    Tedvin sünnet malzemesini herhangi bir ayırım söz konusu olmaksızın ve yok olmaktan korumak maksadıyla yazılı olarak bir araya getirilmesi şeklinde gerçekleşmiştir.

    d.Tasnif Dönemi

    Hadis tarihinin bu döneminde, daha önce kitaplardan karışık olarak bir araya getirilmiş olan hadisler muhtelif şekillerde sınıflandırılmaya yani tasnife tabi tutulmuşlardır. Bu dönem h. 2. asrın ortalarından 5. asrın ortalarına kadar devam eder.

    Hadis kaynakları iki türde tasnif edilmişlerdir:


    • Konularına göre (ale’l-ebvab)

    • Ravilerine göre (ale’r-rical)

    Konularına göre (ale’l-ebvab) tasnif:

    Bu tür eserlere örnek olarak cami, musannef ve sünenler gösterilebilir.


    Câmî:

    İçinde her konudan hadis bulunan hadis kitabı demektir.300 Dini konuların hemen tamamını kapsayan;



    • İman,

    • Ahkâm ve Sünen

    • Rikak veya Zühd,

    • Et’ime ve Eşribe veya Adab,

    • Tefsir,

    • Tarih–Siyer–Cihad,

    • Menakib,

    • Fiten ve Melahim

    diye adlandırılan sekiz ana bölümü ihtiva etme özelliğine sahiptir. Camiler bu sekiz bölümden herhangi birini ihtiva etmezler veya noksan olarak ihtiva ederlerse cami olmaktan çıkarlar.

    Cami türünde yazılmış eserlere örnek olarak:



    • el-Camiu’s-Sahih: Buhari, Muhammed b.İsmail (h.256)

    Şerhleri: Fethu’l-Bari/ İbn Hacer, Umdetü’l-Kari/Aynî, İrşadü’s-Sâri/Kastallânî

    Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi: A. Naim-K. Miras


    • el-Camiu’s-Sahih: Müslim b. Haccac en-Nisaburî:(204-261)

    Şerhi: el-Minhac: Nevevi, Sahih-i Müslim ve Tercemesi: Mehmed Sofuoğlu

    Sünen:

    Taharetten vasiyete kadar bütün fıkhi konulara dair hadisleri ihtiva eden eserlere denilmektedir.301 Bir başka tarifle: Fıkıh bablarına göre tasnif edilmiş merfu ahkâm hadislerini muhtevi kitaplara sünen denir.

    Ebu Davud es-Sicistani(202–275), Nesâi (214-303) ve İbn Mâce’nin (209-273) Sünen çalışmaları vardır.

    Musannef:

    Sünenlerdeki merfu hadislere ilaveten mevkuf ve maktu hadisleri de ihtiva eden eserlerdir. İmam Malik’in el-Muvatta’sı ve Abdurrezzak b. Hemmam’ın el-Musannef’i bu türdendir.



    Ravilerine göre (ale’r-rical) tasnif:

    Bu tür eserlere örnek olarak müsned, mu’cem ve etraf kitaplarını gösterebiliriz.



    Müsned:

    Hadislerin ilk ravileri olan sahabe isimlerine göre tertip edilmiş eserlerdir. Ebu Davud et-Tayalisi’nin Müsned’i, Ahmed b.Hanbel’in Müsned’i bu usulde yazılmıştır.



    Mu’cem:

    Hadis âliminin hadisleri, rivayet ettiği şeyhinin ismine göre tertipleyerek tasnif ettiği kitaplara denilir302. Ebu’l-Kasım et-Taberani’nin el-Mu’cemu’s-Selase’si ve İbn Hıbban’ın Kitabu’l –Mu’cem ale’l-Mudun gibi.



    1. KÜTÜB-Ü SİTTE

    Kaleme alınmış yüzlerce hadis kitabı içerisinde “asıl” diye nitelendirebileceğimiz kaynak eserler şüphesiz “Kütüb-ü Sitte” dir. Kütüb-ü Sitte denilince şu eserler akla gelmektedir:

    1. Camiu’s-Sahih: Buhari

    2. Camiu’s-Sahih: Müslim

    3. Sünen: Ebu Davud

    4. Sünen (Cami):Tirmizi

    5. Sünen: Nesai

    6. Sünen: İbn Mace,

    Buhari ve Müslim’in eserlerine birlikte “Sahihayn”, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai ve İbn Mace’nin eserlerine ise “Sünen-i Erbaa” denilir. Şimdi bunları kısaca tanıyalım:

    el-Buhârî ve Sahih'i

    Muhammed b. İsmail el-Buhârî h.194(810)'de Buhâra'da doğmuştur. İlim merkezleri olan Şam, Basra, Hicaz, Küfe, Bağdat ve Mısır'ı gezmiş ve oralardaki üstatlardan hadis tahsil etmiştir. Buhârâ yakınlarındaki Hartenk'de 256/870 yılında, 62 yaşında vefat etmiştir.

    “Küçük, Orta ve büyük Târih, el-Edebu‘l-müfred, ed-Duafâ” gibi eserleri yanında Sahihu‘l-Buhârî diye meşhur olan “el-Câmiu's-sahih” i çok özel bir mevkiye sahiptir.

    “Sahih” Concordance'a göre 97 kitab ve 3730 babtan oluşmaktadır. Mükerrerler dâhil 7275 hadis ihtiva etmektedir. İbn Hacer bu sayıyı 9082 olarak vermektedir. Mükerrerler dışında dört bine yakın hadis vardır. İbn Hacer bu sayıyı da 2791 olarak vermektedir.

    Buhârî'nin bir hadisi, Sahih'in 13 yerinde tekrarladığı olmuştur. Her defasında da başka başka hocalarından rivayet ettiği farklı sened ve metinleri verir. Böylece hem hadisi kuvvetlendirir, hem de lafiz farklılıkları dolayısıyla başka başka hükümlerin elde edilmesini temin eder.

    Buhârî, hadis kitaplarının birinci tabakasına dâhildir.

    Buhârî'nin Sahih'inde zayıf hadis yoktur. O, sahih hadisleri toplamak üzere telif edilmiştir. Ancak Buhârî, bazan istidlal kabilinden ve bâb başlığı'nda («terceme»)) olmak kaydıyla zayıf hadis zikreder. Yalnız bunları, öteki hadisleri zikrettiği gibi tahdis siğasiyle vermez. Senedsiz olarak verir.

    Buhârî, bâb başlıklarını çoğu zaman âyeti kerîmelerden, bazan hadislerden iktibaslarla ve bazan da serbest şekilde ve fakat fıkhi bir anlam taşıyacak tarzda seçtiği ibarelerle tanzim etmiştir. Bu yüzden pek haklı olarak “Buhârî’nin fikhî görüşleri bab başlıklarındadır” sözü meşhur olmuştur.



    Müslim ve Sahih'i

    Ebu'l-Hüseyin Müslim b. Haccâc el-Kuşeyrî, Nişabur'da doğmuştur. İlim merkezleri olan Hicaz, Mısır, İran, Suriye, Mezopotamya ve Türkistan'a seyahatlar yaptı. Bağdat'a bir kaç kez gitti. 261'de vefat etti.

    «Sahih-i Müslim» diye şöhret bulmuş olan eser Kütüb-ü Sitte’nin ikinci kitabıdır. İmam Müslim onu, 300.000 hadis içinden seçerek meydana getirmiştir.

    Müslim bâb başlıkları tanzim etmemiştir. Onun kitabında görülen bab başlıkları Nevevî tarafından konulmuştur. Hadisleri, genellikle, Buhârî'deki merfu hadislerdir. O, Buhâri'de bulunmayan 820 merfu hadisi de kitabına almıştır.

    Sünenmiş gibi Müslim'in Sahih’inde mevkuf ve maktu hadis yoktur.

    Kütüb-ü sitte içinde sadece Müslim'de görülen mukaddime, Müslim'in bir özelliğidir.

    Tekrar ettiği hadislerin sayısı 137'dir. Müslim'in Sahih'i «kitab» adını taşıyan 54 bölümden oluşmaktadır. Bâblarının sayısı ise, 1322'dir. Mükerrerler dışında 3033 hadis ihtiva etmektedir.

    Tefsir bölümü tam bir sistematik olmadığı için Müslim'in Sahih'ini «Cami» saymak istemeyen bir eğilim de bulunmaktadır. Ayrıca Müslim'de, sadece merfu hadislerin bulunması da onu cami' saymamak eğilimini kuvvetlendiren bir başka sebep olsa gerektir.

    Müslim, birinci tabakaya dâhil hadis kitaplarındandır.

    et-Tirmizi ve Sünen’i (veya Câmi’i)

    Ebu İsâ künyesiyle meşhur Muhammed b. İsâ b. Sevre et-Tirmizî, Tirmiz'de doğmuştur. Arabistan, Mezopotamya, İran ve Horasan gibi çeşitli ilim merkezlerine hadis öğrenmek için seyahatler yapmıştır. Buhârî, Müslim ve Ebû Davud gibi öteki Kütüb-ü Sitte müellifleriyle görüşmüştür. (279/892) tarihinde Tirmiz'de vefat etmiştir.

    Tirmizî’nin eseri her ne kadar sünenler arasında sayılsa da içeriği itibariyle câmi’ türü olduğu söylenebilir. Concordance'a göre bu eser; 46 kitab içinde 2496 bâb ve A.M. Şakir’in tahkiki ile başlayan baskıya göre de 3956 hadis den meydana gelmektedir.

    Tirmizî, diğer müelliflerin «Kitab» ismini verdiği bölümlere «ebvâb» başlığını koymuştur («ebvâbu't-tahâre » gibi). Tirmizî «Hasen» terimini belli bir muhteva için kullanmıştır. Kendisinden önceki müelliflerce kelime sözlük anlamında kullanılmaktaydı. Tirmizî'ye ait görüşler, Cami' de «Kale Ebû İsâ » girişiyle verilmiş bulunmaktadır. Tirmizî’nin eserinin son kitabı “İlel” dir. Bu, sadece Tirmizî'ye ait bir özelliktir. Diğer hadis kitablarında bu yoktur. Sonda olmakla beraber bir tür mukaddime niteliğindedir.

    Tirmizî, bâb başlığı altında bir veya bir kaç hadisi verdikten sonra, sırasıyla şu işlemleri yapar:

    Hadisin sıhhat durumu (hasen, sahih, zayıf, garib olduğunu) mutlaka açıklar. Râvilerin durumunu, varsa seneddeki illeti beyân eder. Hadisin varsa diğer tariklerini verir. Konuyla ilgili, diğer sahâbîlerden yapılmış rivayetler mevcutsa onlara da «ve fi'l-bâbi an fülânin ve fulân...» diyerek, sahabî isimlerini vermek suretiyle işaret eder. O konuda fukahanın görüşlerini, hadisle nasıl ihticac ettiklerini, ulemâ arasında ittifak mı, ihtilâf mı bulunduğunu anlatır. İcma varsa, mutlaka işaret eder. Bazen de uygulamanın hangi yönde olduğunu gösterir.

    Buhâri, talebesi olan Tirmizî'den iki hadis almıştır. Tirmizî için bu durum ayrıca bir mazhariyettir. Tirmizî, Müslim'den bir tek hadis rivayet etmiştir. Tirmizî'nin Cami'i, hadis kitaplarının ikinci tabakasına dahildir. Eserin Osman Zeki Mollamehmedoğlu tarafından yapılmış tercümesi mevcuttur.

    Ebû Dâvûd ve Sünen'i

    H. 202'de Sicistan'da doğmuştur. H. 275/888'de Basra'da vefat etmiştir.

    Concordance'a göre 40 kitab ve 1889 bâbtan meydana gelmektedir. Toplam olarak müellifin kendi ifadesiyle 4800 hadis ihtiva etmektedir.

    Eserin Necati Yeniel ve Hüseyin Kayapınar tarafından yapılmış tercüme ve şerhi mevcuttur. “Sünen” hadis kitaplarının ikinci tabakasına dâhildir.



    en-Nesâi ve Sünen'i (el-Müctebâ)

    214/829 yılında Nesâ'da doğmuştur. Belh, Irak, Şam ve Mısır'a yolculuklar yapmıştır.

    302 yılında Şam'a geldiğinde, kendisine Muâviye hakkında sorular soruldu. Onun faziletleri ve Hz. Ali'ye üstünlüğü hakkında rivayette bulunması istendi. O da bu konuda «Allah onun karnını doyurmasın » anlamındaki hadisten başka bir şey bilmediğini söyledi. Bunun üzerine Muâviye taraftarları İmam Nesâîyi mescid içinde dövmeye başladılar. Olaydan sonra Mekke'ye gitmek üzere yola çıktı, Remle'de veya Mekke'ye varınca h. 303/915 yılında Hakkın rahmetine kavuştu.

    Sünen, 51 kitab ve 2400'e yakın bâb içinde alt başlıklardan oluşmaktadır. Çalışmanın Türkçe çevirisi yapılmıştır.



    İbn Mâce ve Sünen'i

    H. 209'da Kazvin 'de doğmuştur. İran, Mezopotamya, Arabistan, Suriye ve Mısır'a ilim yolculukları yapmıştır. H. 273/886'da vefat etmiştir.

    Mukaddime hariç 37 kitab, 1515 bâb ve 4341 hadisten oluşmaktadır. Eserde bulunan1339 hadis sadece İbn Mâce'de bulunan hadislerdir. («zevâid») Bunların da; 428'inin ricali güvenilir, isnadları sahihtir. 199'unun isnadı hasen'dir. 613'ünün isnadı zayıftır. 99'nun ise isnadı yok hükmünde «vâhî», veya münkerdir.

    Kütüb-ü Sitte'ye sonradan dahil edilmiştir. Ed-Dihlevî, İbn Mâce'nin Sünen'ine hadis kitaplarına ait yaptığı tabakalamada yer vermemiştir. Ancak onu ikinci tabaka içinde saymak mümkündür. Eserin Haydar Hatipoğlu tarafından Türkçeye tercümesi yapılmıştır



    1. MUSANNEFLER VE MÜSNEDLER

    Bir üst başlıktaki Kütüb-ü Sitte üzerine 3 kitap daha eklenerek “Kütüb-ü Tis’a” ismi kullanılır. Bu 3 kitap şunlardır: Musannef türünde olup İmam Malik’e ait olan “Muvatta”, Müsned türünde Ahmed b. Hanbel’in aynı isimli eseri ve Darimi’ye ait olan “Sünen”.

    İmam Mâlik ve el-Muvatta

    İmam Malik hicrî 93 yılında Medine'de doğmuş ve 179 yılında Medine'de vefat etmiştir. Etbâu't-tâbiîn'dandır.

    Muvatta, kendisinden önceki hadis edebiyatının tertib ve muhtevasını bize tam olmasa bile yaklaşık olarak yansıtan kitap olma özelliğini taşımaktadır.

    İmam Mâlik, Muvatta'ı önceleri 10.000 hadisten meydana getirmişti. O eserini her sene yeniden gözden geçiriyor ve bazı hadisleri çıkarıyordu. Sonunda da elimizdeki 1720 rivayeti ihtiva eden Muvatta kalmıştır. Zürkânî’nin ifadesine göre

    600'ü müsned («merfu»), 222'si mursel, 613'ü mevkuf, 285i maktu'dur.

    Muvatta', Buhârî ve Müslim'in sahihleri ile birlikte hadis kitablarının birinci tabakasını meydana getirmektedir.

    Muvatta üzerinde eskiden beri çalışmalar yapıla gelmiştir. Suyûtî’nin (911/1505) Tenvîru'l-hevâlik adını taşıyan şerhi, Muvatta metni ile birlikte iki cild hâlinde basılmıştır.

    Ez-Zürkanî (1112/1710) şerhi de matbu’dur. Ayrıca Ebu‘l-Velîd Süleyman b. Halef el-Bâcî el-Endelûsî el-Mâlikî (494/1100) nin el-Müntekâ adlı şerhi de 7 cild halinde Mısır'da 1331'de basılmıştır. Muvatta', A. Muhtar Büyükçınar başkanlığındaki bir heyet tarafından Türkçeye tercüme edilmiştir



    Ahmed b. Hanbel ve Müsned'i

    700'den fazla sahâbe'den nakledilen 30.000'i aşkın, 40.000'e yakın hadisleri ihtiva eden Müsned, Ahmed b. Hanbel'in baş eseri olduğu kadar Müsned türünün de en meşhurudur.

    Müsned'de yer alan sahâbeler, önce Müslüman olmadaki önceliklerine, sonra aşiret durumlarına göre, daha sonra yerleştikleri şehirlere göre sıralanmışlardır. İbn Hanbel'in bu büyük eseri telif gayesi sahih olduğu kendisince isbat edilebilecek olan ve kendi devri için, münâkaşalarda esas vazifesini görebilecek bütün hadisleri bir araya getirmektir.

    Ahmed b. Hanbel, Müsned'e aldığı bütün hadislerin «Sahih» olduğunu iddia etmiş değildir. Ölüm döşeğindeyken bile o, Müsned'den bir hadisin çıkarılmasını oğlundan istemiştir. Bu onun, eseri hakkında daimî bir tetkik ve araştırma yaptığını gösterir.

    Îbnu'l-Cevzî, Hanbelî olmasına rağmen mezheb imamının kitabı Müsned'de, 15 tane uydurma hadis olduğunu belirtmektedir. Bu, aslında Müsned'in değerine bir zarar vermez. Zira 40.000'e yakın hadis içinde 15 kadarının böyle bir ithama uğraması, aslında Müsned'in değerini gösterir. Üstelik İbn Hacer de bu ithamlara cevap vererek ilgili rivayetlerin uydurma olmadığını ortaya koymaya çalışmıştır. Müsned, hadis kitaplarının ikinci tabakasına dâhildir.


    1. DERLEME HADİS KAYNAKLARI

    Camiu’l-Usul: (İbnü’l-Esir el-Cezeri) Müellif, eserini merfu ve mevkuf hadislerden oluşturmuş ve senedleri sahabe dışında ki tüm ravileri hazfederek vermiştir. Eserde bölüm isimleri alfabetik olarak dizilmiştir. Bu eserin şerhi olan Teysiru’l-Vusül İbrahim Canan tarafından İbn-i Mace’nin Sünen’i eklenerek Türkçe’ye tercüme edilmiştir. Dolayısıyla Hadis Ansiklopedisi/Kütüb-ü Sitte ismiyle yayımlanan eser İmam Malik’in Muvatta’sı ile birlikte yedi kitabı kapsamaktadır.

    Camiu’s-Sağir: (Suyuti) Yüzlerce eserin müellifi olan Suyuti (911) bu eserinde kısa ve özlü hadisleri alfabetik olarak bir araya getirmiştir. Kitapta 10031 hadis vardır

    Kenzu’l-Ummal: (Ali el-Muttaki) Müellif, İmam Suyuti’nin Cemu’l-Cevami ve Camiu’s-Sağir isimli eserlerini ale’l-ebvab sisteme aktarmıştır. Kenzu’l-Ummal bu haliyle yaklaşık 40.000 hadis (tekrarlarıyla beraber) içermektedir.

    et-Tacu’l-Cami: (Mansur Ali Nasıf) Müellif eserini K.Sitte, Muvatta, Ahmed b. Hanbel’in Müsned’i ve Hâkim’in Müstedrek’inden derlemiştir. et-Tac dört ana bölümden oluşur:

    1.İman, ilim, ibadet

    2. Muamelat, ahkâm, adât

    3.Fedail, tefsir, cihad

    4. Ahlak ve sem’iyyat

    Kitap Bekir Sadak tarafından Türkçe ye tercüme edilmiş ve 5 cilt halinde basılmıştır.



    et-Terğib ve’t-Terhib: (Münziri) Eserde, her konunun terğib (teşvik) ve terhib (uyarı) yönlerini dile getiren hadisler iki grupta toplanmış önce terğib sonra terhib hadisleri verilmiştir. Kitapta yalancı, rivayetlerinin terk edilmesi gereken zayıf ravilerin hadisleri “ruviye” lafzıyla nakledilmiştir. Eser A. Muhtar Büyükçınar, Ahmet Arpa, Durak Pusmaz, Abdullah Yücel’den oluşan komisyon tarafından tercüme edilmiştir.

    Riyazü’s-Salihin: (Nevevi) Eser 18 kitap ve bunların alt başlıkları olan 372 bab içerisinde 1894 hadisten oluşur. Nevevi kitabında temel dini bilgileri muhtevi hadisleri bir araya getirmiştir. Riyazu’s-Salihin’de kullanılamayacak derecede zayıf-merdud rivayetler yoktur. Türkçe’ye birkaç kez tercüme edilen eser son olarak M.Y. Kandemir, İ.L. Çakan ve R. Küçük tarafından şerh edilerek VIII cilt olarak yayımlanmıştır.

    Ramuze’l-Ehadis: (Gümüşhanevi) Eser, mutasavvıf ve hadisçi olan Ahmed Ziyauddin Gümüşhanevi tarafından 33 kaynaktan seçilen 7101 hadisten müteşekkildir. Eserde zayıf hadislerin yanı sıra azda olsa uydurma hadisler vardır. Kitabın yayımlanmış birkaç tercümesi mevcuttur.

    el-Lü’lüü ve’l-Mercan: (M. Fuad Abdulbaki) Eserde Buhari ve Müslim’in ittifak ettiği 2006 hadis yer almaktadır. Kitabı İsmail Kaya ve İsmail Hakkı Uca tercüme etmiştir.

    Keşfu’l-Hafa: (Acluni) Müellif, dillerde dolaşan 3281 sözü bu eserinde incelemiş ve hadis olup olmadığını veya hadis ise sıhhat durumunu tespit etmeye çalışmıştır. Dolayısıyla bazı çalışmalarda hadislere kaynak olarak verilmesine itibar edilmeyip; eserdeki açıklamalara dikkat edilmelidir. Kitap alfabetik olarak düzenlenmiştir.

    M’ucemu’l-Müfehres (concordance)

    Müsteşriklerin öncülüğünde Kütüb-ü Tis’a esas alınarak hazırlanmış bir fihrist çalışmasıdır. Eser metni bilinen bir hadisin kaynağını bulabilmek için fevkalade önemli bir çalışmadır. Hadiste geçen “en nadir ve müştak” kelime tespit edilir ve sözlük usulü üzere tarama yapılır. Şayet aranılan hadis bulunamazsa diğer kelimelerden arama işlemine devam edilmelidir. Kelimeler ana madde altında mazi, muzari, emir, malum, meçhul diye sıralanmıştır. Hadisler kelimenin geçtiği kısım esas alınarak bir miktar verilir. Ardından hadisin hangi kaynaklarda yer aldığı simgesel olarak belirtilir.



    1. MEVZU HADİSLERLE İLGİLİ KAYNAKLAR

    Mevzu (uydurma) hadisler üzerine yazılan pek çok eser vardır. Bunların en meşhurlarından bir kaçı şunlardır:

    1- İbnu'l-Cevzi: “Kitabü'l-Mevzuat mine'l-Ehadisi'l-Merfuat”

    2- Mecdüd-Din el-Firuz-Âbadi: “Hatimetü Sifri's-Saade”

    3- Celalüd-Din es-Suyuti: “el-Lealai-Masnua fi'l-Ehadisi'l-Mevzua”

    4- İbnu Arrak el-Hicazi: “Tenzihü'ş Şeriati'l-Merfüani'l-Ahbari'ş Şeriati'l-Mevzua”

    5- Ali b. Sultan el-Kari: “el-Mevzuat”

    6- Muhammed b. Ali eş-Şevkani: “el-Fevaidü'l-Mecmua fi'l-Ehadisi'l Mevzua”

    7- Ebü'l-Hasenat Abdu'l-Hayy el-Leknevi: “el-Asaru'l-Merfua fi'l-Abbari'l-Mevzua”



    FARKLI MUHTEVALARDA HADİSLER
    HADİS OKUMA YÖNTEMLERİ

    Hadis, başta din olmak üzere bilgi kültür ve medeniyetimizin temel kaynaklarından birisini oluşturur. İslâm alimleri nezdinde sûbut problemi bulunmayan Kur’an vahyinin hilâfına, hadisin hem sûbut hem delâlet problemi mevcuttur. Ancak bir hadisin sabit olması kadar, doğru okunması, sahih bir şekilde anlaşılması, sağlıklı bir şekilde yorumlanması da şarttır.

    Gazzâlî’nin diliyle ”İslâm toplumu, tarih boyunca Hadis ve Sünneti yanlış anlamaktan çektiğini, uydurulan binlerce hadisten çekmemiştir.

    Anlama, anlatım ortamında anlatan ile anlayan arasında cereyan eden, anlatılan ve anlaşılan olmak üzere iki boyutu bulunan bir olgudur. Bu olgunun sahih bir şekilde gerçekleşmesi, Hz. Peygamber ile sahabe, şeyh ile râvi, hadis ile onu okuyan alimden oluşan iki taraf arasında sağlıklı bir iletişimin mevcudiyetine bağlıdır. Aksine sahih olarak gelen bir hadisin sakim olarak okunması, çok ciddi anlama problemlerine yol açacaktır.



    Şüphesiz, oldukça zengin ve de renkli olan İslâm geleneğimizde, sabit olarak ulaşmış hadislerin, sahih olarak anlaşılabilmesi için Sahabe’den günümüze kadar pek çok çaba sarf edilmiştir. Bu çabalardan birkaçı şunlardır:

    1. Literal Okumalar

    Literâl okuma: Hadislerin lafızları basit olarak neyi ifade ediyorsa onun alınması, herhangi bir te’vile gerek duymadan onların zahirine kulak verilmesi ve o minval üzere amel edilmesidir.

    İnsanların mizacı, muhakeme gücü, anlama kabiliyeti ile doğrudan ilgisi bulunan bu okuma biçiminin ilk örneklerini sahabilerde görmekteyiz. Hz. Peygamber’in ne buyurduğunu önceleyen ve lafzın zahirinden çıkardığı anlamın ötesine geçmeyen bu yaklaşım sahipleri, hadisleri zahiri üzere anlayıp uygulamaya çalışmışlardır. Bu yaklaşımın değişik tezahürlerinden bazıları şunlardır:

    Hadisteki mecazı hakikate hamletme; Terğip ve Terhibi, vücubiyete hamletme; Has bir hükmü, umuma teşmil etme; Geçici bir hükmü sürekli algılama; Bütünlük içerisinde değilde cüz’i bir şekilde anlama; Hz. Peygamber’in beşeri yönünü hatta tesadüfî davranışlarını bile taklit etme... Bu yaklaşımı benimseyenlerin başında İmam Şafii ve Ahmet b. Hanbel, Selefîler ve Zahiri’ler yer almaktadır.


    1. Lügavî Okumalar

    Hadisleri öncelikle dil kurallarına göre anlamaya çalışan, hadislerde geçen garip kelimeleri açıklamayı amaçlayan, onları lügavî izahlar, semantik tahliller yardımıyla anlamaya çalışan, hadislerdeki müşkil lafızların, raviler tarafından hatasız bir şekilde okunması amacıyla hadis i’rabına, hadislerdeki edebi sanatlara dair dil eksenli okuma biçimleridir.

    Hz. Peygamber’in ne denli fasih ve beliğ bir dil kullandığı herkesin malumudur. Ancak zaman zaman onun kullandığı bazı kavramlar ashabı tarafından bile tam olarak anlaşılamamış, Hz. Peygamber onlara bu konuda açıklama yapmıştır. Hadislerde ki anlaşılamayan ibarelerin izahı, sahabe arasında da devam etmiştir.

    Lügavî okumaların ilk türü, H. III. asrın başlarında “Garibu’l-Hadis” adıyla ortaya çıkan müstakil bir ilim dalıdır. Bu alanda ilk kapsamlı eser Ebû Ubeyd Kasım b. Sellam’ın(v. 224) el-Fâik’i; İbnu’l-Esîr’in “en-Nihâye” adlı alfabetik eserleridir.


    1. Fıkıh Eksenli Okumalar

    Hz. Peygamber’in neyi, niçin, kime, ne zaman, hangi amaçla, hangi sıfatla ve hangi bağlamda söylediğini veya yaptığını anlamaya çalışan yaklaşım tarzıdır. Buna göre hadiste ne denildiği değil, neyin kastedildiği önemlidir.

    Dirayet, muhakeme ve fıkhî yönleriyle dikkat çeken fakih sahabîler Hz. Peygamber’in tasarruflarının kaynağını araştırmışlar, onun ictihatlarını, ilâhi kaynaklı bilgilerden ayırt etmişler, sahip oldukları bu fıkhî meleke sayesinde hadislerin söyleniş illetlerini tespit ederek o sözden maksadın ne olduğunu gözetebilmişlerdir.

    Ahzap savaşı sonrasında Hz. Peygamber “Herkes, ikindi namazını Kurayzaoğulları yurdunda kılsın” direktifini verince, literal okuyucular namazlarını kılmadan giderlerken fıkıh eksenli okuyanlar amacı dikkate alarak, neyin kastedildiğini düşünmüş ve namazlarını yolda kılıp süratle gitmeyi tercih etmişlerdir.

    Fakih sahabîler, ayrıca hadislerin bağlayıcı olup olmadıklarını da tesbit etmeye çalışmışlardır. Hz. Peygamber’in bazı emir ve nehiylerinden maksadının nedb, teşvik veya sakındırma olduğunu kesinlikle yapılması gereken bir talimat olmadığını çıkarmışlardır. Yine arızî bir sebebe binaen söylenmiş olanları ile süreklilik taşıyanları ayırt edilmiştir. Yani hadisleri vürud sebepleri doğrultusunda değerlendirmişlerdir. Ayrıca Hz. Peygamber’in beşerî, nebevî, idârî ve askerî tasarruflarını dikkate almışlardır. İmam Ebû Hanîfe ve İmam Mâlik örnek olarak gösterilebilir. Sünenler de bu tür okumalar arasında zikredilmelidir. Bu yaklaşımın tezahürlerinden bazıları şunlardır: Genel anlamda hadisler mezhepler doğrultusunda ele alınmış; İsnad yerine kabul görmüş hadis kitaplarına dayanmış; Seçilen hadisler birer kanun metni gibi değerlendirilmiştir.



    1. Yorum Eksenli Okumalar

    Anlama ve yorumlama eksenli okumalar: Hadisin manasından hareketle Hz. Peygamber’in gerçek maksadını tespit edip, bundan hareketle yeni yorumlar getirmektir. Yani hadisin lafzını ve ifade ettiği manayı aşıp, hadisin fıkhından yeni açılımlar çıkarabilmektir.

    Fakih sahabiler içerisinde icraat mevkiinde olan müctehid sahabiler örnek gösterilebilir. Hz. Ebû Bekr’in “Lâ ilâhe illallah “ dedikleri halde zekat vermeyenlere savaş ilan etmesi, Hz. Ömer’in atlardan zekat alması vs. Onların bu ictihatları hadis ve sünnetin zahirine muhalefet gibi gözüküyorsa da, aslında şartları değerlendirerek maslahatları esas almışlardır. Onlar sünnet ve hadisleri anlama ve uygulamada noktasal yaklaşmaktan çok, genel bir Kur’an ve sünnet telakkisine dayalı küllî bir perspektiften bakarak, bütüncül yaklaşımlar sergilemişlerdir.

    Bu yaklaşımın müntesipleri birçok defa Hz. Peygamberin tatbikatından ziyade, onun tatbikatta gözettiği illetleri ve maksatları tespit etmeye çalışmış, değişen şartlarda geçmiş uygulama yerine, illet ve maksadı esas alarak yorumlar yapmışlardır.

    H. IV. asırdan itibaren te’lif edilmeye başlayan şerh edebiyatını da yorum eksenli okumalar içerisinde mütalâa edilebilir. Çünkü şerhlerde hadisler öncelikle Arapça dil kuralları ve edebî üslupları cihetiyle ele alınmış, kapalı kelimeler lügat açısından izah edilmiş, diğer rivayetler arasında gözüken ihtilaflar giderilmeye çalışılmış, bab başlıkları ile o bab’daki hadislerin irtibatı izah edilmiş, hadislerden fıkhî hükümler ile çeşitli ahlâki faideler çıkarılmış, aynı konudaki başka hadisler zikredilmiş, geçmişte hadisle ilgili yanlış yorumlar varsa cevap verilmeye çalışılmıştır. Şerhlerde dikkat çeken yanlışlıklar şunlardır: Şerh edilen kitabın bütün hadisleri makbul kabul edilmiştir; mezhep eksenli izahlara yer verilmiştir; şerhlerde asrın ve öncesinin inanç, bilgi ve kültürü egemen olmuştur; oldukça uzun ve geniş izahlarda bulunmuşlardır.

    5. Tasavvufî ve İşârî Okumalar

    Kur’an ve sünnete sarılmayı kendilerine prensip edinen ilk sufilerin birçoğunun muhaddis olması tasavvuf ile hadis arasında yakın bir ilişki meydana getirmiştir.

    Farklı bir hayat tarzına ve değişik bir düşünce sistemine sahip olan Tasavvuf ehlinin hadisler konusunda muhaddisler kadar titizlik gösterdikleri söylenemez. Onlar isnada fazla itibar etmeyip, metin ve muhtevayı esas almışlardır. Tasavvufî tecrübeye, sufi hayata, seyru sülüka dair pek çok zayıf, munker ve hatta uydurma hadisler tasavvuf erbabı nezdinde revaç bulabilmiştir. Onlar aklı ve nakli kabul ederlerken dinî bilgilerin kaynağının keşif ve ilhamla yani batıni yollarla elde edileceğini söylemektedirler. Bu yüzden isnadı bulunmayan hadisleri bile keşf, ilham ve rüya yoluyla sahih görüp kullanabilmişlerdir. Yine bazı sufiler hadisleri kendi anlayışları doğrultusunda tevil etmişlerdir. Bu teviller şer’i delillerin zahirinden uzak, oldukça garip, hatta onlara muhalif bile olabilmişlerdir.

    Tasavvufi anlamdaki şerhler: zühd, takva, ibadet ve irşad gibi ameli konulara ağırlık verilerek yapılanlar ve iş’âri olarak mükaşefe yoluyla elde edilen bilgilerle yapılan tefekkür ağırlıklı şerhler olmak üzere ikiye ayrılır. Bu şerhlere örnek olarak Hakim et-Tirmizî’nin(ö. 320) Nevâdiru’l-Usûl adlı eseri ile Sadrettin el-Konevî’nin ”Kırk Hadis Şerhi” ve Şah Veliyyullah ed-Dihlevî’nin “Huccetullahi’l-Bâliğa adlı eseri zikredilebilir.

    6. İdeolojik Okumalar

    Hadisleri tasnif tarzlarından, rivâyetleri seçmelerine; kabul ettikleri esasları delillendirmeden, hasımlarına verdikleri cevaplara veya reddiyelere varıncaya kadar, ideolojik sayılabilecek bir anlayışın egemen olduğu okumalardır. Yazılı ve sözlü polemiklerde hasımlarına karşı kullandıkları en güçlü argümanlar her zaman için hadisler olmuştur.

    Bu tür okumalarda daima nakil esastır. Amaç sırf gelenek ve sünneti savunmak olunca objektiflikten uzak çalışmalar görülmüş hatta bu esnada Müslüman alimlerin tespit ve tenkitleri kulak ardı edilmiştir.

    İdeolojik okuma biçimi sadece hadisçilere özgü bir durum değildir. Kendi lehlerinde olan zayıf ve uydurma rivayetleri dahi araştırmadan kabul edip savunan, aleyhlerine olan sahih rivayetleri bile reddeden her fırka veya mezhep, taassubu oranında ideolojik davranmaktadır diyebiliriz. Bu tür okumaya örnek olarak Suyûti’nin Miftâhu’l-Cenne isimli eserini örnek gösterebiliriz.

    7. Akıl Eksenli Okumalar

    Hemen her konuyu işlerken aklı esas alan, onu önceleyen, rivâyetleri anlamada, kabulde en önemli kriter olarak aklı gören okuma biçimidir. Bu okuyuşun aşırı uçlarından biri de pozitivizm ve rasyonalizmin egemen olduğu günümüzde, yeterli bilgi ve birikime sahip olmaksızın, gerekli inceleme ve araştırma yapmaksızın, hadisleri sırf kendi aklına aykırı düştüğü gerekçesiyle derhal reddetme şeklinde kendini gösteren bu tür hadislerin tamamını “Emevî uydurması” olarak gören, izah edilebilir en makul hadisleri dahi bir kalemde reddeden temayüldür.

    Aynı şekilde, sünnet ve hadiste zikredilen herhangi bir meseleyi “ Kur’an’da yok“ mantığıyla reddetme kolaycılığı da bu kabildendir. Ancak hadislerin sahihini sakiminden ayırdetmek amacıyla zaman zaman akl-ı selime başvurması ile günümüzde gerçekleştirilen hadis tenkit çalışmalarında “akla arz” kriterinin kullanılmasından ayırdetmek gerekmektedir.

    Sahabe döneminden itibaren, anlaşılanın hadisleşmesi, yorumların hadisleşmesi, haberlerin hadisleşmesi, tasavvurun hadisleşmesi, tasavvufun hadisleşmesi, tarihin hadisleşmesi, mezhep görüşlerinin hadisleşmesi ve buna benzer birçok görüşün hadisleşmesi karşısında erken dönemlerden itibaren olağanüstü denebilecek tedbirler alınmıştır. Bu esnada sened tenkidi ağır basmışsa da yegane kriter olmamış bunun yanında metin ve mana tenkidine de yer verilmiştir.



    Sonuç olarak hadislerin İslâm’ın genel prensipleri, Kur’an’ın belirleyiciliği, Sünnetin rehberliği, aklın verileri, nasların illetleri, geleneğin öğretileri, Şâriin maksatları, Müslümanların maslahatları, günümüzün şartları ve ihtiyaçları göz önünde bulundurularak bütüncül bir yaklaşımla okunması çağdaş problemlerimizin çözümünde daha etkili olacaktır diyebiliriz.
    KONULARINA GÖRE HADİSLER
    İMAN-İSLAM


    • بُني الإسلامُ علي خمسٍ شهادةِ أنْ لا إله الا اللهُ و أنّ محمّدًا رسولُ الله و إقامِ الصلاةِ و إيتاءِ الزكاةِ والحجِّ و صومِ رمضانَ.303

    “İslam beş şey üzerine bina olunmuştur: Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in (S.A.V) Allah’ın rasulü olduğuna şehadet etmek; Namaz kılmak, Zekât vermek, Beyt-i Haram’ı haccetmek, Ramazan orucunu tutmak.”

    • المُسْلمُ منْ سَلِمَ المُسْلمُونَ مِنْ لِسانِهِ وَ يَدِهِ وَ المُهاجِرُ مَنْ هَجَرَ ما نَهَي اللهُ عنه.304

    “Müslüman eli ile veya dili ile Müslümanlara zarar vermeyendir. Muhacir de Allah’ın yasakladığı şeylerden kaçınandır.

    • منْ كان يؤمنُ بالله و اليومِ الآخر فلا يُؤْذِ جارَه, منْ كان يؤمنُ بالله و اليوم الآخر فلْيُكْرمْ ضيْفَه,

    منْ كان يؤمنُ بالله و اليوم الآخرفلْيقلْ خَيْرًا أوْ لِيَصْمُتْ.305

    “Allah’a ve ahiret gününe iman eden kişi, komşusuna eza etmesin; Allah’a ve ahiret gününe iman eden kişi, misafirine ikram etsin; Allah’a ve ahiret gününe iman eden kişi, hayır söylesin yahut sussun.”



    • دَعْ ما يُريبُك إلي ما لا يُريبُك فإنّ الصدْقَ طُمأنينة ٌ و الكذبَ ريبَة ٌ.306

    “Şüpheli şeylerden uzaklaş ve seni şüpheye düşürmeyen kesin şeylere yönel. Hiç şüphesiz doğru söz güven ve kesinlik; yalan ise şüphedir.


    • لا يُؤمِنُ أحدُكُمْ حَتيّ أكونَ أحبَّ اليه مِنْ وَالِدِهِ وَ وَلَدِهِ وَ الناسِ أجْمَعِينَ.307

    “Hiçbiriniz ben kendisine babasından, çocuğundan ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça iman etmiş olmaz.
    NAMAZ


    • أن رسول الله صلى الله عليه وسلم كان يقول: الصلواتُ الخمسُ والجمعة ُ إلى الجمعةِ ورمضانُ إلى رمضانَ مُكَفِّراتٌ ما بينهن إذا اجْتنِبَ الكبائرُ" 308

    “Büyük günahlardan kaçınıldığı sürece beş vakit namaz, bir sonrakine kadar Cuma ve Ramazan aralarındaki küçük günahlara kefaret olur.”
    ZEKAT

    • أَنَّ رَجُلاً قَالَ للنَّبيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : أَخْبِرْني بِعَملٍ يُدْخِلُني الجَّنَةَ ، قَالَ تَعْبُدُ اللَّه وَلاَ تُشْرِكُ بِه شَيْئاً ، وتُقِيمُ الصَّلاةَ ، وتُؤْتي الزَّكاةَ ، وتَصِلُ الرَّحِمَ »309

    Bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e:

    – Beni cennete götürecek bir amel söyle! dedi. Resûl–i Ekrem de:

    – "Allah'a ibadet eder, O'na hiçbir şeyi ortak koşmazsın. Namazı kılar, zekâtı verir ve akrabanı görüp gözetirsin!" buyurdu.

    ORUÇ


    • اذا كان يومُ صومِ أحدِكم فلا يَرْفُثْ و لا يَصْخَبْ فاِنْ سَابّهُ أحدٌ أو قاتَلَه فَلْيَقُلْ: اِنّي صَائِمٌ310

    “İçinizden biri oruçlu olduğu gün çirkin söz söylemesin, bağırıp çağırmasın. Eğer başkası kendisine söver veya sataşırsa: Ben oruçluyum desin.”


    • من لم يدَعْ قَوْلَ الزُورِ و العملَ بِهِ فليس للهِ حاجة ٌ في أنْ يدعَ طعامَهُ و شرابَه311

    “Kim yalanı ve yalanca iş görmeyi bırakmazsa Allah’ın bu kimsenin yiyip içmeyi bırakmasına ihtiyacı yoktur.”
    HACC

    • من حجّ لله فلَمْ يَرْفُثْ و لم يَفْسُقْ رَجَعَ كيومٍ وَلَدَتْهُ أمُّهُ312

    “Kim Allah için haccederde hac esnasında kötü sözlerden ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, annesinin onu doğurduğu günkü gibi (günahlardan arınmış bir halde) döner.”
    AHLAK

    • سَألْتُ رسولَ اللهِ صلى الله عليه وسلم عَن البِرِّ والإثْمِ ؟ فقال البِرُّ حُسْنُ الخُلُقِ والإثْمُ مَا حَاكَ في صَدْرِكَ وكَرِهْتَ أنْ يَطّلِعَ عليه الناسُ 313

    Allah Rasulü’ne iyilik ve kötülükten sordum: “İyilik ahlak güzelliği, kötülük kalbine şüphe düşüren ve insanların bilmesinden hoşlanmadığın şeydir” buyurdu.

    • أكْمَلُ المؤْمِنِينَ إيمَاناً أحْسَنُهُمْ خُلُقا ً وَ خِيَارُكُم خِيَارُكم لِنِسَائِهِمْ"314

    “İman bakımından müminlerin en olgunu ahlakça en güzel olanlarıdır. En hayırlınız ise kadınlara karşı en iyi davrananızdır.”

    SABIR


    • يَقُولُ اللَّهُ تَعَالَى مَا لِعَبْدِي الْمُؤْمِنِ عِنْدِي جَزَاءٌ إِذَا قَبَضْتُ صَفِيَّهُ مِنْ أَهْلِ الدُّنْيَا ثُمَّ احْتَسَبَهُ إِلَّا الْجَنَّةُ

    “Dünyada sevdiği bir dostunu aldığım zaman, (sabredip) ecrini Allah’tan bekleyen mü’min kulumun katımdaki karşılığı cennettir.”315




    • مَا يُصِيبُ الْمُسْلِمَ مِنْ نَصَبٍ وَلَا وَصَبٍ وَلَا هَمٍّ وَلَا حُزْنٍ وَلَا أَذًى وَلَا غَمٍّ حَتَّى الشَّوْكَةُ يُشَاكُهَا إِلَّا كَفَّرَ اللَّهُ بِهَا مِنْ خَطَايَاهُ

    “Yorgunluk, sürekli hastalık, tasa, keder, sıkıntı ve gamdan, ayağına batan dikene varıncaya kadar müslümanın başına gelen ger şeyi, Allah, onun hatalarına bağışlamaya vesile kılar.”316
    DOĞRU SÖZLÜ OLMAK


    • إِنَّ الصِّدْقَ يَهْدِي إِلَى الْبِرِّ وَإِنَّ الْبِرَّ يَهْدِي إِلَى الْجَنَّةِ وَإِنَّ الرَّجُلَ لَيَصْدُقُ حَتَّى يُكْتَبَ عِنْدَ اللَّه صِدِّيقًا وَإِنَّ الْكَذِبَ يَهْدِي إِلَى الْفُجُورِ وَإِنَّ الْفُجُورَ يَهْدِي إِلَى النَّارِ وَإِنَّ الرَّجُلَ لَيَكْذِبُ حَتَّى يُكْتَبَ عِنْدَ اللَّهِ كَذَّابًا

    “Şüphesiz ki sözde ve işde doğruluk hayra ve üstün iyiliğe yöneltir. İyilik de cennete iletir. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (doğrucu) diye kaydedilir. Yalancılık, yoldan çıkmaya (fücur) sürükler. Fücur da cehenneme götürür. Kişi yalancılığı meslek edinince Allah katında çok yalancı (kezzab) diye yazılır.”317
    ALLAH’IN KULLARINI DENETLEMESİ/MURAKABE

    • اتَّقِ اللَّهَ حَيْثُمَا كُنْتَ وَأَتْبِعْ السَّيِّئَةَ الْحَسَنَةَ تَمْحُهَا وَخَالِقِ النَّاسَ بِخُلُقٍ حَسَنٍ

    “Nerede ve nasıl olursan ol, Allah’tan kork. Kötülük işlersen, hemen arkasından iyilik yap ki, o kötülüğü silip süpürsün. İnsanlarla güzel geçin.”318

    • مِنْ حُسْنِ إِسْلَامِ الْمَرْءِ تَرْكُهُ مَا لَا يَعْنِيهِ

    “Kendisini (doğrudan) ilgilendirmeyen şeyi terketmesi, kişinin iyi müslüman oluşundandır.”319
    MÜCÂHEDE/CİHADDAN ÖNCEDE SONRA DA YÜRÜTÜLMESİ GEREKLİ KULLUK GAYRETİ


    • إِذَا تَقَرَّبَ الْعَبْدُ إِلَيَّ شِبْرًا تَقَرَّبْتُ إِلَيْهِ ذِرَاعًا وَإِذَا تَقَرَّبَ مِنِّي ذِرَاعًا تَقَرَّبْتُ مِنْهُ بَاعًا وَإِذَا أَتَانِي مَشْيًا أَتَيْتُهُ هَرْوَلَةً

    Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

    “Kul(um) bana bir karış yaklaştığı zaman, ben ona bir arşın yaklaşırım, o bana bir arşın yaklaşınca ben ona bir kulaç yaklaşırım; o bana yürüyerek geldiği zaman, ben ona koşarak varırım.”320




    • نِعْمَتَانِ مَغْبُونٌ فِيهِمَا كَثِيرٌ مِنْ النَّاسِ الصِّحَّةُ وَالْفَرَاغُ

    “İki nimet vardır ki, insanların çoğu bu nimetleri kullanmakta aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit.”321


    • الْمُؤْمِنُ الْقَوِيُّ خَيْرٌ وَأَحَبُّ إِلَى اللَّهِ مِنْ الْمُؤْمِنِ الضَّعِيفِ وَفِي كُلٍّ خَيْرٌ احْرِصْ عَلَى مَا يَنْفَعُكَ وَاسْتَعِنْ بِاللَّهِ وَلَا تَعْجَزْ وَإِنْ أَصَابَكَ شَيْءٌ فَلَا تَقُلْ لَوْ أَنِّي فَعَلْتُ كَانَ كَذَا وَكَذَا وَلَكِنْ قُلْ قَدَّرَ اللَّهُ وَمَا شَاءَ فَعَلَ فَإِنَّ لَوْ تَفْتَحُ عَمَلَ الشَّيْطَانِ

    “Kuvvetli mü’min, (Allah katında) zayıf mü’minden daha hayırlı ve daha sevimlidir. (Bununla beraber) her ikisinde de hayır vardır. Sen, sana yararlı olan şeyi elde etmeye çalış. Allah’dan yardım dile ve asla acz gösterme. Başına bir şey gelirse, “şöyle yapsaydım, böyle olurdu” diye hayıflanıp durma. “Allah’ın takdiri bu, O, ne dilerse yapar” de. Zira “eğer şöyle yapsaydım” sözü şeytanı memnun edecek işlerin kapısını açar.”322


    • يَتْبَعُ الْمَيِّتَ ثَلَاثَةٌ فَيَرْجِعُ اثْنَانِ وَيَبْقَى مَعَهُ وَاحِدٌ يَتْبَعُهُ أَهْلُهُ وَمَالُهُ وَعَمَلُهُ فَيَرْجِعُ أَهْلُهُ وَمَالُهُ وَيَبْقَى عَمَلُهُ

    “Ölüyü (kabre kadar) üç şey takip eder: Çoluk-çocuğu, malı ve ameli. Bunlardan ikisi döner, biri kalır. Çoluk-çocuğu ve malı döner, ameli (kendisiyle)kalır.”323

    HAYIR YOLLARININ SAYISIZLIĞI


    • الْإِيمَانُ بِضْعٌ وَسَبْعُونَ أَوْ بِضْعٌ وَسِتُّونَ شُعْبَةً فَأَفْضَلُهَا قَوْلُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَأَدْنَاهَا إِمَاطَةُ الْأَذَى عَنْ الطَّرِيقِ وَالْحَيَاءُ شُعْبَةٌ مِنْ الْإِيمَانِ

    “İman yetmiş (veya altmış) küsur özelliktir (şubedir). En yükseği, Allah’tan başka ilah yoktur demek, en aşağısı ise, eziyet veren şeyleri yoldan kaldırmaktır. Haya da imanın bir bölümüdür.”324
    KADIN VE AİLE


    • إِذَا صَلَّتْ الْمَرْأَةُ خَمْسَهَا وَصَامَتْ شَهْرَهَا وَحَفِظَتْ فَرْجَهَا وَأَطَاعَتْ زَوْجَهَا قِيلَ لَهَا ادْخُلِي الْجَنَّةَ مِنْ أَيِّ أَبْوَابِ الْجَنَّةِ شِئْتِ

    “Kadın beş vakit namazını kılar, (ramazan) orucunu tutar, namusunu korur ve kocasıyla iyi geçinirse ona dilediğin kapısından cennete gir denilir.”325

    ÖMRÜN SONLARINDA HAYRI ARTIRMAYA TEŞVİK

    • مَا مِنْ مُسْلِمٍ يَغْرِسُ غَرْسًا إِلَّا كَانَ مَا أُكِلَ مِنْهُ لَهُ صَدَقَةً وَمَا سُرِقَ مِنْهُ لَهُ صَدَقَةٌ وَمَا أَكَلَ السَّبُعُ مِنْهُ فَهُوَ لَهُ صَدَقَةٌ وَمَا أَكَلَتْ الطَّيْرُ فَهُوَ لَهُ صَدَقَةٌ وَلَا يَرْزَؤُهُ أَحَدٌ إِلَّا كَانَ لَهُ صَدَقَةٌ

    “Herhangi bir müslümanın diktiği ağaçtan yenen şey onun için sadakadır. Çalınan şey de sadakadır; Yırtıcı hayvanların ondan yedikleri de sadakadır. Kuşların yedikleride sadakadır. Herhangi birinin eksilttiği de onun için sadakadır”326

    TÖVBE

    • قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَلَّهُ أَشَدُّ فَرَحًا بِتَوْبَةِ عَبْدِهِ حِينَ يَتُوبُ إِلَيْهِ مِنْ أَحَدِكُمْ كَانَ عَلَى رَاحِلَتِهِ بِأَرْضِ فَلَاةٍ فَانْفَلَتَتْ مِنْهُ وَعَلَيْهَا طَعَامُهُ وَشَرَابُهُ فَأَيِسَ مِنْهَا فَأَتَى شَجَرَةً فَاضْطَجَعَ فِي ظِلِّهَا قَدْ أَيِسَ مِنْ رَاحِلَتِهِ فَبَيْنَا هُوَ كَذَلِكَ إِذَا هُوَ بِهَا قَائِمَةً عِنْدَهُ فَأَخَذَ بِخِطَامِهَا ثُمَّ قَالَ مِنْ شِدَّةِ الْفَرَحِ اللَّهُمَّ أَنْتَ عَبْدِي وَأَنَا رَبُّكَ أَخْطَأَ مِنْ شِدَّةِ الْفَرَحِ

    “Herhangi birinizin tevbe etmesinden dolayı Allah Teâlâ’nın duyduğu hoşnutluk, ıssız çölde giderken üzerindeki yiyecek ve içeceğiyie birlikte devesini elinden kaçıran, arayıp taramaları sonuç vermeyince deveyi bulma ümidini büsbütün kaybederek bir ağacın gölgesine uzanıp yatan, derken yanına devesinin geldiğini görerek yularına yapışan ve aşırı sevincinden ne söylediğini bilmeyerek; Allah’ım! Sen benim kulumsun; ben de senin rabbinim, diyen kimsenin sevincinden çok daha fazladır.”327

    DUA

    • اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ الْهُدَى وَالتُّقَى وَالْعَفَافَ وَالْغِنَى

    Nebî (s.a.v.) şöyle dua ederdi.

    “Allahım! Senden hidâyet, takvâ, iffet ve gönül zenginliği isterim”328



    BİDATLARDAN SAKINMAK

    • مَنْ أَحْدَثَ فِي أَمْرِنَا هَذَا مَا لَيْسَ فِيهِ فَهُوَ رَدٌّ

    “Kim bizim bu dinimizde ondan olmayan bir şey ortaya çıkarırsa o şey kabul edilmez”329

    • كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِذَا خَطَبَ احْمَرَّتْ عَيْنَاهُ وَعَلَا صَوْتُهُ وَاشْتَدَّ غَضَبُهُ حَتَّى كَأَنَّهُ مُنْذِرُ جَيْشٍ يَقُولُ صَبَّحَكُمْ وَمَسَّاكُمْ وَيَقُولُ بُعِثْتُ أَنَا وَالسَّاعَةُ كَهَاتَيْنِ وَيَقْرُنُ بَيْنَ إِصْبَعَيْهِ السَّبَّابَةِ وَالْوُسْطَى وَيَقُولُ أَمَّا بَعْدُ فَإِنَّ خَيْرَ الْحَدِيثِ كِتَابُ اللَّهِ وَخَيْرَ الْهَدْىِ هَدْىُ مُحَمَّدٍ وَشَرُّ الْأُمُورِ مُحْدَثَاتُهَا وَكُلُّ بِدْعَةٍ ضَلَالَةٌ ثُمَّ يَقُولُ أَنَا أَوْلَى بِكُلِّ مُؤْمِنٍ مِنْ نَفْسِهِ مَنْ تَرَكَ مَالًا فَلِأَهْلِهِ وَمَنْ تَرَكَ دَيْنًا أَوْ ضَيَاعًا فَإِلَيَّ وَعَلَيَّ

    Rasülüllah (s.a.v) hutbe irad ettiği zaman gözleri kızarır, sesi yükselir, “düşman sabah akşam üzerinize hücum edecek, kendinizi koruyunuz” diye ordusunu uyaran kumandan gibi öfkesi artar ve şehadet parmağı ile orta parmağını bir araya getirerek:

    “Benimle kıyametin arası şu iki parmağın arası kadar yaklaştığı sırada ben peygamber olarak gönderildim” derdi. Sonra da sözlerine şöyle devam ederdi.

    “Bundan sonra söyleyeceğim şudur ki: Sözün en hayırlısı Allah’ın kitabidir. Yolların en hayırlısı Muhammed (s.a.v.) yoludur. İşlerin en kötüsü, sonradan ortaya çıkarılmış olan bid’atlardır. Her bidat dalalettir, sapıklıktır. Sonra da şöyle buyurdu:

    “Ben her mü’mine kendi nefsinden daha ileriyim, daha üstünüm. Bir kimse ölürken mal bırakırsa o mal kendi yakınlarına aittir. Fakat borç veya yetimler bırakırsa, o borç bana aittir; yetimlere bakmak da benim görevimdir.”330



    HAYRA ÖNCÜLÜK ETMEK

    • جَاءَ رَجُلٌ إِلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ إِنِّي أُبْدِعَ بِي فَاحْمِلْنِي فَقَالَ مَا عِنْدِي فَقَالَ رَجُلٌ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَنَا أَدُلُّهُ عَلَى مَنْ يَحْمِلُهُ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَنْ دَلَّ عَلَى خَيْرٍ فَلَهُ مِثْلُ أَجْرِ فَاعِلِهِ

    Bir adam Nebi (s.a.v)’e gelerek, benim hayvanım helak oldu. Bana bineceğim bir hayvan ver dedi. Peygamber efendimiz, ‘bende yoktur’dedi. Orada bulunan bir adam: Ey Allah’ın Rasülü, ben kendisine binek hayvanı verecek bir kimseyi gösteririm dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz ““Bir iyiliğe öncülük eden kimseye o iyiliği yapanın ecri gibi sevap vardır.” buyurdular.331


    • مَنْ دَعَا إِلَى هُدًى كَانَ لَهُ مِنْ الْأَجْرِ مِثْلُ أُجُورِ مَنْ تَبِعَهُ لَا يَنْقُصُ ذَلِكَ مِنْ أُجُورِهِمْ شَيْئًا وَمَنْ دَعَا إِلَى ضَلَالَةٍ كَانَ عَلَيْهِ مِنْ الْإِثْمِ مِثْلُ آثَامِ مَنْ تَبِعَهُ لَا يَنْقُصُ ذَلِكَ مِنْ آثَامِهِمْ شَيْئًا

    “İnsanları doğru yola çağıran kimseye, kendisine uyanların sevabı gibi sevap verilir. Ona uyanların sevaplarından da hiçbir şey eksilmez. Başkalarını sapıklığa çağıran kimseye de, kendisine uyanların günahı gibi günah verilir. Ona uyanların günahlarından da hiçbir şey eksilmez.”332

    İNSAN İLİŞKİLERİ


    • اتَّقُوا الظُّلْمَ فَإِنَّ الظُّلْمَ ظُلُمَاتٌ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَاتَّقُوا الشُّحَّ فَإِنَّ الشُّحَّ أَهْلَكَ مَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ حَمَلَهُمْ عَلَى أَنْ سَفَكُوا دِمَاءَهُمْ وَاسْتَحَلُّوا مَحَارِمَهُمْ

    “Zulümden sakınıp kaçınınız. Çünkü zulüm, kıyamet gününde zâlime zifiri karanlık olacaktır. Cimrilikten sakınınız. Çünkü cimrilik sizden önceki ümmetleri helâk etmiş, onları birbirlerinin haksız yere kanlarını dökmeye, haramlarını helâl saymaya sevketmiştir.”333


    • أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ أَتَدْرُونَ مَا الْمُفْلِسُ قَالُوا الْمُفْلِسُ فِينَا مَنْ لَا دِرْهَمَ لَهُ وَلَا مَتَاعَ فَقَالَ إِنَّ الْمُفْلِسَ مِنْ أُمَّتِي يَأْتِي يَوْمَ الْقِيَامَةِ بِصَلَاةٍ وَصِيَامٍ وَزَكَاةٍ وَيَأْتِي قَدْ شَتَمَ هَذَا وَقَذَفَ هَذَا وَأَكَلَ مَالَ هَذَا وَسَفَكَ دَمَ هَذَا وَضَرَبَ هَذَا فَيُعْطَى هَذَا مِنْ حَسَنَاتِهِ وَهَذَا مِنْ حَسَنَاتِهِ فَإِنْ فَنِيَتْ حَسَنَاتُهُ قَبْلَ أَنْ يُقْضَى مَا عَلَيْهِ أُخِذَ مِنْ خَطَايَاهُمْ فَطُرِحَتْ عَلَيْهِ ثُمَّ طُرِحَ فِي النَّارِ

    “Müflis kimdir, biliyor musunuz? diye sordu. Ashab: Bizim aramızda müflis, parası ve malı olmayan kimsedir, dediler. Rasülüllah (s): “Şüphesiz ki ümmetimin müflisi, kıyamet günü namaz, oruç ve zekât sevabıyla gelip, fakat şuna sövüp, buna zina isnâd ve iftirası yapıp, şunun malını yiyip, bunun kanını döküp, şunu dövüp, bu sebeple iyiliklerinin sevabı şuna buna verilen ve üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilip sonra da cehenneme atılan kimsedir” buyurdular.334

    • الْمُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنِ كَالْبُنْيَانِ يَشُدُّ بَعْضُهُ بَعْضًا وَشَبَّكَ بَيْنَ أَصَابِعِهِ

    “Müminin mümine karşı durumu, bir parçası diğer parçasını sımsıkı kenetleyip tutan binalar gibidir. Hz. Peygamber bunu açıklamak için, iki elinin parmaklarını birbiri arasına kenetledi.”335

    • قَبَّلَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الْحَسَنَ بْنَ عَلِيٍّ وَعِنْدَهُ الْأَقْرَعُ بْنُ حَابِسٍ التَّمِيمِيُّ جَالِسًا فَقَالَ الْأَقْرَعُ إِنَّ لِي عَشَرَةً مِنْ الْوَلَدِ مَا قَبَّلْتُ مِنْهُمْ أَحَدًا فَنَظَرَ إِلَيْهِ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ثُمَّ قَالَ مَنْ لَا يَرْحَمُ لَا يُرْحَمُ

    Nebî (s) Ali’nin (r.a.) oğlu Hasan’ı öpmüştü. O sırada Akra bin Habis de Peygamberimizin yanında bulunuyordu. Akra: Benim on tane çocuğum var, onlardan hiçbirini öpmedim, dedi. Rasülüllah (s) ona hayretle bakıp; “Merhamet etmeyen kimseye merhamet olunmaz” buyurdular.”336

    • الْمُسْلِمُ أَخُو الْمُسْلِمِ لَا يَظْلِمُهُ وَلَا يُسْلِمُهُ وَمَنْ كَانَ فِي حَاجَةِ أَخِيهِ كَانَ اللَّهُ فِي حَاجَتِهِ وَمَنْ فَرَّجَ عَنْ مُسْلِمٍ كُرْبَةً فَرَّجَ اللَّهُ عَنْهُ كُرْبَةً مِنْ كُرَبِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ وَمَنْ سَتَرَ مُسْلِمًا سَتَرَهُ اللَّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ

    “Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz, onu düşmana teslim etmez. Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir. Kim bir müslümandan bir sıkıntıyı giderirse, Allah teâlâ o kimsenin kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir müslümanın ayıp ve kusurunu örterse, Allah Teâlâ da o kimsenin ayıp ve kusurunu örter.”337

    • الْمُسْلِمُ أَخُو الْمُسْلِمِ لَا يَخُونُهُ وَلَا يَكْذِبُهُ وَلَا يَخْذُلُهُ كُلُّ الْمُسْلِمِ عَلَى الْمُسْلِمِ حَرَامٌ عِرْضُهُ وَمَالُهُ وَدَمُهُ التَّقْوَى هَا هُنَا بِحَسْبِ امْرِئٍ مِنْ الشَّرِّ أَنْ يَحْتَقِرَ أَخَاهُ الْمُسْلِمَ

    “Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona hiyânet etmez, yalan söylemez ve yardımı terketmez. Her müslümanın, diğer müslümana ırzı, malı ve kanı haramdır. Takvâ buradadır. Bir kimseye şer olarak müslüman kardeşini hor ve hakir görmesi yeter.”338


    • لَا تَحَاسَدُوا وَلَا تَنَاجَشُوا وَلَا تَبَاغَضُوا وَلَا تَدَابَرُوا وَلَا يَبِعْ بَعْضُكُمْ عَلَى بَيْعِ بَعْضٍ وَكُونُوا عِبَادَ اللَّهِ إِخْوَانًا الْمُسْلِمُ أَخُو الْمُسْلِمِ لَا يَظْلِمُهُ وَلَا يَخْذُلُهُ وَلَا يَحْقِرُهُ التَّقْوَى هَاهُنَا وَيُشِيرُ إِلَى صَدْرِهِ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ بِحَسْبِ امْرِئٍ مِنْ الشَّرِّ أَنْ يَحْقِرَ أَخَاهُ الْمُسْلِمَ كُلُّ الْمُسْلِمِ عَلَى الْمُسْلِمِ حَرَامٌ دَمُهُ وَمَالُهُ وَعِرْضُهُ حَدَّثَنِي أَبُو الطَّاهِرِ أَحْمَدُ بْنُ عَمْرِو بْنِ سَرْحٍ حَدَّثَنَا ابْنُ وَهْبٍ عَنْ أُسَامَةَ وَهُوَ ابْنُ زَيْدٍ أَنَّهُ سَمِعَ أَبَا سَعِيدٍ مَوْلَى عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَامِرِ بْنِ كُرَيْزٍ يَقُولُ سَمِعْتُ أَبَا هُرَيْرَةَ يَقُولُا قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَذَكَرَ نَحْوَ حَدِيثِ دَاوُدَ وَزَادَ وَنَقَصَ وَمِمَّا زَادَ فِيهِ إِنَّ اللَّهَ لَا يَنْظُرُ إِلَى أَجْسَادِكُمْ وَلَا إِلَى صُوَرِكُمْ وَلَكِنْ يَنْظُرُ إِلَى قُلُوبِكُمْ وَأَشَارَ بِأَصَابِعِهِ إِلَى صَدْرِهِ

    “Birbirinizle hasetleşmeyin. Almayacağınız bir malın fiyatını müşteri kızıştırmak için artırmayın. Birbirinize kin ve nefret beslemeyin. Birbirinize darılıp yüz çevirmeyin. Birbirinizin satışı üzerine başka biriniz satış yapmasın. Ey Allah’ın kulları, böylelikle kardeş olun. Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulüm ve haksızlık yapmaz, yardımı kesmez ve onu hakir görmez. Peygamberimiz üç defa göğsüne işaret ederek buyurdular ki takvâ buradadır. Müslüman kardeşini hor ve hakir görmesi, bir kimseye şer olarak yeter. Her müslümanın kanı, malı ve ırzı, başka müslümana haramdır.”339

  • 1   ...   29   30   31   32   33   34   35   36   ...   56


    Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
    rəhbərliyinə müraciət