Ana səhifə

*Zülküf kiliç *Gazi Lisesi – elaziğ


Yüklə 72.5 Kb.
tarix27.06.2016
ölçüsü72.5 Kb.

Doğu Anadolu Bölgesi Araştırmaları; 2009 Zülküf KILIÇ


KLÂSİK TÜRK ŞİİRİNDE XVII. YÜZYILDAN XX. YÜZYILA KADAR SOSYAL ELEŞTİRİNİN TARİHÎ SEYRİ

*Zülküf KILIÇ
*Gazi Lisesi – ELAZIĞ

__________________________________________________________________________________________________________________________________________________


ÖZET
Özellikle devletin zayıflayıp kurumlarının çökmeye yüz tuttuğu çağlarda, duruma paralel olarak bozulmalar da artmış ve bozulmalarla birlikte sosyal eleştirilerin miktarında da artışlar gözlenmiştir. XVII. yüzyılda kişisel çekişmelerin sebep olduğu hiciv türü yaygınlaşırken, sosyal konulara eğilen, bunları şiirlerinde konu edinen şairler de az değildir. XVIII. yüzyılda, hiciv türünün Nef’î dönemindeki gibi parlak olmaması, sosyal konulara eğilimi arttırmış, XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Klâsik şiirin revaçtan düşmesine rağmen sosyal eleştiri konuları genişleyerek devam etmiştir. XX. yüzyıla gelindiğinde, sosyal eleştirilerin, daha çok mizâhî bir üslûpla işlendiği görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Sosyal, Eleştiri, Tarih, Seyir, Yüzyıl.

__________________________________________________________________________________________________________________________________________________


HISTORICAL PROGRESS OF THE SOCIAL CRITICISM IN CLASSICAL OTTOMAN POETRY FROM THE 17th CENTURY TO THE 20th CENTURY

ABSTRACT
Particularly in the eras which the state got weak and the institutions began the collapse, with parallel to the situation, being upset of the system increased, and as aresult, the number of the social criticism increased. In the 17th century, satire which results from the personal tiffs become widespread, besides the number of the poets who treats social problems in his/her poems is not less in this century.
The fact that satire as a kind is not brilliant in comparison with Nefi’s in 18th century caused to tendency towards the social problems. Although the Classical Ottoman Poetry becomes unpopular from the second half of the 19th century on, topics which contain social criticism increased. In the 20th century, social criticism is commonly treated in a humorous way.
Keywords: Social, Criticism, History, Progress, Century.

__________________________________________________________________________________________________________________________________________________




1. GİRİŞ


İnsanın sınırlarına dair bir keşif hareketi olan sanat, Dilthey’in ifadesi ile “gökyüzünü ve cehennemi, tanrıları ve hayaletleri bile, ancak yaşama gerçekliğinde algılamış olan renklerle resmeder” (DILTHEY, 1999: 32). Yine aynı bağlamda eğer “büyük sanat” R. E. Palmer’in dediği gibi varlığın gerçekliğine dair sahip olduğu mükemmellik dolayısıyla kişinin kendi ufkunu (kısmen de olsa) kaybetmesi ve ancak “deneyim” kategorisi içerisinde anlaşılabilecek olan canlı bir anlayışın ortaya çıkmasını temin etmekse (PALMER, 2002: 319), bu demektir ki nihai noktada sanat gerçekleştirmek ya da gerçekleşmektir. Sanatın gerçekle bu zorunlu bağı onun sosyal yönünü daimi kılmaktadır.

Sosyal hayatın bilgi, tecrübe, kültür üretiminin edebiyattan topluma ve toplumdan edebiyata olmak üzere iki ana izleği vardır. Birinci aşamada eser, şair ve okuyucu tekil ve karşılıklı ilişkiler içinde bir bütünlük halinde deşifre edilmeli ki sosyal hayata dair bilgiler mümkün olsun. Edebî etkinliğin ve üretimin toplumsal yankısı bu aşamanın bir başka önemli noktasıdır. Sosyal hayat analizinin ikinci temel aşaması toplumsal belirleyiciliğin ön plana çıkarılmasıdır. Bu aşamada bir toplumsal yapının bütün yapı taşlarının (siyasal, ekonomik, ideolojik, dinsel v.s. ) edebî üretimin kendisine olan katkı düzeyi ele alınmalıdır.



Edebî eserden hareketle toplumsal bilgi üretebilmenin olanaklarını ve niteliklerini irdelemek ve örneklemek mümkündür. Bilindiği üzere edebî metnin ayrıcalıklı niteliği, metnin açıklığına bağlı olarak sürekli ve dinamik anlam katmanlarına sahip olmasıdır. Edebî ürünlerin tek yapılı anlam bütünlüğü olarak okunması çoğu zaman edebiyatın doğası ile uyuşmaz. Edebî eserin farklı zaman ve mekânlar içerisinde yankılanması ve bu yankının çoğulluğu, edebî eserin başarısı ile düz orantılı bir biçimde okunabilir.
Klâsik Türk Şiiri, aslında çeşitli kalıp, mazmûn ve mefhumlardan örülü, salt aşk, ayrılık, vuslat gibi belli konuları işleyen ve sadece bu konular etrafında dönen bir edebiyat değildir. Onun da kendisine göre acıları, hüzünleri, sosyal kaygıları olmuştur ve bu konular şiirlerde işlenmiştir. İşlenen bu konuları anlamak ve anlamlandırmak da çağlara göre farklı farklı yorumlanacak kadar zengindir.
2. XVII. YÜZYILDA SOSYAL ELEŞ-TİRİ
Kanûnî Sultan Süleyman devrinden itibâren Osmanlı İmparatorluğu’nda başlayan siyasî çözülmenin sosyal hayata yansıması çok yavaş bir seyir takip etmiştir. XVII. yüzyılın başından itibâren dışarıda uğranılan yenilgiler, içerde başlayan Celâlî isyanları henüz taht merkezini ve önemli sancak merkezlerini etkileyecek boyutta değildir. XVI. yüzyılda birer kültür merkezi haline gelmiş olan bu yerlerde XVII. yüzyılda da ilim adamları ve edipler kendileri için uygun ortamlar bulabilmişlerdir. Bu yüzyılda siyasî gelişimin aksine olarak gelişimini devam ettiren edebiyat; devletin üst kademelerinde yer alan devlet adamlarının çocuk yaşlarda tahta geçen dirâyetsiz pâdişahların kaybettiği iktidârı sahiplenme kavgalarından, çok sık yaşanan tayin, terfî ve azillerden etkilenmeye başlamıştır. Devlette güçlü konumda olan kişiye yakın olma arzusu, akranları arasında sivrilmiş, takdir gören kişileri gözden düşürme gayreti, kıskançlık ve düşmanlıklar, şâirler arasında eskiden beri var olan çekişmelerin bir söz, hatta bir küfür ve hakaret düellosuna dönüşmesine sebep olmuştur. Hiciv türündeki bu gelişme, biraz da Nef’î gibi sözünü hiç bir zaman sakınmayan, büyük-küçük, dost-düşman demeden herkes hakkındaki düşüncelerini mübâlağalı bir şekilde dile getiren, şiir sanatında gerçekten usta bir şâirin yüzyıl başlarında İstanbul’a gelmiş olmasına da bağlıdır. Sadrazamlardan hatta belki de pâdişahtan başlayarak vezirleri, devlet erkânını ve zamanının şâirlerini hicveden Nef’î’nin karşısında, Kaf-zâde Fâizi, Nev’î-zâde Atâyî, Gani-zâde Nâdiri, Fırsatî, Riyâzî, Veysî, Vahdetî, Sâmî, Mantıkî gibi şâirler âdetâ bir cephe oluşturmuşlardır. Sırtını IV. Murad’a dayamış olan Nef’î hicivlerini bir mecmûada toplayarak hiciv mecmûaları düzenlenmesi yolunda Küfrî-i Bahayî, Hevâyî (Kuburî-zâde Rahmi), Ebubekir Kânî, Sürûrî gibi şâirlere örnek olmuştur.
Nef’î’nin hicvi yüzünden öldürülmesi, kısa bir süre için bu türün hız kaybetmesine sebep olmuşsa da yüzyıl ortalarında hemen her sözü küfür olduğu için “Küfrî” lakabı verilen Bahâyî ile tekrar hiciv örneklerinin çoğaldığı görülmektedir.
Yüzyılın sonlarında Hevâyî mahlasıyla dîvân düzenleyen Kubûrî-zâde Rahmî ve arkadaşlarının daha çok tehzîl ve tezyîf yoluyla meydana getirdikleri eleştirileri görüyoruz. Bu dönemdeki eleştirilerin birçoğu hiciv dediğimiz kişisel eleştirilerdir. Hiciv ile özdeşleşen Nef’î’de sosyal eleştiri, yok denecek kadar azdır. Nef’î, toplumun aksak yönlerinden ziyade kişilerle uğraşmış ve onları hicvetmiştir.

Yüzyılın sonlarında siyasî ve sosyal olumsuzluklar edebiyatı da etkilemeye başlar. Bunun neticesinde devletin kurumlarına, liyâkatsiz idarecilere ve bunların yaptıkları haksız ve adâletsiz uygulamalara yönelik sosyal eleştiriler çoğalmaya başlamıştır. XVII. yüzyılda özellikle Nâbî ve Bosnalı Alaaddin Sâbit’in, toplumsal konuların hemen hemen her alanına eğildiklerini ve tespit etmiş oldukları aksaklıkları dillendirdiklerini görmekteyiz.


Vermezdi kimse kimseye nân minnet olmasa

Bir maslahat görülmez idi rişvet olmasa

(Nâbî Gazel 757-1)
Fakîre zâd yok ârâste-hân-ı ekâbirden

Hemân çînîsi çok bir meclis-i tasvîrdir gûyâ

(Sabit Gazel 13-5)
Çok tecrübe ettim hele tahkîk budur kim

Yeğdir yine ahbâbdan a’dâ-yı zamâne

(Nef’î Kasîde 42-44)
Meh-i nevinde eger düşse bir dilim nânı

Mukarrer anı da erbâb-ı mâl ü câh kapar

(Şeyhülislam Yahya Gazel 90-4)
Zâtında olan cevheredir var ise rağbet

Kim der sana ey hâce falân ibn-i filânsın

(Nâ’ilî Gazel 293-6)
Çok temâşâ ettim âdem görmedim zîrâ gözüm

Hiredir gerd-i himâr-ı bî-hisâb-ı Mısr'dan

(Fehîm-i Kadîm Kıt’a 3-9)
3. XVIII. YÜZYILDA SOSYAL ELEŞ-TİRİ
Osmanlı İmparatorluğunun gerilemeye başladığı bu yüzyıl; askeri, siyâsî, mâlî ve iktisâdî açıdan büyük sıkıntıların yaşandığı bir yüzyıl olmuştur. Dışarıda çeşitli cephelerde yapılan savaşların bir çoğu yenilgi ve toprak kayıplarıyla sonuçlanmış, bunun neticesinde yaşanan siyâsî ve iktisâdî bunalım, ülke içerisinde bazı karışıklık ve ayaklanmaların çıkmasına sebep olmuştur.
Edebiyat bu yüzyılda siyâsî gelişmelerden fazla etkilenmeden XVII. yüzyılın devamı olarak gelişmesini sürdürür. XVIII. yüzyılın başlarında Nâbî’nin hikemî tarzı birçok şâir tarafından benimsenmiştir. Hiciv türünde ise Nef’î, Bahâyî ve Hevâyî örnek olarak alınmaktadır.
XVII. yüzyılın sonlarına doğru kişilere yönelik hicivlerden ziyade sosyal bozukluklara yönelik eleştirilerin daha çok olduğunu görmekteyiz. Sosyal eleştirilerin XVIII. yüzyılda daha da fazlalaşmış olduğu görülür. Bu yüzyılda sosyal eleştirilere konu olacak o kadar çok eksiklik, aksaklık ve yolsuzluklar vardır ki Klâsik Türk şairlerinin sosyal konulara yönelmeleri tabiî bir gelişmedir.
Zâhidâ âlâyiş dâmânın eyle şüst ü şû

Yalnız hâlet bulunmaz hırka-i peşmînede

(Nedîm Gazel 140-4)
Tecâhül bâ’is-i hüsn-i nazardır şeyh-i zerrâka

Ayıb-pûşî-i merdüm hırka-i sâlûstan kalmaz

(Şeyh Gâlib Gazel 125-4)
Sudâ‘ îrâs eder nakli sayılmaz mahlâs erbâbı

Kimi Şehrî kimi Mâzenderânî kimi Dehkânî



(Osmân-zâde Taib Kasîde 12-43)
4. XIX. VE XX. YÜZYILLARDA SOS-YAL ELEŞTİRİ
XVIII. yüzyılda başlayan Batılılaşma çalışmaları bu yüzyılda hız kazanmıştır. Önce askerî alanda görülen yenileşme hareketleri eğitim alanında devam eder. Yeniçeri Ocağının kaldırılmasından sonra idarî alanda da yeni düzenlemelere gidilir. Tanzimat’ın ilanıyla yönetimde başlayan değişiklikler Meşrûtiyet yönetimini getirir. Ancak Rusya’ya karşı zamansız ve hazırlıksız olarak açılan savaşın yenilgiyle sonuç­lanması ve çok ağır şartlar taşıyan bir anlaşmanın imzalanması sonrasında II. Abdülhamid bütün yönetimi eline alır. 1876 yılında açılan Meclîs-i Mebusân 1878 de kapatılır. Otuz yıl süren ve “İstibdat” diye isimlendirilen bir dönem başlar. 1908 yılında ikinci defa meşrûtiyet ilan edilir. 1909 yılında “31 Mart Vak’ası” diye bilinen ayaklanmayla yönetimi ele geçiren İttihatçılar tarafından II. Abdülhamid tahttan indirilir ve yerine V. Mehmet geçirilir.
İttihatçıların beceriksizlikleri ve yanlış politikaları sonucu Birinci Dünya Savaşı’na giren Osmanlı imparatorluğu bu savaştan bir daha toparlanmasına imkân vermeyecek büyük kayıplarla çıkar ve dağılma sürecine girer.
XVIII. yüzyıl Nedim ve Şeyh Galip gibi iki büyük usta yetiştirmiş olmasına rağmen Klâsik Türk edebiyatının klâsik yapısı, değişmeye başlayan hayat anlayışı ve tarzına uyum gösteremiyordu. Mahallîleşme, halk dili ve ifadesine yakınlaşma gayretleri de Klâsik Türk Şiiri’ni ihtiyaca cevap verecek konuma getirememişti. Bir müddet nazîre yoluyla eski şâirlerin ifâde ve sanat gücünden istifâdeye çalışan şâirler klâsik şiirin ihtiyaca cevap vermediğini görünce onu çağdaşlaştırma gayretlerine girdiler. Bazı şâirler ise Batı edebiyatlarını ve özellikle Fransız edebiyatını örnek alarak yeni bir edebî hareket başlattılar.
Klâsik şiir XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren revaçtan düşmeye başlamış; ona, -çağa adapte ederek- yeni bir soluk kazandırmak isteyen Encümen-i Şu’arâ topluluğunun olumlu gayretlerine rağmen Tanzimatçıların öncülüğünde başlayan yeni edebî akımın karşısında tutunamamıştır.
Mevcut eleştiri konularında XIX. yüzyılın bütün siyâsî ve edebî kavgalarını görmek mümkündür. Sosyal eleştiri konuları genişlemiş, eski-yeni, alaturka-alafranga, mutlâkiyyet-meşrûtiyet kavgaları eleştirilerde yer almaya başlamış, yönetim şekli ve yöneticiler hakkındaki düşünceler çok rahat bir şekilde dile getirilmiştir.
XX. yüzyılda Klâsik şiirin meşhur eserlerini tehzil ve tezyif etmek suretiyle yazılmış eserlerle karşılaşıyoruz. Neyzen Tevfik, Fâzıl Ahmet Aykaç, Halil Nihat Boztepe, İbrahim Alaaddin Gövsa, Yusuf Ziyâ Ortaç, Ercüment Ekrem Talu, Orhan Seyfi Orhon, Kâzım Köroğlu, Hüseyin Rifat gibi şairlerin eleştiri konusunda eserleri bulunmaktadır. Yalnız bu eserler, mizâha yakındır.
5. SONUÇ
Eleştirinin olduğu her yerde, eleştirilenlerin, hedef gösterilenlerin oluşturduğu karşı bir güç her zaman var olmuştur. Düzeni, olumsuzlukları, eleştiren şâirler, zaman zaman görevden azledilmiş ve kendilerine sürgün cezâsı verilmiş, bazı şairler de eleştirileri sebebiyle öldürülmüşlerdir. Buna rağmen sosyal eleştiri Klâsik Türk şiirinde yaygın olarak görülmüştür. Bilhassa XVII. ve XVIII. yüzyıllarda şâirlerden birçoğu, devletin zayıflaması, gerilemesine paralel olarak bozulan devlet yapısını, yaygınlaşan, rüşvet, kayırmacılık, torpille iş gördürme, aile yapısını sarsan boşanmalar, çokeşlilikler, makam, mansıp kovalamaktan başka hedef gözetmemeler gibi birçok konuyu şiirlerinde işlemiş ve durumu eleştirmişlerdir.
XIX. yüzyılın sonlarına doğru Klâsik Türk Şiiri’nin eski kudretli günlerinden uzaklaşılmış olsa da, mevcut Klâsik şiirlerde sosyal içerikli eleştiriler, dönemin mevcut bozulmalarındaki artışa paralel olarak artarak devam etmiştir.
XX. yüzyılda ise eleştiri için yeni türler denenmiş ve bu türler, Klâsik Türk Şiiri’nin nazım şekilleri yanında, daha farklı farklı nazım şekilleri denenerek de işlenmiştir. XX. yüzyıldaki eleştirilerin bir özelliği de mizâhî bir üslûpla işlenmiş olmalarıdır.


6. KAYNAKLAR


  1. AKKUŞ, Metin (1993), Nef’î Dîvânı, Akçağ Yayınları, Ankara.




  1. BİLKAN, Ali Fuat (1997), Nâbî Dîvânı, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul.




  1. DILTHEY, Wilhelm (1999), Hermeneutik ve Tin Bilimleri, (Çev. Doğan Özlem), Paradigma Yayınları, İstanbul.




  1. İPEKTEN, Haluk (1990), Nâ’ilî Dîvânı, Akçağ Yayınları, Ankara.




  1. KALKIŞIM, Muhsin (1994), Şeyh Gâlîb Dîvâ-nı, Akçağ Yayınları, Ankara.




  1. KARACAN, Turgut (1991), (Bosnalı Alaaddin) Sabit Dîvânı, Cumhuriyet Üniversitesi Yayın-ları, Sivas.




  1. KAVRUK, Hasan (2001), Şeyhülislâm Yahyâ Dîvânı, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, Anka-ra.




  1. MACİT, Muhsin (1997), Nedîm Dîvânı, Akçağ Yayınları, Ankara.




  1. PALMER, Richerd E. (2002), Hermenötik, (Çev. İbrahim Görener), Anka Yayınları, İstan-bul.




  1. ÜZGÖR, Tahir (1991), Fehîm-i Kadîm Hayatı, Sanatı, Dîvânı ve Metnin Bugünkü Türkçesi, Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Ankara.




  1. YATMAN, Mustafa (1989), Osman-zâde Tâib Dîvânı’ndan Seçmeler, KB Yayınları, Ankara.




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət