Ana səhifə

Hasan basri aktan müsteşar maliye bakanliğI İstanbul 30 ocak 2009


Yüklə 4.45 Mb.
tarix24.06.2016
ölçüsü4.45 Mb.



T.C.

MALİYE BAKANLIĞI

STRATEJİ GELİŞTİRME BAŞKANLIĞI

“ ”


HASAN BASRİ AKTAN

MÜSTEŞAR

MALİYE BAKANLIĞI


İSTANBUL

30 OCAK 2009

GİRİŞ

Değerli katılımcılar,

  • 2007 yılı Ağustos ayında ABD konut piyasasında başlayan sorunlar bu tarihten itibaren hızla finans sektörünün tümünü etkisi altına aldı.

  • Küresel kredi krizi 2008 yılı Eylül ayından itibaren daha da derinleşti ve yaygınlaştı.

  • Finans kesimlerinden sonra reel ekonomiler de bütünüyle krizin etkisi altına girdi.

  • Dünya, 1929 büyük ekonomik bunalımından sonraki en büyük krizini yaşıyor.

  • Gelişmiş, gelişmekte olan ve az gelişmiş tüm ülkeler krizden etkileniyor. Bu krizden tüm dünya etkileniyor. Bundan kaçış yok. Etkilenmemek diye bir şey söz konusu değil. Az veya çok herkes etkileniyor.

  • Tüm Dünyada talep düştü, özel tüketim daraldı, dış ticaret yavaşladı. Dünya ekonomileri küçüldü; dünyanın en gelişmiş ülkeleri ardı ardına resesyona girdi.

  • İngiltere hükümeti, 1991 yılından bu yana ilk kez resesyona girdiğini resmen kabul etti.

  • İngiltere ekonomisi 2008 yılının üçüncü çeyreğindeki yüzde 0,6’lık küçülmenin ardından yılın son çeyreğinde de bir önceki çeyreğe göre yüzde 1,5 oranında küçüldü.

  • Japonya yılın ikinci çeyreğinde yüzde 1, üçüncü çeyrekte ise yüzde 0,5,

  • İrlanda yılın birinci çeyreğinde yüzde 0,3, ikinci çeyrekte yüzde 0,6, üçüncü çeyrekte ise 1,2

  • Estonya birinci çeyreğinde yüzde 1,2, ikinci çeyrekte yüzde 1,5, üçüncü çeyrekte ise 0,9,

  • Letonya birinci çeyrekte 0,6, ikinci çeyrekte 2,9, üçüncü çeyrekte 1,2 küçülme ile resesyona girdi.

  • Amerika Birleşik Devletleri üçüncü çeyrekte yüzde 0,5 küçüldü. Dördüncü çeyrekte de küçülürse resmen resesyona girmiş olacak.

  • Avro kullanan 15 Avrupa ülkesi, ardı ardına iki çeyrek yüzde 0,2 küçüldü.

  • Almanya ikinci çeyrekte yüzde 0,4 ve üçüncü çeyrekte yüzde 0,5, İsveç ikinci ve üçüncü çeyrekte arka arkaya yüzde 0,1, İtalya ikinci çeyrekte yüzde 0,4 ve üçüncü çeyrekte yüzde 0,5 küçüldü.

  • Tüm dünyada beklentiler bozuldu.

  • Uluslararası kuruluşlar 2009 yılı için büyüme tahminlerini giderek düşürdü. IMF, dünya ekonomisinin önümüzdeki yıl yüzde 2,2 büyüyeceğini tahmin ediyor. Dünya Bankası ise küresel büyüme tahminini geçen hafta yüzde 0,9 olarak açıkladı. Avrupa ülkeleri yüzde 0,6, OECD ülkeleri ise yüzde 0,3 daralacak.

  • 2009 yılında İtalya, Fransa, Almanya, Yunanistan ve İngiltere ekonomileri küçülecek.



  • 2009 yılında fiyatlarda belirgin bir düşüş öngörülmektedir.



  • Ekonomik durgunluk nedeniyle cari açıklar azalacak.



  • Küresel kriz ile birlikte işsizlik yine en önemli sorunlarda biri olmaya devam edecek.



  • 2009 yılında dünyada kamu açıkları konuşulacak.



  • Bugüne kadar birçok ülke krize karşı mali önlem paketlerini ardı ardına açıkladı.

  • Bu paketlerle ekonomik daralmanın sona erdirilmesinin yanı sıra bozulan dengelerin olumluya çevrilmesi amaçlandı.

  • Ancak, alınan önlemler piyasalarda umulduğu kadar olumlu etki yapmadı. Krizin giderek derinleşmesi engellenemedi. Bu da atılan adımların etkinliğine ilişkin soru işaretleri yarattı.

  • Sadece parasal önlemler almakla bu işi önlemenin mümkün olmadığı anlaşılmıştır.

  • Sistemin kökten değiştirilmesi icap ediyor. Değişik yaklaşımlarla yeni bir sistem üzerinde çalışmak gerekiyor.

  • Elbette ilk başta önemli olan belirsizliğin ortadan kaldırılması ve güven ortamının tesisidir. Ama bundan sonraki dönemlerde aynı sorunlarla karşılaşmamak ve krizlere karşı korunaklı olabilmek için daha kalıcı, daha güçlü önlemler almak, reformlar yapmak gerekmektedir.

  • Yaşadığımız bu küresel kriz, üretmekten çok tüketmek suretiyle sanal finansal varlıklarla ekonominin döndürülemeyeceğini ve ekonominin iç dengelerini yeniden düşünmemiz gerektiğini bize gösterdi.

  • Bir değişim döneminden geçtiğimiz aşikardır. Buna herkesin ayak uydurması gerekir.

  • Krizle mücadelede, yüksek tasarruf oranlarıyla desteklenen fiziki ve beşeri sermaye birikimini artırmak gerekir.

  • Çünkü üretmeden, verimliliği artırmadan bir ekonominin dönmesi, refahı ve sürdürülebilir kalkınmayı sağlaması oldukça zordur.

TÜRKİYE

  • Küresel kredi krizi ticaret ve finansman kanalları yoluyla gelişmekte olan ülke ekonomilerini de etkisi altına almıştır. Diğer gelişmekte olan ülke piyasalarında olduğu gibi doğal olarak ülkemiz de bu gelişmelerden etkilenmiştir.

  • Türkiye şimdiye kadar kendi içinden çıkan krizler ile uğraştı. Ama bu sefer, dışarıdan gelen bir kriz ile karşı karşıyayız. Bugün yaşamakta olduğumuz kriz, Türkiye’nin krizi değildir. Küresel ekonomiyle entegre olan bütün ülkeleri etkileyen bir krizdir.

  • Ancak Türkiye, daha önce kendi içinde meydana gelen krizlerdeki tecrübesinden dolayı bu krize hazırlıklı girdi.

  • Türkiye mali dengelerini tesis etti. Bütçe açıklarını çok düşük noktalara getirdi.

  • Bütçe açığı bakımından Maastricht kriterini 4 yıldır sağlamaktayız.



  • Bankacılık sektörünü ve döviz rezervlerini güçlendirdi. Dalgalı kur rejimini iyi yönetti. Merkez Bankası’nın bağımsızlığını kurumsallaştırdı.

  • Türk bankacılık sektöründe kurulan gözetim ve denetim sistemini çok iyi işler hale getirdi.

  • 2002 yılında 38,6 milyar TL olan bankacılık kredi hacmi 2008 279,7 milyar TL büyüklüğe ulaştı.







  • Kamu maliyesi, sosyal güvenlik, vergi ve daha birçok alanda köklü yapısal reformları hayata geçirdi.

  • 2003 yılından bu yana yapılan reformlar ve mali disiplin sayesinde borç dinamiklerinde elde ettiğimiz kazanımlar borcun çevrilebilirliği riskini önemli ölçüde azaltmıştır.

  • Borç yükünün önemli bir göstergesi olan AB tanımlı borç stokunun GSYH’ye oranında 2005 yılından beri Maastricht kriterini sağlamaktayız. 2002 yılında yüzde 73,7 olan bu oran 2007 yılında yüzde 38,9 düzeyine geriledi.



  • Bir çok ülkeye göre borç yükü bakımından daha iyi durumdayız.

  • Borç stokunun GSYH’ye oranının 2009 yılında İtalya’da yüzde 107, Yunanistan’da yüzde 92,9 olması beklenirken biz de bu rakam yüzde 35’tir.



  • Borç yükümüz azalırken kamu borcunun döviz kuru risklerine karşı hassasiyeti de önemli ölçüde azaltılmıştır. Döviz cinsinden net borçların GSYH’ye oranı da 2002 yılında yüzde 35,4 seviyesindeyken 2007 yılı sonunda yüzde 3,2’ye gerilemiştir.



  • Krize avantajlı girdik ama bu etkilenmediğimiz anlamına gelmemelidir.

  • Döviz ve hisse senedi piyasalarında dalgalanmalar gözlenmiş, kamu borçlanma maliyetleri artmış, dış talebin azalmasıyla ihracat gerilemiş ve büyüme yavaşlamıştır.

  • 2008 yılının ilk dokuz aylık döneminde milli gelir, son çeyrekteki yavaşlamaya rağmen, yüzde 3,0 oranında büyüdü.



  • Büyümeye dair önemli ipuçları veren göstergelerde de bir yavaşlama göze çarpmaktadır.

  • 2006 yılında 107,8 olan sanayi üretim endeksi 2007 yılında 115,2’ye yükselmiş, 2008 yılının ilk on bir ayında da 115,9 olarak gerçekleşmiştir.



  • İmalat sanayi kapasite kullanım oranı ise 2006 yılında yüzde 81 iken 2007 yılına gelindiğinde yüzde 81,8’e ulaşmıştır. 2008 yılının ilk bir ayında ise kapasite kullanım oranı yüzde 78,1’dir.



  • Üretmeden bir ekonominin büyümesi ve sürdürülebilirliğinin sağlanması mümkün değil.

  • İthalata ve dış krediye dayalı bir büyümeden yerli üretime, bilgiye, teknolojiye, inovasyona, katma değeri yüksek mal ve hizmet ihracatına dayalı bir büyümeye yönelmemiz gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır.

  • Reel kesimin en önemli sorunu dış talepte daralma ve zorlaşan finansman koşullarıdır.

  • Küresel krizi lehimize çevirebilmek için bankacılık sektörünün reel sektöre destek olması gerektiği kanısındayım.

  • Yani, Bankalarımız reel sektöre yeterli likiditeyi sağlamalı.

  • Türkiye’nin uzun yıllardan beri yaşadığı yapısal bir sorunu var. Bu yapısal sorun, tasarrufların yetersizliğidir.

  • Dış kaynak girişiyle büyüyen, dış kaynak çıkışı ile küçülen bir ekonomik yapımız var. Türkiye’de büyüme, çok uzun yıllardan beri dış kaynakla, yani cari açıkla sağlanmaktadır.

  • Sermaye girişinin ve dış kredinin olduğu dönemlerde sermaye ve ara malları ithalatı artmış, buna bağlı olarak büyüme yükselmiş ve cari açık verilmiştir. Bunun aksine, sermayenin çıktığı ve kredilerin daraldığı dönemlerde sermaye ve ara malları ithalatı azalmış, büyümede büyük düşüşler yaşanmıştır.

  • Mesela 1993 yılında ekonomimiz yüzde 8,1 büyürken cari işlemler açığımızın Gayri Safi Yurtiçi Hasılaya oranı yüzde 3,5 olarak gerçekleşmiştir. 1994 yılında da ekonomimiz yüzde 6,1 küçülürken cari işlemler fazlası yüzde 2 olmuştur.

  • Aynı şekilde 2000 yılında ekonomimiz yüzde 6,8 büyürken cari işlemler açığı yüzde 3,7 olmuştur. Ardından 2001 yılında ekonomimiz yüzde 5,7 küçülürken cari işlemler fazlası yüzde 1,9 olarak gerçekleşmiştir.

  • Burada kısır bir döngü var. Bundan kurtulmamız gerekir.

  • Çin ve Hindistan gibi yüksek oranlı büyüme kaydeden ülkelerin 2007 yılı için ulusal tasarruflarının Gayri Safi Yurtiçi Hasılaya oranı sırasıyla yüzde 53 ve yüzde 35 dolayındadır. Bu oran Norveç’te 39, Rusya’da 31, Güney Kore’de 30 ve Endonezya’da 28 düzeyindedir. Türkiye’de ise yüzde 15 civarındadır.

  • Daha yüksek ve sürdürülebilir bir büyüme elde etmek ve bunu da dış kaynak olmadan başarmak için tasarruflarımızı artırmalıyız.



  • Cari açık sorunundan kurtulmak için daha fazla ihracat yapmamız, ithalatımızı özellikle de ara malı ithalatımızı azaltmalıyız. 2008 yılı itibariyle 131,5 milyar dolar ihracat, 201,5 milyar dolar ithalat yaptık. Cari açığımız ise 43,5 milyar dolar civarında olacaktır.



  • Dünyada akaryakıt fiyatlarındaki yüksek oranlı düşüş, iktisadi faaliyetteki yavaşlama ve Türk Lirasının değer kaybı sonucunda önümüzdeki dönemde cari açığın gerilemesini bekliyoruz. Yaşadığımız son küresel gelişmelerin, Türkiye’nin cari açığı ve enflasyonu kalıcı olarak düşürmesi için uygun bir zemin hazırladığını düşünüyorum.

  • Türkiye’nin bu fırsatı değerlendirmesi gerekiyor. Özel sektörün ara mallarının üretimini ve verimliliği artırması gerekiyor. Ara malı ithalatımız 2008 yılı itibariyle 150 milyar dolar civarındadır. Üretim çeşitliliğine önem vererek Türkiye’nin iç dinamiklerini ve güçlü yanlarını ortaya çıkarmamız gerekir.

  • Özellikle enerji fiyatlarındaki düşüş, 2008 yılı itibarıyla 48 milyar dolara ulaşan enerji ithalatımızı önemli ölçüde azaltacaktır.



  • Enerji faturamızı en çok artıran kalemlerin başında gelen ham petrol ithalatı yıllar itibariyle miktar olarak çok fazla değişmezken, 2002 yılında 4,1 milyar dolar olan ham petrol faturamız 11,7 milyar dolara ulaşmıştır.



  • 2008 yılında ise açıklanan ilk dokuz aylık verilere göre 13,8 milyar dolar olmuştur. Bu dönemde ham petrolün varilini ortalama 105,9 dolardan ithal etmişiz. Bu fiyat artışının ek maliyeti 10,8 milyar dolardır.

  • Bu fiyat artışlarının paralelinde artan cari açığımız büyük ölçüde doğrudan yabancı sermaye ve uzun vadeli kredilerle finanse edildi.

  • Yatırım ortamının iyileştirilmesine yönelik politikalar sonucunda doğrudan yabancı sermaye girişi 2007 yılında 22,1 milyar dolar oldu. 2008 yılında ise küresel krize rağmen 16,5 milyar dolar civarında doğrudan yabancı sermaye çektik.



  • Büyük bir bölümü özel sektörce kullanılan uzun vadeli krediler ise 2008 yılı Ocak-Kasım döneminde 56,7 milyar dolar olmuştur.



  • 2002 sonrası dönemdeki yüksek sermaye girişlerine bağlı olarak artan Merkez Bankası rezervleri ekonomiye duyulan güveni artırmaktadır. 2002 yılında 26,8 milyar dolar olan Merkez Bankası Brüt Döviz Rezervleri 2007 yılında 73,3 milyar dolara yükselmiştir.

  • 2008 yılı genelinde artan rezervler küresel krizin etkisiyle Ekim ayından itibaren bir miktar gerileyerek yılsonunda 70,1 milyar dolar olmuştur.



  • Bunun yanında enflasyon bir tehdit unsuru olmaktan çıkmış para politikası aracında Merkez Bankasının eli güçlenmiştir.

  • 2009 yılında da petrol fiyatlarındaki düşüşün enflasyon üzerinde de olumlu bir etki yapması beklenmektedir.

  • Küresel krizin derinleşmesiyle birlikte kredi koşullarında belirgin bir sıkılaşma ve kredi faizlerinde sert bir yükseliş gözlemlenmiştir. Ancak son dönemde yapılan faiz indirimleriyle birlikte kredi piyasalarındaki baskı azalmıştır.

  • Küresel ekonomideki sorunların uzun sürmesi ve emtia fiyatlarındaki sert düşüşler enflasyonun orta vadeli hedeflerin altında kalması ihtimalini arttırmıştır. Bu sebeple Merkez Bankası daha sonra yapılması için planlanan faiz indirimlerini Ocak ayına alarak kısa vadeli faiz indirimlerinde 200 baz puanlık indirime gitmiştir.

  • Böylece Merkez Bankası son üç ayda politika faizlerini 375 baz puan indirmiştir.



  • Merkez Bankası bu dönemde, bankacılık sisteminin gerek TL gerekse döviz likiditesi sorunuyla karşılaşmaması için birçok önlemi de uygulamaya koydu.

  • Merkez Bankası nezdindeki Döviz Depo Piyasasında aracılık faaliyetlerine yeniden başlandı.

  • Türk bankalarının likidite durumlarını daha da güçlendirmek amacıyla döviz alım ihalelerine ara verildi.

  • Bankaların Döviz ve Efektif Piyasaları işlem yapma limitleri her bir kurum için 2 katına çıkarılarak toplamda 10,8 milyar ABD Dolarına yükseltildi.

  • Piyasaya döviz satım ihaleleri yoluyla döviz likiditesi sağlanmasına karar verildi. İhalelerde satımı yapılacak döviz tutarı günlük 50 milyon ABD Doları olarak belirlendi.

  • Döviz piyasasındaki derinliğe ilişkin kaygıların azalması ile birlikte döviz satım ihalelerine ara verildi.

  • Bankaların, Merkez Bankası nezdindeki Döviz Depo Piyasasında kendilerine tanınan borçlanma limitleri çerçevesinde ABD Doları ve Euro cinsinden Merkez Bankasından alabilecekleri döviz depolarının vadesi 1 haftadan 1 aya yükseltildi.

  • Söz konusu piyasada yüzde 10 olarak belirlenmiş borç verme faiz oranlarının ABD Doları için yüzde 7’ye ve Euro için yüzde 9’a düşürülmesine karar verildi.

  • Yüzde 11 olan yabancı para zorunlu karşılık oranı 2 puan azaltılarak yüzde 9 düzeyine indirildi. Böylece bankacılık sistemine yaklaşık 2,5 milyar ABD Doları ek döviz likiditesi sağlanmış oldu.

  • Krizin etkilerini asgariye indirmek, likidite ve fon akışının sorunsuz biçimde işlemesini sağlamak, reel sektöre destek olmak ve finansman kaynaklarını çeşitlendirmek amacıyla Hükümet ve ilgili kurumlarımız da birçok önlem aldı ve almaya da devam ediyor.

  • Hisse senedi kazançlarında yerli yatırımcılara uygulanan stopaj sıfıra düşürüldü.

  • Vergi borçlarının on sekiz ay süreyle yıllık yüzde 3 faizle taksitlendirilmesi imkânı getirildi.

  • Mayıs ayında kanunlaştırılan İstihdam Paketi kapsamında özel sektörde istihdam edilen sigortalılar için ödenen malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primlerinden işveren hissesinin 5 puanlık kısmı indirildi, genç ve kadınların istihdamına yönelik işveren primlerine de beş yıl boyunca devlet desteği getirildi.

  • Yerli üretime ve inovasyona dayalı bir büyüme için Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun yürürlüğe konuldu.

  • Başta GAP olmak üzere, bölgesel gelişme ve sosyal kalkınma projeleri için 2008-2012 döneminde 14,5 milyar TL tutarında ek finansman ayrıldı.

  • İş ortamını, standartları ve kurumsallaşmayı daha da iyileştirecek olan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı Meclis gündemindedir.

  • Mali tabloların güvenilirliğine ve uluslararası mukayese edilebilirliğine önemli katkı sağlayacak olan Türkiye Denetim Standartları ve Kamu Gözetimi Kurumu Kanunu Tasarısı ve Türkiye Muhasebe Standartları Kurulu Kanunu Tasarısı Komisyondadır.

  • Serbest piyasa ekonomisiyle uyumlu, gelişmiş ülke örnekleriyle paralel, yatırımları ve istihdamı teşvik edecek ve vergiye gönüllü uyumu sağlayacak Yeni Gelir Vergisi Kanunu çalışmaları devam etmektedir.

  • Eximbank kaynaklarının artırılmasına ve KOBİ'lerin desteklenmesine öncelik verildi.

  • Hazinenin 2009 yılında sağlayabileceği toplam garanti ve ikraz limiti 1 milyar dolar artırılarak 4 milyar dolara çıkartıldı. Bu imkanın önemli bir bölümü ihracatın ve KOBİ'lerin finansmanına yönelik olarak kullanılacak.

  • Eximbank 2009 yılında ihracatçılara 6,9 milyar dolar nakdi kredi ve 6 milyar dolar sigorta olmak üzere toplam 12,9 milyar dolar tutarında finansman desteği sağlayacak.

  • Bugüne kadar KOSGEB aracılığıyla İmalatçı KOBİ’ler, esnaf ve sanatkarlara yönelik olarak 700 milyon TL Sıfır Faizli İstihdam Endeksli Cansuyu Kredisi desteği uygulamaya konuldu.

  • İhracat reeskont kredisi limiti 500 milyon ABD Dolarından 1 milyar ABD Dolarına yükseltildi.

SONUÇ

  • Ekonomideki daralmanın bütçe gelirlerinde kaçınılmaz olarak yol açacağı yavaşlama hariç, bütçe dengesinde geçtiğimiz yıla oranla önemli bir değişim olmayacağı ve kamu harcamalarının büyümeye yaptığı katkının makul düzeylerde kalması beklenmektedir.

  • Son dönemde küresel büyümeye ilişkin tahminlerin ardı ardına aşağı yönlü güncellenmesine rağmen risklerin halen aşağı yönlü olduğu görülmektedir.

  • 2009 yılı, ülkemiz için mali istikrarın korunması açısından küresel gelişmelerin yakından izleneceği bir yıl olacaktır.

  • Yapısal reformlara ve özelleştirmelere devam etmeliyiz.



Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət