Ana səhifə

Elektronik pazaryerleri


Yüklə 206.5 Kb.
səhifə1/3
tarix26.06.2016
ölçüsü206.5 Kb.
  1   2   3

ELEKTRONİK PAZARYERLERİ


Oturum Başkanı: VOLKAN GAZİOĞLU

2 Kasım 2001

----&----

OTURUM BAŞKANI VOLKAN GAZİOĞLU- Pazaryerleri konusu gündemde olan, çok tartışılan bir konu, Türkiye’nin biliyorsunuz, iddialı olduğu bazı alanlar var, yani en azından geçimini sağladığı bazı alanlar var, nedir bunlar? Tarımdır, turizmdir, tekstildir, ben bunlara “3T” diyorum. Bu 3T, ülkemizin bugüne kadar ayakta durmasını sağlayabildiği ağırlık olarak başka sektörlerimiz, başka endüstrilerimiz de var; ama hani matematikte bir şey var, 3 noktadan bir düzlem geçer, böyle sabit, üç bacaklı masalar, yerinde sabit kararlı, güzel oturur, 3 bacaklı masalar oynamaz. Ama dünya o kadar değişken, her şey o kadar hızlı değişiyor ki, sanki biraz bu oynamayan masaların da biraz esneklik kazanması, biraz hareket kabiliyeti kazanması lazım, her alanda bir dördüncü ayağı eklemek gerekiyor gibi. Bu da masaya eklenecek dördüncü T bacağıyla, teknoloji bacağıyla olur diye düşünüyoruz ve bütün çabalarımız bilişimi bütün endüstrilere yaymak, bilişimin uluslararası rekabet avantajını, katma değerlerini, verimliliğini arttırışını bütün sektörlere yayabilmek, sadece endüstriyel, ekonomik anlamlarda değil, demokrasinin gelişmesi amacıyla da kullanabilmeyi çok arzuluyoruz. 1995 ilk Internet konferansını düzenlediğimizde çok farklı şeyleri konuşuyorduk, “evimizden Internet’e bağlanıyoruz, bilmem şu kadar saniye sonra kopuyor” falan diye. Bugün çok daha farklı şeyleri tartışıyor olmamızın mutluluğunu yaşıyoruz.

Elektronik pazaryerleri konusunda çok değerli misafirlerimiz var, onlardan henüz belki başlangıç aşamasında olan; ama yarın dünyanın ekonomik gidişatını derinden sarsabilecek elektronik pazaryerleri konusunda Türkiye’nin kaleleri olduğunu düşünmek lazım, Türkiye’nin girişimcileri olduğunu biliyor olmak lazım. Onlar, bu işin tetikleyicileri Türkiye’de, bu işin, elektronik pazaryerleri konusunun çok zorlukları var, hukuki olsun, teknik olsun, sosyal yapısıyla ilgili olsun, ekonomik yapısıyla ilgili olsun, birçok sorun yaşıyor, bu sorunları 1,5 saat içerisinde elimizden geldiğince tartışmaya çalışacağız.

Ben bundan sonra fazla söz almak istemeyeceğim, bu konuda uzman olan kişilerin sözleri her zaman en değerlidir. Katılımcılarımızı kısaca tanıtmak istiyorum: Sayın Sabahnur Erdemli, Coton Line’den, Sayın Tayfun Türkalp, Toptan Pazaryeri, Sayın Gülnur Aktoros, Treydorbis Aylep Holding ve Türk Ticaret.Net’ten Sayın Ali Gökhan Yalçın. İlk sorumu soracağım, sıralama konusunda herhangi bir talebi olan var mı, bilmiyorum. Şöyle başlayalım o zaman: Bu arada Sayın Melis Pekant, Aylep’ten bu organizasyonun düzenlenmesi konusunda çok ciddi yardımları oldu, kendisine de özel teşekkürlerimi iletmek istiyorum.

Ali Bey, 2elektronik pazaryerlerinin Türkiye’de başlangıç aşamasında olduğunu” söyledi, tabii bütün katılımcılarımızdan çok kısa olarak da kendi işlerini, kendi pazaryerleri faaliyet alanını, neyi amaçlıyorlar, nereleri hedefliyorlar? Bunları da çok kısaca kendilerini tanıtıyor olmaları açısından da sorunun içerisinde rica ediyorum.

Türkiye’de genel olarak be to be konusu, elektronik pazaryerleri konusundaki şu anki konum sizce ne? Özellikle Türkiye’deki büyük kuruluşlar, holdingler var, bunların be to be yaklaşımları, bunların elektronik pazaryerlerine olan yaklaşımları hakkında neler düşünüyorsunuz?

ALİ GÖKHAN YALÇIN (Türk Ticaret.Net)- Türk Ticaret.Net 1998 yılında Bursa’da faaliyete geçti; bizim asıl firma ismimiz Bursa.Net, 1998 yılının Ocak ayında KOBİ’lere yönelik bir platform oluşturmayı düşündük, aslında bunu düşünmemizdeki asıl amaç kendi işimizi de büyütmekti, yani Bursa’nın dışına çıkmaktı. Biz o zamanlar Internet paketleri satıyorduk, bir toptancı vazifesindeydik, bunu geliştirmek için böyle bir pazaryeri oluşturalım, bu pazaryerinden de kendi ürünlerimizi buraya gelen ziyaretçilere pazarlayalım diye düşündük ve Türk Ticaret.Net böyle doğdu. Fakat hiçbir zaman Internet paketi satmadı, yani kendi Internet paketlerimizi hiçbir zaman satmadık.

KOBİ’lere yönelik farklı ürünler oluşturduk, özellikle Türkiye’deki büyük kuruluşlar geçen yıldan başlamak üzere be to be konusunda bayağı yatırım yapmaya başladılar. Bunlardan birini örnek vermek gerekirse, Migros’u örnek verebiliriz. 2000’in Kasım ayında Migros tedarikçileriyle kendi arasında bir be to be platformu kurdu. Buradaki amacı; tedarikçileriyle kendi arasındaki iletişimi sağlamak, verimliliğini artırmak ve maliyetleri düşürmekti ve bunu da başardı. Özellikle, Kasım 2000’de faaliyete geçen bu yer, bu be to be place, yüzde 15’ini, yani ilk ay içinde tüm Migros’un tedarikçileri arasında oluşturduğu işlem hacminin yüzde 15’ini burası üzerinden yaptı. Son 6 ay içinde de yüzde 25’ini yaptı, bu çok ciddi bir rakam. Demek ki, Türkiye’deki büyük kuruluşlar burada bir pazar görüyorlar, bir maliyet düşmesi görüyorlar. Özellikle de krizle beraber bu yatırımların daha da fazlalaşacağına inanıyoruz.

Bunun dışında gene bu büyük kuruluşların be to be’ye bakış açısından bir örnek vermek gerekirse; Türk i-com’u örnek verebiliriz. Bir Efes, bir Coca Cola’nın ortaklığıyla kurulan Colgate’nin bulunduğu, Yatırım Holding’in bulunduğu çok büyük bir be to be place, bu da tedarikçilerle değil, perakendecilerle tedarikçiler arasındaki zinciri oluşturmak, oradaki faaliyetleri dengeye sokmak ve bunu Internet üzerine taşımak için kurulmuştur. Özellikle önümüzdeki yıl içinde yurtdışında da klasik ticarette birbirine rakip olan firmaların Internet ortamında beraber iş yapabileceklerini göreceğiz, bu konuda şaşırmamız lazım. Çünkü dediğimiz gibi be to be, büyük kuruluşlara şöyle avantajlar sağlıyor: Verimlilik artışı, maliyet düşmesi ve lojistik desteği; bu bakımdan büyük kuruluşların bu yıl, geçen yıldan başlamak üzere önümüzdeki yıllarda da e-mail’e artış göstererek bu konuda yatırım yapacaklarına inanıyoruz.

Teşekkürler.



GÜLNUR AKTOROS (Treydorbis Aylep Holding)- Merhaba.

Ben önce biraz Treydorbis’ten bahsedeyim: Treydorbis 2000 yılı Kasım ayında Iylop Holdingin bir yatırımı olarak kuruldu. O günkü misyonumuz ve hâlâ devam eden misyonumuz da Türkiye’de yatay ve dikey endüstri dallarında elektronik pazaryerleri açarak Türkiye’nin kurumsal ticaretini Internet ortamına taşımak ve bu misyonla hareketle de öncelikle kimya plastik sektörünü dikey elektronik pazaryeri Camorbis’i açtı ve Mart 2001 yılında da hayata geçti, öncelikle içerik sunmaya başladı, Haziran 2001’de dikey bir elektronik pazaryeri olarak ticaret platformu sunuldu. Bizim holdinglerin, büyük kuruluşların yaklaşımı olarak önce Ilop Holding nasıl bakıyor, ona değineyim.

Iylop Holding, Türkiye’de büyük bir holding diyemeyebiliriz belki; ama Türkiye’de sadece Internet üzerine yatırım yapan tek holding ve dolayısıyla, elektronik pazaryerleri işletmeyi çok ciddi ele alıyor. Bizim açtığımız Camorbis’e katılan büyük müşteriler ki, PETKİM de dahil olmak üzere, ilk plastik sektörüyle plastik hammaddeleri alım-satımıyla başladık. Türkiye’deki en büyük plastik alıcıları da buna dahil oldu. Şu anda 503 üyeye ulaştık ki, yıl sonu hedefimiz 500’dü, bunu iki ay öncesinden elde etmiş olduk. Şirketlerin buradaki yaklaşımı -biraz önce Ali Beyin de değindiği gibi- aslında verimliliğin çok artması süreçlerinin iyileşmesi açısından elektronik pazaryerleri, şirketlere çok fayda sağlıyor.

Bunun dışında büyük holdinglerin be to be yaklaşımlarını şöyle görüyoruz: Aslında her holdingin kendi içlerinde bir stratejik bölümleri var ve Internet’e de gerçekten çok önem veriliyor ve her holding kendi içinde bir be to be şirketi açmayı hedefliyor. Bu holdinglerin, kendi şirketlerinin tedarik zincirlerini üzerinde taşıyacakları be to be şirketleri de olabilir, elektronik pazaryerleri gibi alıcı, satıcıyı bir araya getiren be to be şirketleri olabilir.

Bizim yaklaşımımız daha çok elektronik pazaryerlerini işleten şirketlerin Türkiye’de bağımsız olması. Eğer holding böyle bir yatırım yapıyorsa da, kesinlikle holding çıkarları göz önünde değil, bağımsız olarak yer alması ki, Türkiye’nin de global pazarlarda rekabet gücünü arttırıcı bir etken olarak.

Teşekkür ederim.



OTURUM BAŞKANI- Teşekkür ederiz.

Buyurun Sayın Türkalp.



TAYFUN TÜRKALP (Toptan Pazaryeri)- Önce herkese “hoş geldiniz” diyorum.

Toptan Pazaryeri, aslında yeni ekonomi kurallarına göre Alcatel E-ticaret liderliğinde kurulmuş sanal bir şirket; içinde birçok stratejik ortağımız var, banka var, lojistik firmaları var, reyting firması var, sitenin yazılımını yapan firma var, bu şekilde birçok firmadan oluşmuş bir site. Yeri geldikçe Toptan Pazaryeri’nin fonksiyonlarını anlatacağım; ama önce soruya geri döneyim.

Aslında be to be’de elektronik ticaret, sadece Internet’le başlamadı biliyorsunuz, büyük şirketler zaten yıllardır kendi bayii kanalları veya satınalma kanallarıyla bir şekilde, modem vasıtasıyla bilgisayarlarını kullanarak satınalma yapıyorlardı, Internet’in getirdiği fayda ne? Bu özel sistemlere gerek kalmadan her yerden sadece dailop’la bile erişip bu sisteme girmeleri. Bu anlamda büyük şirketlerin farklı yöntemlerle zaten e-ticaret yaptığını hepimiz biliyoruz. Internet’in getirdiği en büyük avantaj, maliyetleri düşürmesi.

Eskiden, bir yerden lislein’ler çekerek bu bağlantı yapılırken, şimdi çok daha basit analog hatlardan mevcut sisteme girme imkânı var. Bu da tabii işin aslında çok büyük holdinglerden küçük şirketlere kadar yayılması avantajını getiriyor. İşte Toptan Pazaryeri’nin mantığı da bu, büyük şirketler zaten bunu yapıyordu, küçük şirketler yapamıyordu, finans ve insan kaynakları yeterli değil, yeterli teknik eleman yok. Bizim Toptan Pazaryeri’nde yaptığımız şey, bu küçük şirketlere bu hizmetleri kullandırtmak, hatta ülkemizin Internet sıkıntısını bildiğimiz için de her yerden her istediğinize de bağlanamadığınız için bu tür haberleşmede olabilecek kesintilerde de arkasına bir col center desteği koymak. Yani Toptan Pazaryeri’nde, Amerika’da ve Avrupa’da uygulananları Türk usulü öğretmeye ve adapte etmeye çalışıyoruz.

Türkiye’de tabii ki be to be çok hızla büyüyecek, bir kere çok avantajlı; örneğin, İstanbul’da olan şirketlerin satın almaları biraz daha kolay. İşte Perpa’ya gidip birçok malzemeyi bir yerden alabiliyorsunuz veya belirli bölgelere gidip belirli malzemeleri biri yerlerden alabiliyorsunuz. Ama Anadolu’daki imalatçılar için bu o kadar kolay değil, her birinin İstanbul’a gelip ürün araştırması, bunlar hep bir maliyet. Birçok satınalmacı İstanbul’da sabahları fabrikalardan çıkar, akşamüstüne kadar mal ararlar, geri dönerler, o süre içinde ne yaptığını fabrika sahipleri falan bilmez; bazıları kahvede vakit geçiriyor olabilir. İşte bu gerçeklerden çıktığınız zaman Internet tabii bütün bunları aslında engelliyor, nereden ne aldığınızı, kaça aldığınızı şirket yöneticisi görebiliyor.

Sırf be to be’nin çıkış noktası aslında satınalma, be to se’nin tersi olarak, satınalmada sağlanan bu kolaylıkla ve efektif yöntemler, şirketler tabii ki para kazanmaya başlıyorlar. Artı eskiden birkaç şirkette sözleşme yapıp sadece onlara bağımlı çalışmak zorundaydınız, burada böyle bir bağımlılık söz konusu değil. Internet üzerinde birçok şirketle hemen hemen istediğiniz aynı şartlarda, daha avantajlı şartlarda alışveriş yapma şansınız doğuyor. O zaman be to be’nin geleceği Türkiye’de de çok parlak; ama mümkün olduğu kadar tabana yaymak için çalışıyoruz şu anda.



SABAHNUR ERDEMLİ (Coton Line)- İyi günler diliyorum.

Agro Market Coton Line 2000 Kasım ayı itibariyle kurulmuş olup 3 Ocak 2001 itibariyle de ticari işlemlere başlamış bir şirket, adı da üstünde, tarım ürünleri hedeflenerek geliştirilmiş bir şirket. İlk kendisine seçtiği ürün pamuk, bu yıl itibariyle pamuktaki etkinliğimizi ve nüfusu gerçekleştirip ardından iplikle devam edip daha sonra da diğer tarımsal ürünleri, özelikle Türkiye’nin güçlü olduğu tarımsal ürünlere girmeyi hedefliyoruz. Agro Marketin hissedarları, Çalık Yatırım Bankası, Koç Net, GAP Pazarlama ve TARİŞ. Dağılıma bakacak olursanız, aslında sektörün kendi içinden gelen kuruluşlardan bir şekilde oluşmuş, aynı zamanda güçlü bir hizmet sağlayıcılıyla ortaklığa girilerek yapının alabildiğine sağlam, yani özellikle de uluslararası rekabet alınarak oluşturulmuş bir şirket.

Biz en baştan itibaren pamuğun doğası itibariyle uluslararası ticarette yer almak üzere girdik ve bugün itibariyle de böyle bir yere sahip Coton Line. Dünyada bizimle beraber kurulmuş olan şirketlerin zaman içinde, yani bu bir yıllık süre içinde yavaş yavaş, teker teker yok olduğunu izledik ve bugün itibariyle bizim alanımızda, yani pamuk alanında 3 kuruluş var ve üçünden biri de biziz.

“Neden?” diye buna bakmak lazım, acaba Türkiye bu konularda çok açık, almaya hazır, kapıda bekleyen bir yapıya mı sahip? Böyle bir saptamada bulunabilmek bence doğru değil, size şöyle 1-2 tane rakam vermek istiyorum: Türkiye’de 2001 Mart ayında yapılan bir araştırma sonucunda elde edilen verilere göre Türk sanayi ve ticaret kesiminin ancak yüzde 18’i Internet üzerinden iş yapıyor ya da Internet’i kullanıyor. O günden bugüne kadar ne kadar ne değişmiştir, bilmiyorum; ama Mart 2001 itibariyle IBS tarafından verilmiş, elde edilmiş bir rakamdır yüzde 18.

Dünya rakamı vereceğim: Tekstil sanayinin 2003 yılına kadar Internet üzerinden yapacağı ticaretin 19 milyar dolar olması beklenmektedir. Genel olarak tekstil ticaretiyse dünyada 300 milyar dolarların çok üstündedir. Bu taraftan bakacak olursak ve 2003’ten söz ediyoruz; ne kadar almaya hazır bir kitle ve bunun içinde Türkiye’nin yerini bence çok iyi saptamak lazım ve Türkiye’deki şirketlerin bu işe ne kadar sahip çıkacağı ve bu ticaret ortamını hangi boyutlarda kullanacağını çok iyi saptamalar yapıp ona göre araçları geliştirmemiz gerektiğine inanıyorum. Açıkçası ben de çok umutluyum ve Türkiye’nin de özellikle tarım alanında başı çekeceğine de inanıyorum; ama doğru tespitler yapabilmemiz için aynı zamanda da çok gerçekçi olmamız gerektiğini düşünüyorum.

Buradan büyük firmaların ne kadar Internet ticaretine ya da be to be’ye açık olup olmadığını, kendi deneyimlerimden yola çıkarak belki 1-2 saptama yapabilirim. Bizim ürünümüz zor bir ürün, yani hem kolay, hem zor; Türkiye’nin yaklaşık 800 bin ton pamuk ürettiğini ve de 1 200 bin ton pamuk tükettiğini düşünecek olursanız; çok ciddi bir alıcı ve satıcı kitlesi var Türkiye’de. Ama çok pahalı bir ürün, yani 1 kilosu 1 dolar. Şöyle söyleyeyim: Pamuk da kiloyla alınıp satılmıyor, pamukla tonla alınıp satılıyor. Yani bir ağızda en az 15 bin ton pamuk gider; dolayısıyla, 15 bin dolar anlamına gelir. Yani herkesin ha deyince hani şu kitabı alır gibi, dünyanın her bir yerinden yaptığımız ısmarlamalar söz konusu değil.

Dolayısıyla, bunun güvence sistemleri çok büyük önem taşıyor, bizim niyetlerimiz bir tarafta, bir de altyapılarımız öbür tarafta ve bu altyapıların maliyetleri bir tarafta. Evet gerçekten, demin sayın konuşmacıların söylediği gibi maliyetlerde çok önemli indirimler söz konusu, azaltmalar söz konusu, kısıtlamalar söz konusu. Ama öbür tarafta da çok risk taşıyan birtakım ürünlerle pazara girdiğiniz anda alıcı ve satıcı, kimi zaman bu garantörlük sistemleri oluşmaksızın buralarda yer almayı kesinlikle akıldan geçirmiyorlar.

Ama ben şunu son söz olarak söylemek istiyorum: Türkiye’de standartlaşma gerçekleşmeden, be to be’nin ve elektronik ticaretin çok büyük yol almasına imkân yok diye düşünüyorum. Dolayısıyla, bizim, şu masada oturan konuşmacıların bir şekilde belki de bu konuda çok iyi bir dayanışma içinde, Türkiye’nin çok hızlı, hangi ürünse standartlaşmayı sağlaması doğrultusunda, standardizasyonun kök salabilmesi doğrultusunda dayanışma içinde olması ve elbirliği yapmaları gerektiğine inanıyorum. Standardizasyon olmaksızın ne uluslararası düzeydeki iddialarımızı gerçekleştirebilmek konumundayız, ne de hedeflediğimiz boyutlara ulaşabilmeyi gerçekleştirebiliriz; ama yine de çok umutluyum.

Teşekkür ederim.

OTURUM BAŞKANI- İkinci soruya geçiyoruz; konuklarımızın bu soruyu çok kısa yanıtlamanızı rica edeceğim. Genelde hep bu karşılaştırılır; çünkü Türkiye hep emergens marketleri dünyada rekabet etmeye çalışan bir ülkedir” falan diye söyleriz; ama konunun şu açıdan algılanmasını istemiyorum: Internet’in kendi teknolojisiyle ya da teknolojik geleceğiyle ilgili olarak ne bileyim security konusunda bir PKI var, XML’in yaygınlaşması var, IP Denex Generation, IP worgen six geliyor ve daha birçok sorun beraberinde, bu bağlamda değil de, Internet’in genel teknolojik sorunları değil de Türk şirketlerinin çok kısa olarak e-Pazaryeri, be to be şirketlerinin teknolojik altyapıları itibariyle yurtdışındakilerle kıyaslaması sizce nedir?

ALİ GÖKHAN YALÇIN- Ben bu soruyu Türk Ticaret.Net’ten örnek vererek yanıtlayım: Teknolojik altyapı olarak Türkiye’deki hiçbir firmanın yurtdışında eksikliği yok. Yani zaten globalleşen dünyada istediğiniz ürünü Internet vasıtasıyla bulup istediğiniz şekilde Türkiye’ye getirebiliyorsunuz. Burada önemli olan nasıl yatırım yapacağınız ve kaça yatırım yapacağınız? Türkiye’de teknoloji olarak hiçbir şey eksik değil, yani bizim teknoloji olarak bir sıkıntımız yok, ben öyle düşünüyorum. Fakat be to be pleys’lere destek verecek teknolojiler eksik, programlama, server bunlar değil.

Mesela, bir önce bahsedilen bir garantörlük eksik Türkiye’de, bir sigorta yapılmıyor, be to be’de sigorta çok önemli. Yani karşıda tanımadığınız bir alıcı var, bir de satıcı var, bunlar karşılıklı ticaret yapmak istiyorlar. Bunların ticaret yapabilmesi için, hele ki Türkiye gibi bir ülkede bir sigortacının olması lazım, şu anda bunu Türkiye’ye getiren Cofas diye bir Fransız şirket, Garanti’yle ortak getirdiler, bu konu çözüldü sayılır. Ama bunun dışında bir de bankacılık sisteminin gelişmesi lazım, yani biz kendi tarafımıza baktığımız zaman teknolojik olarak hiçbir konuda eksiğimiz yok; fakat bankacılık sistemi gelişmediği sürece biz yol alamayız. Nasıl gelişmediği sürece? Firmalar, bunların ödemesini Internet’ten istendiği gibi yapabilmeli, burada bir standart getirilmeli.



OTURUM BAŞKANI- Teknolojiden mi kaynaklanıyor? Yani bankacıdan?..

ALİ GÖKHAN YALÇIN- Şöyle, burada “teknoloji” derken, bunu sadece hardware, software olarak algılamayalım, işimizin yürümesi için bize katkı sağlayacak her şeyi teknoloji olarak değerlendirelim. Türkiye’de bankacılık sistemi gelişebilir; fakat bunun gelişmesi için de be to be pazarlarının iyi bir noktaya gelmesi lazım. Ama be to be pazarlarında iyi bir faaliyete gelmesi için bankacılığın gelişmesi lazım, yani birinin öncelik göstermesi gerekiyor burada. Bunun dışında Türkiye’de en büyük sorun şu anda hukuk sorunu, bizim be to be pazaryerlerine destek verecek hukuksal bir altyapı yok. Dolayısıyla, bankacılığın da çekincesi biraz buradan kaynaklanıyor.

Yani özetlersek; Türkiye’deki teknolojik altyapıda be to be pazaryerleri açısından bir eksiklik göremiyorum, Internet’e bağlantıda kullanıcılar açısından çok eksiklik var. Fakat bizim açımızdan bir eksiklik yok, altyapımız uygun, istediğimiz cihazları yurtdışından getirebiliyoruz, istediğimiz yazılımları alıp bunlar üzerinde uygulamalar geliştirebiliyoruz. Fakat bize destek verecek diğer kurumlardaki yapının henüz gelişmediğini görüyoruz.



GÜLNUR AKTOROS- Teknolojik yeterlilik olarak ben de bizim elektronik pazaryerinden örnek verebilirim. Elektronik pazaryeri açma olarak hakikaten herhangi bir eksiğimiz yok, Ali Beye bu konuda katılıyorum. Ama elektronik pazaryerlerinin üzerinde müşteri olan alıcı-satıcılar açısından yurtdışına yakınız diyebilirim. Aslında bizim baştan beklediğimizin çok daha üstünde bir seviyede gördük. Biraz önce bahsetmiştim, 503 üyemiz var ve bu 503 üyemiz de bilgisayar ve Internet sahibi. Biz bunu baştan çok öngörmüyorduk aslında, yani Türkiye bu seneye kadar özellikle çok hızlı bir şekilde, hem Internet hem bilgisayar satışlarında ilerliyordu, belki bu sene biraz durgunluk yaşadı. Ama teknolojinin dünyada da iyi bir yerde olduğunu görüyoruz, istatistiklerden de bunu görüyoruz.

Teknolojinin dışında, diğer tabii servisler, hukuk önemli bir konu; hukuksak eksiklikler var; ama bu sadece Türkiye’de değil, Amerika bu konuda en ileride olmasına rağmen, hâlâ ıslak imza sorunu tamamen çözülmüş durumda değil, Türkiye’de de hukuk bunun üzerinde çalışıyor. Diğer sektörler, sigortaydı, bankacılıktı, Ali Bey kadar kötümser değilim aslında, biz de ek olarak servisler üzerinde çalışıyoruz; hukuk aşılırsa, birçok sorunun üzerinden aşılabileceğini düşünüyoruz.



TAYFUN TÜRKALP- Ben de katılıyorum, tabii şu anda Türkiye’deki çok basit örneklerine varırsanız, bankacılık sektöründeki uygulamalarına bakın, en son teknolojiler var; yani bizim bankacılık sektörü çoğu konuda Avrupa’dan ve hatta Amerika’dan daha ileride. Bu anlamda teknoloji var; ancak kullanıcı tarafına indiğimizde görüyoruz ki, çok düşük browser’ler var. O zaman örneğin, biz kendi sitemizde çok düşük browser’lerin de çalışacak bir yapı bulmaya çalıştık. Bir de Türkiye’de bant genişliği hâlâ çok sınırlı. Dolayısıyla sitelere çok fazla görsel, grafiksel şey koyarsanız, site açılmamaya başlıyor. Yani bugün yurtdışındaki siteyle Türkiye’deki siteyi karşılaştırdığınızda en büyük problem bana göre bu aradaki teknolojik altyapı farkı, yoksa herkes en son teknolojiyi kullanabilecek durumda; ama bilerek kullanmamak var bu amaçlı. Yani herkesin rahat erişebilmesi amaçlı, gerekirse Pentium’un en düşük modeliyle siteye, be to be’de erişmek gerekiyor; yani be to se’den farkı o zaten. Orada mühim olan, zaten yeni bir ürün almıyorsunuz, her zaman satın aldığınız bir ürün, en önemli özellik güvenlik, erişilebilirlik olması lazım. Bu anlamda Türkiye altyapısı ne kadar genişlerse, pazaryerlerinin Avrupa’daki benzer örneklerine benzemek zorundadır.

OTURUM BAŞKANI- Tayfun Bey ben size bu hususta özel bir soru sormak istiyorum: “Erişilebilirlik” dediniz, konuklarımız “teknolojimiz mükemmel, inanıyoruz” dedi. Biz de inanıyoruz. Ama erişilebilirlik hususunda sizin ekstra önlemleriniz ya da “biz erişebilirlik konusunda yüzde 100’e yakın seviyelerde de teknoloji konusunda iddialıyız” diyebiliyor musunuz? Sizden kaynaklanmayan sebepler, yani kullanıcıların altyapısı falan kastetmiyorum, sizin kendi security veya diğer clostring gibi teknolojiler.

TAYFUN TÜRKALP- Bu anlamda biz tabii her türlü önlemi almaya çalıştık; ama herkes bu salonda da çok iyi biliyor ki, Türk Telekom tekeli Türkiye’de kalkmadıkça bir şekilde bütün servis sağlayıcılar Türk Telekomun altyapısına bağlı. Bugün uydudan da bağlansanız, uydu firması da bir şekilde Türk Telekom hattını kullanarak bu işi yapıyor.

OTURUM BAŞKANI-- “Biz ne yaptık?” diyorsunuz.

TAYFUN TÜRKALP- Biz backup’lu uydu da kullanıyoruz; ama uydu firmamız da bir şekilde Türk Telekom’un altyapısını kullanıyor. Bizim bölgeye bir tane kepçeyle birisi bir yeri kazarsa, o hat kesiliyor tabii. Buna önlem olarak biz, bunu da sağlayalım diye server’lerimizi farklı bölgelere koyduk. Bir server’imiz veya o bölgede komple her şey giderse, başka bir yerden server devreye giriyor. Yani tabii bunu yabancılara anlattığınız zaman belki gülüyorlar; ama bunu yapmak zorunda kaldık. Bunun yanında bir de tabii yazılımı geliştirirken en düşük kapasiteli bilgisayarlarla geliştirdik ki, herkes girebilsin.

OTURUM BAŞKANI- Teşekkür ederim.

Sabahnur Hanım sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?



SABAHNUR ERDEMLİ- Ben de sadece şunu eklemek istiyorum: Be to be, ne kadar kitlesellik kazanırsa, talep farklı yönlere gideceği için aslında hizmet sağlayıcı da bir şekilde biçimlendirecektir. Türkiye’deki hizmet sağlayıcıları da bence her düzeyde, yani hem teknolojik altyapı itibariyle hem yazılım ve donanım bazında söylüyorum, yeterlidirler; ama Türk Telekom düzeyindeki bir değişim ya da oradaki farklı uygulamaların oluşabilmesi de gerçekten kitleselleşmeyle taleplerin çoğalması, hem nicelik, hem nitelik olarak değişimiyle birlikte farklı bir yöne gidecektir diye düşünüyorum. Dolayısıyla, kitleselleşme burada bence temel bir parametre.

OTURUM BAŞKANI- Sayın Burak Dalgın, KOBİ Line’den, hoş geldiniz.
  1   2   3


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət