Ana səhifə

Dosya No : 2011/1939E. Yanit veren


Yüklə 69.5 Kb.
tarix25.06.2016
ölçüsü69.5 Kb.
09.01.2012
İzmir Nöbetçi İdare Mahkemesi

Kanalıyla

MANİSA İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA

Dosya No : 2011/1939E.
YANIT VEREN

DAVACILAR :İNAY Vicdan Hareketi Derneği

EGEÇEP (Ege Çevre ve Kültür Platformu) Derneği



VEKİLİ :Av.Arif Ali Cangı

858 Sokak Paykoç İşhanı No:9/705 Konak/İZMİR


DAVALI :ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI ANKARA
KONUSU : Davalı İdarenin birinci savunmasına yanıtlarımızın sunulmasıdır.

TEBLİĞ TARİHİ : 09/12/2011
A-Usul Bakımından :
a.) Vekâleten Temsil Yönünden;

Av.Mehmet Horuş, davacıların bir kısmının doğrudan vekili, kalanının da tarafımızdan düzenlenen yetki belgesiyle vekildir. O yüzden davalının bu itirazının hukuki bir yanı yoktur.


b.) Menfaat-Dava Ehliyeti Yönünden;

Davalı idare, halen “idari davaların yalnızca hakkı muhtel olanlar tarafından açılabileceğini” sanmaktadır. Oysa İdare Hukukumuzdaki bu tartışma biteli çok zaman geçmiştir. Artık menfaat ihlali dava açmak için yeterlidir.


Dava konusu işlemler gibi “çevre sağlığı ve canlı yaşamını etkileyecek idari işlemlerde dava açma hakkının çok geniş yorumlandığını, hemen hemen herkesin davacı olabileceğinin kabul edildiği”nden davalı idare haberdar değilmiş gibi davranıyor.

Çevreyi korumakla görevli bir Bakanlığın bu tutumu kaygı vericidir.


Dava konusu işlemin yaratacağı yaşamsal risklerden davacı tüzel kişiler, kuruluş amaçları ve görevleri açısından, gerçek kişiler de sağlıklı yaşam hakları açısından etkileneceklerdir. Yaşamsal riskler yaratması olası bir işlemin hukuksal denetimini istemek tüm davacıların hakkıdır.
Hukuk Devleti olmanın zorunlu ve öncelikli koşulu, idarenin hukuka aykırı işlem ve eylemlerinin hukuksal denetiminin sağlanması, bu denetim sonunda verilecek kararların gecikmesiz ve eksiksiz uygulanmasıdır. Hukuk Devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri gereğince davacıların dava ehliyetleri tartışılamaz.

B-Esas Bakımından :
Davalı idare esas olarak 27.06.2003 tarihli ÇED olumlu kararına dayanılarak, dava konusu işlemin hukuka uygun olduğu savunulmaktadır.
2003 ÇED olumlu kararının iptali davası, Sayın Mahkemenizin 2009/1170 Esas sayılı dava dosyasında devam etmektedir henüz yargısal süreçler tamamlanmamıştır. Bu dosyadan alınan iki ayrı bilirkişi raporunun arasında çelişkisi, tek başına söz konusu ÇED olumlu kararının çevre sağlığını ve canlı yaşamını koruma konusunda ciddi zaafiyetler içerdiğini göstermektedir.
Şimdi de aynı zafiyetler büyütülerek işletmenin kapasitesi aratılmaktadır. Yani Risk vardı, bu davanın konusunu oluşturan işlemle risk katlanmıştır.
Birinci ÇED olumlu kararı iptali davasında ilk alınan bilirkişi raporundaki tespit ve değerlendirmeler davalı idarenin savunmalarını çürütmeye yetmektedir. Bilirkişiler Prof.Dr. Semiha Arayıcı, Prof. Dr. Hüseyin Öztürk ve Yard. Doç. Dr. İlgin Kurşun tarafından düzenlenene raporda maden ve kimya tesisinin yaratacağı çevresel riskler açıkça saptanmıştır.
Özetlemek gerekirse;

  • Soru-1’in Yanıtı (Sayfa-3); “…Kışladağ projesinde yer altı madenciliği yerine açık ocak işletiminin seçiminde; hemen yüzeyde başlayan düşük tenörlü, yüksek tonajlı cevher yanısıra yatırım ve işletme maliyetleri gibi ekonomik değerlendirmenin belirleyici olduğu görülmektedir. Bu seçimle, işletme sonrasında sahada 1 km çapında dip kodu yer altı su tabakasına erişmiş 450 m derinliğinde (rapora göre 250 m. su dolması beklenmektedir) AKD sorunu çözümlenmemiş bir göl oluşacaktır. Raporda yer altı suyuna yapacağı etkinin boyutu konusunda bir öngörüde bulunulmamıştır, ancak ciddi bir risk oluşturacağı açıktır…”

  • Soru-2’nin Yanıtı (Sayfa-4); “…132 milyon ton cevherin yığın liçi yöntemiyle işlenmesiyle 17 yıl sonra bölge topografyasında yaklaşık 1.8 milyon metrekarelik bir alanda 60 m yüksekliğinde bir tepe oluşacak, madencilik faaliyetinde çıkan 110 milyon ton ekonomik olmayan kaya maksimum yüksekliği çevre yüksekliğini aşmayacak şekilde vadide depolanacak ve açık ocak işletmesi sonrasında meydana gelecek göl ile birlikte işletme kapandıktan sonra, bölgenin kalıcı peyzajını oluşturacaktır. (…) Yerel jeolojiye yukarı ve aşağı volkanitlerin hakim olduğu belirtilirken liç alanı, çözelti havuzu ve ADR tesisleri gibi ünitelerin yer alacağı zemin koşulları üzerine bilgi yoktur. Herhangi bir kaza ya da yıkım sırasında çözelti boşalması sonrasında planlanan alt yapının yetersiz kalması halinde, geçirimli olduğu bilinen volkanitler için acil eylem planında açıklanan önlemlerin yanı sıra acil durum senaryoları oluşturularak buna ilişkin teknik alt yapının hazırlanmasında yarar vardır…”

  • (Sayfa-6) “…Laboratuar koşullarında alanı temsil edeceği kuşkulu yalnızca iki örnek üzerinde gerçekleştirilen kısa vadeli liç işlemi sonuçlarının kaya döküm sahası gibi kalıcı peyzaj oluşturacak üniteler için geçerli kabul edilmesi ve metal hareketliliğinin beklenmeyeceği sonucuna varılması doğru ve yeterli değildir. Liç sözeltisi içinde çevresel etki açısından dikkate alındığında belirtilen alüminyum, çinko, bakır ve demir yanı sıra çözeltide ölçülebilir konsantrasyonların altında olduğu bildirilen XRF sonuçlarına göre etkili olması beklenen arsenik, kurşun molibden, antimon ve kalayın durağan ya da durağan mineraller içerisinde bulundukları sonucu çıkarılması ve karşılaştırmanın farklı örneklerle yapılmış olması hatalıdır, sonuçlar ve değerlendirme üzerinde kuşku yaratmaktadır. (…) Ancak raporda kullanılacak su miktarı ve arıtım prosesi ile ilgili herhangi bir bilgi ve alt yapı tasarımı yer almamaktadır.Kapanış aşamasında açık ocakta oluşacak suda ağır metallerin çözünmesini minimize etmek için işletme sırasında toparlanacak verilerin değerlendirilerek ve ocağın nihai kullanımına bağlı olarak kapatma stratejisi oluşturulması yaklaşımı, böylesi büyük bir projede çevrenin korunmasına yönelik alınması gerekli önlemler açısından yeterli ve açıklayıcı değildir…”

  • (Sayfa-7,8)“…Raporda proje su kullanımına ilişkin faaliyet alanları için verilen tüketim miktarlarına göre oluşturulan su dengesi hatalı ve eksiktir. İşletme sırasında özellikle açık ocakta oluşacak suyun proseste kullanılacağı bildirilmesine karşın hesaplamalarda yer almamıştır. (…) işletme sırasında bölge yer altı su kaynaklarında azalma/kuruma beklenmelidir. (…) işletme sonrasında metal siyanür bileşikleri ile zenginleşmiş nihai liç çözeltisinin ne şekilde arıtılacağı konusuna açıklık getirilmediği ortadadır, raporda arıtım yöntemine ilişkin herhangi bir açıklama yoktur. (…) Yığın liçi alanın tabanına sızdırmazlık için serilen jeomembran ve kil hakkında raporda bilgi yoktur. (…) deprem sırasında kullanılan jeomembranın yırtılmasının hangi yer hareket ivmesinde olacağı konusu da açıklanmamıştır. (…) ADR tesislerinde olası dökülme veya sızıntılar için ek bir önlem raporda yer almamaktadır…”

  • (Sayfa-8,9)“…Proje faaliyetlerinin hava kalitesine olası etkilerini belirlemek için yapılan modelleme çalışmasında meteorolojik verilerin güvenilirliği tartışmalıdır. (…) Rapordan da görüleceği gibi inşaat aşamasında PM yönetmelik sınır değerlerini aşmaktadır. Hesaplamalarda ulaşım yollarının yapımının kirletici kaynak olarak değerlendirmeye alındıkları ancak sahada kullanılacak toprak yolların (gürültü hesaplamalarında değerlendirilmiş) hesaplamalara katılmadıkları görülmektedir. Toprak yolların modellemede kirletici kaynak olarak yer alması ile PM parametresi, yönetmelik değerlerinin daha da üstüne çıkacaktır.(…)İşletme aşamasının hava kalite modellemesinde hidrometalurjik tesiste oluşacak proses gazlarının hesaplamalarda yer almadığı görülmektedir.Ünite ve prosesinaçıklandığı bölümlerde de çıkacak proses gazlarının kontrolüne yönelik bir bilgi yoktur. (…) Dikkatlerden kaçan bir diğer konu da gerek inşaat gerekse işletme aşamasına cevherde bulunan bazı minerallerin değerlendirmeye alınmayışıdır. PM içinde kurşun miktarı hesaplanırken madenin jeolojik yapısı gereği yüksek olması beklenen silis ve arsenopirit araştırılmamıştır. Oysa her ikisi de kanserojen olması nedeniyle halk sağlığı ve çevre açısından son derece önemlidir…”

  • (Sayfa-10)“…su kalitesi ve hidrolojisi tanımlanmamış açık ocak gölü bu yeni peyzajın çözüm gerektiren sorunu olmaktadır…”

  • (Sayfa-11)“…olası tarımsal ve orman ürünleri kaybının 3.7 milyon ABD $ olacağı hesaplanmıştır. Hesaplamalara esas alınan bölgede 415 ha x 55 ağaç/ha = 22825 ağacın kesileceği öngörülmektedir. Hayvansal üretim kayıpları ile ilgili olarak raporda bir değerlendirme bulunmamaktadır. Sonuç olarak; hernekadar inşaat ve işletme aşamasında istihdam edilecek personelin % 50-%80 oranında bölgeden sağlanacağı belirtilmiş ise de altın madeni işletmeciliğinin yöre tarımsal/hayvansal ve orman üretimine olası olumsuz etkisinin ve ikame oranının ne olacağı konusunda açık bir analiz yoktur…”

  • (Sayfa-12) “…Altın zenginleştirmede kullanılacak siyanür çok zehirli bir kimyasaldır. Belirli miktarda çevreye verildiğinde içme sularında zehirlenmelere ve buharlaşma ve oksidasyonu sonucunda çok daha zehirli hidrojen siyanür ve disiyan gazlarının salınımına neden olur. (…) Laboratuar koşullarında yapılan liç işlem sonuçları deney sonuçları olup üretim yükleri altında sürdürülüp sürdürülemeyeceği kuşkuludur. Bu nedenle yığın liçi işlemlerinde yüklü siyanür çözeltisinde ve yıkama sularına metal siyanür kompleksleri, tiyosiyanatlar, arsenatlar… gibi ağır metal bileşiklerinin de bulunabileceği dikkate alınmalıdır. Raporda altın kazanımı için kullanılacak liç çözeltisi derişiminin 250 ppm olarak projelendirildiği ancak daha sonra 178 ppm olarak revize edildiği bildirilmektedir. Yüklü ve yüksüz çözeltideki siyanür derişimleri hakkında bilgi yoktur, bir siyanür dengesi hesaplaması yapılmamıştır…”

  • Soru-4’ün Yanıtı (Sayfa; 14); “…En iyi mühendislik uygulamalarının planlandığı yaklaşımı kabul görse bile gerek yığın liçi gerekse pasa döküm alanı ve açık ocak sahası için AKD oluşumu ve bağlı olarak yüzey ve yer altı sularına ağır metal salınım riski farklı derecelerde olmak üzere vardır. Özellikle HCN’nin doğal bozunması sonrasında, gözlenecek nitrat kirlenmesinin ve pasa ve liç işlemine uğramış kayaçta anerobik mikroorganizmaların neden olduğu ast oluşumunun Ph yı düşürmesinin, duraylı halde olan ağır metallerin çözünerek yüzey ve yer altı sularına karıştığı, bunlardan kanserojen olarak bilinen arseniğin altın işletmeleri çevresindeki yer altı suyu ve havada asılı parçacıklarda zenginleştiği uluslar arası platformlarda tartışılarak kabul görmüştür. Yanı sıra altın madeninde çalışanların akciğer kanserinden ölme riskinin, aynı bölgede madenlerde çalışmayanlara göre çok yüksek olduğunu gösteren araştırmalarda nedenin silis ve arsenik olduğu belirtilmektedir. (…) Sonuçlara göre halk sağlığı açısından risk oluşturan elementlerden birisi de kurşundur. Çevreye yayılan kurşunun havada uzun süre asılı kaldığı, toprakta partiküllere yapışarak asidik ortam olmadıkça yer altı ve içme sularına karışmadığı bilinmektedir. Vücuda havadan solunarak,içme suları, besinler ve sigara dumanından alınmaktadır. Vücutta tüm organ ve dokuları etkilemekte, özellikle çocuklarda merkezi sinir sisteminde, böbrek ve bağışıklık sisteminde hasarlara neden olmaktadır. Yetişkinlerde bellekte zayıflamaya, kansızlık ve kan hastalıklarına, erken doğum ve üreme sisteminde bozukluklara yol açtığı bilinmektedir. (…) Raporda dikkat çekilmeyen bir diğer element ise civadır. Hava, toprak ve suda bulunabilen civa, solunum ve sindirim yoluyla vücuda alınabilir. Sinir sisteminin civanın tüm formlarına karşı duyarlı olduğu, yüksek miktarda maruziyetin beyinde, böbreklerde ve fetus gelişiminde kalıcı zararlara neden olduğu bildirilmektedir. Hayvan deneylerinde kansere yol açtığı gösterilmiş ve insanlar için olası kanserojen sınıflamasına alınmıştır. (…) Kışladağ projesinde liç işleminde kullanılacak sodyum siyanür çözeltisinden salgılanacak HCN’nin havada yarılanma ömrünün 1-3 yıl arasında değiştiği bilinmektedir. Yükse derişimlerde siyanür toprak mikroorganizmaları için toksiktir. Solunum yoluyla yüksek dozda alınan siyanür insan için son derece zararlıdır ve beyin ve kalbi etkileyerek koma ve ölüme neden olmaktadır…”

  • Soru-5’in Yanıtı (Sayfa; 16); “…Kışladağ altın işletmesi ÇED Raporunda en büyük eksiklik, işletme sonrasında oluşacak açık ocak gölünün yaratacağı çevresel riskleri en aza indirmeye yönelik projelendirilmiş nihai bir kapanış programının olmayışıdır.İlgili bölümlerde belirtildiği gibi tasarlanan tek uygun kapatma planı olarak ocak duvarlarının stabilizasyonunun sağlanması ve güvenlik amacıyla arazinin çevrelenerek ocağın işletilmiş durumda bırakılması düşüncesi kabul edilir değildir.(…)Kışladağ altın madeninin liç hücrelerinden siyanürleme ve yıkama işlemleri sonrasında, oluşacak asit nedeniyle diğer metal bileşikleri ve siyanür komplekslerinin daha kolay çözünebileceğini göz ardı etmemek gerekir…”

  • Soru 6’nın Yanıtı (Sayfa-18); “…Yüz milyonlarca dolar değerindeki bir ekonomik faaliyetin bölge ve ülke ekonomisine katkısı yadsınamaz. Ancak bu işletmede ilgili bölümlerde açıklandığı gibi olası çevresel risklerin varlığı göz ardı edilmemelidir….”

  • Soru 7’nin Yanıtı (Sayfa-18); “…madenin kapanmasından sonra gerek siyanür kirlenmesi gerekse AKD oluşumu açısından önemli sorunların ortaya çıkması olası gözükmektedir….”

Dava konusu işlemin dayanağı olan Kışladağ Altın İşletmesi Kapasite Artırımı ÇED Raporu’nun önceki rapordan farklı bir yanı yoktur.

Yeni rezervler bulunduğu doğru değildir. Daha önce tonda en az 1,23 gram altın olan kayalar cevher olarak işletilirken, şimdi altın fiyatları 4-5 kat arttığı, kâr aralığı arttığı için, tonda en az 1,07 gram altın içeren kayalar da kazılıp çıkarılacak. 1,23 gr/t tenörlü 132.000.000 ton kaya kazılıp ufalanıp siyanürle işlemden geçirilip 152 ton altının büyük bir bölümü elde edilecek yerde; 1.07 gr/t tenörlü 180.600.000 ton kaya kazılıp ufalanıp siyanürle işlemden geçirilip 193 ton altının büyük bölümü elde edilecek.

Altın elde etme verimine bağlı olarak 25-30 ton, %22-23 daha çok altın elde edebilmek için %36 daha fazla kaya kazılacak ve aynı oranda daha çok atık çıkacak. Eskisinden daha çok siyanür kullanılacak, daha fazla su kullanılacak,110 milyon ton yerine 160 milyon ton ekonomik olmayan kaya, pasa çıkarılacak ve doğaya daha çok zarar verilecek..

Yeni bir cevher ve rezerv bulgusu yok. İşletmeci bu güne değin 29 ton altın üretmiş, bugünkü fiyatıyla tonu 52,5  milyon dolara satılabilen altından 29 ton üretip, 1,5 milyar dolar para kazanmış, yaptığı giderin en az 4 katı. Ne kadar vergi vermişler, katma değer, bağıl fayda, SSK primi bırakmışlar ki bu ülkeye belli değil, ama bıraktıkları atıklar, ortada yaratacağı riskler aratarak devam ediyor.

Altın fiyatlarındaki spekülatif artıştan ötürü kâr marjı artmış ve daha düşük tenörlü cevheri işletmeyi yeğlemişler. 1 ton altın için eskiden 1.600.000 ton kayayı kazıp öğütüp ya da parçalayıp doğada bırakacaklar iken; şimdi 1 ton altın için 1.762.000 to0n kayayı elleçleyip çevrede bırakıp gidecekler.

Şimdikinden daha çok elektrik enerjisi,daha çok siyanür, daha çok su tüketecekler. Üretilen her bir ton altın için ,daha çok siyanür, daha çok su tüketecekler.

Kısaca dava konusu işlemle, işletmeci daha çok kazanacak, bölge daha çok kirlenecek.

Çevre Hukuku’na özgün rengini veren en temel ilkelerden biri İHTİYAT İLKESİ’dir. “Burada ispat yükünün, geleneksel şeklinden sıyrılarak, çevresel bozulmaya yol açabilecek faaliyete karşı çıkanlardan alınıp bu faaliyeti gerçekleştirmek isteyenlere, diğer bir deyişle çevresel kaynakları kullananlara yüklenmesi, yani yer değiştirmesi söz konusudur. Bu yer değiştirme, hukuki sorumluluğun ortaya çıkması aşamasından çok önce, faaliyetin yapılıp yapılmamasının koşulu olarak kendini gösterir. Çünkü bu önlemin kabul edildiği durumlarda, faaliyet ya da proje sahibi gerçekleştireceği faaliyetin çevresel açıdan önemli bir zarar yaratma riski taşımadığını ortaya koymakla yükümlüdür. Ancak bu takdirdedir ki faaliyette bulunmak için gereken izni alabilecektir.” (Çevre Hukuku. Nükhet Turgut:1998, Sayfa 329)

Dava konusu işlemle kirlenme yoğunlaşacak, yaratacağı yaşamsal riskleri daha da artacaktır.

Bu nedenle yukarıdaki bilimsel veriler ile yaşanan süreç ve ihtiyat ilkesi göz önüne alındığında, dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğu ortadadır.



Davalı yanın savunmasındaki avukatlık ücreti talebi haksızdır; Savunma dilekçesinde, davanın reddi ile davalı bakanlık lehine avukatlık ücreti talep edilmektedir. Davalı yan 644 sayılı KHK. ye dayanmaktadır. Karşı vekalet ücreti ile idarenin hukuka aykırı işlem ve eylemleri hakkında yargısal denetime başvurma hakkını sınırlayan bu düzenleme, üst norm olan Anayasa ve uluslararası sözleşmelere aykırıdır. Bu nedenle bu istemin dikkate alınmamasını diliyoruz.
Sonuç olarak; Davalı İdarenin savunmaları, dava konusu işlemin hukuka uygun olduğunu kanıtlamamaktadır. Bu nedenle göz önüne alınmamasını, davamızın kabul edilmesini diliyoruz. Saygılarımızla
İNAY Vicdan Hareketi Derneği,

EGEÇEP Derneği

Vekilleri; Av. Arif Ali Cangı






Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət