Ana səhifə

XV. YÜZyil osmanli dönemiNİnde türk mûSİKÎSİ


Yüklə 290 Kb.
səhifə6/7
tarix26.06.2016
ölçüsü290 Kb.
1   2   3   4   5   6   7

3- XV. Yüzyılda Türk Mûsikîsinde Makamlar.


Bu yüzyılda, makamların sınıflandırılması konusunda, bir çok görüşler olmuş ve değişik uygulamalar yapılmıştır. Makamlar, XIV. XV ve XVI. yüzyıllarda önemlerine ve teknik özelliklerine göre dört gruba ayrılmış, makam, âvâze, şu’be ve terkîb terimleriyle nitelendirilmiştir. Önce âvâze ve şu’be sınıfları ve bunlardan sonra da terkîb kaybolmuştur. Eğer kuralları kullanılmadan unutulmuşsa, bunlar, diğer sınıflara dahil edilmiş ve böylece bütün sınıflar için sadece makam adı kullanılmıştır96. Bugün, aynı anlama gelen söz konusu dört terimi kısaca açıklayalım.
MAKAM: Makam kelimesinin anlamı, yer, mahal, mevki, mûsikîde bilim terimi olarak aşk, ezginin durağı, başka bir deyişle ezginin dayandığı tek perde için ad olarak kullanılmıştır. Bir şeyin durduğu ya da kaldığı yer, duruş yeri, belirli yer, durma, durma süresi, bir yerde oturma, toplumsal mevki, makam rütbe ve bir şeyin saygınlığı anlamlarına gelmektedir. Türk perde adları, aynı zamanda makam adları olarak da kullanılmış ve halen de kullanılmaktadır. Arapça perde adları da, ud’un telleri üzerindeki ses perdelerinin adından başka bir şey olmadığı ve bunların Türk kültür alanında, sadece XV. yüzyılın sonuna kadar nazariyat kitaplarında geçtiği bilinmektedir. Bunun da, yine Türk perde adlarıyla ilişkili olduğu söylenmektedir. Arapça perde adlarının ve bazı perdelerde “gâh” takılarının kullanıldığı da görülmektedir97.

Makam, belirli bir veya birkaç ses dizisi üzerinde belirli bir gidiş (seyir) sesin hareketidir. Bazı edvâr kitaplarında makam; “Bir takım şart-ı mahsus tahtında mazbut olup, silsile-i esvât-ı mûsikîyenin bir kısmı mahdudunda icrâ edilen nağamât-

ı muayyeneye denir” cümlesiyle tanımlanmaktadır98. Şirvânî ise, icrâcılar (erbâbu’l-amel)’ın, bu yüzyılda meşhur olan edvâr’a “makam”, ”perde” ve “kûşe” dediklerini

söylemektedir. Meselâ, Rast, Hicâz, Rast dörtlüsüyle Hicâz beşlisinden meydana gelen Zengüle gibi edvâr’a makam denildiğini belirtmektedir99.

Kırşehirli Yusuf Risâle-i Mûsikî adlı edvârında (XV. yüzyıl başı) geçen makam adlarını şöyle kaydetmektedir:

Makamların aslı onikidir. Yedi âvâze, dört şu’be ve geriye kalanı terkîblerdir. Oniki makamın evveli Rast’tır. Diğerleri Irak, Isfahan, Zirefkend-i Kûçek, Büzürk, Zirgüle, Rehâvî, Hüseyni, Hicâz, Bûselik, Nevâ ve Uşşak’tır100.



ÂVÂZE ( آوازة ):“Sadâ” anlamındadır. XIII-XVI. yüzyıl yazarlarına göre, makamların ayrıldığı dört türden birisidir.

Âvâzeler tam bir dizi değildir. İkinci derecede dizi sayılırlar, ancak özel adları vardır. Bunlar genellikle makam dizileriyle birleştirilirler101. Safiyyu’d-Dîn ve Hızır b. Abdullah’a göre 6 âvâze vardır. Bunlar: Geveşt, Gerdâniye, Nevrûz, Selmek, Mâye ve Şehnâz’dır. Ladikli Mehmed Çelebi XV. yüzyılda bunlara Hisar’ı da katarak 7 âvâze saymıştır. Âvâzların Nevrûz’una Nevrûzl-Asl denilmektedir102.



ŞU’BE ( الشعبة): XIX. yüzyıldan itibaren tümüne makam denilen kuralların bir kısmına, XV. ve XVI. yüzyıllarda verilen addır. Sayıları Kırşehirli Yusuf’ta 4 tanedir: 1-Yegâh, 2-Dügâh, 3-Segâh, 4-Çargâh’tır.

Şu’beler, tam ve bağımsız diziler değildir. Bazısı özellik taşımayan bir dizi şeklinde görünürken, bazısı da iki sesten meydana gelmiştir. 24 şu’be, ana dizilerin, diğer bir deyişle makamların işlenmesine yaramaktadır. Şu’beler, eklendikleri makamın dizisini uzatarak zenginleşmesini sağlamak amacıyla kullanılır103.

Şu’belerin sayısı Abdulkadir Merâğî’de 24 olarak belirtilmektedir: 1-Dügâh, 2-Segâh, 3-Çargâh, 4-Pençgâh, 5-Aşirân, 6-Nevrûz-u Arap, 7-Mâhûr, 8-Beyâtî, 9-Nevrûz-u Beyâti, 10-Hisar, 11-Nühüft, 12-Uzzâl, 13-Eviç, 14-Nikriz, 15-Müberka’, 16-Rekb, 17-Sabâ, 18-Hümâyun, 19-Zavil, 20-Isfahanek, 21-Bestenigâr, 22-Hûzî, 23-Nihâvend, 24-Muhayyer’dir104.

TERKÎB VE MÜREKKEB: Bazı edvâr’a özel bir isim verilmemiş ve bir kaç edvar’dan meydana gelen makama da bu ad verilmiştir. Meselâ, ikinci tabakanın kısımlarından yedinci’nin, birinci kısımlardan altıncı’ya eklenmesiyle oluşan teferruatlı daireler gibi105. Bazıları Mürekkebât’ın, şed ve âvâzelerin dışında kalan devirler olduğunu ve bunlara Safiyyu’d-Dîn tarafından özel bir ad verilmemişken, daha sonraki dönemlerde adlandırıldıklarını söylemektedir106.

Makam, âvâze, Şu’be ve Terkîblerin tasnifinde nazariyatçılar arasında farklılıklar vardır. Bazılarının Şu’be olarak kabul ettiğini, diğerleri Terkîb olarak kabul etmektedir. Meselâ Abdulkadir Merâğî Nihâvend, Zavil ve Nikriz’i Şu’belerden sayarken, Kırşehirli Yusuf bunları Terkiblerden kabul etmektedir. Kırşehirli, ihtilâflı olan edvârın haricinde, şunları Terkîblerden saymaktadır:

Pençgâh, Beste Isfahan, Zirkeşîde, Aşirân, Bahr-ı Nâzik, Hisarek, Türki-Hicâz, Hicâz-ı Muhâlif, Rahatü’l-Ervâh, Nevâ-Aşirân, Zemzeme, Nevrûz-i Rûmî, Sazkâr, Nihâvend-i Rûmî, Nişaburek, Vech-i Hüseynî, Karciğâr, Rûy-i Irak, Müstear, Nigâr, Gerdâniye-i Nigâr, Gerdâniye Bûselik, Sipihr, Hüseyni-Acem, Büzürk-i Muhalif, Nigâr-ı Nik, Segâh-ı Mâye, Terkîb-i Sabâ, Nevrûz-i Acem, Çargâh-ı Acem, Uzzâl-ı Acem, Acem-i Rast, Sebz ,Sebz-i Ender ve Âğâz-ı Zenbûr.

Bugün hepsine makam adı verilen bu nağmeler, 17’li aralığa göre transpoze icrâ edilerek yaklaşık 160 makam meydana getirilmektedir.

Mûsikî ile ilgili kaynaklarda 550’den fazla makam ismi zikredilmesine rağmen, bu makamlardan kullanılanları, hiç bir çağda 100’ü pek aşmamıştır107. Bugün ise bunlardan 160 kadarı hakkında kaynaklarda bilgi verilmekte ve ancak 50 kadarı da kullanılmaktadır.

4- XV. Yüzyılda Türk Mûsikîsinde Usûller.

Klâsik nazariyat kitaplarında îka’ veya başka bir deyişle ritm konusu, teorinin son bölümünü oluşturmaktadır. Bu dönemdeki mûsikî üstadları, eserlerinde îka’ın tarifinden başlayarak, önce onun direklerini ( الوتد ) ve sonra diğer unsurlarını ve bunların birbirleriyle yaptıkları bileşimleri, kısaca, o dönemin edvâr’ını (usûllerini) anlatırlar.

Bu yüzyılda ve daha önceki yüzyıllarda kaleme alınmış olan nazariyat kitaplarındaki usûllerin, daire şeklinde gösterilmesi âdet olduğundan, bu dâirelere, şayet edvâr’dan maksat makam ise Edvârul-Lahnî, eğer bundan usûl kastediliyorsa Edvârul-Îkâî deniliyordu.

Bu devirdeki mûsikî nazariyatı ile ilgili kitaplarda, usûller tarif edilirken kullanılan îka’ direkleri, bunların prozodik karşılıkları, zaman değerleri ve örnekleri şöyledir:


Îka’ Direkleri Prozodik Karşılığı Zaman Değeri Örnek Kelime

Sebeb-i hafîf ten Bir dörtlük lem

Sebeb-i sakîl te-ne İki sekizlik ere

Veted-i mecmû’ te-nen Bir sekizlik ve bir dörtlük meger

Veted-i mefrûk tâ-ni Bir dörtlük ve bir sekizlik nâle

Fâsıla-i suğra te-ne-nen İki sekizlik ve bir dörtlük cebelen

Fâsıla-i kübrâ te-ne-ne-nen Üç sekizlik ve bir dörtlük semeketen

( 108 ).

Bugün kullanmakta olduğumuz usûllerdeki “düm-tek” sözlerinin, yukarıdaki ten-tenenen’lerin sonradan bu hale dönüşmesiyle meydana geldiği ve bu işlemin de Fatih zamanında yapıldığı söylenmektedir. Eski şekliyle bu usûllerin, sağ ve sol elin parmaklarıyla hesap edilerek vurulduğu nakledilmektedir109.


1   2   3   4   5   6   7


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət