Ana səhifə

XV. YÜZyil osmanli dönemiNİnde türk mûSİKÎSİ


Yüklə 290 Kb.
səhifə3/7
tarix26.06.2016
ölçüsü290 Kb.
1   2   3   4   5   6   7

B- XV. YÜZYIL TÜRK MÛSİKÎSİ NAZARİYATININ GENEL ÖZELLİKLERİ


Türk Mûsikîsi Nazariyatı’nın, XV. yüzyıl içerisindeki durumunu bir kaç yönden ele almak mümkündür. Bu yüzyılda kullanılmış olan mûsikî terimlerini, makamları, usûlleri ve Türk Mûsikîsi Nazariyatı içinde geçen diğer konuları incelememiz gerekmektedir.

Geniş bir alana sahip olan Türk-İslâm Mûsikîsinin nazariyat kitapları genel olarak iki bölümden meydana gelir:

Birincisi, ses sistemiyle bundan kaynaklanan nağmelerin durumu, te’lîf ve makamla ilgili unsurlar.

İkincisi ise, Îka’ yani ritm konusu ve bununla ilgili olan hususlardır.

Yukarıdaki ana başlıklar altında toplanan nazariyat konuları, bu kitaplarda en ince ayrıntılarına kadar ele alınır ve anlatılır. Genellikle bu yüzyılda kaleme alınan eserlerin başında, uzunca bir duanın ve yapılan çalışmanın, kendisine ithaf edildiği kişiye hitabın ve övgülerin bulunduğu bir mukaddimeden sonra, mûsikîyle ilgili teknik bilgilere geçilir. Önce mûsikînin anlamı açıklanır, ses ve sesle ilgili terimlerin tarifleri verilir ve ses sistemi, hayâlî bir ud teli üzerinde izah edilerek aralıklar gösterilir. Seslerin uyumluluk ve uyumsuzlukları ile ilgili özellikleri açıklanır, birbirleriyle olan ilişkileri teferruatlı bir şekilde anlatılır. Daha sonra, dörtlü ve beşli aralıklara gelinir. Bunlardan hareket ederek makam konusuna girilir, âvâze, terkîb ve şu’beler incelenir, bunlar ayrı ayrı sınıflandırılır ve makamlarla ilgili bir takım tablolar ve cetveller sunulur. Artık birinci kısım bitmiş, Îka’ konusuna girilmiştir. Îka’ın tarifinden başlanır, îka’ ile ilgili unsurlar, temelleri, ögeleri ve meydana gelişi genişçe anlatılarak, eserin kaleme alındığı dönemde kullanılan usûllerle ilgili edvâr açıklanır. Sonunda da, müellifin, eserle ilgili söyleyecek önemli bir notu varsa onu sunar ve eser, bir hâtime (bitiş) duasıyla sona erer.

Muhtevâ yönüyle kısaca bu durumda olan XV. yüzyıl nazariyat kitapları, kullanılan terimler, nota ve ses sistemi, makamlar ve usûller açısından, daha sonraki yüzyıllara ve günümüze göre bazı farklılıklar arzetmektedir. Bunları ayrı ayrı ele almak istiyoruz.


1-XV. Yüzyılda Türk Mûsikîsinde Kullanılan Terimler.


Bu yüzyılda Osmanlı ülkesinde konuşulan dil Arapça, Farsça ve Türkçe kökenli kelimelerden oluşan bir lügate sahip olduğundan, bugün bunların çoğu değişmiştir. Fakat, halâ Türkçe karşılığı bulunamayan terimler vardır. Aslında, sanat ve teknik alandaki bir çok terimin Türkçe karşılığının ortaya konulması, terminoloji bilgisini gerektirmektedir. Müzik terminolojisi de, müzik terimlerinden bahseden bir ilimdir41.

Eskiden bizde “terim” karşılığı olarak “ıstılah” kelimesi kullanılırdı42. Türk Mûsikîsinde terim konusu başlıbaşına önemli bir konudur. Mûsikî terimi olarak 1893’te Muallim Kâzım Uz, alfabetik sıraya göre Musikî Istılahati adında bir eser kaleme almıştır. Eski harflerle basılmış olan bu eseri, daha sonra ekler de katarak yeni harflerle Gültekin Oransay neşretmiş bulunuyor. Cumhuriyet döneminde mûsikî terimleri üzerinde ilk ciddi çalışmaları Hüseyin Sadettin Arel yapmıştır43. Terim konusunu fazla uzatmadan asıl konumuza dönmek istiyoruz.

XV. yüzyıl kültür ve sanat hayatı, tek kelime ile medenî hayat bakımından da ilerleme yüzyılıdır denilebilir. XIII. ve XIV. yüzyıllardaki Türkçe’ye dönüş hareketi, bu yüzyılda yavaşlamıştır. Özellikle ilim ve edebiyat dilinde Arapça ve Farsça kelimeler rağbet görmeye başlamıştır. Bu hareket, Türk aydınlarının Arap ve İran dillerine dönüşü anlamında değildir. Büyük bir alana yayılan Türk-İslâm Devleti’nin, hakim bulunduğu sahalara söz geçirecek derecede, zengin bir dile duyduğu ihtiyaçtandır. Kısaca, büyük bir devletin dili olmasındandır. Çünkü bu yıllarda Türkçe’ye giren kelimeler, yalnız Arap ve Acem dillerinden gelen sözler değildir. Özellikle Balkan dillerinden Yunanca, Latince ve İtalyanca’dan da kelimeler gelmiştir. Bu dillerin konuşulduğu yerlere hakim ve sahip olan Türkler, bir yandan oralara sözler götürmüşler, diğer yandan buralardan kelimeler almışlardır. Yeni gelen kelimeler, Türkçe’nin kendi bünyesinde gelişmesine engel olmuş, fakat dilimize daha geniş bir ifade kolaylığı vermiştir44.

XV. yüzyılda, Türk Mûsikîsi kaynaklarında geçen bazı terimler.


XV.yüzyılda Türk Mûsikîsi nazariyat kitaplarında kullanılan bu terimlerin hangi anlamlarda kullanıldığını, o dönemde yaşamış mûsiki bilginlerinin açıklamalarıyla verirken, zaman zaman daha sonraki yüzyıllarda ve son asırda yaşamış mûsikî üstadlarının ve dil bilimcilerinin aynı kelimeleri nasıl anladıklarını da belirtmeye çalıştık Şimdi XV. yüzyılda mûsikî nazariyatı kitaplarında geçen kelime ve deyimlere geçiyoruz:
NAĞME ( النغمة ): Yekdiğerine münasebet-i tâmmesi olan bir kaç perdenin bir arada icrây-ı terennümüne denir45.

İbn Manzûr ise nağmeyi: ”Okuyuşta veya başka şeylerde sesi ve kelimeyi güzelleştirmektir”46 diye tarif etmiştir.

Nağme, aslında ses demektir. Türkçe “ezgi, ır”; Farsça “nevâ”; Yunanca “melos”; Fransızca “melodi”; İngilizce “melody”; Almanca “melodie” kelimeleriyle karşılanmıştır47. Ladikli Mehmed Çelebi Zeynul-Elhân... adlı eserinde “nağme”yi: ”Bahsedilen bir zamana bağlanan bir sestir” diye tarif etmiştir48. Fethullah Şirvânî ise nağmeyi: ”İdrak edilmiş olan bir zaman içerisinde kalan sestir.”49 diye açıklamıştır.

LAHN ( اللحن ): Ferid Devellioğlu lahn’i “nağme ve ezgi“ olarak açıklamıştır50. İbn Manzûr ise: ”Sesi boğazda tekrar ederek uzatmak, okuyuşu ve şiiri güzelleştirmektir.”51 diye tarif etmiştir.

“Lahn” mûsikîde sesi yükseltip alçaltmaya denir. Istılahtaki anlamı ise: “Sınırlı bir şekilde tertip edilmiş olan çeşitli pes ve tiz nağmelerin meydana getirdiği topluluktur.”52 Başka bir tarifte ise lahn: “Hoş bir şekilde çeşitli tizlik ve peslikteki nağmeler topluluğudur.”53 diye de tarif edilmiştir.

Dr. Suphi Ezgi ise lahn’ı “muayyen bir makam ve ölçü ile ibda edilmiş güfteli, güftesiz nağmeler.”54 olarak tarif etmiştir

MÛSİKÎ (موسيقى ): İslâm Kültürüne bağlı olan bütün dillerde aynı telaffuzla yer almış, belki de tek Yunanca kelimedir. Arapça’da mûsîkî şeklinde yazılır fakat mûsîka diye okunur.

İslâm kültürü sahasındaki bilgin ve düşünürlerin, mûsikî konusunda verdikleri tariflerde, onu daha çok bir sanat ve bilim dalı olarak açıkladıkları görülmektedir. Eski Türk nazariyatçıları, genellikle büyük İslâm bilgini, İbn Sînâ’nın (980-1073) eş-Şifâ’ adlı eserindeki tarifi benimsemiş ve kullanmışlardır55. İbn Sînâ, mûsikîyi şöyle tarif etmektedir: ”Mûsikî riyâzî (matematiğe ait) bir ilimdir. Bu ilmin birinci kısmında, nağmelerin (seslerin) durumlarından ve bu nağmelerin kulağa hoş gelmesi için ne şekilde te’lîf edileceğinden, ikinci kısmında ise, nağmelerin arasına giren zamanların durumlarından yani her nağmenin uzunluk ve kısalık bakımından ölçülerinden söz edilir”56.

Dr. Suphi Ezgi, mûsikîyi:”Seslerin hal ve keyfiyetlerinden ve onların terekkübâtı olan makamlarla lahinlerin ölçüldüğü îka’dan bahis bir ilm-u san’attır.”57 diye tarif etmektedir.

Mûsikî, başka bir tarifte; “Ses üzerine kurulmuş bir sanat ve güzel sanatların en mühimi ve en güçlülerinden biri.” olarak izah edilmiştir58.

Jean Jacques Rousseau (1712-1778): ”Mûsikî, sesleri kulağa hoş gelecek şekilde uyarlamak sanatıdır.” diyor. Kant (1724-1804):”Bir sıra hoş duyguları seslerle ifadelendirmek sanatıdır.” diye tarif etmektedir59.

Mûsikî kelimesi İtalyanca, İspanyolca ve İngilizce’de “Music”, Fransızca’da “Musique”, Almanca’da “Musik” şeklinde yazılmaktadır.



MÛSÎKAR ( الموسيقار ): Mûsikî kelimesinin, bu kelimenin bozulmasından meydana geldiği söylenmektedir.

Şirvânî: ”Mûsikar, bir müzik âletinin adı veya şarkı söyleyene verilen addır.”60 demektedir. Kâzım Uz ise: ”Adı anonim bir edvâr-ı ilm-i mûsikîde geçen makam.” diye tanımlamaktadır61.

Başka bir tarifte ise: ”Eski Arap Mûsikî’sinde tegannî eden sanatkâra verilen adlardan biri ve Türk Mûsikîsinde nefesli bir saz.” olarak tarif edilmiştir62.

MUTRIB ( المطرب ): Bu kelimenin kökü “Tarabe =  “ dir, ferah ve hüzün ifade etmektedir63. Itrâb eden, çalgı çalan, çalgıcı, şarkıcı ve şarkı okuyan anlamlarına gelmektedir64. Başka bir tarifte ise, “bestekârlara ve mûsikîşinaslara verilen addır.“65 diye tarif edilmiştir.

Mutrıb, saz, sâzende ve hânende topluluğu anlamında olup, klâsik şiirde çok geçmektedir. Türk Mûsikîsi’ndeki özel anlamı ise, Mevlevihâneler’de âyin-i şerif icrâsı sırasında, okuyan ve çalan dervişlerin hey’et-i umûmiyesine verilen addır. Mutrıba, mutrıb kelimesinin dişil’i (müennesi) olup, Arap Mûsikîsi’nde kadın ses sanatkârı, şantöz ve muganniye anlamına gelmektedir. Mutrıb, Türk Mûsikîsi’nde, zamanımıza örneği gelmeyen eski bir mürekkep makam olarak da tarif edilmiştir66.



MAKAM ( المقا م ): Yer, mahal, mevki; mûsikîde bilim terimi olarak, aşk, ezginin durağı, başka bir deyişle ezginin dayandığı tek perde için kullanılmıştır. Bir şeyin durduğu ya da kaldığı yer, duruş yeri, belirli yer, bir konuyla ilgili yer, bir yazı içinde belirli yer, durma, durma süresi, bulunma, bir yerde oturma, toplumsal mevki, makam, rütbe, bir şeyin saygınlığı anlamlarına gelmektedir67.

Bir durak ile bir güçlünün etrafında, onlara bağlı olarak biraraya gelmiş seslerin umûm-i hey’eti. Makam kelimesi “mode” ve “tonalite” mefhumlarının her ikisini de içine almaktadır. Fakat, genellikle “tonalite” karşılığı olarak kullanılmaktadır68.



ÂVÂZE ( آوازة ): Âvâze, sadâ anlamındadır. XIII.-XVI. yüzyıl yazarlarına göre makamların ayrıldığı dört türden biridir. Urmiyeli Safiyyu’d-Dîn (ö.693/1294) ve Hızır b. Abdullah (XV.yüzyılın ilk yarısı) 6 âvâze (1.Geveşt 2. Gerdâniye 3. Nevrûz 4. Selmek 5. Mâye 6. Şehnâz ), Kırşehirli Yusuf (XV.yüzyıl başı) ve Ladikli Mehmed ise (XV. yüzyıl sonu) öncekilerin 6’sına bir de Hisar’ı katarak 7 âvâze sayarlar69.

Âvâz: “Eski mûsikî nazariyat kitaplarında, makamların sınıflandırılması için kullanılan terim.”70 olarak da tarif edilmiştir.



ŞU’BE ( الشعبة ): XIX. yüzyıldan beri tümüne “makam” denilen kuralların belli bir takımına, XV. ve XVI. yüzyıllarda verilen addır. Sayıları kimi edvârda (mesela Kırşehirli Yusuf’ta) 4, kiminde ise (mesela Sultan Mehmed için yazılan edvârda) 24 olarak ayrılmıştır71.

Türk Mûsikîsi’nde, eski nazariyat kitaplarına göre, makamların sınıflandırıl-masında kullanılan bir terim: 6 âvâz’dan elde edilen ve sayıları 24 olan 2. derecede makamlara denilmektedir72.



TERKÎB ( التركيب ): ”Bir kaç makamdan oluşan makama denür. Çünkü makam-ı mezkûr, çargâh, büzürk, mâye, pençgâh, rehavî73, nühüft, uzzâl makamlarının yekdiğerini müteakiben icrâ edilmesiyle hasıl olacağından, bu gibi, bir iki makamdan mürekkeb olan makâmâta terkîb tabir olunur”74.

ÎKA’ ( يقاع الإ ): Türk Mûsikîsinde usûl kalıplarına verilen bir isim ve nazariyat kitaplarında geçen bir terimdir. ”Usûl” yerine bu kelimeyi kullanmak yanlış olduğu halde, bu hata hâlâ yapılmaktadır75.

Safiyyu’d-Dîn’in Arapça olarak yazmış olduğu ve Sultan II.Murad’ın emriyle Ahmedoğlu Şükrullah’ın tercüme ettiği bir Edvâr’da: Nağmenin birbirine muvafık veya muhalif olmasına telîf ve nağme arasında bulunan zamana da îka’ denildiğini ve bir nağmede hasıl olacak mülâyemet ve münâfereti anlamanın îka’ ile hasıl olduğunu açıklamaktadır76.



MÜLÂYİM ( الملايم ) VE MÜTENÂFİR ( المتنا فر ):

Kulağa hoş gelen hece ve kelimelerin meydana getirdiği sesler mülâyim; kulağa hoş gelmeyen hece ve kelimelerin meydana getirdiği sese de mütenâfir denir77.



BU’D ( البعد ): ”Âlât-ı mûsikiyyenin perdelerini vukua getiren tel veya kirişlerin boyuna denür ki, buna fâsıla dahi denür.”78 Arapça’da uzaklık, aralık anlamlarına gelmektedir.

BAKIYYE ( البقية ): ”Artık, artmış, arta kalan”, Türk Mûsikîsinde 4 komalık aralığa verilen ad, bûselik (si) - çargâh (do), mahur (fa diyez) - gerdâniye (sol), dügâh (la) - kürdî (si bemol) gibi79.

MÜCENNEB ( المجنب): Arapça’da yan, taraf anlamlarına gelen “cenb” kelimesinden doğmuştur. Eski nazariyat kitaplarının başlıca konularından biri olan, muhtelif sazlardaki perde bağlarının yerlerinin tesbiti sırasında, işaret parmağı ile veya orta parmakla basılan perdelerin hemen yanıbaşlarında yer alan ve yine aynı parmaklarla basılabilen diğer perdelerin adlandırılmasında kullanılmış bir tabirdir. Meselâ, işaret parmağıyla basılan asıl perdenin yakınında bulunan ve bu parmağın baskı sahasına giren komşu perdeye Mücennebus-Sebbâbe, orta parmakla basılan aynı tür perdeye ise Mücennebul-Vustâ adı verilmiştir80. Mücenneb, tanînîden küçük, bakıyye’den büyük iki aralığın da ortak adıdır. Bunlardan biri küçükçe büyük ikili (182 cent81)’dir ve Büyük Mücenneb (Mücenneb-i Kebîr) adı ile anılır. Öteki büyükçe küçük ikili (112 cent) olup, Küçük Mücenneb (Mücenneb-i Sağîr) diye bilinir82.

TANÎNÎ ( الطنينى ): Türk Mûsikîsinde 9 koma83 değerindeki aralığa verilen addır ki, Batı Mûsikîsi’nin tabii dizisindeki iki çeşit aralıktan büyüğüne tekabul eder84. Tanînî’ye büyükçe büyük ikili (204 cent) adı verilir. Aralığın nağmelerinin sinek vızıltısına benzemesi nedeniyle bu ad verilmiştir. Nisbeti 9/8’dir85.

ZU’L-ERBA’ ( ذو الأربع ): Buna Ellezî bil-Erba’ da denilmektedir. Tam dörtlü aralığı demektir. Dört ses ve üç aralıktan oluşmaktadır.

ZU’L-HAMS ( ذو الخمس ): Buna Ellezî bil-Hams da denilir. Beşli aralık demektir. Beş ses ve dört aralıktan oluşmaktadır.

ZU’L-KÜLL ( ذو الكل ): Buna Ellezî bil-Küll de denilir. Tam sekizli aralığı demektir. Sekiz ses ve yedi aralıktan oluşmaktadır.

DÂYİRE ( دائرة – دايرة ): Daire şeklinde de yazılır. Çoğulu Edvâr gelir. Eski mûsikî nazariyatı kitaplarına verilen bir ad olup, şarklıların Arapça, Farsça ve Türkçe te’lif ettikleri mûsikî kitaplarında ve mecmualarında, makamlar ve usûller daire şeklindeki şemalarda gösterilmek âdet olduğundan, edvâr ismini almıştır86.

VETED ( اﻟﻭﺘﺩ ): Arapça’da sabitleştirmek veya direk (kazık) anlamına gelmektedir87. Aruz’da ise üç harften meydana gelen nazm’a bu ad verilmektedir88. Bunun da çeşitleri vardır:

Veted-i mecmu’: İki harekeli harfle bir sâkin (harekesiz) harften ibaret olan kelime; “faûl, benim, senin...” gibi kelimelere denilmektedir.

Veted-i mefrûk: İki harekeli harfin arasında bulunan bir sâkin harften ibaret olan kelime; ”fâle, kâne...” gibi kelimelerdir89 . XV. yüzyılda kullanılan mûsikî terimlerinin başlıcaları bunlardır. Çok kullanılan bu terimlerle birlikte bazı kelime ve terimlerin de burada lügatçe olarak zikredilmesinin yararlı olacağı kanaatindeyiz.


1   2   3   4   5   6   7


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət