Ana səhifə

TÜrk ceza hukukunda öRGÜTLÜ suçluluk


Yüklə 294 Kb.
səhifə3/4
tarix26.06.2016
ölçüsü294 Kb.
1   2   3   4

kabul edilebilir sınırlar

Hürriyetlerin sınırı sorunu, Anayasanın 2.maddesinde öngörülen demokratik düzenin kapsam ve sınırlarını oluşturan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde çözümlenmiş bulunmaktadır. Devlet, 2. maddesinde, kendisini bu sözleşmeye uymaya yükümlü kılmıştır. Böyle olunca, Devlet, din, vicdan, düşünce ve ifade hürriyetini Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine uygun bir biçimde düzenlemek zorundadır.

Düzenlemenin haklı olması, ancak, düzenlenmesi istenen beşeri davranışın, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde korunan değerlere, yani Anayasanın 1., 2. ve 3. Maddelerinin koruduğu değerlere “ yakın ve muhakkak bir tehlike“ oluşturması halinde mümkündür. Böyle olunca, beşeri bir davranış söz konusu değerlere yakın ve muhakkak bir tehlike oluşturmuyorsa, sözleşme kısıtlamaya cevaz veriyor diyerek, beşeri davranışın yasaklanması yoluna gidilmesi hakkın kötüye kullanılmasıdır.

Ancak beşeri davranışın Anayasanın 1.,2. ve 3. maddelerinin, dolayısıyla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin koruduğu değerlere yakın ve muhakkak bir tehlike oluşturması halinde bile, demokratik bir hukuk düzeninde, kanun koyucu, bu davranışı suç saymakta serbest değildir. Demokratik bir hukuk düzeninde sadece amaç gayri meşru – vasıta gayri meşru ve amaç meşru – vasıta gayri meşru ifadesini doğrulayan beşeri davranışlar suç sayılabilir. Bunlar dışındakiler kişilerin hürriyet alanıdır. Ancak, amaç ne olursa olsun, “ifadede şiddete yer verilmesi“ halinde vasıta gayri meşru olmaktadır. Tabii, vasıtada gayri meşruluğu doğrulayan böyle bir davranışı hukuk korumaz.

Anayasamız, 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin demokratik bir devlet olduğunu kabul etmiştir. Böyle bir devlette, bir ifade (resim, söz, yazı, vs.), şiddeti içeriyorsa, ancak o zaman yasağın konusu olabilir. Aksine davranış bizzat “ düşünceyi “ yasaklamaktır. Hukuk düzenimiz eğer demokratik bir hukuk düzeniyse, böyle bir hukuk düzeni “ düşünceyi “ yasaklayamaz. Bu açıdan bakıldığında, ör., Terörle Mücadele Kanununun kaldırılan 8. maddesi hükmü, düzenlediği suçun unsurları arasında “ ifadede şiddet unsuruna “ yer vermediğinden, bizzat düşüncenin kendisini yasaklamaktadır. Kuşkusuz, bu tür örnekler çoğaltılabilir. Hatta, din ve vicdan hürriyetinin tezahürleri söz konusu olduğunda, Anayasanın 24. maddesine rağmen, bizzat “din düşüncesinin “ ve “ dinî inancın “ kendisinin yasaklandığı gözlenmektedir.

Böyle olunca, demokratik bir hukuk düzeninde, kabul edilebilir bir terörle mücadele cihazı oluşturulurken, AİHS’ in 9. ve 10. maddesi hükmüne uygun olarak, düşünce, din ve vicdan hürriyetini korumanın, ifade hürriyetini teminat altına almanın tek yolu, suç sayılan beşeri fiilin tanımında “ ifadede şiddet unsuruna “ yer vermektir. Açıkçası, demokratik bir hukuk düzeninde, din, dini inanç ve düşüncenin ifadesi ve tezahürleri, amacı ne olursa olsun, ancak “ vasıtanın gayri meşru olması “ esasını doğruladığında suç sayılabilir. Oysa, hukuk düzenimizde, Manzininin düşüncesine uygun olarak, “amacın gayri meşru olması “ esasını sağlayan beşeri davranışlar da suç sayılmıştır. Kuşkusuz, böyle bir düzenleme, bizzat düşüncenin, dinin ve dini inancın kendisini suç saydığından, demokratik toplum/hukuk/devlet düzenleriyle bağdaşmamaktadır. Bu durum, ülkede, terör, terörizm, terör örgütleri ile mücadelenin belli başlı zaaflarından birini olmuştur.


8. 765 /TCK’ un ve 1412 /CMUK’ un yürürlükte bulunduğu dönemde terör, terörizme ve terör örgütlerine karşı etkin bir toplumsal savunma cihazı

oluşturma çabaları


8.1. Terör ve terörizmle mücadele
Bugün uygar toplumların en yaşamsal sorunu terör ve terörizmdir.

Gerçekten, terör ve terörizm demokratik toplum/hukuk/devlet düzeninin baş düşmanıdır.



Ülkeler, terörle mücadelede, ya ceza kanunlarına sistemini bozmadan yeni hükümler ekleyerek, ya da özel ceza kanunları çıkararak başa çıkmak istemektedirler. Uzun yıllardır, Ülkemiz, üzun yıllardır, terörün yoğun etkisi altındadır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini imzalayan bir ulus olmasına rağmen, toplumsal yaşamı etkisi altına alan bozuk-düzen, ihtilaller, kamu idarelerinin faşizan uygulamaları, ülkede terör ve terörizmi azdırmıştır.

Toplum, uzun yılından bu yana, 1924 Anayasasında ve sonraki anayasalarda hep özlemini duyduğu demokrasiyi savunmak, terör ve terörizmi etkisiz kılmak çabası içinde olmuştur. Bugün, toplumun birinci önceliği, kardeşi kardeşe kırdırmanın ötesinde başka bir özelliği olmayan, insanlığın elde ettiği en yüksek beşerî değer olan insan haklarının arkasına sığınarak, emperyalizmden, komşu düşmanlıklarından, Ortadoğu bataklığından beslenen ırkçı, dinci ve ideolojik terörle mücadele etmektir14.

Bu maksatla, 1991tarih ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu çıkarılmıştır. Kanun birçok kez değiştirilmiştir. Ancak, bugüne dek, teröre karşı etkin bir toplumsal savunma cihazı oluşturmada yeterince başarılı olunamamıştır15.


8.2. TMK’ unda terör, terörist, terör suçları ve terör örgütü

Kanun, terörü tanımlayarak, teröristi, terör suçlarını ve terör örgütünü tanımlamıştır. Terör örgütünü kurma, örgütün faaliyetini düzenleme veya örgütü yönetme ve örgüte katılmayı suç saymıştır.

Kanun 1. maddede terörü ve terör örgütünü tanımlamıştır.

Terör, cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerine başvurarak, kısaca toplumun demokratik, laik, sosyal hukuk Devleti düzenini bozmak amacı ile, bir örgüte mensup olan kişi ve kişiler tarafından girişilecek suç teşkil eden her türlü eylemlerdir16.

Terör örgütü, birçok kişinin, “terör suçu” işlemek amacıyla birleşmesidir. Gerçekten, Kanun, 1/2. maddesi hükmünde, “ iki veya daha fazla kimsenin birinci fıkrada yazılı terör suçunu işlemek amacıyla birleşmesi halinde bu kanunda yazılı olan örgüt meydana gelmiş sayılır “ demektedir.

Kanun, görüldüğü üzere, TCK’ un 220. maddesi hükmünden farklı olarak, iki kişinin bir araya gelmesini yeterli görmekle kalmamış, ayrıca örgütün işlemeyi amaçladığı suçları işlemeye yeterli örgünlükte olmasını da aramamıştır. Hukuk düzenindeki konumu bakımından, TMK., özel ceza kanunudur. Özel kanunun olduğu yerde genel kanun uygulanmaz. Ancak, TCK., 5. maddesi hükmünde, kanunun genel hükümlerinin özel ceza kanunları hakkında da uygulanmasını amirdir. Bu demektir ki, genel hükümler dışında, özel ceza kanunları kendi kurallarına tabidirler. Böyle olunca, Ceza Kanunundan farklı olarak, iki kişinin, örgün bir biçimde, bir araya gelmesi ile birlikte, terör örgütü oluşmuş olmaktadır. TCK' un 6/j maddesi hükmü, TMK hakkında da geçerlidir.

Ayrıca, Kanun, örgüt teriminin, “ Türk Ceza Kanunu ile ceza hükümleri içeren özel kanunlarda geçen teşekkül, cemiyet, silahlı cemiye, çete veya silahlı çeteyi de kapsadığını” ifade etmiştir. Kanunun, aslında göndermede bulunduğu kanun, 765 s. Türk Ceza Kanunudur. 5252 s. TCK Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 3. maddesi hükmü karşısında, kanunun “Türk Ceza Kanunu” şeklindeki göndermesi, 5237 s. Türk Ceza Kanunu anlamındadır.
8. 3. Terör suçlusu yahut terörist

Kanun, 2. maddesi hükmünde, terör örgütü kurmak, yönetmek ve örgüte katılmak suçunun failini tanımlamıştır. Kanun, faile, "terör suçlusu" demektedir. Böylece, Kanun, bu maddede teröristi tanımlamış olmaktadır. Bu demektir ki, teröristlik, failin bir niteliğidir. Bu nitelik, terör suçlusu faili, muhatabı olduğu cezai muamele bakımından, diğer faillerden farklı kılmaktadır.

Kanunun 1. maddesinde belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş olan örgütlerin mensubu olan ve bu amaçlar doğrultusunda diğerleriyle beraber veya tek başına suç işleyen veya örgütün faaliyetinden olan suçu veya suçları işlemese bile örgütün salt mensubu olan kişi suçun failidir, yani kanunun ifadesi ile terör suçlusudur. Ancak, kanunun bu hükmüne bakarak, terör örgütü kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçunun bir "mahsus suç", faillerinin de "mahsus suç faili" olması sonucunu doğurmaz. O nedenle, herkes, bu suçların faili olabilir. Failin şahsında, isnat yeteneğini azaltan veya kaldıran nedenlerinin olması, suçun teşekkülünü etkilemez, failin cezadan sorumluluğunu etkiler.

Kanun, ayrıca, terör örgütüne mensup olmasa bile, örgüt adına suç işleyen kişileri de terör suçlusu sayılmaktadır.

Bu durumda, terör suçlusu olmak, suçun teşekkülünde değil, suçun takibi usulünde ve cezanın infazında suçlu kişinin tabi olacağı usul ve esaslarla ilgili olmaktadır. Gerçekten, Kanun, yeni bir suç ve suçlu tipi yaratarak genelden ayrılmış, terör suçunun ve terör suçlusunun kovuşturulması, soruşturulmasını ve cezalarının infazını genelden farklı farklı usul ve esaslara bağlamıştır ( Bkz, m. 9 vd., 10 vd. ).
8. 4. Terör suçları ve terör amacı ile işlenen suçlar

Suçun işleyeninin yanına kalmamasının istenmesi, suçlunun geri verilmesi, ancak siyasi suçlunun geri verilmemesi ilkeleri ortaya çıkarmıştır. Bugün terör saiki ile işlenen suçların siyasi suç olup olmadığı tartışma konusudur. Genel eğilim, demokratik düzenine karşı olduklarından, terör ve terörizm amacı ile işlenen suçların, siyası suç sayılmaması doğrultusundadır.

Böyle olunca, Kanunun 3/1.maddesi hükmünde, evrensel olarak siyası suç sayılan Devlet aleyhine işlenen suçların, "Terör suçları" sayılması, terör saiki ile suç işleyen kişilerin geri verilmesini imkansız kılmaktadır. Bu nedenle, biz, öldürme, yaralama, hırsızlık, vs. suçları gibi "terör suçları" adı altında bir suç kategorisinin mümkün olmadığı, muhtemelen siyası suçlara benzetilerek yaratılmış olan bu tür bir suç kategorisinin temelinde yanlış olduğu kanaatindeyiz. Ancak, kanunun açık düzenlemesi karşısında, söylenecek bir söz bulunmamaktadır.

TMK., 765 s. Kanunun 125, 131, 146, 147, 149, 156, 168, 171 ve 172. maddelerinde öngörülen suçların 5237 s. Kanununda karşılığı olan suçların (5252 s. Kanun, m. 3 ) kendiliklerinden, yani nitelikleri bakımından " terör suçları " olduğunu kabul etmiştir. Kuşkusuz, 5237 s Kanunda karşılığı olmayan suçlar zımnen ilga edilmiş olmaktadır.

Böyle olunca, Devletin düzenine karşı olan bu suçları işlemek üzere 7. maddede öngörülen terör örgütlerini kurma, yönetme veya örgüte katılma suçlarında, artık faillerin fiillerinin kanunun 1. maddesinde öngörülen amaçlarla örtüşüp örtüşmediği araştırılmayacak, söz konusu amaçların zaten işlenmesi amaçlanan suçların bünyesinde mevcut olduğu kabul edilecektir.

Kanun, 4. maddesinde, ayrıca ikinci bir kategori suçlara yer vermiştir. Bunlar, " Terör amacı ile işlenen suçlar" kategorisidir. Kanun, bu maddede sayılan Devlet aleyhine işlenen bir kısım suçlarla, bu nitelikte olmayan diğer bir kısım suçları Terörle Mücadele Kanununun uygulanmasında " terör suçu " saymaktadır17. Bu demektir ki, bu maddede sayılan suçlar, ancak kanunun 1. maddesinde gösterilen değerleri ihlal etmek amacına matuf olarak işlenmeleri amaçlandığında 7. maddede öngörülen terör örgütü kurmak, yönetmek veya üye olmak suçları mümkün olabilmektedir. Öyleyse, yukarıdaki suçlardan farklı olarak, bu suçları işlemek için terör örgütü kurma suçunda, söz konusu suçların terör amacı ile işlenmek istendiğinin saptanması zorunludur. Bu yapılmadığı taktirde, TCK’ un 220. maddede öngörülen suçla, TMK’ un 7. maddesinde öngörülen suç birbirine karıştırılmış olur. Elbette, bu da, TCK’ un 2., 61/10. maddelerinin ihlalini oluşturur.

8.5. Terör örgütleri

Kanunun 7. maddesinde, her ne nam altında olursa olsun, bu kanunun 1. maddesi kapsamına giren örgütleri kurmak, bunların faaliyetlerini düzenlemek veya yönetmek ve örgüte girmek suç sayılmıştır.

Söz konusu madde hükmü, ifadesi çok failliliği çağrıştırmamakla birlikte, esasında örgütlü suçluluğu düzenlemiştir. Ancak, kanun, madde kapsamına giren örgütlü suçları, TCK’ un 168, 169, 171, 313, 314 ve 315. maddelerinde düzenlenmiş olan örgütlü suçlardan ayrık tutmuştur. Kanunun bu hükmü, TMK’ un 7. maddesi hükmünün, ayrık tuttuğu hükümler karşısında, özel ceza kanunu olduğuna işaret etmektedir.

Ancak, 5252 s. Kanunun 3. maddesi hükmü karşısında, TMK’ un göndermede bulunduğu 765 s. Kanunun bu maddelerinin karşılığı olan maddelerin 5237 s. Kanunda aranması gerekmektedir. Elbette, karşılığı olmayan maddeler, zımnen ilga edilmiş olmaktadır.

Kanun, “her ne nam altında olursa olsun” diyerek, sadece suç işlemek için açıkça örgütlenmeleri değil, aynı zamanda meşru örgütlenme görüntüsü altında suç işlemek için örgütlenmeleri de cezalandırmak istemektedir.

Kanunun suç olarak öngördüğü fiil, birinci maddesi hükmünün kapsamına giren örgütleri kurmak, bunların faaliyetlerini düzenlemek veya yönetmek ve örgüte üye olmak fiilidir.

Fiil hukuka aykırı olmalıdır. Zorunluluk hali, özellikle örgüte girmede, fiili suç olmaktan çıkarır. Örgüte girme fiilinin cebir ve şiddet, korkutma ve tehdit altında işlenmesi halinde fail cezalandırılmaz. Bu hallerde, cebir ve şiddet, korkutma ve tehdit kullanan kişi, suçun faili sayılır ( TCK. m. 28 )

Kast, faillerin, bir terör örgütü kurduklarını, bir terör örgütünün faaliyetini düzenlediklerini veya yönettiklerini, bir terör örgütüne girdiklerini bilmeleri ve istemeleridir. Özellikle örgütü kuranların ve yönetenlerin örgüt üyelerinin bu sıfatla işledikleri suçlardan ayrıca sorumlu olmalarından farklı olarak, burada, kast, doğrudan kasttır.

Fiili hata, kastı kaldırır.
8. 6. İşlenen suçlardan sorumluluk

Failler, yukarıda belirtildiği üzere, hem örgüt kurmak, örgüt yönetmek veya örgüt üyesi olmak suçlarından, hem de kendilerinin örgüt adına işledikleri diğer suçlardan sorumludurlar. Faillerin, sorumluluklarının esası, doğrudan kasttır.

Ancak, failler, bilerek ve isteyerek terör örgütü kurduklarından, bilerek ve isteyerek bunların faaliyetlerini düzenlediklerinden veya yönettiklerinden, bilerek ve isteyerek terör örgütüne girdiklerinden, her fail, diğer faillerin örgüt adına işledikleri suçlardan sorumludur. Burada, sorumluluğun esası, muhtemel kasttır. Gerçekten, tüm failler, fiilleri ile, daha başında, örgütün faaliyeti cümlesinden olarak işlenecek suçlara kayıtsız kalmışlar, işlenmeleri halinde sorumlu olmaya gönüllü olmuşlardır.

Öyleyse, ister fiilen katılsın isterse katılmasın, örgütün faaliyeti cümlesinden olarak işlenen tüm suçlardan, kim işlerse işlesin, failler, hepsi birlikte sorumludurlar, çünkü örgütün faaliyeti, her dereceden tüm örgüt mensuplarının, yapılmasını aralarında önceden kararlaştırdıkları faaliyetlerdir.


8.7. Ceza

Örgütü kuran, faaliyetini düzenleyen veya yöneten failler, beş yıldan on yıla ağır hapis ve ikiyüz milyon liradan beşyüz milyon liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılmaktadırlar.

Kanun, örgüte girenleri, üç yıldan beş yıla kadar ağır hapis ve yüz milyon liradan üçyüz milyon liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırmaktadır.

TCK’ un 5. maddesi karşısında, kanunun öngördüğü ağır hapis ceza ve ağır para cezasının tayininde, 5252 s. Kanunun 5. ve 6. maddeleri hükmü esas alınacaktır.

Ülkemizde, terör ve terörizmle mücadele bağlamında, terör örgütünün dağılmasını, mensuplarının ele geçirilmesini sağlamak, pişmanlık duyan örgüt mensuplarının kazanılmasına yardımcı olunmak amacı ile birçok kez, birçok biçim altında af kanunları çıkarılmıştır. Bu kanunların terörü ve terörizmi etkisiz kılmakta ne kadar yararlı olduğu en azından bilimsel olarak bilinmemektedir.
8. 8. Örgüt mensuplarına yardım etmek, örgütün propagandasını yapmak

Kanun, 7/2. maddesi hükmünde örgüt mensubu olmayan kimselerin, örgüt mensuplarına yardım etmelerini, örgütle ilgili propaganda yapmalarını suç saymıştır. Kanun, Faillerin bu fiilleri ayrıca başka bir suç oluştursa bile, bu suçlardan ötürü ayrıca cezalandırılacaklarını hükme bağlayarak, burada, suçların içtimaı kabul etmemiş olmaktadır.

Örgüt mensuplarına yardım ve örgütün propagandasını yapmak suçlarının faili, örgüt mensubu olan veya olmayan herkes olur.

Kanunun, suç saydığı fiil, örgüt mensuplarına yardımda bulunmak fiilidir. Örgüt mensuplarına yardımda bulunmak, failin, örgüt mensubunun örgütsel faaliyetini kolaylaştıran maddi ve manevi her türlü davranışta bulunmasıdır.

Kast, failin, örgüt mensubu olduğunu bildiği kimseye, yardımda bulunmayı, bilmesi ve istemesidir. Yardımda bulunulan kimsenin örgüt mensubu olduğunun bilinmemesi fiili hata olur ve kastı kaldırır.

Diğer suç bakımından kanunun suç saydığı fiil, örgütle ilgili propaganda yapma fiilidir. Propaganda yapmak, örgütü tanıtmak, faaliyetlerini duyurmak, örgütü ve faaliyetlerini övmek, iyi olduğunu söylemek fiilidir.

Burada, Basının haber verme hakkını kullanması ile örgütün propagandasını yapmak karıştırılmamalıdır. Basın, haber değeri olmak, haber sınırları içinde kalmak kaydıyla, kanunun suç saydığı fiiller, davranışlar hakkında nasıl haber verme hakkına sahipse, aynı şekilde bir örgütlü suçluluk olan terör, terör örgütleri ve terörizm hakkında da haber vermek hakkına sahip bulunmaktadır.

Kast, failin bir terör örgütü ile ilgili propaganda yaptığını bilmesi ve istemesidir. Örgütün terör örgütü olduğunu bilmemek fiili hata olur ve kastı kaldırır.

Zorunluluk halı, cebir ve şiddet, korkutma ve tehdit, bu suçlar bakımından da ceza sorumluluğunu ortadan kaldırır.

Suçların cezası, bir yıldan beş yıla kadar hapis ve elli milyon liradan yüz milyon liraya kadar ağır para cezasıdır.

Ancak, TCK’ un 5. maddesi karşısında, kanunun öngördüğü ağır hapis ceza ve ağır para cezasının tayininde, 5252 s. Kanunun 5. ve 6. maddeleri hükmü esas alınacaktır.

Terör örgütünün propagandasını Basını kullanarak yapmak halinde, ayrıca, mevkute sahiplerine de bir para cezası verilmesini gerektirmektedir ( m. 7/5 )

Terör örgütlerine yardımın, derneklerde, vakıflarda, siyasi partilerde, vs. yapılması cezayı artırıcı bir neden sayılmıştır ( m. 7/3 ).

Ayrıca, kanun, 7/4. maddesi hükmünde, güvenlik tedbiri olarak, yardıma karışan dernek, vakıf, sendika, vs, kuruluşlarının kapatılmasını ve mallarına el konulmasını amir bulunmaktadır.


9. 2006 Tarih ve 5532 Sayılı Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla 1991 Tarih ve 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanununa Getirilen değişiklikler
9.1. Terörün tanımı

TMK.,yukarıda belirtildiği üzere, çıkarıldığı tarihte yürürlükte olan TCK ve CMUK ve diğer ceza mevzuatı göz önünde bulundurularak oluşturulmuş bir kanundur. Kanunun çıkarıldığı tarihten buyana, Anayasada ve ceza mevzuatında büyük değişiklikler olmuş, kanunun bazı maddeleri Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir. TMK’ un başarısı, artık toplum için çekilmez bir yük olan bazı kanunların ve kanun hükümlerinin yürürlükten kaldırılması ( m. 23) olmuştur. Ancak, Kanun, terör ve terörizmle mücadelede başarılı olamamış, hatta kimi kanunun terörü azdırdığını ileri sürmüştür.

5237 sayılı TCK’ un, 5271 sayılı CMK’ un ve 5275 sayılı C ve GTİHK’ un yürürlüğe girmesi TMK’ un köklü bir biçimde gözden geçirilmesini zorunlu kılmıştır. Gerçekten, mevzuatta meydana gelen bu değişikliklerin sonucu olarak, TMK., yeni ceza hukuku düzeninde, düzenle çelişir bir konuma düşmüş; zaten terör ve terörizmi önlemede yeterince elverişli ve etkin olmayan kanunun değiştirilmesi gereği ortaya çıkmıştır.

5532 sayılı Kanun, TMK’ un 1. maddesini aynen korunmuş, ancak 4928 sayılı Kanunun 20. maddesi ile değiştirilen “ Terör ve örgüt tanımı” şeklindeki madde başlığını " Terör tanımı" olarak değiştirmekle yetinmiştir.

Kanun, 1. maddede terörü tanımlamış; ayrıca, çatısı korunarak, Kanunun diğer maddeleri tümden değiştirilmiş, dolayısıyla yeni düzenlemelerle uyumlu, yeni bir terörle mücadele cihazı oluşturulmaya çalışılmıştır.

TMK’ un 1. maddesi, madde başlığına rağmen, bir tanım hükmü olmaktan çok, bir açıklama hükmüdür. Ancak, açıklamanın da yerli yerinde olduğu söylenemez, çünkü düzenlemenin odağına Devlet konarak, demokratik toplumsal düzenle doğrudan ilişkili olmayan bazı değerlerin ihlali de terör suçu sayılmıştır.

TMK’ un 1.maddesi değiştirilmeyip aynen korunduğundan, daha önce yapılan değerlendirmeler, kuşkusuz geçerliliklerini halen korumaktadırlar.
9.1. Terör suçları

Kanun, TCK' un 302, 307, 309, 310/1, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320 maddelerinde yer alan suçları " Terör suçları" saymıştır. Bu suçlar, Devletin kişiliğine, düzenine ve güvenliğine karşı suçlardır. Ceza hukuklarında bu suçlar siyasi suçlardırlar. Bunların özelliği, bu suçları işleyen kişilerin, suçlunun iadesine konu olmamalarıdır. Böyle olunca, bazı suçları terör suçları adı altında kategorize etmek, uluslar arası hukuk bakımından değil, sadece iç hukuk bakımından önem taşımaktadır.

Söz konusu suçlar, suç işlemek için oluşturulmuş bir örgütün faaliyeti cümlesinden olarak örgütün mensupları tarafından işlenebileceği gibi, tek bir kişi tarafından veya birçok kişi tarafından iştirak halinde de işlenebilir. Eğer bu doğruysa, terör baz olarak, suçların failleri arasında, gerek maddi hukuk, gerek muhakeme ve infaz hukuku bakımından, kanun önünde eşitlik ilkesi karşısında, bir ayırım yapmanın mümkün olup olmadığı sorusu akla gelmektedir. Gerçekten, bu suçların hepsi, nitelikleri bakımından, hem aynı kategori içerisinde yer alan suçlardırlar, hem de kural olarak, çok faile gerek olmadan, tek bir faille işlenebilen suçlardırlar. Böyle olunca, hukuki konuları ve yapıları aynı olan suçları, terör suçu olan ve olmayan suçlar olarak ayırarak faillerini farklı muameleye tabi tutmak, herhalde kanun önünde eşitlik ilkesinin ihlaline vücut verir.

Burada, diğer bir sorun, uluslar arası sözleşmelerde bazı suçların "terör suçu" sayılması, böyle sayılan suçların ulusal ceza hukuklarında da bu adla kategorize edilip edilemeyeceği meselesidir. Gerçekten, kanun, siyasi suç tanımına özenerek, ama madde bazında, " Terör suçları" ve " Terör amacı ile işlenen suçlar" tasnifine yer vermiştir. İCK., 8. maddesinde siyasi suçları tanımlamış, ama madde bazında bir tanım yapmaktan kaçınmıştır. 5237 sayılı Kanunlarda benzer bir düzenlemeye rastlanmaktadır. Siyasi suçlar bakımından madde bazında yapılmayan bir düzenlemenin, terör ve terörizm faaliyeti bağlamında işlenen suçlarda, madde bazında bir düzenleme yapmanın doğru olmadığını düşünüyoruz. Gerçekten, ör., İCK., 270- bis maddesi hükmünde, terör örgünü tanımlarken, terör saiki ile işlenen suçları da tanımlamış olmaktadır. Eğer bu düşünce tutarlı ise, bundan, TMK' un 1. maddesinde yer alan düzenleme karşısında, ayrıca "terör suçu" ve "terör amacı ile işlenen suçlar" şeklinde bir ayırımın gereksiz olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.

Kısacası, 5532 sayılı Kanunla, eski korunmuş, 5237 sayılı Kanun gözetilerek, TMK' un 3. maddesinde yer alan suçların maddeleri düzeltilmiş, ancak terörle mücadele konusunda bir yenilik getirilmemiştir.
9.2. Terör amacı ile işlendiklerinde "terör suçu" sayılan suçlar

Kanun 1. maddede belirtilen amaçlar doğrultusunda kurulmuş bir terör örgütünün faaliyeti cümlesinden olarak işlenen suçları terör suçu saymaktadır. Bu demektir ki, bunlar, öncekilerden farklı olarak kendiliklerinden terör suçu değildirler, işlenmelerinin amacı bakımından terör suçu olmaktadırlar.

Kanun, terör amacı ile işlenen suçların sayılarını, kaldırdığı TMK' un 4. maddesinin düzenlemesine oranla çok daha geniş tutmuştur. Gerçekten, kanun, TCK' unda yer alan suçların yaklaşık üçte birini, "bağlantılı siyasi suça" benzer bir biçimde madde bazında "bağlantılı terör suçu" saymıştır. Bu, madde bazında sayılan suçlar dışında kalan suçların, kanunun 1. maddesinde belirtilen amaçlar doğrultusunda işlenmiş olsalar bile, kanunilik ilkesi gereğince terör suçu sayılmamaları demektir. Gerçekten, " temel hak ve hürriyetleri yok etmek" , " kamu düzenini" ve "genel sağlığı" bozmak amacı doğrultusunda, maddede ismen yazılı suçlardan başka suçlar, ör., ., 76, 77, 83, 102, 103, vs. işlendiğinde; bu suçlar, bir terör örgütünün faaliyeti cümlesinden olsa bile, terör suçu sayılmayacaklardır. Bu doğru ise, madem terör suçunu suçu işlemekte güdülen amaç belirlemektedir, bir terör örgütünün faaliyeti cümlesinden olarak işlenen suçların, terör suçu sayılmamasının mantığı anlaşılamamaktadır.

Kanun, TMK' un 3 ve 4. maddede yazılı suçların terörle ilgili olarak cezalarının artırılmasını emreden 5. maddesi hükmünü, değiştirmiş, 5237 sayılı TCK ile uyumlu kılmıştır.

1   2   3   4


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət