Ana səhifə

Tarihsel kapitalizmden güncel kapitalizme küreselleşme *Ersan ersoy


Yüklə 175.5 Kb.
səhifə2/2
tarix27.06.2016
ölçüsü175.5 Kb.
1   2

4. GÜNCEL KAPİTALİZM İÇERİSİN-DE, TÜKETİM TOPLUMU VE DE-ĞERLERİN ENTROPİSİ
Tüketim, iktisadın bir alt sistemi olarak, mal ve hizmetlerin kullanımı ve harcanmasıdır. Esasında üretimi dengeleyen ve destekleyen makul bir tüke-tim, sosyal gelişmeye matuftur. Ancak denge bire-yin temel ihtiyaçları haricinde lüzumsuz bir tüketim lehine artarsa, bir yandan mevcut sistem tarafından bireyler sürekli bir tüketime kışkırtılır, diğer yandan tüketim narsizmi bireyleri sarar ve bireyler, ürünle-rin uydusu olarak sürekli yörüngede kalırsa, toplum açısından tehlike çanları çalmaya başlar.
Genel çerçevede tüketici olarak bireyin, de-ğerleri, ilgileri, tercihleri ve tutumları tüketime etki eden önemli faktörlerdendir. Bireyler tüketim ilişki-lerine girerken, sahip olduğu değer yargıları, tüke-timin miktarını ve yönünü tayin etmektedir (Schif-fman vd., 2003:170). Ancak günümüz tüketim toplu-munda bireylerin ve toplumun değerlerinden ziyade, kendilerine sunulan değerler ve hedefler çerçevesin-de tüketimi gerçekleştirmeleri söz konusudur. Bura-da modern toplumun ihtiyaçlar için kitle halinde tüketim anlayışı yerine, yaratılan ihtiyaçlar için kitle halinde tüketim anlayışının olduğu görülmektedir. Tüketim anlayışında meydana gelen, aşırı tüketim meyli, Toffler ifadesiyle “kullan at kültürü”, (Tof-fler, 1981:118) imajların tüketimi gibi hususların, değerler dünyasına etkisiyle birlikte bu dünyada ye-ni farklılaşmalar ve değişmeler ortaya çıkmaktadır. Bu dönemde değer değişmelerinin yanında daha çok değer kaymaları, kurumaları meydana gelir ve tüketim, değeri tüketir.
Tüketim toplumunda oluşturulan baş döndü-rücü yenilikler zinciri, döngüyü beslemekte ancak yeni ürünlerin tüketilmesiyle de pek çok değişme-lere sebep olmaktadır. Her şeyden önce yeniliğin tü-ketimi ile birlikte her defasında mevcut değerlerde de bir farklılaşma, işlevlerinde daralma ve adeta bir entropi (Rifkin ve Howard, 1992:41-56) süreci ya-şanmaktadır. Her yenilik beraberinde bir terk etmeyi ve bir yıkımı, her yeniliğin kazanımı beraberinde bir kaybetmeyi getirmektedir. İşte değerlerin entropisi sonucu, toplumun değerlerinin özündeki bir kuruma ve boşalma ile değerlerin işlevsel boyutunda da bir daralma gerçekleşmektedir. Toplum, değerlerin bü-tünleştirici, birleştirici ve düzenleyici işlevlerden yoksun olmasıyla birlikte, kalabalık bir yığın züm-resine dönüşmektedir.
Gerçektende günümüzde yenilik ve geçicili-ğin ittifakı, baş döndürücü bir hıza ulaşmıştır. Her yeni bir günle birlikte, yeni bir şey keşfedilmiş ve var olanlar geçicilik vasfına bürünmüştür. Kullan at anlayışının hâkim olduğu bu yapıda, kalıcı değerle-rimiz ve kültürümüz “miras yedi” bir tavırla basit-leştirilmekte ve tüketilmektedir. Her şeyin tüketil-mek için üretildiği bu toplumda, yenilik adına tüket-tiğimiz kıymetlerin başında gelenek bulunmaktadır. Oysa gelenek hiçbir zaman yeninin icadı ile ortadan kaybolmaz. Esas olan, icad edilen yeninin, gelene-ğin yanında, yerini alarak onun bir parçası haline gelmesi ve eskiden beri var olan geleneğin zamanın şartlarına uyabilme noktasında kendisini değiştirme-sidir (Tatar, 2000:16). Fakat günümüz toplum yapı-sında yeni unsurlar geleneğin yanına konulmamakta, karşısına çıkarılmaktadır. Makyajlı yeniliğin görün-tüdeki cazibesi, her biri toplumda bir fonksiyon ifa eden geleneğin unsurlarını yok etmektedir.
Böylesi bir süreçte, tutumluluk değerini kay-betmekte, ahlaki değerlerin de yok olmasıyla, gayri meşru kazançlar ve yolları öne çıkmaktadır. Bu sistem içerisinde tahrik edilen tüketim anlayışı ve alışkanlığı bizim değer hükümlerimize yabancıdır. Oysa çok tüketip israfa sebep olmak yerine, yakın akraba ve komşularla dayanışma içerisinde olmayı, kültürümüz bize öğütlemektedir. Gereksiz yere çok tüketmek kültürümüzde kabul edilen bir husus değildir. Zira Kur’an-ı Kerim’de “yiyin için ama is-raf etmeyin” denilmektedir. İsraftan kaçınmak ve hayırseverlik hem dini hem de mili değer hükümle-rimizdir (Erkal, 1996: 374).
Sonucunda uyum olsa bile yeniliğe karşı olan çatışmalar bir toplumun kendi sağlıklı oluşunu gös-terir. Ancak şahsiyetli bir toplum, yeniliklere mahi-yeti ne olursa olsun ardına kadar kapılarını açmaz, onu önce test eder sonra alır. Eğer mevcut yenilik bünyesine uymazsa onu yapı içerisinden atar (Ay-vazoğlu,1993:22-23). Ancak böylesi bir durum, ancak hayatiyetini yitirmemiş ve yaratıcılığını kay-betmemiş sağlıklı bir kültür içerisinde meydana gelebilir. Oysa günümüzdeki manzara itibariyle, kü-resel kapitalist sistem, üyelerine kalkan olmadan kültürü devreden çıkarmakta, insanları bağımlı bir hale getirmekte ve istenildiği tarafa yönlendirilen sürüler biçimine sokmaktadır.
5. TÜKETİM TOPLUMUNUN EMZİK-Lİ ÇOCUKLARI!
Küreselleşmenin yaygınlık kazanmasına etki eden güncel kapitalizm ile popüler kültür ve tüketim olgusu arasında, sıkı bir ilişki ve bağlantı vardır. Güncel kapitalizm, popülerleştirilmiş, kışkırtılmış ve bağımlılaştırılmış bir tüketim anlayışına dayan-maktadır. Kapitalist piyasanın temel dayanağı ve onun ayakta kalmasını sağlayan tüketim olgusu, popüler kültürün hayat bulması için önemli bir fak-tördür. Çünkü tüketim, beraberinde popülerliği ge-tirmektedir. Başka bir deyişle tüketime en çok konu olan unsurların, popülerliği de en yüksek seviyede olmaktadır. Bu piyasadaki üretim biçimi ise modern toplumlardaki haliyle, kitle için üretim kitle için tüketim biçiminde değil, artık yaratılmış ihtiyaçlar için üretim ve tüketim şeklindedir.
Modern toplum, kuruluş aşamasındaki en-düstriyel çağında nasıl bir üreticiler toplumu ise aynı derin ve temel anlamda günümüz toplumu da bir tüketiciler toplumudur. Modern toplumun kitle-sel endüstriyel iş gücüne ve zorunlu askerliğe pek ihtiyacı kalmamıştır; toplum artık üyelerinin tüketici olarak kapasiteleriyle ilgilenme ihtiyacı duymakta-dır. İşte böylesi bir toplumda, zamanla yarışılarak, her türlü tüketimin zaman alması, bu tüketim top-lumunun ölümcül kusuru olarak kabul edilir ve satı-cılarının başlıca kaygısıdır. Zamanı sıkıştırma tek-nolojisinin meydana çıkardığı, “şimdi”nin göz ka-maştırıcı başarısıyla tüketime endeksli ekonominin mantığı arasında doğal bir titreşim vardır. İkinci iş-leyen süreç ise tüketicinin doyumu anında olmalıdır. Bu iki anlama gelir: elbette tüketilecek mallar, uzun ve sıkıcı çalışmaları, bir beceri öğrenmeyi gerektir-meden hemen tatmin sağlamalı; ancak tatmin de tüketimleri için gerekli zaman biter bitmez son bul-malıdır ve bu zaman olabildiğince asgariye indiril-melidir. Eğer tüketiciler her hangi bir nesneye duy-dukları arzularını uzun süre canlı tutamıyorlarsa, eğer sabırsız, maymun iştahlı, çabucak etkilenir ve hepsinden önce kolaylıkla heyecanlanıp aynı kolay-lıkla ilgisini kaybediyorsa, ihtiyaç duyulan zaman indirimi en iyi biçimde başarılmış olunur (Bauman, 1999:94).
Bu açıdan modern kapitalist sistemin işle-mesi bağımlılık esasına dayalı bir tüketim anlayışını gerektirir. Kapitalist üretimin amacı kâr olsa bile, son noktası esasen tüketime dayanır. Tüketim şu veya bu insan isteğinin bir noktadaki tatminidir. Bu tatminin sağladığı mutluluk, bizi belki kapitalizmin insanların mutluluğunu vaat ettiği fikrine götürebilir ama durum böyle değildir ve süreç burada bitme-mektedir. Çünkü bireyin sabit miktarda istekleri yoktur ve kapitalist sistem bu ince noktayı gözünden kaçırmamaktadır. İnsan ihtiyaçlarının hudutsuzluğu kapitalizmi, yaratılan ihtiyaç sahaları ve bunları karşılayacak araçları sağlama çabası içine itmiştir. Ancak bu çaba insan isteklerinin ortak bir ölçüte indirgenmesi noktasında gerçekleşir. Buradaki istek-lerin tatmini ile gerçekleşen bir mutluluk söz konusu ise o zaman sistemin devamlılığı için, tatmin edil-memiş isteklerin yaratımının doğurduğu mutsuzluk üretilmelidir (Pole, 1993:53). Kapitalist piyasa tüke-timin canlı kalması için sürekli bir tatminsizliği bes-lemektedir. Tüketim ile giderilen tatminsizlik du-rumları, yaratılan farklı ihtiyaçlarla yeniden doğar. Yaratılan bu yeni ihtiyaçlar, bireylerin farklı istek ve ihtiyaçlarını eşitleyecek ve ortak bir çatı altına ala-cak bir mahiyettedir. İşte tüketim toplumunun bu döngüsel süreci, hem kısmi ve geçici insan mutlulu-ğunu sağlıyor, hem de çarkın işlemesi için mutsuz-luğun bilinçli üretimini gerçekleştiriyor.
Gerçekten de tüketim toplumu bağımlılık esasına dayalı oluşturulmuş bir toplum yapısıdır. Piyasada, ayartılma yoluyla insanların sisteme en-tegrasyonu ve bağımlılıkları sağlanmaktadır (Bau-man, 2000:61). Bağımlılık moda, ürünün cazibesi, promosyonlar, büyülü alış veriş mekanları, aldat-macı ve taksitli/kredi kartlı gibi ödeme seçenekleri ile sağlanmaktadır. Bu toplum yapısında Erich Fromm’a göre tüketici, sürekli ağlayarak biberonu-nu isteyen ve hiç büyümeyen bir bebek olarak kalır. “Her ihtiyacının doyurulmasının yalnızca başka bir ihtiyacın peşine takılmasına bir başlangıç olarak hizmet ettiği birey, sonsuz bir tüketici haline gelir.” (Fromm, 1997:61) Sonu gelmeyen bu süreç içerisin-de, kovalamaca oynayan tatminsiz bireylerin mutlu-luğu kazanabilmeleri pek de mümkün görünmemek-tedir. Gerçekten de düzensiz ve bilinçsiz bir tüketim bireylerin psikolojik bütünlüğünde de bir düzensiz-liğe yol açmakta onları narsist kaygılara itmektedir. Bu süreçte bazı öne çıkan değerler karşısında yok-sunluk nöbetleri yaşayan insanlar, diyet ve formda kalma gibi kaygılara, tuhaf besinsel tutkulara ve masraflı vitamin düşkünlüğüne, aşırı zenginlerde ise tüketim histerik, acayip derecede bozulmamışlık, güzellik, pürüzsüzlük ve sağlık kaygısına dönüş-mektedir. Bu arada modern eğlencenin doyumsuzlu-ğu ve tatminsizliği ise kaçılmak istenen boşluğu beslemekte ve büyütmektedir (Morin ve Kern, 2001: 96-97).
Tüketim toplumunda, ürünlerin bireylere ulaşmasında medya, en hızlı ve en etkili yolu üreti-cilere sunmaktadır. Çıkarılan ürünlerle birey, iki aşama sürecinde karşı karşıya gelir. İlk olarak, ürü-nün medya endüstrisi tarafından sunumu, ikinci olarak da pazar sahasında karşılaşma. Birey medya kültürünün ince taktikleri ile ürünün sunumu karşı-sında tutsak olduğu halde, pazarda bireyin tercihleri karşısında özgürdür. Ancak ilk süreci yaşayan ve edilgen bir konuma geçen birey, artık pazarda da özgürlüğünü kaybetmekte, kodlanmış bir şekilde ürünün yörüngesine oturmaktadır.
İşte modern dünyanın imgelerini yaratan medya (Lundby ve Ronning, 1997:19) hedefleri doğrultusunda insanları iyi analiz etmekte ve onların tüketeceği ürünlerin inceliklerini belirleyerek popü-ler hale getirmektedir (Herlburn, 1997:31-32). Bu amaçla medyanın oluşturduğu sanal alem bize gelmekte ve bizim kullanabilmemiz için özenle hazırlanmış modelleri ve tarzları sumaktadır. Dola-yısıyla “bu gün biz sanal olanı düşünmüyoruz, sanal olan bizi düşünüyor” (Baudrillard, 2002:93) ve farkında bile olmadığımız ihtiyaçlarımızı gün yü-züne çıkarıyor, hatta olmayanları üretiyor.
Tüketim toplumu, azami tüketimi gerçekleş-tirmek ve bağımlılığı arttırmak için genellikle duy-guları kaşır ve kullanılır. Duygu ise tüketim malla-rını meta haline gelmesinde başrolü oynar. Modern süreçte ihmal edilen duygusal durumları uyarmaya çalışan tüketim endüstrisi, aynı zamanda değerlerin metalaşmasını da gerçekleştirmektedir. Metanın kul-lanım değeri, çoğu kez estetiğinde, duygusal albeni-sinde, arzu uyandırışında temellenmiştir. Duygusal albeninin parçası olarak metalar, tüketicilerin bilinç-li veya bilinçsiz, mahrumiyet duygusunu yaşama-sına sebep olurlar (Lupton, 2002:205). Tüketimin duygusal deneyimi ise zevkin ortaya çıkmasına sebep olur. Böylece tüketim ürünleri, tüketim me-kânları ve bütün olarak tüketim olayı, bireye zevk veren bir etkinliğe dönüşür ve tüketmenin hazzı insanı sarar.
Bireyleri tüketime yöneltmenin önemli bir yolu, yeni alış veriş mekânlarıdır. Tüketim toplu-munda bireyler, birer hiper tüketici haline gelmiş, dinsel bir karakter alan “tüketim katedralleri” olarak ifade edilen tüketim araçları ise, onları büyüleyerek kendinden geçirmiştir. Büyülü, mistik bir duygu ve hazla insanların peşinden koştuğu bu mekânlarda, tüketim, adeta dini uygulamak amacıyla hacca gidi-len yerler haline gelmişlerdir. Tüketim katedralleri-nin ortaya çıkmasıyla, değer ortamları gözden düşe-rek önemini yitirmiş, tüketim ortamları ve araçları kutsallığını ilan etmişlerdir. Bu mekânlar, insanları tüketime zorlamak amacıyla farklı yollara müracaat etmişlerdir. Bu doğrultuda yeni tüketim araçları bü-yülerini, “gösteri”ye dayanarak sağlamaya çalış-maktadırlar. Tüketim mekânlarının ve araçlarının ilginç ve fantastik gösterileri sayesinde, buralar tü-keticileri cezbeder ve seyirlik bir haz ile dolar. Yine tüketim araçlarının büyüsünü sağlamak amacıyla çoğu zaman “konulu mekânlar” oluşturma yoluna gidilir (Ritzer, 2000: 14-15,138).
Tüketim toplumunun kurucuları, tüketimi arttırmak için özel günler ilan ederler. Burada da tüketime büyük ölçüde duygular eşlik eder. Son za-manlarda adeta mecburi bir adet olarak sosyal bün-yeye yerleşen “anneler günü”, “babalar günü” ve “sevgililer günü” gibi özel anlamı ifade eden günler, tüketimi kamçılamaya yönelik büyük bir işlevi ye-rine getirmektedir (Erkal, 1996:376). Bu tür yöne-limler insanların tüketim harcamalarında bir değiş-meye sebep olduğu gibi zihniyet dünyalarında da bir değişmeye sebep olmaktadır. Zira böyle özel günler kültürümüzde yer almamaktadır. Annelik gibi kutsi-yet atfedilen bir makama sahip olan kişiye yönelik yapılması gereken sorumluluklar ve hissedilen duy-guları bir güne sıkıştırmayı kültürümüz kabul etme-mektedir. Böylece tüketim kültürü, geleneksel de-ğerleri törpüleştirmekle, yerine yeni olan fakat işlev-sel olamayan geçici karakterdeki değerleri koymak-tadır.
Bugün gösterinin hâkim olduğu bir toplum-da, estetik olarak tüketilen imajların kuşatıcı etkisi altında yaşamaktayız. Metalaşma zamanımızda estetikleşmiştir, yani meta, “estetik bir biçimde” tü-ketmektir. Bu doğrultuda reklâmcılık ortaya çıkan satış stratejilerini ve ürünlerin imajlarını belirle-yerek, ekonomi ile kültür arasında önemli bir aracı haline gelmiştir (Jameson, 2000:41). Bu süreci yaşa-yan gençler, büyük bir hazla ve hevesle markaları tüketmektedirler. Coca Cola, Pepsi, Nike, Adidas, Reebok, Play Station gibi uluslar arası şirketlerin mallarına karşı büyük bir ilgi duyulmaktadır (Deid-re, 1998:33). Bu da onlarda bir marka kültürünün oluşmasına sebep olmaktadır. Marka kültürü, kendi içerisinde bireye bir kimlik, iktidar ve güç kaynağı sunuyor. Bu etki insanlar üzerine o kadar tesir edi-yor ki, bunu görmezden gelemeyen pazar sahipleri ve üreticiler, çoğu zaman bu markaların taklitlerini, uygun fiyatlarla piyasaya sürüyorlar. İnsanlar ise bunların taklit olduğunun bilincinde olarak, tıpkı bir başarı madalyasını göğsünde taşırmış edasıyla hareket ediyor; tutsaklığın, aldatılmışlığın farkına varmıyorlar ve klanın bir parçası haline geliyorlar (Kahraman, 2003:94-95). Özellikle gençler arasında dikkat edilen bu marka tüketimi, bunlara sahip olan-lar ile olamayanlar arasında bir ayrıcalık gerçekleş-tirerek, toplumdaki fakirlik anlayışını da değiştir-miştir. Gençler ve çocuklar, giyecekleri elbiseleri ol-masına rağmen; bunların marka olmaması sebebiyle kendilerinde bir eziklik ve eksiklik duygusu hissede-bilmektedirler (Ersoy, 2002:166). Yine gençlikteki marka tüketimi, geleneksel tüketim anlayışından farklı olarak, aşırılığa ve israfa, psikolojik olarak da kibre ve bencilliğe sebep olmaktadır. Zira gelenek ihtiyaç için bir tüketimi öngörürken, bu şekildeki davranış tarzları ile müsriflik yapılmaktadır.
Küresel güncel kapitalizmin sömürüsünü ger-çekleştirmesinin diğer bir yolu da ekranlardan ve sinema perdelerinden geçmektedir. Bu doğrultuda sinema alanında küresel filmler yapılmakta, insanlar bu filmleri izlemek için salanlardan salonlara koşup durmaktadırlar. İngilizce’ye çevrilen bu filmlerde ABD sinemasının üstünlüğü bulunmaktadır. Dünya üzerinde sinema sektörü sahasında her ne kadar ABD’nin üstünlüğü bulunsa da, ABD yabancı film-lere karşı ülke içerisinde ambargo koyma siyasetini izlemektedir. Ülkedeki yabancı filmlerin gösterildiği salonlar %3’ügeçmezken, dünya piyasasında ihraç filmlerin %79’u Kuzey Amerika’dan gelmektedir (Uluç, 2002:218-219). Yine Avrupa piyasalarında Amerikanın payı bu gün %75’tir. Amerika’da ABD dışında üretilmiş filmlerin gişe gelirleri ise sadece %2’dir (Morley ve Robbins, 1997:39). Bütün bu veriler de Amerikanın, kültür endüstrisi içerisindeki hâkimiyetini ve etkisini bize göstermektedir. Film-lerde kullanılan dil ise kendine has simgesel özel-likler taşımaktadır. Burada kullanılan dilin fonksi-yonu, var olan gerçekliği yansıtmaktan ziyade, bi-zim gerçekliğe ulaşmamızı organize etmek ve yapılaştırmaktır (Storey, 2000:67).
6. GÜNCEL KAPİTALİZMİN ÇOCU-ĞUN MASUMİYETİNE VURDUĞU HANÇER
Popüler kapitalist tüketim, daha yolun başın-da insan hayatının başlangıcı olan çocukluk çağında kişiyi yakalıyor ve ileride birey üzerinde yapacağı etkilere, onu müsait bir hale getiriyor. Tüketim toplumu, daha çocukluk çağlarında bireyi karşısına almakta, kültürel bir dünyanın izlerini taşıyan eko-nomik ürünlerle, boş bir plaka olan körpecik beyin-lere işlemektedir. Bu dönemde çocuktaki değer ya-pısı üzerine, çocuk oyuncaklarının, bilgisayar oyun-larının ve çizgi filmlerin büyük tesirleri olmaktadır. Çoğu çizgi film veya bilgisayar oyunundaki kahra-manların oyuncak olarak somut bir şekilde pazara çıkmasıyla birlikte, mevcut süreç, çocuğun dünya-sını iyice kuşatmaktadır.
Bu dönemde küreselleşmenin ve popüler kül-türün çocuğa olan etkisi çizgi filmler yolu ile olu-yor. Film çizgide başlıyor, Pokemonda, TeleTubbi’ de, Bayb Blade’de ve daha sonra Harry Potter’da, Rambo’da, Matrix’te, Yüzüklerin Efendisinde kopu-yor. Gizli imajlar geçidi olarak çizgi filmler, çocu-ğun bütün dünyasını sarıyor; onun düşüncelerini, duygularını, davranışlarının, hatta giyimini belirle-yecek kadar etkiliyor ve bizim için filmin koptuğu yer de burası oluyor. Özellikle çizgi film karhama-nının görünüşü, kullandığı silahlar, inanış biçimleri, kutsal saydıkları şeyler ve tarzlar çocukları büyülü-yor (Özdemir, 1998:89). Bu çerçevede Waltdisney’ den-Holywood’a uzanan perdeye hangi ışık yansırsa o beyinlere işliyor ve her çizgi, her film belirli bir giyim tarzını, bir ideali, bir inancı ve bir hayat tarzını yansıtarak, pazar kapısını aralıyor.
Diğer taraftan güncel kapitalizm, kültürel ve ekonomik sömürüsünü, çok sevimli bir yol olan çocuk oyuncakları ile gerçekleştirmektedir. Tarihin her döneminde çocuk oyuncakları, çocuklara değer aktarıcı bir işleve sahip olmuşlardır. Bez bebek yapıp, onunla oynayan çocuk, farkında olmadan içinde yaşadığı toplumun annelik kültürünü ve değerlerini öğrenmeye başlar. Bu oyuncaklar, aile içerisindeki bir üretim sonucu gerçekleştiğinden, o dünyanın değerleriyle bütünleşmekte ve onları pe-şinden getirmekteydi. Daha sonra ise insanlar farklı kültürel dünyalarda, farklı ideolojiler ile imal edil-miş, “idol oyuncakları” dışardan satın almaya başla-mışlardır. Günümüzün idol oyuncakları, kızlar için “Barbie” bebekler, erkek çocuklar için “action-man” lerdir. Ancak bakıldığında Barbie’nin arkasında ba-rındırdığı değerler, annelik değerlerinden çok farklı-dır. Barbie incecik, sarışın, bağımsız, kendi başına yaşayan bir kızdır. Çok güzel bir evi ve arabası olan, pırıltılı bir hayata sahiptir. Ancak eğitimi ve işi yok-tur. Çocukların ille de benim olsun dediği, Barbie oyuncağının özellikleri itibariyle, onlara aktardığı değerlere bakacak olursak; eğitimi belli değildir-programı yok, mesleği yok-hedefi de yoktur, çalış-mıyor-işlevi yok, hiç sıkıntı çekmiyor-çabası yok, hiç derdi olmuyor-aidiyeti yok, hiç engeli yok-yar-dımlaşmıyor, ailesi ortada yok-paylaşmıyor, kardeşi ortada yok-hep alıyor vermeyi bilmiyor, niyeti de zaten yok-hedefi ülküsü yoktur. Actionman ise sü-rekli kötülerle savaşan güçlü adamdır. Biz ve onlar çerçevesinde yaratılan bir dünyada, “biz”in sürekli iyi, “onlar”ın ise sürekli kötü olduğu bir hayatı belirtir. Burada tek kural vardır, savaşı biz kazanırız ( Atabek, 2003:191). Hayatta kalmayı sağlayacak sürekli bir “öteki” oluşturmaya yönelik olan bu an-layış, esasında Amerikan başkanlarının cebri siya-setinde de kendisini göstermektedir.
Dün bu oyuncaklar satın alınmaz, aileler ço-cuklarına oyuncakları kendileri yaparken, bu gün oyuncaklar, örgütlü dev firmalar tarafından üretil-mekte ve dağıtılmaktadır (Erdoğan, 2001:77). İdol-leştirilen ve satın alınmaya çalışılan bu yeni oyun-caklar hakkında ise ebeveynlerinin bilgisi sınırlı ve azdır. Geçmişte oyuncaklar yetişkin aletlerinin ma-ketleri veya oyun versiyonlarıydı (oyuncak çekiç, beşik) bunlar yetişkin becerileri öğretiyordu. Bu gün ebeveynler çocuklarının oyuncakları ile ilgili çok az şey bilmeleriyle birlikte, çocukla olan mesafeleri artmış, bütünleşme problemleri doğmuştur (Ritzer, 2000:53-54).
Oyuncakların yanında çocukların izledikleri çizgi filmlerinde inşa edilen her çizgi, bir model sunmakta ve filmin bütün tiplemeleri hayatın her alanındaki bir unsura karşılık gelmektedir. Günü-müzde çok popüler bir çizgi filmi olan, Varyemez ördek tiplemesinin yer aldığı filmde, insanlara belir-li iletiler sunulmaktadır. Her şeyden önce Varyemez tiplemesi, zengin olmak için çok çalışmak, bireyci ve çıkarcı olmak, kimseye güvenmemek gibi özel-likleri ile insanlara kapitalist sistemde geçerli olan insan tipinin karakterini aşılamaktadır. Donald Duck ve Varyemez gibi tiplerin, belirli sınıfların çıkarla-rını yansıttıkları görülmektedir (Korkmaz ve Erdo-ğan, 1994:15-23).
Günümüzde çocukların rağbet ettikleri renkli ekranları ve çıkardığı ilginç ses efektleri ile bilgisa-yar oyunları, çocuğun psikolojisinde ve değerlerinde bazı değişmeleri doğurmaktadır (Tezcan, 1982:11-12). Bazı bilgisayar oyunlarının kahramanlarına ve oyuna yüklediği kültürel değerleri içermesi, çocu-ğun bunlara karşı bir uyum sürecini destekleyebilir. Bütün bunların da ötesinde, bu gün bilgisayar oyun-larının çoğu şiddet ve aşırı bir rekabet içeriklidir. Kumandanın başına geçerek, binlerce insanı öldüren çocuklarda, merhamet, acıma ve şefkat duyguları ve değerleri kaybolmaktadır.


7. SONUÇ


Kapitalizm, başlangıcında ve nihayetinde ya-yılmacı bir karakterde, sürekli olarak genişleme ar-zusu içerisinde olmuştur. Somut dünyaya ve kay-naklara yönelik sömürüye dayalı bu yayılmacı tavır, günümüzde farklılaşmış, soyut, içkin ve manevi olan değerlere yönelik gerçekleşmiştir. Gelişen tek-nolojinin ve bilimin, kapitalist sistem içerisine tatbik edilmesi ile birlikte, kültür endüstrisi doğmuş ve ka-pitalist sistemde yeni bir dönemin kapıları aralanır olmuştur. Bu süreç dahilinde en dokunulmamış in-sani değerler bile, artık kâr mantığıyla sistemin elinde birer oyuncak haline gelmiştir. Sorumluluğun izine rastlanılmadığı, edep ve hayânın elini eteğini çektiği, saygı sınırlarının çoktan aşıldığı, ahlaksız-lığın ve haysiyetsizliğin bayrağını çektiği böylesi bir sistemde, mahremiyet yıkılmış, insani duruluğu sağlayan masumiyet rengini kaybetmiştir.
Tarihsel kapitalizmin seyri içerisinde insanlı-ğın kanını içen küresel vampirler, bu gün artık gün-cellenmiş bir kapitalist yapı ve örgütlenme ile insa-nın ruhuna da hâkim olmakta, gönül dergâhında yetişen her türlü değeri kurutmaktadırlar. Aldanmış-lığının farkında olmayan insanlar, en kuvvetli çe-likten daha sağlam iplerle, idraklerinden ve bilinç-lerinden sisteme bağlanmakta; boğucu, bunaltıcı ve güvensizliğin hüküm sürdüğü bu ortam içerisinde, hayatın anlamını kavramaktan uzak bir şekilde yaşa-maktadırlar. İnsaniyet namına, hem de kaybettikle-riyle birlikte var olma mücadelesi vermektedirler. Aslında kapitalizm tüketip yok ettikleriyle birlikte kendi sonunu hazırlıyor. Çünkü kapitalizm, kendisi-ni ortaya çıkaran yegane varlık olan “insanı” tüke-tiyor. Hem de insana ait olan ne varsa.. sevgile-ri..aşkları..ülküleri…Maddenin katı, ruhsuz ve çorak ikliminde tükenen insanın, yeniden hayat bulması ise ancak “aşk”a dayanan ve “aşk”la massedilmiş, insani değerler temelinde yükselen bir medeniyetle sağlanacaktır.


8. KAYNAKLAR


  1. Atabek, Erdal, 2003, Modern Dünyada Değer Kayması, Alkım Yayınları, İstanbul.




  1. Atiker Erhan, 1998, Modernizim ve Kitle Top-lumu, Vadi Yayınlara, Ankara.




  1. Ayvazoğlu, Beşir, 1993, “Gelenek ve Değişme”, Türkiye Günlüğü, s.25.




  1. Baudrillard, Jean, 2002, Tam Ekran, (Çev.; Ba-hadır Gülmez), Y.K.Y., İstanbul.




  1. Bauman, Zygmunt, 1999, Küreselleşme, (Çve. A.Yılmaz), Ayrıntı Yayınları, İstanbul.




  1. Bauman, Zygmunt, 2000, Postmodernlik ve Hoşnutsuzlukları, (Çev. İ. Türkmen), Ayrıntı Yayınları, İstanbul.




  1. Braudel, Fernand, 1993, Maddi Uygarlık, Eko-nomi ve Kapitalizm, XV-XVIII. Yüzyıllar Gündelik Hayatın Yapıları, C-I, (Çev.:M.A. Kılıçbay), İmge Yayınları, Ankara.




  1. Braudel,Fernard, 1991, Maddi Medeniyet ve Kapitalizm, (Çev. M: Özel), Ağaç Yayıncılık, İstanbul.




  1. Chomsky, Noam, 2001, Sömürgecilikten Küre-selleşmeye, (Çev.: M.Erdem Sakınç), Ütopya Yay, Ankara.




  1. Dahl, Robert, 1993, Demokrasi ve Eleştirileri, (Çev.: Levent Köker), Türk Demokrasi Vakfı Yay., Ankara.




  1. David Morley ve Kevin Robins, 1997, Kimlik Mekanları, (Çev.: E. Zeybekoğlu), Ayrıntı Yay. , İstanbul.




  1. Deidre Mc Mudy, 1998, “The Bottom Line”, Macleans, 01,12,98, Volume,111 İssue,2 .




  1. Erdoğan, İrfan, 2001, “Popüler Kültürde Gasp ve Popülerin Gayri Meşruluğu”, Doğu Batı, S.15, Ankara.




  1. Erkal, Mustafa E.,1996, Sosyoloji, Der Yayın-ları, İstanbul.




  1. Ersoy, Ersan, 2002, “Küreselleşme ve Gelene-ksel Kültür Girdabında Gençlik”, Küreselleş-me ve Geleneksel Kültür, VI. Milletler Arası Türk Halk Kültürü Kongresi, ,Kültür Bakanlığı Yayınları,Ankara.




  1. Fiske, Jhon, 1999, Popüler Kültürü Anlamak, (Çev. S.İrvan), Bilim ve Sanat Yay., Ankara.




  1. Fromm, Erich, 1997, Sahip Olmak Yada Ol-mak, (Çev. A. Arıtan), Arıtan Yay., İstanbul.




  1. Giddens, Anthony, 1992, Maks Weber Düşün-cesinde Siyaset ve Sosyoloji, Vadi Yayınları, ,Ankara.




  1. Gimpel, Jean, 1996 Orta Çağda Endüstri Dev-rimi,(Çev. N.ÖZÜAYDIN), TÜBİTAK, Ankara.




  1. Hannerz, Ulf, 1998, “Çevre Kültür Senaryo-ları”, Kültür, Küreselleşme ve Dünya-Sistemi, (Çev.: Gülcan Seçkin-Ümit H. Yolsal), Bilim ve Sanat Yay., Ankara.




  1. Harman, Willis, 2000 Küresel Zihniyet Deği-şimi, İz Yayıncılık, İstanbul.




  1. Herlbrun, James, 1997, “The Competition Bet-ween High Culture and Popular Culture as Seen in The New York Times”, Jurnal Of Cul-tural Ekonomics, V.21, Netherlands.




  1. Jameson, Fredric; “Küreselleşme ve Politik Strateji”, Birikim Dergisi, S.139.




  1. Jhon Mickelthwait and Adrian Wooldridge 2000, “Piloted By a New Ruling Class?” Fi-nancal Times, May 27-, Zikreden: Kozanoğlu, Hayri;”Küreselleşme ve Uluslar Üstü Sermaye Sınıfı”, Doğu Batı, S.18.




  1. Kahraman, H. Bülent, 2003, Kitle Kültürü Kit-lelerin Afyonu, Agora Yayınları, İstanbul.




  1. Korkmaz, Alemdar-Erdoğan, İrfan, 1994, Popü-ler Kültür ve İletişim, Ümit Yay., Ankara.




  1. Kozanoğlu, Hayri, 2002, Küreselleşme ve Ulus-lar Üstü Sermaye Sınıfı”,Doğu Batı,S.18.




  1. Landes, David S., 1995, Kapitalizmin Doğuşu, (Çev.; S. E.Gündüz), İnsan Yayınları, İstanbul.




  1. Löwy, Michael, 1999, Dünyayı Değiştirmek Üzerine, (Çev. Y. Alogan), Ayrıntı Yayınları, İstanbul.




  1. Lundby, K.-Ronning, H.,1997, “Medya-Kültür- İletişim, Medya Kültürü”, Medya-Kültür Siya-set, (Der.:S.İrvan), Ark Yayınları, Ankara.




  1. Lupton, Deborah, 2002, Duygusal Yaşantı, (Çev. M.Cemal), Ayrıntı Yayınları, İstanbul.




  1. Meriç, Cemil(1997a), Mağaradakiler, İletişim Yayınları, İstanbul.




  1. Meriç, Cemil(1997b), Bu Ülke, İletişim Yayın-ları, İstanbul.




  1. Meriç, Cemil, 1993, Sosyoloji Notları ve Kon-feransları, İletişim Yayınları, İstanbul




  1. Morin, Edgar ve Kern, Brigitte, 2001, Dünya Vatan, (Cev.MH.Kıraç)İletişim Yay., İstanbul.




  1. Murdock, Graham ve Golding, Peter, 1997, “Kültür, İletişim ve Ekonomi Politik”, Medya-Kültür Siyaset, (Der.:S.İrvan), Ark Yayınları, Ankara.




  1. Özbek, Meral, 1991, Popüler Kültür ve Orhan Gencebay Arabeski, İletişim Yay., İstanbul.




  1. Özdemir, Sadi, 1998, Medya Emperyalizmi ve Küreselleşme, Timaş Yayınları, İstanbul.




  1. Poole, Ross, 1993, Ahlak ve Modernlik, (Çev. M. Küçük), Ayrıntı Yayınları, İstanbul.




  1. Popüler Kültür Ürünlerinde Kadın İstihda-mını Etkileyecek Öğeler, Nisan-2002,T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü .




  1. Rifkin, Jeremy- Howard, Ted, 1992, Entropi Dünyaya Yeni Bir Bakış, (Çev. H. Okay) Ağaç Yayıncılık,, İstanbul.




  1. Ritzer, George, 2000, Büyüsü Bozulmuş Dün-yayı Büyülemek, (Çev.: Ş. S. Kaya) Ayrıntı Yayınları, İstanbul.




  1. Robertson, Ronald, 1998, “Toplum Kuramı, Kültürel Görecelik ve Küresellik Sorunu”, Kül-tür, Küreselleşme ve Dünya-Sistemi, (Çev.: Gülcan Seçkin-Ümit H. Yolsal), Bilim ve Sanat Yay., Ankara.




  1. Rozenberg, Nathan- Birdzell, L.E.,1999, Batı Nasıl Zengin Oldu, (Çev.E.GÜVEN) Form Yayınları, İstanbul.




  1. Schiffman, Leon-Sherman, Elaine- Long, Mary M., 2003, “Toward a Better Understanding of The Interplay of Personal Values and İnter-net” Psychology&Marketing, Vol..20(2).




  1. Storey, Jhon, 2000, Popüler Kültür Çalışma-ları Kuram ve Metotlar, (Çev. K. Karaşahin), Babil Yay., İstanbul.




  1. Swingewood, Alan, 1996, Kitle Kültürü Efsa-nesi, (Çev.;A.Kansu), Bilim ve Sanat Yay., Ankara.




  1. Tatar, Taner, 2000, “Tüketim Toplumunda Kül-türün Tüketilmesi ve Oluşamayan Gelenek”, Orkun, S.34.




  1. Tezcan, Mahmut, 1982, Toplumsal Değişme ve Eğitim, Ankara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Fakültesi Yayınları, No.182, Ankara.




  1. Toffler, Alvin, 1981, Üçüncü Dalga, (Çev.A. Seden), Altın Kitaplar Yayınevi, Ankara.




  1. Touraine, Alain, 2000, Modernliğin Eleştirisi, (Çev.: H. Tufan), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.




  1. Uluç, Gülriz, 2002, “Medya Yapılarının Küre-selleşmesi”, Doğu Batı, S.18, Şubat-Mart-Nisan.




  1. Ülgener, Sabri F., 1981, İktisadi Çözülmenin Ahlak ve Zihniyet Dünyası, Der Yayınları, İs-tanbul.




  1. Wallerstein, İmmanuel, 2002, Tarihsel Kapita-lizm, Metis Yay, İstanbul.




  1. Weber, Max, 1985, Protestan Ahlakı ve Kapi-talizmin Ruhu, (Çev.: Z. Avroba), Hil Yayın-ları, İstanbul.


1   2


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət