Ana səhifə

Tahsil hayati 1 medresetüzzehranin mahiyeti 13


Yüklə 205.5 Kb.
səhifə3/3
tarix27.06.2016
ölçüsü205.5 Kb.
1   2   3
>( E:176)
Halbuki bu ifade mevzu edilen dünyanın yaradılışı hakkında verilen bilğiler şöyle anlatılabilirdi:

“Kanun-urabbaninin tecellisi altında mürur-u zamanla kabuk bağlamış, sonra toprak yapılmış sonra nebatat halkedilmiş, sonra hayvanat yaratılmış...”


Yine mevzumuzla alâkalı olarak ve kimya ilmine ait istidlâl kaidesinden bir örnek:
<>(Ş:205)
İşte bu ğibi ifade şekilleri aynı ilmî hakikati anlatır. Fakat tabiatçılık anlayışına kapı açmaz. Bu tarz telkinatın neticesi olarak da, gençlik, dimağ ve ruhunda kâinat sahibine karşı mânevî mes’uliyet duygusu ve itaat hissine sahip olur. Hayat-ı içtimaiyenin hüsn-ü cerayanına medar şahsiyetli gençlik kazanılır.
Çeşitli misallerde görüldüğü ğibi fenler, dünya hayatının imarında faydalı olduğu ğibimânevi hayatta da tahkik-i imana vesile olabilmektedir. O halde iman nokta-i nazarıyla olmak şartıyla ulûm-u müsbete ile mânevî mezcedilmelidir. Evet, tedriste mâneviyattan ayrılmış olan ilimlerin büyük zararlara vesile olduğuna, osmanlı İmparatorluğu’nun son devresindeki dâr- ül fünunun durumunu bir örnek olarak nazara veren Bediüzzaman Hazretleri diyor:
<Gediği açtı cephenin arkasında, dinsizlik hücum etti, millet epey sarsıldı. En ileri karakol, İslâmiyet ruhuyla tenevvür etmiş cinan.
En mütesallib olmalı. En müteyakkız olmalı yahut o dar olmamalı, İslâmı aldatmamalı. İmanın yeri kalbdir; dimağ ise oluyor ma'kes-i nur-u iman.
Bazan da mücahiddir, bazan süpürgecidir, dimağda vesveseler, hem pek çok ihtimaller kalb içine girmese, sarsılmaz iman, vicdan.
Yoksa bazıların zannınca iman dimağda olsa; ruh-u iman olan hakkalyakîne, ihtimalât-ı kesîre olur birer hasm-i bîeman.
Kalb ile vicdan, mahall-i iman. Hads ile ilham, delil-i iman.
Bir hiss-i sâdis; tarîk-ı iman... Fikr ile dimağ, bekçi-i iman>>.( S:731)
Maarifte takip edilen bu yanlış hareketin neticesi olarak dalâlete yol açan anlayışlar da doğmuştur.

Evet ehl-i dalâlet “Dalaletten gelen hadsiz bir cehalet ve zındıkadan neş'et eden çirkin bir temerrüd sebebiyle bilmiyorlar ki: Esbab yalnız birer bahanedirler, birer perdedirler. Dağ gibi bir çam ağacının cihazatını dokumak ve yetiştirmek için bir köy kadar yüz fabrika ve tezgâh yerine küçücük çekirdeği gösterir: "İşte bu ağaç bundan çıkmış" diye Sâniinin o çamdaki gösterdiği bin mu'cizatı inkâr eder misillü bazı zahirî sebebleri irae eder. Hâlık'ın ihtiyar ve hikmet ile işlenen pek büyük bir fiil-i rububiyetini hiçe indirir. Bazan gayet derin ve bilinmez ve çok ehemmiyetli, bin cihette de hikmeti olan bir hakikata fennî bir nam takar. Güya o nam ile mahiyeti anlaşıldı, âdileşti, hikmetsiz, manasız kaldı.


İşte gel! Belâhet ve hamakatın nihayetsiz derecelerine bak ki: Yüz sahife ile tarif edilse ve hikmetleri beyan edilse ancak tamamıyla bilinecek derin ve geniş bir hakikat-ı meçhuleye bir nam takar; malûm bir şey gibi: "Bu budur" der. Meselâ: "Güneşin bir maddesi, elektrikle çarpmasıdır. Hem birer irade-i külliye ve birer ihtiyar-ı âmm ve birer hâkimiyet-i nev'iyenin ünvanları bulunan ve "âdetullah" namıyla yâdedilen fıtrî kanunların birisine, hususî ve kasdî bir hâdise-i rububiyeti irca' eder. O irca' ile, onun nisbetini irade-i ihtiyariyeden keser; sonra tutar tesadüfe, tabiata havale eder. Ebucehil'den ziyade muzaaf bir eçheliyet gösterir. Bir neferin veya bir taburun zaferli harbini bir nizam ve kanun-u askeriyeye isnad edip; kumandanından, padişahından, hükûmetinden ve kasdî harekâttan alâkasını keser misillü âsi bir divane olur.”( S:174 )

Bediüzzaman Hazretleri böyle neticelere düşülmemesi için İmparatorluğun son devresinde çok gayretler göstermiş ve islami maarifin teşekkülü için çalışmıştır.


<>( D:6 )
Bediüzzaman Hazretleri diyor:
<>( D:28 )
Bediüzzaman Hazretlerinin fennin istinad ettiği asıl hakikatı hakkında şu izahı ile hâtime veririz:

<<(2:31) Şu âyet-i acibe, insanın câmiiyet-i istidadı cihetiyle mazhar olduğu bütün kemalât-ı ilmiye ve terakkiyat-ı fenniye ve havarik-ı sun'iyeyi "talim-i esma" ünvanıyla ifade ve tabir etmekte şöyle latif bir remz-i ulvî var ki: Herbir kemalin, herbir ilmin, herbir terakkiyatın, herbir fennin bir hakikat-ı âliyesi var ki; o hakikat, bir ism-i İlahîye dayanıyor. Pek çok perdeleri ve mütenevvi tecelliyatı ve muhtelif daireleri bulunan o isme dayanmakla o fen, o kemalât, o san'at kemalini bulur, hakikat olur. Yoksa yarım yamalak bir surette nâkıs bir gölgedir.
Meselâ: Hendese bir fendir. Onun hakikatı ve nokta-i müntehası, Cenab-ı Hakk'ın İsm-i Adl ve Mukaddir'ine yetişip, hendese âyinesinde o ismin hakîmane cilvelerini haşmetiyle müşahede etmektir.
Meselâ: Tıb bir fendir, hem bir san'attır. Onun da nihayeti ve hakikatı; Hakîm-i Mutlak'ın Şâfî ismine dayanıp, eczahane-i kübrası olan rûy-i zeminde rahîmane cilvelerini edviyelerde görmekle tıb kemalâtını bulur, hakikat olur.
Meselâ: Hakikat-ı mevcudattan bahseden Hikmet-ül Eşya, Cenab-ı Hakk'ın (Celle Celalühü) "İsm-i Hakîm"inin tecelliyat-ı kübrasını müdebbirane, mürebbiyane; eşyada, menfaatlarında ve maslahatlarında görmekle ve o isme yetişmekle ve ona dayanmakla şu hikmet hikmet olabilir. Yoksa, ya hurafata inkılab eder ve malayaniyat olur veya felsefe-i tabiiye misillü dalalete yol açar.>>( S:262 )
<>( Ms:233 )
<>( Nç:121 )
İşte ey bu şimendiferdeki arkadaşlarım ve elli sene sonra fenlere çalışan kardeşlerim! Bu masum çocuğun yerinde Rüstem-i İranî ve Herkül-ü Yunanî o acib kahramanlıklarıyla beraber tayy-ı zaman ederek, o çocuk yerinde burada bulunduklarını farzediniz. Onların zamanında şimendifer olmadığı için, elbette şimendiferin bir intizam ile hareket ettiğine bir itikadları olmayacak. Birden bu tünel deliğinden, başında ateş, nefesi gök gürültüsü gibi, gözlerinde elektrik berkleri olduğu halde birden çıkan şimendiferin dehşetli tehdid hücumuyla Rüstem ve Herkül tarafına koşmasına karşı o iki kahraman nekadar korkacaklar, ne kadar kaçacaklar!.. O hârika cesaretleriyle bin metreden fazla kaçacaklar. Bakınız nasıl bu dabbetülarzın tehdidine karşı hürriyetleri, cesaretleri mahvolur. Kaçmaktan başka çare bulamıyorlar. Çünki onlar, onun kumandanına ve intizamına itikad etmedikleri için mutî bir merkeb zannetmiyorlar. Belki gayet müdhiş, parçalayıcı, vagon cesametinde yirmi arslanı arkasına takmış bir nevi arslan tevehhüm ederler.

Ey kardeşlerim ve ey elli sene sonra bu sözleri işiten arkadaşlarım! İşte altı yaşına girmeyen bu çocuğa o iki kahramandan ziyade cesaret ve hürriyet veren ve çok mertebe onların fevkinde bir emniyet ve korkmamak haletini veren, o masumun kalbinde hakikatın bir çekirdeği olan şimendiferin intizamına ve dizgini bir kumandanın elinde bulunduğuna ve cereyanı bir intizam altında ve birisi onu kendi hesabıyla gezdirmesine olan itikadı ve itminanı ve imanıdır. Ve o iki kahramanı gayet korkutan ve vicdanlarını vehme esir eden, onların onun kumandanını bilmemek ve intizamına inanmamak olan cahilane itikadsızlıklarıdır.>>( H:67 )


<>( H:30 )
<İşte onun içindir ki, mevcudatın tafsil-i mahiyetinde ve ince ahvallerinde ehl-i hikmet çok ileri gitmişler. Fakat hakikî hikmet olan ulûm-u âliye-i İlahiye ve uhreviyede o kadar geridirler ki, en basit bir mü'minden daha geridirler. Bu sırrı fehmetmeyenler, muhakkikîn-i İslâmiyeyi, hükemalara nisbeten geri zannediyorlar. Halbuki akılları gözlerine inmiş, kesrette boğulmuş olanların ne haddi var ki, veraset-i nübüvvet ile makasıd-ı âliye-i kudsiyeye yetişenlere yetişebilsinler.>>( S:350 )


(Mezkûr mananın tafsilâtı için, Mesnevî / Badıllı tercümesi sh: 484 İkinci nükteye bakınız.)

Fen ve san’atla kâinatı teftiş eden insan bu meziyetini mikyas yapıp Allahıtanır.


<> H:39
İşte mezkûr hakıkat çerçevesinde yetiştirilecek gençlik, bütün kâinatı büyük bir mekteb ve daru-ül maarif görür. Dersini yalnız sinif geçmek , makam kazanmak değil, düşünen ve şahsiyetli bir insan olmak için zevk ve ciddiyetle okur, şahsiyet kazanır. Ancak bu şahsiyeti kazanabilmek için mezkûr şart yeterli olmayıp sefahete istişnad eden ve sefaheti aşılayan içtimaî durumun tâmir edilmesi de zarurîdir.Nasıl ki çekirdekler baharda neşvü nema bulur, öyle de bir çekirdeğe benziyen insan istidad ve kabiliyeti de müsbet ve sefahetten uzak cemiyet toprağında gelişir.

Mezkûr ölçü ve hakikatler müvacehesinde her ebeveynin de vazife ve mesuliyeti var. Mes’uliyeti altında olan çöcuklarını ikaz ve kontrol etmelidir.


Eğer denilse: Anlatılan mânada bir tedrisatı, devlet resmen tatbik etse, lâikliğe aykırı olur.

Cevab: Halkının ekseriyeti müslüman olan bir millet içinde din dersinin lâikliğe aykırı olduğu iddiası, evvelâ cumhuriyete aykırıdır. Çünkü cumhuriyetin değişmez esası, halk ekseriyetinin hâkimiyetidir.


Sonra aynı iddia, lâikliğe de aykırıdır. Zira lâik devlet tarafsızdır. Dine uymayan fikirleri okuttuğu gibi dine uygun fikirleride okutur. Ancak, okuttuğu fikirlere inanmaya ve amel etmeye zorlayamaz.
Sonra bu aynı iddia, memleket ve millet maslahatına da aykırıdır. Çünkü Türk Milleti asıl tarihî şerefini, bin senelik İslâm faziletinden ve kahrakanlığından kazanmıştır. Bu büyük ve milli şahsiyetin korunması, ancak İslâma aykırı ideolejilerin gençlik içinde türememesine ve ilim ve mâneviyata saygılı gençliğin yetişmesine bağlıdır.
Aynı iddia, medeniyet dünyasına da aykırıdır.Zira medenî memleketlerde din, devlet tarafından himaye edilir. Meselâ: “Evanjelik Luterien kilisesi, İsveç’in de kililsesidir. Bu kiliseye mensup olmayanlar, millet vekili olamazlar.” “Norveç Anayasası’nda, kral daima İncil-i Luter dinine sâdık olmaya ve dini korumaya mecburdur.” Keza Finlandiya, İngiltere ve Amerika gibi devletlerde aynı mânâda din, devlet tarafından himaye edilir. (Bak: Dünya Anayasalarında Din, Doğan Güneş Yayınları 1961 İstanbul)
HÜSRAN-I MÜBİN

Başlattığı gün mektebe, duydum ki diyordu, rahmetli babam:

“Adam olur oğlum ilerde”

Annamse, oturmuş paşalıklar kuuryordu....

Adamlığı geçtik! paşalık olsun, o nerde?

Âmlî tezat üzere giderken ebe veynim,

Hep böyle harab olmada etfal ara yerde!

Safahat Sh:135 Mehmet Akif Ersoy


ALINAN YERLER:

S:..........481, 538, 554, 723, 731

M:.........325, 376, 418,421

L:..........45, 104, 115, 122, 145, 167, 200, 239

Ş:..........583, 585, 701

B:..........66, 383

K:.........77, 122, 147, 264

E:..........22, 41, 64, 150, 154, 188, 192, 225, 238, 249, 266, 286

Em:.......26, 53

Ms:.......197, 199, 214

H:..........30, 39, 58, 67, 92

D:..........28, 31

Mü:........72

Ko:.........43



Nç:.........145
1   2   3


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət