a) Evrak İncelenmesi, Delil Toplanması ve Değerlendirilmesi:
İddialara ilişkin konularda evrakın incelenmesi, delillerin toplanması ve ilgili mevzuat hükümlerinin dikkate alınarak değerlendirilmesi büyük önem taşır. Bu çalışmalar sırasında, resmi kayıtlardan rapora geçirilmesi gerekli görülen hususlar not edilmeli, önemli bulunan ve delil olarak rapora eklenmesi gerekli görülen kayıt, defter ve belgelerin ilgili kısımlarının onaylı örnekleri alınmalı, olayı veya iddiaları açıklığa kavuşturabilecek her türlü delilin eksiksiz toplanmasına, şikayetçi ya da itham edilenler tarafından incelenmesi istenilen kayıt ve belgelerden iddia konularıyla ilgili olanlarının incelenip değerlendirilmesine gereken özen gösterilmelidir.
b) İfadelerin Alınması:
İdari soruşturmada, yukarıda sayılan etkinlikler yanında, olayın aydınlığa kavuşturulabilmesi bakımından alınacak ifadeler de büyük önem taşımaktadır. Varsa önce şikayetçinin veya muhbirin dinlenilmesi usuldendir. Şikayetçi veya muhbir çağırıldığında, dilekçe ya da tutanak kendisine gösterilmek suretiyle imzanın kendisine ait olup olmadığının tespiti yapılarak ifadesinin alınmasına başlanmalı; kendisinden, iddia konusuyla ilgili olarak yer, zaman ve tanıklarla ilgili açıklamalar yapması istenmeli, varsa konuya ilişkin belge ve delil sunup sunamayacağı açıkça sorulmalı; sunulan belge ve delillerin tutanağa açıkça yazılması sağlanmalıdır.
Dilekçede isim ve imzası bulunan kişinin bu dilekçenin kendisine ait olmadığı beyanında bulunması ve iddialar arasında kamu yararını ilgilendiren somut delillerin varlığı halinde soruşturma sürdürülmeli, değilse durum görevlendirmeyi yapan makama bildirilerek alınacak emre göre hareket edilmelidir.
Şikayetçiden sonra tanıkların dinlenilmesine başlanır. İfadeler, soruların sözlü olarak sorulup cevabın hemen yazılmasıyla “ifade tutanağı’ şeklinde alınabileceği gibi, soruların yazılı olarak verilmesiyle ‘yazılı ifade’ şeklinde de alınabilir. Bu aşamada, ilgililere sorulacak soruların çok iyi değerlendirilmesi, kullanılacak kelimelerin titizlikle seçilmesi, açık ve anlaşılır olmasına özen gösterilmesi gereklidir. şikayetçi ve itham edilenlerce gösterilen yeteri kadar tanığın dinlenilmesine çalışılmalı, gerekli görülmesi halinde, kurum, ilçe ve il yöneticilerinin de sözlü veya yazılı görüşleri istenmelidir. şikayetçi, tanık ve itham edilenlerin ifadeleri ayrı ayrı alınmalı, birbirleri ile karşılaşmalarına meydan verilmemelidir.
Yazılı ifadede soruların önceden yazılarak verilmesi, ifade tutanağı düzenlenmesi halinde de hüviyet tespitinden sonra, sorular yazılmadan ve alınacak cevapların satır atlanmaksızın, paragraf yapmaksızın yazılması, ifadenin birkaç sayfa sürmesi halinde her sayfanın altının ilgililerce parafe edilmesi, son sayfanın isim ve unvan açılarak imzalanması gerekir.
İtham edilenlere haklarındaki iddialar, madde madde sorularak cevaplandırması istenilmeli, ifade veren kişiye müdahale edilmemeli, kullandığı kelimeler ve cümleler yanlış da olsa aynen yazılmalı, söyleyeceklerinin tamamını belirtmesine imkan verilmeli, yazacağını veya söyleyeceğini tamamladıktan sonra cevaplandırılması istenilen hususlardan eksik kalan varsa hatırlatılmalı, başka bir diyeceğinin bulunup bulunmadığı mutlaka sorulmalı ve bu husus soru cevap olarak tutanağa geçirildikten sonra ifadesi imzalatılmalıdır.
Şikayetçi veya itham edilen kişinin gösterdiği tanıkların çok fazla olması ve tamamının dinlenememesi halinde bu durumun nedeni düzenlenecek raporda açıklanmalıdır.
Ortaya çıkabilecek yeni durumlarda, daha önce dinlenilmiş bulunan ilgili tanığın ifadesine tekrar başvurulmalı, gerektiğinde itham edilenin de yeniden ifadesi alınmalıdır.
İtham edilenlerin ve suç ortaklarının haklarındaki iddiaları kabullenmeleri halinde dahi bu durumla yetinilmeyerek, tanıkların ifadelerine başvurulması, delillerin tespiti, toplanma ve değerlendirilme prosedürü işletilmelidir.
Şikayetçi, tanık ve haklarında ithamda bulunulanlarla, kendilerini konumları bağlamında ilgilendiren iddia konularında sınırlı olmak kaydıyla önce sözlü olarak görüşülmeli daha sonra ifadelerinin alınmasına geçilmelidir.
c) Sonuç Çıkarma:
Soruşturmalarda, sağlıklı ve tutarlı bir sonuca ulaşabilmek en önemli hususlardandır. Bu cümleden olmak üzere, soruşturma konusu fiil ve durumların yasal unsurlarının açık ve ayrıntılı bir şekilde belirlenmesi, hakkında soruşturma yapılanın/şüphelinin/sanığın lehindeki ve aleyhindeki bütün kanıtların toplanması, gösterilmesi ve değerlendirilmesi, sonucu etkilemeyecek gereksiz ayrıntı ve açıklamalara girilerek kusurun, esas kanıt ve bulguların ikinci plana düşürülmemesi, raporun bütün soruşturma konularını kapsayacak şekilde doğru ve eksiksiz olması, konulara duygu, etki ve isabetsiz yorumlardan uzak bir düşünceyle yaklaşılması, sebep ve sonuçların açıkça belirtilmesi, raporun bölümleri arasında herhangi bir çelişkiye meydan verilmemesi ve böylece sağlıklı bir sonuca ulaşılması gereklidir.
d) Belgelerin Tasnifi:
İdari soruşturmalarda, soruşturma kapsamında bulunan tüm iddialarla ilgili olarak, gereken inceleme ve soruşturmanın tamamlandığına, iddiaların doğruluğunu ya da yanlışlığını ortaya koyabilecek tüm belge ve kanıtların toplandığına kanaat getirilmesi üzerine soruşturma ile ilgili belgeler tasnif edilerek bir dosya düzenlenir. Belgeler, görevlendirme ve soruşturma emirleri ile varsa ekleri, şikayetçi veya muhbire ait ifade, tanıkların ifadeleri, toplanan ve değerlendirilen evrak ve doküman veya bunların onaylı örnekleri şeklinde sıralandıktan sonra, dizi pusulasındaki sıra numaraları doğrultusunda numara verilerek sağ üst köşeleri mühürlenip paraflanmalıdır.
e) Soruşturma Raporunun Yazılmasında Dikkat Edilecek Hususlar:
İdari soruşturma raporları açık bir anlatımla kaleme alınmalı, incelenen ve soruşturulan konularla ilgili fiil ve durumlar, bunların yasal unsurları açık ve etraflı şekilde belirtilmeli, hatalı, kusurlu fiil ve durumlar, itham edilen kişinin yararına ve zararına olan tüm kanıtlar değerlendirilmeli, sonucu etkilemeyecek gereksiz açıklamalara girilmemeli, bütün soruşturma konularını kapsayacak nitelikte olmasına özen gösterilmeli, yapılan incelemeler eksiksiz şekilde aksettirilmeli, konular pürüzsüz bir anlatımla ortaya konulmalı ve çözümlenmeli, konulara, yanlış yorumlamalara yol açmayacak bir şekilde, objektif bir tutumla yaklaşılmalı, getirilen tekliflerin sebep ve dayanakları açıkça belirtilmeli, bir önceki bölümün bir sonraki bölümü açıklayıcı ve geliştirici nitelikte olmasına, bölümler arasında denge bulunmasına dikkat edilmeli, kullanılan yasal ve mesleki deyim ve kelimelerin seçimi ve kullanılmasında özenli davranılmalı, Türk Ceza Kanununda suçların tanımlanmasında kullanılan kavramların yersiz kullanımından kaçınmalıdır.
Ayrıca, idari soruşturma raporunun şekil yönünden de eksiksiz olması bakımından usule uygun bir rapor kapağı düzenlenmesi, raporun ve dizi pusulasının düzgün bir ifade ile silintisiz ve kazıntısız şekilde yazılmış olması, tarih, sayı, imza eksikleri bulunmaması, dizi pusulasındaki sıra numaraları ile rapor yazımındaki açıklamalar arasında bağlantı kurulması, raporun ve dizi pusulasının son sayfaları hariç tüm sayfalarının düzenleyenler tarafından parafe edilmesi, raporun ve dizi pusulasının son sayfalarında yer alan isim ve unvanların üstünün imzalanmış olması, ifade tutanaklarında ilgililerin paraf ve imzalarının noksan olmaması, raporda ve eklerinde dikkat edilecek hususlardandır.
f) Soruşturma Raporunun Bölümleri:
İdari soruşturma raporlarının yazılmasında bir şekil şartı zorunluluğu bulunmamakla beraber, bu raporlar genellikle aşağıda belirtilen bölümlerden oluşur.
I. GİRİŞ
II. İNCELEME VE SORUŞTURMANIN KONUSU
III. YAPILAN İNCELEME VE SORUŞTURMA ÇALIŞMALARI
IV. BİLGİ, BELGE VE İFADELERİN DEĞERLENDİRİLMESİ
V. SONUÇ - KANAAT VE TEKLİF
Soruşturmacı; raporunda, yukarıdaki sıralamayı gözeterek, benzer şekilde ana ve alt bölümler açabilir, bölüm başlıklarını benzeri ifadelerle tanımlayabilir.
Giriş bölümünde; inceleme ve soruşturma onay(lar)ı ve görevlendirme emir(ler)i belirtilir, hangi görevliler hakkında ve nerede, hangi tarihler arasında inceleme-soruşturma çalışmalarının yürütüldüğü kısaca açıklanır. Bu bölüm, yapılan kısa açıklamalar sonrasında “İnceleme-soruşturma çalışmalarında tespit edilen hususlar aşağıda açıklanmıştır.” şeklinde bir ifade ile bağlanabilir.
İnceleme ve soruşturmanın konusu bölümünde; Makam onay(lar)ında yer alan ve/veya onayda açıkça ilgi tutulan inceleme ve soruşturma konuları aynen “ … ” yazılır.
Yapılan inceleme ve soruşturma çalışmaları bölümünde; inceleme ve soruşturmaya nasıl başlanıldığı açıklandıktan sonra, inceleme-soruşturma konuları/iddiaları ile ilgili incelenen belgeler ve kayıtlar ile rapora ek olarak konulan belgeler belirtilir, bu belgelerden ve ilgili kurum, kuruluş ve kişilerden elde edilen bilgiler kaynakları itibariyle açıklanır; şikayetçi veya muhbir, tanık ve şüpheli/sanık ifadelerine “…” aynen yer verilir veya ifadelerinin muhtevasını aynen yansıtacak eş değer düzeyde özet açıklamalar yapılır.
Bilgi, belge ve ifadelerin değerlendirilmesi (tahlil ve münakaşa) bölümünde; toplanan bilgi ve belgelerin karşılaştırılıp değerlendirilmesiyle ileriye sürülen ve soruşturmaya konu oluşturan iddiaların kesinlik kazanıp kazanmadığı, suç veya kusur oluşturucu nitelikte bulunup bulunmadığı tartışılır. Bu bölümde, hakkında soruşturma yapılanla / sanıkla ilgili iddialar ile kayıt, belge ve bulgular üzerinde yapılan inceleme ve tespitler, tanık ifadelerinden çıkan sonuçlar tahlil edilerek iddia konuları açıklığa kavuşturulur. Yapılan bu değerlendirme aşamasında, mevzuat hükümleri titizlikle göz önünde bulundurulur ve belirlenen kusurlu davranışın hangi kanun, tüzük, yönetmelik, yönerge veya emre aykırı olduğu belirtilir. İddianın aksine bir durum söz konusu ise fiilin kusur teşkil etmediği delillerle ortaya konulur.
Bu bölümde, raporun ‘İnceleme ve Soruşturmanın Konusu’ başlığı altında sıralanan iddialar, aynı sıra dahilinde ve bağımsız maddeler halinde ele alınarak, yasal yaptırımları ve sübuta ulaşıp ulaşmadıkları açık ve net olarak belirtilir.
Sonuç, kanaat ve teklif bölümünde; önceki bölümlerle uyumlu olmak kaydıyla, ileri sürülen iddialarla ilgili olarak kusur niteliğinde bir eylemin olup olmadığı, şayet sübuta eren kusurlu bir davranış söz konusu ise bunun hangi mevzuatın hangi maddesine aykırı bulunduğu, özel veya genel kanunun hangi maddesi kapsamına girdiği belirtilmeli, kesinlik kazanmayan iddialar da açıklanmalıdır.
Aynı kişi ile ilgili birden fazla kusurun kesinleşmesi halinde her kusurun karşılığı olan ceza ve ilgili maddesi belirtilmek suretiyle, tevhiden bunlardan en ağırı ile cezalandırılması teklif edilmelidir. Özel kanunlarda karşılığı bulunmayan fiiller için, 1702 sayılı Kanunun 32 nci veya 4357 sayılı Kanunun 8 inci maddesine atıf yapılarak 657 sayılı Kanuna göre disiplin teklifinde bulunulmalıdır.
İdarî ve malî tekliflerin gerekmesi durumunda, bu önerilere dayanak olacak esaslar belirtilmelidir.
İstifa, emeklilik gibi nedenlerle Devlet memurluğundan ayrılan kişilere, memur iken işledikleri kusurlar nedeniyle disiplin cezası verilmesi gerektiği yargı içtihatları gereği olduğundan, istifa ederek veya emeklilik suretiyle ayrılmış olanlar hakkında da sübuta eren fiillerinden dolayı teklif getirilmelidir.
Bu bölümde teklif getirilirken ilgili yasalarda yer alan terimlerin aynen kullanılmasına özen gösterilmeli, 657 sayılı Kanun ile özel kanunlardaki terimler karıştırılmamalıdır.
İdari teklifler getirilirken, kesinlik kazanan eylemin boyutu, görevin yürütülmesinde kamu yararı ve zararı, kurumun gelişmesine tesir edebilecek etkiler, kişisel durumlar, ilgilinin bu görevinde kalmasındaki sakıncalar dikkatle değerlendirilmeli, görevinde kalmasında sakınca bulunduğu sonucuna ulaşılmışsa, nedenleri belirtilerek idareye ışık tutulmalıdır. Bu işlemlerle ilgili olarak Danıştay 5. Dairesinin E.: 1988/1262-K.: 1988/1785 sayılı kararı ile aynı Dairenin E. 1986/714, K. 1987/ 129 nolu kararında yer alan, “...aynı görevde uzun yıllar çalıştığı ve bu nedenle yıprandığı gerekçe gösterilerek bir memurun görevden alınması mevzuata ve idare hukuku ilkelerine aykırı bulunduğu cihetle …” şeklindeki açıklaması göz önünde bulundurulmalıdır.
İdari yönden herhangi bir öneri getirilmesini gerektirecek bir durum görülmediğinde “işlem tayinine gerek bulunmadığı”nın belirtilmesi yerinde olacaktır.
Disiplin teklifi getirilirken “ölçülülük ilkesi”nin dikkate alınması gerekmektedir. Ölçülülük ilkesi, devlet ve organlarının faaliyetlerinin ölçülü, makul olmasını anlatır. Bu ilke, suç ve ceza arasındaki oran ve özgürlüklerin korunması alanında geçerlidir. Özgürlükler açısından eşitlik düşüncesiyle getirilen sınırlamanın, hak üzerinde meydana getirdiği etkiyi haklı kılmaya yetebilecek bir derecede olması, bu sınırlamada önemli bir durumun varlığının aranması ölçülülük ilkesinin gereğidir. Ölçülülük, İdarenin yetkilerini gerçekleştirirken takınacağı tavrın, sadece varılmak istenen sonuca ulaşmaya yetecek kadar olmasını öngörmekte, fazlasının geçersiz olması sonucunu doğurmaktadır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 125/C maddesinde yer alan “aylıktan kesme”, 125/D maddesinde ifade olunan “kademe ilerlemesinin durdurulması” ve özel kanunlarda alt ve üst sınırları belirlenmiş cezaların karara bağlanmasında, Kanunda ön görülen alt sınır cezanın takdiri asıl olup, ancak üst sınıra doğru artırılması gerekiyorsa mutlaka gerekçesinin belirtilmesi şarttır. Danıştayın ölçülülük ilkesini uyguladığı kararlarında açıkça ölçülülük ilkesinden söz edilmemekte, bunun yerine aynı anlamda; “adil denge”, “adil bir oran”, “fiil ile verilen ceza arasında uyum” gibi ifadeler kullanılmaktadır. (Danıştay 8.Dairesinin.K.No:4214 Esas No:1993/1617 14.12.1993 kararı: “… Suçla verilen ceza arasında adil bir denge bulunması gerektiği…”)
Müfettiş ve muhakkiklerce düzenlenen inceleme/soruşturma raporlarında; hakkında inceleme ve soruşturma başlatılmış bulunan ve iddialara konu fiil(ler)i ve hal(ler)i doğrulanan / sübuta eren personel hakkında “idari teklif” getirilirken, aşağıda belirtilen hususların göz önünde bulundurulması genel kabul görmüş uygulamalar olarak ortaya çıkmaktadır.
1. 657 sayılı Kanunun 132 nci maddesinin 3 ve 4 üncü fıkralarında sayılan görevlilere, disiplin cezası olarak “aylıktan kesme” veya daha ağır bir ceza önerildiğinde ayrıca idari teklif de getirilmelidir.
2. Bakanlık teşkilatında görevli diğer yönetici,öğretmen ve personel hakkında önerilen disiplin cezası, kendi statüleriyle ilgili atama, yükselme ve yer değiştirme yönetmeliklerinde, bulundukları göreve atanma durumuyla ilişkilendirilmiş ve atanma koşulunu kaybetme unsuru olarak belirlenmiş ise, bu görevliler hakkında da idari teklif getirilmelidir.
3. Haklarında, kademe ilerlemesinin durdurulması cezası, Devlet memurluğundan çıkarma cezası, özel kanunlarda yer alan ve bu cezalara benzer/eşdeğer nitelikte olan cezalar önerilen personele, bulunduğu birimde ve görev alanında kamu hizmetlerinin daha sağlıklı yürütülebilmesi için, ayrıca idari teklif getirilmelidir.
4. Kamuoyunu meşgul eden, kurum ve/veya kişi zararına neden olan, kamu vicdanında rahatsızlık oluşturan durumlarda, doğrulanan fiil ve hallerin nitelik ve nicelik durumları da dikkate alınarak, gerektiğinde idari teklif getirilmelidir.
5. İdari tekliflerin; diğer mevzuat (özellikle norm kadro) yönünden de uygulama kolaylığının bulunmasına, Bakanlığa mali yük (özellikle il dışı tekliflerde) getirmemesine ve görev yeri değişiminin kişiye önerilen cezadan daha etkili bir yaptırım niteliğine dönüşmemesine, kamu hizmetlerinin aksatılmamasına, aksine kamu hizmetlerinin sağlıklı, verimli ve zamanında yürütülmesini sağlamaya yönelik olmasına dikkat edilmelidir.
6. Disiplin cezaları verildiği tarihten itibaren hüküm ifade edeceğinden ve derhal uygulanacağından, disiplin cezalarıyla bağlantılı idari teklifler yapılırken, teklif cümlesinde getirilecek “ … görevinden alınması” önerisi öncesinde “ önerilen cezanın uygulamaya konulması durumunda” ibaresine yer verilmelidir. İdari teklif, disiplin cezasının uygulanma durumu da göz önünde bulundurularak değerlendirilmelidir.
7. 657 sayılı Kanunda yer alan “uyarma” ve “kınama” cezalarını ve/veya özel kanunlarda yer alan ve bu cezalara benzer/eşdeğer nitelikte olan diğer cezaları gerektiren durumlarda ve kamu hizmetlerinin aksamasına neden olmayacak durumlarda idari teklif getirilmemesi ilke edinilmelidir.
Mali yönden herhangi bir kesinti veya para ödettirilmesi teklifinde, kısaca nedeni ve ne kadar miktarın nereye kesilmesi gerektiği açıklanmalıdır. Birlikte ödettirilmesi istenecek tekliflerde, kişilere isabet eden miktarlar belirtilmeli, bu hususta yapılacak tespit ve tekliflerde, 13.8.1983 tarih ve 18134 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, “Devlete ve Kişilere, Memurlarca Verilen Zararların Nev’i, Miktarının Tespiti, Takibi, Yapılacak Diğer İşlemler Hakkındaki Yönetmelik” hükümlerince hareket edilmelidir. Danıştay içtihatlarında genel ilke, “Hukuka aykırı işlemlerin her zaman geri alınabileceği” yolundadır. Ancak, Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 22.12.1973 tarih ve 1969/8,1973/14 sayılı kararında; “idarenin yokluk, açık hata, memurun gerçek dışı beyanı veya hilesi hallerinde, süre aranmaksızın kanunsuz terfi veya intibaka dayanarak ödediği meblağı her zaman geri alabileceği, ancak belirtilen bu istisnalar dışında kalan durumlarda yapılan ödemelerin, ödemenin yapıldığı tarihten başlamak üzere (60) gün (dava açma süresi) içinde geri isteyebileceği, 60 günlük süre geçtikten sonra geri almanın mümkün olmayacağı sonucuna varmıştır. (Danıştay 5. D.11.11.1992 tarih, K.No:3022, E.No:1989/1725 kararında; kanuna aykırı olarak yapılan hatalı ödemelerin ita amiri olan belediye başkan vekilince geri alınmasının hukuken olanaklı olduğu ancak memurun gerçek dışı beyanı veya hilesi dışındaki hatalı ödemelerin dava açma süresi içinde geri alınabileceği belirtilmiştir.)
Mali teklifler yapılırken iyi niyet kuralı üzerinde de önemle durulması gerekir.
Soruşturmacı, inceleme ve soruşturma sonucuna göre, ulaştığı kanaati açıklamak ve tekliflerini bildirmekle görevli olduğundan, bu tekliflerini yaparken; “… ile cezalandırılmasının “; “... olarak nakledilmesinin” uygun olacağı ya da “herhangi bir işlem yapılmasına gerek bulunmadığı” kanaatine ulaştığını belirten ifadelerle raporun sonunu bağlamalıdır.
Raporların bu bölümünde, kesin tekliflerde bulunmak yerine, ‘Takdir Makama aittir' şeklinde bir ifadeye yer vermek doğru değildir. Getirilen tekliflerin uygulanıp uygulanmaması hususu zaten - mevzuatta yer alan esaslar/sınırlar dahilinde - Makamın takdirinde bulunmaktadır.
g) Soruşturma Raporunun İlgili Makama Sunulması:
İdari soruşturma raporları, birisi belgeli olmak üzere asgari iki nüsha olarak düzenlenmeli ve soruşturmanın tamamlanmasından sonra, görevlendirme emrini veren makama makul bir sürede verilmelidir.
Bakanlık Müfettişlerince hazırlanan soruşturma raporları ise, Teftiş Kurulu Yönetmeliği gereğince, işin bitiminden itibaren 20 gün içinde Teftiş Kurulu Başkanlığına sunulmalıdır.
Disiplin soruşturmalarının her aşamasında gizliliğe gerekli özen gösterilmeli, alınan ifadelerin örnekleri sahiplerine verilmemelidir.
C) ÖN RAPOR VE DÜZENLENMESİNİ GEREKTİREN HALLER:
Soruşturmanın uzaması, bazı idari tedbirlerin ivedilikle alınmasına ihtiyaç duyulması ve idareye bilgi verilmesinin gerekmesi durumunda düzenlenen raporlara “ön rapor” denilir. Ancak bu rapor, 4483 sayılı Kanuna göre düzenlenen “ön inceleme raporu” ile karıştırılmamalıdır.
Ön raporun, soruşturma raporu yazımında esas alınan bölüm başlıklarına yer verilmeden düzenlenmesi mümkündür.
Bu raporda, soruşturma raporunun bilahare sunulacağı belirtilmelidir. Soruşturma raporunun idari teklif bölümünde ise, ön rapordaki idari tekliften söz edilerek, bu teklifin uygulamada kalıp kalmayacağı veya yeni bir idari teklif varsa bunun niteliği belirtilmelidir.
D) İNCELEME RAPORU:
Soruşturma emri verme yetkisine sahip bulunan makamın, “konunun incelenmesi” şeklinde verdiği emir üzerine gerekli inceleme yapılarak belgeler toplanır, gerektiğinde ilgililerin ifadelerine başvurulur, belirlenen durum ve sonuç emri veren makama sunulur.
Şayet emir, “konunun incelenmesi ve gerektiğinde soruşturulması” şeklinde verilmişse, bu takdirde soruşturmacı tarafından gerekli inceleme yapılır, belgeler toplanır, gerektiğinde ilgililerin ifadelerine baş vurulur, veriler değerlendirilir, yapılan incelemelerden çıkan sonucun ileri sürülen iddianın gerçek olmadığı yönünde olması halinde soruşturmaya geçilmeyerek bir inceleme raporu düzenlenmesi ile yetinilir.
İnceleme raporlarında da genellikle soruşturma raporlarında söz konusu olan bölümlere yer verilir ve sonuçta elde edilen bulgular değerlendirilerek iddiaların kesinlik kazanmadığı ifadelendirilir.
İleri sürülen hiçbir iddianın sübuta ulaşmaması halinde, itham edilen kişi ya da kişilerin ifadelerinin alınmaması daha uygundur.
İnceleme raporlarında da rapor kapağı ve eklerin listesinin bulunması, raporun, dizi pusulasının ve eklerin soruşturma raporu bölümünde belirtilen şekilde paraflanması, imzalanması ve mühürlenmesi gerekmektedir.
E) ÖN İNCELEME (ADLÎ SORUŞTURMAYA ESAS İNCELEME):
Ön inceleme; memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında, görevleri sebebiyle, TCK ve ceza hükümlü diğer kanunlarda yapılması veya yapılmaması gerekli olan fiilleri/suçları işlediklerinin öğrenilmesi üzerine, 4483 sayılı Kanunda belirtilen usul ve esaslar dahilinde, yetkili merci tarafından bizzat yapılan veya görevlendirilen ön incelemeci vasıtasıyla yaptırılan inceleme ve soruşturma çalışmalarının bütünüdür. Bu çalışmalar sonucunda “ön inceleme raporu” düzenlenir.
Ön inceleme raporu, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin, görevleri sebebiyle işledikleri suçlarda, haklarında “ceza kovuşturması” açılmadan önceki “soruşturma süreci”nde ve bu sürecin öncesinde yetkili merci tarafından alınacak kararlarda etkisi olan “görüş özetini” içeren en önemli yazılı belge konumundadır. Ön inceleme işlemi de memur ve diğer kamu görevlilerinin yargılanması süreci öncesinde yürütülen işlemlerin önemli ve ilk basamaklarından birisidir. Nitekim Ocak 2000 tarihli Danıştay 2. Dairesi Heyeti İlke Kararında, “Ön inceleme raporu, sadece yetkili mercie hitabeden, onun izin vermek veya vermemek yolundaki kararının oluşmasını sağlayan bir belge değil, aynı zamanda itiraz halinde yargı mercilerinin kanaat edinmesi ve oluşturmasında yararlı olacak, karara dayanak teşkil edecek bir metindir” denilmek suretiyle de bu önem ve özellik vurgulanmaktadır.
Adli işlemler bütün vatandaşlara uygulanmakla birlikte, kanun koyucu, memurların görevlerinden doğan suçlar hakkındaki adli soruşturma ve kovuşturmayı özel bir takım işlemlerle kayıtlamıştır. Bu durum, başta Anayasa (md:129) olmak üzere 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 24. maddesi ile tespit edilmiş, 4483 sayılı Kanunla da memurlar hakkındaki adli işlemlerin ne şekilde yürütüleceği belirtilmiştir.
Memurun, yaptığı hizmet bakımından isnat ve iftiralara uğraması mümkündür. Kendisine memuriyeti ile ilgili bir suç isnat edilen her memurun hemen adliyeye sevk edilmesi, memurları tedirgin edecek, hizmeti aksatacak ve hizmetin yürütülüşü ile ilgili bir takım haksız şüphelere yol açabilecektir. Bu nedenle, “suç’ niteliğindeki iddiaların, kamu hizmetlerinin gereklerini, işi ve memurluk psikolojisini iyi bilen soruşturmacıların/ön incelemecilerin süzgecinden geçirilmesi suretiyle bir incelemeye tabi tutulması, kovuşturmaya değer bir eylemin bulunup bulunmadığının belirlenmesi, kamu hizmetlerinin yararına olan bir tedbirdir.
Ön inceleme çalışmalarının her aşamasında gizliliğe özen gösterilmeli ve alınan ifadelerin örnekleri ifade sahiplerine verilmemelidir.
|