7. ADLİ İŞLEMLERDE KİMLERİN MEMUR SAYILACAĞI:
İdare hukuku alanında memur, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile tanımlanmıştır
Söz konusu yasanın 4/A maddesinde; “Mevcut kuruluş biçimine bakılmaksızın, Devlet ve diğer kamu tüzel kişilerince genel idare esaslarına göre yürütülen aslî ve sürekli kamu hizmetlerini ifa ile görevlendirilenler, bu kanunun uygulanmasında memur sayılır” denilmektedir. Ayrıca Bakanlar Kurulunun 28/11/1975 tarih ve 15426 sayılı kararında da açıklayıcı hükümler bulunmaktadır. Devlet Memurlarının Şikayet ve Müracaatları Hakkında Yönetmeliğin, “Diğer Kamu Görevlilerinin Durumu” başlığı altındaki 15 inci maddesinde; “657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun değişik 1 inci maddesinin 1 inci fıkrasında sayılan kurumlarda çalışan sözleşmeli ve geçici personel; aynı Kanunun ek geçici 12, 13 ve 14 üncü maddeleri kapsamına giren personel, ek geçici 9 uncu maddede sayılan kurumlarda çalışan memurlar ile sözleşmeli ve geçici personel”, diğer kamu görevlileri olarak belirtilmiştir.
Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığının 7/12/2000 tarih ve 166 sayılı genelgesi ekindeki ‘4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanuna İlişkin Uygulama Esasları’nda, ‘Asli ve Sürekli Görev Kavramı’ başlığı altında yapılan açıklamalarda; “Dolayısıyla, madde metninde geçen asli ve sürekli görev kavramının öncelikle ceza hukuku ve idare hukuku terminolojisindeki kamu görevi olarak anlaşılması”nın gerektiği belirtildikten sonra, “Devlet Memurları Kanununa da tabi olsalar, yardımcı ve tanımlayıcı nitelikte ‘kamu hizmeti’ görenler, örneğin hizmetliler, araç sürücüleri, vb. bu Kanun kapsamında değildir.” denilmek suretiyle konuya açıklık kazandırılmıştır.
625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun 49. maddesinde özel öğretim kurumlarında görevli yönetici ve öğretmenlerin suç işlemeleri veya görevleri ile ilgili olarak kendilerine karşı bir suç işlenmesi halinde TCK’nın uygulanması ve ceza kovuşturması bakımından memur sayılacakları hükmü yer almakta ise de; bu hükmün sadece söz konusu görevlilerin mahkemede yargılanma ve cezalandırılma aşamalarında “memur” sayıldıklarına işaret ettiği, soruşturma ve öncesi aşamalara işaret etmediği dikkatlerden uzak tutulmamalıdır.
Kaldı ki; Danıştay İİK’nun 1995/103-1995/219 sayılı “Özel öğretim kurumları yönetici ve öğretmenleri hakkında ... genel hükümlere göre işlem yapılmak üzere dosyanın yetkili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi ...” kararı konuya açıklık getirmektedir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununda ise;
“Madde 6- (1) Ceza kanunlarının uygulanmasında;
c) Kamu görevlisi deyiminden; kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi,” anlaşılır tanımlaması yapılmaktadır.
765 sayılı Türk Ceza Kanunundaki “memur” tanımının doğurduğu sakıncaları aynen devam ettirecek nitelikte olan tanım, Tasarı metninden çıkarılarak; memur kavramını da kapsayan “kamu görevlisi” tanımına yer verilmiştir. Yapılan yeni tanıma göre, kişinin kamu görevlisi sayılması için aranacak yegane ölçüt, gördüğü işin bir kamusal faaliyet olmasıdır.
Bilindiği üzere, kamusal faaliyet, Anayasa ve kanunlarda belirlenmiş olan usullere göre verilmiş olan bir siyasal kararla, bir hizmetin kamu adına yürütülmesidir. Bu faaliyetin yürütülmesine katılan kişilerin maaş, ücret veya sair bir maddî karşılık alıp almamalarının, bu işi sürekli, süreli veya geçici olarak yapmalarının bir önemi bulunmamaktadır. Bu bakımdan, örneğin mesleklerinin icrası bağlamında avukat veya noterin kamu görevlisi olduğu hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Keza kişi, bilirkişilik, tercümanlık ve tanıklık faaliyetinin icrası kapsamında bir kamu görevlisidir. Askerlik görevi yapan kişiler de kamu görevlisidirler. Bu bakımdan örneğin bir suç vakıasına müdahil olan, bir tutuklu veya hükümlünün naklini gerçekleştiren jandarma subay veya erleri de, kamu görevlisidirler.
Buna karşılık, kamusal bir faaliyetin yürütülmesinin ihaleye dayalı olarak özel hukuk kişilerince üstlenilmesi durumunda, bu kişilerin kamu görevlisi sayılmayacağı açıktır.
8. SUÇTA ORTAKLIĞI BULUNAN DİĞER BAKANLIK MEMURLARI HAKKINDA İŞLEMLER
İşlenen suç veya kusurlarda ortaklığı bulunan kişilerin birbirinden farklı bakanlıklarda görevli bulunduklarının belirlenmesi halinde, 7 Şubat 1983 tarih ve 17952 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmış bulunan, “Birden Fazla Kamu Kurum ve Kuruluşlarını İlgilendiren Soruşturmalarda Görevlendirilecek Müfettişlerin Görevlendirme Biçimine İlişkin Yönetmelik” esasları çerçevesinde işlem yapılması gerekmektedir.
Bu yönetmeliğin öngördüğü hükümler uyarınca, konusu itibariyle birden fazla kamu kurum ve kuruluşunu ilgilendiren soruşturmalarda, soruşturmayı başlatan Bakanlığın ilgili diğer Bakanlıklardan müfettiş istemesi yanında, ayrıca, Başbakanlığa da bilgi vermesi gerekmektedir.
Kendisinden müfettiş istenen bakanlığın yeter sayıda elemanı en geç 20 gün içerisinde görevlendirmesi, çalışmaların müfettiş isteminde bulunan bakanlığın müfettişi koordinatörlüğünde yürütülmesi, görevlendirilen elemanların görevlerini en geç üç ay içerisinde bitirmek suretiyle raporlarını tamamlamaları, bunun mümkün olmaması halinde nedenlerinin ve ne zaman sonuçlanabileceği hususunun koordinatör bakanlık kanalı ile Başbakanlığa intikal ettirilmesi, uyulması gereken diğer hususlar arasında bulunmaktadır.
İlgili diğer bakanlıkların, mevzuatında belirlenen süre içersinde müfettiş görevlendirmemeleri durumunda, talepte bulunan Bakanlığın, kendi personeli ile ilgili işlemleri tamamlayarak rapora bağlaması, ayrıca ilgili diğer bakanlık mercilerine, kendi mensupları ile ilgili suç veya kusurların nelerden ibaret olduğunu bildirir bir yazıyla belirlenen suçun belgeleriyle birlikte iletilmesi sağlanmalıdır.
9. KAMU GÖREVLİSİ OLMAYAN KİŞİLERİN SUÇ VE KUSURDA ORTAKLIĞI BULUNMASI HALİNDE İZLENECEK YOL:
Memur ve diğer kamu görevlilerinin görevleri dolayısıyla işledikleri suçlara memur olmayan kişilerin de katılması mümkün olup bu hususla ilgili olarak, 4483 sayılı Kanunun 10. maddesindeki; “... memur olmayan, memur olanla; ast memur, üst memurla aynı mahkemede yargılanır” hükmü uyarınca, yürütülecek işlemler sonucunda memur olmayan kişilerin olaydaki eylemleri de belirtilmek suretiyle ön inceleme raporunda durumlarının açıklanması gerekmektedir.
10. NAİPLİK VE İSTİNABE:
İfadelerin bizzat soruşturmayı yürüten kişilerce alınması daha uygun olmakla birlikte bazı zorunlu hallerde, soruşturma mahalli dışında bulunan tanık, sanık hatta bilirkişilerin ifadelerinin yasalara uygun olarak o yerdeki bir yetkiliye aldırılması mümkündür. Bu işleme ‘istinabe’, görevlendirilen kişiye de “naip” adı verilir.
İfade alınmak üzere yetki verilen kişiye, ifadesi alınacak kişiden istenecek bilgi ve sorulacak sorularla ilgili olarak yazılan açıklama yazısına da “istinabe talimatı” denilmektedir.
İfadesi alınmak istenilen tanık veya sanığın bulunduğu yerde, ifadesi alınacak kişilerin ve naib olarak belirlenecek görevlilerin konumları da göz önünde bulundurularak, varsa bakanlık müfettişine, valilere, millî eğitim müdürlerine, ilçelerde kaymakamlara, ilçe millî eğitim müdürlerine vb. ifade alma yetkisi verilebilir. Bu talimatta, yapılacak işlemler açık ve anlaşılır bir şekilde yazılmalı, şayet tanığa yemin ettirilmesi gerekiyorsa bu husus da belirtilmelidir.
Bakanlık müfettişlerince yürütülen idarî ve adlî işlemler sırasında tanık ve sanık durumundaki personelin zaman zaman rapor, izin vb. sebeplerle görevde bulunmadıkları ve soruşturmanın normal süresi içinde ifadelerine başvurulamadığı, raporun tamamlanmasının ileri bir tarihe bırakıldığı, sürekli olarak genel denetimlerde görev alan müfettişlerin yarım kalan çalışmalarını tamamlamak üzere, olay mahalline gitme fırsatı bulamadıkları; bu sebeple de raporlarının hazırlanmasının sık sık geciktiği müşahede edilmektedir. Bunun sonucu olarak da zamanaşımı konusu gündeme gelmektedir. Soruşturmaların zamanında tamamlanmasını sağlamak açısından, normal süre sonunda tanık ve sanık ifadelerinin alınmaması halinde CMK’ nın tanıklarla ilgili 180 ve sanıklarla ilgili 196. maddeleri delaletiyle, çeşitli nedenlerle görev mahallinde bulunmayan tanık veya sanık durumundaki personelin ifadelerinin istinabe yoluyla alınabilmesi mümkündür. Soruşturma sırasında sanık ifadesinin alınmasında CMK’ nın 145-156. maddeleri dikkate alınmalıdır.
4483 sayılı Kanunun 6. maddesinde; “Ön inceleme ile görevlendirilenler ... hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisinin ifadesini de almak suretiyle …” denilerek, ön inceleme işlemlerinde itham edilen kişi veya kişilerin ifadelerinin alınma zorunluluğu getirilmektedir. Bu nedenle, aynı yasanın 7. maddesi ile işlem tesisi bağlamında öngörülen azami 45 günlük süre de dikkate alınarak, gecikmeye meydan verilmemesi bakımından zaman zaman istinabe yoluna gidilmesi kaçınılmaz görülmektedir.
Naibin, istinabe talimatında öngörülen hususlara aynen uyması, yöneltilmesi istenilen sorularda ekleme çıkarma yapmaması, ifadeyi bizzat alarak ifadesini aldığı kişi ile birlikte imzalaması, ayrıca ifadenin altına; “Bu ifade, ….. …...’ın istinabe talimatına uygun olarak alınmıştır.” ibaresini eklemesi gerekmektedir.
11. BİLİRKİŞİ TAYİNİ VE UYULACAK ESASLAR:
CMK’nın 63. maddesi hükmüne göre, “çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde”, oy ve görüşleri alınmak üzere bilirkişi görevlendirilebilir.
Belli konularda görüş ve düşüncelerini bildirmek üzere görevlendirilmiş resmi bilirkişiler varsa özel sebepler olmadıkça başkaları görevlendirilemez.
Memurların bilirkişi olarak tayinlerinden önce dairesi amirinden izin alınması yerinde olacaktır. Soruşturmacı bilirkişi tayin ederken, konu ile ilgili yeterli bilgi ve deneyime sahip olanlar arasından ve kurum dışından görevlendirme yapmak hususunda gerekli özen ve titizliği göstermelidir.
İl Adli Yargı Adalet Komisyonları tarafından her yıl düzenlenen listede yer alan gerçek veya tüzel kişiler dışında görevlendirilecek bilirkişiye, görüşünü bildirmeden ve raporunu vermeden önce CMK’nın 64/5. maddesi uyarınca; “Görevimi adalete bağlı kalarak, bilim ve fenne uygun olarak, tarafsızlıkla yerine getireceğime namusum ve vicdanım üzerine yemin ederim” şeklinde yemin verdirilir ve durum tutanağa yazılarak birlikte imzalanır.
Bilirkişinin yazılı görüşünü verme süresinin belirlenmesinde 4483 sayılı Kanunda belirtilen ön inceleme raporunun hazırlanma süresi dikkate alınmalıdır.
Bilirkişiye CMK’nın 72. maddesi hükmü gereğince, inceleme ve varsa seyahat gideri ile çalışması ile orantılı bir ücret ödenir.
Bu ücret, soruşturmacı tarafından düzenlenen “Bilirkişi Ücret Takdir Kararı”na göre soruşturma konusu ile ilgili kuruluş bütçesinden ödenir.
Bilirkişi ücretinin tespitinde, Türkiye Mimarlar ve Mühendisler Odalarınca hazırlanan ücret tarifeleri ile her yıl yayınlanmakta olan Bütçe Kanunu’na ekli tablolarda yer alan ek ders ve fazla çalışma ücretleri soruşturmacıya ışık tutabilir.
12. İHBARLAR KARŞISINDA MÜFETTİŞİN YAPACAĞI İŞLEMLER:
Bulundukları mahalde kendilerine bir ihbar veya şikayet intikal etmesi ve bunun 4483 sayılı Kanun kapsamında bulunması durumunda müfettişlerin, bu Kanunun 4. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, “Diğer makam ve memurlarla kamu görevlileri de Kanun kapsamında bir suç işlendiğini ihbar, şikayet, bilgi belge ve bulgulara dayanarak öğrendiklerinde durumu izin vermeye yetkili mercie iletirler” hükmü gereğince bir yazı ekinde durumu ilgili mercie iletmeleri ve bu konuların disiplin yönünden de işleme alınıp sonuçlandırılması bakımından da, Teftiş Kurulu Başkanlığına intikal ettirerek alacakları emre göre hareket etmeleri gerekmektedir.
Bazen il yöneticilerinin illerinde görevli bakanlık müfettişlerine idarî/adlî işlem boyutlu birtakım konuları, incelenip-soruşturulması talebiyle ilettikleri bilinmektedir. Böyle bir durumda, kendilerine Teftiş Kurulu Tüzüğü ve Yönetmeliğinin öngörüsü dahilinde müracaatın Bakanlığa yapılması tavsiye edilmeli, kendilerine Bakanlık Makamı ve Teftiş Kurulu Başkanlığının emri neticesinde işleme girilebileceği hatırlatılmalıdır.
İhbar veya şikayet yoluyla yapılan veya posta ile gönderilen disiplin kapsamlı müracaatlar için işleme geçilmesi ya da mahallinde yaptırılması hususunda Teftiş Kurulu Başkanlığı ile gereken bilgi akışı sağlandıktan sonra alınacak talimata göre hareket edilmelidir.
13. TUTUKLU, SAĞIR, DİLSİZ VE YABANCILARIN İFADELERİNİN ALINMASI:
Tutuklu bulunan bir kişinin ifadesi, ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına bir yazı ile durumun bildirilmesi ve savcılığın yazıya ekleyeceği derkenar veya cezaevi müdürlüğüne hitaben yazacağı bir yazının sağlanmasından sonra ceza evine gidilerek alınmalıdır. Yabancıların, meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmeyenlerin, sağır ve dilsizlerin, engellilerin ifadeleri CMK’nın 56 ve 202. maddelerinde yer alan hükümler göz önünde bulundurularak alınır. İfade tutanağı ifadeyi alan, tercüman ve ifadesi alınan tarafından birlikte imzalanmalıdır.
14. MÜLKİ AMİR VE BENZERİ KİŞİLERİN İFADELERİNİN ALINMASI:
Soruşturmanın akışı içerisinde ve soruşturmacı tarafından gerekli görülmesi halinde mülki amirlerin ve askeri kişilerin ifadelerine başvurulması da doğaldır. CMK’nın 43-49. maddelerinde, herkes gibi vali veya kaymakamların da tanık sıfatıyla ifadelerine başvurulabileceğine dair hükümler mevcut ise de mülkî amirlerin açıkça veya dolaylı olarak yazılı bilgi vermeme isteğini belirtmeleri halinde, sözlü olarak alınacak bilgilerle yetinilmeli, asker kişilerin ifadeleri bağlı bulunduğu komutanın bilgisi ve izni dahilinde alınmalıdır.
15. SORUŞTURMACININ / ÖN İNCELEMECİNİN REDDİ VEYA ÇEKİLMESİ:
Bir soruşturmacının, görevlendirildiği bir soruşturmadan, ön incelemeden çekilmesi veya reddi konusunda yasal bir düzenleme bulunmamaktadır.
Bununla birlikte, şikayetçi ya da sanık konumundaki kişilerin çeşitli nedenlerle soruşturmacıya karşı güvensizliklerini belli ederek soruşturmacıyı reddetmeleri gündeme gelebilir. Böyle bir durumda soruşturmacı kendisine yönelik reddetme durumunu, CMK’nın ‘Hakimin Davaya Bakamaması ve Reddi’ bölümünde yer alan 22-31. maddelerindeki hükümleri göz önünde bulundurarak değerlendirir; reddetmeye ilişkin ifade tutanağı veya dilekçeyi görüşleri ile birlikte soruşturma emrini veren makama iletir. Makamdan alınacak emre göre hareket edilir.
16. SAVUNMA HAKKI:
Anayasanın 129. ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 130. maddelerinde, bir kimseye isnat edilen bir suç hakkında savunma alınmaksızın karar verilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Bu husus, hukukun önemli genel prensipleri arasında sayılmaktadır.
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 130. maddesi aynen, “Devlet memuru hakkında savunması alınmadan disiplin cezası verilemez. Soruşturmayı yapanın veya yetkili disiplin kurulunun yedi günden az olmamak üzere verdiği süre içinde veya belirtilen bir tarihte savunmasını yapmayan memur, savunma hakkından vazgeçmiş sayılır.” şeklindedir. Bu hükümdeki “soruşturmayı yapan” sözünden müfettiş/muhakkik değil, Danıştay 3. Dairesinin 29.5.1973 gün, E. 1973/272, K. 1973/269 sayılı istişarî kararında belirtildiği üzere, bizatihi disiplin cezası vermeğe (soruşturma onayını veren) yetkili amir olarak anlaşılması gerektiği açıktır. Gerek Danıştay’ın anılan görüşü, gerekse Devlet Personel Heyeti (Devlet Personel Başkanlığı) kararına göre soruşturmacıların savunma almaları söz konusu olmayıp, bu durumun kusurlu ya da suçlu konumundaki kişilerden ifade yoluyla bilgi alınması şeklinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
17. TEVSİ-İ TAHKİKAT:
Tevsi-i tahkikat, yeni çıkan bazı olgular nedeniyle, yapılmış olan tahkikatın/soruşturmanın genişletilmesi, derinleştirilmesidir.
Tevsi-i tahkikat; inceleme ve soruşturması yapılan ve usulünce rapora bağlanan konular/iddialar çerçevesinde, gerek kamu hakları yönünden gerek haklarında işlem yapılan kişiler/görevliler yönünden, raporda ulaşılan sonucu, belirtilen görüş ve kanaati, getirilen teklifleri niteliksel ve/veya niceliksel açıdan etkileyecek yeni olguların (yeni delil veya emarelerin, yeni verilerin) ortaya çıkması durumunda, yapılmış olan fakat raporu henüz uygulamaya konulmamış olan tahkikatın yeni verileri de dikkate alacak şekilde genişletilmesi, derinleştirilmesidir.
Soruşturmacılar tarafından düzenlenen raporlarda teklif olunan ceza, kesinleşmiş ceza olmadığından, yetkili makam tarafından, raporun uygulanma aşamasında ortaya çıkan yeni olgular dikkate alınarak, tamamlanmış olan soruşturmanın yenilenmesi, eksiklerinin tamamlanması, bu olguları kapsayacak şekilde genişletilmesi, derinleştirilmesi yeni bir emirle/onayla istenebilir. Yetkili makamın bu nitelikteki isteminin uygulamaya konulması “tevsi-i tahkikat” durumudur.
Tevsi-i tahkikat; soruşturmayı yapan(lar)a yaptırılabileceği gibi, soruşturmacı sayısı artırılarak bir heyet halinde de yaptırılabilir. Gerektiren durumlarda, tevsi-i tahkikatın bir başka soruşturma heyeti eliyle yaptırılması da mümkündür. Tevsi-i tahkikat durumlarında makamdan onay alınması gereklidir. Tevsi-i tahkikatta soruşturmanın sonuçları esaslı bir şekilde, yeniden tespit olunur ve ayrı bir rapor düzenlenir.
Soruşturma raporuna dayalı olarak ilgili ‘disiplin amiri’ veya ‘disiplin kurulu’ tarafından verilip kesinleşmiş bir ceza hakkında, tevsi-i tahkikat söz konusu olamaz. Bu nedenle, kesinleşmiş cezalarla ilgili olarak cezanın kaldırılması veya değiştirilmesi yönünde alınan inceleme-soruşturma veya tevsi-i tahkikat onayı hukuken geçerlilik arz etmez. Hukuken geçerli ve kabul edilebilir olgular olmadıkça, sadece soruşturma yapan(lar)ı hedef almak için yapılmış olan söylemlerden hareketle “tevsi-i tahkikat” yaptırılması hukuka uygun bir durum olmayacağı gibi, tevsi-i tahkikat müessesesinin istismarını da kolaylaştırmış olacaktır. O nedenle, tevsi-i tahkikat ancak gerektiren durumlarda yaptırılmalıdır.
Soruşturma onayı veren makam dışında hiçbir merci tevsi-i tahkikat talebinde bulunamaz.
B) DİSİPLİN SORUŞTURMASI / İDARÎ SORUŞTURMA:
Kamu yönetimi, yasalarla kendisine verilen görevleri yerine getirirken, görevlendirilen personelin belirli amaçlar doğrultusunda çalışabilmesi ve kamu düzeninin korunabilmesi bakımından gerekli önlemleri, “ödev/görev ve sorumluluklar”, “haklar” ve “yasaklar” konularında kurallar koyarak alır.
Devlet hizmetinde görevli bulunanlar, kanunlar ve diğer mevzuatın öngördüğü düzenleyici, sorumluluk yükleyici ve bir takım eylemleri yasaklayıcı kurallara uymakla yükümlüdürler. Kamu görevinin belirli bir takım kurallar altında süratli ve verimli bir şekilde sürdürülmesi, o hizmeti yapanların konulan kurallara uymaları ile mümkündür
Kamu yönetimini düzenleyen kurallara uymayan personelin kusurlu davranışına “disiplin suçu”, kusurlu davranış karşısında uygulanan idari tedbire de “disiplin cezası” denir.
1. DİSİPLİN SORUŞTURMASI VE DAYANDIĞI KANUNLAR:
Disiplin soruşturması, kamu hizmetlerinin gereği gibi yürütülmesine engel olan, uyulması zorunlu hususlar dışına taşan ve yasaklanmış bulunan fiil ve hallerinin incelenip soruşturulmasıdır.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, 1702 sayılı İlk ve Orta Tedrisat Muallimlerinin Terfi ve Tecziyeleri Hakkında Kanun, 4357 sayılı İlkokul Öğretmenlerinin Kadrolarına, Terfi, Taltif ve Cezalandırılmalarına Dair Kanunda sayılan fiil ve hallerin yanı sıra;
1) 3628, 5816, 4926, 1402, 3713, 2935 sayılı Kanunlar kapsamında bulunan;
2) Görevle ilgili olmayıp görev mahallinde veya dışında vatandaş olarak işlenen;
3) 4483 sayılı Kanun kapsamında bulunan;
4) Takibi şikayet ve izne bağlı olan;
Fiil ve haller disiplin soruşturması kapsamına girer.
Bu fiil ve hallerin soruşturulması sonucu düzenlenen, idari, disiplin ve mali yönlerden teklifleri içeren rapora “İdari Soruşturma Raporu” veya “Disiplin Soruşturması Raporu” ya da kısaca “Soruşturma Raporu” denilir.
657 sayılı DMK.nun 124. maddesinde, “…Kamu hizmetlerinin gereği gibi yürütülmesini sağlamak amacıyla, kanunların, tüzüklerin ve yönetmeliklerin, Devlet memuru olarak emrettiği ödevleri yurt içinde veya yurt dışında yerine getirmemek, uyulmasını zorunlu kıldığı hususlara uymamak, yasakladığı işleri yapmak…” disiplin suçu olarak tanımlanmaktadır.
İdari emir ve yasaklara uymayan davranışlar, adlî yönden bir işlemi gerektirmeyecek nitelikte ise ve bu davranış bir kamu görevlisi tarafından yapılmışsa, idari makamlarca soruşturma açılmak suretiyle disiplin işlemi uygulanması ve gerektiğinde disiplin cezası verilmesi doğaldır.
Bakanlığımız mensuplarının disiplin suçu sayılan davranışları ve bu tür davranışta bulunanlara uygulanacak cezalar, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 125., 1702 sayılı İlk ve Orta Tedrisat Muallimlerinin Terfi ve Tecziyeleri Hakkında Kanunun 17-27., 4357 sayılı İlkokul Öğretmenlerinin Kadrolarına, Terfi, Taltif ve Cezalandırılmalarına Dair Kanunun 7., 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun 47. maddesinde belirlenmiştir.
Mesleki yönden yasaklı davranışlarla ilgili olarak öncelikle, özel kanunlardaki hükümlerin uygulanması, özel kanunlarda hüküm bulunmaması durumunda, genel kanun niteliğindeki 657 sayılı Kanunun 125. maddesi uyarınca teklif getirilmesi gerekmektedir. Eylemle ilgili olarak, hem özel hem de 657 sayılı Kanunlarda hüküm bulunması hallerinde ise konunun ağırlıklı olarak alındığı kanundaki hükümler uygulanmalıdır. Fiilin her iki kanunda eşit ağırlıkla ele alınması halinde de özel kanun hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.
2. SORUŞTURMAYA GEÇİLMESİNİ GEREKTİREN DURUMLAR:
Bir memurun/kamu görevlisinin kusurlu bir harekette bulunduğunun şikayet, ihbar veya basın yoluyla ya da denetimler sırasında doğrudan öğrenilmesi durumunda, fail hakkında idari soruşturmaya geçilmesi gerekecektir.
Disiplin amirleri; 657 sayılı DMK.nun 125. maddesinde sayılan “Uyarma”, “Kınama”, “Aylıktan Kesme”; 1702 sayılı Kanundaki “İhtar”, “Tevbih”, “Ders Ücretlerinin Kesilmesi”, “Maaş Kesilmesi”; 4357 sayılı Kanundaki “Kusurlu Sayılma”, “Ücret Kesilmek”, “Maaş Kesilmek” cezalarının verilmesini gerektiren memurluk yönünden ve/veya mesleki yönden memnu/yasaklı fiillerin ve/veya hallerin yapıldığını öğrenmeleri halinde, başka bir makamın görüş ve onayına başvurmaksızın, disiplin soruşturması açmak ve konuyla ilgili olarak işlemli bir dosya düzenlemek ve kusurlu davranışla ilgili olarak memurun savunmasını usulünce almak şartıyla doğrudan bu cezaları verebilirler. Ancak, disiplin amirleri, fiilin, verebilecekleri bu cezalardan daha ağır bir cezayı gerektirdiği kanaatine ulaşmaları durumunda, soruşturma açıp dosya/rapor düzenlemişler ise, kişinin savunmasını almadan dosyayı yetkili disiplin kuruluna usulünce sunarlar; soruşturma açmamış ve rapor düzenlememiş ise, kişi aleyhindeki bilgi ve belgeleri bir dosyada toplayarak, zamanaşımına uğramaması için gereken özeni de göstererek, soruşturma yapılmak üzere konuyu yetkili üst amir ve mercilere bildirmelidirler.
Atamaya yetkili amirler de “disiplin amiri” sıfatıyla, doğrudan doğruya öğrendikleri ya da disiplin amirleri tarafından kendilerine intikal ettirilen konuları değerlendirmek suretiyle yukarıdaki paragrafta sayılan cezaları, usulünce soruşturma dosyası düzenlemek ve ilgilinin savunmasını almak suretiyle verebilirler. Fiil ve hâli daha ağır bir cezayı gerektirir nitelikte bulmaları durumunda, gerektiğinde bir soruşturmacı görevlendirmek suretiyle de soruşturmayı yaptırabilirler.
3. SORUŞTURMANIN YÜRÜTÜLMESİ VE İNCELEME / SORUŞTURMA RAPORUNUN DÜZENLENMESİ:
Disiplin soruşturmalarında izlenecek yol ve uygulanacak yönteme ilişkin özel bir düzenleme mevcut olmamakla birlikte, soruşturmacılar; kendilerine verilen; disiplin yönünden soruşturulması’, ‘incelenmesi gerektiğinde soruşturulması’ şeklindeki emirler üzerine soruşturmaya başlarlar. Soruşturma yapmakla görevlendirilen müfettiş ya da muhakkikin, öncelikle soruşturma emri ve varsa ekleri ile toplanacak belge, dinlenecek şikayetçi, ihbarcı, tanık ve haklarında iddialar ileri sürülen görevlilerin ifadelerinin konulacağı bir dosya hazırlaması, soruşturma emri kapsamında yer alan iddiaları/konuları ve bu iddiaların/konuların kim(ler) tarafından ve kim(ler) hakkında ileri sürüldüğünü dikkatle inceleyip değerlendirmek suretiyle bir “soruşturma çalışma plânı” yapması, soruşturma yapılma sürecinde “disiplin cezası vermede zamanaşımı” durumunu gözetmesi gerekmektedir.
|