Ana səhifə

T. C. MİLLÎ EĞİTİm bakanliği teftiş Kurulu Başkanlığı Ankara-2006


Yüklə 4.88 Mb.
səhifə7/58
tarix25.06.2016
ölçüsü4.88 Mb.
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   58

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM


İNCELEME, SORUŞTURMA VE ÖN İNCELEME

A) GENEL AÇIKLAMALAR:

1. İNCELEME VE SORUŞTURMA İŞLEMİNİN ANLAMI:

Kamu görevini yürüten memur, öğretmen ve yöneticilerimizden kurallara bi­lerek veya bilmeyerek uymayanlara, yani kusur ve suç işleyenlere zaman zaman rastlanılmaktadır. Böyle durumlarda kanunlara dayandırılan yetki ile ilgililerin kanunlara uyulması sağlanacak ve gerektiğinde de cezai yaptırımlara başvurulacaktır. Devlet yönetiminin ve kamu hizmetlerinin sağlıklı ve verimli bir düzeyde sürdürüle­bilmesi için inceleme ve soruşturmalar yapılarak sorumlular hakkında gerekli işlem­lere yönelinilecektir.

Özellikle, eğitim-öğretim hizmetlerinin geleceğimiz bakımından taşıdığı bü­yük önem nedeniyle konuya daha duyarlı şekilde yaklaşmak gerekmektedir. Kamu hizmetinde görevlendirilenlerin, yönetim ve mesleki işbirliği açısından çeşitli sorun­larının incelenip-soruşturulması ve bir sonuca bağlanması idarenin en önemli görev­lerinden birisini oluşturmaktadır.

Kamu görevlileri, yasaların kendilerine tanıdığı sıfat ve yetkileri dolayısıyla adlî bir suç işlemeleri halinde, bu sıfat ve yetkilere sahip bulunmayan kimselerden farklı ve özel hükümlere tabi tutulmaktadırlar. Bu husus, Anayasanın 129. maddesi son fıkrasında, “Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında ... ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idarî merciin iznine bağlıdır”; yine, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 24. maddesinde de; “Devlet memurlarının gö­revleri ile ilgili … işledikleri suçlardan dolayı soruşturma ve kovuşturma yapılması ve haklarında dava açılması özel hükümlere tabidir.” şeklinde ifadesini bulmuştur.

Bu özel hükümlerin en önemlisi, görevle ilgili olarak ortaya çıkan suçlar nedeniyle kamu görevlileri hakkında tesis edilecek adlî işlemlerin, yetkili mercilerin yaptıracakları ön incelemeye dayalı olarak, soruşturma izni verilip verilmemesi yolunda karar almaları zorunluluğudur.

Hakkın ve adaletin tecellisine imkan verme, idarî ve adlî karar mercilerini ya­nıltmama, suçlu ve suçsuzları birbirinden ayırma bakımından, müfettişlerin inceleme ve soruşturmalar sırasında yapacakları iş ve gösterecekleri çaba büyük önem taşı­maktadır. Hizmetin en iyi ve hukuka uygun şekilde yürütülebilmesi için inceleme ve soruşturmacıların devamlı olarak hukuk kaynaklarına başvurması, bilgilerini yeni ve değişen mevzuatla beslemeleri gerekmektedir.

İnceleme ve soruşturma işleri; soruşturmacının, kanun, tüzük ve yönetmelik bilgi­leri yanında, konu hakkındaki soruşturma ile ilgili teknik bilgileri, tecrübe, dikkatli şekilde inceleme yaparak materyal toplama, bunları hukuk usul ve prensipleri dahi­linde tespit ve muhakeme etmeleri ile daha da bir anlam kazanır.

2. İNCELEME VE SORUŞTURMA KONULARI VE ÇEŞİTLERİ:

Bakanlığımız kurum ve kuruluşlarında görev yapan elemanlar hakkında inceleme ve soruşturma yapılmasını gerektiren fiil ve haller, eylemler;

a) Türk Ceza Kanununda ve ceza hükümlü diğer özel kanunlarda açık olarak suç sayılan hareketler,

 b) 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 125. maddesinde ve 1702, 4357 ve 625 sayılı özel kanunlarda belirlenen, memuriyet ve mesleki yönden yasaklanmış fiil ve haller,

 olmak üzere iki kısımda toplamak mümkündür.



Bu fiil ve haller ile eylemler;

Türk Ceza Kanununda veya diğer ceza hükümlü kanunlarda açıkça belirti­len ‘suç’lardan birisi ise; suçun niteliği, suçu işleyenin görevsel konumu/statüsü ve suçun görevle ilgisi gibi durumlar dikkate alınarak, kapsam alanları bağlamında 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu, 3628 sayılı Mal bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu gibi usul kanunlarına göre gerekli işlemler (inceleme-soruşturma, ön inceleme, soruşturma) başlatılır ve usulünce sonuçlandırılır. Bu işlemler esasta adlî/hukukî nitelikli işlemlerdir.

Görevle ilgili suçun yetkili merci tarafından öğrenilmesi durumunda; yetkili merciin, 4483 sayılı Kanun uyarınca bizzat yapacakları veya yaptıracak­ları bir “ön inceleme” sonunda “soruşturma izni verilmesi” ya da “soruşturma izni verilmemesi” yolunda karar alması gerekmektedir.

Adlî nitelikteki cezalar ağır ve geniş kapsamlı olup, temel hak ve hürriyetle­ri, mal ve mülkü, sosyal hayatı; disiplin cezaları ise sadece memurun meslek hayatı ile memuriyet statüsünü etkiler.

Memuriyet ve mesleki yönden yasaklı fiil ve hallerin soruşturulması, şekil bakımından yine adlî nitelikli eylemlerin soruşturulması işlemlerine benzemekle birlikte, disiplin soruşturmalarında, 4483 sayılı Kanun ve CMK’da belirtilen usul ve hükümlerin uygulanma­sı zorunluluğu bulunmamaktadır. Çünkü; disiplin soruşturmaları, disiplin ve idare hukuku bağlamında 657 sayılı Kanuna, ilgili özel kanunlara ve ilgili yönetmeliklere göre yürütülen soruşturmalardır.

3. MÜFETTİŞLERİN SORUŞTURMA YAPMA SIFAT VE YETKİLERİ:

Anayasamızın 6. maddesi, “…Hiçbir kimse veya organ, kaynağını Anayasadan almayan Devlet yetkisi kullanamaz” hükmünü amirdir.

Anayasamızın 42. maddesinde, “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. …eğitim ve öğretim, ... Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. …” hükmü bulunmaktadır.

Anayasamızın 129. maddesinde, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin “görev ve sorumlulukları, disiplin kovuşturulmasında güvence” hususları ile haklarında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü “ceza kovuşturması açılması”ndaki usul ve esas yer almaktadır.

Anayasadan alınan kaynaklar çerçevesinde, Millî Eğitim Bakanlığının görevleri;

a) 3797 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanu­nun 2. maddesinde “…Bakanlığa bağlı her kademedeki öğretim kurumlarının öğretmen ve öğrencilerine ait bütün eğitim ve öğretim hizmetlerini planlamak, programlamak, yürütmek, takip ve denetim altında bulundurmak….”

b) 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun 56. maddesinde, “Eğitim ve öğre­tim hizmetinin, bu kanun hükümlerine göre Devlet adına yürütülmesinden, gözetim ve denetiminden Millî Eğitim Bakanlığı sorumludur.”

c) 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun 43 ve 44. maddelerinde, “Her derece ve nitelikteki özel öğretim kurumları eğitim, öğretim ve yönetim bakımından Millî Eğitim Bakanlığınca özel yönetmeliğine göre teftiş ve denetlemeye tabi tutulur...”, “Amaç ve faaliyetleri arasında özel öğretim kurumu işletmeciliği bulunan tesislerin teftiş makamı Millî Eğitim Bakanlığıdır. …”

d) 3797 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 27. maddesinde, “Teftiş Kurulu Başkanlığı, Bakandan alacağı emir ve onay üzerine; …Bakanlık teşkilatı ile Bakanlık kuruluşlarının her türlü faaliyet ve işlemleri ile ilgili olarak teftiş, inceleme ve soruşturma işlerini yürütmek. ..., Teftiş Kurulunun ve müfettişlerin görev, yetki ve sorumlulukları ile çalışma usulleri tüzükle düzenlenir”

e) Millî Eğitim Bakanlığı Teftiş Kurulu Tüzüğünün 8. maddesinde, “Müfettişlere Bakan ve Başkan dışında hiçbir yerden emir verilemez. Müfettişler Bakanın emri ya da onayı üzerine Bakan adına aşağıdaki görevleri yaparlar...”

denilmek suretiyle, Millî Eğitim Bakanlığının ve müfettişlerin yetkilerinin Anayasadan tüzüğe kadar uzanan hukukî dayanakları ortaya konulmuş olmaktadır.

Kamu hizmetlerinin yürütülmesinden kaynaklanan ve görev sebebiyle işlenen suçlardan dolayı 4483 sayılı Kanunun 5. maddesi gereğince ön inceleme yapılması istenildiğinde, bu iş için görevlendirilen müfettişler, CMK’nın ilgili hükümlerinde belirtilen usul ve esaslar dahilinde, tanık çağırmak, davetiye çıkarmak, ilgilileri dinlemek, gerekli evrakın asıl veya suretlerini almak, bilgi toplamak, ilgili kişilerle görüşmek gibi yetkileri kullanarak görevlerini yürütürler.

Müfettişler herhangi bir iddianın incelenip soruşturulmasına, yetkili makamın bu konudaki emri/onayı üzerine başlarlar. Bir müfettiş, hangi fiil ve halden ve/veya suçtan dolayı hangi memur ve/veya kamu görevlisine yönelik “inceleme-soruşturma” ve/veya “ön inceleme” yapmakla görevlendirilmişse, sadece o memur/kamu görevlisi hakkında onayda belirtilen hususlar/iddialar bağlamında işlem yapmalıdır. Çalışmalar sırasında yeni suç konularının ortaya çıkması ve bunların 4483 sayılı Kanun kapsamında bulunması durumunda, bu yeni bulgular, varsa belgeleri ile birlikte soruşturma izni vermeye yetkili mercie bir yazı ekinde iletilmelidir. 4483 sayılı Kanun kapsamında olmayan suç konularıyla karşılaşıldığında ise durum usulünce ilgili makama/mercie duyurulmalıdır. Ayrıca, her iki durumda da konunun disiplin boyutunun soruşturulması için Makamdan onay istenmelidir.

4483 sayılı Kanun kapsamında veya diğer ceza hükümlü kanunlar kapsamında suç olmayan yeni fiil ve haller ile karşılaşılması halinde de yine Makamdan onay istenilerek disiplin soruşturması tesis edilmelidir.

4. İNCELEME, SORUŞTURMA VE ÖN İNCELEME EMRİ VEREBİLECEK MAKAMLAR:

Memurlar ve 657 sayılı Kanuna tabi diğer kamu görevlilerinin, 657 sayılı Kanunun 125. maddesinde ve/veya ilgili özel kanunlarda belirtilen ve disiplin cezası yaptırımını gerektiren fiil ve hallerinin, ilgili disiplin amirlerince gerek doğrudan, gerekse bir ihbar ve/veya şikayet üzerine öğrenildiğinde, disiplin hukukunu oluşturan düzenlemeler gereğince bir inceleme-soruşturma başlatılması gerekmektedir.

657 sayılı Kanunun 134. maddesine dayanılarak Bakanlar Kurulunca çıkarılan, Disiplin Kurulları ve Disiplin Amirleri Hakkında Yönetmeliğin 16. maddesinde, kurum ve kuruluşların bu yönetmelik çerçevesinde hazırladıkları özel disiplin amirleri yönetmeliklerinde “disiplin amiri”, “üst disiplin amiri” ve “en üst disiplin amiri” olarak belirlenen amirler; memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında disiplin soruşturması başlatmaya ve yetkisi dahilinde olan gerekli cezaları vermeye/uygulamaya yetkilidirler.

Milli Eğitim Bakanlığı teşkilatında ise; disiplin amiri ve atamaya yetkili amir sıfatıyla bakanlık teşkilatı ile bağlı kuruluşlarda ve okullarda görevli tüm memurların “disiplin amiri” ve “atamaya yetkili amiri” olarak Bakan; bakanlıkta “en üst disiplin amiri” olarak müsteşar; illerde “en üst disiplin amiri” olarak valiler; ilçelerde “en üst disiplin amiri” olarak kaymakamlar; hizmet birimlerinde birim amirleri; okul ve kurumlarda müdürler; “disiplin amiri” veya “üst disiplin amiri” sıfatıyla, buralarda görevli memurlar hakkında doğrudan inceleme-soruşturma yapmaya yetkilidirler. Bu amirler, emirleri altında bulunan ve hakkında inceleme-soruşturma yapılanın hiyerarşi yönünden dengi veya üstü konumunda bulunan memurları usulünce “muhakkik/soruşturmacı” olarak görevlendirmek/görevlendirilmesini sağlamak suretiyle de dolaylı olarak inceleme-soruşturma yaptırabilirler.

Bakanlık Müfettişleri; Bakanın emri ya da onayı üzerine, Bakan adına, disiplin hukuku ve/veya diğer ilgili mevzuat yönünden inceleme-soruşturma çalışmalarını yürütürler.

Memurlar ve diğer kamu görevlilerinden birisinin görevi sebebiyle bir suç işlemesi ve bu hususun 4483 sayılı Kanunun 4. maddesinde belirtildiği şekilde öğrenilmesi durumunda, konu hakkında “ön inceleme” yaptırmaya ve “soruşturma izni” vermeye yetkili merciler bu Kanunun 3. maddesinde belirtilmiştir.

4483 sayılı Kanuna göre, Bakanlığımız merkez ve taşra teşkilatı ile bağlı kuruluşlarında çalışan memur ve diğer kamu görevlilerinden;

1) İlçede görevli olanlar hakkında kaymakam,

2) İlde ve merkez ilçede görevli olanlar hakkında vali,

3) Bakanlığımız merkez teşkilatında görevli olanlardan ortak kararla atanmayanlar hakkında en üst idari amir (Müsteşar),

4) Bakanlığımız bağlı kuruşu olan Yüksek Öğrenim Kredi ve yurtlar Kurumu genel Müdürlüğü (YURT-KUR) merkez teşkilatında en üst idari amir (Genel Müdür),

5) Bakanlığımız ile bağlı kuruluşlarımızın merkez teşkilatlarında görevli olup, ortak kararla atanan memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında Bakan veya Başbakan,

yokluklarında ise vekilleri, ön inceleme yaptırmaya ve soruşturma izni vermeye yetkili mercilerdir.

“En üst idari amir” kavramı 4483 sayılı Kanunda kullanılmakla birlikte tanımı yapılmamıştır. 3046 sayılı Bakanlıkların Kuruluşu ve Görev Esasları Hakkında Kanunda “en üst amir” kavramı “Bakan” için kullanılmış bulunmaktadır (madde:21). 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununda ise (madde:11) “üst yönetici” kavramı bakanlıklarda müsteşar için kullanılmıştır. Diğer kanunlarda ve özellikle disiplin hukukunun düzenleyici işlemlerinde “en üst idari amir” kavramının tanımı yer almamaktadır. Bununla birlikte, idare hukukumuzda “yürütme organı” içinde Bakanlar Kurulu yanında “idare”ye ayrı bir yer verilmekte olduğu gözetildiğinde, 4483 sayılı Kanunda kullanılan “en üst idari amir” kavramının, bakanlıklarda merkez teşkilatı içinde bakana hiyerarşik olarak en yakın idari üst olan, 3046 sayılı Kanuna göre “bakanın yardımcısı” konumunda bulunan müsteşar için kullanıldığı anlaşılmaktadır. Kaldı ki, bakanlıklarda, disiplin hukuku yönünden müsteşar “en üst disiplin amiri” olarak tanımlanmaktadır.

24/01/2000 tarihli Danıştay 2.Dairesi Heyeti İlke Kararına göre, “...bakanların merkez, il ve ilçe memurlarının tamamı hakkında 4483 sayılı Kanuna göre, inceleme, ön inceleme yaptırmaya, müfettiş görevlendirmeye, her türlü idari ve hukuki tedbiri almaya, disiplin cezası uygulamaya yetkili oldukları, ancak, anılan yasanın 3. maddesinde kendi yetkisinde belirlenmiş olanlar dışındaki il ve ilçe personeli hakkında soruşturma izni veremeyecekleri, bu memurlar hakkında ön inceleme yaptırmış iseler raporun bir yazı ekinde ilgili kaymakam ve valiye gönderilmesi gerektiği, aksi takdirde kararın, Danıştayca bozulacağı” öngörülmekte ve böyle bir tasarrufun itiraz mercilerini de değiştireceği gerçeğine dikkat çekilmektedir. Bu ilke kararı, Danıştay 1. Dairesinin E.:2000/29, K.:2000/59 sayılı kararları ile de teyit edilmektedir. Ayrıca bu kararda, “...soruşturma izni verilmesi veya verilmemesi yolundaki kararın yetkili merci veya vekilleri yerine başka bir görevli tarafından verilmesi durumunda bunun itiraz mercilerini değiştireceği ve bu işlemin bakan adına yapılmış olduğu belirtilse bile geçersiz olduğu” ifade edilmektedir.

Antalya Bölge İdare Mahkemesinin E.2003/203, K:2003/255 sayılı kararında da, Bakanın il ve ilçe memurları için ön inceleme onayı veremeyeceği belirtilmektedir.

Bir memur veya kamu görevlisinin, 4483 sayılı Kanun kapsamına giren bir eyleminden dolayı ön incelemesini yapmakla görevlendirilecek elemanların, bu Kanunun 5. maddesindeki düzenlemeye göre, hakkında inceleme yapılan memur veya kamu görevlisinin bağlı olduğu kurum içinden ve üstü konumundaki elemanlardan olması öngörülmüş ise de işin özelliğine göre ön inceleme emri vermeye yetkili merciin, kurum dışından elemanları talep edebileceği de belirtilmiştir. Bu cümleden olmak üzere illerde yapılacak ön inceleme işi için valiler Bakanlık Müfettişi talep edebilmektedir.

İdari işlemlerle ilgili olarak inceleme ve disiplin soruşturması emri verecek makamlarca, inceleme ve soruşturmacı olarak görevlendirileceklerin, haklarında soruşturma yapılacak memurların işgal ettikleri memuriyet görevi ve derecesinin üstünde-veya hiç olmazsa aynı derecedeki memurlar olmalarına özen gösterilmelidir.

Bir memur hakkında doğrudan inceleme ve disiplin soruşturması yapma ve yaptırma yetkisine sahip makamların, yetki alanlarına giren bir memur hakkındaki yürüttükleri işlemle ilgili belgelerin, aynı konu hakkında Bakanlık Makamınca verilmiş bir soruşturma emrinin mevcudiyeti halinde ve talep edilmesi durumunda Bakanlık Müfettişlerine devredilmesi gerekmektedir.

Daha önce incelenip soruşturularak idari rapora bağlanan bir konunun veya işlemin bitirilmeden derinleştirilmesinin istenilmesi halinde, inceleme soruşturmanın hangi gerekçeyle ve kimler hakkında derinleştirilmesinin istenilmekte olduğu, verilecek emirde belirtilmelidir. Böyle bir görevi alan soruşturmacının, şikayetçi, tanık ve sorumlu gözükenin/şüphelinin yeniden ifadelerine başvurması zorunlu olup, bu kişilerin ifadelerini yeniden alabileceği gibi daha önceki bilgilerine ekleyecekleri bir hususun bulunup bulunmadığını sormak suretiyle, durumu önceki ifadelerinin altında da tespit edebilecektir.

5. ÖN İNCELEME VE SORUŞTURMA EMİRLERİNDE DİKKATE ALINMASI GEREKLİ HUSUSLAR:

İdareye veya doğrudan ilgili makam ve yetkili mercie yazılı ve/veya sözlü intikal eden ihbar, müracaat ve şikayet konuları tümüyle ve titizlikle, önce usul hükümlerini içeren mevzuata, bilahare gerektiğinde esas hükümlerini içeren mevzuata göre incelenmelidir. İsimsiz, adressiz, imzasız ve verildiği makam yanlış olan dilekçeler, 3071 sayı­lı Dilekçe       

Hakkının Kullanılması Hakkında Kanun ile 4483 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde değer­lendirilmeli, bu kanunlara göre işleme alınması mümkün olmayan dilekçeler, gerekçeleri de belirtilmek suretiyle, varsa ve ulaşılabilir ise dilekçe sahibi de bilgilendirilerek ilgili birimce/karar merciince işleme konulmamalıdır.

Dilekçelerin işleme konulup konulmaması kararı, daha önce incelemeye tabi tutulup tutulmadığı araştırılmak ve konuların incelenebilir-soruşturulabilir nitelikte olup olmadığı yönünde bir ön araştırma/değerlendirme yapılarak alınmalıdır. İncelenebilir-soruşturulabilir nitelikten uzak bulunan, usul şartlarını taşımayan dilekçelerin işleme konulması durumunda, kamu kaynağının personel ve mali yönden yersiz kullanılması söz konusu olabilecektir. Ayrıca, gerekli şartlar/unsurlar oluşmadan hakkında inceleme-soruşturma başlatılan görevlinin de mağdur olması ve performansının olumsuz etkilenmesi gibi bir sonuç oluşabilecektir. O nedenle; dilekçelerin işleme konulmasında, kamu yararı, kişinin haksız yere mağdur edilmemesi ilkesi (kişi yararı) ve özellikle hukuka uygunluk ilkesi göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca; verildiği makam/birim hatalı olan dilekçelerin de ilgili/yetkili makam ve birimlere süratle iletilmesi sağlan­malıdır.

4483 sayılı Kanun kapsamındaki bir suçun yetkili mercilerce, kanunun 4. mad­desinde belirtildiği şekilde öğrenilmesi üzerine, 5. maddede öngörülen hususlar gö­zetilerek bir ön inceleme yapılması/yaptırılması, düzenlenen ön inceleme raporuna dayalı ola­rak soruşturma izni verilmesi veya verilmemesi bu Kanunun amir hükümlerindendir. 4483 sayılı Kanunun 4. maddesinde işleme alınabilecek ihbar ve şikayet dilekçelerinin so­yut ve genel nitelikte olmaması, kişi ve/veya olay belirtilmesi öngörülmekte, aynı maddenin son fıkrası hükmünde öngörülen ‘işleme koymama” sonucuna ulaşılabil­mesi için ihbar ve şikayetlerin somut ve özel nitelikte olup olmadığının ön inceleme başlatılmadan önce yapılacak bir araştırma ile tespitinin uygun olduğu, Danıştay 1. Dairesinin E.:2000/29, K.:2000/59 sayılı kararı ile de açıklığa kavuşturulmaktadır.

Gerek disiplin soruşturması kapsamında, gerekse 4483 sayılı Kanun kapsamındaki bir eylemin, branş ve uzmanlık gerektirmesi, birkaç vilayete taşması, mahalli elemanlarca yapılmasında sakınca görülmesi halinde durum, gerekçeleri ile merkeze intikal et­tirilerek, ön inceleme ve soruşturmanın bakanlık müfettişleri eliyle yürütülmesi sağ­lanmalı, bu özellikleri taşımayan konular ise sıralı disiplin amirleri ve yetkili merciler eliyle mahallinde çözümlenmelidir.

Ön inceleme ve disiplin soruşturması emirlerinde, şikayetçi ve şikayet konu­su olan personelin açık kimlikleri yanında, görev yeri ve unvanları ile ikamet adres­leri, ileri sürülen kusur veya suçun işlendiği yer ve tarih, iddia konuları ile varsa ta­nık, delil, belge ve karinelerin maddeler halinde belirtilmesi yanında onayların, mev­zuatında gösterilen mercilerce imzalanmış olmasına özen gösterilmelidir.

Birden fazla birimi ve personeli ilgilendiren şikayet konularının soruşturma emrine bağlanmasında, ilgili birimlerle iletişim kurulmak suretiyle birliktelik sağlan­malıdır.

Merkezde veya taşrada tamamlanan inceleme ve soruşturma raporlarında öne­rilen cezaların, mevzuat ve prosedürüne uygun olarak “yetki yerinde” kesinleştiril­mesinden sonra, dosya içeriğinin konu edilerek yeni bir soruşturma emrine bağlanması şeklinde yanlış bir uygulamaya gidilmemelidir.

Bir konu hakkında soruşturma emri verildikten sonra, benzer yeni iddiaların ileri sürülmesi halinde; ilgili birimce, “öncesi ile birleştirilerek gereğinin yapılması” ifadesini içe­ren bir yazı yazılması yerine, yeni iddialar dile getirilerek ve varsa şikayet dilekçesi ile bağlı belgeler de eklenerek konu ek bir soruşturma emrine bağlanmalıdır. Öncesiyle birleştirme talebinin yetkili merci/makam tarafından yapılmadığı durumlarda, gerek disiplin hukuku yönünden gerek 4483 sayılı Kanun (ön inceleme hukuku) yönünden, birimlerce yapılan talebin hukukî prosedüre uygun olmayacağı gibi yapılacak işlemi de hukuken sakatlayacağı dikkate alınmalıdır.

Birimlerce alınacak ön inceleme ve soruşturma emri metinlerinde; “tespit edilmiştir, görülmüştür, suçunu işlediği anlaşılmıştır, yürürlükteki yasalara aykırı işlemler yaptığı saptan­mıştır, yanlı davrandığı ve belli bir görüşte olduğu öğrenilmiştir” şeklinde ön yargı belirten ifadelerin kullanılmaması ve ilgilinin sicil ve başarı durumundan bahsedile­rek, inceleme/soruşturmacıyı etki altında bırakabilecek durumların yansıtılmaması­na özen gösterilmelidir.

Makamdan alınacak onaylarda, mesleki yönden yasaklı fiil ve hal niteliğinde olan şikayet konularının, muhbir veya müşteki tarafından kullanıldığı üzere “görevi kötüye kullanmak, görevi ihmal” gibi TCK kapsamın­daki suçlar şeklinde ifadelendirilmiş olunması halinde, işlemler sonucunda “ön incele­me raporu” düzenlenmesi gerekebileceğinden, bu ifadelere aynen yer verilmeyerek, mes­leki yönden yasaklı fiil ve hallerin belirtilmesi ile yetinilmelidir.

Danıştay 2. Dairesinin Esas: 1985/423, Karar: 1987/1399 sayılı kararı uyarınca: “....­bir takım havale ve derkenarlar” ın soruşturma emri olarak kabulü mümkün bulunmadığından, işlemin bir inceleme ve sonucunda gerekiyorsa soruşturma emrine bağlanması icap etmektedir. “İncelenmesi ve gerektiğinde soruşturulması” şeklinde verilen bir makam onayına bağlı olarak yapılan çalışmalar sonunda, kişi veya kişiler hakkında ileri sürülen fiillerin adlî ve disiplin boyutunun bulunmadığının ortaya çıkması halinde “İnceleme Raporu”; onayda yer alan kişi ve fiillerde herhangi bir değişiklik yoksa ve fiillerin tamamı da disiplin boyutunda ise yeni bir onay alınmadan “İdari Rapor-Disiplin Soruşturması Raporu”; onayda bulunma­yan yeni kişi ve fiillerin ortaya çıkması ve bu fiillerin tümünün disiplin boyutunda olduğunun belirlenmesi halinde ise makamdan ek onay alınmak suretiyle “İdari Rapor-Disiplin Soruşturması Raporu” düzenlenmesi gerekmektedir.

Onayda söz konusu edilen kişilere ait fiillerden bir bölümünün 4483 sayılı Kanun kapsamında, bir bölümünün de disiplin boyutunda fiiller olarak belirlenmesi halinde, 4483 sayılı Kanun kapsamında olanlar, belgeleri de eklenerek ön inceleme ve soruşturma izni vermeye yetkili mercie “Suç Duyurusu/Tevdi Raporu” ile iletilmeli, merci tarafından ön inceleme emri verilmesi durumunda da “Ön İnceleme Raporu” düzenlenerek itham edilen memur hakkında, “soruşturma izni verilmesi veya verilmemesi” teklifi getirilmelidir. “İdari Rapor-Disiplin Soruşturması Raporu” ayrıca düzenlenmelidir.

6. SORUŞTURMACININ HAREKET TARZI, HAZIRLIK AŞAMASI VE İZLENECEK YOL:

Soruşturmayı yürüten müfettiş, öncelikle onayı vermeye yetkili makam tarafından verilen yazılı emir ve varsa ekli belgeleri inceleyerek çalışmalarını ne şekilde yürüteceği konusunda bir ön hazırlık yapmalı, iddiaların göreviyle ilgili olup olmadığını saptamak suretiyle olaya ve duruma uygun bir plan hazırlamalıdır. Bu planlar yapılırken ilk bilgilerin                     

neler olduğu, işleme kimden, hangi konudan başlanılması ve inceleme/soruşturmanın ne zaman, nerede veya nerelerde yapılması gerektiği, uzman görüşüne ihtiyaç duyulup duyulmayacağı, olayla ilgili gerekli kaynak, belge ve kayıtların neler olabileceği, bunların inceleme, görülme ve tespit edilme önceliği, hangi safhalarda ve kimlere yazılı soru veya ifade zaptı yapılacağı gibi hususlar göz önünde bulundurulmalıdır.

Çalışmalarda, maddî delillere öncelik tanımak genellikle en uygun davranıştır. Bu bir binanın veya aracın amacına uygun olarak kullanılmadığı şeklindeki bir ihbara dayalı maddî delil olabileceği gibi ilgili resmi defter ve evrak da olabilir. İnceleme/soruşturmanın başlangıcında veya daha sonraki aşamalarında maddi kanıtlara daima öncelik tanımak, bunları mahallinde müşahede ve tespit etmek veya el koymak sağlıklı bir işlem yürütmek bakımından önemlidir. Bununla beraber soruşturma ile ilgili bulunan bazı kimselerin dikkatlerini çekmemek veya olumsuz tutum ve davranışlara meydan vermemek için maddi delillerin soruşturmanın bir başka aşamasında veya sonunda görülecek şekilde planlanması da mümkündür. Ana plânın her safhası bittiğinde, örneğin muhbirin ilk ifadesi alınarak gösterdiği tanıklar dinlendikten, verdiği belge ve bilgiler değerlendirildikten sonra bu aşamada çalışmalara kısa bir ara verilerek durum değerlendirmesi yapılmalı ve buna göre plan yeniden gözden geçirilmelidir. Yeni kişi, tanık, şüpheli/sanık, bilirkişi ve belge ortaya çıktığında da bir du­rum değerlendirmesi yapılmalıdır. Zira, hemen her inceleme/soruşturmada, dinlenen muhbir/müşteki veya ilk tanıkların ve görülen belgelerin her biri, yeni tanık ve belgeler serisinin doğmasına yol açabilmektedir. Bu durumda soruşturma, sürekli olarak incelemeci/soruşturmacının kontrolü altında ve sistemli bir şekilde yürütülmüş, unutulan veya atlanılan bir nokta bırakılmamış olacaktır.

Görevliler, çalışmalarının hiçbir aşamasında, hatta hiç bir zaman işlem ve gelişmelerle ilgili kanaatini, görüştüğü yetkililer dahil kimseye açıklamamalıdır.

İnceleme-soruşturma ve ön inceleme çalışmaları sırasında, sırasıyla şikayetçi, muhbir, tanık ve şüphelilerin/sanıkların ifadeleri tek tek alınmalıdır. İfadeleri alınmak için kişilere verilen randevuların çakışmamasına özen gösterilmelidir. İfade alım ortamının sakinliği, güvenliği ve dışarıdan dinlenilebilir olmaması mümkün olabildiği ölçüde sağlanmalıdır. Bu kişilerin birbirleri ile yüzleştirilmeleri, belli bir konu karşısında kasıtlı olarak ortak tavır almaları ya da aynı ifadeyi vermeleri gibi durumların ön­lenmesine çalışılmalıdır.

İnceleme/soruşturmaya varsa muhbir veya şikayetçiden, yoksa tanıklardan başlayarak, şüpheli/sanık ifadelerinin sona bırakılması usulden olup sanık ifadelerinin yeni tanık ifadelerini gerektirmesi durumunda, konuyu aydınlatıcı nitelikteki bu tür ifadelerin alınmasından sonra gerektiğinde yeniden sanık ifadesine başvurulmalıdır. İşlem konularının büyüklük ve küçüklüğü, zaman, kişi faktörleri, adli yönünün bulunup bulunmadığı göz önünde bulundurularak, ifadeler, yerine göre yazılı veya ifade zaptı şeklinde alınmalıdır. Her iki halde de ifadelerine başvurulan kişilere karşı olumlu davranmak, yorgun, tutarsız, sinirli ve özellikle yanlı izlenimi uyandırabilecek davranışlardan kaçınmak gerekli ve zorunludur.

İlgililere yöneltilen sözlü veya yazılı sorular, açık ve anlaşılır olmalı, farklı yorumlanmamalıdır. Özellikle ifade zaptı yapılırken, müfettişçe bilinen soruşturmanın aldığı durumla ilgili olmasa bile, ifade verenin titizlik gösterdiği görüşlerine veya cümlelerine aynen yer verilmelidir. Tersine bir davranışın, ifade verenlerin inceleme/soruşturmanın objektifliği, görevlilerin yansızlığı konusundaki inanç ve güvenini sarsabileceği unutulmamalıdır.

İşlemler sırasında ilgili evrak, konunun ve belgenin önemine göre ya bizzat görülerek raporda gerekli bilgi verilmeli ya da bu belgelerin birer sureti veya asılları alınarak rapora eklenmek suretiyle değerlendirilmelidir. İddia konuları tanık ve şüpheli/sanık ifadeleri ile açıklığa kavuşmuş olsa bile rapor ekinde belgelere mutlaka yer verilip değerlendirilmelidir.

Düzenlenen raporlar, açık ve akıcı bir anlatımla anlaşılır şekilde olmalı, yorum ve hükümler ilgili belge ve bilgilere dayandırılmalı ve mantıklı olmalıdır.

Heyetçe yürütülen işlemlerde heyetin tek organ durumunda oluşu ve aralarında iş bölümü yapmalarının mümkün bulunmayışı nedeniyle her türlü işlem birlikte yürütülmeli, üyelerin tümü bir arada olmadan ifade alınması gibi uygulamalara yer verilmemelidir. İnceleme/soruşturmalar sırasında, muhatap olunan elemanların görülen hatalarını düzeltmeleri yolunda tavsiye, telkin, açıklama ve ikazlarda bulunulmamalı, meslek açısından uygunsuz hareketlerin düzeltilmesi amacıyla da olsa tartışmaya girilmemeli, bu tür davranışların şikayetçi ve sanıklara itiraz hakkı verebileceği unutulmamalıdır.

Bazı öğretmen ve idareciler, kendilerini haklı gösterebilmek için öğrencileri tanık göstermekte, bu durum bazen olayların mahiyetine göre okulda öğrencilerin gruplara ayrılmasına, okulun havasının büsbütün bozulmasına sebebiyet vermektedir. Bu durum dikkate alınarak zorunluluk olmadıkça, özellikle idari soruşturmalarda, öğretmen ve idareciler hakkında öğrencilerden bilgi toplanması cihetine gidilmemesi yerinde olacaktır. Bununla birlikte, tanık sıfatıyla ifadeleri alınacak öğrenci ve öğretmenler belirlenirken yanlı hareket edildiği izlenimini verebilecek seçimlerden kaçınılmalıdır. Hasta ve raporlu durumda bulunan bir tanığın ifadesinin alınmasından önce, o sırada ifade verebilecek durumda olduğunun doktor raporu ile belirlenmesi, görevlileri muhtemel bir takım olumsuzluklardan kurtaracaktır.

Ayrıca, sanığı itirafa zorlamak amacıyla yanlış olaylar söylemekten, bazı tanıkların o yolda bilgi verdiklerini ifade ederek yanlış beyan ve telkinde bulunmaktan kesinlikle kaçınmalı, sanığın aleyhindekiler kadar lehindeki kanıtların da toplanmasına önem verilmelidir.

Soruşturma sırasında, ifadelerine başvurulan zanlılardan bazılarının bir kısım belgeleri tetkik etmek, evinden yahut başka bir yerden alıp getirmek isteği ile de karşılaşılabilmektedir.

Böyle durumlarda, ilgilinin hangi konu ile ilgili olarak hangi belgeleri vermek veya incelemek istediği hususu ifadesinde belirtilmeli, sanığın incelemek istediği belgeler temin edilebildiği ölçüde kendisine gösterilmelidir. Ayrıca isim, tarih, kayıt ve benzeri hususlar için notlarına bakmasına da izin verilmeli, önceden hazırlanıp getirilen bir metin ifade yerine geçemeyeceğinden kesinlikle kabul edilmemelidir.

İnceleme ve soruşturmalarda tanık ifadeleri ile şüpheli/sanık beyanlarının birbirini tutması, hatta sanıkların fiilleri aynen kabullenmeleri (ikrar) durumunda bile, delil niteliğinde bulunan ve ifadeleri teyit özelliği taşıyan belgelerin asıl veya örnekleri alınarak dosya noksansız hale getirilmelidir. Soruşturmacılar, asıllarını aldıkları belgelerin bir örneğini tasdik ederek dosyasında saklanmak üzere ilgili daireye vermelidirler.

Zanlıya acıyarak ya da işin kolay yapılmasını sağlamak amacıyla sanığın suçsuzluğunu gösteren veya suçunu hafifletici nitelikte bulunan belgelerin neler olduğunu söyleyerek, bunları ifadesine eklemesi şeklindeki bir tavsiye son derece hatalı ve soruşturmacı kimliği ile bağdaşmayan bir davranış niteliğindedir. Objektifliği ihlal eden bu tür tutumlardan kaçınılmalı, şayet böyle belgeler varsa inceleme-soruşturmacı tarafından temin edilip dosyasına konulmalı, toplanan her belge mutlaka değerlendirilmelidir.

Yasal olarak susma hakkı bulunan şüphelinin/sanığın, ifade vermesi için zorlanmaması gerekir. Ancak, şüpheli/sanık CMK’nın 147. maddesi uyarınca, kimliğe ilişkin soruları doğru olarak cevaplandırmak zorundadır. İlgilinin ifadeden ve imzadan imtina etmesi halinde durum bir görevli ile birlikte tutanağa bağlanmalıdır.

Soruşturmaya muhatap olan kişi veya kişilerin toplumdaki mevki ve sıfatları bakımından ifadelerinin alınacağı yerin seçimi de önemli olup bu konuda ilgiliye seçenek sunmak, fikrini almak doğru bir yaklaşımdır.

Soruşturma sırasında, kurumun içinde bulunduğu şartlarla sorumlu görülen kişilerin psikolojik durumları dikkate alınmalı, soruşturma yapılan kurumda işleyişin bozulmasına yol açabilecek davranışlardan kaçınılmalıdır. İşlem konusu olayın, okulun dışına taşması halinde şehir veya kasabada birbirine karşı gurupların oluşabileceği ve bazı tepkilerin doğabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. İnceleme ve soruşturmacılar, konuları ile ilgili olarak gerçek ve tüzel kişiler resmi ve özel kurumlarla görevi ile ilgili olarak yazışmalarda bulunabilirler. Ancak başka bakanlıklarla olan yazışmaların soruşturma emri veren kurum aracılığı ile yapı1ması gereklidir. Millî Eğitim Bakanlığı Müfettişlerinin merkez teşkilâtı ve bağlı kuruluşlarla yazışmalarını Teftiş Kurulu Başkanlığı aracılığı ile yapmaları da mümkündür.

Soruşturmacılar, soruşturma amacıyla gidecekleri yeri ve yapacakları işi açık­lamaktan, defter ve evrak üzerinde açıklama ve düzeltme yapmaktan kaçınmalıdır.

1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   58


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət