Ana səhifə

T. C. DİYanet iŞleri başkanliği eğİTİm hiZMETleri genel müDÜRLÜĞÜ Program Geliştirme Daire Başkanlığı


Yüklə 3.91 Mb.
səhifə8/56
tarix26.06.2016
ölçüsü3.91 Mb.
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   56

İhlas ve samimiyet

Din hizmetlerinde ihlâs ve içtenlik, olmazsa olmaz şarttır. Bu, din hizmetlerinin hiçbir şeye âlet edilmeden, sırf Allah rızası için yapılması demektir. Din hizmetinin bir yönüyle peygamber mesleği olduğu dile getirilmişti. Peygamberler de bu görevi şu ölçüyle yapmışlardır: “ De ki: Sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim Allah’a aittir. O her şeye şahittir.”4 Bu anlayışla sürdürülen bir din hizmeti mutlaka etkisini gösterecektir.



  1. Din görevliliği rolünün gerektirdiği toplumsal özellikler

Din hizmeti genel manada topluma sunulan bir hizmet olduğuna ve din görevlisi sürekli olarak toplumla yüz yüze olan bir konumda bulunduğuna göre, hizmet kalitesinin artması için toplumsal ilişkilerde dikkat edilmesi gereken hususlara dikkat etmelidir. Beşeri ilişkilerini güçlü tutmalı, ayrıca bu ilişkilerini bireysel menfaat temelinde değil din hizmeti gayesiyle geliştirmelidir.

Halktan kopuk olan bir din görevlisi düşünülemez. Bir imam – hatip cemaatiyle her türlü sosyal ilişkiyi kurabilmeli, bir Kur’an kursu öğreticisi öğrencilerinin aileleriyle mutlaka irtibatlı olmalı, bir müftü veya vaiz o il veya ilçedeki sosyal hayatın içerisinde yer almalı, halkla iç içe olmalıdır. Caminin mihrabından veya müftülük makamından toplumun her kesimiyle irtibat kurmak mümkün değildir ve bu şekilde ideal din hizmeti sunulamaz.

Din görevlisi olarak bizim bir cemaat yahut gruba angaje olmamız hizmet alanımızı daraltacaktır. Bu yüzden bizler gruplar üstü olmalı, her kesim ve gruptan insana açık olmalıyız. İnsanları kendi cemaatimize veya partimize değil, İslam’a çağırmalıyız. İşi, yaşı, konumu, durumu ne olursa olsun hiç kimseyi dışlayamayız. Her insan bizim muhatabımız ve ilgi alanımızdır. Biz üzerimize düşeni, onurumuzu ve vakarımızı muhafaza ederek yapmakla mükellefiz. Netice Allah’a aittir, biz zaferle değil seferle yükümlüyüz. Dolayısıyla din görevlisi toplumdaki bu görevini ifa edebilecek her türlü fırsat ve imkanı değerlendirmeli, her türlü insana ulaşmaya çalışmalı; bunu yaparken de dışlayıcı değil kapsayıcı olmalı, korkutmaktan ziyade müjdeleyici olmalı, cesaret vermeli, ümit vermeli, kucak açmalı, ilgi göstermeli, insan kazanmaya çalışmalıdır.

Din görevlileri toplumda birlik ve beraberliği sağlayıcı temel unsurlar olduğu gibi, kendi aralarında da birlik ve beraberlik içerisinde olmalıdırlar. Çeşitli isimler altında (gruplar, cemaatler, dernekler, sendikalar vs.) muhtelif kaynaklara bağlılık göstererek, daha kötüsü “hak kesinlikle benim yolumdur” önyargısına kapılarak parçalanmış bir din görevlileri topluluğunun müspet anlamda yapabileceği bir irşad ve tebliğ görevi olamayacaktır. Bu hem kendilerinin bir araya gelmelerine mani olacak, hem de esas görevlerini yapmalarına engel teşkil edecektir. Çünkü henüz kendi aralarında bir birlik, beraberlik ve samimi bir ortam oluşturmayı başaramamış bir camiaya toplumun diğer fertleri de iltifat etmeyecektir.



  1. Din hizmetleri açısından kendini tanıma ve önemi

Din hizmeti sunacak bir görevlinin öncelikle kendini iyi tanıması, ilgi ve kabiliyetlerinin farkında olması, alanıyla ilgi bilgi ve beceri yeterliliğini iyi tespit etmesi gerekmektedir. Yukarıda “din görevliliğinin gerektirdiği kişisel özellikler” başlığı altında dile getirilen konularda ne kadar yeterli olduğu, ayrıca bu hizmeti sunanlarda bulunması gereken ahlakî meziyetleri (sabır, hoşgörü, alçakgönüllülük, metanet, dürüstlük, güvenilirlik, ileri görüşlülük vs.) ne kadar taşıdığını iyi düşünmeli, bu alanlardaki eksikliklerini mutlaka tamamlamayı hedeflemelidir. Mesleki bilgi ve beceri alanlarında eksiklikler varsa mutlaka bu alanlarda bilgi sahibi olanlardan veya hizmet içi eğitim kurslarından yardım almalı; ne kadar güzel ahlaka sahip olursa olsun, mesleki anlamda yetersizse sağlıklı bir din hizmeti sunmasının mümkün olmadığını bilemelidir.




  1. Din hizmeti açısından hedef kitleyi tanıma ve önemi

Din görevlisi, hizmet sunduğu toplumun etnik, kültürel, sosyal ve ekonomik yapısından; ayrıca o bölgedeki hassas durumlardan, değişik inançlardan ve din adına yapılan uygulamalardan ve yanlışlıklardan haberdar olmalıdır. Özellikle görev yaptığı bölgeyle ilgili olarak, halkın hangi din ve mezheplere bağlı olduğunu, bunların toplumun yaşamında iman, ibadet, ahlak boyutuyla ilgili olarak ne kadar yer tuttuğunu, cemaat ve tarikatların etkisini, dini bilgileri nereden ve nasıl öğrendikleri, hangi kitaplardan faydalandıklarını ya da bunu sürdürüp sürdürmediklerini bilmelidir. Camide görev yapan bir imam – hatip cemaatini iyi tanımalı, hatta mahallesinde oturan genç, yaşlı, çocuk, kadın herkesten haberdar olmalı ve onlara din hizmeti götürme konusunda bazı projeler üretmeli, kendisini o mahallenin dini mimarı ve sorumlusu olarak görmelidir.

Kur’an kurslarında eğitim veren öğreticiler öğrencilerinin şahsi ve ailevi durumlarını iyi bilmelidirler. Öğrencinin zeka ve kabiliyetlerini, etkilendiği olay ve durumları, ahlakî yapısını, arkadaşlarıyla ve öğretmenleriyle olan münasebetlerini ve onlar hakkındaki düşüncelerini bilmelidirler. Ayrıca ailesinin maddi ve manevi durumlarını, öğrencinin ailesiyle olan münasebetinin mahiyetini, ailesinin ilgisini vs. iyi tahlil etmeli ve varsa eksiklikleri giderme konusunda üzerine düşeni yapmalıdır. Ayrıca öğrencisini geleceğe hazırlama konusunda da fikir vermeli ve işlemeli, mesleki anlamda ihtiyaç duyacağı bilgi ve becerileri mutlaka kazandırmalıdır. Bu alanda kendisinde yetersiz bulduğu yönler varsa başkalarında yardım almaktan da çekinmemeli, bunu bir eksiklik veya kınanma duygusuyla göz ardı etmemelidir. Çünkü ğrencisi kendisine verilen bir emanettir. Bu emaneti layık olduğu şekilde işlemek hem dinen, hem de kanunen kendisinin vazifesidir. Bu konuda üzerine düşen ne varsa yapmalıdır.


  1. Din hizmetlerini zorlaştıran ve engelleyen sorunlar

Her görev ve meslekte olduğu gibi din hizmetleri sunma konusunda da bazı zorluklar vardır. Bu sorunların bir kısmı din hizmeti sunmayı zorlaştırırken bazıları da bu hizmeti sunmayı imkansız hale getirmektedir. Söz konusu sorunları din görevlisinden kaynaklanan, hedef kitleden kaynaklanan ve ortamdan kaynaklanan sorunlar olarak üç başlık altında inceleyebiliriz.




    1. Din görevlisinden kaynaklanan sorunlar

Bugün cami ve Kur’an kursu merkezli din hizmeti verenlerin çoğunda ilk bakışta bilgisizlik, yetersizlik, yüzeysellik, bilgiyi içselleştirememe, iyi örnek olamama, temel kaynaklardan yoksun olma, halktan kopuk yaşama gibi sorunlar göze çarpmaktadır.

Bu sorunların içerisinde belki de en başta geleni amelsizliktir. İlim adamı, bilgisiyle olduğu kadar eylemiyle de kendini göstermelidir. Peygamberimiz Allah’tan hep faydalı ilim istemiş.5 faydasız ilimden O’na sığınmıştır.6 Kur’an, ilmiyle amil olmayanları köpek7 ve eşeğe8 benzetir. İşlenen her günahın insanın gönlünde, beyninde ve kişiliğinde olumsuz etkileri vardır. Yaşanmayan ilim, sönmeye ve yok olmaya mahkumdur.

Din görevlisinden kaynaklanan en önemli sorunlardan birisi de bilgi ve beceri yetersizliğidir. Hizmet sunduğu alanla ilgili yeterli bilgi (Kur’an Kıraati, Tecvid, Arapça, Fıkıh, Hadis, Siyer, Akaid, İslam Tarihi gibi temel alan bilgileri ile Din Psikolojisi, Din Sosyolojisi, Eğitim Bilimleri vs. bilgileri) ve beceriye (Dua etme, hitabet, vaaz, cenaze hizmetleri vs.) sahip olmamak bir din görevlisinin hizmet sunmasının önündeki en büyük engeldir. Bu alanlarda doyurucu bilgi ve tatmin edici beceriyi kazanmak için gerekirse gece gündüz demeden çalışmalı, bütün imkanlarını seferber etmelidir. Aksi taktirde ömür boyu bunun eksikliğini ve ezikliğini yaşayacaktır.

Diğer önemli bir sorun din görevlisinin bulunduğu ortamda veya konumda etkin ve yetkin olamamasıdır. Ev, okul, çarşı, kahvehane, düğün, dernek..her neresi olursa olsun, bulunduğu yerde gündemi din görevlisi belirlemelidir. Bu da her bakımdan güçlü ve donanımlı olmayı gerektirir. Bilgi, görgü, davranış, kılık kıyafet, ses seda, diksiyon vb. hususlar çok önemlidir. Bunun için din görevlisi sürekli kendini yenilemeye çalışmalıdır. İmam Ebu Hanife, öğrencisi İmam Yusuf’a kılık kıyafetine önem vermesini; bazı insanların ilme baktıklarını fakat bazılarının da dış görünüşe önem verdiklerini nasihat etmiştir.

Her din görevlisi kendisini toplum mühendisi olarak görmeli ve toplumun içerisinde çeşitli sosyal etkinliklerde aktif olarak görev almalıdır. Bunun için de elbette ki hazırlıklı olmalıdır. Düğün, dernek, cenaze, taziye, açılış vb. toplantılarda gündemi din görevlisi belirlemeli, en azından orada bir din görevlisinin de bulunduğu farkedilmelidir.

Eğitim öğretim faaliyetleriyle meşgul olan din görevlileri, eğitim konularıyla ilgili güncel bilgi ve dokümanlara sahi olmalı, gerekli materyal ve teknolojik imkanları yerine göre aktif olarak kullanabilmelidir. Planlı ve programlı bir faaliyet devam ettirmeli, keyfi mazeretlerle veya önemsiz işlerle bu eğitim faaliyetini kesintiye uğratmamalıdır. Eğitimini verdiği konuda mutlaka uzmanlaşmalı, bilmediği veya yanlış bildiği konularda ısrarcı olmamalı, meselenin doğru ve anlaşılır bir şekilde öğrenciye aktarılmasına özen göstermelidir.

Din hizmeti sunan kişinin toplumda iyi bir intiba bırakması da önemlidir. Toplumuzda, çeşitli sebeplere binaen maalesef kötü bir din adamı imajı/tiplemesi mevcuttur. Her ne kadar son zamanlarda bu imaj olumlu manada biraz düeltilmiş olsa da yine de tam anlamıyla layık olduğu noktaya oturmuş değildir. Pis ve kirli bir sakal, kirli ve ütüsüz bir cüppe veya elbise, çatık kaş, asık surat, kaba saba davranışlar, itici sözler, menfaatçi/paracı bir yaklaşım, elinde değnek sopa olan bir din adamı İslam’ın çixdiği bir profille ne kadar bağdaşmaktadır? Peygamberlerin varisleri olan bir zümrenin peygamberlerin tavrından mustağni kalması düşünülemez. Oysa peygamberlerin hiçbiri bu şekilde bir tebliğ ve hizmet metodu uygulamamışlardır. Din görevlileri bu konuda topluma güzel örnek olmalı, peygamber tavrını toplumda her yönüyle yaşamalı ve yaşatmalıdırlar.




    1. Cemaatten kaynaklanan sorunlar

Din hizmeti sunan görevlinin, muhatap kitlesinden kaynaklanan bazı sorunlar da olabilir. Cemaatin yaş durumlarının bazı uygulamalara imkan vermemesi, cemaat üzerinde etkili olan kişi veya grupların din görevlisinin bazı uygulamalarının karşısında yer alması, mezhep veya cemaat taassubunun aşılamaması, cemaatin bilgi ve anlama seviyesinin düşük olması, bölgesel ve yöresel farklılıkların bazı dini anlayışlar üzerindeki etkisi, din hizmeti adına yapılan bazı yeni uygulamaların yanlış anlaşılması, uzun süre devam eden bazı uygulamalarda yeterli altyapı oluşturulmadan değişikliğe gidilmesi vs. gibi sebepler din görevlisini sıkıntıya sokabilir, hizmetini engelleyebilir. Bu gibi durumlarda din görevlisi daha önce bu tecrübeleri yaşayan meslektaşlarından yardım almalı, cemaat üzerinde etkili olabilecek kanaat önderleriyle beraber çalışmalı, her şeyden önce cemaatine iyi niyetini belli etmelidir. İmamlar, çok farklı kültürde ve telakkide olan insanlar ile muhatap olup onlara hizmet vermektedirler. Durum böyle olunca, bir imam-hatip her insana farklı bir tutum sergileyemeyeceğine göre, kendine örnek olarak Peygamberimizi almalıdır. Çevresindeki farklı kültür ve çevrelerden gelen insanlar onda Peygamber Efendimizin örnekliğini görerek kendi farklılıklarını unutup kişilik bütünlüğüne erişmelidirler.

Kur’an kursu vb. eğitim hizmeti sunanlar da öğrencilerinden kaynaklanan sorunların aşılması noktasında gayret gösterirken özverili ve iyi niyetli olmalıdırlar. Problemi iyi analiz etmeli, sorunun çözümü noktasında her türlü fedakârlığı ve sabrı göstermeli, öğrencilerinin sorunlarını kendi öz çocuklarının sorunuymuş gibi görüp çözmeye çalışmalıdırlar. Memur mesaisi zihniyeti ve yaklaşımıyla bir eğitim öğretim faaliyeti sürdürülemez. Gerekirse her öğrenciyle ayrı ayrı ilgilenmeli, her öğrenciye özel bir program yapmalı, ders takip ve kontrol mekanizmasını iyi işletmeli, hele hafızlık vs. gibi zor eğitimlerde çok sabırlı ve özverili olmalıdır. Aksi taktirde beklenen başarıyı yakalaması söz konusu olamaz.


    1. Ortamdan kaynaklanan sorunlar

Her iş ve faaliyetin kendine has bazı şartları ve imkanları vardır. Bu şartlardan birisi de gerekli fiziki ortamın hazırlanmasıdır. Cami içi din hizmeti sunanların ihtiyaç duyacakları sağlıklı fiziki şartların başında caminin temiz ve düzenli olması, cemaatin rahat ibadet edip vaaz dinleyebilecekleri bir ortamın sağlanması, yeterli ses ve görüntü sistemlerinin kullanıma hazır bulundurulması ve gerektiğinde sorunsuz kullanılabilmesi, imamın cemaat üzerindeki etkisini artıracak mekanların (minber, kürsü, mihrab vs.) aktif olarak kullanılabilmesi; aynı şekilde cami dışında da cemaatin istifadesine sunulan çeşitli müştemilatın (çay ve dinlenme salonu, kütüphane, gasilhane vs. ) bakımı ve düzeni gelmektedir. Aynı şekilde, bir düğün veya açılışta din görevlisinin oturduğu yer, kullandığı ses sistemi, muhatap kitlesiyle arasındaki yakınlık vs. gibi hususlar da dikkate alınmalıdır. Bunların hepsinin din hizmetinin başarıya ulaşmasında önemli etkisi vardır. Profesyonel bir din görevlisi bu tür konularda gerekirse uzmanından görüş almalı, özellikle cami içindeki kendine has mekanların nasıl daha verimli bir şekilde kullanılacağı konusunda özel araştırma ve projeler geliştirmelidir.

Eğitimde de fiziki mekanların önemi çok büyüktür. Sağlıklı bir ders ancak sağlıklı bir fiziki ortamda yapılabilir. Sınıf ortamında öğrencilerin nasıl oturacağından ışığın seviyesine kadar her şey dikkate alınmalıdır. Ortam sessiz ve sakin olmalı, aşırı raht veya çok rahatsız edici oturaklar tercih edilmemelidir. Sınıfın sıcaklığı ve soğukluğu kontrol edilmeli ve uygun aralıkta tutulmalıdır. Hocanın öğrencilere hâkim olacağı bir konumu olmalı, öğrencilerin bir birini rahatsız edecek şekilde oturmaması sağlanmalıdır. Herkesin öğretmenin sesini ve hareketlerini rahatça görmesi sağlanmalı, kullanılacak işitsel ve görsel materyallerin rahatça algılanabilmesi için gerekli şartlar oluşturulmalıdır. Temizlik ve hijyene önem verilmeli, özellikle yatılı kurslarda bu konuya özel hassasiyet gösterilmelidir. Yemek, uyku, dinlenme mekânları uygun olmalıdır. Yapılan yemeklerden izlenen televizyon programlarına kadar her şeye dikkat edilmeli, eğitim öğretim faaliyetlerini olumsuz etkileyebilecek her türlü aşırılıktan veya yetersizlikten uzak durulmalıdır.


  1. Liderlik kavramı ve din hizmetlerinde liderlik

En kısa tarifiyle liderlik bir kişinin başkalarını etkileyebilmesidir. Toplumda bazı insanlar liderlik vasıflarıyla ön plana çıkarlar. Bir grup veya toplum içerisinde ön plana çıkan insanların genel özellikleri itibariyle diğerlerinden ayrıldığı kolayca gözlenebilir. Bu şekilde ön plana çıkan insanların her şeyden önce bilgi ve beceri bakımından donanımlı oldukları herkes tarafından kabul edilir. İkna edebilme yetenekleri yüksektir. Davranışlara yön verebilirler. İnsanlarla iyi iletişim kurarlar. Güdüleme faaliyetleri yüksektir. Toplumun önünde giderler. Çevresindeki insanlara aşk, şevk, heyecan verirler. İlham kaynağı olurlar. Güvenilirdirler. İnançlı, kararlı ve tutarlıdırlar. Adalet duygusuna sahiptirler. İleri görüşlüdürler. Yenilikçi ve gelişime açıktırlar. İnsanlara karşı duyarlıdırlar. Örnek teşkil derler. Hedeflerine ulaşma konusunda tutkulu ve fedakârdırlar. Yeni durumlara karşı duyarlıdırlar. Hızlı ve etkin karar vermesini bilirler. Bunlara benzer daha birçok vasfı haizdirler ve bu vasıflarını toplum veya grup üzerinde etkin olarak kullanabilirler.

Din hizmetlerinde liderlik denince de, yukarıda sayılan özelliklerin din hizmeti alanında görev yapan kişilerce aktif olarak kullanılması, ya da en azından bir kısmının kullanılabilmesi anlaşılır. Din görevlisi zaten cemaati üzerinde doğal bir liderlik yetkisini haizdir. İmam önderdir. Cemaatin önüne geçip namaz kıldıran, herhangi bir konuda bilgi ve görüşüne başvurulan, bir cemiyet veya organizasyonda kendisine özel yer gösterilen doğal bir önderdir. Dolayısıyla din görevlisi bu konumunun farkında olarak davranmalı, bu etkisini, din hizmeti sunma uğrunda ve din adına, olumlu yönde kullanmalıdır. Hiçbir zaman şahsi çıkar ve menfaat uğruna kullanmaya tenezzül etmemelidir.


  1. Din görevlisinin liderliği

Din görevlileri, misyon bakımından peygamberlerin varisleridir. Peygamberler ise içinde bulundukları toplumun önderleridirler. Salih kimselerin ortak duası da “ .. Ya Rabbi, bizi muttakilere önder yap!”9 şeklindedir. Buradaki önderlik hem ameli, hem de bu ameliyle topluma en güzel şekilde örnek olmayı içermektedir. Ayrıca bu günkü manada din hizmetleri alanında görev yapanların da önder ve lider kimseler olmasına işaret vardır. Zaten bugün bir din görevlisinin -istisnalar dışarıda tutulacak olursa- toplumuzda hala önemli bir şahsiyet ve önder olarak kabul edildiğini söyleyebiliriz. En azından dini konularda bunun böyle olduğu herkes tarafından kabul edilen bir olgudur.

Bu konuda tüm amelleri saymak yerine genel bir ölçüyü ortaya koyarsak; bir din görevlisi, örneğin bir imam, namaz öncesi ve sonrasıyla imamlığını her alanda ve amelde ispat edercesine itinalı olmalıdır. Sadece; namazda tekbir ve selam arasında değil, doğum ve ölüm arasında da imam olabilmelidir. İmam ve müezzin namaza gelirken yürüyüşüyle selamıyla ve tebessümüyle kendini gösterir. Din görevlisi sünnete bağlılığı ve ulvi derinliği ile cemaatine önder olur. Onlar adeta yaşayan bir ekol olmalıdır.

Din hizmeti sunan kişilerin liderlik konumunu layıkıyla elde edebilmeleri bazı alanlarda başarılı olmalarına bağlıdır. Bunları ana başlıklar halinde şöyle sıralayabiliriz:




    1. Alanında yetkin olmak

Sürekli vurgu yaptığımız en önemli konudur. Alan bilgi ve becerisi olmayan bir görevliyi kendi meslektaşları bile bir lider veya hoca olarak görmezler. Din hizmeti sunan bir görevli dinî konularda en doğru ve en güncel bilgilere sahip olmalı, mesleğin inceliklerini iyi kavramalı, yetenek ve kabiliyetlerini usta bir biçimde icraata dökebilmelidir. Hizmetini sunduğumuz bilginin eksikliğini yaşarsak meseleyi daha baştan kaybetmişiz demektir. Dolayısıyla bir din görevlisi, bu konuda kendini geliştirmek içi her yola başvurmalı, her imkanı değerlendirmeli, kendini en iyi şekilde yetiştirmeye çalışmalıdır.




    1. Bakış açısı geliştirmek

Lider din adamı, toplumun önünde giden insandır. Başkalarının güdümünde hareket etmez. Her işinde tek ölçü İslam’dır. Bu ölçüyü uygularken de bağnaz ve itici değil, ileri görüşlü ve kapsayıcıdır. Bu cümleden olarak, lider din adamı meseleler karşısında çözümsüzlük ve çaresizlik edebiyatı yapmak yerine bakış açısı geliştirir. Çözüm yolları arar. Yeni ufuklar peşinde olur. Çok yönlü düşünür. Toplumu iyi tahlil eder ve problemlerin çözümünde alternatif reçeteler sunar.




    1. Soğukkanlı olmak

Din görevlisi olaylar ve durumlar karşısında soğukkanlılığını daima muhafaza eder. Bu tavır peygamberlerin tavrıdır. Peygamberler tebliğ vazifesini yürütürken karşılaştıkları olumsuz durumlarda sabır ve metanetle hareket etmişler, kendilerini kaybetmeyip akıllı ve mantıklı hareket ederek sonucu olumlu şekilde lehlerine çevirmişlerdir. Aynı şekilde İslam tarihi boyunca ve hatta günümüzde de, sosyal ve bireysel birçok olayda, din görevlisinin toplumu veya kişileri nasıl yönlendirdiği, bazı facia ve kaosların önüne nasıl geçtiği her zaman anlatılır. Toplumumuzda böyle din adamları vardır. Bunlar, bu tür olaylar karşısında metanet ve soğukkanlılığını muhafaza ederek hareket etmiş ve ortaya çıkabilecek birçok sıkıntıyı engellemişlerdir. Dolayısıyla din görevlisi çevresindeki insanların yıkılıp umutsuzluğa düştükleri ve akl-ı selimin kaybolduğu bir ortamda metin ve sağlam durmalı, soğukkanlı ve cesaretli olmalıdırlar.




    1. Risk almak

Liderliğin bir gereği de, o toplumda kimsenin yapmaya cesaret edemediği bir takım olumlu faaliyet ve yenilikleri cesaretle uygulamaya koyup devamını getirmektir. Bazı eksikliklerin giderilmesinde, giderilmesi gereken bazı ihtiyaçların karşılanmasında din görevlisi öncülük edip rehber olmalıdır.

“Böyle gelmiş böyle gider” anlayışıyla, “dertsiz başıma dert almayayım” düşüncesiyle hareket etmemelidir. Bu tür konularda yapılması gerekenleri, cemaatinin ve o toplumda nüfuz sahibi kişilerin de desteğini yanına alarak gerçekleştirme konusunda gayretli ve cesur olmalıdır.

Günümüzün yaygın problemlerinden biri de bid’at ve hurafelerdir. Din görevlisinin Kur’an ve Sünnet kaynaklı direnciyle vereceği mücadele başarıyı getirir. Ancak bu tür konularda hassas davranmalıdır. Yıkıcı ve kavga ve tartışmalara sevkedici bir tavırdan uzak kalmalı, dozunu ve zamanını iyi ayarlamalı, üslubuna dikkat etmeli, kendi örnek davranışıyla da rol model olmalıdır. Ayrıca bidat ve hurafe olduğu konusunda kesinlik olan meseleleri ele almalı, onların bidat ve hurafe olduğunu ilmî delilleri ve mantıklı izahlarıyla ortaya koymalıdır. Müslüman ve dindar toplumların eskiden beri uyguladığı, aslı ve özü itibariyle bidat ve hurafe kavramı içerisinde değerlendirilemeyecek, toplumun birlik ve beraberliğine ve dinî duygunun fertlerde ve toplumda bilinç ve yaşantı olarak gelişmesine hizmet eden bazı güzel ve faydalı uygulamalar konusunda hataya düşmemelidir.




    1. Güven vermek

Bu husus din görevlilerinin en temel vasıflarından biri olmalıdır. Aslında bütün müminlerin sahip olması gereken önemli bir niteliktir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de “ Onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riayet ederler.”10 Ayette emanet ve vefa sıfatları dikkati çekiyor. Emaneti çok geniş boyutlu olarak ele almamız gerekir. İbadetlere bağlanmak, haramlardan kaçınmak, Allah ile kul arasındaki emanetlerdir. Kişilerin birbirleriyle münasebetlerinde takip edecekleri emanetler vardır ki, bunlar da birbirlerine saygı, sevgi, merhamet, müsamaha, kolaylık, tevazu göstermek; dedikodu, tecessüs, iftira, kötü zan ve benzeri zulümlerden kaçınmalarıdır. Hele de din görevlisi olunca bu husus kaçınılmaz olur. Din görevlilerin verdiği sözü yerine getirmesi11, ahdine vefa göstermesi12, yapmayacağı şeyi söylememesi13, yaptığı şeyi söylemesi gerekir. İslam’ı tebliğ durumunda olan birinin; sözünde durmuyor, kendisine bir şey emanet edilmez, güvenilir değildir gibi sıfatlarla nitelendirilmesi ona ve temsil ettiği davaya ciddi darbe vurur. Kur’an böyle tanınan kişileri şu ağır cümlelerle ikaz ediyor: “ İpini sağlam ördükten sonra, onu söküp bozan kadın gibi olmayınız.” 14


Peygamberimizin, nübüvvetinden önce “el-emin” sıfatıyla anılması, nübüvvetinden sonra İslam davasının başarıya ulaşmasında en önemli etkenlerden biri olmuştur. Mekke’den hicret edeceği gün dahi, yanında Ebu Cehil’in emanetini taşıyordu. Bu hususlar din görevlisi açısından hayati önem taşır.
İbadetler içinde bir başkasına uyarak yapılan tek ibadet namazdır. Peygamberimiz namaz kıldıran imam için “el-imâmü dâminun / imam, kendisine güvenilen ve emanet bırakılan kişidir (cemaatin namazının sorumluluğunu taşır)” buyururken bu hususu dile getirmiştir. Namazı emanet ettiğimiz insana her şeyimizi emanet edebilmeliyiz. Namazın emanetini taşımak, namaz dışındaki sorumlulukların hakkıyla yerine getirilmesine bağlıdır.

Cemaat, caminin etrafındaki esnaf, mahalle sakinleri, Kur’an okumaya gelen gençler, ilim öğrenmek için müftü, vaiz, imam ve müezzinlere müracaat eden insanlar, mahalledeki fakirler, kimsesizler, yetimler, zayıflar, yoksullar hep din görevlisine birer emanettirler.

Bir Kur’an kursunda öğreticilik yapan kişiye, okuttuğu talebeleri emanet olarak bırakılmıştır. Bizim geleneğimizde “eti senin kemiği benim” anlayışı mevcuttur.

Bu söz “benim yavrumu en güzel şekilde yetiştir, bu konuda sana sonsuz güveniyorum, ben üzerime düşen her şeyi yapacağım, yeter ki benim emanetimi en güzel şekilde muhafaza et” demektir. Öğretmen bu sorumluluğunun bilincinde olmalıdır. Kendi evladına nasıl davranıyorsa, onun nasıl bir şekilde yetişmesini istiyorsa öğrencileri için de aynı şeyi düşünmelidir. Hatta öğrencileri kendisine emanet olduğu için onlara daha fazla özen göstermelidir de diyebiliriz. Herhangi bir öğrencisinin öğrendiği bir bilgiden, okuduğu bir kitaptan, ilim adına yaptığı bir uygulamadan, herkesten önce öğretmeni sorumludur. Onun için, öğrencisini yetiştirme konusunda çok hassas olmalı, ona doğru bilgiyi vermeli, en güzel şekilde yetiştirmelidir. Özelikle eğitim öğretim faaliyetleri içinde bulunan din görevlileri için bu konu çok vebal taşıyan bir konudur.




    1. Farklılıklara önem vermek

Din görevlisi toplumun tamamına hitap eden insandır. Daha önce de söylediğimiz gibi, kendisini herhangi bir gruba veya cemaate angaje eden bir din görevlisi hizmet alanını ve etkisini kısıtlamış demektir. Bu konu çok önemlidir. Dolayısıyla din görevlisi cemaati içerisindeki farklı grup ve oluşumlardan olan insanlara karşı eşit davranmalıdır. Ayrıca din görevlisinin, hitap ettiği kitlenin farklılıklarını da dikkate alması gerekir. Örneğin herhangi bir camide görev yapan din görevlisi; cemaatinin yaş farklılıklarını, meslek ve uğraş alanlarını, işçi mi memur mu olduklarını, kültürel farklılıklarını, bilgi ve birikim düzeylerini vs. dikkate alarak muhatap olmalıdır. Vaaz ve hutbelerinde ona göre bir dil belirlemeli, sosyal ilişkilerinde bu farklılıklara önem vermeli, din hizmetinin başarıya ulaşması için bu tür farklılıklara göre plan ve projeler hazırlamalıdır.

Aynı şekilde; örneğin bir Kur’an kursunda eğitim veren öğretici; öğrencilerinin zeka ve kabiliyetlerini iyi tespit etmeli, ailevi ve kültürel farklılıklarını göz önünde bulundurmalı, eğitim ve başarılarını etkileyen her türlü maddi ve manevi farklılıkları hesaba katarak hareket etmelidir. Gerekirse bu konularda uzman yardımı almalı, modern yöntemlerle hizmet veren rehberlik ve danışmanlık birimlerini etkin olarak kullanmalıdır. Öğrencinin bireysel kabiliyetlerine göre verilen eğitim veya yapılan yönlendirme, o öğrencinin başarıya ulaşmasında en önemli bir altın kuraldır. Bunu daima göz önünde bulundurmalı, öğrenciyi yapamayacağı şeye zorlayıp bunaltmamalı, yapabileceği şeyden de mahrum bırakmamalıdır.

Gerek cami içi ve dışı din hizmetlerinde, gerekse eğitimle alakalı din hizmetlerinde muhatabın kabiliyet durumlarına göre davranmak aslında Kur’an-ı Kerim’in15 ve Hz. Peygamber’in takip ettiği metoddur. Peygamberimizin kendisine sorulan aynı tür sorulara muhatabına göre faklı cevaplar verdiği, hatta aynı soru için bile farklı cevaplar verebildiği bazı hadisler ve İslam tarihi kaynaklarında görülmektedir.16 Bu husustan hareketle, özellikle eğitim ve terbiyeciler, iyi huylu ve karakterli insanlarla, basit ve bayağı, alçak ruhlu kimselere yapılacak muamele ve onların eğitiminde takip edilecek metodun aynı olmadığını önemle savunmuşlardır.





  1. Din Görevlisi Liderliği Beceri Alanları

Buraya kadar bir liderde olması gereken vasıflar ve bir din görevlisinin de bu vasıflara sahip olması gerektiği, ayrıca bu vasıfları aktif olarak da kullanması gerektiği üzerinde duruldu. Şimdi de bir din görevlisinin liderlik yönünü genel olarak hangi alanlarda kullanacağı konusunu inceleyelim. Bu noktada karşımıza üç temel alan çıkmaktadır.




    1. Grup Liderliği Becerileri

Bir din görevlisinin lider olarak ön planda olacağı en temel alanlardan birisi grup içerisindeki konumudur. Grup, birden fazla insanın, belirli bir amaç doğrultusunda bir araya gelerek oluşturduğu ekip veya topluluğa denir. Dolayısıyla bu manada camideki cemaat bir gruptur, bir açılışta din görevlisinin yaptığı duayı dinleyen topluluk bir gruptur, bir cenazede din görevlisi bir gruba hitap etmektedir, hatta bir yemekten sonra yapılan duada bile din görevlisi bir gruba liderlik etmektedir. Buna benzer bütün faaliyetlerde, din görevlisi aslında bir gruba liderlik yapmakta, o grubun o faaliyetindeki rehberi olmaktadır. Dolayısıyla bu alanlardaki liderliğin istediği bazı beceriler vardır ki, onlara sahip olmadan grup liderliği yapmak çok zorlaşır ve bazen imkânsız hale gelir. Grup yönetiminin istediği bilgi ve becerilerin başında mesleki yeterlilikler gelir. Daha sonra yerine ve durumuna göre gerekli başka hususiyetler de gerekir. Ayrıca bu tür grup liderliği faaliyetlerinde din görevlilerinin psikoloji ve sosyoloji de bilmeleri, toplulukları idare ederken bu tür bilgilerini de aktif olarak kullanmaları gerekir.




    1. Kişisel beceriler

Daha önce de zikredildiği gibi, din görevlisinin mesleğiyle ilgili olmazsa olmaz bazı becerilere ihtiyacı vardır. Kur’an-ı Kerim bilgisi, İlmihal bilgisi, Hitabet bilgisi vs. gibi özellikleri bu beceri alanına girerler. Bu tür konularda becerisi yüksek olan görevlilerin toplum nazarında da itibarlı olduğunu ve çok saygı gördüklerini müşahade ediyoruz. Ayrıca mesleği dışındaki bazı alanlarda bilgi ve becerisi olan bir çok din görevlisi de bulunmaktadır. Sanatçı, şair, sporcu, zenaatkar bir çok görevlimiz vardır ve bunlar da bu kişisel beceriyle farklı bir etki ve ilgi uyandırmakta, bu yönleriyle de kendilerinden söz ettirmektedirler. Asıl hizmetine ve yapması gereken vazifelerine engel olmadığı sürece, din görevlisinin toplum tarafından saygı duyulan ve ilgi gösterilen başka bazı alanlarda bilgi ve beceri sahibi olmasının herhangi bir sakıncası yoktur. Fakat bu yönleri asla kendi aslî sıfatının yani görevliliğinin önüne geçmemeli, hele hele hizmet ve vazifesine asla engel olmamalıdır.

Eğitim faaliyetleri içerisinde bulunan din görevlileri de, verdikleri eğitimde başarıyı artırmak üzere kişisel bilgi ve becerilerine dayalı bazı teknik ve uygulamalar geliştirebilmeli, yeni yöntem ve projelerle öğrencilerini daha zevkli ve kaliteli bir eğitimle tanıştırmanın yollarını aramalıdır.




    1. Problem çözme becerileri

Her mesleğin ve hizmetin kendine göre bazı sorunları ve problemleri vardır. Bu problemlerin çözümü için gayret göstermek de çoğu kez o mesleği icra eden görevlilere düşmektedir. Din görevlisi de toplumda liderlik konumunda bulunduğundan, birçok sıkıntı ve problemin çözümü konusunda kendisine müracaat edilen kişi olmaktadır.

Bu cümleden olarak toplumda dargınların barıştırılması, kavga ve tartışmaların yatıştırılması, görev mahalliyle alakalı fizikî sorunların giderilmesi, ihtiyaçların temin edilmesi vs. gibi maddi manevi birçok sorunu çözme makamı din görevlisi olmaktadır. İşte din görevlisi bu konumunun farkında olarak hareket etmeli, liderlik yönünü bu alanda etkili olarak kullanabilmelidir. Toplumumuzda bu yönü çok güçlü olan bazı din görevlileri vardır. Öyle ki, bazen devlet güçlerinin ve kolluk kuvvetlerinin bastıramadığı bazı isyan ve toplumsal başkaldırıları din görevlisi bir imamın bastırdığı görülmüştür.

Eğitim faaliyetleriyle meşgul olan Kur’an kursu öğreticileri de, öğrenciler arasında çıkabilecek bazı problemleri, eğitimi sekteye uğratacak veya verimini düşürecek bazı fizikî ve sosyal sorunları, bireysel manada herhangi bir öğrencisinin derlerdeki verimini düşürecek herhangi bir sorununu çöme noktasında gayretli ve samimi olmalıdır. Problem çözme noktasında başarılı olan bir öğreticinin eğitimde de başarı ve kaliteyi yakaladığı bir gerçektir.


  1. Din Görevlisi Liderliğinin Diğer Yönleri

Yukarıda genel olarak zikredilen alanlar dışında daha pek çok alan ve din görevlisi için de pek çok liderlik yönü vardır. Bunlar biraz da zamana, yere, durum ve şartlara bağlı olarak değişiklik gösterirler. Örneğin modern bir şehrin elit bir bölgesinde görev yapan din görevlisinin taşıması gereken liderlik vasıflarıyla, herhangi bir ilçenin bir köyünde görev yapan bir din görevlisinin taşıması gereken liderlik vasıfları ayrıdır. Birisi için olmazsa olmaz olan bir yön, mesela takım elbise-kravat giyinmesi, diğerinin görev alanında pek de önemli olmayabilir. Hatta köy yerinde bu tarz giyinmenin ayıp ve gülünç karşılanması bile sözkonusu olabilir. Bir okulun camisinde görev yapan imam eğitim öğretimle alakalı bazı konularda bilgi sahibi olması gerekirken, herhangi bir ticaret bölgesinde, bir işhanının mescidinde görev yapan imamın İslamın ticarete bakışı ve sermaye yönetimi konularında bilgi sahibi olması beklenir. Dolayısıyla din görevlisi liderliğinin diğer yönleri duruma göre faklılık arz eder ve bunların sayısı da çoğaltılabilir.
SÖYLEŞİ

Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Muhammed Şevki AYDIN’la, Din Eğitimi ve Din Hizmetlerinde Yeni Açılımlar, Yeni Ufuklar Üzerine...17 Hayrullah KÖKEN



Sayın Hocam! Başkanlığımızın toplumumuza sunduğu hizmetlerin, din eğitimi ve din görevlisinin niteliğini yükseltmek, halkımıza daha sağlıklı din hizmeti sunabilmek için yoğun çalışma içinde olduğunuzu biliyoruz. Bu çalışmalarınızı başlıklar altında sıralamanız mümkün mü?

Bilindiği gibi Başkanlığımız, ilgili yasa gereği, İslâm dininin inanç, ibadet ve ahlâk esaslarıyla ilgili işleri yürütme, din konusunda toplumu aydınlatma ve ibadet yerlerini yönetmekle görevlidir. Bunu, merkez, taşra ve yurt dışı teşkilâtı ile çeşitli hizmet sınıflarında görev yapan toplam 70 bin civarında personelle yerine getirmektedir. Görüldüğü üzere yasanın belirlediği aydınlatma görevi, Başkanlıkça din eğitimi faaliyeti yapılmasını içermektedir.

Örgün din eğitimi, zorunlu olarak okullarda yapıldığı için Başkanlığımız yaygın din eğitimi görevini üstlenmiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığı, yürütmekle yükümlü olduğu yaygın din eğitimi etkinliklerini; camilerde vaaz ve hutbelerle, cami dışında çeşitli dinî konularda düzenlenen konferans ve panellerle, Kur’an kurslarında yürütülen eğitim ve öğretimle, toplumun bütün kesimlerine yönelik sesli ve görüntülü yayınlar aracılığıyla, yerine getirmeye çalışmaktadır.



Bugünlerde Diyanet İşleri Başkanlığının yeniden yapılandırılması konusu çeşitli vesilelerle gündeme getirilmektedir. Değişen nedir? Hizmet anlayışı veya niteliği midir, yoksa çağın şartları gereği yöntemler mi değişmektedir? Konuya dinî ve sosyal açıdan nasıl bir yorum getiriyorsunuz?

Bilim ve teknolojide, buna bağlı olarak eğitim ve iletişim alanlarında süregelen gelişmenin önemli bir ivme kazandığı günümüzde, bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de hızlı bir toplumsal değişme süreci yaşanmaktadır. Bu süreç, bütün toplumsal hizmetlerin yanı sıra din hizmetlerinde, yaygın din eğitimi etkinliklerinde de önemli bir dönüşümü ve onların yeniden tasarlanmasını zorunlu kılmaktadır. Başkanlığımız açısından bu dönüşümün ve yeniden yapılanmanın hedefi, topluma sunulan yaygın din eğitimi ve din hizmetlerinin, günümüz birey ve toplumunun beklentilerini karşılayacak düzeyde, etkin ve verimli bir biçimde üretilmesinin/yürütülmesinin sağlanmasıdır.

Bugünlerde Başkanlığın yeniden yapılandırılması konusunun her kesim tarafından dillendirildiği ve bu konunun ülke gündeminin önemli bir maddesini oluşturduğu görülmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığının yapısı, işleyişi, konumu üzerinde yeniden düşünmenin yararlı olacağını ilke olarak benimsemekle birlikte, mevcut yapı içinde de çok şey yapılabileceğini düşünüyor ve bu anlayışla çalışıyor; projeler üretiyoruz. Kısa, orta ve uzun vadeli projelerimizi bir bir uygulamaya koyma çabasındayız. Sorunlara makul, gerçekçi, kendi içinde ve ülke gerçekleriyle tutarlı, uygulanabilir, ihtiyaçlarımızı karşılayıcı, bilimsel çözümler üretilmesine özen göstermekteyiz. Bu çerçevede Başkanlığımızca eğitime ilişkin çalışmaları;

1) yaygın din eğitiminin geliştirilmesine yönelik çalışmalar ve

2) personelin eğitimiyle ilgili çalışmalar olarak iki başlık altında toplayabiliriz.

Vaaz ve hutbelerin hazırlanışı ve halkımıza takdimi hususunda Başkanlığımızın bir çalışma yaptığını biliyoruz. Vaaz ve hutbelerin daha etkin ve verimli olması için yapılan çalışmaların hangi aşamada olduğunu söyler misiniz?

Bilindiği üzere Başkanlığımızın en önemli yaygın din eğitim faaliyeti alanlarından biri camilerdir. Camilerde yapılan vaaz ve okunan hutbelerle vatandaşlarımız dinî konularda aydınlatılmakta ve onlara ihtiyaç duydukları dinî bilgiler verilmeye çalışılmaktadır. Ancak bu hizmetin verimliliği üzerine bugüne kadar yapılan değerlendirme çalışmaları ve cemaatten alınan tepkiler, vaaz ve hutbelerin yeterince etkin ve verimli olmadığı yönündedir. Bu sebeple Başkanlığımız, vaaz ve hutbelerin daha etkin ve verimli niteliğe kavuşturulması, muhteva ve üslûp kalitesinin artırılması amacıyla acil önlemler almakla kalmadı, ileriye dönük çalışmaları da başlattı.

Bu çalışmalar

1) meselenin teorik temellendirilmesini, uygulamayı yönlendirecek kıstasları geliştirmeyi,


2) personelin eğitimini içermektedir.

Bu çalışmalarla görevlilerimizi bu hizmetlerin ifası konusunda daha donanımlı, dolayısıyla daha etkin ve üretken konuma getirip, söz konusu faaliyetlerin daha da verimli kılınmasını amaçlamaktayız. Böylece hutbe ve vaazlar, mahallî ihtiyaçları karşılama, yöresel sorunların çözümüne katkı sağlama konusunda daha etkin niteliklere kavuşturulacaktır.



Bu açıklamanızdan, hedefinizin her görevlinin kendi hutbe ve vaazını, yaşadığı bölgenin ihtiyacına göre yine kendisinin hazırlaması gerektiğini anlayabilir miyiz?

Elbette, bu konudaki çalışmalarımız bunu kapsamaktadır; her görevlinin kendi hutbe ve vaazını mahallî ihtiyaçlara göre kendisinin hazırlaması en uygun olanıdır. Ancak takdir edersiniz ki, bunun sağlanabilmesi için bir alt yapının oluşması gerekmektedir. Bu da hemen bugünden yarına gerçekleştirilebilecek bir şey değildir, ama bunun gerçekleşmesi için çalışıyoruz.

Başkanlığımız, cami içi vaaz ve hutbeler yoluyla verilen din eğitimi yanında cami dışı konferans, panel vb. yollarla, cami dışında da verilen din eğitiminin geliştirilmesi, daha sistemli ve etkin bir biçimde sürdürülmesi yönünde de çalışmalar yürütmektedir. Bu tür etkinliklerde, üniversitelerin bilimsel birikiminden yararlanarak azamî verimin elde edilmesi için çok yönlü çalışmalar yapılmaktadır.

Efendim, bildiğiniz gibi Başkanlığımızın hizmet alanlarından biri de Kur’an kurslarıdır. Kur’an kurslarında sürdürülen yaygın din eğitimin geliştirilmesi, daha etkin ve verimli bir düzeye çıkartılması amacıyla çalışmalar yaptığınızı biliyoruz. Nasıl bir Kur’an kursu ve Kur’an kurslarında nasıl bir eğitim ve öğretim metodu amaçlamaktasınız?

Bu konuda yapacaklarımızı, iki maddede özetleyebiliriz:

1) Kur’an kursu binaların fizikî durumlarının düzeltilmesi ve

2) buralarda yapılan eğitimin niteliğinin geliştirilmesi.

Kur’an kursu binalarının bir kısmı çağdaş eğitim ve öğretimin sürdürülmesine yeterince elverişli değildir. Oysa fizikî çevrenin birey üzerinde eğitsel etkiye sahip olduğu bilinmektedir. Bu bakımdan söz konusu kurslara ait binaların fizikî durumlarının iyileştirilmesine, çağdaş bir yapıya/görünüme kavuşturulup eğitim ve öğretime daha elverişli hâle getirilmesine yönelik çalışmalar devam etmektedir. Kafamızdaki nasıl bir Kur’an kursudur? İnsana kendini, yaratıcısı ile ilişkisini tanıtmayı, bütün varlıklarla anlamlı ve amaçlı bir bütün oluşturduğu bilincini kazandırmayı, insana hürriyetinin ve sorumluluğunun farkına vardırmayı, bireye kendi davranışlarını yakından izleme ve hatalarını düzeltme alışkanlığı kazandırmayı, Kur’an’ı yüzünden okuma becerisini sağlamayı, ihtiyaç duyulan temel dinî bilgileri bireye özümsetmeyi ve onları davranışa dönüştürmeyi, eğitim ve öğretime uygun mekânlara ve donanıma sahip olmayı, öğrenme ve öğretme sürecinde bireyin sorun çözme yeteneğini geliştirecek yöntemleri işe koşmayı; hocasını, alanında yeterli bir uzman kılmayı, çağın iletişim imkânlarından yararlanmayı hedefleyen bir Kur’an kursu….

Kur’an kurslarında sürdürülen yaygın din eğitiminin geliştirilmesi, daha etkin ve verimli bir düzeye çıkartılması amacıyla şu çalışmaları başlatmış bulunuyoruz:

1) Öğretim programlarının geliştirilmesi,

2) Ders materyallerinin hazırlanması,

3) Kurs binalarının fizikî durumlarının iyileştirilmesi ve

4) Kur’an kursu öğreticilerinin eğitilmesine yönelik hizmet içi eğitim faaliyetlerinin düzenlenmesi.



Sayın Hocam, sözün burasında millî, manevî, ahlâkî, kültürel ve sanatsal değerlere önem veren,Kur’an kursu öğretim programlarının geliştirilmesine yönelik çalışmalardan bahseder misiniz?

32 hafta süreli Kur’an kurslarında ve yaz Kur’an kurslarında yürütülen din eğitimi ve öğretimi faaliyetlerinin daha etkin ve verimli hâle getirilmesi için yapılması gereken çalışmalar arasında, bu kurslarda takip edilen öğretim programlarının çağdaş, bilimsel program geliştirme anlayışına uygun olarak geliştirilmesi, birinci derecede önemli ve önceliği olan bir çalışma olarak görülmüştür. Bu sebeple din eğitimi alanında uzman akademisyenlerden, tecrübeli Kur’an kursu öğreticilerinden ve merkezdeki ilgili uzmanlardan oluşan bir komisyon kurularak Kur’an kurslarında uygulanan öğretim programı geliştirilmiş ve 2004-2005 öğretim yılında uygulamaya konulmuştur.

Bilimsel program geliştirme ilkeleri doğrultusunda geliştirilen bu program, üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde; programın gerekçesi, temel yaklaşımı, felsefesi, genel amacı ile öğrenmeve öğretme sürecinde uyulması gereken ilkeler açıklanmış; ikinci bölümde Kur’an-ı Kerim, itikat, ibadet ve ahlâk derslerine ait müfredata yer verilmiştir. Üçüncü bölümde ise; plân kavramı üzerinde kısa ve öz bilgilerden sonra yıllık plân, ünite plânı, günlük ders plânı örnekleri verilmiş, ayrıca her ders için örnek ders işlenişi sunulmuştur.

Bu programda öğretmeni değil, öğrenciyi ve sorunları merkeze alan; öğrenme ve öğretme sürecinde öğrenenlerin gelişimlerini bir bütün olarak dikkate alan; öğrenen merkezli yöntem ve teknikleri kullanmayı öngören; hedef olarak millî eğitimimizin temel amaçlarının yanı sıra; anlayan, araştıran, sorgulayan, yorumlayan, haklarını ve sorumluluklarını bilen, çevresiyle uyumlu, işbirliği yapan, millî, manevî, ahlâkî, kültürel ve sanatsal değerlere önem veren bireyi yetiştirmeyi hedefleyen; değerlendirme açısından ise ürünü değil, süreci ön plâna çıkaran; bireysel farklılıklara göre ölçme ve değerlendirmeyi temel kabul eden ve çerçeve esnek öğretim programı anlayışı benimsenmiştir.



İyi bir programa sahip olmak gerekli, ama yeterli değildir. Asıl önemli olan onun etkin ve verimli biçimde uygulanmasıdır. İşte bu noktada, bildiğiniz gibi, hizmetin odak noktası o hizmeti verecek personeldir. Yetişmiş personel bulunamazsa plân, program, materyal ve yöntemler ne kadar güzel olursa olsun bu hizmeti verecek personeli çağın donanımlarına göre eğitip, motive edip, kalitesini artırmadıkça hizmetten verim alınamayacağı açıktır. En zor eğitim de yetişkin eğitimidir. Bu bağlamda personelin eğitim ile ilgili çalışmalarınız nelerdir?

Yaygın din eğitiminin geliştirilmesi yönünde yapılan bu çalışmalardan istenilen düzeyde verimin alınması, şüphesiz gerekli bilgi ve beceriyle donatılmış nitelikli personelle mümkündür.

Her tür eğitimde standartlar, uygulayıcıların düşünce ve eylemlerine göre oluşmakta ve gelişmektedir. Eğitim alanında değişimi öngören her projenin, işe eğiticilerde/uygulayıcılarda değişimi/dönüşümü gerçekleştirmekle başlaması ön şarttır. Aksi takdirde o değişim projesinin tahakkuku hayal olur. Bu yüzden az önce söylediğim bütün hizmetlerde belirlenen amaçlara ulaşmak için öncelikle onları gerçekleştirecek bilgi ve beceri donanımına sahip kalifiye elemanları elde etmek gerekmektedir.

Başkanlığımız, bu gerçeğin farkında olduğundan, bu tür çalışmaları öncelemektedir. Nitekim etkin, verimli ve sistemli bir personel eğitiminin çağdaş, bilimsel bir zihniyetle hayata geçirilmesi amacıyla çalışmalar başlatılmış ve bunlar devam etmektedir. Din görevlisinin nitelikleri, bu süreçlerin niteliğini büyük ölçüde etkilemektedir. Dolayısıyla bugünün din görevlisinin, bu görevleri yapabilecek yeterliklerle donanmış olması gerekir. Bugünün din görevlileri hangi yeterliklere sahip olmalıdır? Her şeyden önce bunların tespit edilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Niçin önce yeterlikler? Yeterlik, bütün çalışmaların temel hareket noktası ve yapılanların mantık bütünlüğü içinde yapılmasının anahtarıdır. Yeterlikler; • Din görevlilerinin seçimi,

• Din görevlilerinin hizmet öncesi eğitimi,

• Din görevlilerinin denetlenmesi ve performanslarının değerlendirilmesi,

• Din görevlilerinin hizmet içi eğitimleri,

• Din görevlilerinin kendilerini geliştirmesi vb. etkinliklere kılavuzluk eder.

Yeterlikler çok açık şekilde belirlenerek meslek standartlarının oluşturulması sağlanacaktır. Bu gerçekleştirilmediği takdirde, personelle ilgili düzenlenecek her etkinlik, yapılacak her işlem, tesadüften, gelişi güzellikten ve keyfîlikten uzak olamaz. Onun için bünyesinde görev yapan personelin yeterliklerini açık seçik belirleyerek hizmet standartlarını oluşturmayan bir kurumun başarılı olma şansı yüksek değildir. Ne var ki, böylesine merkezî işleve sahip olan yeterlikler konusunda gereken çalışmalar şimdiye kadar yapılmış değildir. Bazı İlâhiyat Fakülteleri, Başkanlığımız bünyesinde görev yapabilecek öğrencileri yetiştirmek üzere programlarında kısmen düzenlemelere gitmiştir. Hatta din görevlisi yetiştirmeyle ilgili bölümler açma konusunda önemli bilimsel çalışmalar da yapılmıştır.

Ne var ki, üzerinde uzlaşılmış ve belgelenmiş din görevlisi yeterlik şartları belirlenememiştir. Bu yüzden ilk olarak görevlilerin yeterlik şartlarını belirleme çalışması başlatılmış ve böylece bir ilke imza atılmıştır. Şimdilik müftü, vaiz, din hizmetleri uzmanı, Kur’an kursu öğreticisi ve imam-hatibin yeterlik şartları belirlenmiştir.



Elbette bütün bu çalışmaların hedefinde ideal bir din görevlisi ve onun verdiği din hizmeti vardır. Sayın Diyanet İşleri Başkanımız da konuşmalarında hep aynı konuya vurgu yaparak “yaşadığı çağın ihtiyaçlarını gören, çağın aktığı yönü bilen bir din görevlisi” hedeflediklerini belirtmektedir. Sayın Hocam, size göre ideal birdin görevlisi nasıl olmalıdır?

Bizlere Hz. Peygambere vâris olma payesi verilmiştir. Din hizmeti veren insanlar olarak bu emaneti iyi muhafaza etmeliyiz ve din hizmeti sorumluluğunu 24 saat omuzlarımızda hissetmeliyiz.

Gerçekten onurlu, şerefli ve çok değerli bir görevi ifa ediyoruz. Sorumluluk bilinciyle hareket etmemiz gerekir. Çünkü bizler 14 asırlık bir mirası temsil ediyoruz ve içinde yaşadığımız çağın ihtiyaç ve sorunlarını bilip onlara yönelik çözümler üretme sorumluluğunu taşıyoruz. Dolayısıyla sıradan insanlar değiliz. Dinimizi çağın gereklerini göz önünde bulundurarak anlamamız ve yorumlamamız gerekir. Bunu lâyıkıyla yerine getirmek çok iyi bir bilgi, beceri ve ahlâk donanımına sahip olmayı gerektirmektedir.

Kısacası camiyi evi gibi gören, din hizmetini 24saat veren, görev aşkıyla dolu, çağın ihtiyaçlarına göre kendini yenileyen, geliştiren, etrafına barış ve sevgi dağıtan, sözü ve sohbetiyle insanlara serinlik verip, insanlarımızı yüce dinimizin ortak paydasında buluşturan, herkesi kucaklayan, ahlâk eksenli birdin hizmeti veren din görevlileri ideal görevlilerdir.



Çağımızın din görevlilerini yetiştirmek hususunda hizmete hazırlık ve hizmet içi programlarını geliştirmiş bulunuyoruz. Bu programlarla görevlilerimizin başta hazırladığımızı söylediğimiz yeterliklere sahip kılınması amaçlanmaktadır. Bu programların uygulanmasına inşallah önümüzdeki günlerde başlanacaktır

KAYNAKÇA

  • ACAR, İbrahim, Çağdaş toplumda ideal din görevlisi portresi, Kutlu Doğum 2004: Din-kültür ve çağdaşlık, 2007, sayı: , s. 49-52

  • AKIN, Ahmet, Osmanlı’da Din Görevlisinin Konumu Üzerine Değerlendirmeler (Bursa Örneği), Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2006, cilt: IV, sayı: 8, s. 65-104

  • AKPINAR, Ali, Cami Merkezli Din Hizmeti Verenlerde Görülen Bazı Eksiklikler ve Bunların Giderilmesine Yönelik Teklifler, I. Din Hizmetleri Sempozyumu (3-4 Kasım 2007), 2008, cilt: II, sayı: , s. 13-30

  • ATİLLA, Mustafa, Etkili Din Görevlisi: Günümüz Toplumunun Din Görevlilerinden Beklentileri, Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları [Yecder 1. Ulusal Din Görevlileri Sempozyumu Tebliğler, 22 Mayıs 2010], 2011, sayı: , s. 27-34

  • AYTÜRK, Nihat, Önderlik Mesleği, Diyanet İlmi Dergi [Diyanet Dergisi], 1976, cilt: XV, sayı: 4, s. 229-241

  • BULUT, Mehmet, Din Görevlileri Üzerine Bazı Tespitler, Diyanet İlmi Dergi , 2005, cilt: XLI, sayı: 3, s. 55-70

  • BUYRUKÇU, Ramazan, Türkiye’de Din Görevlisi Yetiştirme Problemi ve Çözüm Önerileri, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2006, cilt: XLVII, sayı: 2, s. 99-126

  • CERTEL, Hüseyin, Dinî İletişim ve Liderlik Açısından Hz. Peygamber’in Sıfatları, VII. Kutlu Doğum Sempozyumu: Teblilğler, 19 Nisan 2004 [Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi], 2006, sayı: , s. 245-258

  • ÇAKMAK, Muharrem, Mobil (Taşınabilir) Din Eğitimi ve Din Hizmeti, I. Din Hizmetleri Sempozyumu (3-4 Kasım 2007), 2008, cilt: I, sayı: , s. 307-315

  • ÇALKA, Mehmet Sait, Sâfî Mustafa Efendi’nin “Gülşen-i Pend” Mesnevisinde Din Görevlilerine Nasihatleri, Diyanet İlmi Dergi , 2008, cilt: XLIV, sayı: 3, s. 111-128

  • ÇEKİN, Abdulkadir, Mesleki Yeterlilik ve Beklenti Yönüyle Din Görevlisi - Cemaat İlişkisi, Diyanet İlmi Dergi [Diyanet İşleri Başkanlığı Dergisi], 2011, cilt: XLVII, sayı: 1, s. 89-108

  • Din Hizmetlerinde Yöntem ve Verimlilik, Derleyen: Hayrullah KÖKEN, DİB Yayınları, Ankara, 2006.

  • DOĞAN, Lütfi, Din Alimleri ve Görevlileri İslâm’ın Hizmetindedirler, Diyanet İlmi Dergi [Diyanet İşleri Başkanlığı Dergisi], 1966, cilt: V, sayı: 5, s. 103-104

  • KÖYLÜ, Mustafa, Din Görevlilerinin Meslekî Problemleri, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1991, sayı: 5, s. 181-212

  • KÖYLÜ, Mustafa, Din Görevlisinde Bulunması Gereken Nitelikler, Diyanet İlmi Dergi [Diyanet Dini - İlmi - Edebi Dergi], 1993, cilt: XXIX, sayı: 3, s. 101-112

  • HATİPOĞLU, Nihat, Bir İslâm Davetçisi Olarak Din Görevlisi ve Özellikleri, Diyanet İlmî Dergi Ekim- Kasım- Aralık 1992, Cilt:28, Sayı:4

  • TETİK, Hayati, Yaygın Din Eğitiminde Cami Görevlileri-Cemaat İletişiminin Önemi, Diyanet İlmi Dergi, 1998, cilt: XXXIV, sayı: 2, s. 99-108

  • UYGUN, Hamdi, Halktaki Din Adamı İmajı ve Din Görevlilerinden Beklentileri, Yüksek Lisans Tezi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din Bilimleri Ana Bilim Dalı, Danışman: Doç. Dr. Hüseyin PEKER, Aralık 1992, Samsun.

  • ÜNVER, Mustafa, Kur'an Ekseninde Din Görevlisinin Dikkate Alması Gereken Hususlar, Diyanet İlmi Dergi , 2005, cilt: XLI, sayı: 3, s. 71-92


YAYGIN

VE

YETİŞKİN DİN EĞİTİMİ

3- YAYGIN VE YETİŞKİN DİN EĞİTİMİ DERSİ

Yaygın ve Yetişkin Din Eğitimi dersi, 6 saat olarak planlanmış olup, bu derste işlenecek konular şu şekilde düzenlenmiştir:



Hedefler:


  1. Yaygın din eğitiminin tarihsel gelişimini değerlendirir.

  2. Yaygın din eğitimiyle ilgili temel kavram ve ilkeleri öğrenir.

  3. Yaygın din eğitiminin gerçekleştirilme alanları ve bu alanların temel özellikleri hakkında bilgi sahibi olur.

  4. Yaygın din eğitiminin vasıtalarını ve bunların farklılık ve benzerliklerini açıklar.

  5. Dini hitabet ve türleri hakkında bilgi sahibi olur ve bunları uygular.

  6. Yaygın din eğitiminin hedef kitlesinin temel özellikleri hakkında bilgi sahibi olur.

  7. Yaygın din eğitiminin problemlerini tartışıp değerlendirir.

  8. Yaygın din eğitiminde kullanılan yöntem ve teknikleri sahada uygular.

1. EĞİTİM VE DİN EĞİTİMİ İLE İLGİLİ KAVRAMLAR
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   56


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət