Ana səhifə

Sanat, sanatçI, sanat eseri ve ahlâk yrd. Doç. Dr. Bayram akdoğAN


Yüklə 200.5 Kb.
səhifə4/4
tarix24.06.2016
ölçüsü200.5 Kb.
1   2   3   4

KAYNAKLAR

ARVASİ, S. Ahmed; Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz, 2. bsk., Burak Yayınevi, İstanbul, Tsz.


el-BUHÂRÎ, Muhammed b. İsmâil ebû Abdillâh; Sahîhu’l-Buhârî, Tahkîk: Mustafa el-Bağa,

I-VI, Beyrut, 1987


BOZKURT, Nejat; Sanat ve Estetik Kuramları, 2. bsk., Sarmal Yayınevi, İstanbul, 1995
CAN, Yılmaz; Kur’ân’ın Penceresinden Vahiy-Arkeoloji ve Sanat İlişkisi Üzerine Bir

Deneme, Samsun, 1996.
CEBECİOĞLU, Ethem; Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Rehber yayınları, Ankara,

1997
ÇAM, Nusret; İslâmda Sanat, Resim ve Mimarî, Ankara, 1994


ÇETİNKAYA, Yalçın; İhvân-ı Safâ’da Müzik Düşüncesi, İnsan Yayınları, İstanbul, 1995
FİSCHER, Ernst; Sanatın Gerekliliği, Çev: Cevat Çapan, V Yayınları, Ankara, 1990
GÜN, Aydın; “Açış Konuşması”, 14-18 Haziran 1988, I. Müzik Kongresi Bildiriler Sorular

Cevaplar, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara, 1988


İBN HALDUN, Mukaddime, Çev: Zakir Kadiri Ugan, M.E.B. Yayınları, Şark İslâm

Klâsikleri, c. I-III, No: 4, İstanbul, 1991


KUŞEYRİ, Abdulkerim; Kuşeyri Risâlesi, Haz. Süleyman Uludağ, 3. bsk, İstanbul, 1991
KANDİNSKİ, Vasili; Sanatta Zihinsellik Üstüne, Çev: Tevfik Turan, Yapı Kredi Yayınları, 2.

bsk., İstanbul, 1993


MÜLAYİM Selçuk, Sanata Giriş, 2. bsk., Bilim Teknik yayınevi, İstanbul, 1994
SAMİ, Şemseddin; Kâmusu Türkî, Dersaadet, 1317
ŞİRVÂNÎ, Fethullah; Mecelletun fi’l-Mûsîka, Topkapı Sarayı, III. Ahmed Kısmı, no: 3449.
ORANSAY, Gültekin; “Mûsikînin Toplumla Etkileşimi”, 14-18 Haziran 1988, I.

Müzik Kongresi Bildiriler Sorular Cevaplar, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara, 1988


Örnekleriyle Türkçe Sözlük, (Komisyon), I-IV, M.E.B. Yayınları, Ankara, 1995-1996
ÖNALDI, Şenel; “Müzik Toplum Etkileşimi”, 14-18 Haziran 1988, I. Müzik Kongresi

Bildiriler Sorular Cevaplar, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara, 1988


TALAY, Feyha; Mûsikî Tarihi, Tan Matbaası, İstanbul, 1951

TİTİZ, M. Tınaz (Eski Kültür ve Turizm Bakanı), “Açış Konuşması”, 14-18 Haziran 1988, I.

Müzik Kongresi Bildiriler Sorular Cevaplar, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara, 1988
TOLSTOY, Lev Nikolayeviç; Sanat Nedir?, Çev. Baran Dural, Şûle Yayınları, İstanbul, 1992
TURGUT, İhsan; Sanat Felsefesi, Bilgehan Matbaası, İzmir, 1991
USMANBAŞ, İlhan; “Sanat ve Müzik Sorunlarına Genel Bakışlar”, 14-18 Haziran 1988, I.

Müzik Kongresi Bildiriler Sorular Cevaplar, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara, 1988


YAVUZ,Y. Vehbi; Siyasal ve Sosyal Boyutlarıyla İslâm, Tuğra Neşriyat, İstanbul, 1992



 A.Ü. İlâhiyat Fakültesi, Türk Din Mûsikîsi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi.

1 Nejat Bozkurt, Sanat ve Estetik Kuramları, 2. bsk., Sarmal Yayınevi, İstanbul, 1995, s. 15

2 Bozkurt, a.g.e, s. 18

3 Şemseddin Sami; Kâmusu Türkî, Dersaadet, 1317, s. 834.

4 Selçuk Mülayim, Sanata Giriş, 2. bsk., Bilim Teknik yayınevi, İstanbul, 1994, s. 17

5 Nusret Çam; İslâmda Sanat, Resim ve Mimarî, Ankara 1994, s. 12.

6 Genel olarak her sanat yapıtının altında kendini gerçekleştirmeye çalışan bir insan çabası, her insanın içinde bir sanat eserinin tohumlarının bulunduğu söylenilmektedir (bkz. Mülayim, a.g.e, s. 36).

7 Bozkurt, a.g.e, s. 16

8 Lev Nikolayeviç Tolstoy; Sanat Nedir?, Çev. Baran Dural, Şûle Yayınları, İstanbul, 1992, s. 59.

9 Mülayım, a.g.e, s. 18

10 Tolstoy, a.g.e, s. 138

11 İlhan Usmanbaş, “Sanat ve Müzik Sorunlarına Genel Bakışlar”, 14-18 Haziran 1988, I. Müzik Kongresi Bildiriler Sorular Cevaplar, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara, 1988, s. 13

12 İhsan Turgut, Sanat Felsefesi, Bilgehan Matbaası, İzmir, 1991, s. 162

13 Mülayim, a.g.e, s. 22

14 Mülayim, a.g.e, s. 18

15 Mülayim, a.g.e, s. 28

16 Turgut, a.g.e, s. 162

17 Arvasi, a.g.e, s. 187-188

18 Arvasi, a.g.e, s. 188

19 Arvasi, a.g.e, s. 189

20 S. Ahmed Arvasi, Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz, 2. bsk., Burak Yayınevi, İstanbul, Tsz., s.182

21 Tolstoy, a.g.e, s. 66

22 Tolstoy, a.g.e, s. 70

23 Arvasi, a.g.e, s. 185-186

24 Tolstoy, a.g.e, s. 137

25 Tolstoy, a.g.e, s. 71

26 Augustinus’a göre eksiksiz uyum birliktir. Bütün sanatlarda hoşa giden şey orantıdır. Orantı ve uyum ise birliği arar. Görülen şeyler, birliğe yöneldikleri için güzeldirler ve güzelliğin ölçüsü de bu birliğin ne derece gerçekleştirildiğine bağlıdır. Nerede kısımlar arasındaki düzeni bir bütün halinde birbirine bağlayan sayı varsa, orada düzen ve onun sonucu olan güzellik vardır (bkz. Mülayim, a.g.e, s. 29).

Her şey mutlak güzellikten, ruhlardaki o yüce bilgelikten, yani Tanrı’dan gelmektedir. Plotinos’un dediği gibi; “güzellik, düzen ve orantıdan çok, orantı ve düzende parıldayan şeydir”. Thomaso’ya göre, doğada ve sanatta birlik ışıldamazsa, eğer kısımlar organik olarak birbirine bağlı ve uygun değilse güzellik yoktur. Güzelliği meydana getiren düzendir (bkz. Mülayim, a.g.e, s. 30).



27 Turgut, a.g.e, s. 163

28 “Güzel nedir?” sorusu üzerinde insanlar uzun zamandan beri düşünmüşlerdir. Bu soru, en eski felsefî sistemlerden bugüne kadar filozoflar, sanatçılar, sanat tarihçileri ve psikologlar tarafından en çok tarifi yapılmaya çalışılan fakat halâ açıklığa kavuşmamış olan sorudur. Estetik adı verilen bir ilim dalı aşağıdaki soruları hareket noktaları kabul ederek hem güzel olanı hem de sanatı tartışmaya çalışmıştır:

İnsanlar, sanat adını alan bu faaliyetleriyle ne istiyorlar?

Bu faaliyetler insan için nasıl bir anlam ifade ediyor?

İnsanların bu faaliyetlerini belirleyen ölçüler ve prensipler var mıdır?

Sanat boş bir fantezi midir, bir bilgi türü müdür, yoksa kaçınılmaz bir ihtiyaç mıdır?

Burada “estetik” sözü, konunun çok karmaşık ve zengin olmasından dolayı akla pek çok şeyi getirmektedir. Bu kelime kökeni itibariyle eski Yunana kadar inmektedir. “Aistheticos” duyum, duyulan, algı, duyu ile algılamak gibi anlamları vermektedir. Estetik kelimesi ilk defa belirli bir bilim dalını adlandırmak üzere Alman felsefecisi A. Baumgarten (1714- 1762) tarafından kullanılmıştır. Böylece felsefeden kesinlikle ayrılan yeni bir disiplin doğmuştur. Bu nedenle, estetiğin bir adı da sanat felsefesidir (bkz. Mülayim, a.g.e, s. 27-28).



29 Tolstoy, a.g.e, s. 95

30 Arvasi,a.g.e, s. 183

31 Müslümanlar aklı ve ilmi dışlamış olmalarından dolayıdır ki, dinlerini doğru anlayamamış, doğru yorumlayamamış ve dinin hayata koyduğu haram helâl sınırlarını belirlerken sanata haksızlık edip doğru olmadığı halde çoğu kere ihtiyata binaen sanatsal uğraşıların önemli bir bölümünü haramın sınırları içine sokmuşlardır (bkz. Yılmaz Can, Kur’ân’ın Penceresinden Vahiy-Arkeoloji ve Sanat İlişkisi Üzerine Bir Deneme, Samsun, 1996, Önsöz).

32 Araplar, İslâmiyet zuhur edip ülkeler fethettikleri, Fars ve Arap olmayan diğer kavimlerin devletlerini ele geçirdikleri vakit, göçebe ve bilindiği gibi darlık içindeydiler. Din, onları bu gibi hallerden menedip, onlardan diyanet ve geçinme için faydası dokunmayan nesneleri terk etmeyi şiddetle talebediyordu. Müslümanlar, dinin bu emirlerine itaat ederek ğinâ ve raks gibi din ve dünyaları için faydasız olan nesneleri bıraktılar (bkz. İbn Haldun, Mukaddime, Çev: Zakir Kadiri Ugan, M.E.B. Yaınları, Şark İslâm Klâsikleri, No: 4, İstanbul, 1991, II/434-435.

33 Yalçın Çetinkaya, İhvân-ı Safâ’da Müzik Düşüncesi, İnsan Yayınları, İstanbul, 1995, s. 7

34 Y. Vehbi Yavuz, Siyasal ve Sosyal Boyutlarıyla İslâm, Tuğra Neşriyat, İstanbul, 1992, s. 254

35 Mülayim, a.g.e, s. 19

36 Kur’ân-ı Kerîm’de göklerin ve yerin inceliklerine ve yaratılmışların güzelliklerine, bunlardaki sanata bakıp ibret alma, düşünme ve tefekkür etme konusunda çokça âyet bulunmaktadır (bkz. Kur’ân-ı Kerîm, Ğâşiye Sûresi, Âyet: 17, 18, 19, 20.

37 Ernst Fischer, Sanatın Gerekliliği, Çev: Cevat Çapan, V Yayınları, Ankara, 1990, s. 95

38 Tolstoy, a.g.e, s. 49

39 M. Tınaz Titiz, 14-18 Haziran 1988 I. Müzik Kongresi Bildiriler Sorular Cevaplar, Açış Konuşması, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara, 1988, s. 4

40 Tolstoy, a.g.e, s. 57

41 Mülayim, a.g.e, s. 19

42 Aydın Gün, 14-18 Haziran 1988 I. Müzik Kongresi Bildiriler Sorular Cevaplar, Açış Konuşması, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara, 1988, s. 9

43 Tolstoy, a.g.e, s. 56

44 Tolstoy, a.g.e, s. 121

45 Tolstoy, a.g.e, s. 125

46 Tolstoy, a.g.e, s. 134

47 Tolstoy, a.g.e, s. 135

48 Örnekleriyle Türkçe Sözlük, (Komisyon), M.E.B. Yayınları, Ankara, 1996, IV/2434

49 Arvasi, a.g.e, s. 184-185

50 Tolstoy, a.g.e, s. 63

51 Turgut, a.g.e, s. 162- 163

52 Vasili Kandinski, Sanatta Zihinsellik Üstüne, Çev: Tevfik Turan, Yapı Kredi Yayınları, 2. bsk., İstanbul, 1993, s. 98

53 Tolstoy, a.g.e, s. 72

54 Kandinski, a.g.e, s. 98

55 Tolstoy, a.g.e, s. 20-21

56 Tolstoy, a.g.e, s. 36.

57 Tolstoy, a.g.e, s. 55

58 Tolstoy, a.g.e, s. 36

59 Tolstoy, a.g.e, s. 37

60 Tolstoy, a.g.e, s. 57

61 Tolstoy, a.g.e, s. 56

62 Cem Mansur; “Türkiye’nin Tanıtımında Müziğin Yeri”, 14-18 Haziran 1988, I. Müzik Kongresi Bildiriler Sorular Cevaplar, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara, 1988, s. 52.

63 Tolstoy, a.g.e, s. 71

64 Tolstoy, a.g.e, s. 115

65 Tolstoy, a.g.e, s. 115-116

66 Tolstoy, a.g.e, s. 121

67 Tolstoy, a.g.e, s. 123

68 Tolstoy, a.g.e, s. 90

69 Tolstoy, a.g.e, s. 77

70 Feyha Talay, Mûsikî Tarihi, Tan Matbaası, İstanbul, 1951, s. 3-4

71 Tolstoy, a.g.e, s. 83

72 Bozkurt, a.g.e, s. 125

73 Bozkurt, a.g.e, s. 291

74 Yavuz, a.g.e, s. 142

75 Hz. Muhammed (S.A.S)’in bir hadiste “Her doğan fıtrat üzere doğar. Ebeveyni onu yahudileştirir veya hıristiyanlaştırır ya da mecûsileştirir...” buyurduğu rivâyet edilmiştir (Muhammed b. İsmâil ebû Abdillâh el-Buhârî, Sahîhu’l-Buhârî, Tahkîk: Mustafa el-Bağa, Beyrut, 1987, I/465). Bütün insanlar yaratılışta güzel olarak doğarlar. Sonradan bu huy değişmektedir. Buna göre ahlâk denilince daha çok “huy güzelliği” anlaşılmaktadır. Aslını kaybederek değişen ve güzel olmayana da “kötü ahlâk” denilmektedir. Burada, ahlâkın güzel veya çirkin olarak değerlendirilmesindeki kriter ne ise, ahlâk da ona göre değerlendirilmektedir. Meselâ, bir çıplak heykeli bir Müslüman “müstehcenlik” olarak değerlendirirken, bir ateist ise, aynı heykeli sanatsal bir yapıt, fevkalade bir eser olarak değerlendirebilir. Aslında, din ve inanç kuralları da bir kenara bırakılacak olursa –güzellik konusunda olduğu gibi- sanatta ahlâk konusu yine de göreceli olmaya devam eder. Çünkü, insanların zaafları, idealleri ve hassasiyetleri çok farklıdır.

76 Tolstoy, a.g.e, s. 78

77 İbn Haldun, a.g.e, II/432. İbn Haldun yukarıdaki açıklamaların ardından şöyle devam etmektedir: “İslâmiyetten önce Acemlerin hali böyle idi. Mûsikî sanatı onların şehir ve kasabalarında pek ziyade yayılmıştı. Acem hükümdarları çalgı ve şerkıya düşkündü. Fars hükümdarları çalgıcılarla şarkıcılara çok önem verirlerdi; bu sınıf onların devletlerinde derece ve mevki sahibiydi. Çalgıcı ve şarkıcılar Kisra’ların meclislerinde hazır bulunur, çalgı çalar ve şarkı söylerlerdi.” demektedir. Aslında İbn Haldun’un bu ifadesi ile daha sonra gelecek olan açıklaması arasında bir uyumsuzluk vardır, şöyle ki: “Çağımızda dahi Arap olmayan kavimler, her yerde çalgı ve şarkının düşkünüdürler” demektedir ki, bu ifade zamanımızda tam tersine Arap ülkeleri için geçerlidir. Günümüzde eğlence, müzik ve dans denilince Arap ülkeleri akla gelmektedir. O halde, sanatı sadece maddî refaha bağlamak da doğru değildir, bunda yaratılış ve bölgenin de tesirinin olabileceğini düşünüyoruz.

78 Ğinâ (غني) kelimesi Arapça’da hem zenginlik, hem de mûsikî sanatı anlamlarına gelmektedir.

79 İbn Haldun, sanat dallarından biri olan mûsikî ve ğinâ’nın, devletin ekonomik gücüyle ilgili olduğunu, dolayısıyla bu sanatların varlığının devletin ekonomik gücünün istikrarına bağlamaktadır. “Mûsikî ve ğinâ sanatı, zaruri ihtiyaçlardan olmayıp, medeni hayatın itiyat ve icaplarından olduğu için, medenî hayatta en son türeyen sanatlardandır. Medenî hayatın ve ekonomik hallerin düzeni bozulmaya başladığı vakit, ilk önce ortadan kaybolmağa mahkûm olan bir sanattır. Çünkü bu, bolluğun itiyatlarından olan eğlence ve hoş vakit geçirmeğe mahsus bir sanattır" (Bkz. İbn Haldun, a.g.e, s. 437).

80 Tolstoy, a.g.e, s. 91-92

81 Tolstoy, a.g.e, s. 111

82 Tolstoy, a.g.e, s. 111-112

83 Tolstoy, a.g.e, s. 115

84 Yavuz, a.g.e, s. 254

85 Tolstoy, a.g.e, s. 121

86 Tolstoy, a.g.e, s. 131

87 Tolstoy, a.g.e, s. 131

88 Tolstoy, a.g.e, s. 133

89 Riyâzet: Arapça bir kelime olup, terbiye ve ıslah etme, idman yapma, eğitme vs. gibi anlamlara gelir. Nefsi eğitmek üzere onu aç, susuz ve sevdiği şeylerden mahrum bırakmaya riyâzet denir (bkz. Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Rehber yayınları, Ankara, 1997, s. 597; Abdulkerim Kuşeyri, Kuşeyri Risâlesi, Haz. Süleyman Uludağ, 3. bsk, İstanbul, 1991, s. 182, 234).

Mücâhede: Arapça, vuruşmak, dövüşmek, harp etmek anlamında bir kelimedir. Bütün mâsivâdan sıyrılmak suretiyle, Allah’a duyulan ihtiyacın sıdk üzere olması. Nefsin, Hakkın rızasını kazanmak yolunda harcanmasına mücâhede denmiştir. Nefse şehvet sütü emzirmeyi terk etmek, kalbi, istek ve şüphelerden uzak tutmak da mücâhede olarak değerlendirilmiştir (Cebecioğlu, a.g.e, s. 520).



90 Bkz. Fethullah Şirvânî, Mecelletun fi’l-Mûsîka, Topkapı Sarayı, III. Ahmed Kısmı, no: 3449. s. 20-24. İlgili sayfalarda şu bilgiler verilmektedir: “Denildi ki, hakîmlerden ilk defa bu ilmin derinliklerine dalan Fisagor’dur (Pythagore M.Ö. VI. Yüzyıl). O, Süleyman (A.S.)’ın talebesi idi. Fisagor, arka arkaya üç gece rüyâda bir şahsın kendisine: “Kalk, filan denizin sahiline git ve bir ilim tahsil et” dediğini gördü. O gecelerin her birinden sonraki gün, adı geçen sahile gitti ve sabrı taşıncaya kadar orada bekledi, fakat kendisinden ilim öğrenecek kimseyi göremedi. Nihayet üçüncü günde, bu rüyânın nazari dikkate alınması gerekenlerden olmadığını anlayınca, çokça düşündü. Burada demirciler topluluğu vardı. Ahenkli bir şekilde, çekiçlerini demirler üzerine vuruyorlardı. Zihni oraya kaydı ve bu ahenk üzerinde düşündü. Sonra evine döndü ve sesler arasındaki ilginin çeşitlerini araştırmaya yöneldi. İstediğini çok düşünerek elde edince, bir müzik âleti yaptı ve onun üzerine ipek iplik gerdi ve o asırdaki âdetler üzere, insanları âhiret işlerine teşvik etmek amacıyla, Allah’ın birliği konusunda bir kasîde söyledi. Kasîdeleri bu âletle insanlara okuyordu. Böylece bir çok kimse dünyaya sırt çevirip âhirete yöneldi. Bu âlet, hakîmler arasında çok üstün bir değere sahip oldu. Daha sonra, o âlet üzerinde düşündüler, yapımını tekrarladılar ve onu çoğalttılar; ta ki bu gelenek Aristo (Aristote M.Ö. 384-322)’ya kadar böyle geldi”.

91 Tolstoy, a.g.e, s. 96-97

92 Tolstoy, a.g.e, s. 140

93 Sanatların insanlar üzerinde ne gibi etkileri vardır? Platon’a göre sanatın önce eğlendirici bir yanı bulunmaktadır. Sanat her şeyden önce kendine özgü bir eğlence türüdür. Öte yandan sanatların verdiği hazlar, zevkler katışıksız, salt olup insanları incitmez. Sanatın verdiği hoşlanma, bir yarayı kaşırken duyumsanan hazza benzer (bkz. Bozkurt, a.g.e, s. 86).

94 Gültekin Oransay, “Mûsikînin toplumla etkileşimi”, 14-18 Haziran 1988 I. Müzik Kongresi Bildiriler Sorular Cevaplar, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara, 1988, s. 17

95 Mülayim, a.g.e, s. 42

96 Arvasi, a.g.e, s. 194

97 Tolstoy, a.g.e, s. 122

98 İlhan Usmanbaş, 14-18 Haziran 1988 I. Müzik Kongresi Bildiriler Sorular Cevaplar, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara, 1988, s. 14

99 Şenel Önaldı, “Müzik-Toplum Etkileşimi”, 14-18 Haziran 1988, I. Müzik Kongresi Bildiriler Sorular Cevaplar, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara, 1988, s. 24

100 Tolstoy, a.g.e, s. 126

101 M. Tınaz Titiz, a.g.e, s. 5

102 Tolstoy, a.g.e, s. 124

103 Ernst Fischer, Sanatın Gerekliliği, Çev: Cevat Çapan, V Yayınları, Ankara, 1990, s. 95

104 Tolstoy, a.g.e, s. 57

105 Aydın Gün, 14-18 Haziran 1988 I. Müzik Kongresi Bildiriler Sorular Cevaplar, Açış Konuşması, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara, 1988, s. 9

106 Tolstoy, a.g.e, s. 63

107 Arvasi, a.g.e, s. 184-185

108 Yavuz, a.g.e, s. 142

109 Yavuz, a.g.e, s. 254

110 Arvasi, a.g.e, s. 194

1   2   3   4


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət