Ana səhifə

*Özcan bayrak *Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü – elaziğ


Yüklə 82.5 Kb.
tarix26.06.2016
ölçüsü82.5 Kb.

Doğu Anadolu Bölgesi Araştırmaları; 2007 Özcan BAYRAK


VATAN VE MİLLET TEMİNİN YAHYA KEMAL’İN ŞİİR DÜNYASINA YANSIMASI
*Özcan BAYRAK
*Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü – ELAZIĞ

ozcanbayrak@gmail.com

__________________________________________________________________________________________________________________________________________________


ÖZET
Bu çalışmada Türk şiiri içerisinde önemli bir konuma ulaşmış olan Yahya Kemal’in şiir dünyamıza kazan-dırmış olduğu bakış açısını ele aldık. Geleneğinden uzaklaşan şiirimizi Batı’nın kültür seviyesiyle birleştire-rek yaşadığı döneme aktarmıştır. Bu noktadan hareketle şairin düşünce dünyasının şiire yansımasını ve bu yansıma noktasında “vatan ve millet” anlayışını tespite çalıştık.
Anahtar Kelimeler: Yahya Kemal, Şiir, Vatan, Millet, Gelenek.

__________________________________________________________________________________________________________________________________________________


THE REFLECTION COUNTRY AND NATION THEME TO YAHYA KEMAL’S POETRY WORLD

ABSTRACT
In this work we study the point of view which our poetry has gained thanks to Yahya Kemal who reaches a very important status in turkish poetry.Combining our poetry which is growing away from its tradition with West’s cultural level, he then adapted it into his period. Taking this point into account we try to fix the the reflection of author’s sense world to poem and in the point of this reflection his sense of country and nation.

Keywords: Yahya Kemal, Poetry, Country, Nation, Tradition .

__________________________________________________________________________________________________________________________________________________




  1. GİRİŞ



Rönesans, Avrupa’nın tarih sayfaları içerisin-de ne kadar önemli ise; Türk şiiri içerisinde de Yah-ya Kemal o kadar önemlidir. Yahya Kemâl, Batı’ dan almış olduğu geniş kültür sayesinde, kopan gel-enek zincirinin halkalarını birleştirmiş; milli mazi-miz ile zamanı arasında altın bir köprü kurmuş; eski ile yeni şiiri, Doğu ile Batıyı birbirine bağlamıştır. Bu sayede yeni bir edebiyat anlayışını ve yeni bir tarih görüşünü ortaya çıkarmıştır.
Yahya Kemâl’in şiiri müzikal bir estetik yapı içermektedir. Ne batı şiirinin estetiğini, ne de batıya ait bir edebiyat akımını; kendine örnek almadığı gibi yeni Türk şiirini de olduğu gibi kabul etmeyen Yah-ya Kemal, mevcut olan bu birikimi en güzel şekilde birleştirerek bize ait olan şiiri oluşturmayı amaç edinmiştir. Yahya Kemal, bu farklı bakış açısıyla Türk kültür ve edebiyatı içerisinde; hakkında en çok söz söylenip, yazılan; ilmi ve edebi araştırmaların odak noktasını oluşturan değerlerimizdendir.


  1. BULGULAR

Yahya Kemal, Klasik Türk musikisinin zev-kine çocuk yaşta varmıştır. 1903–1912 yılları ara-sında Avrupa’nın çeşitli yerlerini gezen şair, zevk ve kültür bakımından olgunlaşır. Avrupa’ya kaçtığı bu dönemde Albert Sorel’den aldığı tarih dersleri şairin olgunlaşma döneminde oldukça önemli yer tutar. “Kültür ve sanat hayatı içerisinde zihnen çabuk ol-gunlaşması; Jön Türklerin savundukları tezlerin doğru olmadığını anlamasını sağlar. Bu dönemden sonra asli kaynaklara yönelir. Batılı bir dikkatle Sel-çuklu ve Osmanlı tarihlerini okumaya başlar. Bu, onun tarihte “biz”i arama gayretidir. Bu arayış sade-ce düşüncede değil; şiirde de aynı gayret içindedir.” (Okay 1992: 197 )


Batı şiirinin kurallarına tam anlamıyla vakıf olan şair, geçmişten gelen Divan Şiiri geleneğine yeni bir metot ve farklı bir bakış açısı getirmiştir. Bu üstün anlayışıyla Yahya Kemâl, eski ile yeni şiiri, Doğu ile Batıyı birbirine bağlayan bir şairdir. “Y-ahya Kemâl, bu geniş kültür sayesinde “milli mâzi-mizle zamanımız arasında bir altın köprü kurmuştur. Bu köprü bir taraftan şiir ve mûsiki havası içinde bir bilgi, tefekkür ve iman istikametinde yürüyerek bizi eski âlemimize ulaştırmış, diğer taraftan da o âlemi bize getirerek tılsımlı bir vazife görmüştür.” (Şenler 1983: 75) Yahya Kemâl’in bütün çabası yeni bir şiir dili yaratmaktır. O, batılı bir dikkatle bizi biz yapan değerler peşindedir. Batılı bir dikkatle, Türk şiir ta-rihi içinde Türk şiirin sesini ve ölçüsünü aramakta-dır. Bu amaca ulaşmak isteyen Yahya Kemâl, batı-nın milliyet anlayışını ve şiirdeki ilerleyişini idrak etmek zorundaydı. Yahya Kemâl, Paris’te geçirdiği on iki yıllık bu süreçte bu birikimi edinmiştir.
Edebiyat-ı Cedide şiirini bizim ırkımıza, asıl lehçemize yabancı ve aynı zamanda cılız gören Yahya Kemâl, “bizim muhtaç olduğumuz, kendimi-zin, kendiliklerimizin edebiyatıdır.”der. “Memleket-ten Bahseden Edebiyat” adlı makalesinde (1939) ko-nuyu geniş ölçüde ele alır. “Yahya Kemâl, şiirle ilgili arayışlarını şu iki noktada toplamıştır: Birinci nokta, mısraı kendine dert edinerek, “mısra benim haysiyetimdir” diyecek kadar şiirin çilesine soyun-muş olan bir şairin yalnızlığının, çaresizliğinin, kim-sesizliğinin ve tatmin edilmemiş gönlünün bir başka iklim ve bir başka kainatta tecelli edişidir. İkinci nokta ise, şairin söz ve mana sanatlarına karşı biga-neliğidir. Çıplak güzelliğin peşinde koşan Yahya Kemâl, mısralarını süs ve sanata boğmamıştır.” (Öz-balcı 1996: 26) Sanatının ve şiirinin bütün ilhamını cemiyetimizin maddi ve manevi değerlerinden almış bir şairdir. Batıyı taklit etmeden batılı olmanın yollarını gösterir; kendi çalışmaları ile de, bu yolun başarılı örneklerini verir.
İstanbul’a geldikten sonra Nedim tarzında yazdığı şiirler çok beğenilerek her yerde söylenme-ye başlar. Bu şiirlerde Lale Devri’nden, Sadâbâd’ dan söz etmektedir. “Mahurdan Gazel”, “Bir Saki”, “Sene 1140” gibi şiirler bu tarzda yazılmıştır. Bu şi-irlerin beğenilmesinde, henüz unutulmamış ve özlem duyulan divan şiirinin etkisi büyüktür. Bütün bu şiirler Yeni Mecmuada, “Bulunmuş Sayfalar” adı altında yayınlanmıştır. Şair, İstanbul’un semtlerine ve bu semtlerde yaşayan halka duyduğu sevgiyi şiirlerine yansıtarak bu insanlara sevgisini “Hayal Şehir”, “Kocamustâpaşa”, “Ziyaret”, “Eylül Sonu” gibi şiirlerde dile getirmiştir. Bu eşsiz şehrin ve bo-ğazın güzelliklerine olan hayranlığını “İstanbul’un O Yerleri”, “Moda’da Bahar”, “Akşam Musikisi”, “Çubuklu Gazeli”, “Bebek Gazeli”, “Bir Başka Te-peden”, “Üsküdar Vasfında Gazel” gibi şiirlerinde yansıtmıştır. Hayran olduğu milletinin tarih sayfala-rına yazdığı zaferleri sevinçle; aldıkları yenilgileri üzüntüyle destansı bir tarzda “İstanbul Fethini Gö-ren Üsküdar”, “Gedik Ahmet Paşa’ya Gazel”, “Açık Deniz”, “Akıncı”, “Mohaç Türküsü”, “İstanbul’u Alan Yeniçeriye Gazel” gibi şiirlerde dile getirdi.
Hayal şiirdeki önemli unsurlardan biridir. “Hayal realiteyi aşmanın bir şeklidir” diyen M. Kap-lan, Yahya Kemal’deki hudutlu olanı aşma arzusu-nun “Açık Deniz” şiirinde en güzel şekilde işlenmiş olduğunu belirtir. (Kaplan 1994: 22) Şiirin var olu-şundan günümüze kadar şiire kaynaklık eden ve en eşsiz duygulardan biri olan aşk, Yahya Kemal’in şiirlerinde müzikalite ile birleşerek estetik bir değer olarak karşımıza çıkmaktadır. Şiirde ki aşk duygu-sunu şair şu şekilde dile getirir: “Şiirde lisan, zevk, fikir, mazmun, her şey eskir, yalnız aşk eskimez; her dem tazedir.”
Yunan ve Latin şiir geleneğinden yararlanan Heredia’nın etkisiyle, Türk şiir zevkini Arap ve Acem etkilerinden uzaklaştırarak, Avrupa ulusların-da olduğu gibi bizde de Yunan ve Latin kültüründen gelen edebî miras çerçevesinde yeni bir şiir yarat-mak hülyasına kapılan Yahya Kemal, “Nev Yunanî” dediği bir çeşnide, “Türkçenin Yunan sanatı gibi be-yaz ve çıplak olan güzelliğini belirtecek bir çığır denemiştir.” İstanbul’a döndüğü yıllarda, Yakup Kadri ile birlikte, bu çığırı bir kez daha denemiş, bu tarzda iki şiir yazmıştır. Bu şiirler “Sicilya Kızları” ve “Biblos Kadınları”dır. (Kudret 1997: 610)
Konuşma dili ile yazdığı şiirlerinde, İstanbul’ un orta tabakasının evde, sokakta, her yerde konuş-tuğu Türkçeyi kullanmıştır. Edebiyat-ı Cedide’nin sanat anlayışıyla beraber dil anlayışına da karşı çıkan şair, Alafranga edebiyatımızın ortaya çıkması ve Fransızcanın etkisiyle zevkimizin bozulduğunu belirterek, evde sokakta konuşulan ana dile olan sevgisini, şu dizeyle dile getirmiştir:
Bu dil ağzımda annemin sütüdür.”
Yahya Kemâl, yıllardan beri aydınlarımızın konuşmaya ve dinlemeye bile değmez gördüğü irfan sahibi insanlarla dostluk kurmuş ve tarihî kimliğimi-zi onlarda bulmuştur. Sesindeki berraklık ve temiz-lik de bundan gelir. O, yıllardan beri dikkate alınma-yan sokaktaki adamla diyalog kuran ve ondaki değerleri tarihi kimliğimizle bütünleştiren ilk çağdaş Türk aydınıdır.” (Miyasoğlu 1998: 28)
Yahya Kemal, aruz ölçüsünü kullanarak Türkçeyi aruza uydurmakta üstün bir başarı göster-miştir. Ancak kendisi aruz vezniyle yazmasına kar-şın hece vezniyle yazan şairlere de destek vermiştir. Yahya Kemal’in amaçlarından biri de “sentetik şiir yapmak”tır. Olaya bütünlük içerisinde bakan şair, eski şiirimizin beyit esasına dayandığı için etkisiz kaldığını ve şiiri oluşturan esas unsurun beyitler ol-madığını; şiiri, bütünlüğün oluşturduğunu dile geti-rir.
“Yahya Kemâl’i başka bir milletten bir şaire benzetmek lazımsa Puskin’e benzetebiliriz. Onun gibi gelecek nesillerin hesabına kapılar açmış, bize dilimizle milletimizin şuurunu getirmiştir.” (Tanpı-nar 1995: 337) XX. Yüzyıl Türk şiirinin en gür ve en manalı sesi olan Yahya Kemâl’de Türkçe, kendi şiiriyetini ifâde imkânı bulmuştur. “Nasıl Yunus Emre ile Anadolu Türk Edebiyatı başlamış; Fuzulî ile imparatorluk dönemi Türk şiiri kendini terennüm eden sesi bulmuşsa, modern Türk Şiiri de Yahya Kemâl ile Türkçenin sahip olduğu imkânları değer-lendirerek imparatorluktan millet dönemine geçişi sağlamıştır. Yahya Kemâl, batılı bir dikkatle bizi biz yapan değerler peşindedir. Şiiri de bu çerçevenin dışında değildir.” (Okay 1992: 198)
Yahya Kemâl’in duygu ve düşünce dünya-sında tarih, vatan, millet ve din mefhumları önemli bir yer tutmaktadır. Bu duygu ve düşünceler şiirleri-ne en güzel şekilde aksetmiştir. Tarihimizi 1071 Malazgirt savaşı ile başlatan şairin, duygu dünyasın-da vatan önemli bir yer tutmaktadır. Şaire göre va-tan, cetlerin yattığı topraktır. Kültür ve medeniyeti-mizin sembolü olan İstanbul, onun şahsında bütün bir vatan demektir. Müslüman Türk halkına büyük bir saygı duyan şair, milleti ‘dili bir, gönlü bir, ima-nı bir insan yığını’ olarak görür. Bu düşüncesinin sembolü‘Süleymaniye’de Bayram Sabahı’adlı şiirdir
Yahya Kemâl, genel olarak şiirlerinde; İstan-bul semtlerinden, orada yaşayan insanlardan, İstan-bul ve Boğaziçi’nin doğa güzelliklerinden, Türk toplumunun yarattığı uygarlığa duyduğu hayranlık-tan bahseder. Osmanlı tarihindeki zaferlerin ve ye-nilgilerin verdiği duyguları destansı bir hava ile dile getirmiştir. Doğadan, insanların ruhunda bulunan sonsuzluk duygusundan, aşktan, ölümden, bahseder. Yaklaşımındaki farklılık; şiirimize yeni ufuklar aça-rak, şiirimizin kendi benliğini bulmasını sağlamıştır. Şair kendinden sonra gelen yazar ve şairlere bizi biz yapan değerleri batılı bir anlayış ve yeni bir sesle tanıtmıştır.



    1. VATAN

Yahya Kemâl’in eserlerinde çok işlediği te-malardan biri vatandır. Yahya Kemâl’de vatan ken-dine has hususiyetleriyle bir bütündür. Bu orjinalite, orada yaşayan insan topluluğu ile toprağın uyuşma-sından, insan topluluğunun benliğini toprağa nakşet-mesinden kaynaklanır. (Okay 1992: 200)


Yahya Kemâl’e göre vatan bir nazariye değil, bir topraktır. Bu toprak, cetlerin mezarlarının bulun-duğu, “camilerin kurulduğu yerdir. Sanayi-i nefise namına ne yapılmışsa onun sergisidir.”(Şenler 1997: 22) Yahya Kemâl’in, İstanbul’u konu alan şiirlerin-de, bu şehri vatanın hülasası olarak ele aldığı bilin-mektedir. Çünkü coğrafi mekânı vatan yapan kol-lektif ruhtur. Kollektif ruh, en iyi ve en güzel şekil-de İstanbul’da kendini bulmuştur.
Yahya Kemâl’in vatan anlayışında, 1071 yılında yapılan Malazgirt Meydan Muharebesi sonu-cu açılan kapılar vatanı temsil eder. Toprak parça-sının vatan olarak kabul edilmesinde dil çok önem-lidir. Yahya Kemâl, bu konudaki görüşlerini şöyle dile getirir:b“Türkçenin çekilmediği yerler vatandır. Ancak çekildiği yerler vatanlıktan çıkar. Vatanın kendi gövde ve ruhu Türkçe’dir.” (Özbalcı 1985: 24) Yahya Kemâl’in, “Hayâl Beste” adlı şiirinde yer alan:
Roma’nın şarkını fethettiği andan sonra,

Yüce dağlar gibidir gördüğüm iş, Türkoğlu!
mısralarıyla, Türk’ün toprağı vatanlaştırma ve dev-let kurma gücüne işaret eder ve atalarımızın kazan-dıkları topraklara kendi şahsiyetlerinin damgasını vurduklarını belirtir. Onun bu görüş ve düşüncesini ifade eden en güzel ve en anlamlı şiirlerinden birisi de hiç şüphesiz, “Koca Mustapaşa”dır.
Öyle sinmiş ki bu vatan semtine milliyetimiz

Ki biziz hem görülen, hem duyulan, yalnız biz.

Manevi çerçeve beş yüz senedir hep berrak;

Yaşıyanlar değil Allah’a gidenlerden uzak.
Bu mısralarda, ölülerimizle yaşayanlarımızın beş yüz senedir iç içe yaşadıkları maddî ve manevi varlığımızı ve milliyetimizi sindirdikleri bir vatan tablosu çizilmektedir. (Özbalcı 1996: 34)
Tâ Malazgird ovasından yürüyen Türkoğlu”
mısrası sadece şiirde bahis konusu olan neferi değil, Anadolu Türk tarihini de ifade eder. Burada Malaz-girt Anadolu’da başlayan Türk tarihinin çıkış nokta-sı olarak alınmıştır. (Kaplan 1995:548) Vatan, mad-di ve manevi unsurlarla üzerinde yaşanılan kutsal mekândır. Vatan, bizim kendi Gök Kubbemiz’dir. Türk milletinin milli ve dini değerlerini çok iyi bilen Yahya Kemal, kendi benliğinin farkında olmayan insanlara karşı düşüncelerini, mısralarında büyük bir heyecanla dile getirmektedir. “Acaba, bizim vatanı-mız gibi, geniş bir memleketi olup da onu asla gör-meyen, edebiyatta, gözleri ecnebi bir âleme dalmış ve yalnız o âlemden bahseden başka bir millet var mıdır?” diyerek kendi milletinin büyüklüğünden, vatanının güzelliklerinden haberdar olmayanlara sitem eder.
“Yol Düşüncesi” adını taşıyan şiirde: “Cihan vatandan ibarettir, itikadımca” diyen, Yahya Kemâl vatanın önemini ve büyüklüğünü gözler önüne ser-mektedir.
Yahya Kemâl, ölümden ve ölümün getireceği bilinmezlikten pek korkmaz. Ancak “Eylül Sonu” şiirindeki söyleyişiyle; Kanlıca gibi tek bir semtini bile sevmek için ömrümüzün kısa olduğunu belirtir. İnsana zor gelen ölüm vaktinin gelmesi değil, İstan-bul’dan, vatandan ayrılma vaktinin gelmesidir. Bu yerleri dünya gözü ile bir daha görme zevkinden mahrum kalmanın ızdırabı zor gelir. Ölümü sevim-siz kılan da vatandan ayrılış gerçeğidir. Bu yüzden o,
Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor;

Lakin vatandan ayrılışın ızdırâbı zor.
diye haykırır ve öldükten sonra vatanın hayalinde eski haliyle kalmasını arzular.
Ölüm yabancı bir âlemde geceyse bile,

Tahayyülümde vatan kalsın eski haliyle.

“1918” adlı şiiri Milli Mücadele yıllarında vatan topraklarının birer birer elden çıkması sonucu Yahya Kemâl’in içine düştüğü durum anlatılmakta-dır. “1918” adlı şiir bu acılı günlerin bir feryadıdır:


Ölenler öldü, kalanlar muztarip kaldık.

Vatanda hor görülen bir cemaâtiz artık.
“16 Mart 1920 İstanbul’un işgal tarihidir. Bu hadise bütün o devir aydınları gibi Yahya Kemâl’i de derin bir ye’se düşürür. Vatan toprakları düşman çizmelerinin altında ezilmiş, ordularımız dağıtılmış, cephanelerimize el konulmuştur. O, bu işgal günle-rine ait duygularını 16 Mart 1920 adlı şiirinde şöyle dile getirir: (Şenler 1997: 165)
Dil var mı kahr-ı dehr ile viran edilmedik

Beytü’l-hazen mi kaldı perişan edilmedik
Yahya Kemâl için vatan her şey demektir. Vatan toprağında ölmek ve yatmak Cennet’e girmek gibidir. Vatan toprağına girmek yok olmak demek değil, asıl vatana vatan toprağıyla ulaşmak demektir.


    1. MİLLET

Yahya Kemâl’in Türk tarihine eğilmesi sonu-cu tarihimizi 1071 Malazgirt Savaşı ile başlatmayı uygun bulur. Böylece “Malazgirt Muharebesi’nin açtığı bu vatanda yeni bir millet, üst üste kan çatış-malarıyla yeni bir ırk teşekkül etmiştir.” (Tanpınar 1982:38)


Millet şuurunu “Süleymaniye’de Bayram Sa-bahı” şiirinde daha değişik bir tarihi perspektif için-de takdim edilişi ile karşılaşırız. Bu eşsiz şiirde yer alan:
Tâ Malazgirt ovasından yürüyen Türkoğlu

Bu nefer miydi?
sözleri, dokuz asır boyunca, vatan toprağı, milli ta-rih ve İslâm imanı ile yoğrula yoğrula gelen bir mil-leti; asırların sabırlı, kararlı ve sihirli ellerinin şekil-lendirdiği bir terkîbi sembolize etmektedir. “Bu ne-fer” bütün bir millettir. O, bizim dün, bugün ve hatta yarınlarımızın bir aynasıdır. (Özbalcı 1996: 38)
“Süleymaniye’de Bayram Sabahı” adlı şiirde cami kelimesinin manasına uygun olarak milli birlik ve beraberlik şuurunun topladığı yer olarak görül-mektedir. Kollektif ruhun temsil edildiği mekân Süleymaniye’dir. Süleymaniye tarihtir ve birlikte yaşama saadetine erişilen yerdir. Kollektif ruh bu mekân etrafında oluşmaktadır. (Kavaz 1996:391)
Bu sükûnette karıştıkça karanlıkla ışık,

Yürüyor, durmandan, insan ve hayâlet karışık;

Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,

Giriyor, birbiri ardınca, ilahî yapıya.

Tanrının mâbedi her bir taraftan doluyor,

Bu saatlerde Süleymâniye târih oluyor.
mısralarından da anlaşıldığı üzere yaşayanlar ile geçmişte yaşamış olan insanlar da aynı şuurla bu topluluğa katılmaktadır. “Îtrı” adlı şiirde geçen:

Yola düşmüş birer birer geceden

Yürüyor fecre elli milyon rûh.
ve “İstanbul Fethini Gören Üsküdar” adlı şiirde yer alan:
Üsküdar, gözleri dolmuş, tepelerden bakarak

Görmüş, İstanbul’a yüz bir meleğin uçtuğunu
gibi söyleyişlerde aynı düşünceyi şiirleştirmiştir.
“Tarih, millet ve medeniyeti yaratıcı bir sü-reklilik olarak kabul eden Yahya Kemâl, “Süleyma-niye’de Bayram Sabahı” şiirinde, bu sürekliliği gü-zel bir şekilde ifade eder:
Gördüm ön safta oturmuş nefer esvablı biri

Dinliyor vecd ile tekrar alınan Tekbîrî,

Ne kadar sâf idi sîması bu mü’min neferin!

Kimdi? Bânisi mi, mimârı mı, ulvi eserin,

Tâ Malazgird ovasından yürüyen Türkoğlu

Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu,

Yüzü dünyâda yiğit yüzlerinin en güzeli

Çok büyük bir işi görmekle yorulmuş belli;

Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz

Her zaman varlığımız, hem kanımız hem etimiz.
şair mısralarda yaşadığı zaman ile geçmişi Türk mil-letinin en değerli varlıklarından biri olan Mehmet-çiğin şahsında birleştirmekle birlikte; onu Türk tari-hinin ve milletinin sembolü olarak görmüştür


  1. SONUÇ

“Milliyet hissi tabiîdir.” diyen Yahya Kemâl, eserlerinde ve yaşamının her döneminde vatan ve millet değerlerini öne çıkararak; bu değerleri insanı-mıza gösteren bir rehber görevini üstlenmiştir. Şiir-lerinde vatan ve millet temini tarihsellik şuuru ile birleştirerek yansıtan Yahya Kemal, geçmiş ile za-manı arasında bir köprü kurarak; doğu ile batı kültü-rünü şiirinde estetik bir zemine yerleştirerek günü-müze ışık tutmuştur. Milli hayatımızın devamını sağlamak için; milli mazimizi iyi bilmeli, milli ma-zimizle yaşadığımız zamanı birleştirerek örf, adet ve kültür değerlerimiz doğrultusunda geleceğe yönel-meliyiz.




  1. KAYNAKLAR




  1. KAPLAN, M., (1994), Şiir Tahlilleri 1, Dergah Yay., 12. bsk., İstanbul 1994




  1. KAPLAN, M., (1995), Türk Edebiyatı Üzerine Araştırmalar 1, Dergah Yay., 3. bsk., İstanbul




  1. KAVAZ, İ., (1996), “Yahya Kemâl Beyatlı’nın Şiiri ve Süleymaniye’de Bayram Sabahı Üzeri-ne Bir Tahlil Denemesi”, Fırat Üniv., Sosyal Bilimler Dergisi, c.8, Sayı:2, s.385-401, Elazığ




  1. KUDRET, C., (1997), Edebiyat Kapısı, YKY, İstanbul




  1. MİYASOĞLU, M., (1998), “Yahya Kemâl’in Sesi ve Aksiyonu”, Türk Edebiyatı Sayı:301, s.28-31




  1. OKAY, O.,-AKTAŞ, Ş., (1992) Başlangıcından Günümüze Kadar Büyük Türk Klasikleri, c.11, Ötüken Yay., İstanbul




  1. ÖZBALCI, M., (1985) “Yahya Kemâl’in II. Meşrutiyetten Sonra Gelişen Edebiyatımızdaki Yeri”, Milli Kültür Mecmuası, Sayı:51




  1. ÖZBALCI, M., (1996) Yahya Kemâl’in Duy-gusu ve Düşünce Dünyası, Akçağ Yay., Ankara




  1. ŞENLER, Y., (1997), Kültür ve Edebiyata Dair Görüşleriyle Yahya Kemâl, Ötüken Yay., İst.




  1. TANPINAR, A.H., (1982), Yahya Kemâl, Ötüken Yay., 2. bsk., İstanbul




  1. TANPINAR, A.H., (1995), Edebiyat Üzerine Makaleler, Dergah Yay., 4. bsk., İstanbul.





Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət