Ana səhifə

Mutenebbî’den önce şİİR (I) Şerafeddin Yaltkaya Sadeleştirenler: Musa Yıldız


Yüklə 258.5 Kb.
səhifə3/3
tarix27.06.2016
ölçüsü258.5 Kb.
1   2   3

15. Mutenebbî’nin En İyi Şiirleri: Dîvânındaki üç yüze yakın kasidesi arasında en güzel şiirleri Lâm ve Mîm harfleriyle biten kasideleridir. Se, Hı, Sad, Tı, Zı ve ‘Ayn kafiyelerinde şiiri yoktur. Diğer harflerden de en çok sayıda olanı Lâm (48 kaside) ve Mîm (42 kaside) harfleridir. Bu kafiyelerdeki şiirleri çok olmakla beraber bunlardan meselâ Lâm kafiyeli şiirlerinin yarısına yakın kısmı Seyfuddevle ve ailesi hakkında olduğundan, şair olan övdüğü edebiyatçılardan birinin özellikle de amca oğlu, daha önce de adı geçen Ebû Firâs Hamdânî gibi asîl ve yüksek bir şairin kendisini eleştirmesinden hep çekiniyordu. Bunlardan başka bu hükümdarın sarayında Yetîmetu’d-Dehr sahibinin dediği gibi, daha önce de adı geçen ‘Abdullâh b. Hâleveyh, Ebu’l-Hasen eş,Şimşâtî101 ve diğerleri gibi nice “zamanın yıldızları” vardı ki halifelerden başka hiçbir padişahın yanında bu kadar bilgin ve edebiyatçı bir araya gelmemişti. İşte bu sebeple Mutenebbî’nin buradayken yazdığı bütün şiirlerinin üçte birine denk miktardaki kısmı, şiirlerinin de en güzellerini oluşturmaktadır.

Seyfuddevle’den ayrıldıktan sonra büyük bir mecburiyet olmadığı için şiirlerinin seviyesi bazen düşüyordu. Ve o, bu düşüşü, zamanında hissedip sebebini soranlara, kendini yorma lüzumunu hissetmeden rahatlıkla cevaplar vermiştir102.

İbnu’l-Esîr der ki: Ben Mutenebbî’nin şiirlerini büyük bir dikkatle gözden geçirip tamamını beş kısma ayırdım:

Birinci kısım, en güzel şiirleri (ibdâ‘iyyâtı)dir ki, diğer şairler bunlara yetişememiştir.

İkinci kısım, diğer şairlerin söyleyebilecekleri ve söyledikleri derecedeki güzel şiirleridir.

Üçüncü kısım, orta derecedeki şiirleridir.

Dördüncü kısım, ortanın altındakiler ve beşinci kısım ise, olmasaydı daha iyi olurdu, diyebileceğimiz aşağılık sözleridir103.

Burada şunu da belirtmemiz de uygun olur: İbnu’l-Esîr, tasvire düşkünlükte yeni anlamlar ortaya koyma meziyetini, sadece Mutenebbî’ye vermektedir. Yeni ve eski diğer bütün şairlerin tamamının, bu konuda Mutenebbî gibi yepyeni bir anlam değil, kabul edilebilir bir kelime bile söyleyememiş olduklarını ifade etmektedir104.



*


*


*

*


1 İsmi Habîb b. Evs’tir. 190 yılında doğmuştur. 228 (veya 229 ya da 231) yılında Musul’da vefat etmiştir. Esmer, uzun boylu ve dili biraz kekeme idi. Ebû Nehşel b. Hamîd et-Tûsî adlı biri, kabri üzerine bir kubbe yaptırmıştı. Murûcu’z-Zeheb, Mısır baskısı, II, 279’da görüldüğü üzere çok şakacı idi. Hattâ bazen şakalarını, dinî sorumluluğunu etkileyecek derecede ileri götürdüğü olurdu.

2 İbn Reşîk el-Kayravânî’nin şiir eleştirisine dair çok ustaca yazdığı el-‘Umde fî Sinâ‘ati’ş-Şi‘r ve Nakdihî, Matba‘a-i Sa‘âdet baskısı, Mısır, I, 63. el-Muvâzene beyne Ebî Temmâm ve’l-Buhturî’nin sahibi ‘Âmidî, bu şerefi sadece Buhturî’ye veriyor; adı geçen eser, s. 6. el-İbâne ‘an Serikâti’l-Mutenebbî Lafzan ve Ma‘nen, s. 6, Mısır, Matba‘a-i ‘Abbâsiyye baskısında ise, Buhturî’nin beş yüz şairin adını küçümsemek değil de, onların şöhretlerini kıskandığı için bunca şairin dîvânlarını yakmış olduğu görülmektedir.

3 Kuzey Suriye’de tarihî bir şehir (S.N.).

4 el-‘Umde fî Sinâ‘ati’ş-Şi‘r ve Nakdihî, I, 22.

5 el-Muvâzene beyne Ebî Temmâm ve’l-Buhturî, s.4.

6 Halîfe Muktedir’in birinci defa tahttan indirilmesinden sonra, el-Murtazâ Billâh (ya da er-Râzî Billâh; Ebû’l-Ferdâc, II, 62); ya da el-Muntasif Billâh (Simâru’l-Kulûb fi’l-Mudâfi ve’l-Mensûb, s. 150); ya da el-Ğâlib (Vefeyâtu’l-A‘yân, I, 365) lakabıyla halife olan zâttır. Abbâsî halifelerinin on üçüncüsü olan Mu‘tezz’in oğludur. Meşhur bir şair olup, teşbih ve istiâreleri birinci derecede sayılır. Muberred (öl. 286) ve Sa‘leb (öl. 291)’den ders almıştır. el-Bedî‘ adıyla beş bölüm hâlinde yazdığı kitabında, istiâre, tecnîs, tibâk, reddu’l-‘acz ‘ale’s-sadr ve mezheb-i kelâmîden ilk defa o bahsetmiştir. Simâru’l-Kulûb’da Teşbîhâtu İbni’l-Mu‘tezz ve Hilâfetu İbni’l-Mu‘tezz (s. 150) adı altında iki örnek verilmektedir ki, birincisi güzel teşbihler için, ikincisi de bir günlük olan halifelik süresinden dolayı, bir şeyin hızlıca yok olması konusunda örnek olarak verilmiştir. ez-Zehr ve’r-Riyâd ve Eş‘âru’l-Mulûk adlı eserlerinden başka bir de şair biyografilerini içeren bir eseri vardır. 247’de doğmuş, 296’da öldürülmüştür.

7 el-Muvâzene beyne Ebî Temmâm ve’l-Buhturî, s. 8.

8 el-Muvâzene beyne Ebî Temmâm ve’l-Buhturî, s. 9; el-Meselu’s-Sâ’ir fî Âdâbi’l-Kâtib ve’ş-Şâ‘ir, s. 160, (Bulak baskısı, 1282)’de Ebû’l-‘Umeysil’e Ebû Sa‘îd ed-Darîr de ekleniyor. Zehru’l-Âdâb ve Semeru’l-el-Bâb (el-‘İkdu’l-Ferîd kenarında, II, 277)’de Ebû Temmâm için konuştuğunda belagatli konuşur ve hazır cevaptı deniyor.

9 Bu kitap, misafir olduğu Ebû’l-Vefâ’nın kütüphanesinde kalmış, sonradan Ebû’l-‘Avâzil adlı birisi tarafından İsfahan’a getirilmiş ve orada çok fazla rağbet görmüştür. Bir çok şerhleri olup en meşhurları İbn Cinnî (öl. 392)’nin şerhiyle Ebû’l-Hilâl el-‘Askerî (öl. 395)’ninkilerdir. Ebû’l-Hasen b. Sîde (öl. 458)’nin altı cilt hâlindeki el-Enîk adlı şerhi ve Ebû’l,‘Alî el-Merzûkî (öl. 421) ve Ebû Zekeriyyâ Hatîb-i Tebrîzî (öl. 502)’nin küçük, orta ve büyük olmak üzere üç boy şerhleri vardır. Hamâse adıyla Buhturî ve Ebû’s-Sâdât b. eş-Şecerî (öl. 542)’nin de birer eseri vardır. Ebû’l-Hasen b. Ebî’l-Ferec el-Basrî (öl. 647)’nin de telif etmiş olduğu bir Hamâse-i Basriyye’si ve Ebû’l-‘Alâ el-Ma‘arrî’nin (öl. 449) bir Hamâse’si vardır ki, bu sonuncusu sadece şarabın kınanmasına dairdir.

10 Bu adamın bilfiil sakalık yaptığı da söylenmektedir. Nitekim Mutenebbî’nin Mu‘izzuddevle Ebû’l-Hasen Ahmed’in veziri meşhur Muhellebî’yi, Bağdat’a geldiğinde methetmeye tenezzül etmemesi üzerine, bu vezirin teşvikiyle Irak şairleri Mutenebbî’ye hücumlarında, babasının bilfiil saka olduğunu hiciv ve hücumlarına sermaye olarak kullanmışlardır.

11

وقضى الله بعد ذك اجتماعا


كان تسليمه على وداع
بأبي وددته فافترقنا
فافترقنا حولاً فلما ألقينا
Sevgiliye babam feda olsun! Ayrı düştük, yine Cenab-ı Hak bizi birbirimize kavuşturdu. Bir yıl ayrı düştükten sonra kavuştuğumuz zaman da selâmını hemen vedalaşma takip etti.

12 Bu şiir "سيف الصدود على أعلى مقلده" (Vazgeçirme kılıcı onun boynundadır; bununla aşıkları öldürür.) diye başlar ki, boş olduğunu söylediğimiz ikinci mısrasının yerine koyduğu da "يغري طلي وامقيه في تجرده" ve " بكف أهيف ذي مطل بموعده " dir. İbnu’l-Kattâ‘’ın girişteki sözü edilen mısrayı ikinci yaparak, birinci mısranın yerine koyduğu da "وشادن روح من يهواه في يده" mısrasıdır. Sekizinci beyitten itibaren mana yönünden bozuk olduğunu söylediğimiz bu şiirin beşinci beyti de:
والغبد يقبح إلا عند سيده
أن يقبح الحسن إلا عند طلعته
Güzellik ancak o ortaya çıkınca çirkinleşir; Güzelliğin, efendisinin yanında çirkinliği meydana çıkar.” Demek olacak ise de bu mana için kelimelerde eksiklik vardır. Bkz. ‘Ukberî, I, 319, Bulak baskısı) ve el-‘Urfu’t-Tayyib, s. 8.

13 es-Subhu’l-Mebnî ‘an Haysiyyeti’l-Mutenebbî, Kütüphane-i Umûmîdeki yazma nüsha, s. 3, No: 5405; basılı nüshası da vardır.

14 es-Subhu’l-Mebnî ‘an Haysiyyeti’l-Mutenebbî, s.3, Umumî Kütüphane nüshası.

15 Kendisi de Kâfûr İhşîdî hakkındaki kasidelerinin birinde:

رغبت عن شعر في الرأس مكذوب


ومن هوى الصدق في قولي وعادته
Sözlerimde ve davranışlarımda doğruluğu prensip edindiğimden, başımda boyalı saç bulundurmak istemem.” demektedir.

16 es-Subhu’l-Mebnî ‘an Haysiyyeti’l-Mutenebbî, s.32,

17 لا يخطر الفحشاء لي بالي.

18

ة في كل مليحة ضراتها


في خلوتي لا الخوف من تبعاتها
وترى الفتوة والمروة والابو
هن الثلاث المانعات للذتي



19

فخمري ماء مزن كاللجين


هجرت الخمر كالذهب المصفى



20

لا عللن بهذه الخرطوم


وأخ لنا بعث الطلاق الية
ve

وود لم تشبه لي بمذق


على قتلى بها لضربت عنقي
سقاني الخمر قولك لي بحقي
يمينا لو حلفت وأنت تأتي



21

وذو اللب يكره انفاقه


وأنفس ما للفتى لبه



22

فما أحد فوقي ولا أحد مثلي


أمط عنك تشبيهي بما وكأنه
Bana benzetmek için … Filan diye sözler söylemeyi bırak! Benden üstün ve hatta bana denk hiçbir kimse yoktur.”

23

تساوي المحايا عنده والمقاتل


ومن يبغ ما أبغي من المجد والعلى
Her kim benim arzuladığım şeref ve yüceliğe talip olursa, onun için yaşamak ile ölüm eşit olur.

24 es-Subhu’l-Mebnî ‘an Haysiyyeti’l-Mutenebbî, s. 3.

25 el-İbâne ‘an Serikati’l-Mutenebbî Lafzan ve Ma‘nen, s. 7, Mısır, Matbaa-i Abbâsiyye baskısı.

26 es-Subhu’l-Mebnî ‘an Haysiyyeti’l-Mutenebbî, s. 5 vd.

27 Seyfuddevle’nin amcasının oğludur. Hem şair, hem de meşhur bir kahramandır. Bunlara esir düşüp İstanbul’a getirilmişti. 357’de öldürülmüştür. Dîvânı Beyrut’ta basılmıştır. Şiirleri arasında, İstanbul’daki esaret hatıralarını içeren kısımlar vardır.

28 el-‘Umde fî Sinâ‘ati’ş-Şi‘r ve Nakdihî, II, 133.

29 el-‘Umde fî Sinâ‘ati’ş-Şi‘r ve Nakdihî, II, 134.

30 es-Subhu’l-Mebnî ‘an Haysiyyeti’l-Mutenebbî, s. 19 vd.

31

ن لساني يرى من الشعراء


وفؤادي من الملوك وإن كا



32

لآخذ من حالاته بنصيب


لا يحزن الله الأمير فإنني
Cenab-ı Hak Emîri -Seyfuddevle- üzmesin! Çünkü o mahzun olacak olursa, her hâlinde ona katılan ben de üzülürüm.” Seyfuddevle’nin kölesi Yamâk’ın mersiyesindendir. Kâfûr İhşîdî’nin bana yaptırmış olduğu kutlama evinde de, “Ben sendenim. Bir vücuttaki organlardan biri sevimli bir durumla karşılaşınca, başka bir organ onu tebrik eder mi?” der.

33 Meyyâfârikîn’de vefat eden Seyfuddevle’nin ablası için Seyfuddevle ayrıldıktan sonra Kûfe’den bir hükümdara göndermiş olduğu mersiyede bu kadının gülmesinin güzelliğini zikretmiştir ki, şerh edenler bunu edebe aykırı bulmaktadırlar. Daha doğrusu bu konuda Yetîmetu’d-Dehr sahibi gibi, Mesâvir b. Muhammed er-Rûmî hakkında ikinci kasidesinde İbn Yezdâz için söylemiş olduğu "ويل ببوله إلافخاذا" deki "بول" kelimesini ve Huseyn b. İshâk et-Tenûhî için söylemiş olduğu kasidenin "فإن لحت حاضت في الحذور العوائق" mısrasındaki "حيض" kelimesini zikretmeliyiz.

34

ـس بشمس منيرة سوداء


يفضح الشمس كلما ذرت الشمـ
Güneş her doğuşunda, siyah ve parlak bir güneşin karşısında daima rezil olmaktadır.” Maksadı Kâfûr İhşîdî’dir.

لضياء يزري بكل ضياء


إن في ثوبك الذي المجد فيه
Senin şerefi taşıyan elbisenin içinde her aydınlığı rezil eden bir ışık vardır.”

ـس خير من ابيياض القباء


إنما الجلد ملبي وابيياض النفـ
Deri elbise gibidir. Ruhun beyazlığı, elbise gibi olan cilt beyazlığından elbette daha hayırlıdır.

ن بلون الستاذ والسحناء


من لبيض الملوك إن تبدل اللو
Beyaz renkli padişahlar, hocanın -Kâfûr İhşîdî- renk ve görüntüsünde olmayı temennî ederlerse de, onların bu arzularını kim karşılayabilir.”

35

مخافة فقر فالذي فعل الفقر


ومن ينفق الساعات في جمع ماله



36 Meşhur müçtehit Ebû Ca‘fer Muhammed b. Cerîr et-Taberî’nin yeğenidir. Dil ve soy biliminde önde gelenlerden olup, aynı zamanda şair ve edebiyatçıların birinci tabakasında sayılır. Başlangıçta Seyfuddevle’nin edipleri ve şairlerinin meclisinin toplandığı yer olan sarayından feyz almıştı. Risâleleri –edebî üslupla yazılmış mektupları- meşhurdur. 388 yılının Ramazan ayında Nîsâbûr’da vefat etmiştir.

37 Bu şairden maksat İbn Ebî Fenen’dir.

38

يلوم على البخل الرجال ويبخل


وإن أحق الناس باللوم شاعر



39 Mutenebbî der ki: Çocukluğumda Kûfe’den Bağdat’a gelmiştim. Yanıma yalnız beş dirhem para alıp çarşıda gezerken meyveci dükkanının birinde gördüğüm turfanda karpuzlardan almak ve üzerimdeki parayı vermek istedimse de, yüzüme bile bakmayarak, “O, alacağın şey değildir… On dirhemdir.” dedi. Bu kötü davranış beni üzdüyse de karşılık vermedim. O sırada bir tacir, satıcıya olabildiğince bir şekilde bu turfanda karpuzların fiyatını sorup, beş dirhem olduğunu öğrendiyse de, satıcı onun verdiği iki dirheme razı oldu ve ayrıca yakındaki evine kadar da götürdü. Ben bu adama, dükkanına döndüğünde istediği beş dirhemi verecek ve ona taşıtmayacaktım; ama söylediğimde yine azarlarcasına “Sus… O yüz bin dinar sahibidir…” deyince, ben de yüz bin dinar sahibi olmadan halk arasında hürmet görmeyeceğimi anlayarak, o gün bugündür para toplamakla meşgulüm. es-Subhu’l-Mebnî ‘an Haysiyyeti’l-Mutenebbî, s. 33.

40 es-Subhu’l-Mebnî ‘an Haysiyyeti’l-Mutenebbî, s. 37.

41 Ebû’l-Ferec ‘Abdulvâhid b. Nasr b. Muhammed, 397’de vefat etmiştir. İyi şairlerden sayılır.

42 İsmi Huseyn b. Ahmed olup, Hemedânlıdır. Meşhur olduktan sonra Halep’te kalarak Seyfuddevle’ye bağlılığını bildirdi. 370’de burada vefat etti. Dil, Arap dili ve kırâatta önderdi. Nahiv alanında el-Cumel ve kırâ’at-ı seb‘a ile ilgili el-Bedî‘ gibi eserleri vardır.

43 es-Subhu’l-Mebnî ‘an Haysiyyeti’l-Mutenebbî, s. 30-31.

44 İbn Kuteybe Kitâbu’ş-Şi‘r ve’ş-Şu‘ara’sında bu beyti

بدا حاجب منها وضنت بحاجب


فصدت كان الشمس تحت قناعها
şeklinde en-Nemir b. Tevleb’e ait olarak gösteriyor.

45 Yetîmetu’d-Dehr, Mutenebbî’ye ait bölüm.

46 Annesinin, Hemedân kabilesine mensup olduğu doğrudur; ve iyi kadınları arasında sayılırdı. Bkz.: Ensâbu’s-Sem‘ânî.

47

لا لشيء إلا لأني غريب


دم قلب بدمع عين يذوب
بيدي أيها الأمير الأريب
اولام لها إذا ذكرتني
es-Subhu’l-Mebnî ‘an Haysiyyeti’l-Mutenebbî; Dîvânında yoktur

48

ووالدتي وكندة والسبيعا


امنسي السكون وخضرموتاً



49

وذأق كلانا ثكل صاحبه قدما


اعد الذي ماتت به بعدها سما
بكيت عليها خيفة في حياتها
حرام على قلبي السرور فإنني



50

مالي على قلقي إليه خيار


لولا العيال وكل أرض دار
صلة تسير بذكرها الأشعار
إن الذي خلفت خلفي ضايع
وإذا صحبت فكل ماء مشرب
اذن الأمير بأن أعود إليهم



51 Kanserîn hizasında Halep’e bağlı bir kasabadır. Mu‘cemu’l-Buldân.

52

منشورة الضفرين يوم القتال


يعلها من كل وافي السبال
لاتحسن الوفرة حتى ترى
على فتى معتقل صعدة



53 Övdüklerinden Ebû ‘Alî Hârûn b. ‘Abdil‘azîz el-Evrâcî adlı birinin bu şekilde köpek ve doğanlarla yaptığı avda, Mutenebbî’nin bulunmuş olduğuna teessüf etmesi üzerine bu konuda istekli olmadığını kendinden öğreniyoruz.

54 es-Subhu’l-Mebnî ‘an Haysiyyeti’l-Mutenebbî, s. 23.

55 Mutenebbî bu padişah ile bizzat savaşlarda bulunduğunu ve diğer şairlerin, çarpışmaların yalnızca seslerini duymakla yetindiklerini şöyle söylüyor:

فلم يكن لدنيء عندها طمع


وإن قرعت حبيك البيض فاستمعوا
ليت الملوك على الأقدار معطية
رضيت منهم بأن زرت الوغى فرأوا



56 es-Subhu’l-Mebnî ‘an Haysiyyeti’l-Mutenebbî, s. 23.

57 es-Subhu’l-Mebnî ‘an Haysiyyeti’l-Mutenebbî, s. 23.

58 es-Subhu’l-Mebnî ‘an Haysiyyeti’l-Mutenebbî, s. 23.

59 İbni Esîr Târihi, VIII, 94.

60

خرج بأرض سلمية من عمل حمس في بني عدي. وقبض عليه ابن علي الهاشمي في قرية يقال لها (كوتلين) وامر النجار فجعل في رجله وعنقه قرمتين من خشب الصفصاف فقال المتنبي:

من آل هاشم بن عبد مناف
صارت قيودهم من الصفصاف
زعم المقيم بكوتلين بأنه
فأجبته مذ حرت من أبنائهم
“Humus’a bağlı Selmiyye’ye, Benî ‘Adî içerilerine doğru gitti. Kevteleyn adlı köyde İbn ‘Alî el-Hâşimî, kendisini esir edip, söğüt ağacından boyun ve ayaklarına bir bukağı geçirtti. Mutenebbî bundan dolayı Kevteleyn de bulunan kimse kendisini Hâşim ailesinden zannediyor… Ben de… Evet… Sen onlardan olduğundan beri onların bukağıları söğüt ağacından oldu, dedim.” Anlamındaki şiirini söyledi. (Bu şiir dîvânında yoktur.)


61

من ذات ذى الملكوت أسمى من سما


فتكاد تعلم علم مالن يعلما
من كان يحلم بالاله فاحلما
يا أيها الملك المصفى جوهراً
نور تظاهر فيك لاهوتية
أنا مبصروا ظن أني نائم



62

والموت متى كحبل الوريد


وا وهن رجلي ثقل الحديد
وها أنا في محفل من قرود
وحدي قبل وجوب السجود
بين ولادي وبين القمودي
دعوتك عند انقطاع الرجا
دعوتك لما براني البلى
وكنت من الناس في محفل
تعجل في وجوب الحدود
وقيل عدوت على العالم
Tamamen ümitsizlik içinde ve etrafım ölümle sarılmış bir hâlde sana iltica ediyorum. Yok olmaktayım. Demir bukağıların içinde ayaklarım hareketsiz kaldı. Meclislerin baş tarafında otururken şimdi maymunların arasında kaldım. Hakkımda dinin emrettiği cezası acilen uygulandı. Hâlbuki yaşım da henüz secdeye varacağım yaşa ulaşmamıştır. Doğmamla doğrulup oturmam arasında, dünyayı karıştırmakla suçlanıyorum.”

63 Fîrûzâbâdî de Kâmûs’un en-Nebe’ maddesinde der ki:

"وتنبا ادعا هاو منه المتنبي أحمد بن الحسين خرج إلى بني كلب وادعى أنه حسنى ثم ادعى النبوة فشهد عليه بالشام وحبس دهراً ثم استتيب وأطلق."



64

خفى عنك في اليهجا مقامي


نخا طريقه بالمهج الجسام
لخضب شعر مفرقه حسامي
أبا عبد الاله معاذاني
ذكرت جسيم ما طلبي وأتا
ولو برز الزمان إلي شخصاً



65

أي عظِيم لأتقي


ـله ومالم يخلق
كشعرة في مفرقي
أي محل ارتقى
وكل ما قد خلق الـ
محتفر في همتي
Bu zat hikâyesini şöyle tamamlıyor: “Ben kendim için bîat etmiş olduğum gibi ailem için de bîate etmiştim. Bilâhare Şam dolaylarındaki bütün şehirlerin ahâlisinin kendisine bîat ettikleri duyuldu.

Mutenebbî, bu mucizesini çöl Araplarından öğrenmişti. Ben Sukûn ve Hadramevt’te pek çok defalar Arapların bu “mucizeyi?” göstermiş olduklarını hatırlarım. Koyun ve deve sürülerinden ve istediklerinde ev ve köylerinden yağmuru başka bir yöne gönderirlerdi. Bunu yağmur taşı (Cidde taşı) vasıtasıyla yaparlar. (es-Subhu’l-Mebnî ‘an Haysiyyeti’l-Mutenebbî, s. 11, 12 ve 13.)




66

غريب كصالح في ثمود


كمقام المسيح بين اليهود
أنا في أمة تداركها الله
ما مقامي بأرض نخلة إلا



67

تعجز عنه العرامس الذلل


مجتزئ بالظلام مشتمل
ومهمه جبته على قدمي
بصارمي مرتد بمخبرتي



68

بالسوط يوم لرهان أجهدها


تحتي من خطوها دهاها
لاناقتي تقبل الرديف ولا
أشد عصف الرياح يسبقه



69 Şeyh Nizâmî Gencevî hakkında Feyz-i Hindî, Mutenebbî’nin bu İbretlerine telmihte bulunarak şöyle der:

از سحر كاری كنجور كنجه خيز ببرس


كه داشت كلكش بر كنج غيب ثعبانی
بنظم او بر سد نظم غير اكر بر سد
مخيل متنبی بنظم قرأنی



70

والسمهري أخاً والمشرفي أباً


والبرا وسع والدنيا لمن غلب
وإن عمرت جعلت الحزب والدة
فالموت أغدر لي والصبر أجمل بي



71

والبر أوسع والدنيا لمن غلب


ولاتحسبن المجد زقاً وفيئة



72

كأنهم من طول ما التثموا مرد


كثير إذا شدوا قليل إذا عدوا
سأطلب حقي بالقنا ومشايخ
ثقال إذا لاقوا خفاف إذا دعوا



73

فالان أقحم حتى لات مقتحم


والحرب أقوم من ساق على قدم
لقد تصبرت حتى لات مصطبر
لاتركن وجوه الخيل ساهمة



74 Yetîmetu’d-Dehr’in Mutenebbî’ye ait özel bölümü.

75

إلى أن بدت للضيم في زلازل


وما زلت طودا لاتزول مناكبي



76

وحتى متى في شقوة وإلى كم


تمت وتقاسى الذل غير مكرم
يرى الموت في الهيجا جنى النحل في الفم
إلى أي حين أنت في زي محرم
وإلا تمت تحت السيوف مكرما
فثب واثقاً بالله وثبة ماجد



77

وذكر جود ومحصولي على الكلم


ومن عصى من ملوك العرب والعجم
أرى أناساً ومحصولي على غنم
معياد كل رقيق الشفرتين غدا



78 ‘Abdulvâhid b. ‘Alî Haleplidir. 350’den sonra vefat etmiştir.

79 Subhu’l-Mebnî ‘an Haysiyyeti’l-Mutenebbî, s. 27.

80 Subhu’l-Mebnî ‘an Haysiyyeti’l-Mutenebbî, s. 59

81 İsmi Muhammed b. Hasen’dir. Dilcilerin meşhur ve önde gelenlerindendir. 388 yılında, doğduğu yer olan Bağdat’ta vefat etti.

82 el-‘Umde fî Sinâ‘ati’ş-Şi‘r ve Nakdihî, I, 87.

83 el-‘Umde fî Sinâ‘ati’ş-Şi‘r ve Nakdihî, I, 194.

84 el-‘Umde fî Sinâ‘ati’ş-Şi‘r ve Nakdihî, I, 157.

85 el-‘Umde fî Sinâ‘ati’ş-Şi‘r ve Nakdihî, I, 157.

86 el-‘Umde fî Sinâ‘ati’ş-Şi‘r ve Nakdihî, I, 160.

87 Bir kelimeyi, bir mısra veya beyitte iki değişik anlamda kullanmaktır.

88 el-‘Umde fî Sinâ‘ati’ş-Şi‘r ve Nakdihî, II, 4.

89 el-Meselu’s-Sâ’ir fî Âdâbi’l-Kâtib ve’ş-Şâ‘ir, s. 432.

90 el-Meselu’s-Sâ’ir fî Âdâbi’l-Kâtib ve’ş-Şâ‘ir, s. 183.

91

يا ولكنه كريم كرام


كل آخائه كرام بني الدن
Beytindeki آخائه kelimesi garibliğiyle beraber gerekli de değildir. Çünkü kelimenin yerine أخوائه diyebilirdi. el-‘Umde fî Sinâ‘ati’ş-Şi‘r ve Nakdihî, II, 205. Ayrıca,

شبم على الحسب الأغر دلائل


جفخت وهم لايجفخون بها بهم
deki جفخت yerine aynı anlama gelen فخرت kelimesini kullanabilirdi ve o zaman bu tuhaflık ve çirkinlik ortadan kalkardı. el-Meselu’s-Sâ’ir fî Âdâbi’l-Kâtib ve’ş-Şâ‘ir, s. 92.

92 (فأرحام شعر يتصلن لدنه) deki لدن kelimesinin nûn’unun şeddeli olması ve (لهذا الأبى الماجد الجائد القرم) deki جائد kelimesinin kullanılması gibi. Bu kelime Arapçada kullanılmamaktadır. Yetîmetu’d-Dehr’in Mutenebbî’ye ait kısmı. Birinci mısra ‘Alî b. Ahmed et-Tâ’î ve ikincisi Huseyn b. İshâk et-Tenûhî hakkındaki kasidelerdendir.

93 el-‘Umde fî Sinâ‘ati’ş-Şi‘r ve Nakdihî, I, 82.

94 el-‘Umde fî Sinâ‘ati’ş-Şi‘r ve Nakdihî, I, 51.

95 el-Meselu’s-Sâ’ir fî Âdâbi’l-Kâtib ve’ş-Şâ‘ir, s. 454.

96 el-‘Umde fî Sinâ‘ati’ş-Şi‘r ve Nakdihî, II, 57.

97 وأما أبو الطيب المتنبي فإنه أراد أن يسلك مسلك أبي تمام فقصرت عنه خطاه ولم يعطه الشعر في قياده ما أعطاه لكنه حظي في شعره بالحكم والأمثال واختص بالإبداع في وصف مواقف القتال وأنا أقول قولا لست فيه متأثماً ولا منه متلثماً وذاك أنه إذا خاص في وصف معركة كان لسانه أمضى من نصالها وأشجع من أبطالها وقامت أقواله للسامع مقام أقوالها حتى تظن الفريقين تقابلا والسلاحين قد تواصلا فطريقه في ذلك تضل بسالكه وتقوم بقدر تاركه ولا شك أنه كان يشهد الحروب مع سيف الدولة بن حمذان فيصف لسانه ما أدى إليه عيانه... el-Meselu’s-Sâ’ir fî Âdâbi’l-Kâtib ve’ş-Şâ‘ir, s. 471.

98 el-Meselu’s-Sâ’ir fî Âdâbi’l-Kâtib ve’ş-Şâ‘ir, s. 489.

99 اتباع الفقرة الغراء بالكلمةالعوراء والأفصاح بذلك في شعره عن كثرة التفاوت وقلة التناسب وتنافر الأطراف وتخالف الأبيات وما أكثر ما بحوم حول هذه الطريقة ويعود لهذه العادة السيئة ويجمع بين البديع النادر والضعيف الساقط فبيناه، يصوغ أفخر حلى وينظم أحسن عقد وينسج أنفس وشى ويختال في حديقة ورد اذا به قد رمى بالبيت أوبالبيتين في أبعاد الاستعارة وتعويض اللفظ وتعقيد المعنى أو المبالغة في التكلف والزيادة في التعمق والخروج إلى إفراط والإحالة أو السفسفه والركاكة أوالتبرد والتوحش واستعمال الكلمات الشاذة فمحا تلك المحاسن وكدر صفائها واعقب حلاوتها مرارة لامساغ لها (Yetîmetu’d-Dehr).

100 لايصدق الوصف حتى يصدق النظر.

101 Seyfuddevle’nin yeğeni Ebû Tağleb’in hocasıydı. 377’de hayattaydı. Güçlü şairlerden olmakla beraber faydalı eserleri de vardır. en-Nuzhe ve’l-İbtihâc, Kitâbu’l-Envâr, Kitâbu Tafdîl-i Ebî Nuvâs ‘alâ Ebî Temâm ve diğerleri. İrşâdu’l-Erîb ilâ Ma‘rifeti’l-Edîb, V, 375-376.

102 es-Subhu’l-Mebnî ‘an Haysiyyeti’l-Mutenebbî, s. 35.

103لما تأملت شعره بعين المعدلة البعيدة عن الهوى وعين المعرفة التي ماضل صاحبها وما غوى وجدته أقساماً خمسة خمس في الغاية التي انفرد بها دون غيره وخمس من جيد الشعر الذي يساويه فيه غيرع وخمس دون ذلك وخمس في غاية المتقهقرة التي لايعبأ بها وعدمها خير من وجودها (el-Meselu’s-Sâ’ir fî Âdâbi’l-Kâtib ve’ş-Şâ‘ir).

104 el-Meselu’s-Sâ’ir fî Âdâbi’l-Kâtib ve’ş-Şâ‘ir, s. 471.

NÜSHA, YIL: V, SAYI: 17, BAHAR 2005


1   2   3


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət