Rü’yanın Zeyli
270-)Rü’ya hacda sükût etti. Çünki haccın ve ondaki hikmetin ihmali, musibeti değil, gazab ve kahrı celbetti.(STİ:52)
271-)Sual: Rüya-yı sadıka vasıtasıyla veya hakiki keşif cihetiyle, Hz. Ali (r.a.) ve Gavs-ı Âzam (r.a.) gibi zevat-ı kudsiye cüz’i işlere dair âmi adamlarla da temas edebilirler ve bazı şeyleri haber veriyorlar. Nedendir ki bunların bir işaret-i gaybiyelerini gayet ehemmiyetle bin keşif ve binler rüya-yı sadıka kadar tutuyorsunuz, ehemmiyet veriyorsunuz?
272-)Elcevap: Sekiz yüz ve bin üç yüz sene mesafede veraset-i Nübüvvet makamında âlem-i İslâmın istikbali nokta-i nazarında külli bir nazar o uzun mesafede görünen hadisatın elbette çok ehemmiyeti olacak. Dağ gibi bir büyüklüğü olacak ki o uzun mesafede ve o küllî nazarda âlem-i İslâmın menfaati nokta-i nazarında uzakta görünsün ve ona dikkat edilsin ve vücuda gelmeden evvel ondan haber verilsin. Rüya-yı sadıka ve keşif ise cüz’i ve hususidir. Vücuda geldikten sonra yakından bakmaktır. Elbette böyle keşif cihetinde ruhani temessül itibariyle yakından bakıldığı vakit zerreler dahi görünebilir. Adi adamlar da onların ruhani misalleri ile görüşebilirler. Ve gayet ehemmiyetsiz şeyler de medar-ı nazar olabilir.
Evet, bir aynada misalî güneşle münasebettar olmak ve sohbet etmek nerede, hakiki semadaki güneşle münasebettar olmak nerede? Aynadaki güneşi herkes eline alabilir. İltifatına mazhar olabilir. Konuşabilse belki konuşturabilir. Fakat semadaki güneşin iltifatını celbeden ve kendisi ile konuşturan kimse kamere çıkmalı, makamı kamerde olmalı veya kamer gibi bir vazife görmeli yoksa o Sultan-ı Semavinin haşmetli nazarı altında hiç görünmeyecek derecede gizlenecektir.(OL:318)
273-)Daha Celcelûtiye’de bu zamana ve Risale-i Nur’a ima eden müteaddit emareler var. Hattâ hayretimi mucib bir rüya Eskişehir hapsinde istintâkımdan bir gece evvel görüyorum ki: “Celcelûtiye’nin Süryanî şu fıkrası
$
imdadıma yetişmiş. Beni sıkıntıdan kurtarmış. Ben birkaç defa tekrar edip okuyorum.” Uyandım. Yattım. Yine onunle meşgulüm. Sabahleyin fevka’l-me’mul istintâka çağırıldım. Hem fevkalade cevap verdim. Müdafaatımın en mühim ve memurları hayrette bırakan parçası tekellüfsüz tezahür etti. Fakat o parçayı ben kaleme alamadım. Onlar yazdılar. Her ne ise... Bundan bu Celcelûtiye bize bakar. Bir hâtıra geldi. Baktım ki; O Süryanî fıkranın tam arkasında bir satır evvel Hz. İmam-ı Ali’nin (r.a.) Risale-i Nur’u tasrih etmişim, diye başta yazdığım $ ve iki satır evvel
$ manidar, müjdeli, kerametkâr fıkraları bulunuyor. Anladım ki: Gecedeki meşguliyet bunun için imiş. Elhasıl, Celcelûtiye bu işaretiyle kaside-i Ercüziye’deki zahir keramet-i Aleviyeyi hem teyid eder, hem onunla teeyyüd edip sarahat derecesine takarrub eder.
274-)Cay-ı dikkattir ki: Ben üveysî bir tarzda bir kısım ilm-i hakikatı Hüccetü’l-İslâm olan İmam-ı Gazali’den (k.s.) almıştım. fiimdi anlıyorum ki, İmam-ı Gazali (k.s.) aynı dersi üveysî bir tarzda İmam-ı Ali’den (r.a.) almıştır. Demek Hz. İmam-ı Ali’nin (r.a.) mühim bir şakirdi olan İmam-ı Gazali’nin (k.s.) başı üstünde bu biçare talebesine şefkatkârâne, tesellidarâne en sıkıntılı bir zamanda bakması acip değil, belki lâzımdır ve öyle olmak gerektir. Risale-i Nur’a üç fıkrasında kuvvetli işaret eden Hz. Ali’nin (r.a.) kaside-i Celcelûtiyesinin hiçbir cihetle tesadüfe hamledilemez. Tevafuklu bir kerametini beyan etmeye mecbur oldum.
275-)fiöyle ki: Üç aydan beri o kasideyi okuyorum. Yalnız sekiz sayfayı halledemediğim bir vefka dair olduğu cihetle okumuyordum. Fakat ahirinde $ den başlayan ahirki iki sayfayı da ötekilerle beraber okurdum. Yetmiş defa kat’î, belki tahminime göre yüze yakın defalarda her defa istisnasız ne vakit elime alıp baştan okuduktan sonra ahirini açarken $ ile başlayan sayfa açılıyordu. Ben hayret ediyordum. Onu okumayarak iki sayfa sonra $ ile başlayan iki sayfa ahirini okuduklarıma zam ederek her ne vakit baştan okuduğum ve terkettiğim sekiz sayfaya gelirken kitabın bâki kalan yüze yakın sayfaları içinde açtıkça yine $ sayfası açılıyordu. Hayret içinde hayret ediyordum. Elli defadan sonra dedim: “Acaba bu sayfa neden açılıyor? Onu da okusam ne olur?” Baktım ki, Kaside-i Celcelûtiyeyi okuduğum maksadın neticesini o sayfa gösteriyor. Ben terk ettiğimden hatâ ettiğimi bildim. Ondan sonra okumaya başladım. Ondan sonra belki kırk defadan fazla ele aldıkça yine o sayfa açılıyordu. Nihayet arkadaşlarıma hikâye ettim. Onlar da hayret içinde hayrette kaldılar. Dedim: “Bu Celcelûtiyenin bir kerametidir. Sizleri değil, başkalarını ikna edecek maddî delil elimde yok. Yalnız benim müşahedatım var. Benim müşahedatım başkasına hüccet olamaz. Ben de şimdiye kadar delilsiz dâvâları yazmak adetim değildi. Fakat madem şu tevafuk aciptir. Elbette işarettir ki, “Beni yaz.” Ve inanmayanlara kendini inandıracak ki yazdırmak istiyor.
276-)Cenab-ı Hakka yüz bin şükür ediyorum ki, bana hem büyük bir teselli, hem dâvâma büyük bir delil gösterdi. Ve tevafukun beş altı nev’i bize ve mesleğimize medar-ı imtiyaz ve vesile-i teşvik olarak verilmiş. Ve her me’yusiyet ve gevşeklik zamanımızda bir kamçı-yı teşvik ve bir keramet-i hizmet-i Kur’ânîyeye, medar bir tevafuk-u latife imdadımıza yetiştiği gibi bu defa da yetişti.(OL:636)
277-)Dâireye girmeden evvel bulduğu şeyhi, her fert o şeyhini, mürşidini, dâirede dahi muhâfaza edebilir. Fakat şeyhi olmayan, dâireye girdikten sonra, ancak dâire içinde mürşid arayabilir. Hem Risaletü’n-Nur’un velâyet-i kübrâ olan sırr-ı verâset-i Nübüvvet feyzini veren ders-i hakâik dâiresindeki ilm-i hakikat dahi dâire hâricindeki tarikatlere ihtiyaç bırakmaz. Meğer tarikati yanlış anlayıp, güzel rüyalar, hayaller, nur ve zevklere müptelâ ve âhiret faziletinden ayrı olan dünyevî ve hevesî zevkleri arzulayan ve merciiyet makamını isteyen nefisperestler ola...(OL:673)
278-)Bizden bir ay uzakta bulunan Risaletü’n-Nur şakirtleri, Üstadımızın hastalığının aynı zamanında hastalığının vaziyetini rüyada aynen gördükleri gibi, Sabri ve Hâfız Ali’nin taifeleri de aynı vakitte burada, yani Kastamonu’da olduğu gibi hasta olan Üstadımızın hesabına daha mühim bir tarzda çalışmışlar.(Sekizinci Lem’a)
279-)iki gece âlem-i menamda iki suale maruz oldum. Birinci gecede cevaba hazırlanırken uyandım. İkinci gecede cevabı verdim, daha itmam etmeden uyandım.
$
280-)Birinci sual: “İ’câz-ı Kur’ân’ı icâz ile beyan et.”
Cevap: İ’câz-ı Kur’ân yedi menabi-i külliyeden tecellî ve yedi anasırdan terekküp eder.
281-)Birinci menba: Lâfzın fesâhatinden, nazmın cezaletinden, mânânın belâğatından, mefhumların bedâatinden, mazmunların beraatinden, üslûpların garabetinden tevellüd eden nakş-i aciptir.
282-)İkinci unsur: Umur-u kevniyedeki gaybdan, hakaik-i İlâhiyedeki gaybdan, mazideki gaybdan, müstakbeldeki gaybdan terekküp eden ilmü’l-guyûbdur.
283-)Üçüncü menba: Lâfzı cihetiyle pek çok ve usul ü Arabiyece sahih, nazar-ı belâğatte müstahsen, hikmet-i teşriiyeye münasip pek vâsi vücuh ve ihtimâlâtın şümulünden;
• ve mânâ cihetiyle meşârib-i evliya, ezvak-ı ârifîn, mezâhib-i sâlikîn, mesalik-i fukahâ, turuk-u mütekellimînin ihâtasından;
• ve ahkâm cihetiyle hakaik-i ahvâl, desâtîr-i saadet-i dâreyn, vesâil-i terbiye, revabıt-ı hayat-ı içtimaiyenin istiâbından;
• ve ilmi cihetiyle ulûm-u kevniye, ulûm-u İlâhiyeye istiğrakından;
• ve makasıd cihetiyle muvazenet ve ıttırad ve desâtîr-i fıtrata mutabakatından neş’et eden câmiiyet-i harikulâdedir.
284-)Dördüncü unsur: Her asrın derece-i fehim ve edebine ve her asırdaki tabakatın derece-i istidat ve kabiliyetine ifâza-i nur, herbir asra ve her asırdaki herbir tabakaya kapısı küşâde, ve herbirisini irzâ etmekle hasıl olan harikulâde tazeliğiyle ihatasıdır.
285-)Beşinci menba: Nakil cihetiyle ihbar-ı evvelîn ve âhirîn, hakaik-i gayb ve şehadet, serâir-i İlâhiye, revabıt-ı kevniyeye dâir hikâyâtıdır—ki, ne vâki, ne akıl ve mantık onu kabul etmese de, tekzip edememiş—kütüb-ü sabıkanın ittifakından musaddıkane, ihtilâfî yerlerde musahhihâne hikâyâtından neş’et eden ihbârât-ı sadıkasıdır.
286-)Altıncı unsur: Tazammun ettiği ve tesis ettiği dîn-i İslâmdır ki, onun misline ne mazi muktedir olmuş, ne müstakbel muktedir olabilir.
287-)Yedinci menba: fiu altı menbadan çıkan envâr-ı sittenin imtizacından tevellüd eden hüsn-ü hakikîden hasıl olan zevk-i i’câzdır ki, hadsen bilinir; tâbirine lisan ve fikir kasırdır.
288-)Eğer desen: “Tasvirden anlaşılır ki, taaddüd-ü mesalik ve ihtilâf-ı turuk matluptur.”
Cevap: Evet, matluptur. Hem zarurîdir. Eğer hodgâmlıktan neş’et eden inhisar zihniyetiyle başkaların reddine kalkışırsa, elbuğzu fillâhı su-i istimal ederse, o vakit ihtilâf zarardır. Yoksa el-hubbu fillah düsturunu esas tutsa, tekâmülde teavün kanununu bilse, şeriatın vüs’atini, tabipliğini düşünse, ihtilâf imtizaca sebep olur.
289-)Elhasıl: Herkes kendi mesleğine “Hüve hakkun” demeli, “Hüve’l-hakk” dememeli. Veyahut “Hüve’l-ahsen” demeli, “Hüve’l-hasen” dememeli.
Ey sâil-i misâlî! Cevab-ı mûcez istedin, ben de mücmel cevap verdim. İzahı istersen, birçok mücelled lâzım gelir. İşte şu anasır-ı seb’anın yalnız birinci unsurun ikinci cüz’ü olan nazmın cezaletini beyan etmek için, İşârâtü’l-İ’câz namındaki tefsirimi irâe ediyorum. Zira bütün o tefsir, ancak nazmın cezaletinin bir kısmını şerh edebilmiştir.(Rumuz)
ALINAN YERLER
(S: 147, 312, 322, 325, 350, 511, 515 ,544, 571, 580, 660, 705, 709, 715, 717, 733, 771)
(M: 6, 45, 81, 83, 174, 273, 346, 361)
(L: 12, 17, 46, 83, 114, 270, 278, 428)
(Ş: 136, 307, 488, 628, 716)
(İ: 198)
(Ms: 125, 150, 197)
(Bms: 135, 241, 251, 289, 396, 469, 566)
(B: 60, 75, 140, 144, 155, 158, 159, 165, 170, 183, 192, 202, 213, 214, 218, 239, 281, 307, 310, 329, 340, 345, 355)
(K: 19, 78, 95, 101, 113, 115, 125, 132, 133, 137, 138, 214, 216, 249)
(E: 54, 212)
(Em: 9, 111, 112, 113, 156, 231)
(ST: 16, 21, 26, 28, 51, 93, 100, 169, 173, 174, 200, 209)
(T: 32, 40, 46, 297, 365, 482)
(Mu: 65, 89)
(Mü: 36, 104, 105, 108)
(STİ: 9, 30, 36, 52)
(OL: 318, 636, 673)
(Sekizinci Lem’a)
(Rumuz)
|