Ana səhifə

Mühendis kelimesi çok eskilere dayanan teknik bir kavramı ifade ederdi. Hendese (geometri) tahsil eden kişi demektir


Yüklə 4.97 Mb.
səhifə2/25
tarix26.06.2016
ölçüsü4.97 Mb.
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   25

YATIRIMCILAR

Belirli kaynakları, sermaye ve iş gücü ile karşılaştırıp bu kaynakları çoğaltmayı hedefleyen kişilere (çeşitli seviyelerde risk alabilen) yatırımcı denilir.Yatırımcı, kendi birikimleri yanında, başkalarının kaynaklarını da kullanabilir. Bu yabancı kaynak kullanımı ödünç olup genelde bir kullanım maliyeti taşır. Yatırımcılar A) Devlet-Kamu, B) Özel Sektör olarak iki gruba ayrılırlar. Devlet yatırımlarını yaparken kaynak kaybını/kazancını çok önemli bir parametre olarak görmez. Onun için sosyal yarar daha öne çıkar. Sosyal fayda ile ekonomik faydayı ayni anda düşünüyorsa o projeye, sosyo-ekonomik bir proje sıfatı verir, böylece kaynak kaybı ikinci öneme düşer. Özel sektör yatırımlarında kar amacı ön plandadır. Kar amacı gütmediği yatırımlara hayır yatırımları der. Kurumsallaşmış olan özel sektör, sosyal içerikli projeleri kurmuş oldukları kar amacı gütmeyen vakıflar kanalıyla yapar. Yatırımcıları iki sınıfta toplamak mümkündür.



  1. Risk almayan yatırımcılar

  2. Risk alan yatırımcılar

Risk alan yatırımcıları da beş kategoriye ayırmaktayız.

  1. Endüstriyel yatırımcılar

  2. Menkul kıymet yatırımcıları

c) Spekülatörler

d) Arbitrajcılar

e) Risk sermayedarları


      1. Risk almayan yatırımcılar(Tasarrufçular)

Her insan, tükettiğinden fazla üretmek, artanını ileride Kullanmak için saklar veya tekrar üretime yönlendirmek ister. Bu istem şuur altında saklıdır. Birçok insanın elinde bulundurduğu kaynaklar kendi ihtiyaçları kadar değildir. Kaynağı az olan kaynağı çok olandan ödünç alır. Toplumda genel öğreti, ayağını yorganına göre uzat şeklindedir. Ödünç alma veya verme işlemi kolay olan bir işlem değildir.


İnsanların çoğu birikimlerini kaybetme duygusundan uzak kalmak için risksiz alanlarda değerlendirirler. Yani birikimlerini(tasarruflarını) kaybetmek istemez. Risk ise kaynakları kaybetme ihtimalidir. Kaynak kaybına karşı, önlemlerden biri (Bankalar yaygınlaşmadan önce )de birikimler küplerde, kutularda, tenekelerde genelde altın, gümüş olarak saklanmasıydı. Bugün risksiz yatırım yapmak isteyenler hazine bonosu veya tahvili alırlar. Çok küçük bir risk taşıyabilecekse, bankaya mevduat yapılır. Böyle bir mevduatın getirisi mevduat yapılmadan önce bellidir. Bu getiriye faiz denilmektedir. Bu tür yatırımcılık insanoğlunun yarınki belirsizliklere karşı bir birikim yapması isteminden kaynaklanmaktadır. Günümüzde toplumların çok büyük bir bölümü bu tür yatırımcılardır. Yatırımcılar bu kadar çok olunca, yatırımcılara aracılık eden büyük sayıda kurumlar ortaya çıkmıştır. Bankerler, bankalar, risk almak istemeyen yatırımcıların kaynaklarını risk almak isteyen yatırımcılara aktarırlar. Bunun için banka risk almak istemeyen yatırımcının yatırdığı kaynağa faiz verir, bu kaynağı kullandırdığı yatırımcıdan faiz alır..Toplumsal alışkanlıklar, risk almayan yatırımcıların, birikimlerini altın, gümüş gibi kıymetli madenlere yaptığı gibi, bazıları da çeşitli dayanıklı tüketim mallarına yatırım yaparlar.
İnançları gereği Faizi doğru bulmayan insanlar da, birikimlerini katılım bankalarına yaparlar. Katılım hesabı adı altında yatırılan mevduat, belli şartlarda çalıştırıldıktan sonra getirisinin %20’sini (ortalama olarak) katılım bankası kendi masrafları için alır. 80%’ini katılım hesabı açtırana verilir. Katılım hesabı teorik olarak kazanır da kaybeder de. Getiri oranı ancak para işledikten sonra ortaya çıkar. Para kullanımı ticaret olarak değerlendirilip, kar ve zarar ihtimallerini içerdiğinden faiz olmamakta, buna kar payı denilmektedir. Bu finans kurumlarına da yatırım yapanlar risk almayan yatırımcılar sınıfına girerler. Çünkü tasarruflar, katılım hesapları, garanti altına alınmıştır. Risk almadan yatırım, hazinenin çıkarmış olduğu bono ve tahvil almakla da yapılabilinir. Bu tür yatırımlar gayri-maddi yatırımlar adını alırlar. Bankaya yatırılan kaynağa tasarruf mevduatı denilir.


      1. Risk alan yatırımcılar

Bazı yatırımcılar bir nebze risk almaya razı iken, bazı yatırımcılar adeta kumar oynar gibi risk üstlenebilmektedir. Menkul kıymetler içinde riski en büyük olan hisse senetleridir. Üzerinde çeşitli kısıtlamalar taşıyan gayrimenkulleri almak da büyük risk taşır. Bu gibi varlıkları , aldıktan sonra beklenen getiri alınır alınmaz elden çıkarmak esastır. Risk alabilen yatırımcılar aldıkları riski bilmek ister. Bunu hesap etmek için de çeşitli getiri senaryolarına göre yapılan yatırımın getirisi hesap edilir, bu senaryolara göre gelen getiri bulunur, bu getirilerin standart sapması hesap edilir. Standart sapma risk olarak bilinir. Risk, getirilerin önemli oranlarda dalgalanmasından kaynaklanır. Sabit getirisi olan bir yatırımın riski sıfırdır. Çünkü standart sapması sıfırdır. Yatırımcı , risk arttıkça getiri beklentisinin daha büyük olmasını bekler. Gerçek hayatta da böyledir. Risk alan yatırımcılar da çeşitli alt guruplara ayrılabilirler


a)Endüstriyel yatırımcılar: Birikimlerini sanayi (maddi) yatırımlarında değerlendirmek isteyen müteşebbisler, münferiden veya çok ortaklı bir şirket etrafında toplanarak yatırım yaparak birikimlerini değerlendirirler. Bir çok kişi müteşebbis olmak ister, bu yola çıkar ama başarılı olamaz. Her toplumda başarılı müteşebbis sayısı sınırlıdır. Mevcut kaynaklarını endüstriyel yatırımlarda değerlendirmek isteyenlerin çoğu mümkün olduğu kadar az risk taşımak isterler. Bazı yatırımcılar, Girdikleri yatırımın risklerini menkul, gayri- menkul portföyü oluşturarak azaltma yolunu seçerler. Yatırımcılar, bazı menkul kıymetlerin risklerini türev menkul kıymetlerle sıfırlamaya çalışırlar.Risk almak isteyen yatırımcılar, kendi işletmelerini kuramıyorlarsa, borsadan hisse senedi alarak risk taşıyan yatırımcı sınıfına girerler.
Menkul, gayrimenkul varlıkları yatırım amacı ile satın alan yatırımcılardan başka, arz-talep kanunu ile borsalarda yanlış fiyatlanmış varlıklardan kar etmek amacı ile hareket eden yatırımcılar da var. Bunlar, kısaca aşağıda verilmiştir. Bu kimseler, serbest piyasa ekonomisinde doğabilecek yanlış arz-talep seviyelerinin düzeltilmesi rolünü üstlenirler. Bazıları da piyasada fiyat kararlılığını, Pazar stabilitesini sağlarlar.
b)Menkul Kıymet Yatırımcıları: Risk alan yatırımcıların menkul kıymetlere yatırım yaparak, endirekt olarak üretime katkıları olur. Bir projeyi gerçekleştirme yerine mevcut tesislerin çıkardığı, tahvil ve hisse senetlerini alırlar. Bu tür yatırımcılar, uzun vadeli yatırım yaparak, çocuklarının eğitim giderleri, kendisinin emekli olduğunda ek bir gelir düşünürler. Bazı insanlarda, çok kısa vadelerle borsada hisse senedi alıp satarlar, bu işlemlerden para kazanmayı amaçlarlar. Yanlış bir anlayışla borsada oynamak adını verirler.Oyun her zaman için biraz daha fazla risk taşır.Bu tür yatırımcı, işletmenin yönetiminde bulunmadan, karı paylaşmak ister.
c)Spekülatörler: spekülasyon geleceğin değerlendirilmesi beklentilerinin netleştirilmesiyle kar yapabilmek için pozisyon almadır. Bu işi yapana da spekülatör denir. Spekülatör gelecekteki arz ile talebi ne kadar iyi değerlendirebilirse o nispette kar edebilirler.
Fiyatlar yükselecekse uzun pozisyon alırlar gerileyecekse borsada kısa pozisyon alarak kar etmeyi amaçlarlar. Fiyatlar düşündükleri yönde gelişirse kar ederler. Aksi halde zarar ederler. Spekülasyon bir nevi kumar olarak da addedilebilir .
Mal üzerine çalışan spekülatörler toplum önünde potansiyel suçlu gibidirler. Aslında serbest piyasa ekonomisinde pazarın genişlemesine müspet katkısı vardır. Mal çok iken (arz talepten büyük ise) fiyatlar düşer. Spekülatör mal alarak, fiyatların daha da düşmesini önler. Mal kıt ise (arz talepten küçük ise) önceden aldığı malları satar fiyatların anormal yükselmesini önler böylelikle toplum için çok yararlı bir fonksiyon görür. Kapalı ekonomilerde, halkın zaruri ihtiyaçları ile ilgili spekülasyon yapmak fevkalade zordur. Yapanlara da iyi gözle bakılmaz. Türkiye de, ellili yılların sonlarında spekülatif amaçlı davranan kişilere çok ağır mali ve bedeni cezalar getirilmişti. Pazarın küçük (sığ) olması durumunda, birkaç spekülatörün bütün arzı kapatma durumu fiyatların arz-talebe göre değişmesini engeller, ve fiyatlar keyfi, beklenen karı oluşturacak seviyelere çekilir. Bu durum, spekülatörü toplumda çirkinleştirir. Ülkemizde kurulmuş bulunan Tarım Satış Kooperatifleri, ürünü harman zamanında alarak fiyatların çok düşmesini önler, ürünü fiyatlar yükselirken (piyasada ürün gelimi azalırken) piyasaya sürerek fiyat istikrarını sağlamak ister.Bu tür kooperatifler iki binli yıllara kadar devlet desteği ile piyasadan büyük alımlar yaparak iç fiyatları yükseltirlerdi. Bazen bu fiyatlar dış fiyatların çok üzerine tırmanır ve ihraç edilemez duruma girer kaynakların atıl kalmasına yol açardı. Bu durumda zarar, hazinenin sırtına yüklenirdi. Doksanlı yıllarda bu tarım satış kooperatiflerinin piyasa ekonomisine uyum sağlamaları istenmiş, bunun için hazinenin yapa geldiği düşük faizli fonlamaya son verilmiştir. Düşük maliyetli fonlamanın kesilmesi sonrası, bu kurumların piyasa düzenleme işlevleri çok küçülmüştür.
d) Arbitrajcılar; arbitrajcılar, ayni malın iki piyasada farklı fiyatının bulunması halinde, bu durumdan yararlanmak isteyenlere denir. Arbitrajcı, iki ya da ikiden fazla piyasada (borsada) aynı anda işleme girerek kar elde etmeye çalışırlar. Arbitraj iki türlüdür. Birincisi mekan içinde arbitraj ikincisi zaman içinde arbitrajdır.
Mekan içinde arbitraj; bir varlığı ucuz olan piyasadan alıp, pahalı olduğu piyasada satmaktır. Satıştan elde edilen para alışı finanse etmek için kullanılır. Bu tür arbitraj özellikle hisse senedi ve döviz piyasalarında kullanılır.Bu da fiyatların globalleşmesine yol açar.
Zaman içinde arbitraj; bir malın şu anda spot piyasada alımı (yada satımı) ile eş anlı olarak vadeli piyasada satımı (yada alımı) sonucunda oluşturulmaktadır. Burada yatırımcının vadeli piyasadan satış yaparak, alıştaki kaynak ihtiyacı bildirilmesi esastır. Ancak arbitrajlarda küçük bir risk ve güvence işlemleri için küçük bir öz kaynak gerektirebilir. Teorik olarak arbitraj risksiz olarak kendi kaynaklarını kullanmadan kar etme durumudur. Arbitraj için bir örnek,
Bir yatırımcı 10.000TL ile %12 den üç aylık borçlanmaktadır. Aldığı borç para ile Londra borsasından bakır bağlamaktadır. Bakırın bugünkü fiyatı 1000 TL/kg üç ay vadeli fiyatı 1100 TL/kg olsun. Bu yatırımcı borsada kısa pozisyon alarak, kendisini üç ay sonraki bakır fiyatlarının düşmesine karşı korusun. Bu yatırımcı üç ay sonra bankaya (1,03)=10.300TL ödeyecek, kendisi bakırı 1100 TL ye satacağı için eline geçecek para 10.000:1000x1100=11000 TL. yatırımcı kendi kaynağını kullanmadan 700 TL para kazanmıştır.
Arbitrajcı, borsalarda fiyatların çarpık gelişmesini önleyerek, ekonomilerin, pazarları globalleşmesine katkıda bulunur.

e)Risk Sermayedarları; Bazı yatırımcılar, üretim projelerine (genelde ileri teknoloji içeren projeler) şirketin kuruluş aşamasında yatırımcı gurubuna girerek hem bazı ayrıcalıklar alırlar ve hem de projenin başarılı olması durumunda hisse senetlerinin değerlenmesinden ilave kar ederler. Böylelikle büyük riske girerek, büyük kar beklentisinde olurlar. Ülkemizde bu tür yatırımcılık henüz müesseseleşememiştir. Katılım bankalarının bir pencereleri (mudaraba) böyle bir yatırım imkanı sunmaktadır. Risk sermayesi veren bir İş Bankası şirketi kurulmuş olup,kaynak sıkıntısından bir çok projeyi finanse edememektedir. Risk sermayedarları genelde ileri teknoloji yatırımlarına yönelirler, Risk büyük olduğu için beklenen kar oranı yüksektir. Klasik yatırımcılar, bu gibi yatırımların büyük risk taşıdığına inandıkları için bu tür yatırımlardan uzak dururlar. Risk sermayedarı, beklediği kar ve rantı bulunca, hisselerini satar, bir başka riskli projeyi finanse etmeye koyulur

1.1. EKONOMİK MODELLER
İnsanoğlunun topluluk olarak yaşamaya başladığından beri, yaşamlarını sürdürme aşamasında belirli kurallar çerçevesinde davranma zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Ekonomik yaşamımızı çerçeveleyen kurallar, ekonomik modelin ana hatlarını oluşturmuştur. Sanayi devrimi ile beraber, ekonomide kurallar belirgin hale gelmiş, ekoller oluşmuş, bunlardan da disiplinler geliştirilmiş, okulları ve tedrisatı oluşturulmuştur. Ticaretin kuralları belirlenmiş ve yazıya dökülmüştür. Anadolu, Avrupa ile Asya kıtası geçidinde olduğundan organize panayır ve fuarların oluşmasında öncülük etmiştir. Bu gün için ticaret sektöründe gelişmiş bulunan müesseselerin daha basitleri geçmişte oluşmuş olduğu görülmektedir.
Aşağıda, bugün için mevcut önemli ekonomik modellerin ana hatları verilmekte olup, bu modellerle ilgili yapıla gelmekte olan kısmen felsefi, kısmen dogmatik tartışmaların dışında kalınacaktır.


      1. Serbest Piyasa Ekonomisi

Adam Smith ile başlayan serbest piyasa ekonomisi anlayışında bir çok okullar oluşmuştur. Keynes, Fridman bu okulların önemlileridir. Bu doktrinde fiyatlar kontrol edilmez, devlet fiyatlara müdahale etmez, para da mal gibi arz-talep altında fiyatını bulur, paranın getirisi yani faizi vardır. (Tam istihdama ulaşıldığında faizin sıfır olacağı doktrinde ifade edilmesine rağmen şimdiye kadar böyle bir sonuç elde edilememiştir). Piyasayı arz talep kanunu düzenler, yatırımlar uyarılmış yatırımlar( talebin yönlendirdiği yatırım) dır. Bu anlayış geniş ölçüde kapitalist sistem olarak da bilinir. Kısa tarif olarak, üretimin özel girişimci tarafından kar amacı ile yapılıp pazarda satıldığı ekonomik sistemin adıdır. Sistem haline gelmesi, bir ekol olması Batı da başlayan sanayi devrimi ile birliktedir. Bu ekonomi anlayışına kapitalist ekonomik anlayışı da denilir. Başlangıçta hiçbir düzenlemenin olmadığı şekline vahşi kapitalizm denilmiş, bilahare, sisteme üzerinde toplumların yaşantısına uygun düşen bazı kısıtlamalara gidilmiştir. Bazı ülkelerde, kritik sektör tanımlaması yapılarak, devlet yatırımları yapılmış, fiyatlara sınırlamalar getirilmiştir.


1.1.2 Kontrollü Ekonomi
Bu doktrini Karl Marx formüle etmiş olup, serbest piyasa ekonomisine- kapitalist sisteme muhalefetten doğmuştur. Buradaki ana kabul, yatırımları, üretimi, fiyatları devlet düzenler, faiz yoktur, tam istihdam zaruridir. Üretimde artı değer vardır, bu değerin paylaşılması hakça olmalıdır. Bu doktrine merkezi planlama sistemi de denilmektedir. Halkın ne üreteceği, ne tüketeceği devlet tarafından planlanır. Buna komünist sistem, merkezi planlama sistemi de denilmektedir. Bu sistemde müteşebbis yoktur. Müteşebbis emekçiyi sömüren bir kişidir. Pazar, güdümlüdür, tüketici devletin öngördüklerini tüketmek durumundadır. Tercih yapabilme çok sınırlıdır. Sistem öyle uygulandı ki, bireyin mesleğini de rejim, sistem adına tayin ederdi.Öğrencinin ileride ne olmak istediği değil, rejimin istediği olmak durumundadır., Bu model insan tabiatına ve tabiat kurallarına aykırı olduğundan bugün takipçisi kalmamış gibidir.


      1. Karma Ekonomi

Karma Ekonomi yukarda verilen iki ekonominin değişik oranlarda karıştırılmasından doğmuştur. Ana örneklerinden biri Türkiye ‘dir. Birçok ülke de, bu fikri benimseyerek kendilerinin karma ekonomi doktrinini takip ettiklerini iddia etmektedirler. Burada önemli olan iki doktrinin birbirleriyle hangi oranlarda karılacağıdır. Devlet hangi yatırımları yapacak, özel teşebbüse hangi alt sektörleri bırakacaktır. Devlet sosyal yaşantıya hangi oranda ve seviyede müdahale edecektir. Nereleri kamusal alan nereleri özel yaşama ayrılmıştır ölçüsünü iktidarı elinde bulunduranların tercihine kalmıştır. Devlet hangi malların fiyatlarını kontrol edecek, hangi mallar serbestçe el değiştirebilecektir. Devlet, döviz, para, kredi, ve faizlere ne kadar, hangi oranlarda müdahale edecektir. Bu soruların cevaplarını farklı farklı verdiğimizde karma ekonomi de kapitalist sistem ile Marksist sistem arasındaki yelpazede yerini almaktadır.


Ülkemizde karma ekonomi uygulaması maalesef başarılı olamamıştır. Devlet tarafından bir çok alt sektörde yapılan yatırımlar, zaman içinde kendilerini yenileyememiş, verimliliği düşmüş, toplumun beğenisini gittikçe kaybetmiştir. Seksenli yılların başında başlayan globalleşme akımları karşısında tüketiciyi tatmin etme imkansızlaşmıştır. Ülkemizde bir çok yönetimde (1970 li yıllarda) karma ekonomi adeta kontrollü ekonomiye çok yakın bir uygulama bulmuş, bazı yönetimlerde uygulama, serbest piyasa ekonomisine yakınlaşmıştır. (1980-90 lı yıllar). Ülkemizde 1923-1961 yılları arasındaki ekonomik gelişme hızı, planlı ekonomik modelin uygulandığı 1962-2010 yılları na denk gelen hızdan büyüktür. Bu sonucun alınmasına sebep, yatırımların ve sosyal politikalarının başkent Ankara dan tespit edilmesi uygulamasıdır.


    1. EKONOMİK GÖSTERGELER

Bütün varlıklar, bir şekilde mukayese edilebilmesi için, konulan bir metot veya tanımla ölçülmesi gerekir. Bu belirli mukayeseleri yapmak, ve yorumlamak için gereklidir. Ekonomik büyüklükleri rakamlara dökerek, onların mukayesesini yaparız. Bu rakamlar topluluğuna ekonomik göstergeler demekteyiz.


Ekonomik göstergeler, ekonominin durumunu gösteren ve onun performansını izafi (relatif) olarak ölçümleyen,oranlar ve rakamlar topluluğudur.Ekonomiyi makro ve mikro ekonomi adı altında iki kategoride inceleriz.
Toplumun veya bir ülkenin ekonomik durumu ve bunun gelişimi makro ekonomik göstergeler ile takip edilir. Bir işletmenin ekonomik gidişatının izlenmesi mikro ekonomide yapılır. Ekonomik göstergeler, genelde oranlar veya mutlak rakamlar olarak verilir. Ekonomi ile ilgili bir durum değerlendirmesi yapabilmek için önemli göstergelerin hepsinin birlikte dikkate alınarak yorum getirilmesi gerekir.


      1. Makro ekonomik göstergeler:

Bir toplumun top yekün ekonomik performansını makro ekonomik göstergeleri inceleyerek ortaya koymak mümkündür


Bu göstergeler milli gelir, işsizlik oranları, enflasyon gibi göstergeler olup genel ülke ekonomisinin performansını gösterir. Bu göstergeler ayni zamanda ekonominin gelecekte nasıl bir görüntü içine gireceğinin ip uçlarını verir. Göstergelerin tarihsel değişimleri de ülkenin ekonomik olarak nereden nereye geldiklerinin şahitleri olur. Bu göstergeler üç ana kategoride düşünülür. Bazı göstergeler ekonomik performansa paralel , bazıları ters, bazıları da bağımsız hareket ederler.Milli gelir artıyorsa ekonomik performans da artacak demektir, o halde bu gösterge ekonomik performansla beraber, paralel değişiyor denilir. (bu göstergeler cyclic göstergeler diye bilinir) .İşsizlik oranları büyüyorsa, ekonomik gidişat bozuluyor demektir. Bazı göstergeler ekonomik performansla tersine bir bağlantı içindedir , bunlara counter- cyclic göstergeler denilir. Şirket birleşmeleri, yönetim değişiklikleri ekonomik performanstan bağımsız hareket eden göstergelerdir (bunlara acyclic parametreler denilir).Ekonominin performansı ile ilgili göstergelerin bir kısmı her gün ilan edilir (borsa endeksleri gibi), hatta gün içinde değişim gösterir, bazı göstergeler, haftalık (ücret işsizlik istatistikleri gibi), aylık(üretici, tüketici fiyat değişimleri gibi), üç aylık(milli gelir istatistikleri gibi) ve yıllık olarak yayınlanırlar.

Bazı göstergeler ekonomik performansının nasıl değişeceğinin habercisi dir kredi hacmi daralıyorsa ekonomik büyüme yavaşlayacak demektir. Enflasyon artıyorsa, ücretlerin artacağının habercisidir. Bazı göstergeler ekonomik performansla beraber değişirler, fiyat endeksleri, borsa verileri, ekonomi ile paralel eşzamanlı hareket eder. Bazı ekonomik göstergelerde ekonomik değişimler olduktan sonar ortaya çıkarlar. Bu göstergeleri zaman perspektifi içinde değerlendirerek, gelecek okunmaya çalışılır. Geleceğin belirsizliğini ortadan kaldırma istemi insanlık tarihi kadar eskidir.Geleceği doğru okuyabilen kişi bilge kişi olup, toplumda saygın kişidir. Bu durum, kişileri gelecek için tahmin yapmaya sevk eder.


Döviz Kurları, Bir ülke parasının diğer bir ülkede kullanılan para birimine oranına kur denilmektedir. Hesaben yapıldığında buna döviz kuru, fiilen yapıldığında efektif kur denilmektedir. ekonominin dış dünya ile olan girift ticari aktivitenin sonucu ve ülke yönetimlerinin kararları ile oluşur. Bu oluşumda siyasi kararlar ile kurlar tespit edilir. Kur un gerçek olmaması halinde kaçak mal Hareketleri görülür. Döviz kurunun serbestçe oluştuğu ülkelerde o Ülkenin ekonomik performansı, yani büyüme oranı, dış borçlarının GSMH sına oranı, enflasyon, cari açık, toplam dış ticareti, ve çevresine verdiği güven, uluslar arsı reyting firmalarının verdiği notlar da döviz kurunun belirlenmesinde önemli parametrelerdir. Döviz kuruna müdahale edildiği ülkelerde merkez bankaları sabit kur ilan edebilir, veya piyasaya döviz satıp alabilir, böylece kurları istedikleri paritede tutabilir. Bu politika ancak cari açıkları olmayan ülkelerde uygulanabilir.
Satınalma Gücü Paritesi ; Satınalma Gücü Paritesi, ülkelerin farklı para birimleri ile ifade edilen ekonomik büyüklüklerini, satın alma gücünü dikkate alarak ortak bir para birimine çeviren, paritedir

Uluslar arası mukayese için Satınalma Gücü Paritesi (S.G.P) kullanılır. Belirli bir tüketim kompozisyonun ülkelerdeki değerleri referans ülkenin (ABD) parası olarak ifade edilmesi satın alma gücü paritesi olarak bilinir. Örneğin belirli bir mal ve hizmet sepeti Türkiye’de 500 liraya doluyor. Ayni sepet ABD de 420$ a doluyorsa, TL nin satın alma gücü paritesi 1,19 dur. Çapraz kurlar da ayni şekilde hesap edilir. İleride, tablolarda, uluslar arası mukayeseler verilirken, satın alma gücü pariteleri kullanılmıştır.







2001

2002

2003

2004*

2005

2006

2007

2008

2009

2010

$ kuru ortalama

1225412

1505840

1491000

1,432

1,347

1,440

1,299

1,296

1,550

1,502

S.A.G.P kuru ortalama

430136

618281

757376

0,811

0,868

0,901

0,958

0,910

0,920

0,980

$ kuru/SGP

2,8488

2,4355

1,9686

1,7657

1,5518

1,5982

1,3559

1,1794

1,4269

1,6326

Tablo (1.0) TL’nin resmi kuru ile satın alma gücü paritesi. *2004 yılı itibariyle yeni TL


Ülkemizin, yıllara göre satınalma gücü pariteleri, kısmen OECD , kısmen TÜİK tarafından hesap edilmiş ve yayınlanmıştır.Tablo(1.0), son yıllardaki S.A.G.P. lerini göstermektedir
Bu tablodan görüldüğü gibi TL değerleniyor. Dolar kurunun SGP’ye oranı gittikçe küçülüyor. Bu küçülme, ülkedeki fiyatlar ABD fiyatlarına hızla yaklaşıyor, yorumunu getirir(2010 yılının değerini izah etmek mümkün değil). Bundan TL değer kazanıyor sonucunu çıkarmak mümkündür.
Fiyat Düzeyi endeksi de satın alma gücü paritesinin döviz kuruna bölünmesi ile hesaplanır ve ülkelerin uluslar arası karşılaştırmalarda kullanılır. Fiyat Düzey Endeksi 100 ün altında ise o ülke ucuz, 100 den büyük ise o ülke pahallı ülke denilmektedir. Satın alma gücü $ ile ölçülüyorsa, ABD normal fiyat düzeyinde bir ülke kabul edilerek diğer ülkelerin izafi durumları ortaya çıkmaktadır. Eğer Euroya göre satın alma gücü paritesi hesabı yapılıyorsa, AB nin Euro bölgesinin fiyat düzeyinin normal olduğu, diğer ülkelerin fiyat düzeylerinin izafi durumu ortaya konulur. Fiyat Düzey Endeksleri, büyük ülkelerde farklı gelişmişlik durumları olan bölgeler için de hesap edilir. Ülkemizde 25 ten fazla bölge fiyat ve fiyat düzelerini tespit için takip edilmektedir.
Bir Ülkenin Ekonomik performansının durumunu ifade eden göstergelerini yedi genel sınıfa ayırmak mümkündür. Bunları kısaca aşağıda açıklayalım;
1.Toplam üretim, Gelir, Harcama; Bu göstergeler üç ayda bir yayınlanırlar.Gayri safi milli hasıla (cari ve sabit fiyatlarla), zımni deflator, iş istatistikleri, milli gelir, tüketim harcamaları,, şirket karları, gayrisafi özel sektör yatırım istatistikleri, fert başına düşen milli gelir gibi.Toplam üretim ile ilgili verilen mutlak değerler, o ülkenin global ekonomik gücünü verir.Bu üretimdeki katma değerlerin toplamına Gayri Safi Yurt İçi Hasıla denilir. Yurt içi gayri safi hasılaya, yurt dışı rakamları da eklendiğinde Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) rakamı bulunur. Fert başına düşen üretim değerleri de o ülkenin gelişmişlik düzeyi , refah seviyesini gösterir.Bireysel harcama rakamları, fert başına düşen toplam üretim ile beraberce değerlendirildiğinde ülkedeki tasarruf eğilimi, ve gelecekteki muhtemel yatırım seviyesini gösterir.Şirket karları ve özel sektör yatırım istatistikleri beraber okunduğunda, işsizlik oranların trendi anlaşılır.Bu iki parametre büyüyorsa işsizlik oranları küçülecek demektir. İhracatın artması, ihracatın ithalatı karşılama oranı , cari işlemler açığının olup olmaması ülkenin parasının değer kaybedip kaybetmeyeceği hakkında ip uçları verir.
Tablo(1.1) 1998- 2009 yılları arasında ekonomimizin sabit fiyatlarla sektörlerin büyüklüklerini vermektedir. Tarım sektörü, 1998 de milli gelirin %12,1 i iken , 2009 yılında %9,7 ye gerilemiştir.Gelişmiş ülkelerde bu oran %3 lere kadar gerilemektedir. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında Tarım sektörü, GSMH nın % 40 ın üzerinde iken bugün bu oran %8 lere gerilemiş durumdadır.1968 yılında ilk defa sanayi sektörünün GSMH daki payı, tarım sektör payını geçmiştir . Ülkemizin üç tarafının denizle çevrilmiş ve sayısız akarsu ve gölü olmasına rağmen balıkçılık sektörünün GSMH içindeki payı binde oranlarındadır.
Tablo(1.1) den geçmiş on iki yıl içinde ülkemizin Tarım sektörü yılda ortalama %0,86 büyürken imalat sanayi %2,5,hizmetler sektörü %3,1 büyümüş olup GSMH de ortalama %2,7 artmış olduğu görülmektedir. Ancak 1999 , 2001ve 2009 yıllarında ekonomik krizler yaşanmış, ve bu yıllarda GSMH küçülmüştür. Geçmiş oniki yılın ortalamasını bu üç kriz aşağıya çekmiştir.
Geçen 8yılda TL’nin $ karşısında güçlenmesinden dolayı $ ile ölçülen GSMH önemli bir miktarda artmış görülmektedir. TL nin dolar karşısındaki değer kazanımı, ekonomide verim artışı veya dış ticaret fazlasından kaynaklanmamaktadır. Böyle olsaydı sağlıklı bir durum olurdu. Bu gün TL nin değer kazanması dışarıdan içeriye giren sıcak paradır. İçeride faizler yüksek , yabancı yatırımcılar, fonlarını ülkemize getirerek iyi bir gelir elde etmektedirler. İhtiyaçtan fazla dövizin yurda girmesi, serbest piyasada dövizin değerini düşürmektedir. İhtiyaçtan fazla dövizin ülkemize girmesi, ülkemizin ekonomik gücünden değil, içerideki faizin yüksek oluşundandır, bu sun”i yüksek faiz, dövizin değerini düşürüyor, TL yi değerlendiriyor. 1994 krizinde de yüksek faize başvuruldu, 2001 yılında bedeli çok ağır ödendi.

Tablo(1.2)de 1923’den günümüze kadar değişen makro ekonomik büyüklükler verilmiştir. Bu tabloda ekonomik daralma yılları (-)ile görülmektedir. İlk ciddi ekonomik daralma 1927 yılında görülmektedir. Alfabe değiştirilmiş, okuma yazma oranı pratikte sıfıra inmiş, İnkılâp kanunları yürürlüğe girmiş olup, sosyal çalkantı kendini ekonomide de hissettirmiştir. İkinci büyük ekonomik daralma 1932 yılında ABD ekonomisinin 1929daki daralmasının yansıması olarak algılanmıştır. 1935 yılında yine küçük bir daralma yaşanmış Tarım sektöründe çok kötü bir yıl, bu daralmayı tetiklemiştir.1940-1941 de ekonomi toplam olarak %15 küçülmüştür. İkinci Dünya Savaşının olumsuzluklarının yaşandığı yıllar olmuştur. 1943-1944 yıllarında da ekonomi %20 daralmış ve 1933 yılındaki büyüklüğe gerilemiştir. Bu gerilemede ülkenin Dünya harbine girecekmiş gibi havaya girmesi, buna göre tedbir almasına bağlanmaktadır.

1949,1954 yıllarında küçük de olsa ekonomi daralmıştır. 1979 ve 1980 yıllarında tekrar ekonomik daralma yaşanmıştır. Bu daralma sonunda IMF ile Stand By anlaşması imzalanmış ve karma ekonomik anlayışının yavaş yavaş terk edilmesi ilke olarak kabul edilmiştir.

1994 krizinde %6,1 1999’da %3,4 2001 yıllarında da %5,7 , 2009 yılında da % 4,7 oranında ekonomik daralmalar yaşanmıştır. Koalisyon dönemlerinde büyümenin olumsuz etkilendiği anlaşılmaktadır. 2009 yılı ekonomimizde , global krizle beraber, dış ticaret hacminin küçülmesi, dış yatırımların azalması, dünyada acaba ne olacak belirsizliği, ekonomimizde %4,7 bir küçülme yaşatmıştır.

Tablo(1.3) Cumhuriyet döneminde siyasi iktidarlar dönemlerinde ekonomik büyüklükler verilmiştir. Bu tablodan ülkemizin ekonomisinin koalisyonlar döneminde büyük gelişme göstermediği görülmektedir. Tek parti iktidarlarında yüksek oranda bir büyüme yaşanmıştır. Sanayi büyümesi nin yüksek olduğu Atatürk dönemi, Menderes dönemi ve ANAP dönemi olarak sıralanmaktadır. Sanayi sektörü 86 yıllık bir dönemde ortalama %5,8 büyürken, Tarım sektörünün ayni dönemde büyümesi %2,9 olmuştur. Bu olumsuzluk ortadan kaldırılıp, Tarım sektörü de %5,8 oranında büyüse idi, Bugün Gayri Safi Milli Gelirimiz ikiye katlanmış olacaktı. Tarım sektöründe eğitim ve uygulamada çok gerilere düşerek ekonomik büyümemiz Avrupa Birliği ülkelerinin gerisinde kalmıştır. Ayrıca, ülkemiz içinde bulunduğu NATO nun savunma giderlerinin milli gelire oranını benimsese idi, ekonomik büyüme İngiltere ve Fransa yı geçer durumda olacaktı
2.İşsizlik, çalışma, ücretler; Bu istatistiklerden, işsizlik oranları aylık olarak, haftalık çalışma saatleri, üç aylık olarak , çalışma saat ücretleri, de haftalık olarak yayınlanır. İşgücü prodüktivitesi, istatistikleri yıllık derlenir. Bunlar, toplumdaki çalışma hayatını ve işgücünün toplum içinde göreceli olarak milli gelirden aldığı payı, bir başka deyimle milli refahtan alınan pay hakkında bilgi verir. İşsizlik azaldıkça ekonomi istikrar kazanır, faizler düşer, yeni yatırımlar artar. Bu parametreler toplumdaki Gelir dağılımının göstergelerini de ortaya çıkarırlar. Ülkelerin rekabet gücünün de birer göstergeleridir. İşsizlik oranı, işi olmayan (iş arayan) insanların çalışma çağında olan(öğrenci ve askerler hariç)insanlara oranıdır. Çalışma çağı 15-65 yaş arasıdır.Ülkemizde işsizlik istatistikleri pek sağlıklı değildir. İşsizlik istatistiklerinin yayınlandığından beri oran iki hanelidir. Ücretler özel sektörde toplu iş görüşmeleri ile işveren sendikası ile işçi sendikaları arasında pazarlıkla tespit edilmektedir. Kamu sektöründe çalışan işçiler ile de pazarlık edilmekte, uyuşmazlık halinde, komisyona gönderilip son rakam orada bağlanmaktadır. Devlet, asgari ücretleri ilan ederek, işgücü piyasasını rekabetten uzak tutmaktadır.Bu gün asgari ücret net 595 TL olup, işverene maliyeti 1150 liradır.
3.Üretim ve İş istatistikleri ; Endüstriyel üretim, kapasite kullanım oranları,yeni inşaat müsaadeleri, konut ve boş duran ev istatistikleri, satışlar, stoklar,üretim stokları,ve sevk rakamları aylık olarak ilan edilirler.Bu göstergeler ile ekonomik büyüme veya küçülme olup olmayacağının işaretleri alınır.Ekonomik gücün büyüklüğü hakkında yorum yapma imkanı verir.Üretim kapasitesinin artışı GSMH nın büyümesine işaret eder. O ülkenin hangi sektörlerde rekabet gücünün olduğu bilgisi çıkarılır. Kapasite kullanım oranlarının büyümesi verimlilik artışına işaret sayılır. İnşaat müsaadeleri, konut satışlarındaki artış, yakın gelecekteki milli gelir büyümesinin habercisidir.

4.Fiyatlar: Üretici fiyatları (ÜFE), tüketici fiyatları (TÜFE), Deflatör ;


1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   25


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət