Ana səhifə

Memurlarin sorunlari


Yüklə 300.5 Kb.
səhifə1/3
tarix25.06.2016
ölçüsü300.5 Kb.
  1   2   3
MEMURLARIN SORUNLARI
MEMUR KAVRAMINA GENEL YAKLAŞIM
Devlet, belirli bir yeryüzü parçası üzerinde yaşayan insan topluluğunun üstün irade çerçevesinde örgütlenmesidir. Egemenlik yoksa aynı kara parçası üzerinde, bir arada yaşayan insan topluluğunun devleti de yoktur. Egemenlik, otoriteden farklı olarak, ülke içinde tek meşru güç kaynağı olmayı ifade ederken, ülke dışında da bağımsız anlamını ifade etmektedir.
İşte devletin olmazsa olmazı, kurucu unsuru olan egemenlik ve bağımsızlık unsurunun yani devlet otoritesinin ülke içinde ve dışında vücut bulmuş hali, memurdur. Bu nedenle bizler açısından memur; salt bir mesleki tanım olmaktan öteye, taşıdığı anlam itibarı ile devletin varlığının ve egemenliğinin temsilcisidir. Bu noktada memur ve devlet, birbirini tamamlayan ve tanımlayan iki olmazsa olmazdır. Devlet sistemi üzerinde yapılacak her türlü değişiklik ve dönüşüm de öncelikli olarak memur kavramı üzerinde yapılan değişikliklerde kendisini göstermektedir. Siyasal iradenin kamu yönetimi ve kamu personel rejimi konularındaki yaklaşımı, esas itibarı ile iktidarın “devlet” kurumuna bakışını ortaya koyar.
Bu nedenle, memurların sorunları konusu, devletin sorunu bağlamında ele alınmalıdır. Devleti idare eden siyasi otoritenin özellikle idari ve personel rejimi açısından memurlara bakışı, aslında siyasal iktidarın devlete bakışını ortaya koyması açısından son derece önemlidir.
Ülkemizde, hem kamu hizmetinden faydalanan hem de bu hizmeti sunanların durumdan hoşnut olduğunu söylemek güçtür. Kabul edilmelidir ki hizmet alanların aldığı hizmetten memnun kalabilmesi, hizmet verenin çalışma memnuniyetiyle doğrudan ilişkilidir. Bu nedenle kamu yönetimi alanında yaşanan aksaklıkların büyük çoğunluğunda kamu hizmeti sunanların yaşadığı sorunlar etkilidir. Tüm sektörlerde, çalışan ve hizmet, iç içe geçmiş iki önemli unsurdur. Kamu yönetiminde hizmetleri düzenlerken, bu hizmeti sunan kamu görevlilerinin sorunlarını görmezden gelmek akılcı bir yaklaşım değildir.
Kısacası bugün ülkemizde kamu hizmetinin yetersiz olması ve toplumun ihtiyaçlarını karşılayamaması, kamu çalışanlarının sorunlarının gerçek anlamda çözülememesinden kaynaklanmaktadır.
ÜCRET SİSTEMİ VE SİSTEMİN DOĞURDUĞU ADALETSİZLİK
Kamu çalışanları ve kamu hizmetleri için ayrılan kaynakların yetersizliği, kamu hizmetlerinin sunumunu dar boğaza sürüklemiştir. Özellikle kamu çalışanlarının ücretlerindeki yetersizlik ve ücret adaletsizliği en önemli iki sorun olarak karşımızda durmaktadır.
Kamu görevlilerinin genel olarak düşük olan ücret seviyeleri yükseltilmelidir.
Kamuda personele ayrılan kaynağın yetersizliği; ücretlilerin milli gelirden aldığı payın da yıldan yıla azalmasına neden olmaktadır.
Öyle ki; 1999 yılında % 8,83 olan personel harcamalarının milli gelir içindeki payı 2006 yılında %7,43’e 2012 yılında ise %5,7’ye kadar gerilemiştir. Bu da uzun süreden beri kamu çalışanlarının aylık ve ücretlerinde reel bir düşüş yaşanmasına yol açmıştır. Türkiye’de kişi başına GSMH’nın yıllara göre belirgin bir artış göstermesine karşın, kamu çalışanları artan reel gelirden yeterince pay alamamakta, gelirlerini belli bir düzeyde tutabilmek için hedeflenen enflasyon oranına bağlı bir aylık ücret artışına razı olmaya zorlanmaktadır. Yıllara göre aylık ve ücretlerdeki nominal artış, yıllık enflasyon oranının çok gerisinde kalmıştır.
1990 yılında bir kamu işçisi ile memurun net maaşı arasında % 33’lük fark varken; 2010 yılında bu fark % 49’a yükselmiştir. Dolayısıyla 1990-2010 yılları arasında net memur maaşları, kamu kesimi işçi ücretleri karşısında reel olarak % 16 oranında erimiştir.
Kamu kesiminde ortalama net işçi ücretleri, ortalama memur maaşının 1,8 katıdır. İş gücü maliyeti açısından bakıldığında, kamuda bir işçi maliyetine 3 memur çalıştırılmaktadır.
Görülüyor ki kamu görevlilerinin ücretleri her geçen yıl reel olarak hem enflasyon karşısında hem de diğer sektör çalışanlarına göre belirgin bir şekilde azalmaktadır. Bu şartlar altında yaşam mücadelesi vermekte olan kamu çalışanlarının, sunduğu kamu hizmetinden memnuniyet beklemek hayalcilik olacaktır.
Çalışanlara yıllık enflasyon oranı kadar ücret artışı yapılması, reel olarak sıfır zam anlamı taşımaktadır. Yıllar içinde ülke ekonomisi büyürken, yalnızca enflasyonla orantılı zam alan kamu görevlilerinin de milli gelirden ve büyümeden pay alamadığını söylemek mümkündür.
Daha adil bir gelir dağılımı, daha mutlu bir ülke için tüm çalışanlarımızın büyümeden pay alabilmesi, ekonomik durumlarının iyileştirilmesi, ücretlerin ve alım gücünün artırılması için yapılan toplu pazarlıklarda refah payı uygulaması da dikkate alınmalıdır.
Bugün memurlarımızın % 7’si açlık sınırının altında, % 80’i açlık sınırının üstünde ama yoksulluk sınırının altında ücret almakta ve zorlu hayat koşulları karşısında yaşam mücadelesi vermektedir. Yalnızca % 13’ü yoksulluk sınırının üzerinde ücret alan memurların önce açlık; sonra da yoksulluk sınırından kurtarılarak refah ücretine kavuşturulması öncelikli hedef olmalıdır.
Kamuda çalışanların etkin verimli hizmet sunmalarını beklemek için öncelikle kamu görevlilerinin kendileri ve ailelerinin insanca yaşamasına yetecek saygın ücrete kavuşturulması gerekmektedir. Bu nedenle kamu görevlileri için öncelikli olarak açlık sınırının üstünde bir temel ücret tespit edilmeli, kıdem, görev, makam, eğitim gibi ödemeler ile sosyal yardımlar temel ücretin üstüne eklenerek kamuda çalışanlar arasında adil bir ücret sistemi geliştirilmelidir.
2002-2012 yıllarında milli gelir cari fiyatlarla %256,6 büyümüştür.



Kaynak: TÜİK
2002-2012 yılları arasında milli gelir reel olarak %75,0 artmıştır.
Sabit Fiyatlarla Milli Gelir Endeksi (2001=100)


Yıllar

Reel Büyüme

(%)

Endeks

2002

6,2

106,2

2003

5,3

111,8

2004

9,4

122,3

2005

8,4

132,6

2006

6,9

141,8

2007

4,5

148,1

2008

0,7

149,2

2009

-4,8

142,0

2010

9,2

155,1

2011

8,5

168,3

2012*

4,0

175,0

Kaynak: TÜİK, Milli Gelir, Türkiye Kamu-Sen Hesaplaması

* 2012 Yılı yıllık büyüme hedefi
2002-2012 ekim arasında TÜFE %146,1 oranında artmıştır.


2002=100 TÜFE Endeksi


Yıllar

Yıllık TÜFE

(%)

Endeks

2002

29,7

100

2003

18,4

118,4

2004

9,32

129,4

2005

7,72

139,4

2006

9,65

152,9

2007

8,39

165,7

2008

10,06

182,4

2009

6,53

194,3

2010

6,40

206,7

2011

10,45

228,3

2012 (Ekim)*

7,8

246,1

Kaynak: TÜİK

* Ekim ayı itibarı ile yıllık

Ancak bu gelişmelere rağmen 2002-2012 ekim arasında zorunlu tüketim mallarındaki fiyat artışı tüfe artışından %28,5 daha fazla olmuştur. Buna göre 2002-2012 Ekim döneminde mutfak enflasyonu, TÜFE ile orantılı olarak %146,1 değil; %187,8 şeklinde gerçekleşmiştir.


2002=100 AÇLIK SINIRI Endeksi


Yıllar

Açlık Sınırı

(TL)

Artış

(%)

Endeks

2002

476,6

0

100

2003

594,6

24,8

124,8

2004

658,4

10,7

138,2

2005

729,4

10,8

153,1

2006

808,2

10,8

169,6

2007

895,0

10,7

187,8

2008

1071,7

19,7

224,7

2009

1105,6

3,2

231,9

2010

1153,1

4,3

241,9

2011

1232,9

6,9

258,6

2012 (Ekim)

1353,2

11,3

287,8

Kaynak: Türkiye Kamu-Sen


Ürün

2002 Fiyatı

(TL)

2012 Ekim Fiyatı

(TL)

Artış

(%)

Koyun Eti

7,65

25,23

230

Dana Eti

7,82

23,49

200

Tavuk Eti

2,68

7,09

165

Nohut

1,73

6,17

257

B. Peynir

3,85

14,53

277

Patates

0,345

0,85

147

Limon

0,348

2,94

745

K. Barbunya

2,42

6,28

160

Marul-Kıvırcık

0,453

1,46

222

Ekmek

0,999

2,59

159

Zeytin

4,24

12,03

184

Doğalgaz

0,374

1,05

181

Mazot

1,098

4,29

291

K. Benzin

1,350

4,68

247

Yıllık Okul

4.352

13.316

206

Tüp

17,86

69,86

291

Dolmuş

0,59

1,61

173

Kira

164,57

535,83

226

Vapur

0,94

4,61

390

Telefon Kontörü

0,019

0,10

426

Şampuan

1,74

14,45

730

Tıraş Bıçağı

0,623

1,98

218

Diş Macunu

2,13

9,14

329

Diş Fırçası

2,64

7,22

173
  1   2   3


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət