Ana səhifə

Kısaltmalar ÖNSÖZ


Yüklə 393.5 Kb.
səhifə4/5
tarix27.06.2016
ölçüsü393.5 Kb.
1   2   3   4   5

2-İSRAİLOĞULLARI’NIN AZABLARI

a- Samiri’nin azabı

Taha suresi 97. ayetinde Hz. Musa, Samiriye olacakları şöyle bildirmiştir; Defol! Artık hayatta;” Bana dokunmayın” demekten başka yapacağın yoktur. Senin için asla kaçamayacağın bir ceza vardır.

Hasan Basri şöyle der: Allah Samiri’nin dünyadaki cezasını, onun insanlara, insanlarında ona dokunmaması şeklinde verdi. Yüce Allah, dünyada onun sıkıntısını artırdı. Onun için ahirette de takdir edilmiş bir azab vardır.269

Eski Ahit’te ve bazı müfessirlere göre, Samiri’nin yaptığının dünyadaki cezası olarak –Hz. Musa’nın bedduasıyla – cüzam hastalığına yakalanmıştır.270

b- Maymuna çevrilme

Maymuna çevrilme nedenlerini daha önce işlemiştik. Şekil değiştirmenin mahiyeti hakkında müfessirlerin görüşleri değişiktir. Onlardan bazıları, bunun fiil olarak gerçekleştiğini söylerken, bazıları ise bu ibarenin mecazi olduğu, Allah’ın onlara olan öfkesini tanımlamayı amaçladığı görüşündedirler. Çünkü ayetler, onların, vicdan ve ahlak noktasında vardıkları çöküşü anlatmaktadır.271

Büyük tabiin müfessiri olan Mücahid’den bazıları şöyle nakletmişlerdir; “Onların şekilleri değişmedi oysa kalpleri değişti ve maymunları temsil etti.”272 Kullanılan üslup ta bu tevile yardımcı olmaktadır. Bazı insanlar bazılarını domuza ve maymuna benzetmektedirler, onları kötü sıfatlarla tanımlamak, kötü adet ve ahlaka nispet etmek istedikleri zaman kullandıkları bir metodudur.

Ayetlerin özellikle Yahudiler ve onarlın ahlaklarına şiddetli göndermeler yapmasıyla birlikte, Allah’ın hadlerinden ve yasaklarından kurtulmak için, yapılan hileleri çirkin görmede vardır.273

c- Zillet, Meskenet, Gadap

Zillet, zelillik, horluk ve hakirlik demektir.Meskenet, fakirlik ve boyun eğmektir. Bu kelime, sükun kelimesinden alınmıştır. Bu mana da fakirliğinden dolayı az hareket eden kimseye miskin denir.274

Allah’ın verdiği su nimeti, bıldırcın eti, kudret helvası, gölgelenme gibi nimetlerine karşılık yaptıkları nankörlük sebebiyle Allah onları bu azaplarla cezalandırmıştır.

Allah onları, yersiz, yurtsuz ve bir lokma ekmeğe muhtaç olarak yeryüzünde dolaştırmıştır.

Üzerlerine horluk ve yoksulluk binası kuruldu. Bir başka ifadeyle üzerlerine horluk ve yoksulluk damgası basıldı. Hakaret altında ağır vergilere, fakirlik ve yoksulluğa mahkum kaldılar ve nihayet, Allah’tan bir gazaba uğradılar. Devletleri bitti ve cemiyetleri perişan oldular. Fatiha suresinde anılan “gazaba uğrayanlardan” oldular.275

d- Sürgün

İsrail oğulları yeryüzünde bozgunculuk yapmaları ve kibirlenmeleri sebebiyle iki defa sürgün olmuşlardır.276 Birincisi, Babilliler Kudüs’e girmiş, Mescid’i yıkmış ve İsrail oğulları’nı tekrar sürgün etmişlerdir.

e-Saika

İsrail oğulları Allah’a inanmak için Hz. Musa’dan Allah Teala’yı apaçık göstermesini yoksa ona inanmayacaklarını söyledi. Allah’ta onları bu azab sebebiyle yıldırımla cezalandırmıştır.277

f- Racfe

Hz. Musa, kavminin buzağıya tapmamış olanlarından yetmiş kişiyi seçti. Buzağıya tapmış olanlardan dolayı özür dilemek üzere, Rabbinin, gelmesine izin verdiği zaman Tur dağına geldi. Racfe (dağın sarsması) ile helak oldukları zaman Hz. Musa, Allah’ın emrine teslim olmuş bir şekilde yalvarıp yakararak dedi ki; Ey Rabbim! Bundan önce helak etmek isteseydin elbette ederdin. Şüphesiz biz senin kullarınız.Senin emir ve hakimiyetinin altındayız.278

Racfe ile ilgili geçmişte bilgi verilmişti.

I-Sebeliler ve Arim Seli

Sebe kavminin ataları Sebe; İbn-i Yeşcüb İbn-i Yarub İbn-i Kahta’nın adıyla anılan Sebe kavmi, eskiden güneşe taparlarken, Belkıs idaresinde Hz.Süleyman’a itaat ederek memleketlerini kurtardıktan başka ayrıca yükselmiş ve gelişmişlerdir. Meskenleri,merkezleri, Yemen’de Me’rib şehriydi. Sebe on da denilir.Bunların oturduğu yerlerde,kendileri için bir ayet, bir ibret vakidir.279

Sebelilerin helâk edilme nedeni şunlardır:

1-İnkâr 2-Nimete karşı nankörlük 3-Nefislerine zulm 4-ahireti inkâr.

Sebelilerin âzabı Arim selidir.

Sebeliler, başlangıçta Süleyman(as)’ın şeraitine tabi idiler. Zamanla bu inançtan saptılar. Rablerinden yüz çevirdiler. Peygamberlerinin emirlerine uymaktan vazgeçtiler.280 Rivayete göre onüç peygamberleri kendilerini davet ettikleri hâlde şükürden kaçındılar, hizmetine bakmadılar.281

Sebeliler inkârın üzerine Rablerinin kendilerine vermiş olduğu sağlı sollu bahçelerdeki her türlü yetişen meyvelere ve zenginliğe karşı şükretmeyerek isyanda bulundular.282 Bu İsyanla kendilerine zulmetmiş oldular. Çünkü bu isyanla azabı hak ettiler.

Yüce Allah’ın burada nankörlük edenlere azabı tahsis etmesi, kafire yapmış olduğu bütün mâsiyetlere azap takdir edilir. Mü’minin ise günahı affedilir. Burada nankörlüğün ön plana çıkması o kavmin bu özelliğinin sivrilmesidir.

Sebe Suresi 20-21. ayetlerinde, Sebelilerin, şeytana uymaları yüzünden cezalandırıldığını şeytanın onları zorla yoldan çıkaracak bir gücü bulunmadığını, ancak Allah’ın ahirete inananlarla ondan kuşku duyanları bilip ortaya çıkarması için şeytan vasıtasıyla onları denediğini bildirmektedir.283

İblis’in insanların kalpleri üzerinde hiçbir hakimiyeti yoktur. Kendilerini saptıracağı hiçbir hücceti yoktur. Onları küfre zorlama gücü yoktur. İblisin yaptığı şey sadece bâtılın propagandasını yapma, süslü gösterme ve vesvese vermesidir.Onlar da hiçbir hüccet ve delil olmaksızın şehvet, taklitçilik ve nefsi arzuyla İblis’e uydular.

Sonuçta Allah’a ve ahirete iman eden kimsenin durumu ortaya çıkacak, bu kişi, Allah’ın varlığından ve kıyametten şüphe eden kimseden ayrılacaktır. Böylece kulların amelleri ilahi hafızaya kaydedilecektir. Kulun her ameli tespit edilecek ve Cenab-ı Hak karşılığını verecektir.284

Sebe kavminin azabı olan Arim seline gelince bunun hakkında farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.

1-Bu, o seddin yıkılmasına sebep olan köstebek veya bir başka görüşe göre farelerdir. Çünkü Belkıs zamanında yapılan bu set zalimleri yok etmek için Allah tarafından buraya yöneltilmişlerdir.

2-Arim, seddin adıdır. Bu sedde Arim’in toplanması demektir. Arim ise taşların bir araya gelmesidir.

3-Arim, kendisinde suyun kaynaklanmış olduğu vadinin adıdır.

Bu sel oluştuktan sonra sırada yerleşim kalmadı. O güzelim bahçeler bakımsızlıktan ağaçları birbirine girdi ve kendisinde yabancı otların bitmiş olduğu sıkı ağaçlıklı koruluk haline geldi. Böylece meyveleri azaldı, ağaçları çoğaldı. Böylece onların bahçeleri acı meyveli, ılgınlık ve içinde birazda sedir ağacı bulunan iki bahçeye çevrildi.285

“Seba ülkesinin çekirdeğini oluşturan bölge ikiye ayrılmıştı. Orta Yemen’in dağlık bölgesini kaplayan yüksek bölge ve bu bölgenin doğu ve güneydoğusunda uzanan Edne Vadisi, çevreye yağan yağmur suları,içinden bir derenin de aktığı,denizden 1100m. Yüksekliğindeki bu vadiye toplanıp alçak bir araziden geçer. Balak Dağı kayalarının arasından akar,Rub’ul-Halil çölünün batı uzantısı olan Ramlat Sabatain’de kaybolur. Irmağın Balak Dağı kayalıklarında açtığı yolun ağzında Seba başkenti Me’rib bulunur.

Irmağın, Balak Dağına girdiği noktanın, baraj yapımına çok uygun olması,hemen gerideki vadinin sulanmasına imkan veriyordu.286

“ Merib ovasının sulama tesislerinin inşasıyla ilgili en eski belge, muhtemelen M.Ö. 685 tarihine aittir. Merib barajının ise takriben 528 lerde inşa edildiği anlaşılmaktadır. Baraj yüksekliği 60m. ,uzunluğu 620m. Bu barajdan sulanan toplam alan 9600 hektardı. Bunun 5300 hektarı güney, geri kalanı kuzey ovasında bulunuyordu. Merib vadisinin güneyinde bulunan ovaya Yesran, kuzeyindeki ovaya Abyan denilirdi. Ayette geçen 2 bahçe ifadesiyle, bu iki ovaya işaret edilmektedir.”287

Bölge öylesine ağaçlı, bitki örtüsüyle kaplı idi ki bu bölgeyi binekli ve yaya olarak bir baştan bir başa geçenlerin üstüne güneş düşmezdi. Bundan dolayı ayette bu bölge “tayyib belde” ifadesiyle nitelendirilir.288

Bölgenin verimli olması yanında ticaret için de Sebelilere imkanlar verilmişti. Onlara konaklamaları için yakın kasabalar verilmişti. Bu da bu bölgenin ne kadar zenginleştiğini gösterir.289

J-Fil Vak’ası

Fil suresinde anlatılan bu olay Allah’ın şeairine saygısızlık edenlerin başlarına ne geleceğini anlatan eşsiz bir olaydır. Olayın tarihi arka planı şöyledir.

Yemen’de Necran Yahudilerinin hükümdarı Zû-nuvas Hıristiyanlara çok zulmetmişti. Bunun intikamını almak için Habeşistan Hıristiyan devletinin hükümdarı, Bizans hükümdarının işbirliği ile M. 525’de Yemen’i ele geçirdi. Çünkü Bizans İmparatorluğu’nun donanması vardı. Habeşlilerin ise yoktu. Ayrıca Bizanslılar, Arapların elinde bulunan ticaret yolunu da ele geçirmek istiyorlardı. Bu nedenle Bizans donanması 70.000 Habeş askerini Yemen sahillerine çıkardı. Söz konusu savaşın temelinde yatan neden tamamen ekonomik olgu olmasına rağmen yüzeysel olarak bir din savaşı olarak algılanmıştır. Burada maksat Şam ve Mısır’a hakim olan Bizans, Kızıldeniz’den önemli bir geçit yeri olan Yemen’i ele geçirip Doğu Afrika,Hindistan, Endonezya gibi ülkelerden yapılan ticarete el koymaktı. Böylece ticaret Arapların elinden alınacaktı. Bu gaye için M.24 ve 25 den önce Bizans hükümdarı büyük bir orduyu Arabistan’a göndermiş fakat zor coğrafi şartlar sebebiyle başarılamamıştı. Daha sonra Rumlar, donanmalarını Kızıldeniz’e göndererek Arapların deniz yolu ile olan ticaretlerine son vermişlerdi. Araplar için sadece karayolu kalmıştı. Bizans, kara yolunu da ele geçirebilmek için Habeşistan’la işbirliği yapmış ve donanma göndermişti.

Habeş ordusunun iki komutanı vardı. Biri Ariat, diğeri Ebrehe idi. Ariatla Ebrehe birbirlerine düştüler. Aralarında kavga çıktı. Ebrehe Ariatı öldürdü. Yemen’e hakim oldu. Daha sonra Yemen’e vali tayin edildi. Habeş ordusuna karşı çıkan bütün Yemenli liderler öldürüldü. Çok zeki ve kurnaz olan Ebrehe zamanla Yemen’de müstakil bir kral oldu. Ama formaliteden Habeş Kralına bağlıydı.

Ebrehe, Yemen’de iktidarını sağlamlaştırdıktan sonra Bizans’ın ve onun müttefiki Habeş krallığının planları doğrultusunda amacını uygulamak üzere harekete geçti. Ebrehe bir yandan Hıristiyanlığı yaymak bir yandan da ticâreti Arapların ellerinden almak için faaliyetlere başladı. Çünkü Bizans’ın İran-Sasani saltanatıyla olan kavgası nedeniyle Doğu ticaret yolu kapanmış, Arabistan üzeri ticaret yolu büyük önem kazanmıştı.

Ebrehe, bu amaçla Yemen’in başkenti San’a’da büyük bir kilise inşa ettirmişti. İsmine el-Kalis, el- Kuleys veya el- Kulleys deniliyordu. Hıristiyanların temel amacı, Kâbe’nin yerine başka bir ibadet yeri yaparak Arapları buraya çekmek ve böylece de hem onları Hıristiyanlaştırmak hem de ticâreti ele geçirmek istiyorlardı. Araplar buna karşı çıktılar. Hatta kiliseyi pislediler. Bunu bahane eden Ebrehe büyük bir fil ordusuyla birlikte Kâbe’yi yıkmaya karar verdi. Böylece hem ticâret yolunu ele geçirecek hem de Hıristiyanlığı yayabilecekti.

Daha sonra Ebrehe M.520 veya 571 de 60.000 asker ve 13 fil ile Mekke’ye hareket etti. Önüne çıkan Arapları yendi ve önüne çıkabilecek kimse kalmadı. Ancak Allah vardı ve de onun önüne çıktı.290

Ebrehe ve ordusunun başlarına gelen şunlardır:

Allah Teâlâ, onların üzerine sürü sürü kuşlar gönderdi. Kuşlar gaga ve pençelerinde bulunan taşları onların üzerine attılar. Ebrahe ve ordusu bu büyük hava saldırısı karşısında yok oldular.291

Kulların atmış olduğu taşlar çamurdan yapılmış, fırınlanmış, taşlaşmış minik çakıl tanesi kadardı. Hem yapısı hem de düşmede kazandığı ivme ile altında kalan ne varsa hepsini yok edebilecek kuvvettedir. Bir de bu taşlardan binlerce olursa binlerce kişilik bir orduyu bile yok edebilir.



II-UHREVÎ AZAB

A. CEHENNEM

Kur’an-ı Kerim’de cehennem ve azapla ilgili pek çok kavram geçmektedir. Bunlardan başlıcalarını ele alacağız. Bu kavramlardan bir kısmı cehennemin diğer isimleri, bir kısmı ateşin bölümleri, bir kısmı cehennemdeki azap türleriyle alâkalıdır. Bu kavramlardan bazıları şunlardır:

1- Nar , 2-Cahim 3 Hutame 4 Sakar 5-Leza, 6- Haviye 7- Hamim,Ğassak, Zakkum 8- Sadid 9-Sa’ir

1-Nar:

Alevli ateşin adıdır. Mücerret sıcaklığa, hararet seviyesindeki sıcaklığı ve cehennem ateşine de nar denilir. Genellikle cehennem manasına veya cehennemin ateşine denir.292

Kur’an-ı Kerim’de pek çok yerde kullanımı vardır. Nar, Kur’an’da türevleriyle birlikte 194 yerde ahiret azabı olarak geçmektedir.293 Şimdi nar kelimesinin geçtiği ayetlerden birkaç örnek verelim:

a-Beled Suresi 19 ve 20. ayetinde şöyle buyrulur: “Ayetlerimizi inkâr edenler, İşte onlar, amel defterleri sollarından verilenlerdir. Onların üzeri, ateşle kapatılacaktır”.294

b-Fatır suresi 36. ayetinde şöyle buyrulur: “İnkâr edenlere cehennem ateşi vardır.”295

c-Hud Suresi 106. ayetinde ise şöyle buyrulur: “Bedbaht olanlar, ateştedirler. Orada ah!edip inlerler” 296



2-Cahim:

Cehennemin isimlerinden bir isimdir. Büyük bir çukur içerisindeki büyük bir ateşe denir. Hz.İbrahim atıldığı ateş gibi büyük alevli ateşe cahim denir.297

Kur’an’da pek çok ayette cahim kelimesi Cehennemin karşılığı olarak kullanılmıştır.298Bunlara birkaç örnek verelim:


    1. “Katımızdan onlar için ağır boyunduruklar, cehennem, boğazdan geçmez bir yiyecek ve can yakan bir azap vardır.299

    2. “ Ve cehennem’e yaslanırlar”300.

    3. “ Sonra onların dönecekleri yer yine cehennemdir.”301

    4. “Suçluyu yakalayın, cehennemin ortasına sürükleyin…”302

Şüphesiz bu kelimeyle ilgili belki daha çok ayrıntılı bilgi vermek mümkündür. Ancak bir bakıma verdiğimiz bilgilerle bu kelimeyle ne anlatılmak istendiği temel esprisini kavradığımıza inanarak denilebilir ki, cahim (mutlak ne mukayyed manada) azabı ifade eder. Ayrıca ayetlerden anladığımıza göre cahimin korkusu mü’minleri takvaya sevkeder.303

3-Hutame:

Cehennemin isimlerinden birisidir. Çünkü burası kendisine atılan şeyleri paramparça eder. Cehennemin bölümlerinden bir bölüm olduğu da söylenir. Çünkü bu kısım ateş öyle şiddetlidir ki her şeyi kırar parçalar yok eder.304

Müfessirlere göre Hutame, cehennem derekelerinden ikincisidir. Mukatil’den rivayet edildiğine göre Hutame, insanın kemiklerini kırar, etlerini yer, kalbine hücum eden bir ateştir. Odunun diz üzerinden kırılıp ateşe atıldığı gibi ilgili melek, kafiri böyle kırıp ateşe atar. Bu ateş insanın karnından girdikten sonra göğsüne, oradan da kalbine sirâyet eder. “Ef’ide” tabiri kalbin orta kesimidir.İnsan vücudunda buradan daha hassas bir yer yoktur. Dolayısıyla bedene isâbet eden acıyı en çok burası hisseder.305

Hutame: Allah’ın gadap ve celâline delalet ettiği için çok şiddetlidir. Normalde bilinebilen ateşlerle mukâyese edilmeyecek derecede etkili ve büyük bir ateştir. Allah’ın emriyle tutuşturulan bu ateş, ebediyen söndürülmeyecektir.Kalplerin en önemli yeri olan idrak noktasına sirayet eder.306



4-Sakar:

Cehennemin isimlerinden birisi. Acemi bir isimdir. Gayri munsarıftır. SKR kökünden gelir. Güneş yaktı kavurdu, deriyi kızarttı ve dimağa acı verdi manalarındandır. Sakar hakkında 2 görüş vardır: 1- Ahiret ateşi 2-Sakar ateşidir ki bu, ruhlara ve cisimlere eziyet eder.307

Kur’an-ı Kerim’de ise sakar kelimesi Müddessir Suresi 26. ayetinde: “İşte bu adamı yakıcı bir azaba (sakar’a) yaslayacağım. Yakıcı ateşin ne olduğunu sen nereden bilirsin. O,ne geri bırakır ne de azaptan vazgeçer. İnsanın derisini kavurur”308 ve Kamer Suresi 48.ayetinde “o gün onlar yüzleri üste cehenneme atılır ve cehennem’in dokunuşunu tadın denilir” 309geçer.

İbn- i Abbas, sakar’ın cehennemin altıncı tabakası olduğunu rivayet eder. Sakar et,deri,kemik ne varsa yakar.310

Yakıcı özelliği fazla olan bu azaba gelecek olanların yüzleri üzerine ateşe atılması, bunların cezalarının ağır olduğuna delâlet eder. Cehennemin derekelerinden altıncı tabakayı oluşturan sakar, geride bir şey bırakmamakla, her şeyi yakmakla tavsif olunmuştur. Deri, kemik ne varsa yakması, kavurması bunların düşünülmesi insanı psikolojik olarak **** atmosferine sokmaya yeterlidir.

5-Leza:

Ateş, hâlis,saf, alevli ateş demektir. Cehennemin isimlerindendir.311 Kur’an-ı Kerim’de 2 yerde geçmektedir: “Hayır, orada yüz çevirip geri döneni, malını toplayıp kimseye hakkını vermeden saklayanı çağıran, deriyi soyup kavuran alevli ateş vardır.”312, “Sizi alevlendirilmiş (alev saçan) ateşle uyarıyorum”313

Leza ile cezalandırılacaklar mala önem verip şekâvette ileri giden, yalanlayıcı kimselerdir. Bu kişi dışarıya karşı kendilerini yaldızlı gösterirler. İnsanlara tepeden bakarlar, bildiklerini okurlar. Leza da yükselen bir ateştir. Kendisini hemen fark ettirir. Bu insanlar da toplumda bir engel teşkil ederler. Çünkü Leza, iyi ve doğru olan her şeye engel olan bir alevdir. Âdeta alev kıvamına ulaşmıştır. Leza’ya gireceklerde küfür, cimrilik ve mal biriktirmede hat safhaya ulaşmışlardır .

6-Hâviye:

Cehennem’in isimlerindendir. Harfi tarifsiz mârife kılınmış olup, dibi fark edilmeyen helak yerine denilir. El-Hevâ nefsin şehvete olan meyli demektir314 ki bu da insanı dünya da belaya, felakete, Âhiret’te de Cehennem’e düşürür. El-Heviyyü yüksekten aşağıya düşmektir.el-Haviye kızgın ateşin konulduğu yerden bedeldir. Bazılarına göre de bu bedduadır. Haviye anaya denilir.

Kur’an-ı Kerim’de bütün türevleriyle birlikte 38 yerde geçmektedir. Yalnız Haviye kelimesi bir yerde geçmektedir. “Gideceği yer Hâviyedir(uçurumdur.)”315 Yani varacağı yeri, yatacağı ,kucağına sığınacağı ana vatanı hâviyedir. Barınacak yeri kalmayacak, artık haviye denilen Cehennem uçurumunun kucağına atılacaktır.316 Süleyman Ateş burasına “bağrına atılacağı uçurum” şeklinde mana vermiştir.317

Sonuçta verilen manalar azabın oldukça yüksek frekansına sahiptir. Ana, çocuk, için en değerli varlıktır. Tehlike anında çocuk ana kucağına koşar ve sığınır. En önemli güvencesi odur. Haviye’ye düşenlerde adeta böyle bir duygu söz konusudur. Diğer taraftan uçurum, şehvete olan meyil, gecenin uzaması, hep azabı ifade eder. Uçurumun başına gelen insanda da ahmaklık vardır. Ayrıca uçurumun başına gelmek, sıkıntının, çaresizliğin ifadesidir. Yoksa başka bir imkana sahip olan insan uçurumun başına gelmez. Bir de ana kadar şefkatli ise tam aksine Haviye denilen yer de o kadar sıcaktır. Zaten daha sonra gelen ayetlerde de bu yerin kızgın ateş olduğu, bu da onun en önemli özelliğidir.



7-Ğassâk, Hamîm, Zakkûm:

Bunların hepsi Cehennemliklerin yiyecekleridir. Ğassâk, gecenin kararması, şafağın kaybolması, karanlık gece, ayın tutulması gibi manalar ifade eder. Ğassâk kelimesi, Ğâsık gibidir. El-Ğasıgat aşırı kızıllık, el-Ğassâk, Cehennemliklerin derilerinden akan irin ve benzeri şeylerdir.318

Kur’an-ı Kerim’de değişik türevleriyle 4 yerde geçmektedir. İsra 17/78; Felak113/3; te karanlık gece ve şiddetli karanlık gece manalarına; Sad 38/57; Nebe 78/25 te kaynar su ve Cehennem ehlinin derisinden damlayan şey manalarına gelir. Söz konusu ayette geçen Ğassâk kelimesi için şu açıklamalar da yapılmıştır. Yaradan akan sarı su, cerahât yarası yahut şarap gibi kaynar olan “hamîm”in zıddı olmak üzere içilmez derecede gayet soğuk ve çok çirkin kokuludur. Hamîm sıcaklığı ile yakar, Ğassâk da soğukluğu ile yakar.319

Hamîm ve Hamiyyet, insanın sevdiği yakınları, sıcak su, sıcak bir şekilde gelen yağmur, sadece “Hamîm” ter, Hameün kelimesi ise kokmuş ve siyah çamur; “hamein mesnûn” ise değişmiş cıvık çamur manalarına gelir.320 Yine aynı kökten gelen “Yahmum” siyah duman,kömür gibi simsiyah olan şey, zifir ve kara duman manalarına gelir. Vakıa 43.ayetinde geçen bu kelime şiddetli siyahlık, azap görülen ateş, cehennemlikleri çevreleyip kuşatan ateş manaları verilmiştir.321

Uhrevî azap olan Hamîm, inkar edenlerin içkisidir. Aşırı derecede sıcaktır, çok acı verir,acısı kalpleri sirâyet eder. Cehennemlikler bunu içmekten tiksinir.322 Kur’an’da türevleriyle birlikte 25 yerde geçer. İnsan yaratılışında ve ona hayat vermede büyük önemi olan su bu defa da ona azap eder bir hâle gelmiştir.

Zakkum cehennemde ki kötü bir yiyecektir. Bundan istiâre olarak kötü bir şey yutulduğunda söylenir.323 Öldüren her yiyecek zakkumdur. “tezakkame” lokmalamak, yudumlamak ve çok içmek manasına gelir.324 Zakkum acı bir cehennem ağacıdır ki gam verir. Alay edilerek cehennemdekilere şöyle denilir: “Zakkum ağacı. (nasıl) ağırlanmak için bu nimet mi hayırlı, yoksa Zakkum ağacı mı?”325 Zakkum tadı kötü, kokusu pis bir ağaçtır.326



8- Sadid:

Birinci babdan “sudud” veya “sadid” diye sîgalanır. Etle deri arasındaki ismidir. Cehennemliklerin içeceklerine darb- ı mesel olmuştur.327Nitekim İbrahim Suresinde şöyle buyrulur: “(Orada o) irin suyundan sulanır.”328 Zuhruf Suresinde 329ise inlemek, bağırmak anlamında sadid kelimesi kullanılır. “Sadid” fiili “an” harf-i ceri **ile yüz çevirmek, alıkoymak manasındadır.330

Bu kelime Kur’an’da bütün türevleriyle birlikte 42 yerde geçmektedir. Bu dünyada meşru olan içecekleri terk edip yasaklanan içkiye müptela olanlara bu içecekten içirilir. Zina ederek başka birisinin vücudundan faydalananlar bu içecekten içerler.331

9-Sair:

Cehennemin bir adıdır. Ateşi ve harbi tutuşturmak anlamlarına gelir. “es-Sa’r” ateşin alevlenmesine denir. “el- Mis’ar” ateşin tutuşturulduğu odun, “azabe’s- sa’ir” cehennem azabı manasındadır.332

Kur’an’da türevleriyle birlikte 19 yerde geçen bu kelime hepsinde azap ifade etmektedir. Susuzluktan yanmak, ateşin yükselmesi,kızdırılmış ateş, sapıklık ve delilik hepsi bir azaptır. Açlık ve şehvet insanı olmadık belalara bulaştırır, şerrin kızışması,çılgınca yanan ateş, insana en çok acı ve ızdırap veren şeylerdir.

SONUÇ

Azap kavramını ele aldığımız bu tezimizin giriş bölümünde azap kavramının kelime ve terim anlamlarını ele aldık. Birinci bölümde ise azaba neden olan sebepleri incelemeye çalıştık. Azaba neden olan sebepleri üç kısımda inceleyebiliriz. İtikadî, amelî ve ahlâki olan bu sebepler insanların kendilerinden kaynaklanmaktadır. İnsanların temelde azap nedeni itikadidir. Allah Teala kendisini inkar eden veya kendisine şirk koşan insanlara peygamber gönderir. Peygamber onlara tevhid inancını anlatır. Onları yegane ilah olan Allah’a inanmaya ve bu inancında ona eş ve ortak koşmaları için uğraşır. İşte; insanlara peygamber gönderilmesi ve azap edilmesi temel nedeni itikadi bozukluktur. İtikaddaki bu bozukluk amel ve ahlâki boyuta sirayet eder. Nasıl ki sağlam bir temel üzerine oturmayan bina zamanla çökerse işte sağlam bir inanç temeline oturmayan amel ve ahlak da bozulmaya yüz tutar. Bütün bu azab nedenleri insanları hem bu dünya da hem de ahirette azaba sürükler.

İnsanların sağlam bir temel üzerine oturmayan inançları onları bozuk işler yapmaya –ibadet, muamelat ve ahlâk açısında- neden olur. Çünkü bu durumda insanların heva ve hevesleri devreye girer. İnsanların heva ve heveslerinin galip olduğu toplumlarda da zamanla ekonomik bozulma meydana gelir ve gelir dağılımında fakirlerin sürekli aleyhine şeklinde erozyona uğrar. Bu ekonomik yapı içerisinde zengin daha zengin fakirse daha fakir hale gelmeye başlar. Zamanla zenginler yönetimi ele geçirir. Onlar da kendi isteklerine göre toplumu yönetirler. Böylece bozuk bir yönetimle insanlar arasında zulüm ve haksızlık yerleşmeye başlar. Zamanla adalet ortadan kalkar. Allah Teala da insanlara bu durumda peygamber gönderir ve onları doğru ve hak yoluna davet eder. Fakat onlar bu davete uymazlar ve böylece azabı hak ederler.

İnsanların azabı hak etmesinin temel nedenlerinden olan itikadi durum içerisinde küfür, risaleti inkar ve nifak başlıcalarıdır. Amel boyutunda ise emirlere uymamak, zulüm, yetim malı yemek, faiz yemek gibi temel nedenler bulunmaktadır. Ahlaki boyutunda ise başta dünya sevgisi, fitne ve fesat çıkarmak ve eşcinsellik gibi önemli toplumsal hastalıklar başta gelmektedir. Geçmişte toplu helaklere neden olan bu gibi marazlar günümüzde toplumu manevi işkencelere neden olduğu gibi ahirette de büyük bir azaba neden olacağı açıktır.

Tezimizi eninde sonunda varacağımız yer olan ahiretteki azabı işlemekle bitirdik. Burada bu azaplar şu anda bizim üzerimize gerçekleşmeyecek olan fakat azaba neden olan işler yaptığımızda başımıza gelecek olan bir durumdur. Allah teala’nın bunları hatırlatmasının sebebi insanları vâd ettiği cennet ile iyiliği sevketmek, vaid ettiği cehennemiyle kötülük yapmaktan alıkoymaktır.

Yüce rabbimiz hepimizi cehennem azabından korusun!



KAYNAKÇA

1   2   3   4   5


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət