Ana səhifə

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Planlama ve İmar Daire Başkanlığı Planlama ve İmar Müdürlüğü’ne, Konu


Yüklə 133 Kb.
tarix27.06.2016
ölçüsü133 Kb.

İBB Evrak kayıt no:58132

Tarih: 27.09.2006


26.09.2006

26.06.6972

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı

Planlama ve İmar Daire Başkanlığı

Planlama ve İmar Müdürlüğü’ne,

Konu: BİMTAŞ A.Ş. bünyesinde oluşturulmuş olan İMP (İstanbul Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi) tarafından hazırlanan ve İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 14.07.2006 tarihli toplantısında oy birliği ile kabul edilmesinin ardından 22.08. 2006 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı tarafından da

onaylanarak 28.08.2006 tarihinde askıya çıkarılmış olan 1/100 000 ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı’na itirazımız.


Hazırlanma süreci boyunca meslek odalarının da bu planın katılımcılarından olduğu doğrultusundaki yanıltıcı propaganda çalışmalarına, katılım bilgilendirme ve şeffaflık konusundaki reklam amaçlı gerçek dışı açıklamalara karşın, TMMOB’ye bağlı meslek odalarının görüş ve katkılarının alınmasının söz konusu olmadığı; katılımcılık ve şeffaflık maskesiyle pazarlanmaya çalışılan askıdaki 1/100 000 ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı’na ilişkin itirazlarımız aşağıda bilgilerinize sunulmaktadır: .
I- PLANIN HAZIRLANMA VE ONAYLANMA SÜRECİNE İLİŞKİN İTİRAZIMIZ:

Bu plan, BİMTAŞ A.Ş. bünyesinde oluşturulmuş olan ve İstanbul İl Çevre Düzeni Planı’nı yapma konusunda hiçbir yasal yetkisi olmayan İMP (İstanbul Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi) tarafından hazırlanmıştır. Bu nedenle, ne bu planın onama işlemleri ne de bu plan yasal değildir.


İşin başından beri İMP ve İstanbul’un planlanması konusunda tam bir yanıltma taktiği uygulanmıştır. Bu yanıltma, İMP’nin kurumsal yapısı, görevi ve İstanbul planlaması ile ilişkisi üzerine odaklanmıştır. Şöyle ki:
İMP’nin tanıtımı için meslek odalarının çağırıldığı ilk toplantıda dağıtılan Aralık 2005 tarihli tanıtım kitapçığının kapağında “İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı- Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi İMP” yazmakta ve İMP, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kurumsal bir organı gibi tanıtılarak, Çevre Düzeni Planı yapma yetkisinin İMP’de olduğu belirtilmektedir:
Kitapçıkta, “İMP’nin Büyükşehir Belediye Başkanı’na doğrudan bağlı bir kuruluş olarak çalıştığı” belirtilmekte; temel işlevleri arasında; “ Çevre Düzeni Planı ile stratejik planın hazırlanması,” da sayılmakta ; “… planlama sürecinde uzmanların, sivil toplum kuruluşlarının ve kent halkının etkin katılımı ve katkısı, çözüm ortaklıklarının oluşturulması, İMP’nin önderliği ile gerçekleşecektir.
İMP bünyesinde, sürdürülebilirlik, demokratik katılımcılık ve toplumsallık unsurlarını barındıran bir planlama sürecinin İstanbul kentine kazandırılması İMP’nin kurumsal vizyonudur.” ifadeleri de yer almaktadır.

Planın meslek odalarına tanıtımı toplantıları sırasında dağıtılmış olan “İstanbul 1/100 000 Çevre Düzeni Planı Açıklama Metni” başlıklı 10 sayfalık özet rapor da ise şu ifadeler yer almaktadır:
İstanbul İl Bütünü Çevre Düzeni Planı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi’nde görev alan ve ağırlıklı olarak akademik kadrolarca gerçekleştirilen yaklaşık 10 aylık bir çalışma sürecinin ürünüdür…….”
Bütün bu ve benzeri yanıltıcı açıklamaların ve tanıtımların yanı sıra, İMP, bir BİMTAŞ kuruluşu olduğu halde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesinde oluşturulmuş bir yapı imiş gibi, 1/100 000 ölçekli İl Çevre Düzeni Planı’nda ve Plan Raporu kapaklarında, “İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı- İmp- Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi ifadesi yer almaktadır.
Bunun gibi, planlama süreci boyunca İMP, oluşumu, yapısı, görev ve yetkileri açısından gerçeğe uygun olmayan bir biçimde tanıtılmıştır ve tanıtılmaya da devam etmektedir. Burada en kritik nokta, İMP’nin, Belediye’nin bünyesinde, İstanbul İl Çevre Düzeni Planı’ nı yapma yetkisi taşıyan bir yapı olarak tanıtılmasıdır. Oysa işlerin hiç de öyle olmadığı, İMP’nin Belediyenin değil, BİMTAŞ A.Ş.’nin bünyesinde oluşturulan bir yapı olduğu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin BİMTAŞ’a ihale ettiği işin de, İstanbul İl Çevre Düzeni Planı’nı yapmak olmayıp, sadece “İstanbul Büyükşehir Nazım İmar Planı Analitik Etütler İşi” ile sınırlı olduğuna ilişkin tüm bilgi ve belgeler Belediyenin kendi kaynaklarında da açıkça görülebilmektedir.
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin web sitesinde , Şehir Planlama Müdürlüğü’nün görev tanımı içinde, “İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Çevre ve Orman Bakanlığı arasında 01.10.2004 tarihinde imzalanan protokol gereği, İstanbul il sınırları içinde kentsel ve kırsal gelişmeler ile sanayi, turizm, ulaşım gibi sektörel gelişme potansiyellerini de değerlendirecek, koruma- kullanma dengesini kuracak, stratejik kararlar ve arazi kullanma kararlarının belirlendiği ve planlama sınırları içinde alt ölçekli planlara esas olacak 1/100 000 ve/veya 1/50 000 Ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planının yapılması” da yer almaktadır. Müdürlük, sadece analitik çalışmaları BİMTAŞ’a ihale etmiş; ancak, ilginç bir biçimde, planlama sürecinden dışlanmış; plan, yasal bir dayanağı olmamasına karşın, BİMTAŞ bünyesinde oluşturulan İMP tarafından yapılmıştır.
“İstanbul Büyükşehir Nazım İmar Planı Analitik Etütler” işinin yapılması BİMTAŞ’A İstanbul Büyükşehir Belediyesi Planlama ve İmar Daire Başkanlığı Şehir Planlama Müdürlüğü tarafından, işin başlangıç tarihi 01.01.2005 ve tamamlanma süresi 730 Takvim Günü olmak üzere, 15.12.2004 tarihinde ihale edilmiştir. İhale belgesinde, bu işin kapsamı,

İhale; İstanbul Büyükşehir Belediyesi sınırları dâhilinde yer alan yaklaşık 534.000 hektarlık bölgede 1/25.000 ölçekli İstanbul Büyükşehir Nazım İmar Planının hazırlanmasına altlık oluşturmak amacıyla;



- İstanbul Metropoliten Alanının Genel Tanımı, Ülke ve Bölge İçindeki Yeri,

- İstanbul Metropoliten Alanının Tarihsel Gelişim Verileri,
- Doğal Çevre Analizleri,
- Mevcut Yapı Analizleri,
- Sosyal ve Ekonomik Yapı Analizleri,
- Ulaşım ve Altyapı Analizleri,
- Sentez Çalışmaları,
Ana başlıkları altındaki işleri kapsamaktadır.


Bu ihale; İstanbul Metropoliten Alanında fiziksel ve sosyal anlamda kentsel yaşam kalitesinin arttırılması, afet riskinin minimize edilmesi ve İstanbul'un bir dünya metropolü olma koşullarını yerine getirmek amacıyla yapılacak olan Çevre Düzeni Planları ile 1/25.000 ölçekli İstanbul Büyükşehir Nazım İmar Planına esas teşkil edecek olan genel verilerin toplanması, analiz ve sentez çalışmalarının yapılmasını amaçlamaktadır.” biçiminde tanımlanmıştır.

Bu çerçevede, hiçbir yasal yetki söz konusu olmadan, bir BİMTAŞ kuruluşu olan İMP, ihalesini aldığı analiz çalışmalarının yanı sıra bir de 1/100 000 plan ilettiğinde, Şehir Planlama Müdürlüğü, doğal olarak, “Her ölçekteki planların hazırlanması ve onanması ile ilgili olarak Büyükşehir Belediye Başkanlığımızca yüklenilmesi gereken görev ve sorumluluklar ilgili yasalar ve yönetmelikler ile belirlenmiştir. Yapılan tüm planlama çalışmalarının ilgili mevzuat hükümlerine uygunluğu sağlanmalıdır.” biçiminde bir genel değerlendirme ile ve “İlgi yazı ekinde Müdürlüğümüze iletilen İstanbul Çevre Düzeni Planı ve Raporu ile ilgili olarak teknik ve hukuki bir değerlendirme yapılması gerekmekte olup, şehircilik ilke, esas ve ilgili mevzuat hükümlerine uygunluğunun aranması esastır” diyerek, söz konusu plan hakkında yapılacak işlemi Büyükşehir Belediye Başkanı onayına sunmuş; Belediye Başkanı konuyu ve planı Belediye Meclisi’ne göndermiş; İmar ve Bayındırlık Komisyonu ise, planı, yeniden değerlendirilmek üzere Planlama ve İmar Müdürlüğü’ne iade etmiştir. Ancak, sonuçta değişen bir şey olmamış; Şehir Planlama Müdürlüğü, aynı görüşlerle planı tekrar Belediye Başkanına göndermiş; Başkan gene planı meclise havale etmiş; İmar ve Bayındırlık Komisyonu ise, bu kez, “1/100 000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı ve Raporu incelenmiş olup Komisyonumuzca uygun görülmüştür.” biçiminde görüş bildirmiş; plan, 14.07.2006 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisi’nce oy birliği ile aynen kabul edilmiştir. Belediye Başkanı’nca da 22.08.2006 tarihinde onaylanan plan, 28.07.2006 tarihinde askıya çıkarılmıştır.


Yasal olarak plan elde etmenin iki yolu vardır. İdare “ yapar ya da yaptırır “ der imar mevzuatı. Eğer ihale ederse de, kontrolü kamudadır; görür, kontrol eder, teknik ve hukuki değerlendirme yapar onaydan önce. Oysa burada ne İMP Belediye’nin kurumsal yapısı içinde bir oluşumdur, ne de işin ihalesi söz konusudur . Dolayısıyla, idarenin planı “yapması da yaptırması” da söz konusu değildir. Anlaşılan o ki, bu plan Belediyeye, “analiz çalışmalarının yanında bir ilave hediye “ olarak sunuldu. Bu planın onay için meclise havalesi ve de meclis onayı işlemleri açıkça yasayı çiğnemektir. Bu plan yasal olarak ÖLÜ DOĞMUŞTUR VE YOK HÜKMÜNDEDİR.
II- PLANA İLİŞKİN İTİRAZLARIMIZ

Plan Uygulama Hükümleri’nin



7.1. maddesinde “ Bu çevre düzeni Planı, plan hükümleri ve plan raporu ile bir bütündür.” denmektedir. Bu çerçevede, bu başlık altında, plan, plan uygulama hükümleri ve plan raporu bir bütün olarak, birlikte ele alınacaktır.:

1-) Plana ilişkin açıklamalarda ve Plan Raporu’nda “ İstanbul’un küresel düzeydeki metropoller arası yarışta hak ettiği yeri alması ve uluslar arası pazarda daha rekabetçi olabilmesi” temel hedef olarak tanımlanmakta ve bu kabul, raporun bütününde de sık sık tekrarlanmaktadır. Gönül isterdi ki, İstanbul planlamasının temel hedefi, öncelikte, “İnsanca yaşanabilecek bir kent yaratabilmek” olsun. Bu önemlidir. Çünkü, iki hedef arasındaki öncelik farkı, ortaya çıkacak plan kararlarının da belirleyicisi olacaktır. Şu anda ortaya çıkan plan, kenti her ne pahasına olursa olsun pazarlamak, yerli ve yabancı sermayenin hizmetine ve kullanımına sunmak hedefinin damgasını taşımaktadır. Bu planla kent bir yatırım alanına dönüştürülmüştür.


Plan Raporu’nun ” VI. Vizyon, Hedef ve Stratejiler” bölümünde vurgulanan şu hedefler de bu konudaki plan yaklaşımına net bir açıklık getirmektedir:
“Vizyon Bileşeni 1:

“Güçlü ve Rekabetçi Bir Ekonomik Büyüme Sürecini Yakalamak” başlığı altında;;

“Kentin Rekabetçi Üstünlüklerini ön Plana Çıkarmak;

“Kentin yatırımcılar için bir çekim merkezi olmasını sağlamak;

“Yüksek Bir Rekabet Gücüne Sahip Olabilmek İçin Gerekli Mekansal ve Altyapı Projeleri Geliştirmek;

“Firmaların Kurulmaları, Büyüme ve Yarışabilmelerinin Önündeki Engelleri Kaldırmak;”



2-) Merkezi Hükümet tarafından bir üst plana dayanmaksızın gündeme getirilmiş olan bir çok sakıncalı kentsel dönüşüm projesinin ve yatırım kararlarının planda da yer aldığı görülmektedir. Planın ana kararlarını etkileyecek nitelikteki bu yatırım kararlarını İMP plana işleme yolunu tercih etmiştir. Hatta, bu tür projelere dayanak oluşturmak amacıyla, Plan Raporu’nda bazı hatalı tespit ve değerlendirmelere yer verilmiş olduğu da görülmektedir. Örneğin, Zeytinburnu Kentsel Dönüşüm Projesi’ne dayanak oluşturmak amacıyla, Plan Raporu’nda, Zeytinburnu’nun İstanbul’un mevcut MİA’sı içerisinde kaldığı gibi gerçekdışı bir tespite yer verilmekten kaçınılmadığı görülmektedir. Plan Raporu’nda bu konuda aynen şöyle denmektedir:
“Zeytinburnu-Tarihi Yarımada ve Ayazağa Ekseni alt bölgesi İstanbul’un en temel sorunu olan tek merkezli işleyişin yer aldığı alan olup, Zeytinburnu,Eminönü,Karaköy,Beyoğlu ve Büyükdere caddesinden

başlayarak; Boğaziçi Köprüleri inşası sonrasında Beşiktaş üzerinden Boğaz’ın kuzeyine Zincirlikuyu, Maslak ve Ayazağa’ya uzanmaktadır……”


Burada, Zeytinburnu’nun kentin MİA’sına dahil olduğu saptaması çok ilginçtir. Zeytinburnu’nun deprem çalışmaları için pilot bölge seçilmesi ve bu çerçevede geliştirilen Zeytinburnu Kentsel Dönüşüm Projesi ile ilgili endişelerimiz , plan raporunda bu gerçek dışı tespite yer verilmiş olmasıyla daha da artmıştır.
Plan Raporu’nda, kentsel dönüşüm projelerinden biri olarak gündeme gelen Haydarpaşa Projesi ile ilgili olarak da, şu açıklama yer almaktadır:

“Kadıköy’ün Üsküdar ile kuracağı mekansal ve işlevsel birlikteliğin Marmaray Projesi’nin tamamlanması sonrasında önemi artacaktır. Haydarpaşa Liman Sahası’nın konu olacağı mekansal düzenlemenin, toplu ulaşım sistemlerinin birbiriyle buluşarak Anadolu Yakası’nda önerilen alt-merkezlere kesintisiz aktarım sağlayacak nitelikte olması hedeflenmektedir.

Haydarpaşa Liman Sahası’nın dönüşümü için geliştirilen yaklaşım, bu alandaki potansiyel ticaret, konaklama, kültür ve rekreasyon faaliyetlerini içermek üzere harekete geçirilmesi ve Kartal için öngörüldüğü üzere, Anadolu Yakası’nda etkin bir alt merkezin yaratılmasıdır.”
Söz konusu kentsel dönüşüm projeleri ile ilgili plan kabulleri, Yönetici Özeti raporu içinde de şöyle yer almaktadır:
“VII.3. Fiziki Gelişme ve Arazi Kullanımı:

Avrupa Yakası

- Zeytinburnu-Tarihi Yarımada ve Ayazağa Ekseni

Zeytinburnu-Tarihi Yarımada ve Ayazağa Ekseni alt-bölgesi İstanbul’un en temel sorunu olan tek merkezli işleyişinin yer aldığı alan olup, Zeytinburnu, Eminönü-Karaköy, Beyoğlu ve Büyükdere Caddesi’nden başlayarak; Boğaziçi Köprüleri inşası sonrasında Beşiktaş üzerinden Boğaz’ın kuzeyine Zincirlikuyu, Maslak ve Ayazağa’ya uzanmaktadır.


Anadolu Yakası

- Kadıköy- Üsküdar

Kadıköy’ün Üsküdar ile kuracağı mekansal ve işlevsel birlikteliğin Marmaray Projesi’nin tamamlanması sonrasında önemi artacaktır. Haydarpaşa Liman Sahası’nın konu olacağı mekansal düzenlemenin, toplu ulaşım sistemlerinin birbiriyle buluşarak Anadolu Yakası’nda önerilen alt merkezlere kesintisiz aktarım sağlayacak nitelikte olması hedeflenmektedir.

Haydarpaşa Liman Sahası’nın dönüşümü için geliştirilen yaklaşım, bu alandaki potansiyelin ticaret, konaklama, kültür ve rekreasyon faaliyetlerinin içermek üzere harekete geçirilmesi ve Kartal için öngörüldüğü üzere, Anadolu Yakası’nda etkin bir alt merkezin oluşturulmasıdır.

- Kartal-Pendik-Tuzla

İstanbul Metropoliten Alanı’n üst ölçekli planlama süreci içinde öne çıkan ve metropoliten ölçekte belirleyiciliği olan temel arazi kullanım kararlarından bir tanesi de Kartal Alt-merkez gelişimidir. Hizmetler sektöründe uzmanlaşmış nitelikli ofis yerleşkeleri, kamusal alanları ve kültür yapılarıyla Plan’da öngörülen Kartal Alt-merkez gelişiminin, Metropol’ün tek merkezli yapısından kurtulmasına katkı vermesi amaçlanmaktadır.


Herhangi bir araştırmaya, bir üst plana dayanmayan, sadece İstanbul’un pazarlanmasına yönelik bir yaklaşımın eseri olan ve kentin tarihi ve doğal değerlerini yok sayan bu kentsel projelerin hiçbir analiz ve sentez çalışmasına ve değerlendirmesine dayanmaksızın kabul edilerek plana dahil edilmesi, olması gerekli planlama ciddiyetiyle asla uyuşmamaktadır.
3-) Kuzeye doğru gelişmeyi engellemek ; yolcu ve yük taşımacılığında raylı sistem kullanmak planın öncelikli hedefleri arasında sayılırken, planda, Batı yakasında TEM’in kuzeyinden geçen yeni bir otoyolun yer alması ilginçtir. Plan Raporu’nda, TEM’in kuzeyinde gelişme olmaması ve içme suyu havzalarının korunması temel kabulleri yer almakta iken, planla getirilen, ancak Plan Açıklama Raporu’nda bile neden getirildiğinin açıklaması yapılamayan bu yeni karayolu güzergahı plan raporunun temel kabulleri ile tümüyle ters düşmektedir. Bu otoyolun ne amaçla planlandığı konusunda plan raporunda da herhangi bir açıklama yer almamaktadır. Bu otoyolun, şu anda planda yer almayan 3. Köprü’nün bağlantısına dönüştürülmek üzere getirildiği düşünülmektedir ki, zaten işin başka bir mantıklı izahı da yoktur.
“Yönetici Özeti ” başlıklı özet raporun “Mekansal Konumlandırmalar” bölümünde ise,

“Anadolu Yakası için Çevre Düzeni Planı çerçevesinde geliştirilen diğer bir fiziki gelişme konusu ise, TEM ve E-5 arası bağlantı yollarının çeşitlenmesi ile doğu batı yönünde Maltepe-Kurtköy arasında sürekliliği olan bir ara yol önerisidir. Önerilen raylı sistemin etkinliğini de arttırabilecek ve sistemler arası entegrasyona hizmet edecek bu karayolunun, E-5 ile TEM arası yerleşmelerin dönüşüm sürecinde de ana işlevlerin ve yatırımların konumlandığı aks olarak ele alınması hedeflenmektedir.denmektedir.
Görüleceği üzere, kentin batı yakasında olduğu gibi, doğu yakasında da yeni karayolu projeleri gündeme getirilmektedir. Bu yaklaşım kentsel gelişim ve ulaşım açısından son derece sakıncalıdır. Ulaşım yatırımlarının artık raylı sistem ve metro üzerinde yoğunlaşması genel kabul görmüşken, hala büyük karayolu projelerini gündeme getirmek son derece hatalı ve çok geç olmadan geri alınması gereken plan kararlarıdır.
Plan Raporu’nun,

” VI. Vizyon, Hedef ve Stratejiler

başlıklı bölümünün “Vizyon Bileşenleri” alt başlığı altında,

“Arazi kullanım kararları ile ulaşım stratejilerini aynı hedefe dönük ilişkiler içinde geliştirerek uygulamak” kabulü de yer almakla birlikte, plan kararlarında bu kabule aykırı bir yaklaşım benimsenmiş olduğu görülmektedir.


Plan Açıklama Raporu’nun “2.3.5.Ulaşım” bölümünde ise, öneri raylı sistem ve karayolu güzergahları kastedilerek,

“……………hazırlanmakta olan ulaşım ana planı verileri ışığında hatlarda değişiklikler olabilecektir.” denmektedir. Arazi kullanım kararları ile ulaşım kararlarının ayrı süreçlerde ele alındığı bir planlama olamaz. Bu son derece sakıncalı bir yaklaşımdır. 1/100 000 ölçekli üst planın, hazırlanmakta olan “ana ulaşım planı” tamamlanmadan hazırlanması ve ulaşımla ilgili temel kararları da, “ileride değişebilir” rahatlığıyla alması kabul edilemez. 1/25 000 ölçekli plan çalışmalarının da bu çerçevede sürdürülüyor olduğu düşünüldüğünde, bu plan çalışmalarının planlayıcılar ve ilgili yöneticiler tarafından yeterince ciddiye alınmadığı açıkça ortaya çıkmaktadır. Plan Raporu’nda yer alan kabullerin ve değerlendirmelerin aksine, bu planlama süreci, belirli projeleri yasallaştırmak ve yeni yatırımların önündeki engelleri aşabilmek, İstanbul’u her yönüyle pazarlamak dışında bir hedef taşımamaktadır.


4- ) Planda “2B” alanları, “Sürdürülebilirlik Çerçevesinde Koruma Alanları” başlığı altında yer alan ayrı bir lejantla gösterilmiştir . 2-B ile ilgili Plan Lejantı: “Yasal Statüsü netleşince 1/25 000 ve/veya 1/5000 Ölçekli Nazım İmar Planlarında Kullanım Kararları Belirlenecek 2B Alanları” adını taşımaktadır.


Bir planda, bir alana bu şekilde bir kullanım kararı getirilemez. 2B alanları ancak bir analiz ya da sentez paftasında bu biçimde gösterilir. Planda ise, bu alanların arazi kullanım kararları verilmiş olmalıdır. Bu açıdan, arazi kullanım kararlarının yer alması gereken planda , 2B alanları diye bir plan jejantı görmek, hele bu alanların kullanım kararlarının 2B alanlarının yasal statülerinin belirlenmesiyle ilişkili olarak alt ölçekli planlara bırakılması, planlama açısından alışılmamış, ilginç, ilginç olduğu kadar da planlama anlayışının dışında bir yaklaşımdır. Plan kararı ile, bu alanların kullanım kararları orman alanlarından çıkarılıp satışları yapılarak imara açılmaları sürecinin neticesine bağlanmıştır. Bu plan kararının, orman alanlarının pazarlanması ve işgallerinin yasallaştırılması uygulamalarında bir araç olduğu açık olan 2B uygulamasının planla desteklenmesi anlamına geleceği açıktır.
5-) Plan, içmesuyu havza alanlarını üç bölgeye ayırarak ele almış olup, bu alanlara ilişkin Plan Uygulama Hükümleri ve bu konudaki değerlendirmelerimiz aşağıdaki gibidir:
“9.1.3.1.Havza İçi Yapı Yasaklı Alanlar

Bu alanlar, Su Toplama Havzalarının yapı yasağı bulunan Mutlak Koruma Kuşağı olarak tanımlanan alanlar ile havzaları besleyen derelerin koruma mesafelerini kapsamaktadır. Dere koruma mesafeleri 1/25 000 ölçekli nazım imar planı çalışmaları sonucunda belirlenecektir. “
Planda bu alan 1000 metrelik bir bant olarak çizilmiştir. Oysa mutlak koruma alanı 300 metredir. Mutlak ve kısa mesafeli koruma alanları toplamı ise; 300+700=1000 metre etmektedir. Dolayısıyla, planda çizilmiş olan bu 1000 metrelik bant, Plan Uygulama Hükmü’nde belirtildiği biçimde sadece mutlak koruma alanı değildir, mutlak+ kısa mesafeli koruma alanıdır. Plan üzerinde havza kuşak sınırları da çizilmiş olduğundan, bu durum oradan da açıkça görülebilmektedir. Ancak , buna rağmen böylesi bir hatanın yapılabilmiş olması, planın ciddiyeti ve yeterliliği konusundaki endişelerimizi doğrulayan noktalardan biridir.
“9.1.3.2.Su Toplama Havza Alanları

Bu alanlar, Su Toplama Havzalarının yapı yasağı bulunan Mutlak Koruma Kuşağı olarak tanımlanan alanlar ile havzaları besleyen derelerin koruma kuşaklarını kapsayan alanların dışında kalan ve havza sınırına kadar uzanan bölgeyi kapsamaktadır.”


Planda bu lejantla gösterilen alanlar, havzaların orta ve uzun mesafeli koruma alanları olmasına ve planda çizilmiş olan havza kuşak sınırlarıyla da bu durum net biçimde görülmesine karşın, Plan Uygulama Hükmü’nde bu alan “mutlak dışında kalan havza alanı” olarak tanımlanmaktadır. Burada ayrıca, havzaların tamamını değil de sadece bir kısmını gösteren bir plan lejantını “Su Toplama Havza Alanları” olarak adlandırılmış olması gibi bir başka yanıltıcı yaklaşım da söz konusudur. Bu çerçevede, yukarıda yapmış olduğumuz değerlendirme burada da aynen geçerlidir.
“9.1.3.3.Havza İçi Rehabilite Edilecek Alanlar

Havza içinde plansız ve sağlıksız, yasal olmayan yollarla yapılaşmış alanların tasfiyesi, sonradan imar hakkı kazanmış bölgelerin ise sıhhileştirilmesi veya belediye tarafından gösterilecek imar parselleriyle takasının sağlanması ya da havza alanları için 1/25 000 ölçekte belirlenecek koşullara dönüştürülmesi yönünde çözüm yolları geliştirilecek alanlardır.”


Görüleceği üzere, bu plan hükmü hiç bir şey anlatmıyor. Havzalarda yoğun bir yapılaşma ve nüfus var. Bu alanlarda yapılacak uygulamanın genel çerçevesine karar verilmedikçe, bu plan kararları pek bir şey ifade etmiyor. 2000 yılı DİE nüfus sayımına göre havzalarda 888.934 kişi yaşamaktadır. Eğer havza alanları gerçekten rehabilite edilecekse, bu nüfusun büyük kısmının havza dışına taşınması gerekmektedir. Planda bu nüfusun nereye ve nasıl gideceği hususu hakkında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Oysa ki İstanbul’un en üst ölçekli planında bu temel sorunlara ilkesel çözümlerin mutlaka getirilmesi gereklidir. Oysa, ne planda, ne plan raporunda ve ne de plan notlarında bu konuda uygulanabilir bir yaklaşım, bir karar, bir strateji mevcuttur değildir.
Kısacası, Kısacası, Su Toplama Havza Alanları ile ilgili olarak da planın kullanım kararları üretmediği görülmektedir İstanbul’un temel sorunlarından biri olan havza alanlarındaki kirletici yapılaşmalar ve yerleşimler için çözüm oluşturacak ilkesel kararlar bulunmamaktadır. Havza yerleşimlerindeki büyük miktardaki nüfus çevre düzeni planında yok sayılmış, bu konu ile ilgili hiçbir çözüm önerisi, hiçbir planlama kararı getirilmemiştir. Bu yerleşimlerin yer aldığı alanlar için sadece “rehabilite edilecek” demek yeterli değildir. Plan havzalardaki mevcut yerleşik alanları için bir çözüm veya öngörü getirmemiş, ancak havzalarda yer alan boş potansiyel alanların yapılaşmaya açılmasına imkan verecek esneklik ve belirsizlikleri ifade ederek, bu konuları alt ölçekli planlara bırakmıştır.

6-) Planda, kentin kuzeye doğru gelişmesini önlemek adına, kentin batıya lineer biçimde geliştirilmesinden bahsedilerek, korunması gerekli doğal kaynaklar ve yakın çevresinde yeni konut alanları açılmıştır. Bu alanları iki bölüm halinde ele alabiliriz:


a-) “Doğal Yapı Eşik Sentezi-1” paftasında “Mutlak Korunacak Alanlar” ve “Öncelikli Korunacak Alanlar” olarak gösterilmiş olan alanlar konut gelişme alanları olarak yapılaşmaya açılmıştır.
1/50 000 ölçekli 1995 planında bu alanların büyük kısmı “Tarımsal Niteliği Korunacak Alanlar” (Yoğunluğu Denetim Altında Tutulacak Alanlar başlığı altında) olarak, çok az bir kısmı da “Özel Ürün Alınan Alanlar” (Yapı Yasağı Getirilen Alanlar başlığı altında) olarak planlanmıştı.

b-) Küçükçekmece İçmesuyu Havzası içinde, TEM Otoyolu’nun kuzeyinde, Sazlıdere havza sınırına bitişik alanlar da konut gelişme alanları olarak planlanmıştır


Bu plan kararlarının, plan raporunda sıkça dile getirilen “doğal yapıyı koruma, ekolojik planlama, v.b. “söylemleriyle hiçbir tutarlılığı olmadığı açıktır.
7-) Planda Lojistik Alan kullanımına çok önem verilmiş olup, bu çerçevede, bir çok alan üzerine Lojistik Bölge kararı getirilmiştir. Ancak, Lojistik tanımı bir çok fonksiyonu kapsamakta olup, planda bunun belirtilmemiş olması uygulamada sakıncalar getirecektir.
Yönetici Özeti raporu’nda Lojistik Hizmetler;

“V.2. Lojistik Hizmetler;

İstanbul İli’nde “Lojistik Odaklar” ile ilgili bilgiler aşağıda özetlenmektedir:

Organize sanayi bölgeleri, Küçük sanayi siteleri, Nakliye Ambarları, Haller, Antrepo ve depolar, Patlayıcı ve Parlayıcı Madde Depoları.

İstanbul İli’nde “Lojistik Terminaller” ile ilgili kısa bilgiler aşağıda verilmektedir:

Limanlar, Havaalanları, Demiryolu Yükleme İstasyonları, Gümrük Alanları

İstanbul İli’nde “Yük Akışları” ile ilgili kısa bilgiler şunlardır:

Petrol Dağıtımı Lojistiği, Kargo Dağıtımı, Perakende Sektörü, Katı Atık Lojistiği.”olarak tanımlanmıştır.


“Lojistik Bölgelerle ilgili Plan Uygulama Hükmünde de;

“9.5. Lojistik Bölgeler

Başta karayolu olmak üzere diğer taşıma sistemleriyle ilgili yük odakları lojistik bölgeler içinde ihdas edilecektir. Bu yük odaklarında; TIR parkları, konteyner depo alanları, gümrüklü antrepo ve depolar, nakliye ambarları, barkodlama, ambalajlama, sigorta, gümrük, acenta, taşıma işleri komisyoncuları, lojistik destek hizmetleri veren işletmeler v.b yer alacaktır. Lojistik merkezlerin raylı sistem ve liman bağlantısı güçlendirilecektir. Lojistik merkezlerinj ve limanların İstanbul’un, bölgenin ve uluslar arası ağın taleplerine cevap verebilecek nitelikte ve kapasitede olması esastır.” denmektedir.
Planda Lojistik Hizmetler olarak gösterilmiş alanlara, hiçbir ayrım gözetmeden, bu fonksiyonların herhangi birinin gelebilmesini öngören plan kararları sakıncalı sonuçlara yol açacaktır. Lojistik Bölge olarak gösterilen bir alana, sayılan bu fonksiyonlardan birinin gelmesi uygunken, bir diğerinin gelmesi son derece yanlış olabilir. Bu nedenle, bu konudaki muğlaklık ve sınırsızlık ortadan kalkmalı, Lojistik Bölgelere hangi lojistik fonksiyonların gelebileceği açık olarak belirtilmelidir.
8-) Trakya tarafındaki İl sınırında, “ Doğal Yapı Eşik Sentezi-1” paftasında bir kısmı “Mutlak Korunacak Alanlar”, bir kısmı da “Öncelikli Korunacak Alanlar” olarak gösterilmiş, orman alanları içinde kalan bir bölgeye Üniversite ve Sağlık fonksiyonları getirilmiştir. Korunacak alanları yapılaşmaya açmanın yaratacağı tahribat açıktır. Bunun da ötesinde, getirilen bu fonksiyonlar, nitelikleri gereği başka fonksiyonları da bölgeye çekeceklerinden, çevrelerindeki doğal yapının da tahrip olmasına yol açabileceklerdir.
Ayrıca, il sınırına getirilen bu fonksiyonların, komşu il üzerindeki etkileri de belli değildir. (Bir bölge planı yoktur ve bu kararlar bir bölge planına dayanarak alınmamıştır) Bu kararların bir de bu açıdan test edilmesi ve değerlendirilmesi gerekirken bunun yapılmamış olduğu da ortadadır.
1995 planında, bu alanların büyük kısmı “ Tarımsal Niteliği Korunacak Alanlar “ ve “Özel Ürün Alınan Alanlar” olarak gösterilmişti.
9-) Gene il sınırında, Gümüşyaka’da, “Doğal Yapı Eşik Sentezi-1” paftasında “Mutlak Korunacak Alanlar” olarak gösterilen bölge, planda “Lojistik Alan+Çalışma Alanları ” olarak gösteriliyor. 1995 planında, kıyı tarafındaki yerleşim alanı dışında, bu alanlar “Korunacak Tarım Alanları” olarak gösterilmişti.
10-) Batıda, T (Teknoloji Geliştirme Parkları) olarak planlanan alanın bir kısmı “Doğal Yapı Eşik Sentezi-1” paftasında “Öncelikli Korunacak Alanlar”da kalıyor. Alan doğuda Büyükçekmece İçmesuyu havza sınırına dayanırken, kuzeyi ve batısı da ormanlarla çevrili. Bu derece kritik bir alana bu fonksiyonu getirerek, hem alanı korumamak, hem de bir çekim merkezi yaratmak son derece sakıncalı. Bu alan, 1995 planında “Tarımsal niteliği Korunacak Alanlar “ ve “Özel Ürün Alınan Alanlar” olarak gösterilmişti..

11-) Doğu yakası il sınırında Üniversite(Ü) ve Teknoloji Geliştirme Alanları(T) getirilmiştir. Bu alan Kocaeli sınırındadır ve oraya etkisi değerlendirilmiş midir?...

Bu alanın etrafı orman alanları ve tarım alanları ile çevrilidir. “Doğal Yapı Eşik Sentezi-1” paftasında, Teknolojik Gelişme Alanları olarak gösterilen alanın yarısı “Mutlak Korunacak Alan”da, yarısı “Doğal Kaynakları Sınırlı Alan” da , Üniversite alanı da Doğal kaynakları Sınırlı Alan’da kalmaktadır.
12-) Plan kararları ve lejant bir çok belirsiz, çelişkili ve korunması gerekli alanların alt ölçekte yapılaşmaya açılabilmesinin kapısını aralayan bir yaklaşımın ürünü olarak görülmektedir. Bu yaklaşım planlamaya aykırıdır ve plan kararlarının geçerliliğini tartışmaya açmaktadır. Bir planın bir yandan plan kararları getirirken bir yandan da o kararları geçersiz kılacak kararlar üretmesi plansızlığı planla empoze etmekten başka bir şey değildir. Bu yaklaşımdan kesinlikle vazgeçilmesi gerekmektedir. Örneğin;
- Planda, “Mutlak Korunması Gereken Tarım Alanları” ve “Bölgenin Riskli

Jeolojik Yapısı Nedeniyle Kullanımı Alt Ölçekte Netleştirilecek Alanlar” lejantı aynı alanlar için birlikte kullanılmıştır. Bu, Mutlak Korunması Gereken Tarım Alanlarının yapılaşmaya açılmasına yol açacak bir uygulamadır.


- Küçükçekmece Gölü’nün batısında kalan alan üzerinde “Kentsel Hizmet Alanları” lejantı ile “Bölgenin Riskli Jeolojik Yapısı Nedeniyle Alt Ölçekte Değerlendirilecek Alanlar” lejantı birlikte kullanılmış. Bu da bir başka çelişkidir. Bu iki lejant bir arada olamaz.
- Planda, “Mutlak Korunması Gerekli Tarım Alanları “ lejantı ile “Tarım Alanları” lejantı biçiminde iki ayrı lejant kullanılmıştır. Bu iki lejant arasındaki fark anlaşılamamaktadır. İki lejant arasındaki tek fark, birinde “Mutlak Korunması Gerekli” ibaresinin yer alması; bu, planda “Tarım Alanı” lejantı ile gösterilen alanların “korunmayabileceği” anlamına mı geliyor?... Görünen o. Ancak, planlamada böyle bir şey olamaz ; planda “Tarım Alanı” olarak gösterilen bir alanın zaten tarım alanı olarak korunması gerekir. Plandaki tarım alanlarının bir kısmının kesin korunması gerektiği, bir kısmının ise- plandaki kullanım kararına karşın- korunmayabileceği anlamına gelen bu yaklaşımından kesinlikle vazgeçilmesi gerekir.
- “ Mutlak Korunması Gerekli Tarım Alanları” lejantı ile “ Bölgenin Riskli Jeolojik Yapısı Nedeniyle Kullanımı Alt Ölçekte Netleştirilecek Alanlar” lejantının birlikte kullanıldığı alanlar için de yukarıda vurgulanan aynı kullanım belirsizlikleri ve muğlaklıkları söz konusudur. Bu durumda, bu planda” mutlak korunması gerekli tarım alanları”nın jeolojik sakıncalı alanlarda kalanları, alt ölçekli planlarda yeni ve tarım dışı kullanımlara dönüştürülebileceklerdir.
13-) Plan Uygulama Hükümleri’nde yer alan Planlama Yaklaşımı, Planlama Sınır ve Alanı, Temel , Planlama Amaçları&Politikalar- Stratejiler ve Kapsam başlıklı bölümlerin Plan Uygulanma Hükümleri ile hiçbir ilişkisi yoktur. Bu kavramların ve içeriklerinin “Planlama Hükümleri” başlığı altında yer almaması gerekmektedir. Bu ve benzeri hataların çok sık yapılmış olması, planın ciddiyeti konusunda şüpheler yaratmaktadır. Plan, sadece hatalı gördüğümüz kararlarıyla değil, plan tekniği açısından da ciddi hata ve eksiklikler taşımaktadır.
Hazırlanma ve onama şekli açısından yasadışı ve yok hükmünde olan, temel kararları ve öngörüleriyle ciddi sakıncalar taşıyan, şehircilik ve planlama ilkelerine ve kamu yararına açıkça aykırı olan bu planın, telafisi olanaksız sonuçlara yol açmadan, bir an önce yürürlükten kaldırılması için gereğinin yapılmasını talep eder; çağdaş- bilimsel- toplumsal mutabakata dayalı bir planlama çalışmasının Belediye bünyesi içinde sürekliliği olan bir kamu planlama birimi tarafından, hazırlanmış olan analiz çalışmalarını da değerlendirerek, acilen başlatılmasını dileriz.

Saygılarımızla,

Sami Yılmaztürk

Yönetim Kurulu Sekreteri









Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət