Ana səhifə

İnanmak istemeyeni hiçbir kanıt inandıramaz“ 54. Bir şeyi açığa vursanız da, gizleseniz de şüphe yok ki Allah, her şeyi gayet iyi bilmektedir. Ahzap54


Yüklə 109 Kb.
tarix26.06.2016
ölçüsü109 Kb.
PEYGAMBER NEDEN ÇOK İNSANA KOL KANAT GERMİŞTİR?  "Peygamberin eşleri ,Peygamber üniversitesinin öğretim üyeleridirler"

İnanmak istemeyeni hiçbir kanıt inandıramaz“



54. Bir şeyi açığa vursanız da, gizleseniz de şüphe yok ki Allah, her şeyi gayet iyi bilmektedir. ()Ahzap54)

"Bu konuyu doğru bir şekilde ve yeterli olarak izah edebilmek için, aşağıdaki beş soruya sırasıyla cevap vermek gerekir:



I-Hz. Muhammed (s.a.v.)’in çok evlenme sebepleri neler değildir?

II-Hz. Muhammed (s.a.v.), yirmi beş yaşından elli yaşına kadar niçin tek hanımla evli kalmıştır?

III-Hz. Muhammed (s.a.v.), ömrünün son on yılında niçin çok evlenmiştir?

IV-Hz. Muhammed (s.a.v.)’in evliliklerinden her birinin fayda ve hikmetleri nelerdir?

V-Hz. Muhammed (s.a.v.), ömrü boyunca sınırsız evlenme yetkisine sahip olmuş mudur?

*** Eğer bir eşi bırakıp da yerine diğer bir eş almak isterseniz, öncekine yüklerle mehir vermiş de bulunsanız, ondan bir şey geri almayın. O malı bir iftira ve açık bir günah isnadı yaparak geri alır mısınız?(Nisa20)
Şimdi sırasıyla bu beş sorunun cevabını vermeye çalışalım.Nisa20-Ahzap52

I-Hz. Muhammed (s.a.v.)’in çok evlenme sebepleri neler değildir?

Hz. Muhammed (s.a.v.)’in çok evlenme sebebi, kesinlikle dünya zevki değildir; bunun kabul edilmesi için şu delillerin sıralanması yeterli olacaktır:*Mekke’nin en asil, en yakışıklı ve en güvenilir gençlerinden olan Hz. Muhammed (s.a.v.), isteseydi ilk evliliğini kendinden genç ve çok güzel olan bir hanımla yapabilirdi. Hâlbuki o, ilk evliliğini kendinden on beş yaş büyük olan ve daha önce başından iki evlilik geçen Hz. Hatice ile yapmıştır.*Gene Hz. Muhammed (s.a.v.), İsteseydi yirmi beş yıl boyunca sadece Hz Hatice ile evli kalmaz, başka evlilikler de yapabilirdi; ancak O, ilk eşi vefat edinceye kadar başka biriyle evlenmemiş, elli yaşına kadar sadece Hz. Hatice ile evli kalmıştır.

*Hz. Peygamber, ilk eşi Hz. Hatice vefat ettikten sonra da hemen evlenmemiş ,üç dört yıl bekâr kalmıştır. Eğer evliliklerinde dünya zevki düşüncesi olsaydı, yeniden evlenmek için üç dört yıl beklememesi gerekirdi.

*Hz. Peygamber, Hz. Hatice’nin vefatından üç dört yıl sonra kendisinden üç yaş büyük olan Hz. Sevde ile evlendi. Eğer Resulullah’ın evliliklerinde dünya zevki düşüncesi olsaydı, en azından ikinci evliliğini genç ve güzel bir kadın ile yapar, elli beş yaşındaki Hz. Sevde ile evlenmezdi.

*Hz. Muhammed (s.a.v.)’in, Hz.Aişe dışında evlendiği bütün kadınlar dul idi. Eğer Resulullah’ın çok evlenme sebepleri arasında dünya zevki bulunsaydı, evlendiği kadınlardan çoğunun dul olmaması gerekirdi.

*Hz. Muhammed (s.a.v.), Hz. Hatice dışında evlendiği on kadınla ve Mukavkıs tarafından hediye olarak gönderilen cariye Maria ile ömrünün son on yılında evlenmiştir. Eğer Resulullah’ın evliliklerinde dünya zevki isteği bulunsaydı, ömrünün son on yılında değil gençliğinde çok evlenirdi.

Görüldüğü gibi, hangi yönden bakarsak bakalım, Hz. Muhammed (SAV)’in çok evlenmesini dünya zevki ile izah etmek asla mümkün değildir.

      Mevzuyu ilk önce, O pâk şahsiyete bakan yönüyle ele alalım. Her şeyden evvel bilinmelidir ki, güzel ahlakın zirvesinde olan Efendimiz (ASM), yirmi beş yaşına kadar hiç evlenmedi. O sıcak memleketin hususî durumu da göz önüne alınacak olursa, bu kadar zaman iffetiyle yaşaması ve bunun da, dün ve bugün böylece kabul ve teslim edilmesi, O’nda iffetin/namusun esas olduğunu ve müthiş bir irade ve nefis hâkimiyeti bulunduğunu gösterir. Eğer bu hususta, Efendimizin (ASM) küçük bir hatası bulunsaydı, dünkü ve bugünkü düşmanları(Din cahilleri), bunu cihana ilân etmekten bir an bile geri kalmayacaklardı. Hâlbuki eski ve yeni bütün düşmanları, O’na hiç olmayacak şeyleri dayandırdıkları hâlde, bu yönde bir şey söyleme cüretini gösterememişlerdir.


        II-Hz. Muhammed (s.a.v.), yirmi beş yaşından elli yaşına kadar niçin tek hanımla evli kalmıştır?

*Hz. Muhammed (s.a.v.)’in gençliğinde ve ilk orta yaşlılık döneminde, kendisinden on beş yaş büyük olan Hz. Hatice ile evli kalarak başka bir hanımla evlenmemesi, onun ileriki yıllarda ilahi hikmetlere binaen çok evlenmesinde dünya zevki gibi art niyet arayacak olanlara peşinen verilmiş, reddi kabil olmayan tokat gibi bir cevaptır.

*Hz. Muhammed, peygamberliğinin en zor yıllarını Hz. Hatice ile evli olarak geçirmiştir. Güngörmüş, zengin ve olgun bir kadın olan Hz. Hatice, bu zor yıllarda Hz. Muhammed (s.a.v.)’e hem feraset ve olgunluğuyla, hem de mal varlığıyla yardımcı olmuştur. Hz. Muhammed (s.a.v.), İlk vahyin gelişinden sonra, endişe içinde, Hıra mağarasından evine döndüğünde, Hz. Hatice’nin sergilediği olgunluk, bu evliliğin hikmetini anlatmaya yeter. Eğer o sırada Hz. Hatice’nin yerinde yeterli olgunluğa sahip olmayan genç bir kadın bulunsaydı, Resulullah’ı bırakıp annesinin evine gitmesi işten bile değildi.

   III-Hz. Muhammed (s.a.v.), ömrünün son on yılında niçin çok evlenmiştir? Çok evlenmeyi İslam getirmemiş düzenlemiş-zamanla sınırlamıştır. 1-İkişer dörder alın-2 Güzellikleri hoşuna gitse de bunlardan başka alman helal olmaz. 3-NİSA 20 -

Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ömrünün son on yılında yaptığı her evliliğin ayrı ayrı hikmet ve faydaları vardır. İşin bu yönünü dördüncü sorunun cevabında anlatmaya çalışacağım.

Resulullah’ın çok evlenmiş olmasının fayda ve hikmetlerinden bir kısmını toplu halde şu şekilde saymak mümkündür:

*Aile hukuku ve kadınların değişik halleri ile ilgili bütün ayrıntıların ortaya çıkıp cevaplandırılması için, Resulullah’ın çok evlenmesi bir ihtiyaçtı. Müslüman kadınlar, bir erkeğe sormaktan çekinecekleri değişik halleri konusunda, Hz. Peygamber’in hanımlarına müracaat ederek bilgi sahibi olmuşlardır. Bu açıdan Resulullah’ın her hanımı, bir başöğretmen görevi ifa etmiştir.

*Hz. Peygamber’in eşleri, herkesin şahit olamayacakları ortamlarda öğrendikleri söz ve uygulamaları (hadis ve sünnetleri) naklederek ashabı ve tabiini bilgilendirmişler böylece akait, fıkıh ve tefsir bilimlerinin gelişimine büyük katkılarda bulunmuşlardır. Bilindiği gibi Hz. Aişe (r.a.), 2100’den fazla hadis rivayet etmiş ve en çok hadis rivayet eden sahabeler (el-Müksirûn) arasında yer almıştır.

*Hz. Muhammed (s.a.v.), yaptığı evlilikler ile akrabalık bağları oluşturmuş, bu sayede İslam destekçilerinin çoğalmasına vesile olmuştur.

*Hz. Peygamber’in evlendiği bazı kadınların kabileleri meydana gelen akrabalık nedeniyle Müslüman olmuşlar böylece İslamiyet’in yayılması hız kazanmıştır.

*Dini açıdan zor durumda kalan bir hanım ile evlenerek hem onu içinde bulunduğu sıkıntıdan kurtarmış, hem de bu konuda arkadaşlarına örnek olmuştur.Kimse kısa süre sonra büyüsünü kaybedecek olan zevkler için yaşlı ve çocuklu dul kadınların bir ömür boyu bakımını üstlenmez.Kaldı ki,Evlendiği kadınların çoğunluğu da bu özellik te değildi!

*Bir cariyeyi satın alıp azad ederek, sonrada satın alma bedelini mehir sayıp kadının kendi isteği ve Müslüman olma şartına bağlı olarak kendisiyle evlenmiş ve bu konuda da arkadaşlarına örnek olmuştur.Köle yi özgürlüğüne kavuşturarak evinin hanımı yapmıştır.!

*Bir evliliği ile İslamiyet’e göre evlatlığın boşanmış hanımının gerçek oğlunun hanımı gibi sayılamayacağı kuralını yerleştirmeye vesile olmuştur.



Bu bölümde isim verilmeden genel anlamda nakledilen bazı hikmetler, dördüncü sorunun cevaplandırılası ile birlikte ismen anlatılacaktır.

Burada akla gelen diğer bir mesele de, Efendimizin (ASM) peygamberliğinin çok evlenmeyi gerektirdiği yönüdür:
     A) Evvelâ, bilinmelidir ki, bu meseleyi, bu şekilde medar-ı bahs edenler, ya hiçbir din ve prensip kabul etmeyenlerdir(Oryantalistler) ki, onların böyle bir şeyi kınamaya aslâ ve kat’â hakları yoktur. Zira onlar, bütün prensiplere karşıdırlar.Yahut bunlar, belli kitaplara dayanan farklı din mensuplarıdır. Onların hücumu da, insafsızca, kötü maksatlı ve araştırılıp  düşünülmeden yapılmış, hatta kendi namlarına üzülecek bir durumdadır. Çünkü, ellerindeki kitapların ve o kitaplara bağlı cemaatlerin kendi peygamberleri olarak kabul ettikleri, nice büyük peygamber vardır ki; bunlar birçok kadınla evlenmiş ve başlarından daha çok nikâh geçmiştir.
       Meselâ; Süleyman (as) ve Davud (as) peygamberleri düşününce, onlara mensup olduklarını iddia edenlerin bu meseleye itiraz etme hususunda insaflı davranmadıkları açıkça ortaya çıkar. Dolayısıyla, çok kadınla evlenmeyi, Peygamberimiz (sav) başlatmadığı gibi; aynı zamanda çok evlilik, nübüvvetin ruhuna da zıt değildir. Kaldı ki; daha sonra görüleceği gibi birden fazla evliliğin peygamberlik vazifesi ,dinin kalıcılığı,yerleşmesi,tüm yarımada sakinlerince kabul görmesi ve benimsenmesi,desteklenmesi açısından da(Sadece Peygambere özgü olarak), düşünülenlerin de ötesinde pek çok faydaları vardır.
       Evet, çok kadınla evlenme, özellikle yeni dini hükümler ve şeriatlarla(Allah ın emirleriyle) gelen peygamberler için bir bakıma zarurîdir. Zira, dinin, aile mahremiyeti içinde cereyan eden pek çok yönleri vardır ki, bu yönleri ancak bir insanın nikâhlısı tam olarak öğrenebilir. Dolayısıyla, dinin bu yönlerini anlatmak için herhangi bir kapalı anlatım veya dolayısıyla ifade etme mecburiyetinde olunmadan -ki çok defa bu türlü anlatma tarzı anlamayı ve hayata tatbik noktalarını zorlaştırır- her şeyi alabildiğine açıklık içinde anlatacak, mürşidelere yani hanım öğretim üyelerine ihtiyaç vardır.       İşte, her şeyden evvel, nübüvvet hânesinde olan bu temiz ve pak peygamber hanımları, kadınlık âlemine karşı yol göstericilik ve tebliğ vazifesinin sorumluları ve nakilcileri bulunmaları itibarıyla, peygamber için de, peygamberlik için de; kadınlık âlemi için de gerekli, hatta olmazsa olmaz durumdadırlar.
Peygamberin yaptığı bu eğitim öğretim faaliyetleri vatanın kuruluşunda Öğretmen okulları,sosyal barınma evleri,çocuk esirgeme kurumu(Peygamberin annesi babası olmayan küçük çocukları bakıp büyütmesi…) ,Dar ul aceze açılması gibidir.
       B) Diğer bir husus da, umumî /genel mânâda Efendimiz (asv)’in eşleriyle alâkalı oluyor ki, o da:
    1) Eşler arasında, yaşlı, orta yaşlı ve genç bulunması itibarıyla, bu devre ve dönemlerin hepsine ait çeşitli dini hükümler bina ediliyor. Ve bizzat Peygamber (sav) hânesi içinde bulunan bu pâk eşler sayesinde uygulama imkânı buluyordu.
    2) Eşlerin her birerleri, çeşitli kabilelerden olması sebebiyle, evvelâ o kabileler arasında; sonra da Efendimizin (ASM) muazzez şahsiyetiyle akrabalık bağının kurulduğu bütün cemaatler/kabileler içinde, köklü bir sevgi ,destek ve alâkaya yol açılıyordu. Her kabile ve oymak, O’nu, kendinden biliyor, din hissinin yanında, cibillî(akrabalık) bir akrabalık bağıyla O’na karşı derin bir alâka hissediyordu.
    3) Her kabileden aldığı kadın, O’nun hayatında ve ebedi aleme göçmesinden sonra, kendi cemaati arasında çok ciddî dinî hizmete vesile olabiliyor; uzak yakın bütün akrabalarına, Efendimizin (ASM) gizli ve aşikâr bütün sünnetleri ve dini hükümler noktasında tercümanlık yapıyordu. Bu sayede O’nun kabilesi de, kadın ve erkeğiyle, Kur’ân’ı, tefsiri, hadîsi ondan öğreniyor ve dinin ruhuna vâkıf olabiliyordu.
    4) Bu evlilikler vasıtasıyla, Peygamber Efendimiz (ASM), âdeta bütün Arap Yarımadası ile yakınlık tesis etmiş gibi, her hânenin, teklifsiz misafiri hâline gelmişti. Herkes bu yakınlık vasıtasıyla O’na yaklaşabiliyor ve dinîn emirlerini öğrenme fırsatını buluyordu. Aynı zamanda bu ayrı ayrı aşiretlerin her biri, bir çeşit, kendini O’na yakın sayıyor ve bununla iftihar ediyordu.(O dönemde yakınlık böyle oluyordu bugün farklıdır)
Mahzumoğulları, Ümmü Seleme vasıtasıyla; Emevîler, Ümmü Habîbe vasıtasıyla; Hâşimîler, Zeynep bintü Cahş (r.anha) vasıtasıyla kendilerini ona yakın kabul edip, bahtiyar sayıyorlardı...
C) Buraya kadar olanlar umumî mânâda ve bazı yönleriyle de, diğer peygamberlere şâmil olacak şekilde idi. Şimdi bir de, hususî mânâda ve teker teker her eşinin hususi faziletleri(kişisel erdemler) noktasında, meseleyi ele alalım:
Evet, burada dahi göreceğiz ki; insan mantığı, vahiy ile desteklenen O Zât’ın (ASM) mübarek hayatı karşısında toprak kadar aşağı kalıyor; diğer bir tabirle insan düşüncesi vahyin gölgesi altında bulunan bu büyük dahi önünde iki büklüm oluyor.
IV-Hz. Muhammed (s.a.v.)’in evliliklerinden her birinin fayda ve hikmetleri nelerdir?

  1. İlk zevceleri Hz. Hatîce (radiyallahu anha:Allah ondan razı olsun.) validemizdir.

Peygamberimiz (sav) ilk evliliklerini, yirmi beş yaşlarında iken yaptılar. Bu evlilik, Allah ve Resûlü (asv) katında çok yüce ve müstesna; fakat başından iki defa evlilik geçmiş,çocukları olan,evlilik teklifi kendisinden gelmiş olan kırk yaşındaki bir kadınla olmuştu. Bu mutlu yuva tam yirmi üç sene devam etmiş ve peygamberliğin sekizinci senesi kapanan bir perde gibi, arkada acı bir hasret bırakarak sona ermişti. Bu defa Efendimiz (sav) yirmi beş yaşına kadar olduğu gibi, yine yapayalnız kalmıştı. Evet, aile, çoluk çocuk her şeyiyle yirmi üç senelik bu mesut hayattan sonra, yeniden dört beş sene bekâr olarak yaşamışlardı ki; yaşları da elli üçe ulaşmış bulunuyordu.
    İşte, diğer bütün evlilikleri de böyle evliliğe alâkanın azaldığı bu yaştan sonra başlar ve devam eder ki; sıcak bir memlekette elli beş yaşından sonra yapılan evlilikde, insani bir arzu ve şehevîlik görmek, ne insafın, ne de akıl ve kalbin kabulleneceği bir şeydir.***Şu da bilinmelidir ki bu konu, kulaktan dolma,ön yargılı,araştırma dan inananlar için bir sınamadır ki birçokları sınavı kaybetmektedir.
Kendinden on beş yaş daha büyük olan bu nâdîde kadınla izdivaçları, her evlilik için en büyük örnek mahiyetindedir. O, bütün bir hayat boyu, derin bir vefâ ve sadakatle Hz. Hatice validemizin aziz hatıralarına bağlı kaldığı gibi, vefatından sonra dahi O’nu hiçbir zaman unutmamış, hatta her vesile ve fırsatta O’ndan bahisler açmıştır.
Hz. Hatîce’den sonra Peygamberimiz (sav) dört beş sene evlenmediler. Başlarında birçok yetim bulunmasına rağmen, onların külfetlerine katlanıp, bir bakıma hem annelik, hem de babalık vazifesini yürüttüler. Farzımuhal, öncesinde ve sonrasında kadınlara karşı küçük bir zaafı olsaydı, böyle mi hareket ederlerdi?.. Ayrıca ,”Sana Mekke nin en güzel kızlarını verelim en zenginimiz sen ol!” teklifi gelen bir insan bu teklifleri elinin tersiyle itiyor…O halde Daha büyük bir düşünceyi,insanlığın mutlu olmasını hedefleyen birisinin böyle küçük amaçlar için davranmadığı açıklığa kavuşturulmuş olmaktadır.. Hz. Peygamber, bu evlilik sayesinde hem risalet görevinin zor yıllarında eşinden maddi manevi çok yardım gömüş, hem de sonraki evliliklerinin yanlış yorumlanmasının önü kesilmiştir.
     2) Bu bahtiyarlardan biri de Hz. Sevde (r.anha) Validemizdir. İlk safta yerini alanlardan; kocasıyla Habeşistan’a hicret edenlerden ve Ümmü Habibe’nin kaderine benzer şekilde, kocasının vefatıyla ortada kalanlardan.
      Efendimiz (asv), bu kalbi kırığın da, yarasını sardı; onu perişan olmadan kurtardı ve ona enis/arkadaş oldu. Zaten sadece Efendimiz (asv)’in nikâhı altında bulunmayı düşünen bu büyük kadının, dünya adına istediği başka hiçbir şey de yoktu.
      Hz. Peygamber bu evlilikle hem Hz. Sevde’yi içinde bulunduğu zor durumdan kurtarmış, hem de ikinci evliliğini de gene kendinden daha yaşlı bir kadınla yaptığı için, evliliklerinin yanlış yorumlanmasının önü bir kere daha kesilmiştir.

    3) Hz. Ümmü Seleme: Kocası Uhud savaşında şehit düşen Ümmü Seleme validemiz, dört çocuğuyla birlikte yalnız kalınca, Hz. Peygamber, onun çocuklarının bakımını da üstlenerek kendisiyle evlenmiştir. Resulullah’ın, dört çocuğu bulunan 60 yaşındaki bakıma muhtaç bir kadınla evlenmesinin hikmeti, başka bir izaha gerek kalmayacak şekilde açıktır.

Mahzum Oymağı’ndan ve ilk Müslümanlardan olan Ümmü Seleme, Mekke’de büyük zorluklar görmüş; ilk olarak Habeşistan’a, ikinci defa da Medine’ye hicret etmiş ve o günkü şartlara göre ilk saftakiler arasında yer almıştı.
      Kendisiyle beraber bu uzun ve meşakkatli yolculuklara katlanan bir de kocası vardı. Ve, Ümmü Seleme’nin nazarında eşi, benzeri olmayan bir insandı. Bütün çile devrini beraber yaşadığı, bu eşsiz hayat arkadaşı Ebû Seleme’yi Medine’de kaybedince çocuklarıyla baş başa kaldı. Yurdundan, yuvasından uzak, bir sürü yetimle hayat külfetini yüklenmiş bu kadına, ilk şefkat elini, Ebû Bekir ve Ömer (ra) uzatırlar; fakat o bu talepleri reddetti. Zira onun gözünde Ebû Seleme’nin yerini dolduracak insan yoktu.
       Nihayet, izdivaç teklifiyle Allah Resûlü (sav) ona el uzattı. Bu izdivaç da gayet tabiîydi, zira İslâm ve iman uğrunda hiçbir fedâkârlıktan geri olmayan bu benzersiz kadın, Arab’ın en soylu oymağı içinde uzun zaman yaşadıktan sonra yapayalnız kalmıştı ve dilenciliğe terk edilemezdi. Hele ihlâs, samimiyet ve İslâm için katlandığı şeyler düşünülünce, ona muhakkak ki el uzatılmalıydı. Ve, işte Kâinatın Efendisi (asv), onu nikâhı altına alırken bu yardım elini uzatmıştı. Evet, gençliğinden beri yaptığı; kimsesizleri görüp gözetme ve yetimlere el uzatma iş ve vazifesini, o günkü şartların iktizasına göre bu şekilde yerine getiriyordu.
       Ümmü Seleme de Hz. Âişe gibi zeki, kapasiteli ve kabiliyetli bir kadındı. Bir muallim ve tebliğci olma kabiliyetlerini taşımaktaydı. Onun için bir taraftan şefkat eli onu, himâyeye alırken diğer taraftan da, bilhassa kadınlık âleminin kıyamete kadar şükran duyacağı bir talebe daha ilim ve irşat medresesine kabul ediliyordu. (Zeki öğrenci ve insanları okullarına almak isteyen kurumlar gibi)
     Yoksa, altmış yaşına yaklaşmış Fahr-i Kâinat Efendimiz (asv)’in, bir sürü çocuğu olan dul bir kadınla evlenmesini ve evlenip bir sürü külfet altına girmesini, başka hiçbir şeyle izah edemeyiz. Hele şehevîlik ve kadınlara düşkünlükle aslâ ve kat’â!...

    4) Hz. Ümmü Habibe: Ebu Sufyan’ın kızı olan Ümmü Habibe, kocası Abdullah bin Cahş ile birlikte Müslüman olarak Habeşistan’a göç etmiş; ancak kocası Habeşistan’da Hıristiyan olunca zor durumda kalmıştır. Bunun üzerine Hz. Peygamber Necaşi’ye elçi göndererek Ümmü Habibe’yi kendisine eş olarak istedi. Necaşi, bu isteği kabul etti. Hicri yedinci yılda gerçekleşen bu evlilik ile hem samimi bir Müslüman olan elli yaşındaki Ümmü Habibe zor durumdan kurtarılmış, hem de babası Ebu Sufyan’ın İslamiyet’e karşı olan düşmanlığı yumuşama ve yok olma sürecine girmiştir.(Japonya da selzedelere yardım etmek,Türkleri yurtdışında zor durumda kalınca Türkiye nin onları ülkeye getirtmek için seferber olması gibi)



Peygamber (sav) ve peygamberlik karşısında bir müddet İslam a karşı olan yöneticinin kızı... Bu da ilk Müslüman olanlardan ve birinci safta yerini alanlardandı. Çile devrinde Habeşistan’a hicreti, orada kocasının önce Hristiyanlığı kabul etmesini, sonra da vefâtını görmüş çok sıkıntılar çekmiş bir kadın... O gün sahabi, sayı itibarıyla az; mal yönünden fakirdi. Herhangi birine bakacak, geçim sıkıntısına ortak olacak durumları yoktu. Buna göre, Ümmü Habîbe ne yapacaktı? Ya din değiştirip, Hristiyanların yardımına mazhar olacak; ya küfür/Müşrik yuvası olan baba evine dönecek veya kapı kapı dolaşıp dilenecekti. Bu en dindar, en soylu, aile itibarıyla en zengin kadının bunlardan hiçbirini yapması mümkün değildi. Bir tek şey kalıyordu; o da Efendimiz (asv)’in müdahalesi ve yardımı...
     İşte, Ümmü Habîbe ile izdivaçta da bu yapılıyordu. Dini için her türlü fedakârlığa katlanmış bu kadın, yurdundan yuvasından uzak; zenciler arasında; kocasının dinden çıkması ve vefâtı kendisini binbir sıkıntılara uğrattığı günlerde; Necâşi’nin huzurunda, Peygamberimizle (asv) nikâhının kıyılması gibi en tabiî bir şey yapılıyordu. Bunu değil kınamak “Rahmeten li’l-Âlemîn”(Alemlere rahmet) olmanın gerektirdiği bir hususun gerçekleşmesi sayarak alkışlamak lâzımdır.
     Kaldı ki; bu büyük kadının da, emsâli gibi kadın erkek Müslümanların irfan hayatına getireceği çok şey vardı. O da bu suretle hem bir zevce hem de bir talebe olarak, o saadethâneye intisap ediyordu.
      Aynı zamanda bu evlilik sayesinde, Ebû Süfyan ailesi de, Peygamberimizin (ASM) hanesine teklifsiz girip çıkma imkânını elde ediyor ve değişik bir bakış kazanarak yumuşamış oluyordu. Hem değil sadece Ebû Süfyan ailesi, belki bütün Emevîler’de tesirini gösterecek bir hâdise olma karakterinde. Hatta denebilir ki; alabildiğine sert ve dışa kapalı olan bu aile, Ümmü Habîbe’nin nikâhı sayesinde oldukça yumuşadı ve her türlü hayrı(Dini) kabul etmeye hazır hâle geldi.
    57.Hz. Zeynep Binti Cahş: Hz. Peygamber’in halası Ümeyye’nin kızı olan Hz. Zeynep validemiz, önce Resulullah’ın evlatlığı Hz. Zeyd ile evlenmiş ve aralarındaki uyumsuzluk nedeniyle boşanmıştır. Arap geleneklerine göre evlatlığın boşanmış eşi, gerçek oğlun boşanmış eşi gibi kabul ediliyordu. Oysa İslamiyet hem evlat edinmeye(Mirasçı) son vermiş, hem de evlatlığın boşanmış eşinin gerçek oğlu gibi sayılma geleneğini ortadan kaldırmıştı.(Atatürk ün inkılapları uygulamalı olarak yapması gibi) Ancak Araplar bu yeni hükmü kabul etmekte zorlanıyorlardı. Cenab- Hak, Hz. Zeynep’in Resulullah ile evlenmesini murat etti: “…Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikâhladık ki evlatlıkları, karılarıyla ilişkilerini kestiklerinde (o kadınla evlenmek isterlerse) müminlere bir güçlük olmasın. Allah’ın emri yerine getirilmiştir.” (33.Ahzâb–37) Ayetten de anlaşıldığı gibi Resulullah, bu evliliğe istekli olmadığı halde, Allah’ın muradı/isteği bu şekilde tecelli etmiş ve yanlış bir gelenek Hz. Peygamberin yaşantısı ile sona erdirilmiştir. Bu evlilikteki hikmetlerden biri de, evliliklerde denklik (küfüv) prensibine riayet edilmesi gereğidir.Bu,yanlış bir kuralı kaldırmaktır..

Alabildiğine asil ve o kadar da ince, iç derinliğine sahip Hz. Zeyneb, Sultân-ı Enbiyâ (asv)’ın yakın akrabası ve yanı başında büyüyen, gelişen bir kadındı. Efendimiz (sav), Zeyd (ra) için O’nu talep ettiği zaman, ailesi biraz çekimser kalmış ve bu arada Efendimiz (asv)’e verme temâyülünü göstermişlerdi. Sonunda Peygamberimizin (sav) ısrarıyla Zeyd b. Hârise (ra)’e vermeye râzı olmuşlardı.


       Zeyd, bir zamanlar hürriyetini yitirmiş; esirler arasına girmiş ve sonra Kâinatın Efendisi (asv) tarafından hürriyetine kavuşturulmuş bir âzâtlı idi. Peygamber Efendimiz (sav) bu izdivaçtaki ısrarıyla, insanlar arasındaki eşitliği tesis, kuvvetlendirerek dengeyi sağlamak istiyor ve bu zor işe de, yine yakınlarıyla başlıyordu. Ne var ki, Zeyneb gibi çok yüce fıtratlı/asil bir kadın, emre uyarak gerçekleştirdiği bu evliliği, uzun sürdüremeyecek gibiydi. Bu evlilik, Zeyd için de bir şey getirmemiş ve sadece bir ızdırap ve hasret olmuştu.
       Nihayet boşama hâdisesi oldu; fakat Efendimiz (asv) Zeyd’i vazgeçirmeye ve evliliğin devam ettirilmesine çalışıyordu. Tam o esnada, Cebrail (as) geldi ve semâvî fermanla, Zeyneb’in Peygamber Efendimiz (asv) ile izdivaç etmesi emrini getirdi. Efendimiz (asv)’in mâruz kaldığı imtihan oldukça ağırdı; zira, o güne kadar, kimsenin cesaret edemediği bir şey yapılıyor ve yerleşmiş, kök salmış âdetlere karşı, ilân-ı harp ediliyordu. Bu çok çetin bir mücadeleydi. Ancak Allah emrettiği için yapılabilirdi. Ve işte Efendimiz (asv), derin bir kulluk şuuruyla, nezih şahsiyetine karşı çok ağır gelen bu işi yaptı. Hz. Âişe’nin dediği gibi, farzımuhal, Peygamberimiz (asv)’in, Kur’an’dan bir şeyi saklaması câiz olsaydı Zeyneb’le evliliğini emreden âyetleri gizlerdi. Evet, bu Efendimiz’ e (ASM) o kadar ağır gelmişti...
      İlâhi hikmet ise, bu temiz ve yüce varlığı, Peygamber (asv) hânesine sokmak, ilim ve irfan yönüyle hazırlamak, irşat ve tebliğle/öğreticilik vazifeli kılmak istiyordu. Nihayet, öyle de oldu. Ve daha sonraki nezih hayatı boyunca, peygamber zevceliğinin iktizâ ettiği inceliklere riâyet etti.
       Ayrıca, cahiliye devrinde, evlâtlıklara evlât deniyor ve onların eşleri de aynen evlâdın eşi gibi kabul ediliyordu. Cahiliyeye ait bu âdet, kaldırılmak murat buyurulunca, yine tatbikata Efendimiz (asv) ile başlanıldı. Herhangi bir kimseye “evlâdım” demekle, evlâdınız olamayacağı gibi, “evlâdım dediğinizin zevcesi de gerçek gelininiz olamaz,öz evladın haklarıyla eşit olamazdı” (1)
    6) .Hz Cüveyriye: Müreysi gazvesinde Müstalikoğullarından esir alınan 700 kadar esir arasında bulunan Hz. Cüveyriye, Resulullah’a müracaat ederek mükâtebe yoluyla kölelikten azad edilmek için yardım istedi. Hz. Peygamber, parasını ödeyerek onu esirlikten kurtardıktan sonra kendisiyle evlendi. Bu evlilikten sonra Müslümanlar, ellerinde bulunan bütün esirleri serbest bıraktılar, onlarda toptan İslamiyet’i seçtiler. Bu evlilik neticesinde hem barış sağlandı hem de İslamiyet kuvvet kazanmış oldu.Tek kişinin burnu kanamadan 1000 kişi İslam ı seçti..Gayri müslim olan kabîlesine karşı harp edilmiş ve kadın erkek esir edilmişlerdi. Hissiyatı alt üst olmuş, gururu kırılmış bu saray mensubu kadın, Pergamberimiz (asv)'in huzuruna getirildiğinde, kin ve nefretle doluydu.
      İşte o zaman Efendimiz (ASM), yağdan kıl çekme kolaylığı içinde meseleyi bir hamlede halletti. Peygamber Efendimiz (asv) Hz. Cüveyriye (ra) ile nikâh kıyınca, Cüveyriye, mü’minlerin anası mevkiine yükseldi ve sahabenin bakışında bir hürmet âbidesi hâline geldi. Hele Ashâb-ı Resûlullah, Peygamber’in akrabaları esir edilmez.” deyip, ellerindeki esirleri bırakınca, hem Cüveyriye (ra) hem de onun aşiretin’in gönlü fethediliverdi.
     Görülüyor ki, Peygamberimiz (asv) altmış yaşları dolaylarında, yaptıkları bu izdivaçta dahi pek çok meseleyi bir çırpıda hallediyor; kızıl kıyamet hâdiselerin içinde, barış ve sükûn meltemleri estiriyordu.
     7) Talihliler arasına karışanlardan birisi de, Safiyye bintü Huyey’dir (r.anha). Hayber emirlerinden birinin kızı. Meşhur, Hayber Vak’ası’nda, babası, kardeşi ve kocası öldürülmüş; kabilesi de esir edilmişti. Safiyye (ra) büyük bir öfke ve intikam hırsıyla yanıp tutuşuyordu. Nikâh akdedilip, mü’minlerin hürmet duyacağı, Efendimiz (asv)’e zevce olma muallâ mevkiine yükselince, hem Ashab’ın (ra) “Anam anam” diyerek hürmet göstermeleri ve hem de Efendimiz (asv)’in eritici ve tüketici yüceliği karşısında, Hz. Safiyye (ra) olup biten her şeyi unuttu ve Peygamberimiz (asv)’e zevce olmakla iftihar etmeye başladı.
     Ayrıca, Hz. Safiyye vasıtasıyla pek çok Yahudi’nin, Efendimiz (asv)’i yakından görüp tanıma ve yumuşama imkânı da doğuyordu. Bir şeyle her şey yapan ve bir fiilinde binler hikmet bulunan Hazreti Allah (cc) bütün izdivaçlarda olduğu gibi, bunda da pek çok hayır ve bereket yaratmıştı.
     Bundan başka, düşmanların iç âleminden haberdar olma bakımından, ümmetine bir ders vermiş olabileceğini zikretmek de uygun olur zannederim. Hazreti Safiyye ve emsâli ayrı milletlerden olan kadınların, o milletlerin iç durumlarına nüfûz bakımından büyük ehemmiyeti vardır; elverir ki insan onların hâin olanlarıyla kendi sırlarını düşmanlara kaptırmasın.
    8) Hz. Âişe: En yakın arkadaşının kızı; acı tatlı bütün bir hayatı beraber yaşayan bu büyük insana karşı, nebînin en müstesna ikramıdır. Bütün yakınlıkların, akrabalıkların sona erdiği günde, sona ermeyen yakınlığıyla O’nun yanında bulunma şerefi ancak bu sayede olacaktır. Evet, Âişe ile, Hazreti Ebû Bekir, maddî mânevî hiçbir boşluk bırakmayacak şekilde Efendimiz’e (ASM) yakın olma şerefine mazhar olmuşlardı.
Ayrıca, Hz. Âişe gibi çok zeki bir müstesna insan, nübüvvet davasına tam vâris olabilecek yaradılışta idi. Evlilikden sonraki hayatı ve daha sonraki hizmetleriyle kendini ispatlamıştır ki; o eşsiz varlık, ancak peygamber eşi olabilirdi. Zira o, yerinde en büyük hadisçi, en mükemmel tefsirci ve en nâdide fıkıhçı olarak kendini gösteriyor, Efendimizin (ASM) görünen görünmeyen bütün tüm hallerini emsâlsiz kavrayışıyla, hakkıyla temsil ediyor ve yansıtıyordu. Bunun içindir ki; Efendimiz (asv)’e rüyasında, onunla evlelik yapacağı işâret ediliyor ve henüz gözlerine başka hayal girmeden Peygamber hânesine ayak basıyordu...
Bu sayede o, Hz. Ebû Bekir (ra) için şeref kaynağı olacak ve kadınlık âlemi içinde, bütün istîdat ve kâbiliyetlerini geliştirerek, Efendimiz (asv)’in en başta talebelerinden biri olma hüviyetiyle, büyük muallim ve tebliğci olmaya hazırlanacaktı. İşte böylece, O da hem bir zevce, hem de bir talebe olarak Efendimizin (ASM) saadet hânesine girmiş bulunuyordu. Hz. Ebubekir’in kızı olan Hz. Aişe validemiz, Resulullah’ın evlendiği tek dul olmayan kadındır. Önceleri Cübeyr ile nişanlanmış, Cübeyr’in İslamiyet’i kabul etmemesi üzerine bu nişan bozulmuştur. Bu nişanın bozulması Hz. Ebubekir’i üzmüş, Hz. Peygamberin onunla evlenmeyi kabul etmesi, yaşanan üzüntüyü ziyadesiyle mutluluğa çevirmiştir.(Siz yeni fikirlere ve inançlara sahipsiniz ve halk sizi ve ailenizi dışlıyor ve kızınızı bundan dolayı boşandırılarak cezalandırılıyorsunuz,-dininizi bırakın kızınızı alalım deniyor! ) Hz. Aişe’nin dokuz veya on bir yaşında evlendiğine dair söylentiler olmakla birlikte, onun 18 yaşlarında evlendiğine dair kuvvetli deliller vardır. Hz. Aişe, ablası Esma’dan on yaş küçüktür. Esma ise hicretin yapıldığı yıl 27 yaşındadır. Önce nişanlı olup bu nişanın bozulması da, onun evlenme yaşının dokuz veya on bir olamayacağını göstermektedir. Hesaplamalara göre Hz. Aişe risaletten üç yıl önce doğmuş ve 18 yaşından yedi ay aldığı sırada evlenmiştir. Dokuz yıl evli kalan Hz. Aişe, Hz. Peygamberden sonra 48 yıl daha yaşamış ve 74 yaşında vefat etmiştir. Hz. Aişe validemiz 2100’den fazla hadis rivayet ederek, çok hadis rivayet eden sahabeler (el-Müksirûn) arasında yer almıştır. Bu kadar çok hadis rivayet etmesinde zeki ve bilgili olmasının yanı sıra Resulullah’tan sonra uzun süre yaşamasının payı da vardır. Resulullah’ın Hz. Aişe ile genç yaşında evlenmesi ve onun Hz. Peygamberden sonra uzun süre yaşamaya devam etmesi, böylece hadislerin günümüze kadar ulaşmasında ciddi anlamda katkı sahibi olması ilahi bir hikmet olarak düşünülmelidir.(Kaynak:Hz Aişe yazarı Prf.Dr. Reşit haylamaz)

9.Hz. Hafsa: Hz. Ömer’in kızı olan Hz. Hafsa validemiz, kocası Huneys’in Bedir savaşından dönerken hastalanıp Medine’de vefat etmesi üzerine dul kalmıştı.Hz. Ömer, kızının evlenmesini arzu ediyordu. O günün geleneklerine göre, bir baba kızını evlendirmek istediğinde sevdiği ve güvendiği birine teklifte bulunurdu. Hz. Ömer kızı ile evlenmesi için önce Hz. Osman’a, daha sonra Hz. Ebubekir’e teklifte bulundu; ancak ikisi de mazeret bildirip bu teklifi kabul etmedi. Bu gelişmeler üzerine Hz. Ömer’in çok üzüldüğünü gören Resulullah, dul ve hasta bir kadın olan Hz. Hafsa ile evlenmeyi kabul ederek arkadaşı ve MÜSLÜMAN Kahramanı olan Hz. Ömer’in üzüntüsünü sevince gark etti.



10.Hz. Meymune: Hz. Peygamber’in evlendiği son kadın olan Hz Meymune, Hz. Abbas’ın baldızıdır. Hz. Meymune, Hz. Abbas aracılığıyla Resulullah’a evlilik teklifinde bulunmuş ve bu teklif kabul edilmiştir. Resulullah’ın Hz Meymune ile evlenmesi, Mekkelileri sevindirmiş ve Hz. Muhammed ile dostluklarının devam edebileceği fikrini canlandırmıştır.(Ülke siyaseti)

Hz Peygamber, bu on kadın dışında, Mısır Mukavkısı’nın kendisine cariye olarak gönderdiği Hz. Maria ile de evlenmiş ve bu evlilikten oğlu İbrahim doğmuştur. Böylece Hz. Maria çocuk annesi (ümmü’l-veled) olarak hür statüsüne kavuşmuştur.

Görüldüğü gibi, Hz Muhammed (s.a.v.)’in evlilikleri, ilahi takdirin bir tezahürü olarak, nübüvvet görevinin tam anlamıyla ifa edilebilmesi için, yapılan evliliklerdir; bu evliliklerden hiçbirini şahsi istek ve dünya zevki ile yorumlamak mümkün değildir.

11-Kocası Bedir savaşında şehit olan Huzeyme kızı Zeynep Validemiz, Resulullah ile evlendiği zaman 60 yaşındaydı; evlendikten iki ay sonra vefat etmiştir. Bu evliliğin, kocasının şehit olması üzerine yalnız kalan yaşlı bir kadını koruma altına alma niyeti taşıdığı meydandadır.



V-Hz. Muhammed (s.a.v.), ömrü boyunca sınırsız evlenme yetkisine sahip olmuş mudur?

Bu konuda şu bilgilere sahip olmak gerekir: Ahzâb suresinin 28. ve 29. ayetleri ile Resulullah’ın hanımlarının isterlerse ondan ayrılmaları değilse onunla birlikte kalmaları izni verilmiş; validelerimiz, Resulullah’a eş olarak kalmayı tercih etmişlerdir. Bunun ardından Hz. peygamber, eşlerinden vefat etmeyen dokuz tanesi ile evli iken nazil olan şu ayet ile bundan sonra yeni bir evlilik yapması yasaklanmıştır:

“Bundan sonra sana kadınlar helal olmaz; KORUMAN altında bulunanlar dışında kadınlarını, güzellikleri hoşuna gitse bile başka eşlerle değiştirmen de helâl olmaz. Allah, her şeyi görüp gözetmektedir.” (33.Ahzâb52)

20 - Eğer bir eşi bırakıp da yerine diğer bir eş almak isterseniz, öncekine yüklerle mehir vermiş de bulunsanız, ondan bir şey geri almayın. O malı bir iftira ve açık bir günah isnadı yaparak geri alır mısınız?(Nisa20)

52. Bundan sonra artık başka kadınlarla evlenmen, elinin altında bulunanlar hariç, güzellikleri hoşuna gitse bile, bunların yerine başka hanımlar alman sana helâl değildir. Allah her şeyi gözetler.(Ahzap52)

Hz. Peygamber’in hanımları, mü’minlerin anneleri sayılmışlar ve Resulullah’ın vefatından sonra da onun eşi olma şerefi ile yaşayıp toplumu aydınlatmaya devam etmişlerdir.Ayrıca kadınlar arasında ki çekememezlik-dedikodu-gıybet gibi durumlar bizzat bu öğretim üyelerinin fiili durumlarıyla düzeltiliyor,doğrusu topluma öğretiliyordu.
       Bunlardan başka, Peygamber Efendimiz (asv)’in bu kadar kadının, kalacak yer, gıda, elbise gibi ihtiyaçlarını, en âdil şekilde temin etmesi ve onlara karşı muamelesinde kılı kırk yararcasına, adalet ve hukuklarına dikkat etmesi; aralarında meydana gelmesi muhtemel huzursuzlukları peşinen önlemesi, meydana gelen problemleri yağdan kıl çekme rahatlığı içinde halletmesi, Bernard Shaw’ın ifadesiyle “En büyük problemleri kahve içme kolaylığı içinde halleden...” O müstesna Zât’ın peygamberliğine delâlet eder...
     Bir kadın ve bir iki çocuğun dahi, ihtiyacının giderilmesi ne kadar müşkül/zor olduğunu gören ve bilen bizler; daha evvel başka yuvalar kurmuş; başka âile yapılarına şâhit olmuş; girdiği yuvalarda farklı mizaçlar kazanmış pek çok kadını, bir şiir âhengi ve ritmi içinde idare eden, o muallâ ve aziz varlık karşısında iki büklüm oluyoruz.
    Bir husus kaldı ki, o da, zevcelerin adedinin, ümmetine meşru kılınan adedin üstünde olma durumudur. Bu, bir hususî/özel durumdur. Evet, bildiğimiz ve bilemediğimiz pek çok maslahat ve hikmetleri içerisinde barındıran bir hususî kanundur. Bir müddet bu mevzuda mutlak izin verilmiş; belli bir müddet sonra ise sınır konmuş ve çok evlenme yasak edilmiştir.(2)
SONUÇ:

Hz. Peygamber’in yaptığı evlilikler, şartları ve hikmetleriyle birlikte göz önünde bulundurulduğunda, hiçbir yanlış anlamaya yer olmadığı bilakis Resulullah’ın bu evlilikleri yaparak fedakârlıkta bulunduğu açıkça görülmektedir."


Peygamber, zamanının ve ülkesinin devlet başkanı,insanlara karşı şefkat ve merhamet sahibi olduğundan,devletin kurumsallaşması sürecinde O’nun evi “KADIN SIĞINMA EVİ”-“YAŞLILAR YURDU”-“SOSYAL DAYANIŞMA FONU”-“ Olarak kullanılmıştır…Ayrıca Tüm zamanlara ve insanlara mutluluk getiren bir sistemin öncekiler gibi unutularak kaybolmasını önlemek,tüm yönleriyle insanlığa öğretilmesi için asha-bı suffe nin yanında kendi evini ve ev halkını da peygamber ünv.nin öğretim üyeleri olarak yetiştirmiştir…Her bir öğretim üyesi bir ünv nin fakülteleri gibi görev yerine getirmiştir..O halde bu şekilde ki hikmetleri görmeyerek sığ-dar-ön yargılı ve kaba ifadelerle Peygambere iftira atmak ve insanları dine karşı kışkırtmak olsa olsa cehalettir..

Kaynaklar: (1) bk. Ahzâb sûresi, 33/4 (2) bk. Ahzâb sûresi, 33/52
1-Kur'ân-ı Kerîm ve Meâli 2-Hatemü’l-Enbiya (Hz. Muhammed`in Hayatı)Osman Keskioğlu Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları
3-Seçme Hadîsler,Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları 4-İslâm İlmihâli,Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları 5-Ahmed Hamdi Akseki,İslâm Dîni 6-250 Hadîs Terceme ve İzâhı,Ali Himmet Berki,Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları 7-Prof.Dr.Hayrettin Karaman,Helâllar Haramlar 8-Prof.Dr.Muhammed Hamidullah İslâm Peygamberi 9-İslâm Ansiklopedisi,Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları 10- 40 Hadis - Diyanet İşleri Başkanlığı ve T.C.Diy.işl.bşk.İslam Ansklopedisi ve İslam ilmihali/Din kül kitabı Meb yay/Dini terimler sözlüğü Meb/TDİ Sözlük "Asrın Tereddütleri" Bu itibarla diyebiliriz ki:"Dünya neye mâlikse O'nun vergisidir hep,Medyûn O'na cemiyeti, medyûn O'na ferdi;
Medyûndur O masuma bütün bir beşeriyet,Yâ Rab, mahşerde bizi bu ikrar ile haşret!" M. Akif


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət