DEGERLENDİRME
Devletin faaliyetlerinde “doğrudan yönetişimi” kullanması sınırlı olmakla birlikte, bu terminoloji sivil toplum örgütlerinin yönetimle ilgili süreçler içine dahil edilmesine yönelik, hiyerarşinin gönüllülük ile yataylaştığı faaliyetlerde de kullanıldığına64, dikkat çekilmektedir. Nitekim, yerel yönetimlerde kararların katılımına yönelik olarak dikkat edilirse, literatürde geçtiği gibi “yönetişim” sözcüğü kullanılmaktadır. Aslında kullanılmalı mıdır? . Aslında bu kullanımın, “yönetişim” sözcüğünün planlamadan kontrole kadar olan sürecinde ilgi gruplarının yer almasına yönelik erişilmesi istenen nihai anlamının bozulmasına yol açtığını düşünmekteyim. Başka bir ifadeyle, merkezi ve yerel yönetimin halka danışma süreci, sadece “iyi yönetim” olarak değerlendirilebilir.
Yönetişim sözcüğü başlangıçta daha çok ekonomik ve politik organizasyonlarla ilişkilendirilse de, aslında toplumsal sermayenin sosyo-kültürel gelişimi ekonomik sürdürülebilirliğin temelini oluşturmaktadır. Bu nedenle de, 1990’lardan bu yana uluslararası işbirliğinden kaynaklanan sinerjinin etkisiyle, uygulamanın kazandırdığı tecrübe zenginliğiyle, kelime anlamı giderek güçlendirilmiştir.
Politika bilimcisi Roderick Rhodes; yönetişim sözcüğünün, “ kamunun en az müdahalesi, yönetişimde işbirliği, yeni kamu yönetimi, iyi yönetişim, sosyal-sibernetik sistem ve çalışma bağlantılarını kendisi organize edebilen65 gibi en az 6 farklı anlamına gönderme yaparak kullanıldığına işaret etmiştir.
Avrupa Komisyonu kendi “yönetişim” algısını 2001 yılında yayınladığı “White Paper on European Governance” adlı çalışmada ortaya koymuştur66. Yönetişim kavramında yer alması gereken kurallar, süreçler ve davranışların biçimlenmesi Avrupa Birliği politikalarında hedeflenen Avrupalılaşmanın sağlamasında etkili bir güç olarak yorumlanmış ve “açıklık, katılım, sorumluluk, etkililik ve tutarlılık 5 iyi yönetişim ilkesi olarak öne çıkarılmıştır. Bu ilkeler birbirleriyle bağlantılı ve tamamlayıcıdır. Hizmette yerellik/subsidiarity ve oransallık/proportionality yönetişimi güçlendirecek siyasalar olarak takdim edilmiştir.
İnsanların bir araya gelmesini kolaylaştırmak, kurumsal ve toplumsal güveni artırmak, demokratikleşmeye hizmet eden toplumsallaşmada önemli bir adım olmakla beraber, tek başına bu yolla bir gelişmenin sağlanabileceğini söylemek kolay değildir. Kişisel sermayenin değeri elde edilebilir eğitim koşullarında oluşmaktadır. Toplumsal sermaye ise, bir sistem bütünüdür. Demokratik ve ekonomik koşulların farklı seviyelerinde olsa bile kendiliğinden oluşmaz. Sosyal sermayenin oluşması, işlevselliği ve sürdürülebilirliği için iktidarın(hükümet) onaylama kararı alması ve tüm idari kademelerde kolaylaştırılması gerekir. Başka bir ifadeyle sadece yasal tanı yeterli olmayıp, uygulamada network içinde yer alan aktörlerin kendilerinden beklenen sorumlulukları yerine getirmesi ve buna özen göstermesi de önem taşımaktadır. Bu konuda yönetimin yerel ve merkezi düzeyde kolaylaştırıcılığı önem kazanmaktadır.
Yönetim; insan odaklı, mekân ve iktidar/güç kavramları ile ilişkilendirilen bir kavramdır. Günümüzde, halk adına ve onun tarafından yönetime taşınan “yasal karar alıcılar ve politika yapanların”, iktidarı elinde toplamasına kuşkuyla bakılmaktadır. Sadece oy toplamaya dayanan “parmak demokrasisi” çıktıları itibariyle, temsil ve adalet sorunu ile ilişkilendirilmeye başlamıştır. Öteden beri yürürlükteki, iktidarın tek elde toplanması ve yönetimde katı merkeziyetçiliğin esas alındığı, yönetim modelleriyle, kamu yönetimlerinin başarısızlığı aşılamayınca “yönetişim” paradigması ortaya bir çözüm olarak konulmuştur. Yönetişim sözcüğü başlangıçta daha çok ekonomik ve politik organizasyonlarla ilişkilendirilse de, aslında toplumsal sermayenin sosyo-kültürel gelişimi ekonomik sürdürülebilirliğin temelini oluşturmaktadır. Bu yöntem bir bakıma, sorumluluğun paylaşılmasına da bir açılımdır. Ancak sürekli ve etkili toplumsal katılım nasıl sağlanacaktır.?
Toplumun demokratikleşmesi için bir müzakere ortamı açılması gerekir. Konunun bugün burada olduğu gibi çeşitli seminer, toplantı ve konferanslarda değerlendirme ve sorgulamalara zemin hazırlanmalıdır. Özellikle gruplara ayrı ayrı yapılacak arama konferansları ile sorunun kaynağının görülmesi de sağlanabilecektir. Mümkünse yabancı uzman katılımcıların görüşlerinden de istifade edilmesinin faydalı olacağı düşünülmektedir.
Bireylerin ve kurumsal sorululukların biçimlenmesi ve politika stratejilerinin oluşturulmasına, birbirleriyle olan bağlantıların açıkça gösterilmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Bu çalışmalar kişilerin yerel yönetim modellerini nasıl gördüğü veya değerlendirdiğine dair ipuçları da verebilecektir. Yerel yönetimlerin anlaşıldığı kanaatini de benimsemek zordur. İzmir’de bütünleşik kent modeli çalışmaları 2007 tarihinde başlatılmış ve kurumsal görüşler alınmaya, rollerin ve sorumluluklar tartışılmaya başlanmış ise de arkası maalesef gelmemiştir67. Bu çalışmalar, kurumsal liderliklerin sürdürülebilirlikte ne kadar önemli olduğunu ortaya koyan iyi bir örnektir.
Bu programlar sihirli değnek olmasa da usulüne uygun işletildiğinde fonksiyonelliği kuşkusuz görmezlikten gelinemez. Çalışmaların raporlandırılması ve sürekli değerlendirilmesi, sorgulanmaktan çekinilen konular varsa özellikle bu konuların analizinin öne çıkarılması Türkiye’nin sağlıklı sürdürülebilir geleceği için önem taşımaktadır. Birlikteliği gerektiren programların uygulama sürecinde, karşılıklı olumlu etkileşim kuramamanın yönetim krizine yol açması kuvvetle beklenebilir. Nitekim kurumlar ve kişiler arasında etkileşim kuramama, ülkelerin katı bürokratik yönetim ve bürokratik toplumsal yapısına büyük ölçüde bağlıdır. Aslında toplumsallaşma için hazırlanan katılımcı ortamların, daha çok gerilim yaratması ve her buluşmada “squash”68 oynandığının düşünülmesinin, bu tür programlardan “uzak durma” sonucunu doğuracağı rahatlıkla söylenebilir. Katılımcı Programların da bu durumda hedefine ulaşacağını düşünmek mümkün değildir.
Kenti ve bağlantılı olarak toplumu yaşatan insan faktörünün sosyalleşmesi, bireyin içine doğduğu sosyal grubun ya da toplumun değer-norm sistemini, davranış kalıplarını içselleştirmesini anlatmaktadır. Başka bir ifadeyle kent toplumunun değer-norm sistemini, kentli insanın düşünme, davranış biçimlerini ve farklılıklarla birlikte yaşama deneyimini öğrenmeyi ifade etmektedir. Kuşkusuz bu, her bireyin ya da grubun geçmiş yaşam deneyimi ile, kentte bulunma süresiyle, etkileşim içinde bulunduğu sosyal çevreyle, yaptığı iş, aldığı eğitim gibi bir çok değişkenle yakından ilişkilidir. Bu ilişki günün getirdiği değişmelere ve gelişmelere açıktır. Değişimin bireye ve kente katkı vermesi anlamında gelişim olması beklenmektedir.
2010-2012 orta vadeli program
D. BÖLGESEL GELİŞME VE BÖLGESEL GELİŞMİŞLİK FARKLARININ AZALTILMASI
Bölgesel gelişme politikalarında temel amaç; bir taraftan bölgeler arası gelişmişlik farklarını azaltmak ve kırsal alanda asgari yaşam standartlarını geliştirmek; diğer taraftan da bölgelerin rekabet edebilirliklerini artırmak suretiyle, ulusal kalkınmaya, rekabet gücüne ve istihdama katkılarını en üst düzeye çıkarmaktır.
1. Bölgesel Gelişme Politikasının Merkezi Düzeyde Etkinleştirilmesi
i) Bölgesel gelişme ve bölgesel rekabet edebilirlik açısından ulusal düzeyde eşgüdümü sağlamak ve alt ölçekli plan ve stratejilere genel bir çerçeve oluşturmak üzere Bölgesel Gelişme Ulusal Stratejisi hazırlanacaktır.
ii) Merkezi politikalar ile bölgesel gelişme politikaları arasında planlama, uygulama ve izleme bakımından uyum ve koordinasyonu sağlayarak yönetişimi geliştirmek amacıyla Bölgesel Gelişme Komitesi kurulacaktır.
iii) Bölgesel plan ve programların uygulanabilirliği gözetilecek, mevcut entegre bölgesel gelişme planları, kalkınma ajanslarının katkısıyla, uygulanabilir programlara ve/veya eylem planlarına dönüştürülecek, çeşitlendirilmiş finansman imkanları sunan tutarlı bir kaynak tahsis planlaması yapılacak, izleme ve değerlendirme mekanizmaları oluşturulacaktır.
iv) Kalkınma Ajansları Yönetim Sisteminin mevcut ajanslarla birlikte geliştirilmesi sağlanacaktır.
v) Cazibe merkezlerini destekleme programları yaygınlaştırılacaktır.
vi) Müzakere sürecinin ilerlemesine bağlı olarak, AB bölgesel gelişme politikalarına uyum ve yapısal fonların kullanımına hazırlık için stratejik bir çerçeve oluşturulacaktır.
2. Yerel Dinamiklere ve İçsel Potansiyele Dayalı Gelişmenin Sağlanması
i) Krizin olumsuz etkilerini azaltmak ve kriz sonrasında oluşacak yeni küresel ekonomik şartlara tüm bölgeler itibarıyla uyum sağlamak için kalkınma ajanslarından azami düzeyde yararlanılacaktır.
ii) Bölgesel düzeyde rekabet gücü taşıyan sektörlere odaklanarak ve yerel girişimleri öne çıkararak; yenilik faaliyetlerini destekleyen, verimlilik ve istihdamı artıran, ulusal ve uluslararası rekabet avantajı ve işbirliği imkanı sağlayan kümelenme politikaları geliştirilecek, buna uygun bir yönetişim ve destekleme mekanizması kurulacaktır.
iii) Yerel uzmanlaşmaya dayalı ve üniversite-iş dünyası işbirliğini merkeze alan, model nitelikte bölgesel inovasyon altyapısı hazırlanacaktır.
iv) Bölgesel potansiyeli ve yerel işgücü piyasası özelliklerini dikkate alan ve yerel düzeyde ekonomik dönüşümü destekleyen girişimcilik ve işletme modelleri oluşturulacaktır.
3. Yerel Düzeyde Kurumsal Kapasitenin Artırılması
i) Düzey 2 bölgelerinin tamamında kalkınma ajansları faaliyete geçirilecektir.
ii) Merkezi ve yerel düzeyde kurum ve kuruluşlar arası koordinasyonu ve karar alma süreçlerini desteklemek ve merkez-yerel arasında bilgi akışını güçlendirmek üzere, İl Koordinasyon ve İzleme Sistemi (İKİS) oluşturulacaktır.
4. Kırsal Kesimde Kalkınmanın Sağlanması
i) Kırsal Kalkınma Planının uygulanması, izlenmesi ve değerlendirilmesine ilişkin yapılar oluşturulacaktır.
ii) AB Kırsal Kalkınma Programının (IPARD) uygulanacağı illerde, Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu (TKDK) İl Koordinatörlükleri söz konusu programı yürütecektir. Bu illerde kalkınma ajansları tarafından yürütülecek tarım ve kırsal kalkınmaya yönelik programlar ile TKDK’nın uygulamaları arasında uyum sağlanacaktır.
iii) Tarım sektörünün yeniden yapılanma sürecinde, sosyal ve ekonomik risklerin azaltılması için istihdam odaklı kırsal kalkınma projeleri hayata geçirilecektir.
iv) Kırsal kalkınma uygulamalarında mahalli idare ve birliklerinin teknik, mali ve kurumsal kapasiteleri güçlendirilecektir.
v) Zorunlu nedenlerle yaşadıkları yerlerden ayrılan vatandaşlara, kendi istekleri doğrultusunda, eski veya yeni yerleşim yerlerinde sürdürülebilir yaşam koşullarının oluşturulmasına yönelik tedbirler alınacaktır.
vi) Kırsal alanda yerleşme ve yapılaşmaya ilişkin usul ve esaslar, yöresel koşullara uygun, doğal, tarihi ve kültürel çevreyi koruyacak, afetlere karşı duyarlılığı artıracak, kırsal alanda yaşayan vatandaşlarımızın ihtiyaçlarını karşılayacak ve yaşam kalitesini artıracak içerikte hazırlanacaktır.
|