Ana səhifə

Gazeteci Philip Willan: 'Papa'yı vur emrini P2 verdi' 24. 06. 2010 'Papa'yı vur emrini P2 verdi'


Yüklə 1.95 Mb.
səhifə6/17
tarix26.06.2016
ölçüsü1.95 Mb.
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   17

Gazi olaylarında şok isim!

24 Mayıs 2009

Gazi olaylarının arkasından Veli Küçük çıktı.

Ergenekon iddianamesinin ekindeki polis raporunda Gazi Mahallesi’ne saldırıyı Ergenekon tutuklusu Veli Küçük’ün planladığı, olayların arkasındaki ismin ise Danıştay tetikçisi Alparslan Arslan olduğu belirtildi.

İSTANBUL Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’nin hazırladığı rapor, 12-13 Mart 1995’de Gazi Mahallesi’nde yaşanan ve 17 kişinin ölümü ile sonuçlanan kanlı organizasyonun nasıl hazırlandığını gözler önüne serdi. Rapora göre, olayı Ergenekon terör örgütü iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında tutuklanan Emekli Tuğg. Veli Küçük planladı. Küçük ile hareket eden Osman Gürbüz ise ilk kurşunu attı.

TAŞERON MLKP’

GAZİ olaylarında MLKP terör örgütünün taşeron olarak kullanıldığı belirtilen polis raporunda olaylara giden süreçte Veli Küçük ile bağlantısı tespit edilen Danıştay saldırısının tetikçisi Alparslan Arslan’ın da aktif rol aldığı yer aldı. Raporda, 1994-1998 yılları arasında Alparslan Arslan’ın Marmara Üniversitesi’nin Göztepe Kampüsü’ndeki olayların ön safında yer aldığı belirtilerek, Gazi olayları öncesinde yaşanan üversitelerdeki şiddetin başlangıcının da bu eylemler olduğuna dikkat çekildi. Arslan’ın eylemlerde ‘reis’ olarak yer aldığı ifade edilen raporda şu değerlendirmede bulunuldu:



PROVOKATİF EYLEM’

‘MLKP terör örgütü sorumlusu Hasan Polat isimli kişinin Gazi Mahallesi’nde ülkücülerin silahlı saldırıda bulunacaklarını eylem olmadan önce söylemesi ve gerekçe olarak o dönem Marmara Üniversitesi’nde yaşanan olayları göstermesi, Danıştay tetikçisi Arslan’ın Marmara Üniversitesi Göztepe Kampüsü’nda yaşanan şiddet eylemlerinde aktif rol alması ve Sedat Peker’in teknik takibe takılan görüşmelerinde arkalarında devlet desteğinin olduğunu belirterek hükümetin kararıyla on sene önce kahve tarama olaylarını gerçekleştirdiği beyan ettiği konuşmaları birlikte değerlendirildiğinde, Gazi olaylarının iyi planlanmış ve uygulamaya konulmuş provokatif bir eylem olduğu anlaşılacaktır.’



Kahvehaneleri Gürbüz taradı

RAPORUN sonuç bölümünde şöyle denildi: ‘Gazi olaylarının başlamasına sebebiyet veren kahvehanelerin taransamı eyleminde yine Veli Küçük ile bağlantılı olduğu tespit edilen Osman Gürbüz’ün ilk kurşunu atan kişi olduğu ve bu oluşum içerisinde Veli Küçük ile bağlantılı olan Sedat Peker’in de bulunduğu anlaşılmıştır.’ Gizli tanık 9 da ifadesinde kahveleri Gürbüz’ün taradığını söylemişti.



Gizli tanıklar da böyle anlatmıştı

ERGENEKON iddianamesinin ek dosyasında yer alan gizli tanık ifadelerine göre de Gazi olayları, Ergenekon sanıkları Veli Küçük, Osman Gürbüz, Sedat Peker ve Danıştay tetikçisi Alparslan Arslan tarafından gerçekleştirildi. Gizli tanık Dilovası, ifadesinde şu bilgileri verdi: ‘Gazi olayları tam manasıyla provokasyondu. Gazi Mahallesi bilinçli bir tercihti. Örgütlerin genel itibariyle bulundukları gecekondu mahallesiydi. Kahve taranarak halk sokaklara döküldü.’ Gizli tanık Son Tezgah da ifadesinde, ‘1995 yılında meydana gelen Gazi olayları Ergenekon’un en büyük eylemlerinden birisidir. Bugün MLKP terör örgütüne ait el bombalarının kriminal olarak Ergnekon terör örgütüyle irtibatının tespit edilmiş olması, Gazi olaylarıyla ortaya çıkan MLKP terör örgütünün nasıl örgütlendiğinin açık bir ifadesidir’ dedi.



Alparslan Arslan’a burs verdi mi?

Danıştay tetikçisi Arslan’ın kendi avukatının yanında staj yaptığını söyleyen Peker burs iddialarına ise çelişkili cevaplar verdi.

ERGENEKON davası sanıklarından Sedat Peker’e dünkü savunma ve çapraz sorgusu sırasında, Ergenekon savcılarının Gazi olaylarından Sivas katliamına, Danıştay Saldırısı tetikçisiyle ilişkisinden Muzaffer Tekin’e kadar çok sayıda tartışmalı olay ve kişiyle bağlantıları soruldu. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada Sedat Peker, Cumhuriyet savcıları Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın’ın sorularını yanıtladı. Bir soru üzerine, emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ü babasının yakını olduğu için tanıdığını belirten Peker, ‘’Şu an itibarıyla da kendisine duyduğum saygı ve sevgi çoğaldı’ şeklinde konuştu.

ARSLAN’I AVUKATIM TANIR

Peker’e Danıştay saldırganı Alparslan Arslan’ı tanıyıp tanımadığı da soruldu. Arslan’ın avukatı Hakkı Kurtuluş’un yanında staj yaptığını ancak kendisini tanımadığını söyledi. Ama dava dosyasında yer alan bir tanığın ifadesinde, Peker’in Arslan’a üniversitede okurken burs verdiği iddia edildi. Peker, sorular üzerine şunları söyledi:



SÜTTEN ÇIKMIŞ AK KAŞIK

GAZİ olaylarındın hazırlayan ekipte olmadığını savunan Peker Sivas katliamı sanıklarına para gönderdiği iddiaları için de ‘Nerede bunun makbuzu’ diye sordu.

star

Paylaş |



0 Yorum -


Ergenekon sereserpe    17.05.2009

 Ergenekon sereserpe

Sanıkların kişilik haklarına özen göstermeyen savcılığın "gizli tanık"ların güvenliğini de önemsemediği ortaya çıktı. İddianamenin temelini oluşturan iddiaların sahiplerinin kimlik bilgileri iddianamede açıkça yer alıyor.

 2009-05-17

soL (HABER MERKEZİ) İddianameyi özensiz bir şekilde hazırladıkları için eleştirilen Ergenekon savcılarının, gizli tanıkların gizliliklerine de özen göstermediği ortaya çıktı. Birinci ve ikinci Ergenekon iddianameleri ile bunların eklerinde yer alan bilgiler, gizli tanıkların kimliklerini açıkça ortaya koyuyor. 2007 yılında, Ergenekon davasına yetiştirilmek için acil bir şekilde meclisten geçirilen Tanık Koruma Yasası'na göre ise gizli tanıkların can güvenliklerinin daha soruşturma aşamasından başlayarak korunması ve kimliklerinin değiştirilip yeni bir hayata başlamalarının sağlanmasını öngörüyor.

Her şey iddianamede
Özelikle ek klasörlerde yer alan kimi ayrıntılarm gizli tanıkların kimliklerin ortaya çıkartılması için yetiyor da artıyor. Örneğin gizli tanık Aydos, ifade metninde, 1993’te öldürülen “JİTEM’ci Binbaşı Cem Ersever’e bilgi vermek için dükkânımızın üst caddesinde bulunan Sobacılar Çarşısı Caddesi ve Devran Pastanesi’nde görüşürdük” diyor. Aydos’un Doğanlı Köyü ve Malifiti aşireti reisi Musa Kurga’nın oğlu Fesih ile arkadaş olduğunu, babasının işleri yüzünden evini satıp İzmir Yeşilyurt’a yerleştiğini, 1996 yılında hırsızlık suçundan cezaevine girdiğini, askerliğini Antalya 3. Piyade Er Eğitim Tugayı’nda yaptığını, 23 Temmuz 2000-26 Haziran 2001 tarihleri arasında gasp suçuyla yeniden cezaevinde yattığını, çıktıktan sonra İstanbul Gaziosmanpaşa’daki MASS Plaza’da bulunan Sultan Restaurant’a ortak olduğu da ifade tutanaklarında yer alıyor. Belgede, Aydos’un parmak izinin yanı sıra ifadesini alan Terörle Mücadele polislerinin sicil numaraları da açıkça görülüyor.

Benzer bir şekilde “Kıskaç” kod adlı gizli tanığın ifade metninde de parmak izi ve polislerin sicil numaraları kayıtlı. Kıskaç ile ilgili diğer aleni bilgiler ise; Koçgiri olarak anılan bir bölgede doğduğu, DHKP-C yöneticilerinden Hasan Yıldız ile aynı köyden ve Alevi-Kürt olduğu, 1993 Mayıs’ına kadar JİTEM için çalıştığı, askerliğini 1994 yılında Elazığ Jandarma Komando Taburu’nda tamamladığı ve tabur komutanının postası olduğu, eniştesinin Bahçelievler Ömür Sokak’ta işlettiği Doğan Kafe’de garsonluk yaptığı ve Veli Küçük’ün Kocaeli İl Jandarma Alay Komutanlığı yaptığı dönemde Sapanca-Hendek-Düzce üçgeninde faili meçhul cinayetlerde öldürülen Behçet Cantürk ile Enis Karaduman’ın bu kafeye gelip gittikleri yönünde.



Galip de açığa çıkmıştı
2008 yılının Ağustos ayında, gizli tanıklardan Galip'in kim olduğu ortaya çıkmıştı. PKK’ya ve Uğur Mumcu’nun öldürülmesine ilişkin önemli iddialarda bulunan gizli tanık Galip’in ismi (H.B.) mahkemeye gönderilen ek klasörlerde açıkça yer alınca, kimliği de ortaya çıkmıştı. Bir dönem PKK’nın üst düzey yöneticilerinden biri olan tanık Galip'in ifadesi, halen yattığı cezaevinde alınmıştı.

Yine bu yılın Ocak ayında, Taraf gazetesinde gündeme getirilen iddiaya göre davanın gizli tanıklarından biri İstanbul Aksaray’da bir minibüsten üstüne ateş açılarak öldürülmek istenmişti.



Bir Ergenekon klasiği
Ergenekon soruşturmasında her önemli gündemden öne olduğu gibi dün de bir ses kaydı ortaya çıktı. Bugün, Atatürkçü Düşünce Derneği'nin Ankara'da düzenleyeceği mitingin öncesinde ortaya çıkan kasetteki sesin, emekli Orgeneral Şener Eruygur'un eşi Mukaddes Eruygur'a ait olduğu iddia ediliyor. Kasetteki ses, Genelkurmay'ın ilk Cumhuriyet mitingini desteklediğini ancak daha sonrakileri desteklemediğini söylüyor.

Paylaş |



0 Yorum - Yorum Yaz


Sözde demokrasi özde Ergenekon rejimi devam etmemeli...    08.05.2009

 Sözde demokrasi özde Ergenekon rejimi devam etmemeli...

04/05/2009

ÖDP İstanbul Milletvekili Ufuk Uras: Ergenekon Davası'nı karartma girişimlerine duyarsız kalınmamalıdır. Bilinmelidir ki, Ergenekon Davası karartılırsa, kararan bir kez daha Türkiye'nin bugünü ve geleceği olacaktır.

UFUK URAS

 İlk soruşturmaları 2007 yılında başlayıp gözaltı ve tutuklamalarla kapsamı giderek büyüyen ve genişleyen Ergenekon Davası, toplumumuzdaki siyasal kamplaşmanın önemli göstergelerinden biri olmaya devam ediyor.

Türkiye yakın tarihinin en korkunç ve karanlık dönemleriyle ilişkili birçok olay ve kişiyi kapsayarak ilerleyen dava etrafında bir türlü toplumsal mutabakat sağlanamıyor. Belli ki, ortaya çıkan belge ve deliller ne kadar somut olaylarla bağlantılı olursa olsun, adalete ideolojik ve politik duruş ve çıkarların sığ pencerelerinden bakan kişi ve çevrelerin yaklaşımı hiç değişmeyecek. Bu dava da, tarihsel anlaşmazlık alanlarından biri olarak hayatımıza yerleşecek.

Elbette ki, Başbakan’ın savcılığa, ana muhalefet partisi liderinin avukatlığa soyunduğu bir davanın, hangi karar çıkarsa çıksın toplumsal vicdanda adaletin tecelli ettiği duygu ve inancını sağlamak kolay olmayacaktır.

Geçtiğimiz hafta düzenlediği uzun basın toplantısıyla, çok ve uzun konuşan siyasetçilere taş çıkaran Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ da, yaptığı görsel malzeme destekli açıklamalarla, konuya göbekten dahil oldu. Kendini ikna edinceye kadar, dava üzerine “anlamlı” soru işaretleri yükledi. Bir devlet memurunun, diğer bir devlet memurunun yaptığı işe dair böyle etkili açıklamalar yapması, devletin idari işleyişinde ve demokraside nerelerde olduğumuzu görmeyen gözlere gösterdi.

Topraktan fışkıran silah ve mühimmatın neden oralarda olduğu ve kimlerin koyduğu konularının cevapsız kaldığı bir maçta, top Genel Kurmay ile Emniyet Genel Müdürlüğü arasında gidip geliyor.

Kendini huzur ve güvenlik içinde hissetmek isteyen vatandaş ne yapsın! Kime inansın.

Türkiye belli ki, yakın tarihinin karanlık yüzüyle hesaplaşmadan rahat bir gün görmeyecek. Bu yönüyle Ergenekon Davası aslında bir fırsattır. Normal demokrasilerde hangi safta yer alırsa alsın, aklı başında her siyasal çevrenin ve kişinin, gerçeklerin açığa çıkarılması ve suçluların cezalandırılmasını istemesi beklenir. Bizde tersi oluyor.

Zaten arızalı olan siyasal rejimimiz, askeri müdahaleler ve karanlık girişimlerle delik deşik olmuştur. Üniformalı ve sivil, silahlı ve silahsız, görevli ve emekli çeteleriyle ülkemiz emsalsiz bir konuma gelmiştir. Bu dönem kapanmalıdır.

Evet, Ergenekon Davası’nın savcıları adalet mekanizmasının kendilerine tanıdığı yetkiyi hoyratça kullanmasınlar. Farklı düşüneni ve farklı davrananı, ikna edici olmayan nedenlerle sindirme ve lekeleme anlamına gelen davranışların mağduru etmesinler. Gözaltı ve tutuklamalar, suçsuz infazlara dönmesin. Özel hayatlar, siyasal tefrika haline gelmesin. İnsanların hakları ihlal edilmesin, uluslararası adalet normları, AİHM içtihatları ve kararları sonuna kadar dikkate alınsın.

Buna karşılık, Ergenekon Örgütü denilen çeteleşmenin, bütün boyutlarıyla açığa çıkmasını önlemeye, önemini gözlerden saklamaya, silahları oyuncak tabancalar düzeyine indirme çabalarına sessiz kalınamaz. Toplumumuzun olağan bir demokrasi özleminin kör kuyulara gömülmesine artık tahammül edemeyiz.

Birçok şey ortada. Darbe girişimleri belli. İzler malum adresleri gösteriyor. Hal böyleyken, yapılan birçok açıklama “dava karartma” anlamını taşıyor. Belli ki, siyasal ve toplumsal hayatımızı habis bir ur gibi saran bu karanlık örgütlenmenin açığa çıkartılıp çökertilmesi istenmiyor. Sözde demokrasi, özde Ergenekon rejiminin devam etmesi isteniyor.

Halbuki, Ergenekon Örgütü’nün adalet, siyaset, medya ve finans alanındaki ayakları henüz ortaya çıkarılmadı. Askeriyede, poliste gözle görülür bir patinaj var, sanki verdiklerimizle yetinin deniliyor. Yani bu dava Türkiye’nin geçmişindeki kara lekeleri temizlemeye henüz yetmiyor... Darbe girişimcilerinin tamamını da, esas olarak darbe yapmış olanları da henüz içermiyor.

Demokrasiye inanan, özgür ve adil bir gelecek isteyen bütün sorumlu yurttaşlar ve siyasal partiler, hem kendileri, hem de gelecek nesiller için bu konuda seslerini yükseltmelidir.


Ergenekon Davası’nı karartma girişimlerine duyarsız kalınmamalıdır. Bilinmelidir ki, Ergenekon Davası karartılırsa, kararan bir kez daha Türkiye’nin bugünü ve geleceği olacaktır.

Ufuk Uras-ÖDP İstanbul Milletveki

 

Formun Üstü

Formun Altı

Okur Yorumları

  

Her ''ulusalcı'' Ergenekoncu değildir... - 5/5/200919:51


Sosyalistlere yeni don biçilmeye çalışılıyor...ulusalcılığı, ergenekoncularla özdeşleştirip, kendilerine kelince ulus,ulus diye dillerinden düşürmedikleri kelimeyi, başkalarına gelince lanetliyorlar...sosyalistler hiçbir zaman ''ulusalcılara'' ters bakmamıştır..ANTİ EMPERYALİST,ANTİ KAPİTALİST ve ANTİ FAŞİST olmaları koşuluyla...ancak bu günlerde bu kelimeler duyulmak istenmiyor..Herkesin aslında ne olduğunun,aslında neyi savunduğunun ''en önemli'' göstergeleri olan bu kelimeler neredeyse yasaklanacak hale geldi..Ne zannediliyor..Türkiyede emperyalizme karşı ''ulusal'' bir kalkışma olursa,bunun adı ''Türk ulusal kalkışması'' diye destek verilmeyeceğini mi?...Türk ulusalcılığı, faşistlerin,milliyetçiliğin,tarikatçılığın tekelinde değildir, hiç olmamıştır..onlar her zaman işbirlikçiliği seçmişlerdir..sosyalistler meselelere ulusalcı bakış açısından bakmazlar..ancak iş, ulusal bir antiemperyalist başkaldırıya gelirse,onlar ''en önde'' dirler..sosyalistlerin, kimsenin kendilerini tarif etmesine ihtiyacı yoktur.

oğuzhan61 -

uhalif? - 5/5/200914:33

Ergenekoncuların muhalif olduğunu söyleyebilen bir mantığın ciddi bir kalabalığı temsil ediyor olması zaten bu davanın sonucunun olumlu olamayacağını net kanıtlıyor. Birde herşeyin arkasinda Nato ve emperyalistlerin parmağı varcı solda eklenince tadindan yemede yanında yat. Herşeyin arkasinda emperyalistler var.Hatta anti emperyalistlerin arkasinda bile emperyalistler var. Sorarim saç rengi dışında bir farkı olmayan onca anti emperyalist örgüt neden var ve her gün yenisi ekleniyor. Bakın hepsi cümlesi cümlesine aynı şeyleri söylüyorda neden bir araya gelmiyorlar. Acaba onlarida mı emperyalistler destekliyor? Öncelikle anti kapitalist sol büyümesin için mi varlar ve Natonun ve buna bağlı gladyonun çözülmesi söz konusu olduğu durumlarda da çıkıp kafa karıştırsınlar amaçlı mı kuruluyorlar? Gerçekten ben ciddi şüphe ediyorum. Bir bakmışız o örgütlerde 1 numaradan emir aliyorlar. Ya ülke tarihinde olmayan bir şey oluyor hala nasılda çocuk gibi mizmizlanıyoruz anlamıyorum...

ESPENDAS -

buradaki başlık - 5/5/20099:7

dağa taşa yazılmalı, slogan olarak kullanılmalı ve yaygınlaştırılmalı. "Sözde demokrasi özde Ergenekon rejimi devam etmemeli", evet türk tipi demokrasinin gerçek adı ve tarifi budur: ergenekon demokrasisi. bunu tartışıp konuştuğumuz vakit sahici demokrasiyi yaşatabiliriz.

1kodsectimk

 

Paylaş |



0 Yorum - Yorum Yaz


"Ergenekon" solda saflaşmanın bağlamı değil, yansısı    08.05.2009

 "Ergenekon" solda saflaşmanın bağlamı değil, yansısı

04/05/2009

Sosyalist Emek Hareketi sözcüsü Ertuğrul Kürkçü: Her sosyalistin "Ergenekoncu" olmadığını ispata zorlanması, "Ergenekon" bahsinde gerçek bir durum tespiti ve "darbeci olmayan bir sol arayışı"ndan çok kaderlerini AKP'nin iktidarına bağlamış sağcı "liberal"lerin ve soldaki müttefiklerinin sosyalist muhalefeti etkisiz kılmak için giriştikleri bir manevralar toplamını ele veriyor


Ertuğrul Kürkçü
"Ergenekon" koğuşturması karşısında nerede duruyorsunuz? Sosyalistlere biteviye sorulan bu soruya ne cevap verirseniz verin, bir bölüm liberali bütün sosyalistlere : "Sol, darbeye hoşgörülü bakıyor" yaftası giydirmekten vazgeçirmiyor. Doğrusu sosyalist solda böylesi bir gaflet içinde görünenler de olmadı değil. Ama kocaman bir "sol" parantezi içine alınan her sosyalistin "Ergenekoncu" olmadığını ispata zorlanması, "Ergenekon" bahsinde gerçek bir durum tespiti ve "darbeci olmayan bir sol arayışı"ndan çok kaderlerini AKP'nin iktidarına bağlamış sağcı "liberal"lerin ve soldaki müttefiklerinin sosyalist muhalefeti etkisiz kılmak için giriştikleri bir manevralar toplamını ele veriyor. Sonuçta "Ergenekon" solda bir saflaşma yaratmıyor, AKP'ye karşı tavır bağlamında 2002'den beri var olan saflaşmayı yansıtıyor.
Öte yandan, "Ergenekon" karşısında nerede durduğunuz sorusu, yalnızca şimdi yargılamanın konusu olan kişiler karşısındaki konumunuzla, ya da yargı süreciyle değil, en yakın tarihle 2004'den bu yana Türkiye'de süregiden politik mücadeleler alanındaki konumlanışınızla ilgilidir. Çünkü başka bir yerde söylediğim gibi:
"Araya savcıların, yargıçların girmesi şaşırtmasın, bu 'başka araçlarla süren' bir iktidar çatışması. Bir yanda, Soğuk Savaş sonrasında uluslararası sistem yeniden dizilirken küresel piyasada rekabet avantajını Avrupa Birliği ile bütünleşmekte gören büyük sermayeyle “Anadolu Kaplanları”nın AKP ekseninde oluşturdukları, bir gözü Orta Doğu’da bölgesel nüfuz peşinde çelişkili ittifak var. Öte yanda gücünü üretimdeki yeri ve rolünden çok, devletin göreli özerkliğinin kendilerine tanıdığı hareket kabiliyetinden ve askerin politik nüfuzunu çekip çevirmekten alan, Türkiye'nin geleceğini “Avrasya”nın yeniden şekillenişi içerisinde konumlandırmaya çalışan karmaşık bir başka ağ. Bugün kısaca “Ergenekon” denilen bu yapının ufkunda politikleşmiş-askeri manipülasyonlarla iktisadi, toplumsal yapıları denetim altına alarak Türkiye'yi Çin ve Rusya arasında şekilleneceği varsayılan “Avrasya”ya yönlendirmek var(dı).
Şimdi mahkeme önünde süren bu kamplaşama karşısındaki tutumumuzu 2004 yerel seçimleri arifesinde çok net olarak ortaya koymuştuk:
“[…] Türkiye’nin klasik ve kurulu sol/sağ denklemi de çöküyor. Otoriter sağ ile kaynaşan “sosyal demokrasi” ve büyük sermaye ile eklemlenen siyasi İslam arasındaki karşıtlaşmanın demokratik ve halkçı bir dinamik yaratmasının olanaksızlığı nesnel olarak kendini gösteriyor. Emekten ve özgürlükten yana bir ‘üçüncü kutup’ ihtiyacı kendisini bütün gücüyle toplumun ezilen, sömürülen, dışlanan, susturulan kesimlerine dayatıyor.” (Ertuğrul Kürkçü, Üçüncü Bir Kutup Gerek, Siyasi Gazete, Sayı 8, Ocak 2004)
Cumhuriyet Mitingleri eşliğinde bir darbenin eli kulağında göründüğü 2007 genel seçimleri arifesinde de tutumumuz açıktı:
"Silahlı kuvvetlerin kendisini toplumun sahibi ve efendisi konumuna yerleştirerek yurttaşları birbirlerine karşı harekete geçme ve toplumun kaderine el koyacağı bir askeri diktatörlüğe bu şekilde onay sağlama girişimine karşı en etkili panzehir, henüz bir askeri darbe gerçekleşmeden önce onu inandırıcılığının başlıca dayanağı olan "güvenlik" gerekçesinden yoksun bırakmak. Ezilenler, temsilcilerini meclise gönderme kararlılıklarını şiddetten ve onun her türlüsünden özellikle bütün seçim dönemi boyunca uzak durmaktaki kararlılıklarıyla da tanımlamak zorunda. Devrimcilik, bir askeri diktatörlük karşısında yazılabilecek her türlü kahramanlık destanından önce, o diktatörlüğün yolunu kapatacak hamleleri sabırla gerçekleştirmekle ilgilidir." (Ertuğrul Kürkçü, Askeri Diktatörlüğe Hayır!, Siyasi Gazete, Sayı 17, Haziran 2007) 

"Ergenekon" yargılamalarına bu çizgi üzerinde yaklaştık:


"Elbette, seçilmiş bir hükümeti, seçimler yoluyla alaşağı etme kapısı siyaseten ve hukuken açık olduğu halde gözlerimizin önünde darbeyle devirmeye kalkışan, bunun için tedhişe, cinayete, sabotaja girişen “Ergenekon” çetesi cezasını çekecek. Elbette “sol” herkes için olduğu gibi onlar için de adil yargılamanın garanti edilmesini isteyecek, ama hak ettikleri gibi cezalandırılmaları için... İçine düştükleri açmazdan onları nasıl çıkaracağını avukatları Deniz Baykal düşünsün!
"Apaçık ki, “Ergenekon”u bugünkü çöküşe sürükleyen “ihbar” ve “iftiralar” değil Yaşar Büyükanıt ile Tayyip Erdoğan arasında oluşturulan 4 Mayıs 2007 “Dolmabahçe Mutabakatı”ndan sonra Silahlı Kuvvetlerin “Avrasyacılar”a verdiği taktik desteği geri çekmesiydi." (Ertuğrul Kürkçü, "Ergenekon" ve Politik Bağlam: Üçüncü Bir Kutup Var!, Radikal 2, 27 Temmuz 2008)

Şu halde geriye tek bir soru kalıyor: Bir darbe ile iktidarı ele geçirmekten, Türkiye'yi "anti-emperyalizm" palavraları eşliğinde askeri bir diktatörlükle yönetilen ipini koparmış bir "haydut devlet" haline getirerek, Orta-Doğu'daki güç kavgalarının içine bodoslama dalmaktan başka bir ufku olmayan asıl sorumlular mahkeme önüne çıkarılacak mı? Onların 1970'lerden beri sürdüre geldikleri yer altı faaliyetleri, cinayet sabotaj ve suikastlarda işbirliği içinde olanlar bu soruşturmalar kapsamında ortaya çıkartılacak mı? Mazlumların hakları iade edilecek, kurbanların yakınlarına tazminat ödenecek mi? Kısacası adalet yerini bulacak mı? Adil bir yargılama yapılacak mı?

Yargı önüne çıkarılanlara bakarsak bu soruya evet cevabı vermek için elle tutulur bir nedenimiz var sayılmaz. Henüz bu soruşturma kapsamında yargı önüne getirilen tek şiddet olayı Cumhuriyet gazetesinin bombalanması; yargı önüne çıkarılmış olanlar arasında iki emekli orgeneral dışında bir darbe için elinde güç bulundurmuş halen görevi başında hiç kimse yok ve kanıt olarak onların boş konuşmalarından oluşan milyonlarca sayfalık telefon dinlemesi çözümü var. Bunlarla AİHM ölçütlerinde inandırıcı bir hüküm kurulması olasılığından söz etmek çok güç.

Ancak "Ergenekon" yargılamasının başından beri böyle bir amaç güttüğü çok kuşkulu. Söze başlarken söylemiştim: "Araya savcıların, yargıçların girmesi şaşırtmasın, bu 'başka araçlarla süren' bir iktidar çatışması." Soruşturma süreci bu savaşın arenalarından biri, bu savaşta esas, "adaletin yerini bulması" değil, hasmın saf dışı edilmesi: Hasım mahkûm edilemiyorsa rezil de mi edilemez. "Adalet" mahkemede değil, "ortam dinlemeleri"nde, bunların yansıdığı internet sitelerinde ve liberal köşelerde dağıtılır.

"Üçüncü bir kutba işte tam da bunun için ihtiyaç var: Sırf var olan askeri vesayet rejimini sürdürebilmek adına bütün bu “Ergenekon” faciasını milletin başına musallat eden asıl failleri, yani son 10 yıl boyunca, ellerindeki gücü kötüye kullanarak, görevlerini savsaklayarak binlerce insanın hayatının sönmesine, sonsuz büyüklükte maddi ve manevi kaynak ve enerjinin israf edilmesine yol açan bütün askeri ve politik kudret sahiplerini yargıç önüne dikmek için.

"Bunu ancak hiçbir hükümetin sorumluluğuna ortak olmamış olanlar, Siyasi İslamın da 'Ergenekon' milliyetçiliğinin de zulmüne hoşgörüsü olmayanlar, bir Sosyal Cumhuriyet talebiyle mücadele edenler yapabilir. (Ertuğrul Kürkçü, "Ergenekon" ve Politik Bağlam: Üçüncü Bir Kutup Var!, Radikal 2, 27 Temmuz 2008)


Ertuğrul Kürkçü - Sosyalist Emek Hareketi sözcüsü


 

Formun Üstü



Formun Altı

Okur Yorumları


Darbecilik ve sol - 5/5/200914:30

Aslında gördüğüm kadarı ile tartışma olması gereken zemine kayıyor. Radikal sayesinde solun önemli bir kkısmıonın iddia edildiği gibi DARBECİ falan olmadığı anlaşılıyor. Aslında doğru okuyan bir göz, ulusalcı eğilimlerinden ve kendi dışındaki eğilimleri 'LİBERAL' göstermeye çalışmasından rahatsız olduğumuz TKP dahil herkesin aslında Darbeci olarak görülmek istemediğini farkedecektir. Zaten Darbeci sol olmaz. Darbecilik solla bağdaşmaz. Sorun öncelikler ve algılar ile ilgilidir. Bazı sosyalist dostlarımız, ya hep, ya hiççidir. Yani tam anlamıyla çözüm olmayacak her şeyi eleştirmek zorundayız görüşündedir. Kimi küçük adımalrın toplanıp büyüyeceğini öngörmektedir. Ben kimsenin darbeci olmadığı gibi, kimsenin AKP'ci de olmadığını düşünüyorum. Yalnızca Liberal Kapitalist akımın bir grup solu etkilediği düşüncesindeyim. Ertuğrul Kürkçü ise şu ana kadar okuduğum görüşler arasında en beğendiğim düşünceleri aktarıyor. Aslında, sol 'Ergenekon' davasında bir taraf olamamalıdır. Elbette Darbecilelerin yargılanması, davanın daha kapsamlı olmasını savunuruz. Burada suç işleyen kişilerin yargılanması gerçek solu hiç bir zaman zedelemez. Ancak öte yandan, sürekli tüm sol siyasi aktörler, PKK-DTP bu soruşturmanın içine katılmaya çalışılırken, DERİN ilişkiler içinde yeri olan ve bu gün iktidara yakın olduğu bilinen aktörlerin kapsam dışında kalması da elbette bizi rahatsız etmeli. Yine yargılamanın insan hak ve özgürlüklerini ihlal eder tarzda gelişmesine karşı olmalıyız. Yani biz bu davanın tarafı zaten olamayız. Ancak davanın doğru şekillenmesi için çaba göstermek elbette görevimiz olmalı. / Gelelim işin acı tarafına, içlerinde maalesef ki sosyalistlerin de bulunduğu bir grup, kendi dışlarında olan tüm aktörleri bir şekilde Ergenekon sarmalı içine sokmayı görev edindi. Ergenekon yaftasını boynundan çıkarmak isteyenin kendi kutuplarına geleceği zannı mıydı, HOMOJENLEŞTİRME ve kolay yönetme isteğimi idi bilinmez, ancak ya bizdesin, ya ötekisin tavrı net olarak ERGENEKON davası ile ilişkili kullanıldı kullanılıyor. Buna alet edilen sosyalistlerin bir kez daha düşünmeleri, ellerini vijdanına koymaları gerekiyor. Sosyalistlerin yolu başından beri farklıydı. Birkaç istisna dışında tüm sosyalistlerin 28 Şubatta dahil olmak üzere tüm darbelere tavır aldığını kimsenin bilmiyor olmasını inandırıcı bulmuyorum. TKP'nin sitesinde dahi iddiaları doğrulayavcak şekilde darbeleri meşru gösterecek bir içerik bulunmadığını araştırıp görebilirsiniz. Farklar daha çok, AKP karşıtlığı, sisteme olan güvensizlik gibi göreceli durumların derecesi ile ilgiliydi belki de... Biraz Ergenekon davsında bazı suçlular yargılanırken, daha büyük bazı suçluların adeta 'AKLANMIŞ' olacağı kaygısı var ortada. Yine ciddi bir endişe de, bazı suçsuz AKP muhaliflerinin de soruşturmanın içine sokulmaya çalışıldığına dair endişeler var. / Hatta önemli liberallerden Etyen Mahçupyan'ın Türkan Saylan'ın söylediği sözlere atıfta bulunarak 'Ergenekon'la aralarında ideolojik birlik var.' yargısına varabilmesi, düşünce özgürlüğünün yılmaz savunucuları(!) olan liberallerin maskelerindeki en büyük deliklerden biri olmadı mı zaten. Buradan hareketle de rahatlıkla, bu tür bakış açılarının bu davayı giderek muhalifleri susturmak amacına yöneltebileceği endişesini haklı çıkarmaz mı? / Sonuç olarak yorumları yazan kişilerden (Sanırım yalnızca Taraf falan okuyan bir kesim) bazılarının en azından sol içinde Ergenekon davasına farklı bakışlarla karşılaştığını yazdıkları yorumlardan anlıyoruz. Oysa bu kişilerin kafalarını gömdükleri belli 'Taraf'lardan sosyalistlerin yayınlarına, sitelerine çevirdiklerinde 'daha fazla' şaşiracaklarını da söylemek kehanet olmayacaktır. Ha bir de 'Taraf'sız bakmaya çalışırlarsa eminim ki bu tartışma zemininin çok daha doğru bir yöne götürecektir. Artık sosyalistlerin kendini Egenekon yanlısı olmadığını ispata zorlanması saçmalığını terk etmeyenlerin amaçlarının ne olduğu sorgulanmalıdır. Asıl oralarda bir tür 'otoriteryan'lığın gizlendiği şüphesizdir. Mesele bu 'ÖZGÜRLÜKÇÜ' maskelerinin indirilmesindedir. O zaman kimin neden Ergenekonu 'KUTPLAŞMA'nın aracı olarak kullanma çabası içinde olduğunu daha iyi anlayacağız diye düşünüyorum.

ufukpeker -

Bir ihtimal daha var... - 5/5/20092:16

Diyor Sayın Kürkçü, “üçüncü kutup” var diyor. Varsa, nerdedir? Toplumdaki etkisi nedir? Eğer Kürkçü şunu deseydi, tüm kalbimle katılırdım: “Gerçek bir sol muhalefet olmalıdır, hem İttihatçıların faşist 12 Eylül rejimini ilânihaye sürdürme inadına hem de AKP’nin neoliberal politikalarına ve anti demokratik uygulamalarına karşı mücadele etmelidir”. Kürkçü’nün Ergenekon’a ve darbelere karşı olmasından memnuniyet duydum (evet, ne yazık ki, artık solda birilerinin bu konuda net tavır sahibi olması, eşyanın tabiatı gereği olmaktan çıktığından, memnuniyet duyar hale geldik). Yine de durumu egemen güçler arası bir çatışma olarak gördüğünü ve bundan demokratik bir sonuç beklenemeyeceğini söylerken, netlik yerini daha gri bir söyleme bırakıyor çünkü bu tarz yaklaşımlar, davanın başarı olasılığını gölgeliyor. Sadece, darbe heveslisi generallerin yargılanıyor olması bile, demokratikleşme için bir kazanım değil midir? Elbette, böyle bir dava sonucunda, birdenbire demokratik ve derin devletsiz bir ülke olmayacağız. Bunu, Cemil Çiçek gibileri barındıran ve bir sermaye partisi olan AKP’den beklemek saflık olur ama olumluya doğru atılan adımlara “bundan bir şey çıkmaz” demek yerine, bu adımın daha güçlü ve kararlı atılması için çaba göstermek gerekmez mi? Kanıt olarak sadece telefon konuşmalarının bulunduğuysa, doğru değil. Oramiral Örnek ve Balbay’ın günlükleri, aramalarda bulunan örgüt şemaları, silahlar, kemikler, ifadeler… Daha ne istiyorsunuz? Devrim mi yapsaydı savcılar? Siyasal İslam’ın, bugüne kadar Türkiye’nin sahibi olan Ergenekoncularla eşit bir oyuncu olarak görülmesi de, bence yanıltıcı bir yaklaşım. Buradan hareketle, liberalleri sağcılıkla itham etmeye varılması şaşırtıcı değil. Ayrışma da, Kürkçü’nün dediği gibi, 2004’de bile değil, ta 28 Şubat sürecinde başlamış oluyor, tam da bu, islamofobi nedeniyle solun o zaman aldığı, seçilmişlere müdahaleyi onaylama tavrıyla... Oyuncuların siyasal İslamcı mı, liberal mi, sosyalist mi oldukları önemli değil çünkü bir futbol maçı izlemiyoruz ki, takım tutma zihniyetiyle hareket edelim. Bu noktada önemli olan, darbelere karşı demokrasiyi savunmaktır, buna yolu açan kim olursa olsun.

sufyan -

tansa.genc'e - 4/5/200919:1

Eğer sosyalizm hala sistem tarafından bu kadar şiddetle (polis, mahkeme, sivil faşistler, sağ yelpazenin her kesiminden olağanüstü miktarda iftira ve propaganda) bastırılmaya çalışılmıyor olsa hipotezine hak verebilirdim. Bu noktada hipotezin zayıf kalıyor. Bu arada Ergenekon davası için doğal ara basamak ne olabilir? Ergenekon davasının bugünkü gidişi dersen, sosyalistler davaya karşı olmadıkları gibi destek de veriyorlar (sosyalist yayın organlarını takip et, sokaklarda Ergenekon aleyhine gösteri düzenleyen sol gruplara (MLKP, ESP gibi) bak). Sadece gerçekçiler ve davanın dönüşümün kendisi olduğunu iddia eden sağ siyasete karşı, davanın ara basamaktan başka bir şey olmadığını söylüyorlar.

Onur Cobanoglu



Paylaş |



0 Yorum - Yorum Yaz


ABD'ye 'bizi baştan yarat' mı diyeceğiz?    08.05.2009

01/05/2009


1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   17


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət