Ana səhifə

Evveli HÛ, ÂHİRİ HÛ, ZÂHİRİ HÛ, BÂtini hû HÛ ya abdülkadiR-İ geylâNİ


Yüklə 0.53 Mb.
səhifə2/6
tarix26.06.2016
ölçüsü0.53 Mb.
1   2   3   4   5   6

MANEVÎ EVLÂD

Cenâb-ı Muhyiddîn-i Arabî Hazretlerinin peder-i âlîlerinden rivâyet olunur ki: Cenâb-ı Hak bu zata her türlü nimet ve devlet ihsan buyurduğu halde kendisine vâris olacak bir erkek evlâdı olmadığına çok müteessir olduğu için diyâr-ı Mağrib’de birçok meşâyih-i kirâmın himmetlerine ilticâ eylemiş, maalesef hiçbir zatdan derdine derman olacağına dair müjdeye mazhar olamamış. Çok zamanlar evlâd hayaliyle kalbi rahatsız olan bu zata günün birinde bir meczûb-u ilahi rastgelir ve ona der ki:

“Sana himmet ve inâyet, derdine derman ancak Hazreti Gavs-ı A’zam Abdülkadir Efendimiz’den olacaktır. Hemen Bağdat’a git, Cenâb-ı Gavs’a iltica eyle. Zira şimdi sahib-i tasarruf , O Zat-ı Celîlü’ş-şân’dır. Senin muradını Cenâb-ı Hak, O Zat’ın delâlet-i âliyesine ihsan buyuracaktır.”

Şeyh Ali bu müjdeyi alır almaz derhal Bağdat’a sefer eder ve şehre girince doğruca Cenâb-ı Seyyid Sultân’ın huzuruna varıp el öper ve kendisi hiçbir şey söylemeden Hazreti Pîr kendisine der ki:

“Senin için erkek evlâd mukadder değildir. Biz nereden sana erkek evlâdı bulup verebiliriz?”

Şeyh Ali bu kelâmı işitince Hazreti Pîr’den şöyle niyazda bulunur:

“Sultânım! Nasîbimde erkek evlâdı olmadığını biliyorum. Fakat Zat-ı keremkârilerinin Hakk’ın izniyle her şeye kaadir olduğunu ve bana bir evlâd vermek kudretinde bulunduğunu da biliyorum. Binâen’aleyh, Gavsiyyet penâhîlerine iltica eden benim gibi âciz bir insanın lütuftan mahrum edilmeyeceği kanaatindeyim. Herhalde taraf-ı ilahiden bana çok hayırlı bir evlâd ihsân edilmesini sizin kereminizden istirham eylerim. Zira, dergâh-ı mahbûbân-ı ilahiye müracâat edenler, me’yus olarak geri dönmezler.”

Cenâb-ı Gavs-ı A’zam bu ihlâslı adamın hatırını memnun etmek için:

“Yâ Şeyh Ali! Sulbümde bâkî kalan son evlâdımı kudret-i ilahiyye ile sana i’tâ eyledim,” deyince, Şeyh Ali çok memnun kalarak, memleketi olan Mağrib şehrine döner. Bu manevî esrâr-ı ilahi ile Cenâb-ı Hak da hikmetle tecellîsini izhar buyurur. Bir müddet sonra Şeyhü’ş-şüyûh (Şeyhlerin şeyhi) Cenâb-ı Muhyiddîn-i Arabî Hazretleri, anası karnına nüzûl ve tulû edip kemâle geldikten sonra, bu şehâdet âleminde insanlara nice faydalı eser neşretmişlerdir ki, mesela bunlardan “Füsus ül Hikem” “Fütuhât-ı Mekkiyye” gibi pekçok eserlerinden sonraki irfan ehli feyze mazhar olmuşlardır.

Özetle bu İslam ümmeti içinde Cenâb-ı Hak iki Muhyiddin yaratmıştır ki, biri peder-i manevî Gavs-ı A’zam Seyyid Sultan Muhyiddin Abdülkadir-i Geylani, diğeri de O’nun manevî evlâdı olan Kutbü’l-Aktâb Hazreti Muhyiddin-i Arabî’dir. Bu iki Zat’ın evliyaullah arasında kadir ve kıymetleri pek yüce ve mukaddesdir.

Allah Onlardan razı olsun.

 

***

 

Abdülkadir-i Geylâni Hazretleri; İlmini henüz ikmal edip Bağdat‘ta bir delikanlı çağına geldiği zaman: Bağdat‘ın uleması, kendisine içi süt dolu bir kâse göndermiş ve:



- Burası dolu... Sana yerimiz yok...

Demeye getirmişler.

Daha o genç yaşta bu zattaki irfana bakın ki: O süt dolu kâsenin üzerine dalından daha yeni kopan bir gül koyup geri göndermiş ve:

- Ben de aranızda bir gülüm... Manasına getirmiş...

 

***

 

GEYLÂNİ Hazretleri ilim hayatında dört mezhep üzerine fetva veriyordu. Fetvaları zamanın ilim adamları arasında hayret uyandırdı. Takdir ederek;



-“ALLAH ona ne büyük nimet vermiş.”

Dediler. Hal böyle iken bazı haddini bilmezler duramadılar; kimsenin içinden çıkamayacağı mühim bir mesele hazırladılar.

İnsanın içinde bir defa hased kurdu girmeye görsün; sonrasını şeytana bırak... O artık, ne dolaplar çevirir... ne dolaplar... İnsana kalsa takdir eder, bırakır ama şeytan durur mu?... Durmaz. Şeyhe karşı bir fetva hazırlatır, sonunu bilmezleri iğfal eder.

Şöyle sordurur:

-“Bir kişi; tek başına herkesten ayrı, herkesten başka bir elbise giyerek, ibadet etmeye yemin etti:

-Eğer bunu yapmazsam, karım benden üç defa (tallak-ı selâse ile) boş olsun. Dedi.

Bu adamın ne yapması ve bu ahdini nasıl yerine getirmesi icap eder?...”

Sual derin ve kesif. Herkeste bir heyecan var. Ne olacak?...

Hayret... Hayret... sualden evvel herkes bir fikir beyan etti:

-“Şeyh bir mühlet ister.”

-“Bir hafta.”

-“Bilmezse iyi olur.”

-“Ancak bir yıl sonra bir cevap verir.”

Dediler; ama hepsi de yanıldı. Çünkü sorunun son harfi havada uçarken GEYLÂNİ Hazretleri cevabını hazırlamıştı. Söze şöyle başladı:

-“O yeminli kişi hac mevsimi dışında Mekke`ye gider, ihram giyer, Kâbe`yi yalnız başına yedi defa tavaf eder: Böylece yaptığı yemini yerine gelir.”

Herkeste bir dehşet ve hayret hâli... İlim taslayan kişiler, şimdi şeyhin ayağına yüz sürüyorlar... Her biri nasibince o tükenmez ummandan bir hikmet kırıntısı istiyor. Fakat GEYLÂNİ Hazretleri, kırıntı değil, Kerem elini açıyor. O istidatlı kişilerin yollarını şad edip yola salıyor... Oylum oylum ışıklar, nurlar saçıyor. Hepsini irşad edip yola salıyor...

 

***

 

Buyuruyorlar ki: “Kapımın önünden geçene kabir azabı olmaz.”



 

***

 

Yüz alim, hepsi devrin büyükleri arasında... Kitaplardan yüz mühim soru çıkardılar. Bundan maksatları Abdülkadir Geylani Hazretlerinin bilgi derecesini ölçmek...



Bunlar geldikleri zaman, medrese doluydu. Fakat Şeyh ders saatini tatil etti. Onlarla meşgul oldu. Yer gösterdi; oturdular. Kendisi de yerine oturduğu zaman, sakin bir hali vardı. Bir an sükûttan sonra; murâkabe âlemine daldı. Bir dalış ki, uçsuz bucaksız illerden haber getirecek... O hali kim hakkıyla anlayabilir?... Misafirler sanki hiçbir şey için gelmemiş gibi sessiz duruyorlardı.

Geylani Hazretleri gözünü açtığı zaman soru sormak isteyenler birbirlerinin yüzlerine bakıyorlardı. Hepsinde derin bir ürperme ve hayret hali vardı. İçlerinde heyecandan titreyenler görülüyordu. Kimseden ses çıkmıyor, oraya niçin geldiğini bilen yoktu.

Adamlar niçin gelmişlerdi, ne soracaklardı?... Dertleri neydi?... Ne yapalım ki, bunun cevabı da derin bir sükût!...

O anda saatler böylece ilerliyordu. Saatler doluyor, ama gönüllere henüz bir şey dolmuyordu. Zihinlerden çekilen sorular henüz gelmemişti. Sorular halâ benliğini bulamıyordu.

Abdülkadir Geylani Hazretleri kürsüye doğru ilerlerken misafirler kendilerine gelir gibi oldular. Geylani Hazretleri kürsüye oturduğu zaman onların elleri, ceplerindeki soru kağıtlarını arıyordu. Ne yazık ki, soru kağıtlarının külü çıkıyordu. Daha fenası soru muhtevası da kalplerinden de uçup gitmişti.

Bir kürsü düşünün, onun üzerinde oturan Zat Abdülkadir Geylani olsun. Cemaatı Bağdat sakinleri ve içlerinde o şanlı ülkenin yüksek ilim, irfan sahipleri olsun... Yüz soru hazırlayıp gelsinler; fakat tek soru akıllarına gelmesin. Soru kağıtlarının da yerinde yeller essin.

Sanki beyinler ayarlı; Hazreti Şeyh, kürsüden cevap verdiği zaman, alacağı cevabı alıyor; soracağı soruyu ondan sonra hatırlıyor.

Kağıtlar cepte kül olmuş. Bilgiler gönülden silinip gitmiş... Ama Hazreti Geylani hepsini biliyor, birer birer cevaplarını veriyor...

Etraftan derin feryat sesleri yükseliyor. Sanki bir felâket olmuş. Sanki tufanda boğulmak üzereler, tutunacak bir dal, kurtaracak bir el arıyorlar... Kimi çırpınıyor, kimi üstünü yırtıyor.

O Hazreti Şeyhi imtihana gelenler şimdi onun kapısında birer bende oldular. Hepsi irşad oldu. O ilahi güneşin yanında birer veli, Allah dostu oldular.

O gün ilahi kervanın zincirine yüz halka daha eklenmişti.

 

ABDÜLKADİR GEYLÂNİ HAZRETLERİ'NDEN ÖĞÜTLER

 

Sakın yaptığın işlerde ve bulduğun manevi halde kendi gücünü görmeyesin. Bu hal kişiyi azdırır ve YARATAN’ın rahmet nazarından uzak kılar. Sakın sözünü dinletme ve kabul ettirme hevesine de kapılmayasın. Önce temeli at sonra üzerine binayı çık. Kalbini derin kaz ki oradan hikmet pınarları fışkırsın, sonra ihlas ve iyi işlerle o binayı yükselt. Bu işlerden sonra halkı o köşke davet et.



***

Başkasında bulunan bir hatayı defetmek istersen nefsinle yapma, imanınla yap. Kötülükleri ancak İMAN yıkar. Bu durumda RABB’in sana işlerinde yardımcı olur. O kötülüğü yok etmek için arkadaş olur, O kötülüğü ezer ortadan kaldırır. Eğer bir kötülüğü nefsin için, halkın seni tanıması için ortadan kaldırmaya niyet edersen rezil olursun. Her işte HAKK’ın rızası aranmalıdır.



***

İSLAM gömleğin yırtık, İMAN elbisen pis, kalbin cahil, için kederle dolu. Gönlün İSLAMİYET’e açık değil. İç alemin harap, dışın mamur, bütün sayfaların günah karası. Sevdiğin ve arzuladığın yalnızca dünya.

Kabir kapısı açık ve ahiret sana doğru gelmekte. En kısa zamanda aklını başına topla, yalnız dünya azığı toplamaktan vazgeç de ahiret azığını toplamakta acele et...

Sabırlı kulların bu dünyada çektiği cefa, Yüce Allah’ın (C.C) gözünden kaçmaz. Siz bir an olsun O’nun uğruna sabır yolunu tutun, yıllarca ecrini alırsınız. Ömrü boyunca “Kahraman” lakâbıyla gezen, onu bir anlık cesareti sonunda kazanmıştır.



***

Ey evlad, önce nefsine öğüt ver, onu yola getir, sonra da başkalarını... Senin henüz ıslaha muhtaç hallerin var, bunu sen de biliyorsun. Bunu bildiğin halde başkalarının islâhı ile uğraşma yolunda nasıl başarılı olabilirsin? Gözlerin bir adım öteyi görmüyorken körleri neyle yola getirme sevdasındasın?



***

Size gereken, Yüce Yaratanı sevmek ve O’ndan başka kimseden korkmamaktır. Ve bütün işleri onun rızasını gözeterek yapmak... Bunlar “Kalp” le olur, dil gürültüsüne getirip söze boğmakla olmaz. Sonra mihenk taşına vurulunca utanırsın. Kuru davaya kimse inanmaz. Halk arasında söylediğin sözleri yalnız kaldığında söylüyormusun?... Aynı duyguları tek başına kaldığın zaman da duyman mümkün oluyor mu?... İşte bunları yapabiliyorsan mesele yok... Kapı önünde “TEVHİD”, içeriye girince “ŞİRK”, yakışır mı? Bu, nifak, ikiyüzlülük alametidir, içi bozuk olmanın ta kendisidir. Acırım sana, sözün kötülükten sakınma hakkında, kalbin ise fitne çıkarmaya istekli. Şükrü dilinden bırakmıyorsun, ama kalbin daima itiraz halinde.



***

Geliniz aşırı, uygun olmayan arzularımızı bir yana atıp YARATANIMIZA koşalım. Bu yolda biraz perişanlık çekelim. Ne olur sanki biraz zahmet çeksek? O’na vardıktan sonra bütün çekilen sıkıntılar unutulur. İçimize ve dışımıza hükmeden nefsimizi HAK yoluna çevirelim, Rabbimizin Elçisine, Sevgilisine başvuralım, O’nun eteğini bırakmayalım.



***

Bütün amacın yemek, içmek ve arzularının tatmini olmasın. Bunların hepsi amaç değil, Yüce ALLAH’a (C.C.) ulaşmak için birer araçtır. Bütün hedefin sana en çok gerekli olana ulaşmak olmalı. Sana en gerekli olan ise YARATAN’ındır. O’nu ara. Her şeyin bir bedeli olur. Dünyaya AHİRET, yaratılmışlara ise bedel YARATAN’dır. Dünyayı kalbinden atarsan yerini HAK alır.

Yaşadığın günü ömrünün son günü bil, işlerini ona göre ayarla. Bu duygu sana yeter.

***

“ALLAH’tan (C.C) başka ilah yoktur,” dediğinde bir “DAVA” peşine düştün demektir. Her davada şahit isterler, şahidi olmayan davasını kaybeder. Ayrıca bu uğurda gelecek her türlü sıkıntıya göğüs gerip, sabır göstermek de birer şahid sayılır. Bunları yaparken İHLAS’lı olmak gerekir.



***

Hiçbir söz amelsiz ve ihlassız kabul edilmez. Kainatın Efendisinin (S.A.V) yolu İHLAS’tan ibarettir.



***

Dünyalık toplarken dikkatli ol. Gece odun toplayan gibi olma. Elini uzattığında neyi alacağını önceden kestirmelisin.

Gece odun toplayan eline geçeceğini bilemez, seni de ona benzetiyorum. Ayık ol, sonra felaket büyük olur.

***

HAK’la çekişme, nefsin için O’nu kötüleme, malın azaldı diye O’nu itham etme, insanlar sana yüz vermiyor diye O’nu suçlama. Suçu kendinde ara. Her işin kendi keyfine uygun olmasını istiyorsun, en büyük hüküm senin mi yoksa O’nun mu? Sen mi fazla biliyorsun yoksa O’ mu? Merhametin O’nunkinden fazla mı?

Sen ve bütün yaratıklar O’nun kuludur. Her şeyde yalnız O’nun hükmü geçer bunu sakın unutma.

***

YARATAN’ın rızasına erme yolunda yapmacık hareketler fayda getirmez, bu yolda yersiz arzu ve boş temenni ile yürünmez. Hele içi başka dışı başka birinin eline hiçbir şey geçmez. Bir de yalancılık ortaya çıkarsa felaket o zaman başlar. Eğer bu hallerin azı sende varsa hemen tevbe et ve tevbeni bozma. Tevbe etmekten ziyade, tevbeyi bozmamak esas hünerdir.



***

Böbürlenmeyi bırakın, Yüce ALLAH’a (C.C) karşı büyüklük satmakta neymiş? Kullara da kibirli davranmayın, haddinizi bilin. Varlığınıza tevazuyu yerleştirin. Önceden ne olduğunuzu düşünün; bir damla su.

Sonrası ne olacak malum...Bir hendeğe yuvarlanacak bir ağırlık. Hali böyle olana büyüklük taslamak yaraşır mı?

Hırsa kapılmayın, kötü arzular sizi esir etmesin. Dünyalık adamların kapısını aşındırmayın. Ezilip büzülerek onlardan dünyalık dilenmek size yakışmaz, sabırla doğru yoldan nasibini arasan daha iyi olmaz mı? Ya bir de yaptığın dilenciliğin sonu boşa çıkarsa... Sevgili Peygamberimizin (S.A.V) “En büyük belâ, nasibte olmayanı aramaktır,” buyruğunu hiç duymadın mı? Nasibte olmayanı kullar hiçbir zaman veremez. Dünya oğullarının buna hiçbir zaman gücü yetmez.



***

Ey ilim iddiasında bulunan, hani ağlaman? Yüce ALLAH’ın (C.C) korkusundan gözlerin yaşarıyor mu? O’ndan korkman ve günahları itirafın nerede? Nefsinle cenk etmek ve onu terbiye etmek yok mu? O’nu HAK tarafına çağırman nerede?

Bunların hiçbiri sende yok. Bütün derdin kasa, masa, yemek ve eğlenmek. Aklını başına al. Dünyadaki nimetlerden sana gelecek bir kısmetin varsa gelir, üzülme içini ferah tut. Bekleme yükünden kurtulursun, hırsın ağırlığı seni yormaz. Eğer bu şekilde davranmazsan, bütün bu uğraşmalarından sana ne kalacak dersin? Sadece bir yorgunluk ve ağır bir hesap...

***

Doğruluk olmadan bilginin sana ne yararı dokunur? Doğruluğun olmadığı için bilgi sana bela olur. Öğrendin, namaz kıldın, oruç tuttun sebebi sana mal versinler, iyiliğini görsünler, seni öğsünler oldu. Sana yakışır mı bu düşünceler?

Farzet ki halkın sana ilgisi arttı, bunun ölüm anındaki sıkıntıya faydası olur mu acaba? Seni sevenlerle aranda uçurumlar olacak o anda. Topladığın malları başkaları paylaşacak, hesabı ve cezası da sana kalacak.

***

Yazık sana! Cehennemlik işleri yaparken cenneti umuyorsun. Geçici şeylerle avunuyor onları seviyor ve senin sanıyorsun. Ama yakında elinden alacaklar.

Yaratan hayatı sana emanet olarak verdi, O’nun rızası yolunda yaşamanı emretti. Sen ise kendi isteğin, heveslerinin peşinde hayatını tükettin. Sana verilen zenginlik, makam, sıhhat birer emanettir. Bütün bunları YARATICININ rızasına uygun yolda kullan.

***

Ey evlad, ana rahminde seni kim besledi. O halde iken ne kadar acizdin, bu hale seni getiren kim? Sen ise kendi varlığına ve halka dayanmaktasın, parana, mevkine, bilgine güveniyorsun. Güvendiklerin bugün var yarın yok olabilirler. Yüce ALLAH’tan (C.C) başka her kime güveniyor veya kimden korkuyorsan o senin ilahındır. Yakında bütün güvendiklerin yok olur kullarla aran açılır, sana karşı kalpleri katılaşır, kapıları yüzüne vururlar seni kapı kapı dolaştırırlar. Çağırsan yardımına koşan olmaz.

Bütün bunlara sebeb Hak’tan başkasına güvenmiş olman, O’nun nimetlerini başkalarından bilmiş olmandır.

***

Yüce ALLAH’ın (C.C) dininde olmayan şeyleri yapmaya çalışma. Elinde iki şahit olsun; biri KUTSAL KİTABIMIZ, diğeri SÜNNET-İ RESULALLAH. Bunlar seni RABBİNE ulaştırır. Ama sen bu şahitleri bırakıp nefsinin peşinden gitmeye devam ediyorsun. Elinde iki şahidin var; biri zayıf aklın, diğeri de şahsi arzun. Şüphesiz bunlar seni ateşe iter. Firavun gibilerin arasına katar.



***

Ey içi bozuk, yakında öleceksin, öldükten sonra yaptıklarına çok pişman olacaksın ama çok geç...Dilin güzel söze alıştığı için konuştu ve aldandı, ama kalbin hiçbir şeyden anlamaz bir halde. Bu durum seni kurtarmaz. Güzel konuşmayı kalb yapmalı, yalnızca dilin iyi söz söylemesi faydasızdır.

Ey ALLAH (C.C) yolcularını bulamayan; varlığını ve yaratılmışları HAK varlığına perde eden kişi; ağla, başkasına bir ağlarsan kendine bin defa ağla.

 

VİRD-İ KÜBRA

 

 

BİSMİLLAH ER-RAHMAN ER-RAHİM



ESSALÂTU VESSELÂMU ALEYKE YA RESULULLAH

ESSALÂTU VESSELÂMU ALEYKE YA HABİBULLAH

ESSALÂTU VESSELÂMU ALEYKE YA KEREMULLAH

YA HAYRE HALKULLAH, YA EMÎN-İ VAHYULLAH

YA NURE ARŞULLAH, YA HAK HABİBULLAH

YA SEYYİD-İ VELED-İ ÂDEM, YA HAK YA DESTUR

YA BEŞER-İ HÜDA, YA NUR-U YEZDAN, YA MERD-İ MEYDAN

YA FETTAH HAYDAR, YA İMAM-I ALİYYÜ’L-MURTAZA, YA HAK YA DESTUR

YA HATİCETÜ’L-KÜBRA, YA FATIMATÜ’Z-ZEHRA

YA HULK-U RIZA, YA HULK-U CEMİ

YA İMAM-I HASAN, YA İMAM-I ŞAH-I ŞEHİD-İ KERBELÂ (HÜSEYİN)

YA İMAM-I ZEYNEL ABİDİN, YA İMAM-I MUHAMMED BAKIR

YA İMAM-I CAFER SADIK, YA İMAM-I MUSA KÂZIM

YA İMAM-I RIZA, YA İMAM-I TÂKÎ, YA İMAM-I NÂKÎ

YA İMAM-I ASKERÎ, YA SAHİBÜ’Z-ZAMAN MEDED-İ MEHDÎ

YA GEYLÂNÎ KADDES ALLAHU SIRREHÜ’L AZİZ

YA HAYRÜ’N-NAS, YA ŞEYH-İ EN’AM

YA HAK, YA DESTUR

 

Allahım, Efendimiz Muhammed aleyhisselâm’a ezelle ebed arasını dolduracak ölçüde selâmın olsun. Öyle ki, selâmın sayı kapsamına girmesin ve belirli bir zamana sığmasın.



Onun dost ve yârânından ve kendisine dosdoğru uyanlardan; gerek şeriatta, gerek tarikatta onu takip edenlerden razı ol. Hakikat yolunda ona uyan Ashab-ı Kirâm ve alimlerden, tarikat ehli ve irfan erbabından hoşnut ol. Bizi de ey Mevlâmız, onlardan, o bahtiyarlardan eyle. Amin.

Ey Rabbimiz, bizden kabul buyur. Şüphesiz ki Sen, her şeyi lâyıkıyla duyar ve bilirsin. Tevbemizi de kabul buyur. Muhakkak ki Sen, tevbeleri çokça kabul eden Rahîmsin.

Ey Rabbimiz, bizlere yararlı bir Marifet bahşeyle. Şüphesiz ki Senin herşeye gücün yeter.

Ey Alemlerin Rabbi, ey Rahman, ey Rahîm! Senden Peygamberimiz aleyhissalâtu vessellem Efendimizin yüzünü bize göstermeni, rüyada bu devlete bizi eriştirmeni istiyoruz. Ve onun üzerine salât ve selâmını tâ kıyamete kadar indirmeni ve bizimle beraber bulunmanı arzu ediyoruz.

Allahım, salât ve selâmın; kemâl güzeli, celâl tacı, cemâl cazibesi, kavuşma güneşi, ilahi yurdun izzet ve şerefi, vücud letâfeti, her mevcudun hayatı, ilahi saltanatın en yücesi, ilahi kudretin yüce sanatının açık misali, seçilmiş kişilerden seçilip beğenilenin açık nişanesi, ilahi yakınlığa mazhar olan has kişilerin hülâsası, Allah’ın büyük sırrı, O’nun en iyi, en güzel, hakiki ve mükerrem dostu Efendimiz, Mevlâmız Muhammed aleyhisselâm’a olsun.

Allahım, biz Muhammed aleyhisselâm ile Sana tevessül ediyoruz. Onun vasıtasıyla Senden şefaat etme ihsanını bekliyoruz. O büyük şefaat sahibidir ve en saygıdeğer vesilenin ta kendisidir. Aydınlık bir vasıtadır. Yüce makam sahibidir. Yüksek bir aracıdır. Kabe kevseyn ev edna sırrına mazhardır. Bizi onun vasıtasıyla zat, sıfat ve fiillerinin, isim ve eserlerinin hakikatına eriştir. Ta ki, Senden başkasını görmeyelim, işitmeyelim, hissetmeyelim ve vücudda Senden başkasını bulmayalım.

İlahım ve Seyyidim! Fazl u rahmetinle bizi Muhammed aleyhisselâm’ın hüviyetine kavuştur, bizim hüviyetimizi onunkiyle aynı kıl. Başlangıcında da, sonunda da bizi ona ulaştır; dostluğunun sevgisine, muhabbetinin safasına, basiretinin nur kapılarına, iç aleminin sırlarının toplayıcı özelliğine, merhametinin acıyıp koruyuculuğuna ve nimetlerine eriştir.

Allahım, Muhammed aleyhisselâm’ın makam ve mertebesi hürmetine Senden mağfiret, hoşnutluk ve tastamam bir kabul olunma istiyoruz. Bizi bu hususta bir an olsun kendi nefsimizle başbaşa bırakma. Ey kullarının isteğine en güzel cevap veren! Gerçekten Senin rahmetinin eseri olarak Muhammed aleyhisselâm güvenilir aracı olarak varlık alemine girmiştir.

Allahım, salât ve selâmın; en mükemmel bilgileri kendinde toplayan Kutb-u Rabbanî, en üstün iman kaftanının belirgin nişanesi, cömertlik ve iyiliğin kaynağı, semavî himmetler sahibi, ledünni ilimlere mazhar olan Muhammed aleyhisselâm’a olsun.

Allahım, salât ve selâmın; varlık alemini yüzü suyu hürmetine yarattığın ve onun sebebiyle eşyaya ruhsat verdiğin, iyilik ve cömertlik sahibi Muhammed Mahmud’a ve onun hanedan ve yârânına olsun.

Allahım, salât ve selâmın; Efendimiz, peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm üzerine olsun ki, o Senin nurlarının denizi, sırlarının madeni, kullarının ruhlarının ruhu, paha biçilmez inci, benzersiz güzel koku, mevcudatın aşk ve mayası, rahmetlerin H’sı, derecelerin C’si, Saadetlerin S’si, inayetlerin N’si, bütün bir varlığın kemali, ezeli şeylerin başlangıcı, ebedi olan nesnelerin son mührüdür. Ve o, Seninle meşgul olup dünyayı terkeden, müşahede semerelerinden tadan, kudsiyet esmasından içirilen, geçmiş ve geleceği bilendir.

Allahım, salât ve selâmını; ruhlar arasında bulunan Efendimiz Muhammed’in ruhuna, bedenler arasında bulunan Muhammed’in bedenine; kabirler arasında bulunan Muhammed’in kabri üzerine indir. Salât ve selâmın; işitenler arasında bulunan Muhammed’in işitmesi üzerine, hareketler içerisinde bulunan Muhammed’in hareketi üzerine, sükûnlar arasında bulunan Muhammed’in sükûnu üzerine, oturanlar arasında bulunan Muhammed’in ayakta durması ve ebedi olan açık lisanı üzerine, ebedi yüzük taşı üzerine olsun.

Allahım, salâtın ve selâmın -bildiğin şeyler sayısınca ve bildiğin nisbet ölçüsünce- ona olsun, âl ve ashabına olsun. Allahım, salât ve selâmın, Efendimiz Muhammed’e olsun ki; ona nice ihsanlar ve nimetler verdin, onu mükerrem kıldın, onu üstün tuttun, ona yardım ettin, onun elinden tuttun, onu Kendine yaklaştırdın, onu dünyaya indirdin, onu suladın, onu temkinli kıldın, nefs ilminle onu doldurdun, süsleyici ve kaplayıcı sevginle onu yeryüzüne yaydın, sözünle onu süsledin. O, feleklerin övünmesi, ahlâkın en tatlısı, Senin apaçık nurundur. Kadim kulun, en sağlam urganın, sağlam kalen, hikmetli celâlin, keremli cemâlindir o. Efendimizdir, mevlâmızdır. Muhammed aleyhisselâm’dır. Salât ve selâmın ona, âl ve ashabına, hidayet lemhâları olan arkadaş ve yakınlarına, vücud kandilleri ve tertemiz kimselerin yükselme kemali olan yakın dostlarına olsun.

Allahım, salât ve selâmın ona olsun ki, bu salâtla düğümler çözülür, üzüntü ve kederler onunla zail olur, yorgunluk ve sıkıntılar merhameten onunla giderilir ve ihtiyaçlar ikram yollu onunla yerine getirilir.

Ya Rab, ya Allah, ey diri olan! Ey Kendi Zatıyla kaim olup varlığı Kendinden olan, hiçbir şeye muhtaç bulunmayan! Senin lütuf ve faziletlerini istiyoruz.

Ey kerem sahibi! Ey kıyamet günü müminlere has rahmetiyle tecelli eden!

Allahım, salât ve selâmın; kulun, peygamberin, Efendimiz, Nebiyyi Ümmî, Resulü Arabî Muhammed aleyhisselâm üzerine ve onun âl ve ashabına olsun; çoluk çocuk ve zürriyetine, Ehl-i Beyt ve onların yârânına olsun. Öyle bir salât ki, Senin hoşnutluğuna yol açsın. İçinde güzel bir mükâfat olsun ve edaya lâyık görülsün.

Muhammed aleyhisselâm’a vesile ve fazilet makamlarını ver, şeref ve yüce dereceler bahşeyle. Onu, vaadettiğin Makam-ı Mahmud’a eriştir.

Ey merhamet edenlerin en çok merhamet edeni olan Allahım! Aziz kitabınla, Efendimiz Muhammed aleyhisselâm’ın kerem dolu nübüvvetiyle, onun özge değer ve şerefiyle, babası İbrahim ve İsmail ile, yakın arkadaşları Ebubekir, Ömer ve Osman ile, hanedanından Fatıma, Ali ve bunların oğulları Hasan ve Hüseyin ile, amcası Hamza ve Abbas ile, zevcesi Hatice ve Ayşe ile Sana tevessül edip yöneliyoruz. Ve Senden onların hürmetine ihtiyaçlarımızı istiyoruz.

Allahım, bizi onların sırlarının hakikatına eriştir, marifet basamaklarında yükselerek hakikatları anlama imkânını bize lütfeyle. Senden, kendilerine en güzel mükâfatlar gelen Muhammed aleyhisselam’ın hanedanı hürmetine, büyük saadet ve kurtuluş kapısını açan, Senin en yakın sevgine mazhar olan bu mübarek insanların hatırı için, bizi tahkik ehlinden eyle.

Bizi, o peygamberin Makam-ı Mahmud’unda yükselen izzet ve şerefinle gark eyle. Onun sancağı altında bizi topla.

Allah’ın peygamberi rüsva etmediği günde” peygamberin irfan havuzundan bize içir. Öyle bir günde ki, Resulüne müjdeyle şöyle buyurursun: “Konuş dinleniyorsun; iste verilecek; şefaat et, şefaatın kabul olunacaktır.” Zira, Senin bu husustaki müjden, şöyle zuhur etmiştir: “Muhakkak Rabbin sana verecek de, hoşnut olacaksın.”



Sen çok yücesin, her kusurdan pak ve münezzehsin Rabbimiz; Sen, celâl ve ikram sahibisin.

Allahım, salât ve selâmın Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm’a, ataları İbrahim ve İsmail’e ve bunların hepsinin arkadaş ve yârânına olsun. Öyle bir salât ki, ezeli lisan onu Melekut bağında tercüme etmiş olsun; yüce makamlarda ve yüksek derecelerde en güzel şekilde çeviriye uğrasın. Ebed lisanı onunla Nâsut Alemi’nin eteklerinde seslensin, günahların bağışlanması için avazını yükseltsin, keder ve sıkıntıları gidermek için avaz avaz terennümde bulunsun, çok önemli ve çözümü zor hususların defedilme çaresi olsun. Öylesine bir salât ve o salâtın sebep olacağı feyzler ki, Senin ulûhiyyetine lâyık olsun, azametli şan ve şerefine uygun düşsün. Ve kendilerini hürmetle andığımız Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm’ın, atalarının, hanedan ve yârânının ehliyet ve liyakatına uygun gelecek ve onların soylu makam ve mertebelerine münasip düşecek ve Senin buyruğunda geçen, “dilediğini rahmetine has kılar” özelliğine denk düşecek bir salât ve selâm olsun.

Allah büyük, çok büyük bir fazl u kerem sahibidir.

Allahım, celâlinin izzeti ve izzetinin celâliyle, saltanatının kudreti ve kudretinin saltanatıyla, peygamberin Muhammed aleyhisselâm’ın sevgi ve muhabbetiyle; merhametsizlikten, kötü, şehevî söz ve davranışlardan Sana sığınıyoruz. Ey muhtaçlara arka olan, ey güven isteyenlere emniyet sağlayan! Bizi nefsanî hatıralardan kurtar, şeytanî şehvetlerden koru, beşerî pisliklerden temizle, muhabbet-i sıddıkiyye ile bizleri sadeleştirip arındır. Gaflet sadasından, bilgisizlik evhamından uzak bulundur. Ta ki -Senin toplayıcı, bir araya getirici vahdetinin huzurunda kesretin fena bulması gibi- şeklimiz benliğimizin yok olmasıyla kaybolup gitsin; insanî hırs ve arzularımız eriyip bitsin... Bizi ilahi Ahadiyyet’in ziynetiyle süsle. Samedanî hakikatların tecellisine mazhar kıl. Bütün bunları Vahdaniyyet’in müşahedesinde gerçekleştir. Öyle bir makamda ki, orada mekân yok, “nereye” ve “ne yere” gibi, “nasıl” ve “nice” gibi tabirler yok. Her şey, evet her şey o makamda Allah ile baki kalır; Allah’tan gelir ve Allah’a döner, Allah ile beraber olur.

Bizler Allah’ın minnet denizinde Allah’ın nimetiyle gark olmak istiyoruz. Allah’ın kılıcıyla yardım görmek istiyoruz. Allah’ın inayetinden haz duyuyoruz. Allah’ın korumasıyla korunmuş oluyoruz. Bizi Allah’tan uzaklaştırıp meşgul eden her şeyden muhafaza olunmamızı talep ediyoruz. Allah’tan başka gönlümüze gelen her hatıradan sıyrılmak istiyoruz.

Ya Rab! Ya Allah! Ya Allah! Ya Allah! Rabbim Allah’tır. Benim başarım, ancak Allah iledir. Ben ancak O’na dayanırım ve ancak O’na yönelip inayetini beklerim.

Allahım, bizi Kendinle meşgul eyle. Bize öyle bir bağışta bulun ki, onda Senden başkasının dahli bulunmasın. Ve bu bağışın, ilahi ilimlerinle, Rabbanî sıfatlarınla ve Muhammedî ahlâk ile genişlemiş ve gelişmiş bir vaziyette olsun. Bizi güzel bir zan ile kuvvetlendir. Hakke’l-Yakîn derecesinde bize bir itikat bahşeyle. Temkinî hakikata eriştir. Hal ve durumumuzu tevfikin ile doğrult, saadet ve hüsn-ü yakîn ile ahvalimizi düzelt.

İstikamet üzerinde iman ve itikat temellerimizi sağlamlaştır, üstün muhkemlik kaidelerinde bizi yükseltip güçlendir. Öyle bir istikamet yolu ki o; peygamberlerin, sıddıkların, şehidlerin yoludur. Nimetlerine eriştirdiğin bahtiyarların istikametidir.

Maksat ve niyetimizi asil bir şan ve şeref katında, kerem doruğunun en yücesinde sağlamlaştır; Resullerden büyük azim sahibi olanların azim ve niyetine yakın eyle. Ey yakaranlara cevap veren, ey imdat isteyenlerin imdadına koşan! Rahmetinin lütuflarıyla, bizi Senden uzaklaştıran sapkınlıktan kurtar. İnayetinin nefhalarıyla bizi sevgi güreşinin yapıldığı yerde biraraya getir. Hidayetinin nurlarıyla, yakınlık avlusunda arzularımızı yerine getir. Üstün yardımınla bizi kuvvetlendir. Kur’an-ı Mecid ile belirtilmiş bir yardımla yardımımızda bulun. Fazl u rahmetinle inayette bulun.

Ey merhamet edenlerin en çok merhamet edeni, ey Rabbimiz; bizden kabul buyur. Şüphesiz ki Sen, evet Sen, her şeyi hakkıyla işiten ve gereği gibi bilensin. Tevbemizi kabul et. Muhakkak ki Sen, evet Sen, tevbeleri çokça kabul eden Rahîmsin.

Allahım, salât ve selâmın, Efendimiz Nebiyyi Ümmî Muhammed aleyhisselâm’a, onun zevcelerine, soyuna, Ehl-i Beyt’ine olsun. İbrahim’e ve hanedanına salâvatını indirdiğin gibi, onlara da indir. Şüphesiz ki Sen övülmeye lâyıksın, şan ve şeref sahibisin.

Ey destek direği olmayanların direği, senedi olmayanların senedi; ey azığı olmayanların azığı; ey her kırık yerin yegâne onarıcısı; ey her garibin sahibi; ey her yalnızın gönüldaşı! Senden başka ilah yoktur. Hem dünyada, hem ahirette Seni tenzih ve tesbih ederiz. Şüphesiz ki, ben zalimlerdenim. Benim dost ve yarim Sensin. Müslüman olduğum halde canımı al. Beni salih kulların zümresine ulaştır. Soy ve sopumu benim için ıslah eyle. Hakikat ben Sana tevbe ediyorum ve ben müslümanlardanım.

Allahım; meleklerin, peygamberlerin, resullerin ve bütün halkın salâvatları Efendimiz, Mevlâmız Muhammed’e ve onun âl ve ashabına olsun. Allah’ın selâmı, rahmeti de bunlara olsun. Allahım, bizi onunla, âl ve ashabıyla birlikte şefaatına, kefilliğine ve koruyuculuğuna mazhar olarak selâm yurduna eriştir. Orası, Senin yurdundur. Orası hak meclisidir. Ve kudret sahibi, mülkü çok yüce olan Allah’ın yanındadır. Onlar da oradadır. Ey celâl ve ikram sahibi Allahım, bu makamın müşahedesiyle bize lütuf bağışında bulun.

Ey keremi bol olan! Ey kıyamet günü müminlere has rahmetiyle tecelli edecek olan! Cemâl-i azîmini yaklaştırarak bize ikramda bulun. Cemâlin kerametiyle tekrim, tebcil, tâzim havası içinde bizi koru.

Hamdolsun Kâinatın Rabbi Allah’a. Amin.

 

 



1   2   3   4   5   6


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət