Ana səhifə

EkonomiSTİn yorumu


Yüklə 52 Kb.
tarix18.07.2016
ölçüsü52 Kb.



EKONOMİSTİN YORUMU

TSKB’nin Baş Ekonomisti Sn. Gündüz Fındıkçıoğlu’nun kaleminden


23 Şubat 2009


 

1908 dönemi, Osmanlı siyasi düşüncesi ve, genel olarak, Osmanlı toplumsal dokusu ve kurumları, ideolojik formasyonu, ulus-devletlerin oluşumu ve etnik temelde ayrışma, imparatorlukların dağılmaya başlaması sürecinde evrensel ve yaygın bir “anayasal devrimler kuşağının” bir halkası olmak vb açılardan son derece ayırıcı bir dönem olarak görülmeli. Bu dönemde Rusya (1905), İran (1906), Çin (1911), Meksika (1910), Portekiz (1908) ve Yunanistan’da (1909) da benzer siyasi dönüşümler gözlemleniyor.1 Aslında hem Osmanlı aydınlarının dayanışmacılığı (solidarizm, tesanütçülük) sosyalizme tercih etmeleri, liberal argümanlarla bezeli, ancak tam olarak liberal bir sistematiğe yerleşmekten çok uzak, Rus narodniklerinin etkilerini dahi barındıran bir halkçılığı ulusçuluğun dayanaklarından birisi yapmaları, hem de ideolojik bacağı Ziya Gökalp ile beraber bir tür (Fransız ekolü etkisinde, ama Alman ulusçuluğundan da etkilenen) sosyolojizme yerleştirmeleri (içtimai bilimin, tam da tekdüze sayılmayacak bir pozitivist ton taşıyarak, çok önemli görülmeye başlanması) bilinen önemli gelişmeler.2 Cumhuriyet döneminde, biraz fazla uzağa bakan ve sınıflara ayrışmanın kapitalist gelişmenin doğasında olduğunu düşünen, Rusya’daki deneyimleri taşıyan Tatar göçmeni Yusuf Akçura’dan ziyade –1924 yılında ölümünde törenler düzenlenen- Ziya Gökalp’in etkisinin hissedilmesi de ayırıcı bir nokta sayılmalı. Ancak daha dar bakarsak 1908 sonrası iktisadi düşüncenin o kadar da özellikli, sosyoloji, hukuk ve tarihten ayrışmış bir temasının olduğunu söylemek zor. 1908 sonrası pratikle ve solidarizmle içiçe bir milli iktisattan bahsedilebilir: ama acaba döneme özgü, sosyoloji, siyaset, hamasetten uzak bir saf ekonomik doktrinden bahsedilebilir mi? Belki Zinovyev’den mülhem “zamanın felsefesinden”, dönemin ekonomik ruhundan bahsetmek iktisadi doktrinlerden bahsetmekten daha anlamlı olacak.


Bu ruh nelerden oluşuyor? En başta, pek de şaşırtıcı olmayacak ama, Ahmed Mithat vardı.3 Georgeon’a göre “milli iktisat” fikrinin ilk izleri Ahmed Mithat’ta bulunabilir. Herkese herşeyi öğreten Ahmed Mithat bir ekonomi politik el kitabı da yazmış ve çeşitli makalelerle iktisada da el atmıştı. Burada daha en baştan 1930’lara kadar uzanan, ve hatta 1947 Thornburg Raporu’nun da temel izleği olan, tarıma dayalı gelişmeye karşı sanayileşme ve ekonomik kalkınmada kamunun rolü temalarını buluyoruz. Hem dünya savaşı sırasında, hem de 1930’larda aynı izleğin üzerinde ekonomik sorunları çözmeye çalışırken devletin-kamunun rolünün kaçınılmaz olarak önemli olacağı tezi kolayca kabul görrmüşse, bunda söz konusu ruhun ve milli iktisadın hemen 1908 sonrasında öncelikle yerli malı kullanma kampanyalarının ve Avusturya mallarının boykotunun4 doğrudan mekanizmasının yanında, Ahmet Mithad’ın da, devletin bekasını ön planda tutan ideolojik kabullerin de payı vardır. Elbette, dünya savaşı sırasında doruğa çıkan ve mükemmelleşen Alman (askeri provizyonizme çok yaklaşan ve sendikaların işbirliğiyle ayakta tutulan) iktisadi modelinin de örnek oluşturmuş olduğu yadsınamaz.

Egemen iktisadi ideoloji haline gelmiş olan milli iktisat (solidarist halkçılıkla içiçe) liberalizme tepkilerin tümünü –sosyalizm hariç- içeriyordu. Ama işbölümü –Ziya Gökalp’in Durkheim’dan aldığı toplumsal işbölümü nosyonu bir yana konursa- doğrudan doğruya liberalizmden geliyordu.5 Mehmed Cavid’deki doğal seleksiyonun iktisadiyatta da geçerli olduğu ve iktisadın kanunları olduğu görüşleri liberalizm ile yakından bağlantılıysa da, sosyal kanunlar olduğu düşüncesi aynı zamanda Alman Tarihçi Okulu’nun izdüşümü de sayılabilir. Dayanışmacılık dahil hiçbiri orijinal fikirler sayılamaz ama Osmanlı toplumunda ve cemaat uygulamalarında geçerli olan pratiklerin izdüşümü gibi de yorumlanamaz. Bu flu görüşler aslında geleceğe dönük bir programın hedeflerini ve aynı zamanda bu hedefleri zihinlerde kuran aracı kavramları sağlıyordu. Bu görüşler bireycilikle toplumculuğu birleştirmeye çalışırken “bireysel kar-fayda maksimizasyonuyla sosyal refahın en iyi şekilde sağlanabileceği” yönündeki köşeli liberal tezi melezleştirmeye de yarıyordu. 1908-1918 arası pratiğe çok yakın nedenlerle geliştirilen iktisadi düşüncelerin pozitivist bir mantığa sahip oldukları da, sosyal ve iktisadi kanunların olduğu kabulüne rağmen, tam olarak söylenemez çünkü bazı görüşler uygulama alanları henüz tam olarak ortaya çıkmadan ortaya konmaya başlanmıştı ve varolan iktisadi olguların analiziyle değil, programatik amaçların itişiyle sonuna kadar götürülmüştü. Harp koşullarının ve genel olarak milliyetçiliğin ağır basmaya ve hızla İttihat ve Terakki yönetiminde hakim görüş olmaya başlamasından sonra pragmatik stilde, ama yine de volontarizm içeren bir kipte, ekonomik temeller tam uygun olmasa da uygulanmaya başlanacak bir hedef-program kodundan bahsedilebilir. 1918 İstikrazı ile ilgili detaylar kar güdüsü ve milliyetçi dayanışmacılığın nasıl başarıyla biraraya getirilip propaganda unsuru yapılabildiğine bir örnek sayılmalı.6


Son derece az sayıda bilim insanının bildiği, sağlığında ortaya konmaya başlandığı halde Marx’ın bile ilgi göstermediği formel liberal-neoklasik teori konuları –Walras, Edgeworth, Pareto, Bachelier, Fischer, hatta Marshall gibi sınırlı sayıda ortodokslar ve daha da az bilinen heterodoks ekonomistler- milli iktisadı da, liberalizmi de imparatorluğun bekası perspektifinden ve daha geniş ideolojik çerçeveden gören Osmanlı aydınlarının ilgisini elbette ki hiç çekmemişti. Eninde sonunda liberalizmi en kapsamlı tarzda savunmaya çalışan Prens Sabahattin ve en uygulayıcı taraftarı da Mehmed Cavid idi. 1908 rüzgarıyla ve yavaş yavaş üç siyaset tarzından öne çıkanı olmaya başlayan –hem Ziya Gökalp, hem Yusuf Akçura versiyonlarıyla- Türkçülük, solidarizm-milli iktisat çiftini en çok pratik nedenlerle ve milliyetçiliğin iktisadi cephedeki yansıması, daha geniş bir programın ekonomik veçhesi olarak benimsiyor ve tasarlıyordu. Burada iktisadi zihniyete etki yapan faktörler olarak daha önce söylenenlerin dışında Alman Tarihçi Okulu ve özel olarak bir tek isim, Parvus Efendi (Alexander Helphand) öne çıkarılabilir.7 Elbette dönemin iktisadi düşüncesi zaten Batı’da da –hatta akademik eğitim açısından bir ölçüde Cambridge dışında- hukuki, tarihi, sosyolojik analizlerden ve ideolojik motiflerden ayrışmış değildi. Bu söz konusu “ayrış(a)mama hali” Osmanlı’da da belirgindi. Muhtemelen dönemin iktisadi-mali anlamda en “teknik” analizleri bilanço okumayı ve finans işlemlerini da bilen Parvus’unkilerdi. İlginç bir şekilde, Parvus Efendi aynı zamanda son derece orijinal siyasi düşünceler geliştirmiş, bir ölçüde Trotsky’nin de hocası sayılan önemli bir marksist idi.

Şerif Mardin’in defalarca yazdığı gibi siyasi düşünce ne kadar pragmatist idiyse, iktisadi düşünce de o kadar pragmatist idi. Ama bugünün dünyasında ve iktisat-finansın ulaştığı teorik-matematik yetkinlikte –her ne kadar bu yetkinlik bazen riskleri gizlemeye yarasa da- teorisiz bir yeni ekonomik program yaratmak ve bunu uluslararası seviyede kabul ettirmek pek mümkün değil.





1 Burada sadece ilginç bulduğum veya kısa olduğu için önerdiğim birkaç kaynağa referans vereceğim. Mesela, Nader Sohrabi, “Historicizing Revolutions: Constitutional Revolutions in the Ottoman Empire, Iran, and Russia, 1905-1908”, American Journal of Sociology 100 (6), 1995, 1383-1447 ve “Global Waves, Local Actors: What the Young Turks Knew about Other Revolutions and Why It Mattered”, Comparative Studies in Society and History 44 (1), 2002, 45-79 ilginç kaynaklar.

2 Örneğin, Zafer Toprak, “Osmanlı Narodnikleri: “Halka Doğru” Gidenler”, Toplum ve Bilim 24, 1984, 69-81 ve “2. Meşrutiyette solidarist düşünce: Halkçılık”, Toplum ve Bilim 1, 1977, 92-123.

3 François Georgeon, “Ahmed Mithat’a göre ekonomi politik”, Osmanlı-Türk Modernleşmesi (1900-1930), YKY, Istanbul 2006 içinde, 141-157.

4 Ayrıntılı bir kaynak: Y. Doğan Çetinkaya, 1908 Osmanlı Boykotu, İletişim, Istanbul 2004.

5 Ancak, buradaki Adam Smith-Durkheim ayrımının önemsiz bir ayrım olduğu zannedilmemeli. Bu ayrım aslında bugün önemi giderek daha da artan bir ayrım. Bir tarafta sosyal etkileşimi, bireysel davranışlardan toplulaştırılmış-makroekonomik sonuçlara varma sürecini bireysel rasyonaliteye dayalı bir oyunun Nash dengesi olarak görenler, diğer taraftaysa “toplulaştırmayı” (preference aggregation) sosyal normlara dayalı bir “rolünü oynama” süreci olarak görenler var. Bu ayrım deneysel ekonomi ve yeni bir mikroekonomi arayışındaki entelektüel ve disiplinlerarası çalışan bilim insanları tarafından yıllardır yeniden üretiliyor ve modelleniyor. Örneğin Santa Fe Enstitüsü.

6 François Georgeon, “Harp Maliyesi ve Milli İktisat: 1918 Osmanlı İç İstikrazı”, Osmanlı-Türk Modernleşmesi (1900-1930), YKY, Istanbul 2006 içinde, 159-178.

7 Ne genel olarak Alexander Helphand (Parvus), ne de Parvus Efendi olarak Osmanlı’daki etkisi küçümsenebilir. İttihat ve Terakki’nin mali konulardaki danışmanı, Türk Yurdu dergisi yazar ve pratikte sahip olduğu ticari-siyasi nüfuzla 1911 sonrası ve savaşın ilk 2 yılındaki Parvus önemliydi. Bu konuda: Winfried B. Scharlau & Zbynek A. Zeman, Devrim Taciri, Kalkedon, Istanbul 2007 ve Parvus Efendi’nin yazıları için Muammmer Sencer, Türkiye’nin Mali Tutsaklığı, May, Istanbul 1977.





Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət