Ana səhifə

DÜnyayi iNŞa edenler II 2 temmuz 2009 AÇiliş konuşmalari


Yüklə 364.5 Kb.
səhifə3/3
tarix24.06.2016
ölçüsü364.5 Kb.
1   2   3

Körensiler için de, yani döviz dediğimiz yabancı paralar için de aynı durum geçerli. Bu ekonomik krizin dengesizliklerinde bu balansların hepsi bozulmuştur. Bunlar, nitekim ekonominin düzelme sürecine girdiğinde yeniden artışa ve denge durumuna doğru gelecektir. Onun için, bugün verilecek fiyatlara çok dikkat etmemiz gerekir. Bugün teklif verilirken bugünün koşullarını düşünerek verilecek teklifler ileride önümüze çok ciddi zararlar olarak döner. Bu, yurt içi için de geçerli yurt dışı için de daha çok geçerli. O nedenle, tekliflerimizde müteahhitlik sektörünün bugün içinde bulunduğu koşulları değil, o işi yapacağı günün şartlarını düşünerek, buna haging mekanizmaları yapabilir, buna birtakım sözleşmesel bazda, şarta bağlı sözleşmeler yapmak suretiyle bazı fiyat bağlamaları yapabilir. Tabii bunların hepsinin hotsu maliyeti var, bunların da teklif fiyatının içine maliyet olarak yansıması gerekiyor.

Körensiler için aynı şekilde. Siz, diyelim ki bir Japon yeni ile bir iş aldınız, malzemeyi dolarla tedarik edecekseniz, orada ciddi bir körensi riskiniz var veya euro ile tedarik edecekseniz, ciddi bir körensi riskiniz var. Bunu da mutlaka maliyete koymak, bunun da haging mekanizmalarının getireceği artı maliyetleri bugünden hesap edip fiyatlarımızın içine yansıtmak gerekiyor.

Şimdi, özellikle yurt dışına doğru açıldıkça bir başka faktör, özellikle önemli bir maliyet faktörü olarak devreye giriyor, bunu da mutlaka maliyetlere yansıtacak şekilde göz önüne almak gerekir, o da kalite, çevre, iş sağlığı ve güvenliği faktörünün giderek önem kazanmasıdır. Bu faktörler dünya ölçeğinde doğru olmakla birlikte, şunu gözden ırak tutmamak gerekir: Yabancı firmaların bizimle rekabet edememesinin sonucu olarak, bizim maliyetlerimizde artı bir kalem olarak girmesi için şartnamelere koydukları çok önemli bir kriterdir. Elbette ki biz malları kaliteli üreteceğiz, hiç tartışmasız, fakat o kalite çıtasını bu müşavirlik müessesesiyle öylesine üst düzeye tırmandırıyorlar ki kendi ülkelerinde bile o kalitenin olduğunu zannetmiyorum. Dolayısıyla uygulamada o kaliteye çıkmak ciddi bir maliyet bedeli olarak teklif fiyatınıza girmek gerekiyor. Çevre koşulları, aynı şekilde ciddi bir maliyet unsuru olarak fiyatlarınıza girmesi gerekiyor. Bir diğer faktör de, işçi sağlığı ve iş güvenliği, tabii ki insanın sağlığı ve güvenliği en önemli faktör, o da maliyete ciddi boyutlarda girmeye başlıyor.

Bugün işçi davasında müteahhidin kazandığı hiçbir dava yok. Türkiye'de açılmış da kazandığımız hiçbir dava yok. Yargıcın bakışı şu: Koca bir müteahhit, zaten dünyanın parasını kazanmıştır… Neredeyse bakıyoruz, bilançoda öyle bir para yok. Karşısında küçük bir işçi. İş güvenliğiyle ilgili tüm tedbirleri alsanız bile siz yüzde 80 kusurlusunuz! Dolayısıyla o da ciddi bir maliyet… Artık bugün hükmedilen rakamlar 500 bin TL, 1 milyon TL rakamlarına doğru çıkıyor. Bununla yanlış anlaşılmasın, insan ömrünü parayla ölçüyor değilim, ciddi bir risk faktörü olarak bunun da fiyatlara yansıması gerekiyor. Dolayısıyla bizim rekabet maliyetimiz yabancı ülkelerdeki diğer müteahhitlerle mukayese edildiğinde giderek yukarı doğru çıkıyor. Bunları da göz önünde bulundurmamız gerekiyor.

Bir diğer faktör, Sayın Cumhurbaşkanı da belirttiler, mukavele yönetimi. Mukavele yönetimi çok önemli. İhtilafların çözüm yeri çok önemli. Özellikle bizden az gelişmiş ülkelerde ve gelişmiş ülkelerde –hiç fark etmiyor- gelişmiş ülkelerdeki bir müteahhitle girdiğiniz ihtilafta da kazanma şansınız çok düşük, onu da söyleyeyim. O nedenle, bizden az gelişmiş ülkelerde yaptığımız işlerde de yerel yargı organlarının ihtilaf çözüm makamı olarak konmasına olabildiğince direnmeniz gerekir. Türkiye'de bir yabancının dava kazanması ne kadar zorsa, bizim de bir yabancı ülkede dava kazanmamız o kadar zor. Bunlar hayatın gerçeği. Onun için, buna da çok dikkat etmemiz gerekir.

Dokümantasyon bugün çok önemli hale gelmiştir. Lafla değil, yazıyla, her olayı yazmamız gerekir. Her olayı yazacağız, her olayı dokümante edeceğiz. Yaptığımız işi de karşı tarafla olan, yani idareyle veya jointventure konsorsiyum ise onlarla olan ilişkilerimizin de hepsini dokümante edeceğiz. Dokümantasyon oldukça önemlidir. Sözler gider yazı kalır. Yarın bir ihtilaf konusu çıktığında, tabii esas olan ihtilaf değil, esas olan, işi zamanında kaliteli bitirmek. Ama bazen kaçınılmaz olduğunda bizim dokümantasyonu da son derece tutarlı, milletlerarası normlara uygun kalitede ve düzende yapmamız ve ihtilaf çıktığında bunu da ihtilafı çözen makamın önüne koymamız gerekir. Bu şartları yerlerine getirir, bu hususlara dikkat edersek, ben Türk müteahhitlik sektörünün bu bulunduğu üçüncü konumdan birinci konuma geçmesinin hiç de zor olmadığını, çok süratli bir biçimde bu mesafeyi kat edeceğine inanıyor, beni dinlediğiniz için de hepinize çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Yavrucu’ya biz de teşekkür ediyoruz.

Bir duyuru var, önce o duyuruyu yapıp ondan sonra Sayın Talu’ya söz vereceğim.

Sayın Muhammed Kazem Maliki, İran Ticaret Ateşesi Tahran’da “İnşaat ve İnşaat Sanayii Fuarı”nın 22-30 Temmuz tarihlerinde yapılacağını bildiriyor ve toplu konut ve otel yapma projeleri olan dostların da orada konaklamalarını kendilerinin yapabileceğini söylüyor. Kendisiyle irtibat kurabilirsiniz.

Efendim, söz sırası Sayın Gönül Talu’nun.

Sayın Talu, “Türkiye'nin Hidroelektrik Potansiyelinin Değerlendirilmesi” üzerine görüş bildirecek.

Buyurun efendim.

GÖNÜL TALU (Doğuş İnş. AŞ. Yönetim Kurulu Başkanı) – Sayın Cumhurbaşkanım, sayın bakanlarım, sektörümüzün değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben son konuşmacıyım, benden evvelki arkadaşların sektörümüzün daha ziyade yurt dışındaki sorunlarına gerçekten parmak basarak çok iyi dile getirdiler. Zaten sektörümüzün durumunu Sayın Cumhurbaşkanım çok güzel özetledi.

Şimdi, karşınızda en zor konuşmacı ve en zor durumda olan benim. Ben Sayın Cumhurbaşkanımın burada olacağını bilmiyordum. Benim konum, enerji yatırımları ve hidrolik enerji potansiyelimiz. Şimdi benim burada vereceğim rakamlardan, hani bir öğrenci gibi çok heyecanlandım, çünkü ezbere biliyor hepsini. Yanlış bir şey söylersem de çok özür diliyorum. Sonradan bana bildirirsiniz yanlış diye efendim.

Ülkemizin gündemindeki en önemli konulardan biri enerji. Ülkelerin gelişmesinde ve refah seviyelerini artırmalarında en önemli paya sahip olan enerji üretimi ve kullanımı konusu stratejik olarak da en hassas konulardan biridir. Türkiye'de kişi başına yıllık elektrik tüketimi 2 150 kilovat saat/yıl, ki bu refah seviyesini gösteren en önemli göstergelerden biri. Oysa dünya ortalaması 2 500 kilovat saat/yıl. Gelişmiş ülkelerde ise 8 900 kilovat saat/yıl. Bu karşılaştırmaya baktığımızda, ülke olarak bu potansiyeli değerlendirme hususunda çok daha fazla çaba harcamamız gerektiğini düşünüyorum. Özellikle çok yakın geçmişte petrol fiyatlarının 22 dolardan 150 dolara fırlaması, daha sonar fiyatlar 40 dolara inse de tekrar 60 dolarlara çıkması, Türkiye gibi enerji konusunda dışa bağımlı ülkeler için çok büyük bir önem arz etmektedir.

Enerji, Türkiye'nin en öncelikli konularından biridir. Bugün ülkemizin enerji sektöründe dışa bağımlılık oranı, maalesef ve maalesef yüzde 75 seviyelerine gelmiştir. İthal edilen doğal gazla ilgili mevcut yapılan anlaşmalar bugün elimizi kolumuzu bağladığı gibi, artan doğal gaz fiyatları, Rusya’nın Ukrayna’ya, İran’ın Türkiye'ye uyguladığı gaz kısıntıları, Türkiye gibi doğal gaza fazlasıyla bağımlı bir ülkede enerji üretimi için öz kaynaklarımızın öncelikle kullanılmasının önemini bir kere daha gözler önüne getirmek istiyorum. Bu artık herkesin kabul ettiği bir gerçektir.

Türkiye'de enerji sektörünün öncelikli konuları, arz güvenliği ve öz kaynaklara öncelik verilmesidir. Türkiye enerji sektörünün en önemli konusu budur. Her türlü sanayinin, her çeşit üretim kolunun en önemli girdisi olan enerji sektörünün performansı, büyümeyi doğrudan etkilemektedir.

Sektörlerimizin rekabet gücünü artırabilmek için kaliteli enerjinin uygun fiyattan temin edilebilmesi ve verimli kullanılabilmesi gerekmektedir. Elektrik fiyatı, sanayide uluslararası rekabeti etkileyen en önemli husustur.

Ülkemizdeki son duruma bakıldığında, 2008 yılında yaklaşık 198 milyar kilovat saat elektrik enerjisi üretilmiş ve brüt elektrik enerjisi talebi ise, yaklaşık 197 milyar kilovat saat olarak gerçekleşmiştir. Bugün Türkiye'nin toplam kurulu gücü 41 750 megavattır ve Türkiye'de devamlı arz güvenliği meselesi konuşulmaktadır.

Ülkemiz elektrik enerjisi talebinde düşük senaryoda ortalama yıllık yüzde 7 düzeylerinde artış olacağı varsayılmaktadır. Buna göre 2017 yılında yaklaşık 80 bin megavat kurulu gücün gerekeceği öngörülmektedir. Yani önümüzdeki sekiz yıl içerisinde 38 bin megavat ek kapasite devreye girmelidir. Bir başka deyişle 8 adet Atatürk Barajı 2 400 megavat, artı 9 adet Afşin-Elbistan Santralı Projesi, artı 9 adet 700 megavatlık doğal gaz santrali. Bu, korkunç bir rakam. Ben bunu her zaman, şu anda aklıma gelen bir şey, beş yıl evvel de, on yıl evvel de hep aynı şeyleri söyledim: Çok fazla bir şey katmadık üstüne, bir şeyler katıldı ama, bu projeksiyondaki gelişmeleri yakalayamadık. Mesela, 2008 rakamlarımıza baktığımız zaman 198 talep olmuş, 197 üretmişiz. Demek ki Türkiye'de bir şeyler kendiliğinden oluyor. Yani bu kadar enerji açığı görünüyor, çok büyük yatırımlar yapılması lazım, fakat bir şekilde eksi büyümeler, krizler, vesaireler devreye girince bir bakıyorsunuz –Allah da yardım ediyor herhalde- idare ediyoruz. Yoksa bu projeksiyon gerçekten lazım olan bir şey. Türkiye'nin 65 bin megavat hidrolik gücünü kullanması lazım, 2017 senesine kadar bu yatırımları yapması lazım. Zaten bu refah toplumu haline gelmemizin, yani yıllık aşağı yukarı 6 bin kilovat saat insan başına enerji tüketmenin yolu buradan geçiyor. Şu halde gidişimiz, yine 2 150 kilovat saat/yıllık bir seviyede kalıyoruz. Onun için, bu yatırımları, enerji yatırımlarını çok ciddi olarak ele almak lazım.

Arz-talep dengesini optimum bir şekilde yönetebilmek için gereken politika, özelleştirmenin sağlıklı bir baza oturtularak hızlandırılmasıdır diye düşünüyorum. Elektrik üretim ve dağıtım özelleştirmeleri bir an önce tamamlanmalıdır. Bugün kayıp-kaçak oranı bölgelere göre yüzde 7 ile yüzde 65 arasında değişmektedir.

Dağıtım özelleştirmeleri yapıldığı takdirde, ortalama kayıp-kaçak oranları gelişmiş ülkelerdeki gibi yüzde 10 seviyelerine bile çekilse, bunlardan en az yüzde 5 bir iyileştirme bile sağlansa, yaklaşık 5 bin megavatlık bir ilave güç kendiliğinden temin edilecektir.

En önemli yerli enerji kaynağımız hidrolik enerjidir. Bunun üzerinde durmak istiyorum. 2009 yılı başı itibarıyla ülkemizde işletmede olan 175 adet hidroelektrik santralinin kurulu gücü yaklaşık 14 bin megavat civarındadır. Sayın Cumhurbaşkanım, özür diliyorum, herhalde bu rakamlar doğrudur!.. Hidrolik enerjide 216 milyar kilovat saat/yıl, yaklaşık 65 bin megavat olan potansiyelimiz var. 2008 yılında sadece, maalesef hidrolik olarak 33,1 milyar kilovat saatlik kısmı, yani bu potansiyelin yüzde 15’i kullanılmıştır. Bugün kullanılamayan 183 milyar kilovat saat/yıl tutarındaki hidrolik enerjinin parasal değeri 7 euro/cent kilovat bedeliyle yaklaşık 13 milyar euro’dur senede. Yani 13 milyar euro suyumuz her sene boşuna denizlere akmaktadır. Bu çok önemli bir tespittir.

ABD, Kanada, Japonya, Norveç, Avrupa ve OECD ülkeleri hidroelektrik potansiyellerine öncelik tanımışlar ve projelerini 1960’lı yıllarda tamamlamışlardır. Bu önemli dünya ülkeleri günümüzden kırk yıl önce petrol varil fiyatı 3 ABD dolarından daha az olduğu yıllarda hidrolik enerjiye öncelik vermiş ve potansiyellerinin tamamına yakınını kullanır hale gelmişlerdir. Kapasite kullanım oranı, ABD’de yüzde 86, Japonya’da yüzde 78, Norveç’te yüzde 68 ve Kanada’da yüzde 56 mertebesindedir.

Hidroelektrik santral projelerinin ilk yatırımları, diğer projelere göre çok daha yüksek olmasına rağmen, elli yıllık bir süreç içinde bir karşılaştırma yapıldığında, tamamen dışa bağımlı olan doğal gaz projelerine göre enerji birim maliyeti çok daha ucuz olmaktadır. Ayrıca yatırım maliyetleri geri ödendikten sonra, 01 ve 02 euro/cent/kilovat gibi bir işletme maliyeti ile en rekabetçi ve en ucuz elektrik enerjisi konumundadır. Hidroelektrik santral yatırımlarının en önemli üstüne basarak söylemek istediğim bir konu da, yüzde 80’i ülkemizde kalmaktadır. Yüzde 80 yatırım ülkemizin içinde kalmaktadır ve bu da özellikle istihdama da büyük bir katkı ve destek sağlamaktadır. Onun için, bu yarattığı istihdam ve katkı olarak çok büyük önem taşımaktadır.

Ülkemizde hidroelektrik dışındaki başlıca yenilenebilir enerji kaynakları: Rüzgâr, güneş ve jeotermal enerjidir. Rüzgâr enerjisindeki potansiyelimiz, Elektrik İşleri Etüt İdaresi verilerine göre, yaklaşık 48 bin megavat olarak belirlenmiş olmasına rağmen, bu alanda yapılan lisans başvurusu 78 bin megavattır. 2008 yılı itibarıyla rüzgâr enerjisinde verilen lisans 3 400 megavattır. Mevcut kurulu güç ise yaklaşık, hepsi 500 megavat civarındadır.

Jeotermal enerjide elektrik üretim potansiyelimiz 2 bin megavat olarak hesaplanmaktadır. Halihazırda lisans verilen kapasite ise 82 megavattır.

Coğrafi konumu itibarıyla sahip olduğu güneş enerjisi potansiyeli açısından birçok ülkeye göre şanslı olmamıza rağmen, ülkemizde daha çok ısı enerjisi elde etmede kullanılan güneşten elektrik enerjisi üretimi konusunda kayda değer bir gelişme sağlanamamış olup, bugün için bu maksatla geliştirilen güneş pillerinin kurulu gücü sadece 1 megavat civarındadır.

İthal enerjiye bağımlı olan ülkemizde yenilenebilir enerji kaynaklarının önemi çok büyüktür. Bunların ivedilikle teşvik edilmesi gerekmektedir. Yenilenebilir Enerji Kanunu’nda daha önce yatırımlar için öngörülen endirekt teşvik sisteminin geri çekildiği, şimdi direkt fiyat teşviki getirileceği bilgisini almaktayız. Bu teşvikler hidrolik enerjide 7 euro/cent kilovat saat, rüzgârda 8 ila 12 euro/cent kilovat saatine, güneş enerjisinde ise 25 euro/cent kilovat saatten söz edilmektedir.

Bu teşvikler yenilenebilir enerji yatırımlarının önünü açması bakımından çok önemli olduğu için ivedilikle uygulamaya geçirilmesi gerekmektedir. Ancak görüldüğü gibi, en önemli yenilenebilir enerji potansiyelimiz hidrolik enerjidir. Hidrolik enerji projeleri sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde çevreye uyumlu, güvenilir ve tüketiciye ucuz enerji sağlayan projelerdir.

4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu çerçevesinde, Haziran 2003 tarihinde yürürlüğe giren Su Kullanım Hakkı Anlaşması mevzuatı ile hidroelektrik santral projelerinde özel sektörün yatırım yapmasının önü açılmıştır. Ancak verilecek teşviklerle yatırımcının iştahı artırılmalı, yatırımların hızlanması sağlanmalı, daha fazla rekabet ortamı yaratılmalıdır. Bu sayede artan rekabet sonucu oluşan piyasa, devletin su kullanım hakkı ihalelerinde daha çok yüksek katkı vermek suretiyle devlete geri dönecektir.

EPDK’ya Su Kullanım Hakkı Anlaşması kapsamında gerçekleştirilmek üzere 972 proje için başvuru yapılmıştır. Bunlardan 534 tane lisans anlaşması imzalanmıştır. Bu 972 proje tamamlanırsa, halihazırda yaklaşık 14 bin megavat olan gücümüze, 22 bin megavat daha kurulu güç eklenecektir. Bu, çok ciddi, büyük bir rakamdır. Bu yatırımların hepsi gerçekleşse bile, en önemli yerli kaynağımız olan toplam hidrolik enerji potansiyelimizi –ki bu 65 bin megavattır- kullanabilmemiz için yaklaşık 30 bin megavat daha hidrolik enerji yatırımı yapmamız gerekmektedir.

Şu husus çok önemli: Bugüne kadar lisans verilen 534 projeden ilk lisans tarihi olan Nisan 2003’ten beri 43 adedi 715 megavat hayata geçirilmiş, 125 adedi 5 bin megavat civarında inşa halindedir. Bu rakamlar bize hem devletin hem de ciddi yatırımcıların tüm çabalarına rağmen, alınan bir kısım lisansların, projelerin hayata geçirilmesinden ziyade, lisansların ticari bir meta haline geldiğini göstermektedir. Bu, takip edilmesi ve üzerinde ciddi düşünülmesi gerekli bir konudur.

Özel sektörün yenilenebilir hidrolik enerji yatırımları için çok heyecanlandığını ve müthiş bir potansiyel oluşturduğunu görüyorum. Ancak bu ilginin sadece lisans almakla kalmayıp, hızla gerçekleştirilen yatırımlara dönüştürülebilmesi için gerekli teşviklerin verilmesi ve uygulamada karşılaşılan bürokratik sorunların da hızla giderilmesi lazımdır.

Hidroelektrik santral projesi inşaatı çok ciddi bir iştir. Sayın Cumhurbaşkanın önünde bunu söylemeyi uygun bulmuyorum ama, çok ciddi bir iştir. Barajların su kaçırması, çatlaması ve yıkılması gibi uzun dönemli riskleri dikkate alınarak, konusunda deneyimli inşaat şirketleri tarafından inşa edilmesi gerekmektedir. Bu anlamda sağlıklı bir proje uygulama kontrol mekanizmasının kurulması çok önemlidir. Bu bir güvenlik sorunudur. Doğru, hızlı ve şeffaf çalışabilecek bir kontrol mekanizmasının bedeli yatırımcı tarafından ödenen ve yatırımcının önerip Devlet Su İşlerinin onaylayacağı müşavir firmalar aracılığıyla kurulabileceğini sanıyorum.

Daha önceleri büyük baraj projelerinin devlet tarafından yapılması gerektiğini savunuyordum. Ancak artan elektrik enerjisi fiyatları, özellikle de hidrolik enerjinin kıymetli olması, bu projelerin hayata geçirilmesi için özel sektörde gerekli bilgi birikiminin oluşmuş olması ve enerji yatırımlarının popülerliği nedeniyle daha önce yapılamayan 300-500 megavat ve daha yüksek kapasiteli büyük hidrolik enerji yatırımlarının da özel sektör tarafından yapılabileceğini düşünüyorum. Biz bugün 510 megavatlık Boyabat Barajının yatırımını yaklaşık 1,5 milyar dolar bir yatırım olarak bu projeyi yürütmekteyiz.

Ancak bankaların projeleri finanse etmeleri konusu gündeme geldiğinde, devam eden ekonomik krizin etkisiyle finansman maliyetleri çok artmış ve kredi süreleri kısalmıştır. Sezer arkadaşım bundan bahsetti. Bu projelerin finansman bulmalarını da son derece zorlaştırmıştır. Bankaların bu projelere finansman vermekte biraz daha sıcak bakması gerekmektedir.

Sonuç olarak, önümüzdeki dönemde termik ile yenilenebilir enerji dengesi göz önüne alınmak suretiyle yerli doğal kaynaklar ile yenilenebilir enerji kaynaklarımızdan daha çok yararlanılması yönünde alınmış olan politikalar ve stratejik kararlar taviz verilmeden uygulanmalıdır.

Arz güvenliği için ithal enerji kaynakları açısından yakıt ve tedarikçi ülke bazında çeşitliliğe gidilmelidir.

Ülkemizin enerji ticaret merkezi olma potansiyelinden en iyi şekilde yararlanılmalıdır.

Stratejik doğal gaz depolama kapasitesinin artırılması gerekmektedir.

Ülkemizin enerji çeşitliliği yönünden mutlaka nükleer enerjiyle tanışması gerekmektedir. Nükleer santral kurulması önemli ve zorunludur. Türkiye bu konuda çok geç kalmıştır. Bir an önce dünyadaki büyük oyuncuların katılabileceği sağlıklı bir nükleer enerji yatırımı altyapısını oluşturmalıyız. Bu, maalesef bugüne kadar olamadı. Türkiye'nin ilk nükleer enerji yatırımında, gerekiyorsa devletin de içinde olacağı sağlıklı ve yapılabilir bir modelle yola çıkılmalıdır. 2 nci, 3 üncü, 4 üncü tesisler daha başka türlü yapılabilir. Bir tecrübe, bir know hov ve devletin el atması gerektiği bir konudur.

Son cümle olarak, enerji sektöründe rekabetçi, işleyen bir piyasa yapısının oluşturulması, liberal bir enerji piyasası gereğidir.

Hepinize saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Talu’ya biz de teşekkür ediyoruz.

Oturumumuz sona erdi. Bu oturumu bizimle birlikte izleyen Sayın Cumhurbaşkanımıza, sayın bakanlarımıza, sayın milletvekillerimize ve sayın İNTES üyelerine teşekkür ederiz.

Saygılarımızla.



PLAKET TÖRENİ

SUNUŞ – Sayın konuklarımız, bir plaket törenimiz var.

Sayın Ferit Parlak ve Sayın Koçoğlu’nu davet ediyorum.

İNTES BAŞKANI M. ŞÜKRÜ KOÇOĞLU – Sayın Cumhurbaşkanım, efendim, çok teşekkür ediyoruz. Bugünün anısına eğer kabul ederseniz böyle bir plaket takdim etmek istiyoruz…

Sayın Cumhurbaşkanım, sayın bakanlarımıza da eğer siz takdim ederseniz mutlu oluruz efendim…

Sayın bakanlarımdan da sayın konuşmacılara 2-2 vermenizi rica edeceğim.

Sayın Bakanım, buyurun.

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN – Evet, sektörün ağabeyi Gönül Talu, yani hem gönül insanı hem de ismi Gönül. Hakikaten benim de çok sevdiğim, saygı duyduğum bir insan. Sektörün de ağabeyi konumunda. Onun için bunu ben izninizle ben de sizin adınıza Gönül Ağabeye veriyorum. Teşekkür ediyorum, tebrik ediyorum kendisini.

Sezer Bey, size teşekkür ediyorum, tebrik ediyorum…

İNTES BAŞKANI M. ŞÜKRÜ KOÇOĞLU – Sayın Bakanım, sizden de Sayın Ayhan Yavrucu Beye ve Osman Arolat Beye vermenizi rica edeceğim.

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ – Tebrik ediyorum, çok güzel bir konuşmaydı, çok yol gösterici bir konuşmaydı…

Osman Beyi tebrik ediyoruz, gayet güzel idare etti. Çok teşekkür ediyoruz. Aynı zamanda bugüne kadar yaptığı bütün çalışmalar için de teşekkür ediyoruz.



-------------o----------------
1   2   3


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət