Ana səhifə

BİSMİllahir rahman ir rahiM


Yüklə 2.04 Mb.
səhifə4/7
tarix27.06.2016
ölçüsü2.04 Mb.
1   2   3   4   5   6   7

Birinci şifre: Göze görünen açık şifre: Besmele, 19 harftir ve son harfi de, (M) harfiyle biter. Ne ilginç bir tevafuktur

ki; Hz. Mehdi’nin adı da, yine ayni harf (yani ) M harfiyle başlar.

  1. İkinci şifre: İçinde bulunduğumuz takvim zamanına göre iki tanedir:

  1. Miladi takvime göre; şifremiz “BESMELE”nin katlarında gizli olup açılımı şöyledir. Bu yazının yazıldığı

tarihitibariyle 2013 yılı olduğu göz önüne alınınca, 19 harfli besmelenin 105’inci katını yani (19 X 105 = 1995) 1995 yılını çoktan idrak ettik. Fakat hâlâ Hz. Mehdi’nin zuhûrunu henüz görmeden yaşadık. Şimdi 2013 yılındayız ve besmelenin 19 sayısının 106 katı olan (106 X 19 =) 2014 yılına ise henüz gelmedik. Ayrıca 2014 yılı yine Hz. Mehdi’nin çıkış tarihi değildir. Çünkü, ne diyordu Hz .Ali (r.a.)? “Zaman besmelenin sonuna geldiğinde” Yani 2014 yılında değil, 2014 yılının sonuna geldiğinde. 2014 yılının sonu ise 2015 yılı demektir ve bu hesaba göre de bu 2015 veya 2016 yıllarının tarihi, Hz. Mehdi’nin çıkış tarihidir.(Allahualem) Bu tarihe de hızla yaklaşıyoruz. Bu tarih, Yukarıda yazılı olan Hz. Mehdi’nin çıkış tarihini açıklayan diğer maddeler ile de, bire-bir uyumlu olduğunu ayrıca dikkatlerinize sunarım. (Allahüalem.)

  1. Hicri takvime göre; içinde bulunduğumuz Hicri yıl,1434 yılı olduğuna ve yukarıdaki “a” maddesinde

açıkladığımız 19 sayısının katlarına göre; 19 sayısının 75. katı olan (19 X 75 =) 1425 yılını idrak ettik, fakaf henüz Hz. Mehdi çıkmadı. 19’un bir sonraki katı yani, 76. katı (19 X 76 =) 1444 yılını buluruz. 1444 yılı, Miladi takvime göre ise 30 Temmuz 2022 yılının sonuna tekabül eder ki; yukarıda hadis-i şerif doğrultusunda belirlediğimiz tarihin son yılı 2018’i, sadece dört yıl geçer. Dört yılda, 1500 yıllık bir peryotta fazla bir zaman sayılmamalıdır. (Allahüalem.)

  1. Muhterem, M. Fethullah Gülen Hocaefendi, (bu satırların yazıldığı, Ağustos-2013 tarihi itibariyle) bu günden tahminen

21- 22 yıl önce, 1986 yılında, İzmir’de Hisar Camisinde; verdiği bir vaaz sırasında, “ve hatırladığım kadariyle” ve “kendi yorumum ve ZAN’nıma göre;” şöyle ifadeler kullanmıştı. Doğrudan ismini vermeden, mecazi olarak, Hz. Mehdi’den bahsederken; “ben o günleri görüp, yaşamak istemiyorum. Çünkü; belki, “O BÜYÜK, MUHTEREM ve KUTLU ZAT” öncesinde ve O’nun için yapılan çalışmalardan, hizmetlerden.. ben de kendi adıma, aciz nefsime yenilerek.. bir pay çıkarır ve nefsaniyete kapılırım. Böyle bir hatadan da, tövbe eder Allah’a sığınırım… Bu sebeple de, o zamanlarda yaşamak istemem. Sadece o günleri şöyle azıcık görebileyim bana yeter…” ayrıca, Hz. İsa (a.s.)nın; Hz Muhammed Mustafa (s.a.v.) müjdelediği gibi, “ancak ben gidersem, O’nu (Faraklit’i) size gönderirim veya, ben gidersem O gelir, mealindeki aklımda kalan vurguyu, yine kendi üzerinden benzetme yaparak ve yine aklımda kaldığı kadariyle; ben gideyim ki, O (mecazi olarak Hz. mehdi) size gelsin..” demişti. Fakat şunu da ilave etmişti. “Sadece o günleri, şöyle azıcık, evet azıcık göreyim ve sonra Allah-ı zül Celâl, bu aciz bedenimin emanetini alsın…” mealinde bir şeyler dinlemiş ve o zaman, yine aklımda kaldığı kadariyle; şöyle yorumlamıştım: “Muhterem Hocamız, mecazi olarak, hem kendi vefatını ve hem de, Hz. Mehdi’nin çıkış zamanını üst-üste çakıştığını veya kendi vefatı sırasında; (resmen bilinsin veya bilinmesin) Hz. Mehdi’nin, yeni de olsa: mutlaka ama mutlaka çıkmış olacağını, eğer bu ortaya çıkışı şayet resmiyet kazanmamış ise O’nu aramamızı, bize üstü kapalı olarak ima etmektedir.”

Mevcut gelişmelerden dolayı, buraya bir parantez açıyor, bir “ara güncelleme notu” düşüyor ve Muhterem M. Fethullah Gülen Hocaefendi tarafından görülen, açıklanan ve bizzat kendi sesinden, 06-Ekim-2012 de ‘samayoluhaber.com’da yayınlanan; birisi, bir rüya ile ilgili; bir diğeri ise, 05- Ekim-2012 tarihli Zaman Gazetesinin KÜRSÜ köşesinde, yine kendi imzaları ile olmak üzere yayınlanan; iki şiiri (ki, aşağıdadır) ve yine Zaman gazetesi’nde yayınlanan ve bir özlemini dile getiren bir önemli mesaj ile bir de, 4. Madde olarak; “BAZI ŞİFRELİ SAYILARIN, GELECEK YILLAR İLE OLAN BİR DANSI”nı, yani 2015 yılının bir cilvesini (şifresini) yazıyorum. Bu dört çok önemli belgeyi; Hz. Mehdi bölümünü, mümkün mertebe tamamını yazmaya çalışan bir kişinin; “konuya verdiği önemin vicdani ve tarihi sorumluluğun bir gereği olarak” (bu dört güncelleme notunu yazmak, benim için çok ama çok zor olsa da, yine de) bilgilerinize sunmayı tarafsız araştırmacılık namusu adına bir görev bildim. Dolayısiyle de, bu yeni güncelle notu ile önce şiir kısmını (aşinası olduğum ve çok da istifade ettiğim, şiir yazma tekniği çerçevesinde) kendi yorumuma ve zann’ıma göre açıklıyorum.
I=Muhterem M. Fethullah Gülen Hocaefendi’den, yukarıdaki 7. Madde ışığında; Dünya’ya “VEDA!” sinyalleri-1, veya Hz. Mehdi’nin tarih sahnesine çıkış tarihini şifreleyerek bizlere bildirmesi

A-Birinci şiir: “Sarsıntı!..” adlı şiiri ve bu şiirin düşündürdükleri!..

Önce, yukarıda adı geçen bu şiirin, orjinalini okuyalım.

“S A R S I N T I !..”

Evlerdi, yurtlardı, gözümün nuru,

Görmeden baharı, hazanı geldi;

Yapılanlar, “sînelerin sürûru,

Yapan yaptı, şimdi bozanı geldi..

Gül bahçesinde, bir muson rüzgârı,

Kırağı kokusu, bülbülün zârı,

Izdıraptan, hiç kalmamış karârı;

Belki de, bu işin mîzanı geldi..?

Saksıda güllerim, buruşup gitmiş,

Hızır-İlyas, bir dem; buluşup gitmiş;

Bahar, yamaçlarda konuşup gitmiş,

Ruhlara, “Azrâil Ezan’ı” geldi.

Kapının önünde sanki bir son gün,

Simsiyah örtüler, ışıklar ölgün;

Enbiya, evliyâ, yurduna sürgün,

Göç edip gitmenin zamanı geldi.

Bana ne, arkada kalan Dünya’dan!

Gözlerime büyü yalan dünyadan;

Benim’çün her zaman nâlân dünyadan,

Bir “GERÇEK ALEM’in, fizân’ı geldi.

M. Fethullah Gülen. Zaman Gazetesi, 05 Ekim 2012 KÜRSÜ sayfası,

Sine: Fiziki (maddi) anlamda gögüs, metafizik (manevi) anlamda gönül.

Sürûr: İnsanın içini ve dışını saran sevinç, neş’e hoşnutluk..

Hazan: Belli bir zaman diliminin sonunun, (genellikle yaşamın, aşkın veya sonbaharın..) hüzünlü ifadesi.

Zâr: Perişan, ağlayan, inleyen...

Mizan: (şiirde mecazi olarak) yaşanan hayatın veya yapılan işlerin amaçların; hesabı, sonu,

Azrail ezanı: Şiirde mecazi olarak, insanların ruhlarına toplu olarak, ölüm korkusunun etkisiyle meydana gelen zaruri

diriliş, küllerinden yeniden doğmasının SUR’u.

Enbiyâ: Peygamber.

Nâlân: Ağlayan, sızlayan, figan eden..

Fizan: Çok uzak ve gidince dönüşü olmayan yer, Ahiret alemi...

Bu şiirin, bana göre yorumu: (açıklaması, özetle şöyle)



Birinci kıta; evlerde ve yurtlarda yetişen, o gözlerinin nuru gibi bakıp büyüttüğü, “ALTIN NESL”in “ilim de, edep de, ahlâk da ve hizmet de..yakında Dünya çapında yapacağı, olağan üstü finali göremeden (çünkü, ilâhi nasip kendisinden sonraki ilâhi görevlinin) emanet-i teslimin (vefatının) zamanı (hazanı)nın ve bunları başaran günlere gelirken, alınan ilâhi desteği kesen (bozan)ın emri ilâhi’sinin de zamanın artık çok yaklaştığı veya sonuna gelindiği.

İkinci kıta: “Her şey!” bütün zorluklara rağmen yolunda giderken; gerek kendisinin vefatı ve gerekse bu vefatın yankılarının doğuracağı kaos ve fitneler, başarılan bir çok alandaki olağanüstü işler (gül bahçesi)in, birdenbire Hindistan kıyılarındaki yıkıcı (muson) yağmurları gibi aniden ortaya çıkıp, felâket denebilecek bir tesir bırakarak; sonucu itibariyle bülbülleri dahi kendi dilinde ağlatıp, sızlatıp.. figan ile gözyaşı döktürse (zâr zar inlese) de; bu işi başlatan ve gönül verenlerin, bütün çabalarına rağmen çaresiz kalıp; çok ızdırap çekse de, en büyük ızdırap çekenin, yani kendisinin artık “zamanının hitamı” (mizanı)na geldiğini açıklıyor.

Üçüncü kıta: Artık emeklerin meyveleri olan hizmet ehli kişiler (Altın nesil) ve başarılan işlerin, artık ele avuca gelecek kadar gelişip serpilmesi (saksıdaki güller) gibi duruyor, fakat; vefat olayından dolayı, işlevsiz ve yaşadığı şoktan dolayı kısmen atıl bir vaziyette. Ayrıca, görevi teslim eden (..) ile teslim alacak olan (..) bir süreliğine (fiziken dünya gözü ile veya ruhen) buluşarak (devr-i daimi yapmak için) tanışıp koklaşmışlar… Bahar’ın Güneş’i henüz dağ tepelerini ısıttığından ovaya vurmamış (yani emaneti devralan henüz daha göreve başlamamış) bu yüzden ova (mevcut düzen) “BAHAR” gelmiş gibi görünse de; hâlâ kışın soğuğunun (kırağı’nın) tesirinde ve bu “BÜYÜK VEDA” ya da eklendiğinden dolayı, yaşanacak sarsıntı kısa süreli de olsa sürmektedir. Bu sarsıntının sersemliğini, yaşanacak bir büyük musibetin dersi, ruhlara üfrülecek Azrail ezanı (ortaya çıkacak kargaşanın belki de bir savaş veya işgalin bedelinin korkunçluğu sonunda, bir şeyler yapmak zorunluluğunun doğarak, insanların sıra kendilerine gelmeden insiyatif alma mecburiyetinin doğması) ile mecburi olarak aşılacak.

Dördüncü kıta: Büyük veda’yı yaşayan (ZAT) için, artık her şey.. (fizik dünyanın her şeyi, metafizik alemin ölçülerine göre) sararıp kararmakta, (siyah bir örtü ve ölgün ışıklar haline dönüşmekte) son nefesini vererek peygamber ve veli kulların gittiği yere doğru, adeta başladığı işi bitmediği için istek dışı bir yolculuk (sürgün) olarak mecburi bir gidişin vaktinin yaşanmak üzere olduğunu sevenlerine ikaz edercesine hatırlatmakta, yine de onları uyarmakta, büyük veda’ya hazırlamakta..

Beşinci kıta: Büyük veda’sını tamamlayan ve yeni yurduna doğru yelken açan, artık gerçek aleme uyandığından, geride bıraktığı dünya hayatında; gördüğü ve yaşadığı her gerçeğin; sanal (büyü, yalan ve nâlân)dan bir gerçek olduğunu, artık bunları arkasında bıraktığını; geride bıraktıklarına göre ise, çok uzak bir alem olan öteki dünya’ya doğru işini tam bitiremeden, istek dışı yollanmasının (fizan)da bulunduğunu belirtiyor… Kendi konusunda uzman, bir dev (bir GAMET) daha tarihçe-i hayatının yaşam dairesi tamamlanıyor…



B- İkinci şiir: Zaman gazetesi, 08 – Mart - 2013 Kürsü sayfası; “RUH-U SEYYİDİ’L ENÂM’A” başlıklı şiirin dördüncü beyiti: Sarsıldı emel, uçtu ümit cana evlada!

Başladı hicran, çoştu hasret bana elveda!...

Not: bu şiir için, üstüne yorum yapılmayacak kadar açık ve net olduğundan yoruma ihtiyaç duyulmamıştır.

II= Muhterem M. Fethullah Gülen Hocaefendi’den “VEDA!” sinyalleri - 2: Bir “RÜYA!..” ve düşündürdükleri!..

Muhterem, M. Fethullah Hocaefendi’nin, yukarıdaki şiirde dillendirdiği şifreli mesajlarına paralel olarak; yine kendisinin gördüğü ve bizlere, kendi sesinden bizzat aktardığı bir rüya. (06-Ekim-2012 Samanyolu haber.)

Rüyadan önce, bu rüyada ismi geçen çok özel şahıs ile ilgili ön bilgi: Rüyada ismi geçen Mustafa Birlik Hocaefendi, Konya’lıdır. 1954 yılında Bediüzzaman Hz.lerine intisap ederek talebesi olmuş, 23- Eylül-2012’de de, 80 yaşında vefat etmiştir.. Muhterem M. Fethullah Hocaefendi’ninde çok eski arkadaşı olan bu hocaefendi için, 25-Eylül günü; kendisine Amerika’da gıyabi bir cenaze namazı kılmıştır. (Allah, gani-gani rahmet etsin ve bize de, şefaatçi eylesin. Amin.)



Rüya’nın yorumuna gelince: Muhterem M. Fethullah Gülen Hocaefendi, bir gün rüyasında, bulunduğu bir yerden; (gerçek hayatında da her zaman yaşadığı gibi) yine pılısını-pırtısını çok acele ile toplattırılıp başka bir yere (sürgüne) gönderilmek istenmektedir. Hocaefendi de telaşla, bir taraftan eşyalarını acele ile toplarken, diğer taraftan da; acaba geride, “şunu da, bunu da, (kitap, kaset ve yazılarını kasdediyor) görüp.. bana, adetleri olduğu üzere; bu kitap, kaset ve yazılarımında hesabını sorarlar mı?.. Gözden kaçan, başka bir eşya kaldı mı?..” diye telaşla etrafa bakınırken, bir de bakıyor ki; Mustafa Birlik Hocaefendi de orada ve O, kendisinden evvel eşyalarını valizine yerleştirmiş, hazır bir halde ve aşağıda bir yerde gülerek gidiyor…(yani, kendisinin vefat işi gerçekleşmiş ve Ahiret’e intikal etmiş olduğundan; valizini toplama işi (mecazi olarak, yani dünya çilesi bitmiş, gittiği yer de güzel bir mekân olduğundan ve önüne düştüğü kişi de kendisin, henüz tam olarak yaşadığı olayı ve gideceği yeri tam olarak bilmese ve bu yüzden de endişe içinde olsa da; yine de, Mustafa Birlik Hocaefendi gideceğini yeri iyi bildiğinden dolayı) hem tasası yok gülüyor ve hem de, önceden kendisi o aleme gittiğinden dolayı, gidilecek yeri iyi bildiğinden dolayı; öne düşerek, kılavuzluk yapmak için, O’nun yolunun üstünde bulunuyor. Yani, M.F.Gülen Hocaefendiye, şimdilik pek gitmek taraftarı olmasa da; bilmediği fakat mecburen gitmesi gereken yeni bir aleme gitmesi için, O’na pusula oluyor

Bu rüyadan, yukarıdaki şiirde de olduğu gibi; benim şifresini çözüp, esprisini anladığım ve de sadece ve sadece beni bağlayan ve bana özel kişisel yorumuma gelmeden önce önemli notlar:

1) Bu yazının temasının tamamı, bir yorum olup, bu yorum, sadece beni bağlar.

2) Yukarıdaki şiir ve bu rüya ile aşağıda diğer iki yorumumda; eğer hata etti isem, önce okuyucularımdan ve en çok da

Muhterem ve Mübarek insan; M. Fethullah Gülen Hocaefendi’den özür diler, son olarak da; Allah (C.C.)ın af ve

mağfiretlerine sığınım.

3)Bu yorumum (mal bulmuş mağribi gibi) çarpıtılıp amacı dışında kullanılarak, hiç kimse “öküz altında buzağı aramasın” ve de

“şahsi kin, çıkar ve menfaatleri için” yukarıdaki bu, “iki şiir ve rüya hakkındaki aşağıdaki iki yorumunu istismar etmesin.

4)Bana göre bu dört yorum, hayatımda yaptığım en zor, fakat kendi zannımca yazmaya da, en çok mecbur olduğum yorumum

Oldu. Muhterem ve Mübarek Hocaefendi Hz.lerine karşı; saygı, sevgi ve hürmetimde.. hiç, ama hiç bir değişiklik yoktur. Daha

da mühimi, O’na olan meftunluğumdan dolayı, her ne kadar; bir taraftan büyük bir hüzün, acı ve ızdırap içinde bu yorumları

yapsam da, diğer taraftan da; bana göre Hz. Mehdi bölümünü dosdoğru tamamlamak adına, kendi yorum gerçeğimi olduğu gibi

açıklamamak; bildiğim bütün müsbet değerleri yıkmak olduğu için, bu yorumumu; böylece açık açık, yazmak zorunda kaldım.

III= Muhterem M. Fethullah Gülen Hocaefendi’den “VEDA!” sinyalleri -3: Türkiye’ye dönüp, “şehir şehir gezmeyi..” arzulaması!.. (vedalaşması)

Yıllardır, yurtdışında A.B.D. de ve vatanına hasret olarak yaşayan, Mehdiyet misyonunun (bana göre ve yukarıda ayrıntılarını verdiğim izahat esas alınınca) mehdiyet üçgeninin (veya sac ayağının) bir köşesi olan; Muhterem M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin, durup-dururken Türkiye’ye dönerek .. “şehir şehir gezmeyi, dolaşmayı arzu etmesi ve bunu da açıklaması” (Zaman gazetesi’ndeki haberinin derin anlamı!..) bana göre, bir çeşit Türkiye ile bir taraftan kucaklaşıp.. o hassas gönlünün özlemini, kalbinde birikmiş ızdırabını giderirken.. bir taraftan da artık, helalleşmesi ve de vedalaşması! Ayrıca bu fikrini, hem de; “Zaman gazetesi” gibi, “kendisinin fikirlerinin haberleri en çok ve en doğru şekilde veren bir gazetede açıklaması da, kamu oyuna; artık Türkiye’ye dönmesinin (bu olay, benim kişisel yorumum olarak, ayni zamanda Hz. Mehdi’nin de çıkması zamanının) yakın olması dolayısıyla, halkı bu dönüş fikrine alıştırıp hazırlaması ve “ŞEHİR, ŞEHİR DOLAŞARAK DA, BİR ÇEŞİT HASRET GİDERMESİNİN YANINDA (yine bana göre ve sadece de beni bağlayan, yukarıda, aşağıda ve bu sitenin diğer bölümlerinde, kendisi hakkında yazdığım bütün; (teorilerim, zan’larım) ve yazdığım yorumlar doğrultusunda RESMEN HELALLEŞİP.. VEDALAŞMASI… (ve bir takım kulakları, şimdiden, bu veda gezilerine alıştırması…)

IV= Muhterem M. Fethullah Gülen Hocaefendi’den “VEDA!” sinyalleri -4: İlâhi bir tevafuk, “ON BİR!..” sayısının gizemi ve 2015!..



Bu site içinde mevcut olup ve yine tarafımdan yazılan, “Kutsal Sayılar ve Sırları” adındaki kitapta, geniş olarak açıkladığım gibi; “her ülke, her din ve her inanışın, her insanın, her soy veya her milletin, devletin.. kendisine has (şahsına münhasır) bir takım özellikleri olduğu gibi, bir de; şahsına münhasır birer asal sayısı (veya o asal sayısının katları) vardır. Aynen her telefonun, kendisine ait özel bir numarası olmasından dolayı; Dünya ile en geniş ve en kolay şekilde ve sadece (9+0=) 10, on adet rakam ile, arandığında veya arandığımızda, birbirimizi anında ve kolayca bulması, konuşması ve birbirini görmesi.. gibi. Bu asal sayılara bir misal verecek olursak; şimdiye kadar yaptığım tesbitlere göre; Türk’lerin asal sayısı 13, Müslüman’ların 13, Mustafa Kemal’in 19, Türkiye Cumhuriyeti’nin 7, benim 21 (7 asal sayısının 3 katı) ve Muhterem M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin ise (kendi ifadesi ile) kişiye özel sayısı; bir ve iki adet bir’in yanyana yazılması ile ortaya çıkan 11 sayısıdır. (yani, 1 asal sayısının 11 katı.) ve erkek kardeşlerinden Mesih Gülen’nin de kişisel asal sayısının 13 olması gibi…

Bu 11 sayısının gizemini ve Muhterem Hocaefendi’nin hayatında oynadığı “ilginç ve ilâhi” sırrı ve rolü, çok özel bir tarih olan 2015 ile de enterasan bir şekilde çakışması gibi, diğer 11’li sırlarından küçük bir demet sunuyorum.



  1. Hocaefendi, ayın 10 veya 11’inde doğmuştur. 2) 11. Ay olan Kasım ayında doğmuştur. 3) Üçü kız, yedisi de erkek olmak

üzere, tam 11 kardeştirler. 4) Her zaman ızdırapla ve “bir çeşit sürgün!” gibi geçen hayatının ilk taşınmasını doğduğu Korucuk köyünden, Alvar köyüne ve tam 11 yıl sonra yaptı. 5) Bu tarihten 11 yıl sonra, 1960 ihtilalinin ağır baskısının sonucu olarak; vaizlik görevini uzatmak için 11 günlük rapor aldı. Fakat gördüğü ağır baskı ve zulüm sonunda raporun bitiminde vazifesinden istifa etmek mecburiyetinde kalınca, (bana göre ve bu sitede içindeki tüm iddaalarımın temelini teşkil eden) İLÂHİ GÖREV’ini DAHA İYİ YAPMA VE DE BÜTÜN DÜNYA’YA HİZMET MEŞALESİNİ YAKMASI ADINA, BUNLARIN PLANLARINI, VE ALTYAPI ÇALIŞMALARINI (bilerek veya bilmeden) BAŞLATTI. AYRICA YİNE BU YIL, HİÇ EVLENMEMEK GİBİ, HAYATİ BİR KARARI ALDI.” 6) Bu tarihden tam, 11 yıl sonra ve 12 Mart muhturasından bir gün önce yani 11 Mart’ta, hizmet çalışmalarının ilk merkezi; Kestane pazarından ayrıldı. Ayni yıl, tutuklandı ve yine ayni yıl tahliye oldu. 7) Bu tarihten, tam 11 yıl sonra ise; 12 Eylûl darbesinin enkazını izole etmek için, yine resmi görevini bırakıp; kendisini, ilmi ve hizmet halkasının genişlemesi çalışmalarına verdi. 8) Son tarihten yine 11 yıl sonra, “başının üstünde tuttuğu annesinin vefatı üzerine; ilim ve hizmet adına çizdiği dairenin çapını genişletti. 9) Son tarihten tam 11 yıl sonra 2004’de, ilk defa sıhhati iyice bozulduğundan kalbine stent takıldı, Amerika’daki hasret günleri içerisinde ve hasta halinde verdiği sohbetleri kitaplaştırıldı. Artık; ifa ettiği misyon, düşmanları tarafından da kabullenilmeye başlandı. 10 ) Bu yazının yazıldığı, bu gün tarih; 28- 11 -2012 ve Muhterem Hocaefendi, halen çok ağır hasta olmasına, vatanına ve milletine çok hasret ve yaşı da (74) çok ilerlemesine rağmen; halen çalışmaların hiç aksatmadan sürdürüyor, hasreti her gün artmasına rağmen; misyonu eksiksiz tamamlama adına, insan üstü bir çaba sergiliyor ve hızla, 2004’den sonraki ve son, 11’inci; doğumundan sonraki, 7. defa tekrarlanan 11. yılına ( yani, 2015 yılına doğru) “YAŞANTISI, ÇABASI, GAYRETİ VE DİRENCİ.. İLE; İMANIN, İHLÂSIN, İLMİN, FEDAKÂRLIĞIN VE DE HİZMETİN.. ZİRVESİNE DOĞRU, İNSANÜSTÜ BİR SEVGİ VE GÜÇLE.. KOŞUYOR, KOŞUYOR, KOŞUYOR… 11) ENTERASAN olan 11 NO.LU BAŞLIKLARIN SONUNCUSU OLAN 11. MADDESİNE; Muhterem Hocaefendi’yi, “hizmeti ve misyonu” dolayısiyle 2004 yılından sonraki, son 11.ci dilimi olan 11. yılda; yani 2015 yılında, kendisini, insanlığı ve Dünya’yı, size göre; “acaba ne bekliyor!!!” dersiniz?.. Bana sorarsanız, ben zaten yukarıdaki dört adet “VEDA SİNYALİ!” ile fikrimi peşinen acizane açıklaya çalışmıştım. (Allahualem) 2015’in açıklaması az aşağıda 3 madde sonra 9. maddededir.

(Önemli not: Hz. Mehdi’nin zuhûru ve diğer yazılan bütün olayların gerçekleşme yılları hakkında, ben bir kêhanette bulunmuyorum. Haşa, böyle bir iddaadan da Zat-ı zül Celal’e sığınırım. Ne var ki, bu zuhûr hadisesi için kaynağımız, yukarıda daha önce belirttiğimiz gibi hadis-i şeriftir ve 2010-2018 yılları arasında olup, bugün (2012) tarihi itibariyle; bu zuhûr henüz gerçekleşmediği de göz önüne alınınca, önümüzde sadece 6 yılın (2013-2014-2015-2016-2017 ve 2018 yıllarının) Aşure günleri kalmaktadır. Bu yılların birinin içinde ve Hocaefendi’nin de, “veda’sı” ile beraber gerçekleşeceğini ZANNEDİYORUZ. Yine de, gerçeği yalnızca Allah (C.C.) bilir.

Not: 1) Afrika’dan Bekir S....z adındaki bir okurumun, Hoca efendinin hayatında 11 sayısının rolü konusundaki uyarısı üzerine bu 4. No. lu “VEDA BÖLÜMÜNÜ!” yazma ihtiyacı ve mecburiyeti hissettim. Yer darlığından dolayı da, çok ayrıntılı olan bu bölümü; mecburen, kısaltarak ve özetleyerek yazdım.

Not: 2) Hemen herkes, A.B.D.’lerinde yaşamını sürdüren Muhterem M. Fethullah Hocaefendi’nin neden yurda dönmediğini veya ne zaman döneceğini sorar durur. Cevap veriyorum. 2015 yılı gelmediğinden bir türlü yurduna dönemedi ve 2015 yılı geldiğinde de, Türkiye’ye dönecek. Nereden bildiğime gelince, eğer sayı kanunları beni yanıltmaz ise; bu notu düştüğüm bugünkü tarih 2013 yılı, yani; 1938 yılında doğan Muhterem Hocaefendi, bu yıl , tam 75 yaşında. İki yıl sonra da tarihler, 2015 yılını gösterirken Hocaefendi de tam 77 yaşında olacak. 77 sayısın da, en sırlı sayılardan olan 7 sayısınıın tam ve 11 katı olduğunu dikkatlerinize sunarım. İşte size sırlı bir 11 sayısı ile Muhterem Hocaefendi’nin yakın bağlantısı ve şifresi…

Not: 3) 2015 yılı, Muhterem Hocaefendinin daha birçok muhteşen sırrını, zamanı geldiğinde deklere edecek. Merak edenler, 2015 yılını beklesin!..

Not: 3) Bu bölümü bitirmeden evvel, Muhterem M. F. Gülen Hocaefendi’den, yukarıda SARSINTI şiiri kadar önemli ve anlamlı bir şiirini daha ve bu sefer yorumunu sizin yapmanız isteğiyle yazıyorum. Eğer anlamakta ve çözmekte zorlanırsanız, şiiri tekrar –tekrar okumanızı öneririm.20-Eylül-2013 Zaman gazetesi KÜRSÜ sayfası

GÖNLÜMÜZÜ ÂBÂD ET

Yollardayız Allah’ım, Sen’den ola bir medet;

Lütfunla kullarına, bir kez daha imdat et!


Olmalı bir mîâdı, bu teklemenin elbet;

Kurtar bendelerini, gönüllerini şâd et...


Gözlerimiz ufukta, sürekli tulû bekler,

Mihnetkeş garipleri, bir de ünsünle yâd et!


Bahçelerde, bağlarda sürekli çiçek açsın!..

Gül günlerini artık bizlere de mûtâd et!


Bilmem kaç asır oldu, ırmaklar kuruyalı,

Nezdinde hapsettiğin rahmetini âzât et!


Uçmak için sonsuza, güçlü kanat ver bize,

Son arzumuzdur ya Rabb, gönlümüzü âbâd et! (M.F. Gülen)

Not: 4) İlim; boş u-boşuna konuşmak değil, ilim; bu şiiri hakkıyla çözebilmek ve yaşayabilmek!..

Çok önemli not: 5) Yukarıda, Muhterem M. Fethullah Gülen (h.e.) için yazdığım açıklayıcı dört yorum notu ile ayrıca bu madederin dışında ve bu site içindeki bulunan, Muhterem M.Fethullah Gülen adına yazılmış ve yorumlanmış.. bütün yazılar ve şiirler için de geçerli olmak üzere, endileri ile ilgili olarak yazdığım bütün iddaalarım için, “kendileri; bu yazılar hakkında, her ne buyururlar ise” işin gerçeği ve doğrusu o buyurdukları gibidir, gerisi, ben de dahil olmak üzere “her kimden olursa olsun; yalandır, tahmindir, zandır ve bühtandır...” Bütün bu; tahminlerim, zanlarım, bühtanlarım.. ile kendilerini “bir milim dahi olsa, eğer kırmış, üzmüş ve incitmiş isem: acizliğimin ve cehaletimin bir eseri olarak..“büyüklük gösterip.. beni affetmelerini, kendilerinden istirham eder; kesintisiz sevgi, saygı ve hürmetlerimi, tekrar tekrar sunarım. Ayrıca da eğer lütfederler ise, özel olarak dualarına mazhar olmak ve bir defalık da olsa “YÜKSEK HUZURLARI”nakabul buyrulmamı isterim.



  1. Bir Hadis-i şerifte, Resulullah; (s.a.v.) “Ümmetimin ömrü; bin yıldan az ve bin beşyüz yıldan fazla olmayacaktır.”

dediği için ve şimdi bizler de bu yazının yazıldığı, bu gün; hicri 21 Şevval 1431 yılında olduğumuza göre; geriye kalan süreyi hesaplayalım. Bu süre, 1500 yıl sürmeyeceğine göre, biz de bu sayıyı, (en azından) bir yıl çıkararak; son yılı 1500 yerine, 1499 yılı olarak düşünürsek (ki; belki, daha da öncedir) geriye, 1499 - 1431 = 68 yıllık bir sürenin kaldığı ortaya çıkar. Bu sürenin içinde Hz. Mehdi’nin günümüzden, ortaya çıkacağı zamana kadar.. geçen süreyi (diyelim ki) 2 yıl ve ortaya çıktıktan sonra da, yapacağı savaşlarla geçen süreyi de 7 yıl olarak alalım. Bulduğumuz bu (en fazla) 68 yıldan çıkaralım ve bu tarihi de (ortaya çıkış yılını da, en erken) 2011 yılı olarak alalım.. ayrıca çıkacak savaşlarında (hadise göre ) 7 yıl süreceğinden, (yani; bu 2011 yılına) savaşın süresi olan 7 yılı da bulduğumuz 68 yıldan çıkarırsak) 2+7=9 yıl çıkar. Bu 9 yılı da. önceden bulduğumuz 68 yıldan çıkarırsak; geriye, 68-9= 59 yıl kaldığını buluruz ki; bu tarih, bize bırakılan 7 yıllık zaman aralığı içindeki en az olan zamandır ve de bu, “59 yıl, savaş sonrası yaşanacak olan ALTIN ÇAĞIN” süresidir. Hz. Mehdi’nin gelişini, 2011 yılından sonraya doğru, 7 yıl içinde, ne kadar ileri götürürsek.. teorik olarak düşündüğümüz 59 yıl da, bir o kadar azalarak, 52 yıla kadar da düşebilir. Eğer, şayet; 2011 ile 2018 yılları arasından daha da geç ortaya çıkar ise ve de ümmetin ömrünün sonu da, 1499 dan daha da önce bitecek olur ise; yaşanacak olan meşhur Altınçağ’ın payına düşen “ZAMAN Dİ

üLİMİ” daha da azalacağından.. Hz. Mehdi’nin gelişini 100 yıl geri atmaya çalışarak, gerçek zaman dilimini geciktirenlerin, gerçekten akıllarına şaşarım!..



  1. İslâmiyet’ten önce, nasıl; “rezil ve sefil!..” bir dünya vardı ve İslam’ın gelişi ile bu nasıl müsbet olarak, “vezir ve asil”

yönde değişti ise; Hz. Mehdi gelmeden de, dünya, yine ayni, “rezil ve sefil!..” duruma düşmüş ve İslamiyet öncesindeki, “karanlık çağ”a dönmüş idiyse.. şimdi de; bir kurtarıcı gelmesi için, (dinleri ve görüşleri.. dolayısıyla, inanışları farklı olsa da) azıcık aklı olan herkes, adeta yalvarmaya ve umutla O’nun gelmesini bekleyeceği günlere doğru, çok hızlı bir yol almaktadır. . Nitekim; binlerce yıl öncesinden kalan, kadim Hint kaynaklarından gelen kêhanetlerde dahi, bu beklentiler vardır. Bu beklenti; “BEYAZ BİR AT ÜZERİNDE, BİR KALKİ ATAVAR beklentisi şeklinde, günümüze kadar gelmiştir. İnsanlık tarihi, genel hatlarıyla; “ kanlı bir yıkıma bir defa daha karşılaşacak. Önce Süfyani, sonra da Deccal ve avanesi ile korkunç bir yıkım ve kan banyosu yapacak ve en sonda da; Hz. Mehdi ve Hz. İsa (a.s.)nın önderliğinde, ikinci bir defa daha, tam anlamıyla “ALTINDAN BİR ÇAĞ (ALTINÇAĞ)A” da kavuşacaktır. (inşallah)

  1. Hz. Mehdi’nin Hicri takvime göre ortaya çıkacağı yıl: Ebu Cafer (r.a.)’dan yapılan bir rivayette şöyle deniliyor:

Mehdi, aşure günü zuhur eder. O gün Hüseyin b. Ali (r.a.) şehid edilmiştir, ve O Muharrem ayının onuncu günü Cumartesi olur. O Rukün ile Makam arasında kaim olur. Cebaril (a.s.) O’nun sağında, Mikail (a.s.) ise solunda olur. Arzın muhtelif yerlerinden gelen taraftarları toplanılar ve O’na biat ederler. Böylece, yeryüzü, daha önce zulüm ve kaosla dolduğu gibi, şimdi de, barış ve adaletle dolar.

Not: Yukarıdaki 8. Maddeye göre, Hz. Mehdi’nin çıkış yılını; tam olarak hesaplama yöntemi, (ki; Hicri takvimin, Cumartesi gününe gelen Muharrem ayının onuncu günü bularak; hem Hicri yılı bulunur ve hem de, bu hicri yıl, Miladi takvime çevrilerek; miladi yılını, dolayısıyle de, o miladi yılın; ay ve günü dahi tesbit edilebilir. Ortaya çıkan çıkan sonuç ise, bir kehânet de bulunma değil; mevcut veriler dahilinde, ortaya konulan tarih ve bu tarihi basit bir şekilde hesaplama şeklidir. İlmi ve mantıkidir. Bu tarih ve bu tarihi bulma yöntemi, tamamen benim kişisel tahminim (düşüncem, zannım, teorim) olup, hiç bir kişiyi ve kuruluşu da bağlamaz ve yaşanmadan da, asla hiçbir kesinlik ve gerçeklik arzetmez. Şimdi bu tarih i bulma konusunda biraz egzersiz yapalım.

(20-Ekim-2012 tarihli güncelleme notu; Niğde/Nar’dan, Tuğrul Çalışkan adlı bir okurum (Allah C.C. kendisinden razı olsun ve ben de dikkati ve uyarısı için kendisine teşekkür ederim.) bana gönderdiği uyarı notu üzerine, aşağıdaki güncelleme notunu düşme lüzumunu hissettim. Hz. Mehdi’nin, görevine başlamak için ortaya çıkış (zuhûr) günü, “AŞURE GÜNÜ” olduğu için, önce Aşure günü hakkında, biraz genel bilgi vermek ihtiyacı hasıl oldu: AŞURE GÜNÜ, bütün dinlerde kutsal olduğu kabul edilmiştir. Müslümanların, Aşure gününü kutsal kabul etmelerinin sebebi ise; bir çok hadis-i şerif’de, özetle şöyle açıklanmıştır:

Aşure günü, Hicri takvime göre; Muharrem ayının 10. günüdür. “Allah (C.C.) Aşure Günü’nü üstün kılmıştır. Bu günde Allah (C.C.) on peygamberine, on çeşit ikramda bulunmuş ve dolayısıyla de, günün ve gecenin kudsiyetini arttırmıştır. Bu günde; “ORUÇ TUTMAK, SADAKA VERMEK, HAYIR VE HASENAT YAPMAK” çok sevaptır. Ramazan ayından sonra en faziletli oruç, Allah'ın ay’ı olan Muharrem ayında tutulan oruçtur. Allah C.C.); Hz. Adem safiyullah’ı, gökleri, yeri, dağları, denizleri, yıldızları, Arş’ı ve melekleri, Aşure günü yarattı. Ayrıca: Hz. Âdem (a.s.)in tevbesi, Aşure günü kabul edilmiştir. Hz. İbrahim aleyhisselâm Dünya’ya bugün geldi ve Nemrud’un attığı ateşten, bu gün kurtuldu. Hz. İbrahim aleyhisselâm’a, oğlunun yerine kurban etmek için koç, bu günde ihsan edildi. Allah, (C.C.) Hz. Musa (a.s.)ya, Aşure gününde bir mucize ihsan ederek, denizi yarmış ve Firavun ile ordusunu sulara gömmüştü. Hz. Nuh (a.s.) gemisini Cûdi Dağı’nın üzerinde Aşure günü demirlemiştir. Hz. Yunus (a.s.) balığın karnından Aşure günü kurtulmuştur. Hz. Yusuf (a.s.) kardeşlerinin kendisini atmış olduğu kuyudan, Aşure günü kurtulmuştur . Hz. İsa (a.s.) o gün Dünya’ya gelmiş ve o gün de semaya yükseltilmiştir. Hz. Davud (a.s.)ın tevbesi, o gün kabul edilmiştir. Hz. İbrahim'in (a.s.) oğlu Hz. İsmail, o gün doğmuştur. Hz. Yakub, (a.s.) oğlu Hz. Yusuf' (a.s)a hasretinden dolayı kapanan gözleri, o gün görmeye başlamıştır. Hz. Eyyûb (a.s.) hastalığından, o gün şifaya kavuşmuştur. Hz. Aişe anamızın belirttiğine göre, Kâbe'nin örtüsü daha önceleri Aşure gününde değiştirilmişti.



Konumuzun Hz. Mehdi ile ilgili en mühim kısmı ve olayı ise: Kerbelâ’da; Hicri 61. yılın 10. Muharrem Cumartesi günü, Hazret-i İmam Hüseyin (veya Hüseyin bin Ali) (r.a.) 55 yaşında iken, Emevi Halifesi Yezid tarafından gönderilen, Sinan bin Enes isimli bir hain tarafından şehit edilmişti.

Madem ki; Aşure günü, yani; Hicri-10 Muharrem günü, ayni zamanda Hz. Mehdi’nin de zuhûrunun da günüdür ve imam Hüseyin’in katledilme olayı da, Cumartesi günü meydana gelmiştir; şimdi biz de, Cumartesi günü de dahil olmak üzere, aslına sadık kalarak ve biraz daha detaya girerek, “acaba; günümüz (bu gün, 2011 yılının Ekim’i)den sonraki, bize en yakın Aşure günlerini ve bu günlerin içinde, Cumartesi’ne denk gelen gününü arayalım ve hangi yılın Cumartesi günü, bu Aşure gününe (yani Hz. Mehdi’nin zuhur etme ihtimali olduğu güne) denk gelmektedir. Veya “Hz Mehdi’nin zuhûrunun zamanını, günü de dahil olmak üzere, günümüze en yakın hangi yıl gerçekleşme ihtimali var ?” diye, zuhûru ihtimalinin en yüksek olduğu, son 5 yılı araştıralım. Önümüze sırasiyle, şu tarihler çıkar;



  1. 2012’nin Aşure günü, 24 Kasım Cumartesi gününe denk gelmektedir. Yani, Hz. Mehdi’nin zuhûru ihtimali; mevcut veriler

eşliğinde mümkün müdür?.. Ayrıca;

2) 2013’ün Aşure günü 13 Kasım Çarşamba’ya,

3) 2014’ün Aşure günü; 3 Kasım Pazar’a,

4) 2015’in Aşure günü ise, 23 Ekim Cuma’ya rastlamaktadır.



Yukarıdaki 4 maddeyi de göz önüne aldığımızda, Hz.Mehdi’nin çıkma vaktinin iyice yaklaştığını hatta (bir bakış açısına göre) çok az da geciktiğini düşünürsek; günümüze en yakın Aşure günleri içindeki Cumartesi günlerini aramakta (teorik, tahmin ve zan da olsa) fayda var. Bu tamamen teorik olan bilgilere göre, günümüze en yakın Aşure günü, (yani 10 Muharrem günü) Hicri 1434 ve Miladi, 24-Kasım-2012 Cumartesi günüdür ve 2012'deki bu 10 Muharrem de, tam Cumartesi gününe denk geliyor. Ancak bu Cumartesi gününün tarihi, yine de hiçbir anlam ifade etmez. Çünkü: Dini günler, o ilgili günün Güneş’inin batması (yani, akşam ezanının okunması) ile başlar. Halbuki, miladi takvimde ise; o ilgili gün, o gecenin gece yarısında (yani, saat= 00: 01’de) başlar. Konumuzun püf noktası ise; Hz. Mehdi’nin zuhûru, o ilgili günün yatsı namazından sonra başladığından ve Hicri takvime göre, akşam vakti çoktan geçmiş ve yeni güne (yani; yeni gün, Pazar gününe) girildiğinden dolayı, “2012 yılının Aşure gününün Cumartesine denk gelmesinin” hiçbir “ANLAMI ve ÖNEMİ” önemi kalmıyor.

2015 yılının,10 Muharrem (Aşure) günü ise; ilk planda, Cuma gününe denk geliyor gibi göründe de, (bir üst paragrafta da açıkladığımız gibi) aslında Hicri takvimde geceler önce olup, yeni güne ise; akşam (ezanı) vakti girildiği için; o gün, artık Cumartesi günü olarak olarak başlamıştır ve Hz. Mehdi’de Yatsı namazından sonra ortaya çıkacağı (zuhûr edeceği) için, Cuma günü de Güneş battıktan sonra Cumartesi gününe girilmiş oluğundan dolayı, 10 Muharrem 1437 (2015)'in Cuma günü akşamı, akşam ezanı okunduktan sonra Cumartesi olmuş oluyor. Böylece Hz. Mehdi’nin zurûnun bu tarihde beklenmesi, teorik olarak akla çok daha fazla yakın görünüyor. (Ben burada, sadece verileri değerlendiriyorum.) Yukarıdan beri görüldüğü üzere karşımıza hep 2015 yılı çıkmaktadır.

Elbetteki bu konu, gaybi bir konudur. Bizim, cehaletimizden kaynaklanan yorumumuz ise; mevcut veriler ışığında, bir teori kurmak, bir tahminde bulunmak ve bir zan’nımızı yazılı olarak dile getirmekten ibarettir. (Allahualem)

Hz. Mehdi; her yüz yılda bir gelen, müceddit’lerin on dördüncüsü ve her iki yüzyıl da bir gelen, büyük mücedditlerin ise yedincisidir. Bu noktada Nevşehir/NAR’dan yazan Tuğrul Çalışkan adlı bir okuyucumun notunu da buraya aynen ekliyorum. Sayın Münevveroğlu: “Müceddidlerden Ahmed Nâmıkî Câmî hazretlerinin hayat hikayesinden aldığım bir bölümü size aktarıyorum. İlgili bölüme eklersiniz, beni sevindirirsiniz. İnşaallah. Sevgi ve saygılarımla...

Kendisine sordular ki: “Biz geçmiş velilerin kitaplarını, kerametlerini okuyor ve alimlerden dinliyoruz. Ama sizde meydana gelen haller çok azında görülmüştür. Bunun sebeb-i hikmeti nedir?''

Buyurdu ki: “Velilerin çektiği bütün sıkıntıları çektik. Allahu Tealâ; onlara ayrı ayrı verdiği kerametleri, ihsan ederek Ahmed'e hepsini verdi. Her 400 yılda bir Ahmed'e böyle ihsanlarda bulunur ve bu ihsanları da herkes görür. Nitekim Ahmed Câm'i'den 400 sene sonra gelen İmam-ı Rabbani Müceddid-i elfi Sani Ahmed Farukî hazretlerine de Alahu Tealâ böyle ikramlar, hatta daha büyük makamlar ihsan eylemiştir. Bu Allahu Tealâ'nın hususi bir ihsanıdır, dilediğine nasib eder. Onun, ihsanı boldur. KAYNAK:EVLİYALAR ANSİKLOPEDİSİ, 2.CİLT, TÜRKİYE GAZETESİ YAYINLARI. Yazının devamında da: “Mürsel bey. Yaptığım hesap doğru ise İmam-ı Rabbani hazretlerinden hicrî 400 yıl sonrası ise 1433 (2012) senesine denk geliyor. İmam-ı Rabbani Hazretlerinin doğum tarihini ise Milâdi 1563, Hicrî 971 olarak tespit ettim.. Notlarımın devamı gelecek inşaallah. Sevgi ve saygılarımla... Tuğrul ÇALIŞKAN. NEVŞEHİR.

Cevabı kısa notum: 1) Her; dinin, meshebin, fırkanın, gurubun ve kişinin beklediği; kendi mehdi’si, süfyanı, deccali, ve de isa’sı farklı olup, yakında perde açılacak ve tüm gerçekler bire-birer ortaya savrulacak… 2) Hz. Mehdi’nin geliş zamanı ile ilgili teorimizi doğrulanması açısından çok ilginç detaylar içeren bu açıklamayı buraya kaydetmeyi bir görev bildim. Bu sebeple de Tuğrul Çalışkan’a teşekkür ediyorum ve benzeri bilgilere sahip olanlara da, “GÜZEL BİR ÖRNEK OLMASINI TEMENNİ EDİYORUM.”



Her nereye baksam, Hz Mehdi’nin çıkış tarihi olarak 2015 yılını gösteriyor. 2015 yılına son bir misal daha vererek bu konuyu noktalayalım. Türkiye’de demokrasi sembolik bir Cumhurbaşkanı ile icraatın tamamını yapan ve yaptığı icraatan da sorumlu olan bir Başbakan modeli ile yürütülür. Her ne kadar 2014’de yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi, bu sefer halk oylaması ile yapılsa da; yine de yetkileri yenisi yapılmadığından dolayı mevcut Anayasaya göre şekillenecektir. Böylece de, bugünkü mevcut Cumhurbaşkanı görevinden ayrılacak ve bu göreve üç dönem milletvekilliği yapıp artık tekrar meclise seçilmeyeceği için, muhtemeelen R. Tayyip Erdoğan gelecek ve böylece Başbakanlık makamı da boşalacakdır. Bu boşalan Başbakanlık makamına da görev süresi sona erip, tekrar adaylığını koymayacak olan, şimdiki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül gelecektir.
1   2   3   4   5   6   7


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət