Ana səhifə

BİSMİllahir rahman ir rahiM


Yüklə 2.04 Mb.
səhifə2/7
tarix27.06.2016
ölçüsü2.04 Mb.
1   2   3   4   5   6   7

Silkin artık!.. Sonra, “hesabı!” veremezsin,

Geç kalıp, da.. “ÖNDEN GİDENLER!”e, yetişemezsin;

Sana düşen görevi!” yapmazsan.. “sen, nesin?!!..”




Ya! Burda durur.. kendinle, hesaplaşırsın!..

Ya, da! “SİLKİNİR..” gider; “ARŞ’a, ulaşırsın!..”

(Not: şirin tamamı ve tanıtım yazısı: surprizsite.com. (yani, bu sitenin içinde ve) ŞİİR ROMANI KİTABI; şiir no: 15’dedir.)


  1. Hadis, Size; Yemen’liler geldi (gelecekler).Fakat gelenlerin içlerinde Veysel Karani Hz. leri hiç olmadı. Onlar;

pek ince gönüllü (hassas, duygusal..) ve çok yumuşak yüreklidirler. İman, (Allah’a dosdoğru inanış) Yemen’lidir ve hikmet’te Yemen’lidir… (hikmet: mevcudatın, harici ve batınını bildiren, fakat umuma; yani HALK’a gizlenmiş ilim) Bu hadis-i şerif, İMAN’ın (yani, Allah’a dosdoğru inanışın) Yemen’li; daha açık ifade ile Yemen’de bir kişiye ait olmayıp bir yere, bölgeye ait olduğunu ve cümleden de; bu coğrafyanın bir kişi (Veysel Karani) ile sınırlı olmayıp, tarihi süreçte daha bir çok iman abidesi olacak kişinin buradan geleceğini bir kere daha “açık ve net bir ifade” ile bize bildiriyor. Çünkü; iman (soradan gelen diğer arkadaşı olan kelime hikmet gibi) bir mükellefiyettir.Mükellefiyet de, yalnız insan lar içindir.Coğrafi bir bölgeye “iman ve hikmet” atfedilmesi ise bu bölgeden gelecek bir çok iman abidesi kişiyi simgeler. “Hikmet Yemen”lidir, derken de; biri önce (Veysel Karani) diğer üçü ise sonda (Yemani ve Hz. Mehdi) ki bir benzerleri daha olmayan bu “ÜÇ İNSAN”a, birbirlerine iman yönünden benzerlikleri dikkatimizi sunulmaktadır. Bölgelerini iman beldesi yapan bu iman timsallerini, bir defa daha tekrarlarsak; A) Hz. Mehdi’nin, Vehbi bilgi ve ilm-i ledün”(gizli, gaybi ve Batıni) ilimler ile mücehhez olarak ve bir gece de “Hz. Ali’den rivayet edilen hadiste.. bir gecede, kâmil manada hidayete ulaşan.. olarak” Dünya’ya geleceğini.. B) Yine, Yemen’li bir başka Vehbi bilgi ve ilm-i lüdün ile donanmış ve “EVLİYALIĞIN KAPISI” olan Veysel Karani Hz.lerine ve ayrıca Yemani ve çağdaşına topluca atıfta bulunmaktadır.

Not: Bkz. bu site içindeki, “ŞİİR ROMANI KİTABI, ŞİİR NO: 156 ve 157 şiirlerde de belirttiğim gibi; Veysel Karani Hz.leri de, Hz. Mehdi de, “Yalnız kendilerine has olup, başka hiç kimsede bulunmayan birçok özelliğe, “beraberce mazhar olma” gibi, daha bir çok ortak benzerlikleri vardır.

6)“Kahtan’dan çıkan adam..” hadisine ve mes’elesine gelince; yine, Yemen’i işaret eder: Buhari ve Müslim’de Ebu Hureyre’den rivayetle şöyledir: İMAM, HALİFE ve KÂHTANİ tabirleriyle, imam ve halife kelimesini iki kişi olarak alırsak âhir zamanda çıkacak üç ve de imam ve halife kelimesini, yalnızca Hz. Mehdi için alırsak, burada iki kurtarıcı’dan söz edilmekte ve şöyle denmektedir. “KAHTAN’dan bir adam çıkıp, elindeki ASA’sıyla insanları idare etmedikçe.. Kıyamet kopmaz.” Ve bir başka hadisi şerif de ise: “Benden sonra halifeler bulunacak, halifelerden sonra emirler, emirlerden sonra krallar, krallardan sonra zalim idareciler olacak. Daha sonra ehl-i Beyt’imden bir adam (Mehdi) çıkacak, yeryüzü zulümle doldurulduğu gibi, onu adaletle dolduracak. Daha sonra O’nun yerine, KAHTANİ ümmetin başına geçirilecek. Beni HAKKile gönderen Allah’a yemin ederim ki; bu (Kahtani) O’ndan (Mehdi’den) aşağı değildir.” Adı bahse konu olan şahıs, Yemen’in Kahtan bölgesinden doğacak ve adı, (beklide lakabı) doğduğu yere izafeten Kahtani veya Kahtalani ismi ile anılacak olan Kâhtani isimli ikinci bir kişiyi haber veriyor ki, bu ikinci kişinin derecesi de “BU, O’NDAN AŞAĞI DEĞİLDİR” ifadesiyle çok net ve açıktır, Hz. Mehdi’den sonra ve ilâhi derece bakımından, O’ndan hiç de aşağı derecede olmayacak bir ikinci şahsı, hem de Yemenli olacağını belirterek ve Allah’a yemin ederek müjdelemekte.. doğacağı yeri işaret etmektedir. Şimdi bu hadis-i şerifi açıklamak için, sondan başa doğru gelirsek.. zaman itibariyle KIYAMET’in kopması esas alınarak, bu olaydan hemen önce ve hiç de sıradan olmayan, bir zatı (kendisi) ve misyonu çok özel olan bir Adam’ın (Kahtani’nin) çıkacağı belirtilerek; elindeki asaile vazifesinin, “insanları idare edeceği” ve bu vazifesini de yaparken, elinde bir ”ASA!” bulunacağını bildiriyor. Fakat, bu asa; sıradan, her hangi bir asa olsa, bahsedilmemesi gereken, lâkin bahsedildiğine göre de; bu sefer de, “ÇOK ÖZEL” olması gereken bir “ASA” ile çıkacaktır. Bu asa, A) Gerçek anlamda; Hz. Mehdi’nin Hz. Musa (a.s.)nın asasını eline alacağına ve Kahtani ‘de O’ndan sonra geleceğine göre, bu asa da, o Hz.Musa (a.s.)nın asası olacağı, B) Mecazi anlamda ise; yani kendinden bir önce gelen Hz. mehdi’nin hükümlerinin bağlayıcılığı ile vazifesini yapacağını gösterir.

Ayrıca bir de çıkacağı bölgenin, KAHTAN bölgesi olacağını da belirterek hem de cümlenin başlangıcının ilk kelimesi olarak özel seçilmiş KAHTAN ismene dikkati çekiyor. Şimdi cümleyi hadis-i şerifdeki sıraya göre tekrar bir defa daha inceleyelim.

A) KAHTAN: Yemen kabilelerinin ilk atalarından, taşrada yaşayanlarına verilen isim

B) Bir ADAM: Önemli bir dini veya tarihi, beklide her ikisini.. birden temsil eden, hadis-i şerife konu olabilecek kadar ve Hz.

Mehdi’den hiç de aşağı olmayacak kadar önemli bir zat.

C) ASA: Adından bahsedildiğine göre, çok özel ve çok önem arzeden bir asa. Bu asa, ayni zamanda “zamanının ilâhi



hükümranlık mührü”nü de ifade eder.

D) İNSANLARIN İDARESİ; Kıyametin hemen öncesi korkunç savaşlar ve olağan dışı tabiat olaylarının, en üst limitlerinin

yaşandığı için; Dünya’nın en zor zamanında insanları idare eden, yalnız bir alanda sıradan bir idare değil; her

alanda ve etkin, güçlü ve herkesi idare ettirecek kapasitede bir kişilik olması gerekir. Ayrıca başa geçecek

denilmeyip, ÜMMETİN BAŞINA GEÇİRİLECEK denerek, kendi isteği ile değil; seçimle veya Hz. Mehdi

gibi zorla işbaşına getirileceğini bildiriyor. Kıyamet kopmaz, denmesi ise; Kıyamet’in kopmasının az

evvelindeki bir zaman dilimi anlatmaktadır...

Yukarıdaki kırmızı ile işaretli hadis-i şerifin kelimelerini, daha önce ve daha sonra, yine bu yazının içinde geçen ve geçecek olan diğer hadis-i şerifleride dahil ederek değerlendirdiğimizde; Kahtani’den önce Yemen ülkesinden, bir adam; (Hz. Mehdi) çıkacak, Asa’sıyla; (Hz. Musa’ın olup, halen Topkapı müzesinde ve Hz. Mehdi’yi bekleyen meşhur tarihi ASA.) insanları idare edecek.. Deccal’den önce, Deccal zamanında ve Deccal’in katlinden sonra, Hz. İsa (a.s.) ile beraber, yaşanan büyük savaşlardan geriye kalan bütün Dünya’daki insanların, “İslâm şeraitine göre ” idare edecek...

Sonuç ; Hz. Mehdi’nin yukarıdaki hadis-i şerife göre bir defa daha Yemen’li oluşunun, yani sadece Yemen’de doğuşunun yeni bir ispatı ve farklı bir delilidir.

Bazı İslâm alimleri; Kahtani’yi (mecazi anlamda) kendi bakış açılarına göre; Hz. Mehdi olarak görürler. Eğer şayet bu alimler haklı çıkar da Kahtani, Hz. Mehdi olarak tecelli ederse.. bu sonuç; Hz. Mehdi’nin yine Yemen’li olduğunu bir defa daha tasdikler.

8) Kurtubi’den nakledilen bir hadis-i şerifte; “ Şu muhakkak ki; Ahir zamanda Mağrip (batı) memleketinin en uzak

mevkiinden Mehdi denilen bir ZAT çıkacak...” Buradaki Batı kelimesi (diğer hadis-i şerifleride göz önüne alınca) Asya kıtasının Batı’sı anlamına gelmekte olup ifade, “DOĞACAK” kelimesi de; doğacak değil; (yani, doğduğu yeri değil) Hz. Mehdi’nin gittiği diğer bölgeleri sayarken.. her bir hadis de, o bölgenin adının vererek; “o bölgeden çıkacak” (yani; o bölgede de, ortaya çıkacak, kendisini gösterecek) sözleriyle ifade etmiştir. Ancak bazı İslâm alimleri, diğer “ÇIKACAK” hadislerinde olduğu gibi, burasını da doğduğu yer zannederek.. hataya düşmüşler ve işte bu yüzden de, Hz. Mehdi’nin, bir çok yerde; “DOĞACAK” zannedilmiş ve doğduğu yer konusu “yer isminin çokluğu yüzünden” kafa karışıklığına sebep olmuştur.

9) Hişam b. Salim, İmam Caferi Sadık (a.s.) dan şöyle nakleder: “YEMANİ ve SÜFYANİ, süratle koşan iki hızlı at gibidir.” Burada iki kişiden bahsedilmektedir. Birisi, ismi açık açık geçen Süfyani’dir. Diğeri Yemani ise iki anlama gelir:A ) Mecaz anlamında Süfyani’nin; çağdaşı, karşıtı ve düşmanı.. olan kişi ise; bütün hadis-i şeriflerde Hz. Mehdi’yi işaret eder. Dolayısiyle bu mecazdan da, Mehdi ismi yerine; “Yemen’de doğan veya Yemen’li anlamında kullanılan bir kelimeyi yani, Yemani” sembolünü kullanılmıştır. Bu takdirde Yemani; bir defa daha tekrarlarsak, Hz. Mehdi’dir ve Yemani, Yemen’de doğan veya Yemen’li olan.. anlamında kullanılmıştır. B) Gerçek ismi veya ünvanı olan Yemani’yi kastetmiş ise ve Yemani’de Hz. Mehdi’den ÖNCE geleceğine göre, bu iki kişi ayni zamanda çıkmayıp, Yemani Hz.Mehdi’den de önce ve Süfyani ile ayni hızla ve zamanda çıkarakbirbirleri ile savaşacak hadis-i şerifte kastedilen mânâ ise; yakın aralıklarda ve önce Süfyani ve sonra Yemani’nin ortaya çıkış şekilleri birbirlerine benzemekten ibarettir anlamına gelir. Yahut da Yemani’nin ortaya çıkışının ipuçlarını belirtir. Görevlerini yapmaya gelince; Süfyani gibi, Hz. Mehdi’nin veya gerçek Yemani’nin misyonları da; çok hızlı başlayıp.. çok hızlı gelişecek ve o hızla da, Süfyani’yi; (14 ay veya üç yıldan biraz fazla bir zamanda) Hz. Mehdi tarafından öldürülecektir. (Not: geniş açıklama, Süfyani bölümündedir.) Böylece; Hz. Mehdi’nin doğum yerinin, Yemen olduğu son bir defa daha ortaya çıkar.


  1. “SIZINTI DERGİSİ”nin Eylül 2004 sayısının ön kapağına çizilmiş bir; “ORTADOĞU HARİTASI ÜZERİNDE, İKİ

ADET GÜNEŞ DOĞAN ÜLKEYİ RESMEDERKEN; Dünya’nın, “hem dini ve hem de altın oran merkezi de olan MEKKE ile, Resulullah (s.a.v.) sinesinde saklayan MEDİNE ve gökler ile yer arasındaki asansörün Dünya’ya değme noktası KUDÜS GİBİ KUTSAL ŞEHİRLERİ BİR KENARDA DURURKEN, İKİ ÜLKE ÜZERİNDEN, ZAMANININ GÜNEŞİNİ DOĞUYOR GÖSTERMEKTEDİR.” Bu ülkelerden birisi ANADOLU ve diğeri ise, YEMEN’dir. Burada İstanbul’dan Güneş’in doğması, (hadis-i şeriflere göre) Hz. Mehdi zamanında Dünya’nın İstanbul’dan idare edileceğinin işareti sayabiliriz. Peki Yemen’den doğan Güneş, Hz. Mehdi’yi temsil etmiyorsa ve bu işaret eğer Kahtanlı Kahtani olsa bile; icraatda Hz. Mehdi’nin önüne geçemeyeceğine göre, bu ihtimalde mümkün değilse, başka bu kadar önemli, başka “neyi temsil ettiğini ?” kabul edeceğiz!... ” Elbetteki bu haritadan, Hz. Mehdi’nin Yemen’de doğacağını bir defa daha kabul edeceğiz.. Ayrıca ilginç bir tesadüf (tevafuk) eseri olarak, “SIZINTI DERGİSİ” ilk sayısın kapağında; İtalyan ressam Bruno Amadio’nun yaptığı, “AĞLAYAN ÇOCUK” resmi ile çıkarken; Hz.Mehdi’de, bu sırada sadece “ yeni doğmuş, hâlâ ağlayan ve annesinden süt emen.. sadece, bir, iki veya en fazla üç aylık bir bebekti.” (Bir nev’i derginin doğuşu ile özdeşlermiş gibi, güzel bir tevafuk sergiler. Çünkü; her ikisi de, ayni yıl doğmuştur. Ayni yıl ve ayni şey (!) için gözyaşı akıtmışlardı. Miladi 1979.

NOT: 1) Hz. Mehdi’nin “başka farklı açılardan” ayrıntılı doğum tarihi aşağıdadır.

NOT: 2) Yine de; Hz. Mehdi’nin doğum yerini, görevini ifa etmek üzere ortaya çıkana kadar yalnızca Allah (C.C.) bilir.


  1. Yukarıda Hz. Mehdi’nin doğum yeri için, yüzde doksan Yemen’dir dediğimizde, geriye yüzde on nisbetinde bir

ihtimal kalmıştı. Bu yüzde on’u da “O’nun (Mehdi’nin) yardımcıları ve O’na biat (beyat) edenler; Kufe, Yemen ve Şam ebdallarından olacaktır.” hadis-i şerifinde ismi geçen KUFE ( Irak) ve ŞAM (Suriye ve Türkiye) olabilir. Hatta bir hadis-i şerifde Resulullah (s.a.v.) “Talikan'a (Afganistan'a) yazık oldu. Şüphesiz Allah Teala'nın orada altın ve gümüş olmayan hazineleri vardır. Orada Allah'ı hakkıyla bilen insanlar vardır. Onlar ahir zaman Mehdisinin yardımcılarıdır.” (Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 59) demesi,küçük bir ihtimalde olsa, Hz. Mehdi’nin bunların arasında çıkma ihtimalini de gümdeme getirebilir. Hatta, “Şu muhakkak ki: Ahir zamanda, Mağrip (batı) memleketlerinin en uzak mevkiinde, Mehdi denilen bir Zat çıkacak. Ve ön tarafında, kırk mil mesafe olarak yardım yürüyecek...” yüzdesi çok küçük olsa da, hadis-i şerifine göre, daha ismini zikretmediğimiz bir çok yerden de çıkabilir. Mesela şu hadis-i şerifde denildiği gibi: “Deccal’de Türk’lerden, Mehdi’de Türk’lerden çıkacaktır.” (İttihad-i İslâm gazetesi, 1 Ağustos 1994, sf.5) (Allahualem) İşin gerçeği şu ki, Hz. Mehdi’nin doğum yeri ancak Dünya’mızı şereflendirdikten sonra kesinleşecektir.

Fakat birçok kişinin iddaa ettiği gibi, ben Hz. Mehdi’nin Türkiye’den çıkacağını sanmıyorum. Çünkü; gerek mehdiyet misyonunu hazırlayan iki kişinin, gerekse deccaliyetin misyonunu hazırlayan bir kişinin Türkiye’den çıkmasından sonra; bir de son kişilerden ne ikinci Süftan’ın ne de Deccal’in ve ne de Hz.Mehdi’nin hep ayni ülkeden ve ayni topraklardan çıkması, adaletin doğasına da aykırı gibi geliyor.

6) “HAZRETİ MEHDİ’NİN DOĞDUĞU YIL:”

Ramazanda bir seda, Şevvalde bir ses, Zilkadede kabileler arasında savaş olur. Hacılar talana uğrar. Mina’da ölülerin çok olacağı bir savaş olur, öyleki orada taşları kan gölü içinde bırakacak, kadar kan akar. (hadis-i şerif)

Hz. Mehdi, büyük bir şehirde ve resmi bir kuruluşta (hastanede değil), umumun gözünden uzak olarak evde doğacaktır. Baba tarafı Arap veya bölgede yerleşik diğer kavimlerden birinden, (beklide, bir taraftan seyit olduğu gibi, bir diğer taraftan da; Veysel Karani Hz.lerinin soyundan) ana tarafı veya iki ninesinden biri, Türk soyundandır. Diğer bir deyişle, Mehdilik misyonunun, “teorisyeni ve yol kılavuzunu (risale-i nur’ları) yazan kişi; katıksız bir KÜRT, (Bediüzzaman Hz.), bu kılavuzu Dünya çapında icracısı ve tatbikata hazır hale getiricisi.. katıksız bir TÜRK (bana göre, M. F. Gülen h.e.) ve finali oynayan ve oynatan ise; soyunda, yine Türk’de bulunan bir Arap ülkesi (Yemen) vatandaşı (Hz. Mehdi) ile “üçlü bir sac ayağı” ve tam bir “beşeri Ortadoğu HALİTA’sı” oluşturur. Böylece; bu üç önemli kişiden (sanki; en, boy ve yükseklik gibi) üç boyutlu bir alem oluşur. Bunlara; gökten nüzûl edecek olan Hz. İsa (a.s.) da eklenince dördüncü boyut, (yani, sanki; zaman) ilave edilerek, yaşadığı yıkımdan dolayı can çekişen (ve ölmek üzere olan Dünya) alem, adeta yeniden ihya olup; tekrar son bir defa daha, “küllerinden doğarak yeniden can bulacak/canlanacak!..” ve Deccaliyyet’e karşı zafer kazanarak; Alah (C.C.)ın bir vaadini daha gerçekleştireceklerdir.

Burada oluşan olay, en sağlam dengenin de üç ayak üzerine oturduğuna dikkatinizi çektikten sonra, bir de; ilâhi bir lütuf olarak gökler ötesinden gelen, KUTSAL BİR ARMAĞAN gibi, “Yahudi soyundan, bir peygamber; Hz. İsa (a.s.) ile TAKVİYESİ’nden ibarettir. Farklı milletlere mensup bu dörtlü, İlâhi hikmete binaen, tam bir Ortadoğu karması (HALİTASI) ve bu halitanın adeta pratiğe yansımasıdır. Bu kutsal olayın, yönetici tepe noktasında; farklı ırkların, ilâhi birlik ve beraberliğini, tabanda ise; Şeytan’ın da iğvası ve nefislerin eğitimsizliği, Süfyani ve Deccal’in varlığının sonucu olarak; “fitne, kargaşa, savaş, ve katliamlardan..” akacak olan, “İNSAN KANINDAN DERELER!..”

Büyük bir coğrafi bölge olarak, dinler tarihinde baş köşede yer kaplayan Ortadoğu; haritası itibarıyla da, sosyolojik insan toplulukları olarak da, etnik yapısı ve ilâhi emre göre yaşantısı da; siyasi, sosyal, ekonomik ve dini.. davranışının halitası da; tarihinde her zaman olduğu gibi, “tam bir karmaşa ve kargaşa coğrafyası!..”

NOTLAR: (Not: 1) Bir hadis-i şerifde deniyor ki; “Deccal’de Türk’lerden, Mehdi’de Türk’lerden çıkacaktır.” (İttihad-i İslâm gazetesi, 1 Ağustos 1994, sf. 5) Bu hadisten dolayı, Hz. Mehdi’nin, anne veya anne annesinin, dolayısiyle de, soyunda Türk olduğunu yukarıda değinmiştik. Zaten Arap soyu ile Türk soyu (aynen Kürt soyunda olduğu gibi) bir ölçüde birbirine karışmış ve kaynaşmıştır. Misal; Ağustos 2006 yılında, Türkiye’yi de ziyaret eden.. Suudi Arabistan kralı; Abdulaziz el Suud’un annesinin Türk olması gibi. Deccal’in, Türk’lerden çıkması konusuna gelince; daha önce de gördüğümüz üzere, “dördü kadın olmak üzere, 27 tane deccal gelmedikçe hakiki Deccal çıkmaz,” hadisini tekrar hatırlayacak olursak.. bu 27 tanenin “en büyüklerinden birisinin de, Türklerden çıkması olayıdır ve kesinlikle hakiki Deccal değil, mecazi olarak deccallik belirtisi gösteren mecazi deccallerden biri veya birinci Süfyani’dir.” Henüz, ikinci Süfyani gelmeden net olarak; “kesinkes” bu’dur veya şu’dur, denilemez. (Allahüalem)

(Not: 2) Eğer, şayet; “Muhterem, M. Fethullah Gülen (h.e.)” bu sayfada ve bu sitenin diğer sayfalarında iddaa ettiğim ve kendisi ile ilgili; “Mehdiyet misyonunun triosunun ortasındaki kişisi” görüşümü ve hakkında yazdığım diğer iddaalarımı reddeder ise; (ki; bu kendisinin, en tabii hakkıdır) Muhterem Hocaefendi için, bu site içinde yazdığım görüşlerin sadece beni bağlar ve kendisinden milyonlarca defa özür diler, fikri edepsizliğimden ve isabetsiz yorumum sebebiyle ve de kendisini bu vesile ile üzmüş olduğumdan dolayı.. çok çok özür diler, geniş merhametine ve affına sığınırım. (Elbetteki; bu teori, görüş ve sunuş..) benim şahsi görüşümdür. (Kesinlikle, yalnızca beni bağlar…) Ancak; yine kendilerinin de çok iyi bildiği gibi, Bediüzzaman Hz.leri; kendisine yapılan Mehdilik ithamlarına; “Ben, seyyit değilim, halbuki Hz. Mehdi seyittir.” demesine rağmen, sevenleri kendisine “Mehdi” dedikleri zaman, ses çıkarmayarak yahut da, o yapılan isnadı reddederek; karşısındaki kişilerin, “isterseniz cehaletini yüzüne vurmamaktan deyiniz!.. İsterseniz hüsn-ü zan’nı boşa çıkarmamaktan deyiniz..” o kişileri kırmamış ve reddederek terslememiş.. olmasını, yine siz ve sizin gibi büyüklerimizden duyduk. Benim de, Zat-ı Âlinize olan ve mehdiyet misyonunun sacayağının ve “pozitif üçgenin bir köşesi” olma gibi, bir müsbet isnadımı; eğer isabet ettirmiş isem, zaten benden daha mutlu bir kimse olamaz. Eğer, şayet isabet ettiremedi isem, bu takdirde; bu isnadımı:

A) Şahsınıza olan, büyük takdir hissi ve sevgiden doğan bir hüsn-ü niyet ve hüs-ü zannım olarak,

B) Dünya çapındaki başarılarınızın, bendeki olumlu yansımasının bir tezahürü olarak,

C) Günümüzde boş bulunan ve mutlaka doldurulması gereken bu makam (misyon)a benim bakış açımla, “şimdilik” tabiri ile de

olsa.. sizi layık görmemin.. hassasiyeti olarak,

D) Belki de; eğer şayet bu makamda değilseniz, Allah, (C.C.) sizi bu makama, ileride nasip edeceğinin.. “hissi kab’el vuku”

şeklindeki “ gönlümdeki iz düşümünün yansımasının bir sonucu olarak.. bu temiz ve halisane isnadımı, şayet değilseniz bile,

Bediüzzaman Hz. lerinin yaptığı gibi beni reddetmemenizi umar, dualarınıza ve Allah (C.C.) izni ile şefaatinize kavuşmayı da

ümit ederim. (inşallah)

Her fiil ve olayda, “mal bulmuş mağribi!” deyişinde olduğu gibi, negatif kutbu temsil eden “şanssız, maneviyattan nasipsiz ve bahtsız!..” bir takım insanlar, bu “halisane dileğimi de istismar ederek” sözde yukarıdaki M. F. Gülen (h.e.) için yazdığım yazılara tutunarak.. bu yazıları kaynak göstererek.. “bir yerlere varmak için!” ve belki de bu iddaam yüzünden sizi üzeceklerdir. Fakat; onlar, hiçbir şey yokken de, yine size iftira ederek.. yine sizi üzmediler mi? (Şiir Romanı sayfasındaki, 11 no.lu, trene taş atanlar.. şiirini de, işte bunun gibi bir takım sebeplerden dolayı yazdım.)Teorimin bu yönü, beni kahretmesine rağmen, yine de bu konuyu bu şekilde yazmamın sebebi, bu misyondaki üçgenin bir köşesinin şimdilik şahıs bazında boşta oluşundan dolayıdır. Bu fikrime katılmayanlara gelince; dilerler ise, bu boşluğu doldurmak için; bu makama, kendi spor takımlarının koçunu, mahallesinin muhtarını, sevdiği bir arkadaşını ve hatta apartmanının yöneticisini veya kendisini.. dahi koyabiliriler. Önemli olan, bu misyondaki bahsi geçen bir köşenin boş olup.. “illa da” bir isim ile doldurulmasının bir mecburiyet oluşudur. Kimin canı, kimi isterse; (kendisinin, ilmi ve firaset derecesine göre) O kişiyi, bu makama (üçgenin bir köşesine) layık bulsun ve bu köşe (o kişiye göre, yanlış veya doğru) mutlaka bir şahısla doldurularak.. temsil edilmiş olsun.

Çok önemli not: Bu açıklama; bu “ZAT-I MUHTEREM M. FETHULLAH GÜLEN (h.e.)nin” , bu site içinde isminin geçtiği, yazılmış diğer bütün yazılar için de geçerlidir.

İslâm kaynaklarında Hz. Mehdi’nin doğacağı yer ve yıl hakkında net bir bilgi bulamadım. Ancak bir şartla ki; doğacağı yer hakkında yukarıdaki 5. Madde de gerekli açıklamayı yaptım. Doğacağı yıla gelince; yine doğacağı yerde olduğu gibi, bir mecaz bir şifre ile karşılaştım. Şöyleki; doğacağı yer kelimesinin yerine, hadis-i şeriflerde var olan “ÇIKACAĞI” kelimesi ile yer değiştirene kadar. (çıkacağı) yer hakkında, birbirinden farklı bir çok bölgeden bahsedildiğini gördüm.. Hiç birinde, hatta; “BENİM DAHİ YAZDIĞIM, bu yazıdaki YEMEN’ isminde ve doğum yılında bile, hadis-i şeriflerin dışında (gaybı, yalnız Allah bildiğinden dolayı) yüz de yüz kesinlik yoktur.” Hz. Mehdi, ne zaman ortaya çıkarsa; işte o zaman, “doğduğu yer ve yıl kesin olarak burasıdır” denebilir. Ancak; aşağıda doğum tarihinde de olduğu gibi, ben; doğum yeri ve yılını verirken, (sonuçta, bir teori, zan veya tahminde olsa) elbette ki yukarıdaki done’lerden hareket ederek, doğduğu yerin “Yemen” ve doğum tarihininde 1979 yılı olduğu kanaatine ulaştım. O, 1979 yılı ki; Kıyamet’in orta büyüklüğündeki alâmetlerinin bitip, büyük alâmetlerinin başladığını yaşadığımız olaylar silsilesi, bize adeta haykırmaktadır. Şöyle ki, ana başlıklar olarak; 1) Afganistan’ın, Rusya tarafından işgali 1979. 2) Dördüncü Sulh (Arap-İsrail Barışı) -1979. 3) Kâbe’de Kan Akıtılması 1979. 4) 1979 yılı Hicri 1400 yılına, diğer bir ifadeyle Hicri 14. yüzyılın başlangıcına denk gelmektedir. Yani, Hicri takvime göre yeni ve çok büyük Kıyamet alâmetlerine gebe yeni bir yüzyıla girişin ilk yılıdır. Bu tarih de tam olarak, 01-Muharrem- 1400 yılı veya 21-Kasım-1979 yılıdır.

Gerçek anlamda ortaya çıkışının, (yani, Mehdilik misyonunu ifaya başlamasının) tarihi ise; “İmam Celâleddin Suyûtî’nin, "El-

Keşfü Fi Mücâzeveti Hazin…" adlı kitabında Peygamber (s.a.v.) Efendimizin söylediği, “Bu ümmetin ömrü bin seneyi geçecek,

fakat bin beş yüz seneyi aşmayacaktır.” Hadis-i şerifine göre; “2011 yılından itibaren başlayıp, 2012, 13, 14, 15, 16, 17 veya

en son yıl olarak da, 2018 yılları arasında olacağı kanaatine” ulaştım.Yeri gelmişken, şunu da açıklıkla belirtmeliyim ki; haşa ben

kâhin değilim ve kêhanette bulunmuyorum. Kêhanette bulunan veya kâhine inananın, başına neler geleceğini; aşağıdaki hadis-i

şerif de olduğu gibi, bir çok hadis ile de yasaklanmıştır. Kêhanet hadisleri: “Bir adam; kâhine gelip, (o’nun sorulan şeyleri)

bildiğini söylerse, Allah’ın Resulü’ne gelen (Kur’an-ı ve peygamberliği..)i inkâr etmiş olur…” ve “Kâhinin, parası haramdır..” gibi.

İşte bu bakış açısiyle, Hz. Medi’nin doğum yılı: Hadis-i şerifin bildirdiğine göre; “o yıl, Kâbe’de; ‘KAN AKACAK’tır.”

denmesi sebebiyledir. Zaten, miladi takvime göre; 21-Kasım-1979 yılında, hicri takvime göre ise; Hicri 1400 yılının ilk günü, 1

Muharremde; bu hadis-i şerifin haberi gerçekleşmiş ve tarihe; “KÂBE BASKINI” olarak geçen kanlı olayda, Kâbe’de çokça

insanın kan akmıştır. Ancak bu kan akması olayı, hadis-i şeriflerde açıklandığı üzere ayrıca bir de Hz. Mehdi’nin zuhûru (çıkışı)

sırasında da bir defa daha gerçekleşebilir...

Şöyle ki: “İnsanlar başlarında bir imam bulunmaksızın Hac ederler.” Mina’ya indiklerinde etrafları, köpeklerin sarışı gibi,

sarılıp, kabilelerin birbirine girmesi ile büyük savaşlar olur. Öyle ki ayaklar kan gölü içinde kalır. İnsanlar endişeyle onların en

hayırlısına koşarlar. Ve ona geldiklerinde O’nu Kabe duvarına yapışmış ağlar bir halde bulurlar. Peygamber (s.a.v.) buyurur ki: Ben

O’nun gözyaşlarını adeta görür gibiyim. O’na “Gel sana biat edelim.” derler. O ise, “Yazık size, ne kadar söz bozdunuz, ne kadar

kan döktünüz.” der ve sonra istemediği halde biatlarını kabul eder. Eğer siz O’na yetişirseniz O’na biat ediniz, çünkü O yerde de

gökte de Mehdi’dir. Dolayısiyle de, her iki farklı zamanları ve farklı yerleri bildiren bu iki hadis-i şerifi birbiriyle karıştırmamak

gerekir. Ayrıca 1979 yılında daha başka çok önemli başka olaylar da olmuştur. Bunlardan bazıları;



  1. 14 yıl gurbet hayatından sonra Humeyni İran’a dönmüştür. Böylece İran Devrimi gerçekleşmiştir.

  2. Türkiye’de bir motelde kurulan, MOTEL HÜKÜMETİ” 12- Kasım-1979 düştü ve kerhen MC hükümeti kuruldu.

  3. Türkiye’nin çok önemli kişileri, faili mechûl cinayetlere kurban edildi.

  4. İki Müslüman ülke olan İran ve Irak arasında 8 yıl sürecek bir savaş başladı.

  5. Mexico City şiddetli bir depremle yerle bir oldu.

  6. Bengladeş'teki selde, 25.000 kişinin ölümüne sebep oldu.

Yani, Hz. Mehdi, bu hadis-i şerife göre; 21- Kasım- 1979 yılında; Yemen’de diğer hadislere göre de; dağlık ve sulak arazisi de olan, büyük yerleşim merkezlerinden birinde doğarak, Dünya’mızı şereflendirdi. (Allahualem) Bu tarih, “her yüzyılın başında, önemli bir olay olur. Bir yüzyılın başında da, Mehdi gelir.” hadisini de; hem doğrular, hem açıklar, hem de misyonunun zamanının geldiğini ve de gerçekleşmek üzere olduğunu ispatlar.” Not: Her yüzyılın başı, ilk yıl anlamında olmayıp ilk çeyreğini de içine alır. İlk 15 -20 yılı gibi.

Ayrıca; Hz. Mehdi’nin, ortaya çıkışı ile ilgili olarak; gelecek bölümlerde göreceğimiz, hadislerde olduğu gibi; kırk yaşından önce ve “30 ile 40 yaş arasında” ortaya çıkacağı göz önüne alınınca; miladi olarak, 1979+30= 2009-yılı ile 1400+39= 2018 yılları arasında ve hicri takvime göre de, 1430 ile 1439 yılları arasında ortaya çıkacaktır. Yani; bu tarih, (2009 ile 2018) yılları arasındaki bir yılda, Hz. Mehdi, “ZUHÛR” edecek ve kendisi ile tanışıp şereflenecek ve O’nun mübarek Nur’u ile nurlanacağız. Asır itibariyle; Bediüzzaman Hz. yaşadığı yüzyıldan (yine kendisinin “YÜZ SENE ÖNCE” vermiş olduğu; Hz. Mehdi, benden 100 yıl sonra gelecek..”müjdesinden) tam bir asır sonra, Dünya’ya teşrif edecektir. (inşallah) Hz. Mehdi’nin doğumu ile ilgili daha geniş açıklama, aşağıda 10 no.lu başlıkta bulunmaktadır.

Önemli notlar:

1) Hz. Mehdi’nin doğum yeri ve yılı ile ilgili tahminimizin yegane dayanağı ilgili hadis-i şeriflerdir.

2) Teorimizin temelini teşkil eden yıl, hicri takvime göre; 1500 yıl, milimetrik bir hesap olmayıp, genel bir ifadedir. Bu yıllar, birkaç yıl ileri veya geri kayabilir. Bu birkaç yıllık bir kayma (veya sarkma) teorinin genel ifadesini ve anlamını değiştirmez. Yani teorimizi, bir bina ile misallendirirsek; binanın temeli, duvarları, hatta çatısı dahi sabit ve değişmez. Değişen, sadece çatısındaki bir kaç kiremitten ibarettir (Allahualem)

3) Tekrar ve tekrar ederek ve de altını çizerek.. derim ki; hata yapmamak için, Hz. Mehdi’nin, hadislerde farklı olarak belirtilen; “DOĞUM YERİ ile ORTAYA ÇIKACAĞI, İLK VE DAHA SONRAKİ YER’LERİN, İFADE EDİLİŞİNİN ŞEKLİNE, ÇOK AMA ÇOK İYİ DİKKAT EDİLMELİ ve bunlar birbirleriyle karıştırılmamalıdır. Böylece, “sahte mehdi-lere, isa-lara resul-lere.. halife-lere.. yem olma gibi,” bir gaflet ile karşılaşmayız böyle tuzaklara düşmeyiz.



7) “HAZRETİ MEHDİ’NİN FİZİKİ YAPISI:” (ŞEMAL-İ ŞERİFİ)

Çekik gözlü ve gözlerinin siyahı büyük ve sürmelidir. (hadis-i şerif)

Hemen çok yakın zamanda Suriye ve İran’ın işgaliyle sökün edecek ve her geçen gün, gittikçe yayılacak olan; fitne, isyan, kan, savaş, kıtlık, yokluk, çaresizlik, korkunç depremler.. kısaca ortaya çıkacak olan kaos’dan dolayı, gelişi çok özlenen ve yolu beklenen.. bu sebeple de, çok hasreti çekilen.. kutlu şahıs, Hz. Mehdi (a.s.)nin, fiziki yapısına gelince; Ulu Dedesi Hz. Muhammed (s.a.v.) e çok benzeyecektir. O’nun gibi; geniş ve heybetli, iri kemikli, geniş omuzlu ve omzunda Peygamber (s.a.v.)’in alâmeti olan peygamberlik mührü (veya “NÜBÜVVET MÜHRÜ” ) gibi bir işaret vardır. Geniş karınlı ve parlak nur yüzlü, yüzü ve siması genişçe ve güzeldir. Orta boylu, siyah, sık, gür ve parlak saçlıdır. Davranışları sade ve kibar, dişleri seyrek ve parlak, burnu ince ve orta kısmı hafif kemerlidir. Alnı açık, genişçe ve hafifçe içine doğru çökük ve de üstünde küçük bir yara izi bulunur.

Güzelliği, Hz. Yusuf (a.s.) a benzer. Yüzü; Güneş’te parlayan buğday başağının rengi gibi (veya ay) gibi parlak ve nurani, Allah’a olan derin teslimiyet ve güçlü kişiliğinden kaynaklanan ve Allah’ı, en iyi tanıyan ve tanıtan.. dolayısiyle de, huzurlu ve huzur veren bir çehreye sahiptir. Yüzünden yayılan nur dolayısiyle, azametli ve yüce görünür. Kaşları ince ve kavisli, ince ve birbirine yakın ve iki kaşı arasında küçük bir çukur vardır. Sürmeli iri gözlerinden ve sağ yanağının üstünde bulunan siyah bir “BEN”den yayılan nur, bir yıldız gibi yüzüne ve saçlarına kadar yansır.

Sakalı; sık, gür ve yanları ince, aşağı doğru indikçe boyu uzar. Cildi, güzel ve ay gibi parlaktır, rengi Arabi ve cismi İsrail’li (yani, Türkler gibi beyaz) cismidir. Sol küreğinin, sol alt tarafındaki derisinin üstünde, yaprak şeklinde bir işaret vardır. Dilinde hafif bir pelteklik olduğundan, kelimeleri telaffuz ederken, Hz. Musa (a.s.) gibi biraz zorlanır ve bu yüzden de konuşurken, vücut dilini de konuşturarak, bazan sağ elini sol dizine vurur. Sağ bacağında, siyah bir iz vardır ve iki bacağı arası açık ve kasları güçlü, kendisi çok enerjiktir. Adımlarını, dışa doğru atarak yürüyen, ve Dünya’nın her çeşit “saklı-gizli bütün büyük ve önemli hazinelerini çıkaracak olan” genç ve güzel kırk yaşına yakın bir delikanlıdır.

Not:1 ) Yukarıda okuduğunuz bu 7. Madde; Hadisler, ashab-ı kiram‘ın kêrametlerinden ve kısmen de, bize aktarılan ansiklopedik

bilgilerden özetlenmiştir.

Not:2 ) Hadis-i şerife göre, Hz. Mehdi; otuz yaşından sonra ve kırk yaşından önce ortaya çıkacağından.. bu yaş sınırlarına

ulaşmayan veya bu yaş sınırlarını geçen bütün mehdilerin tamamı sahtedir. Özellikle ilân olunur.

8) “HZ. MEHDİ’NİN; ÖZELLİKLERİ, KERÂMETLERİ , ÖNCÜLERİ , ÜÇ ÖNEMLİ

GÖREVİ, KUTSAL ÜÇGENLER:”

“… muhakkak ki; Allah, dilediğine sayısız rızıklar verir…” (Al-i İmrân suresi, 37. ayeti)

Hz. MEHDİ zuhûr ettiği vakit, üzerinde pamuktan yapılmış iki ABA (Allah’ın bahşettiği elbise)si ve başının üstünde “ULU DEDESİ” nde olduğu gibi bir bulut bulunur. Hz. Mehdi, Hz. Ali gibi; ruhsal yönden farklı bir kişilik olup; İmam-ı Rabbani Hz. lerinin ifadesi ile Hz. Ali gibi, İsa aleyhisselam’a bağlıdır. Sanki, İsa aleyhisselam’ın iki ayağından; birisi, Hz. Ali’nin başı üzerinde, ikinci ayağı da; Hz. Mehdi’nin, başı üzerindedir. (İşte bu sebepledir ki; Hz. Mehdi, Hz. Ali ile beraber insanlık soyu içinde peygamberlerden sonraki en üst derecededirler.

Al-i İmrân suresi, 37. ayetinin sonu şöyle biter: “… muhakkak ki; Allah, dilediğine sayısız rızıklar verir…” Bu rızıklar çeşitlidir ve yaşayan her canlıya, bu rızıklardan az veya çok nispette verilir. Bu rızıklar, müsbet ve menfi olarak ikiye ayrılırlar. Müsbet olan çeşitlerine misal; “Allah (C.C.) bazı kullarına NÜBÜVVET, (peygamberlik) bazısına DEVLET, (krallık, sultanlık..) bazısına SERVET, (maddi, bazısına manevi, bazısına her ikisini birden) bazısına AZAMET,(büyüklük) bazısına HİKMET, (mahlûkatın hakikatini bilme) bazısına KUVVET, (kas gücü) bazısına İZZET, (üstünlük) bazısına SECAAT, (güzel ses) bazısına HAYSİYET, (itibar) bazısına SEBAT, (kararlı) bazısına EDEP, (terbiye, ahlâk) bazısına İMAN,(Allah’a ve bildirdiklerine inanma) bazısına İRFAN, (anlayış) bazısına SABIR, (tahammül gücü) bazısına İLİM, (bilgi) bazısına HİLM, (yumuşak huy) bazısına da SIHHAT..” gibi,bazan bir ve bazan da birkaç çeşit; LÜTÛF ve İHSAN’larda bulunmuştur. Allah, Hz. Mehdi’ye ise; yukarıdaki özelliklerden yalnız nübüvvet hariç, geriye kalan iyi ve güzel olan özelliklerin tamamı vermiştir.

Mesela: Velilerin en yüksek derecesine kavuştuğundan, velilere has bir özellik olan; “istediği zaman yeryüzünün herhangi bir yerini görüp, orada olanları bilebilecek ve isterse de o bölgeye müdahale yapabilecektir.” Küfürle baş-başa kalmış Dünya’yı, İslâm’a inkilap (terfi) ettirecek, ister meşrû, ve isterse sapık olsun; bütün “TARİKAT’ları ve MESHEP”leri yerle bir ederek.. ve din-i İslâm-ı, Allah’ın izni ve nasibiyle; Hz. Muhammed (s.a.v.) zamanındaki gibi, aslı(orjinalı)na döndürecektir…

Bu müsbet (pozitif) özelliklerin, bir de menfi (negatif) olan zıt’tı olan özellikler de vardır ve bunların, bir veya bir kaçı; bazı kullarına verilirken.. Deccal’e ise; yukarıdaki müsbet özelliklerin tamamen zıttı olan, negatif özelliklerin tamamı verilmiştir. Bunların bir kısmı şöyledir; bazısına (fiziksel veya ruhsal veyahut da her ikisini birden) hastalık, bazısına dikbaşlılık, bazısına cehalet, bazısına acelecilik ve sabırsızlık, bazısına imansızlık, bazısına edepsizlik, bazısına hayasızlık, bazısına şerefsizlik bazısına ahlaksızlık, bazısına ise kan dökücülük.. gibi…

Allah, Hz. Mehdi’ye; nübüvvet (peygamberlik)in yerine de, ALLAH’IN ÖZEL GÖREVLE GÖREVLENDİRDİĞİ VE BİR ÇOK DA KÊRAMETLE DONATTIĞI “KENDİ EVLİYASI VE HALİFESİ” olmak gibi, bir benzeri, başka hiç bir kula nasip olmayan çok özel bir derece (sıfat) ile taltif edilmiştir. Bu sıfat, peygamberlerden sonra gelen ve derece itibariyle Hz Ali ile beraber, erkeklere nasip olan, en şerefli ve yüksek makamdır. Nasıl ki: Hz. Meryem Ana, ayet-i kerimlerle ile sabittir ki; zamanının Dünya kadınlarına üstün kılınmıştır. (Âl-i İmrân - 42 gibi..) Ayni şekilde, Hz. Mehdi’yi de, Hz ALİ ile beraber, tüm zamanlarda peygamberler hariç, bütün insanlara üstün kılınmıştır. Çünkü Allah, dilediğini (dilediği gibi) yaratır. (Âl-i İmrân, ayet 47) Allah (C.C.) Hz. Mehdi’ye bu “HİLAFETİ” evinde otururken verir.

Ayrıca; Ulu Dedesi Resulullah (s.a.v.) gibi savaşlarda melek ordularından yardım görecektir. Hadis-i şerif: “Şu muhakkak ki: Ahir zamanda, Mağrip memleketlerinin en uzak mevkiinde, Mehdi denilen bir Zat çıkacak. Ve ön tarafında, kırk mil mesafe olarak yardım yürüyecek...”

Hz. Mehdi; Dünya’da ilk defa tarafımdan tasarlanıp, çizilen ve ciltlerce kitabın bilgisini resmeden üçgenlerin, hem; zamanının fizik aleminde, hem de; metafizik aleminde, hem; Allah’ın dostu ve düşmanı olan insanlar, hem; Deccal gibi negatif varlıklar, hem; peygamberin (Hz. İsa a.s.) ve hem de; “zaman gezgini’nin (Hızır’ın) bir odak ve ortak noktası, bir çekim, birleştirme ve cazibe merkezi, hem de; bunların hepsini, zıtlar kanununa uygun bir potada eritendir. Başta Allah’ın “HADİ” sıfatı olmak üzere, benzersiz kabiliyetler ve sıfatlarla donatılmış.. müstesna bir şahsiyettir. (geniş açıklaması aşağıdaki, üçgenlerdedir.) Bu üçgenleri, biraz daha detaylandırır ve farklı açılardan bakarsak; en sağlam dengenin de, üç dayanak (üç ayak veya sac ayağı) üzerini oturan.. denge olduğunu da, bir defa daha hatırlarsak; üç ayaklı (üç köşeli) üçgenlerin sırrını ve gizemini; “ZITLAR ALEMİ”ni ve Kıyamet öncesi yaşanacak “KAOS DÖNEMİ’ni, dengeli bir şekilde çok güzel özetler. Çünkü, bir atomun elektronu ile protonu, nasıl birbirlerini hem iter ve hem de çeker sonuçta da dengeli ve birbirlerini tamamlar ve bir bütünlük oluşturur ise; Dünya’nın son devrinin yaşayacağı olaylar ve bunların pozitif de(Yemani, Hz. Mehdi, Hz. İsa a.s. ve Kahtani) negatifde ise (II. Süfyani ve Deccal) gibi baş aktörleri de; bir atomda da görüldüğü gibi, birbirlerini dengeler ve birbirlerini tamamlayıp.. yaşadıkları zaman dilimlerine, kişilikleri ve icraatleriyle, birbirlerinin zıttı olarak, kendi imzalarını atarlar.

Kısaca, Hz. Mehdi’nin misyonunu bir cümle ile kısaca özetlersek; Deccal, “tahrip” ve Hz. Mehdi “tamir” edicidir. Hz. Mehdi, Süfyanilerin ve Deccal’in tam ZIT’tıdır. (Veyahut da; Süfyaniler ve Deccal, Hz. Mehdi’nin ZIT’tıdır.)

Gerek, negatif fizik alemin kâfir ÜÇ FİZİKSEL ŞAHSI’nın bizzat temsil ettiği; (Süfyaniyeti; teorik olarak, ilk defa başlatan ve adı belirsiz olan, ilk Süfyani ile ilk Süfyani’nin fikirlerini, Dünya çapında tatbikat safhasına koyan ve gelmek üzere olan ikinci Süfyani ve Deccal) tarafından oluşturulan DECCALİYET ÜÇGENİ son köşesi ile bir de; bu üçgeni, negatif Metafizik alemden; Şeytan tarafından destekli) DECCALİYET DÖRTGENİ ve cinlerinde takviyesi ile nasıl DECCALİYET BEŞGENİ oluştururlar ise; bu deccaliyet üçgeni, dörtgeni ve beşgeni’nin; zıt kutbu, pozitif karşıtı, dengeleyicisi ve tamamlayıcısı.. pozitif fiziksel alemin de, pozitif olarak üç, dört ve beşgeni ve üç, dört ve beş adet de; pozitif, kutlu ve mübarek şahısları (kişileri) vardır. Bunlar sırasiyle şöyle sıralanır: (Mehdiyeti; teorisini yazarak ilk defa başlatan, Bediüzzaman Hz. ile yazılan bu teorileri, Dünya çapında tatbikat safhasına koyan ve halende bu işi sürdüren M. F. Gülen (h.e.) ve Hz. Mehdi) tarafından oluşturulan, MEHDİYET ÜÇGENİ ile bir de, bu üçgeni, pozitif Metafizik alemden desteklenen (Hz. İsa a.s.) oluşturduğu MEHDİYET DÖRTGENİ ile Hz. Hızır’ın da bunlara takviyesi ile MEHDİYET BEŞGENİ; oluşur. Birbirlerinin ZIT’ını oluşturan bu; üçgenler,dörtgenler ve de beşgenler, ayni zamanda birbirlerini tamamlar, birbirlerinin varlığını ve devamını sağlayıp.. en büyük yaratılış kanunlarına da, dengeli olarak ışık tutarlar. Bir başka misal de şudur: Negatif alemin insanüstü varlığı Deccal’in gücüne karşılık, pzitif alemin insanüstü gücünü de Hz. İsa (a.s.) dengeler ve temsil eder.

Bu bölümde bulunan ve aşağıda çizimleri yapılan ve anlatılan, MEHDİYET ÜÇGENİ, DÖRTGENİ veya BEŞGENİ’ni ayrıntılı olarak incelenirken.. karşılıklı olarak, birbirlerinin zıttı ve bire-bir ilişkilerinden dolayı; DECCALİYET ÜÇGENİ, DÖRTGENİ veya BEŞGENİ’ni de, Süfyani veya Deccal bölümleri yerine, burada ayrıntılı olarak işlenmiş ve bu sebeple de, bu üçgenler; Süfyani ve Deccal bölümünde, bir defa daha, tekrar edilme lüzumu hissedilmemiştir..



Bir nakil; Bediüzzaman Said Nursi Hz. lerinden gelen açıklamalar doğrultusunda, “MEHDİLİK CEREYANI’NIN ÜÇ BASAMAĞI’nın bulunduğu, bunların da; “İMAN, HAYAT VE ŞERİAT” olduğudur. Ben, bu açıklamayı şöyle anladım. Mehdiyet felsefesi, (teorisi, fikirleri, oluşumu, tatbikatı.. ve sonuçları) üç safhada gerçekleşecek ve bunlar, üç kişi tarafından üç farklı çalışma metodu ile birbirlerinin devamı yoluyla, üç ayrı zamanda ve safhada gerçekleşecektir. İlk basamak olan “İMAN” dairesinde, iman esaslarını takviye ettikten sonra..(ki; kendisi bu vazifeyi,yaşarken bilhakkın kendisi yerine getirdi.) ikinci basamakda “HAYAT” ı (yani , iman basamağının şumulünün tatbikata konulması hayata tatbik edilmeye başlayacağını, (ki; bana göre bu görevi de, Muhterem M. Fethullah Gülen Hocaefendi tarafından, bu yıl; 2013 tarihi itibariyle, halen de bu vazifeye Dünya çapında devam etmektedir.) ardından ise; Kur’an hakikatlerinin, hayatın her devresinde hüküm süreceği üçüncü devre “ŞERİAT” geliyor ki: ( bu devre de, Hz. Mehdi’nin misyonunun zamanı olup; ulu dedesi Resulullah ‘s.a.v.’ ın İslâmı getirmesi gibi, torunu Mz. Mehdi de, bozulmuş İslâm’ı ilk orijinal haline getirmek için; henüz gelmese de, gelişinin zamanı çok yakında.) girileceği anlaşılmaktadır.Konuyu biraz daha genişletirsek:

BİRİNCİ ZAMAN ve İMAN SAFHASI: Bediüzzaman Hz. lerinin, İMAN dediği safha ki; bizzat kendisi başlatmış olduğu bu cereyanın, “teorisini (bir nev’i seneryosunu) “RİSALE-İ NUR’lar la yazmış ve bizzat hayatında (ve nefsinde) tatbik ederek..” bu iman safhasının, uygulamasını ve dolayısiyle de, çöküşden kurtuluşun yolarını” göstermiştir. Bu yüzden kendisine, mecazi olarak; “İMAN MEHDİ”si de denilse, bu sıfatı lâyıkıyle hakketmiştir. Ayrıca da bizlere, İMAN konusunda yaşayan, canlı bir örnek oluşturmuştur.

İKİNCİ ZAMAN ve HAYAT SAFHASI: Bediüzzaman Hz. lerinin, ikinci safha dediği; “HAYAT”ı ise, M. Fethullah Gülen (h.e.) üstlenmiş ve bu teoriyi, Dünya çapında pratiğe geçirerek.. “ruhlarda ve bedenler de hayat bulup yaşamasını sağlamış.. böyle de, Hz. Mehdi’nin geliş yolunun parke taşları, teker teker döşenerek.. zuhûru için gereken fiziki ve ilâhi ortamı hazırlamıştır. Bu yüzden kendisine, mecazi olarak; “HAYAT MEHDİSİ” de dense, bu sıfatı lâyıkiyle hakketmiştir. Ayrıca; HAYAT’ı bize, nefsinde ve Dünya tatbikatında uygulayıp, bire-bir yaşayan bir örnek oluşturmuştur.Bugün kendisini tanıyanlar, O’na ram olmuştur.

ÜÇÜNCÜ ZAMAN ve ŞERİAT SAFHASI: Bu üçüncü ve son safha da ise; ilâhi emir gereği ve Süfyani ile Deccal’in, hemen her alandaki yapmış oldukları tahribatı, en aza indirmek ve “Dünya’nın, yeniden; İman (İslâm) hayat ve şeriat dairesine almak” için.. Hz. Mehdi ortaya çıkacak ve Risale-i Nur’ların hedefi ve gayesi istikametinde , “İSLAM ŞERİAT’ını yaşayıp ve yaşatacaktır.. Bu yüzden kendisine, “ŞERİAT MEHDİSİ” de dense, bu sıfatı lâkıyla hakketmiştir. İşte bu “mübarek ÜÇLÜ” Hz. İsa (a.s.) ile birlikde “ALTINÇAĞ”ın da temellerini atacak olanlardır. (Altınçağ şiiri, şiir sayfasındadır.)

Şimdi, bu üç önemli görevi ve bu üç önemli kişiyi, bir de; aşağıda açıklanan üçgenlere göre ve aşağıdaki bakış açısına göre inceleyelim.

Zıt’lar kanununa göre, pozitif (artı) kutup’daki saç ayağı olan pozitif MEHDİYET ÜÇGENİ: Bana göre; Mehdiyet misyonunu temellerini atan ve bu misyona, yol kılavuzu olacak, “ Risale-i nur’ları” da yazan ve bunları yaşayan ve yaşatan. Bediüzzaman Hz.leri, “bu sac ayağının veya bu üçgenin birinci kişisini ve köşesini” teşkil eder. Bu Risale-i Nur’ların Dünya’ya dağılmasında, bir çok fedakâr insan da rol almasına rağmen, bu rolü, “en üst boyutlarda, bütün Dünya’ya taşıyan ve de kök salmasını sağlayıpe en büyük çapta ADAPTASYONUNA hizmet eden..” Muhterem M. Fethullah Gülen (h.e.) “bu sac ayağının veya bu üçgenin ikinci kişisini ve köşesini teşkil eder. Bu iki kişi tarafından başarılan ve hazır bir otoyol gibi, mehdiyet misyonunun gideceği yolun istikâmeti ve altyapısı hazırlanmış ve çerçevesi de böylece çizilmiş olup.. bütün bunları tatbikata geçirecek olan ve bu sac ayağının ve üçgenin, ilk iki uç’da (köşede)ki iki kişide olan özelliklere de fazladan ilave olarak, ayrıca; fazladan başka, ilâhi lütuf ve meziyetlerle de donatılmış; “üçüncü kişisi ve köşesini ve de üçgenin bütünlüğünü tamamlayan olarak..” Hz Mehdi temsil edecektir... Böylece; bu pozitif ilâhi “Mehdiyet misyonunun” POZİTİF ÜÇGENİ, bu üç kutlu ve çok özel ilâhi görevli kişisinin, çileli fakat iradeli, yaşam tarzları ile ilk ikisi kesin sonuç almış ve gelmek üzere olan üçüncüsü de kesin sonuç alacak, sonunda ise; bu üçgen en sağlam dengesine ve uygulumasına, ilk iki kişi ile zaten kavuştu. Son kişisi (Hz. Mehdi) ile de, ilgili zaman dilimi geldiğinde, (ki; zaten, çok yakın zamanda; yukarıda bu tarihi belirtmiştik, 2015’de zuhûr edecek. İnşallah Rasulullah’ın müjdeli hadis-i şerifleri istikâmetinde, üçüncü kişisi Hz. Mehdi ile de yakın zamanda da, buluşulacaktır.) (Allahualem)

Eğer bu üçgeni dörde, dörtgene (kareye) tamamlarsak.. pozitif üçgenin dördüncü kişisi Hz. İsa (a.s.) olurdu. Eğer BEŞGEN’e

tamamlarsak .. beşinci kişi de Hızır (a.s.) olurdu. Böylece aşağıda göreceğimiz gibi; negatif Deccaliyet üçgeni, dörtgeni ve beşgenleri ile zıt’lar kanununa uygun olarak; eşitlik ve denge sağlanmış olur.

2) Zıt’lar kanununa göre, negatif (eksi) kutup’daki sac ayağı olan negatif DECCALİYETÜÇGENİ: Deccaliyet misyonunun

temellerini atan ve bu misyona, yol kılavuzu olarak; Şeytan’ın çocukları olan şeytanlar, cinler, şeytanın soyundan gelen ve hadis-i şeriflerin isimlendirdiği isimle; “şeytanın soyu insanlardan gelen; ve yine hadis-i şeriflerle sabit olan Kelp (köpek) soyundan gelen.. çeşitli din karşıtı (kâfir) insanlar ile sihirbazlar, ruhçular, falcılar, sahte İsa’lar, sahte resuller, sahte Mehdi’ler ve de onların en başı, (padişahı) Hint’li spirist, kâhin ve kâfir, Satya Sai Baba ve birinci Süfyani bu üçgenin, ilk ve birinci kişilerini ve köşesini teşkil eder.

Deccal’den hemen önce gelerek, O’na sıcak ve hazır bir ortam sağlayan ve deccaliyetin misyonunun temellerini (tohumunu)

atarak ölüp giden, birinci Süfyani’nin fikir (teori)lerini tatbikat safhasına koyup; bunun için çok kan dökecek olan ikinci Süfyani bu üçgenin, ikinci kişisini ve köşesini temsil eder. Müslüman ana babadan doğan, bu kâfir “ Süfyani’ler”den sonra Allah’ın emriyle, “gelmiş geçmiş bütün peygamberlerin, dehşetinden ümmetlerini uyardığı,” insan kanı dökmekten zevk alan ve Müslümanların en büyük düşmanı, negatif ilâhi misyonun, üçüncü ve son kişisini ve köşesini temsil eden, “NEGATİF ÜÇGEN”in son tamamlayıcısı Deccal tarafından ifa edilecektir.

Eğer bu negatif üçgeni, DÖRTGEN’e çevirseydik ve bir dördüncü şahıs ilave etseydik; bu şahıs(lar) Yecüc ve Mecüc olur ve

geliş sırasına göre, şöyle sıralanlırdı: Şeytaniler ve birinci Süfyan, ikinci Süfyan, Deccal ile Yecüc ve Mecüc. Eğer bu dörtgeni, BEŞGEN’e çevirseydik; sıralama şöyle olurdu:, tüm şeytaniler ve Sai Baba ve birinci Süfyani, ikinci Süfyani, Deccal, Yecüc ve Mecüc ve Şeytan. Yukarıdaki bu birbirine zıt iki üçgeni böylece açıkladıktan sonra;

3). İLAVE: İLÂHİ POZİTİF ve NEGATİF ÜÇGENLER: Allah; (C.C.) pratikte yaşanacak ve negatif üçgenindeki varlık (Sai

Baba, Süfyani ve Deccal..) ların, dehşetini dengelemek ve yaşanacak kaosu biraz daha hafifletmek.. ve Rahmaniyet’inin bir tecellisi olarak; katından, İlâhi bir takviye ve kullarına da bir lütûf olarak, yine pozitif ikinci bir üçgen daha ilave ederek.. ve bu üçgenin de ilk ve birinci köşesine; daha önce öldürmeden, belli bir süre yaşatmak üzere göğün ikinci katına yükseltip, halen bizim bilmediğimiz bir yaşama tarzında yaşattığı.. sonra da, önceden kararlaştırılmış olan vakti gelince; yine, yeryüzüne döndürmek üzere yaşattığı sevgili peygamberi (Hz.) İsa’yı, (a.s.) ikinci köşesine; zamanda (ileri, geri) gezintiye çıkabilecek kadar özel olarak yarattığı, yine çok sevgili bir kulu olan (zamanın gezmeni) Hz. Hızır’ı (a.s.) ve üçüncü köşesinde ise, ilk pozitif üçgendeki, yine üçüncü köşesini teşkil eden (Hz.) Mehdi’nin olduğu, ikinci bir “POZİTİF ÜÇGEN” ile desteklemiş ve böylece; “ BİR ÇOK NEGATİF KİŞİYE KARŞILIK, RAHMETİNİNİN VE MERHAMETİNİN BİR TEZAHHÜRÜ OLARAK, BİR ÇOK DA POZİTİF KİŞİ” ile destekleyip dengeyi sağlamış ve zıtlar kanununu, böylece bir defa daha ortaya koymuştur.

Eğer, bu pozitif üçgeni de dörtgene (kareye) çevirseydik ve bir dördüncü şahıs ilave etseydik; bu şahıs Lokman a.s. olur ve

sıralaması şöyle tamamlanırdı. Hz. Lokman, Hz. Hızır, Hz. Mehdi ve Hz. İsa (a.s.) olurdu.

Eğer bu pozitif dörtgene, bir beşinci mübarek şahıs eklemek isteseydik, bu şahıs; Hz. Zülkarneyn olur ve göksel şahısların

ağırlıkta olduğu, BİR BEŞGEN teşekkül ederdi. Sıralama da; Lokman, (a.s.) Hz. Hızır, (a.s.) Hz. Mehdi, Hz. İsa, (a.s.) ve Hz. Zülkarneyn şeklinde gerçekleşirdi.

Sonuçta da, sadece; “ZIT”lar alemi açısından incelendiğinde; üçüncü köşeleri ortak olan ve hepsinde Hz. Mehdi’nin bulunduğu, iki pozitif üçgen ile iki de, negatif üçgen’den oluşan ve istenirse sayıları; tepeye doğru değil, fakat tabana doğru.. isteğe göre artabilecek.. birbirlerinin zıtları olan daha bir çok, pozitif ve negatif; üçgen, dörtgen ve beşgenler oluşturulabilir.

Fakat; zıtlar alemine göre değil de, “pratikte yaşanan /yaşanacak realiteye göre incelendiğinde” ve özel olarak sırf bu ilâhi görev için yaratılmış olan, Allah’ın ilk ve tek halifesi, Hz. Mehdi açısından bakıldığında ise; şöyle yeni ve farklı bir üçgen ile daha karşılaşırız.

Bu zıt’ları uhdesinde bulunduran üçgenin köşelerinde ise; ilk köşesinde, negatif özel donanımları ile yaratılmış negatif varlık Deccal ve Deccaliyet üçgeni, ikinci köşesinde yine, pozitif özel donanımları ile yaratılmış pozitif varlık Hz. Mehdi ve mehdiyet üçgeni ile son ve üçüncü köşesinde ise; deccaliyetin yapacağı kaosunun tahribatını azaltmak için.. yine pozitif özel donanımları ile yaratılmış.. pozitif varlık, Hz. İsa (a.s.) bulunur.

Böylece; Zıtlar kanununa ve yaşanan pratiğe göre; bir köşeleri hep ortak olup değişmeyen, tek kişi Hz. Mehdi ile diğer köşelerde, yapacağı vazifelere göre farklı özelliklerde yaratılmış, farklı görevlilerin bulunduğu; “ÜÇ ADET FARKLI ÜÇGEN” ile karşı karşıya kalırız. Konumuz; en sağlam denge olan ÜÇGEN ve bu üçgenlerin de, üç köşelerinde bulunan bu görevlilerin bir arada gösterilmesi konusuna gelince; (aşağıdaki çizimlerde de görüldüğü gibi) Resulullah’ın soyunu sürdüren, Hz. Mehdi‘nin “ODAK NOKTASI”nı teşkil ettiği; üç adet eşkenar üçgenden meydana gelmiş bir ilâhi oluşumla karşılaşırız..

Hz. Mehdi, Hz. İsa (a.s.) ile birlikte bütün Dünya’yı; “KILIÇ, İMAN ve SEVGİ” ile fethederek.. İslâm’ı yayacak ve bu günkü bütün meshepleri ve tarikatları birleştirerek.. İslâm dinini, ilk çıktığı Resulullah (s.a.v.) zamandaki gibi; aslına ve orjinaline döndürerek.. ihya edecek, Yeryüzünde İstanbul merkezli takriben 50-70 yıl sürecek bir Dünya İslâm İmparatorluğu kuracaktır.

Yani, yerine göre; ayetlere, hadislere ve kêrametlere.. (gayri müslimler için ise istidrac ve kehanetlere..) göre; isimleri, zamanları yerleri ve misyonları, ayrıntılı olarak anlatılan; pratikte yaşanan ve yaşanacak olan şartlara göre ise, birbirleri ile ortak zaman diliminde ve birbirlerinin karşıtı olanların görevlerine geliş sıralamaları, duruşları ve bulundukları saflarının yerlerini (misyonlarını) belli eden, en kesin ve bir o kadar da, en kısa ifade ile yazıya geçişlerini sağlayan.. çizimler ve bu çizimlerin, “ZITLAR KANUNU”na ve misyonlarının çapına göre sıralanma şekilleri … Orta çizgiden sağa ve sola doğru gittikçe, daha çok ve daha düşük görevliler ile karşılaşılır. (Dünya’da ilk defa)



ÜÇ GURUPTA, ÜÇ İLÂHİ GÖREVLİ VE BU İLÂHİ GÖREVLİLERİN ÜÇ ADET İLÂHİ

ÜÇGENLERİNİN BİRBİRLERİNE GÖRE KARŞILIKLI KONUMUNUN MERKEZİ: “HZ.

MEHDİ’DİR” ve bu üçgenler Hz. Mehdi’nin, görevinin ve misyonunun büyüklüğü gösterir.

ALTIN ÇAĞIN GÜNEŞİ:

“HAZRETİ M E H D İ”




1   2   3   4   5   6   7


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət